Serdengeçti
Banned
- Katılım
- 8 May 2007
- Mesajlar
- 1,808
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yahudilerin Filistin'e Yerleşmeleri
Aslında burada problem yahudilerin Filistin topraklarında ikametlerinden ziyade siyonizm ideolojisiyle birlikte gelen işgal olayından kaynaklanmaktadır. Osmanlı döneminde normalde yahudilerin legal yollarla ve herhangi bir tehdit oluşturmayacak şekilde Filistin topraklarına yerleşmelerine engel olunmuyordu. Ancak Basel konferansından sonra siyonizmin teşkilatlı bir hale gelmesinden ve Filistin topraklarından bir devlet kurma çalışmaları başlatmalarından sonra Osmanlı sultanı II. Abdülhamid yahudilerin Filistin'e yerleşmelerini ve buralardan toprak satın almalarını engellemiştir. Ne var ki İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihanetiyle onun bu konuda aldığı tedbirler kaldırıldı. Zaten söz konusu cemiyetin mensuplarını incelerseniz birçoğunun yahudi veya dönme olduğunu görürsünüz. (Bu konuda bizim Türkiye'de Yahudi Lobiciliği başlıklı dosyamızda ayrıntılı bilgiler mevcuttur.) Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinin en önemli sebebi de siyonistlerin Filistin'le ilgili emellerinin önüne set çekmesidir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1908 ihanetinden sonra yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmeleri kolaylaştırıldı. Fakat buna rağmen yine de yahudi göçünde söze gelir bir artış olmadı. Sonra İngilizlerin 1917'de bu toprakları işgal etmeleriyle yahudi göçünün hızlandırılması için önemli teşvikler oldu. Daha önce de zikrettiğimiz üzere İngiliz işgalciler, vergi zulmü yoluyla Filistinlilerden zorla aldıkları arazileri yahudilere bedava dağıttıkları halde yine de göçte istenilen oranda bir artış olmadı. En büyük göç dalgası 1933'te Avrupa'da Nazi fırtınasının estirilmesinden sonra başladı. (Bu konuda da bizim Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm başlıklı dosyamızı okumanızı tavsiye ediyoruz.) 1933'e kadar İngiliz işgalcilerin tüm teşviklerine rağmen Filistin topraklarına yerleşen yahudi sayısı 150-200 bin civarındaydı. Bunların da epey bir kısmını Osmanlı döneminde yerleşmiş olanlar oluşturuyordu. Nazi tehdidinden dolayı Filistin'e göç eden yahudilerle 1947'ye kadar bu nüfus 800 bine çıktı.
Gelen yahudilerin hepsi tabii ki toprak sahibi olarak gelmiyorlardı. Filistinliler o zaman yahudi akınına karşı mücadele ettiklerinden öyle kırsal alana pek yayılmıyor daha çok şehir merkezlerinde veya Siyonist örgütlerin kurduğu yerleşim merkezlerinde toplanıyorlardı. Bugün bile Filistin topraklarına yerleştirilmiş yahudi nüfusun % 78'i şehirlerde ikamet etmektedir. O dönemde siyonist oluşumlar göçmen yahudilerin gençlerini kullanarak çeşitli terör örgütleri kurdular. Bu terör örgütlerinin gerçekleştirdiği katliamları Filistin tarihiyle ilgili kitaplardan okumanız mümkündür. Bütün bu katliamların ve saldırıların amacı Filistinlileri yıldırmak ve üzerlerinde bir tehdit gücü oluşturmaktı. Ancak yaptıkları bütün saldırılara rağmen bir "İsrail" devleti kurulmadan önce Filistinlileri göçe zorlama konusunda başarılı olamamışlardır.
"İsrail" devletinin ortaya çıkması ise siyonist terör örgütlerinin başarısıyla değil, emperyalist güçlerin yardımlarıyla ve Arap ülkelerindeki kukla yönetimlerin ihanetleriyle olmuştur. İşte bu ihanetin sonucunda bir işgal devleti ortaya çıkmış ve Filistinlilerin göçe zorlanması da o devletin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. İşte yahudilerin geniş mülkler edinmeleri, büyük arazilere el koymaları bundan sonradır.
Filistinliler Osmanlı'ya İhanet Etmediler
Filistin halkına yapılan en büyük haksızlıklardan ve atılan en önemli iftiralardan biri de bu halkın Osmanlı'ya ihanet ettiği iddiasıdır. Burada Suud ailesinin öncülüğünde Hicaz bölgesinde çıkarılan Vehhabi isyanları, Mekke şerifi Hüseyin'in (bugünkü Ürdün kralının dedesinin dedesi) İngilizlerle işbirliği yaparak gerçekleştirdiği ihanet, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa ile onun oğlu İbrahim Paşa'nın ihanetinden kaynaklanan gelişmeler, Yemen isyanları ve Arabistanlı Lawrance'ın kandırdığı birkaç kabilenin çıkardığı isyanlar hep birbirine karıştırılıp çorba yapılarak toptan Filistin halkının üzerine yükleniyor. Oysa bu ihanetlerle Filistin halkının hiçbir ilgisi yoktur ve tarihi incelerseniz Osmanlı'ya karşı bir Filistin isyanından söz edildiğini göremezsiniz. İngilizlerin Filistin topraklarını işgalinde de en büyük ihaneti yapan Mekke şerifi Hüseyin ile onun oğullarıdır ki bu aile Filistin halkına da en büyük ihaneti yapmıştır. Ne kadar ilginçtir ki Filistin halkına ihanet etmiş birinin yaptığı Filistin halkının ihaneti olarak takdim ediliyor. Atı çalınan kimse hakkında "at çaldı" denmesi gibi. Bunda da siyonistlerin çeşitli medya organları vasıtasıyla yürüttükleri manipülasyonun büyük rolü var. Osmanlıya en büyük ihaneti yapan Şerif Hüseyin ve oğulları siyonistlerle işbirliği yaptıklarından onların ihanetleri hep gizlenirken, İngilizlerin Filistin topraklarına girmelerine yardımcı olan bu ailenin yaptığı ihanet ne yazık ki Filistin halkının Osmanlı'ya ihaneti olarak takdim ediliyor. Çünkü siyonistler kendileriyle işbirliği yapanların kirli çamaşırlarını gizlerken, kendilerine karşı mücadele edenlere çamur atarak onları lekelemeye çalışıyorlar.
Artık lütfen zihnimizden, tarihin saptırılmasından kaynaklanan bu büyük yanlışlıkları silelim ve her yönden mağduriyete, haksızlığa duçar olmuş bir halkın haklı davasına sahip çıkalım. Bu halkın maruz kaldığı zulmün ortadan kalkması için hiçbir şey yapmazken bir de haklarındaki iftiraları onaylayarak biz de haksızlık edersek bunun vebali büyük olur.
Osmanlı devletine ihanet konusu gündeme gelince hemen parmaklar Arap dünyasını gösterir. Oysa Osmanlı'ya en büyük ihaneti İttihat ve Terakki Cemiyeti, Jöntürkler gibi fitne odakları yapmıştır. Bunu söylerken, Arap dünyasından çıkıp da İngiliz sömürgecilerle işbirliği yapmış hainleri temize çıkarma gibi bir niyetimiz yok. Bununla şu hususa dikkat çekmek istiyoruz: Bizim içimizden çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti veya Jöntürkler sebebiyle bu halkı toptan mahkum etme hakkımız var mıdır? Eğer böyle bir şeyi makul görüyorsak o zaman önce kendimizi mahkum etmekle işe başlamamız gerekir. Kaldı ki Arap dünyasından çıkmış hainlerle Filistinlilerin, Arap ulusundan olma dışında zikre şayan bir ortak yanları bulunmamaktadır. Hele bugün Filistin'in özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele edenler onlarla taban tabana zıt durumdadırlar.
Daha yakın zamanda Irak'ta bir halkı hedef alan iğrenç saldırıya halkımızın bütün kesimlerinin karşı çıktığı malumdur. Bu tepki çok farklı ideolojik anlayışlara sahip kitleleri birlikte hareket etmeye ve ortak eylemler düzenlemeye sevk etti. Böyle olmasına rağmen birilerinin üç beş kuruş dünyalık kazanabilmek için sömürgeci güçlere çeşitli imkanlar sağladıklarını da gördük. Bu durumda tepki gösterenlerle, ellerindeki dünyevi imkanları saldırganların hizmetine verenleri, aynı ülkenin insanları olmaları sebebiyle aynı kategoriye mi sokacağız?
Halkımızın topyekün mücadele verdiği İstiklal Savaşı döneminde bile içimizden ihanet edenler çıkmadı mı? Peki ihanet edenlerle İstiklal Savaşı'na katılanları ve destek verenleri aynı kategoriye mi sokacağız?
Bugün Filistin halkının, bağımsızlık ve hürriyet için sürdürdüğü mücadele bu ülke halkının geçmişte verdiği İstiklal Savaşı'nın aynısıdır. Bu mücadeleyi yürütenleri ihanet edenlerle aynı kategoriye sokanlar en başta kendi geçmişlerine haksızlık etmiş olurlar. Çünkü ihanet edenlerle, hakları ve hürriyetleri için direnenleri, zilleti kabul edenlerle başlarını dik tutanları aynı kategoriye sokma anlayışını makul ve kabule şayan bir anlayış olarak benimsemiş olurlar. Böyle bir anlayışı benimseyebilecek birine de bizim söyleyecek bir sözümüz yok.[/COLOR][/SIZE]
KAYNAK
Aslında burada problem yahudilerin Filistin topraklarında ikametlerinden ziyade siyonizm ideolojisiyle birlikte gelen işgal olayından kaynaklanmaktadır. Osmanlı döneminde normalde yahudilerin legal yollarla ve herhangi bir tehdit oluşturmayacak şekilde Filistin topraklarına yerleşmelerine engel olunmuyordu. Ancak Basel konferansından sonra siyonizmin teşkilatlı bir hale gelmesinden ve Filistin topraklarından bir devlet kurma çalışmaları başlatmalarından sonra Osmanlı sultanı II. Abdülhamid yahudilerin Filistin'e yerleşmelerini ve buralardan toprak satın almalarını engellemiştir. Ne var ki İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihanetiyle onun bu konuda aldığı tedbirler kaldırıldı. Zaten söz konusu cemiyetin mensuplarını incelerseniz birçoğunun yahudi veya dönme olduğunu görürsünüz. (Bu konuda bizim Türkiye'de Yahudi Lobiciliği başlıklı dosyamızda ayrıntılı bilgiler mevcuttur.) Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesinin en önemli sebebi de siyonistlerin Filistin'le ilgili emellerinin önüne set çekmesidir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin 1908 ihanetinden sonra yahudilerin Filistin topraklarına yerleşmeleri kolaylaştırıldı. Fakat buna rağmen yine de yahudi göçünde söze gelir bir artış olmadı. Sonra İngilizlerin 1917'de bu toprakları işgal etmeleriyle yahudi göçünün hızlandırılması için önemli teşvikler oldu. Daha önce de zikrettiğimiz üzere İngiliz işgalciler, vergi zulmü yoluyla Filistinlilerden zorla aldıkları arazileri yahudilere bedava dağıttıkları halde yine de göçte istenilen oranda bir artış olmadı. En büyük göç dalgası 1933'te Avrupa'da Nazi fırtınasının estirilmesinden sonra başladı. (Bu konuda da bizim Gizli Dünya Devleti ve Siyonizm başlıklı dosyamızı okumanızı tavsiye ediyoruz.) 1933'e kadar İngiliz işgalcilerin tüm teşviklerine rağmen Filistin topraklarına yerleşen yahudi sayısı 150-200 bin civarındaydı. Bunların da epey bir kısmını Osmanlı döneminde yerleşmiş olanlar oluşturuyordu. Nazi tehdidinden dolayı Filistin'e göç eden yahudilerle 1947'ye kadar bu nüfus 800 bine çıktı.
Gelen yahudilerin hepsi tabii ki toprak sahibi olarak gelmiyorlardı. Filistinliler o zaman yahudi akınına karşı mücadele ettiklerinden öyle kırsal alana pek yayılmıyor daha çok şehir merkezlerinde veya Siyonist örgütlerin kurduğu yerleşim merkezlerinde toplanıyorlardı. Bugün bile Filistin topraklarına yerleştirilmiş yahudi nüfusun % 78'i şehirlerde ikamet etmektedir. O dönemde siyonist oluşumlar göçmen yahudilerin gençlerini kullanarak çeşitli terör örgütleri kurdular. Bu terör örgütlerinin gerçekleştirdiği katliamları Filistin tarihiyle ilgili kitaplardan okumanız mümkündür. Bütün bu katliamların ve saldırıların amacı Filistinlileri yıldırmak ve üzerlerinde bir tehdit gücü oluşturmaktı. Ancak yaptıkları bütün saldırılara rağmen bir "İsrail" devleti kurulmadan önce Filistinlileri göçe zorlama konusunda başarılı olamamışlardır.
"İsrail" devletinin ortaya çıkması ise siyonist terör örgütlerinin başarısıyla değil, emperyalist güçlerin yardımlarıyla ve Arap ülkelerindeki kukla yönetimlerin ihanetleriyle olmuştur. İşte bu ihanetin sonucunda bir işgal devleti ortaya çıkmış ve Filistinlilerin göçe zorlanması da o devletin ortaya çıkmasıyla başlamıştır. İşte yahudilerin geniş mülkler edinmeleri, büyük arazilere el koymaları bundan sonradır.
Filistinliler Osmanlı'ya İhanet Etmediler
Filistin halkına yapılan en büyük haksızlıklardan ve atılan en önemli iftiralardan biri de bu halkın Osmanlı'ya ihanet ettiği iddiasıdır. Burada Suud ailesinin öncülüğünde Hicaz bölgesinde çıkarılan Vehhabi isyanları, Mekke şerifi Hüseyin'in (bugünkü Ürdün kralının dedesinin dedesi) İngilizlerle işbirliği yaparak gerçekleştirdiği ihanet, Mısır valisi Mehmet Ali Paşa ile onun oğlu İbrahim Paşa'nın ihanetinden kaynaklanan gelişmeler, Yemen isyanları ve Arabistanlı Lawrance'ın kandırdığı birkaç kabilenin çıkardığı isyanlar hep birbirine karıştırılıp çorba yapılarak toptan Filistin halkının üzerine yükleniyor. Oysa bu ihanetlerle Filistin halkının hiçbir ilgisi yoktur ve tarihi incelerseniz Osmanlı'ya karşı bir Filistin isyanından söz edildiğini göremezsiniz. İngilizlerin Filistin topraklarını işgalinde de en büyük ihaneti yapan Mekke şerifi Hüseyin ile onun oğullarıdır ki bu aile Filistin halkına da en büyük ihaneti yapmıştır. Ne kadar ilginçtir ki Filistin halkına ihanet etmiş birinin yaptığı Filistin halkının ihaneti olarak takdim ediliyor. Atı çalınan kimse hakkında "at çaldı" denmesi gibi. Bunda da siyonistlerin çeşitli medya organları vasıtasıyla yürüttükleri manipülasyonun büyük rolü var. Osmanlıya en büyük ihaneti yapan Şerif Hüseyin ve oğulları siyonistlerle işbirliği yaptıklarından onların ihanetleri hep gizlenirken, İngilizlerin Filistin topraklarına girmelerine yardımcı olan bu ailenin yaptığı ihanet ne yazık ki Filistin halkının Osmanlı'ya ihaneti olarak takdim ediliyor. Çünkü siyonistler kendileriyle işbirliği yapanların kirli çamaşırlarını gizlerken, kendilerine karşı mücadele edenlere çamur atarak onları lekelemeye çalışıyorlar.
Artık lütfen zihnimizden, tarihin saptırılmasından kaynaklanan bu büyük yanlışlıkları silelim ve her yönden mağduriyete, haksızlığa duçar olmuş bir halkın haklı davasına sahip çıkalım. Bu halkın maruz kaldığı zulmün ortadan kalkması için hiçbir şey yapmazken bir de haklarındaki iftiraları onaylayarak biz de haksızlık edersek bunun vebali büyük olur.
Kendimizi de Sorgulayalım
Osmanlı devletine ihanet konusu gündeme gelince hemen parmaklar Arap dünyasını gösterir. Oysa Osmanlı'ya en büyük ihaneti İttihat ve Terakki Cemiyeti, Jöntürkler gibi fitne odakları yapmıştır. Bunu söylerken, Arap dünyasından çıkıp da İngiliz sömürgecilerle işbirliği yapmış hainleri temize çıkarma gibi bir niyetimiz yok. Bununla şu hususa dikkat çekmek istiyoruz: Bizim içimizden çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti veya Jöntürkler sebebiyle bu halkı toptan mahkum etme hakkımız var mıdır? Eğer böyle bir şeyi makul görüyorsak o zaman önce kendimizi mahkum etmekle işe başlamamız gerekir. Kaldı ki Arap dünyasından çıkmış hainlerle Filistinlilerin, Arap ulusundan olma dışında zikre şayan bir ortak yanları bulunmamaktadır. Hele bugün Filistin'in özgürlüğü ve bağımsızlığı için mücadele edenler onlarla taban tabana zıt durumdadırlar.
Daha yakın zamanda Irak'ta bir halkı hedef alan iğrenç saldırıya halkımızın bütün kesimlerinin karşı çıktığı malumdur. Bu tepki çok farklı ideolojik anlayışlara sahip kitleleri birlikte hareket etmeye ve ortak eylemler düzenlemeye sevk etti. Böyle olmasına rağmen birilerinin üç beş kuruş dünyalık kazanabilmek için sömürgeci güçlere çeşitli imkanlar sağladıklarını da gördük. Bu durumda tepki gösterenlerle, ellerindeki dünyevi imkanları saldırganların hizmetine verenleri, aynı ülkenin insanları olmaları sebebiyle aynı kategoriye mi sokacağız?
Halkımızın topyekün mücadele verdiği İstiklal Savaşı döneminde bile içimizden ihanet edenler çıkmadı mı? Peki ihanet edenlerle İstiklal Savaşı'na katılanları ve destek verenleri aynı kategoriye mi sokacağız?
Bugün Filistin halkının, bağımsızlık ve hürriyet için sürdürdüğü mücadele bu ülke halkının geçmişte verdiği İstiklal Savaşı'nın aynısıdır. Bu mücadeleyi yürütenleri ihanet edenlerle aynı kategoriye sokanlar en başta kendi geçmişlerine haksızlık etmiş olurlar. Çünkü ihanet edenlerle, hakları ve hürriyetleri için direnenleri, zilleti kabul edenlerle başlarını dik tutanları aynı kategoriye sokma anlayışını makul ve kabule şayan bir anlayış olarak benimsemiş olurlar. Böyle bir anlayışı benimseyebilecek birine de bizim söyleyecek bir sözümüz yok.[/COLOR][/SIZE]
KAYNAK