- Katılım
- 2 Ocak 2008
- Mesajlar
- 16,867
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
--------------------------------------------------------------------------------
Ülkemizin içine çekilmek istenildiği kargaşa ve iç çatışma, ülkemizin bölünmesi ve topraklarımızın ele geçirilmesi emelinin bir sonucu.
Avrupa Birliği ve ABD’nin isteyipte Türkiye’nin reddettiği ne var ise o konuda muhakkak büyük bir sorun çıkıyor. Bu bir tesadüf mü?
AB Ermenistan’a sınır kapımızı açmamızı istiyordu, gerçekleşmeyince Hrant Dink suikastı gerçekleşti. Birden organize bir biçimde “Hepimiz Ermeniyiz” sloganları yükselmeye başladı. Avrupa ülkelerinde birer birer Ermeni soykırımı kabul edildi ve soykırımı reddedene hapis cezası getirildi. Türkiye Cumhurbaşkanı bir taviz olarak bir futbol maçı bahanesi ile Ermenistan’a gitti. Her türlü saygısızlık ile karşılaşıldı. Buna rağmen Ermeniler’in lehine olmak üzere ticari antlaşmalar yapıldı. Henüz istedikleri gerçekleşmedi ve soykırım iddiaları yine gündemde. Ermeni soykırımını daha önce tanıyan AB ülkelerinden Slovakya Ermenistan soykırımının inkârını cezalandıran bir kanun tasarısını görüşüyor.
ABD Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi ile Türkiye’nin resmi temaslarda bulunmasını, işbirliği yapmasını istiyordu, bu da gerçekleşmedi ve terör örgütünün hain saldırılarında gözle görülür bir artış yaşandı. Aktütün olayından sonra ise yine bir taviz verildi ve bölgesel Kürt yönetimi ile görüşüldü. Ancak yine tam olarak istenen gerçekleşmediği için bir iç çatışma çıkarılmak isteniyor. Türkiye, Kürt yönetimi ile siyasi temaslarda bulunmaya, muhatap olarak kabul etmeye zorlanıyor.
Peki, AB ve ABD’nin Ermenistan ve Kürtler çok mu umurunda? Buna inanan Ermeni ve Kürtler varsa bir an önce doğruyu görmelerini temenni ediyorum. Bunların amacı Türkiye’nin bölünmesi ve buralarda geçici, emanetçi devletçikler kurulması. Nihai amaç olan büyük İsrail’in gerçekleşmesi için zamanı geldiğinde onlardan bu toprakların kolay bir biçimde geri alınması.
Buna alet olan ve bir kısım Kürt vatandaşlarımızı devlete karşı kışkırtan DTP ise sadece zarar veriyor. Özgürlük gibi kavramlar ile Kürtleri dış güçlerin oyuncağı haline getirmeye çalışıyorlar. Dış güçlerin nasıl özgürlük getirdiklerini Afganistan ve Irak’ta görüyoruz.
DTP yine bu malum güçlerin ağzı ile konuşmaya devam ediyor, soykırım sözcüğünü onlar da dile getirmeye başladılar. Terör örgütü ile tam bir işbirliği içerisinde olan DTP’nin vekilleri dilleri varıp bu hain saldırılarda hayatını kaybeden Türk askerine şehit bile diyemiyorlar. Bu ülkenin meclisinde yer alıp bu ülkeye böylesine düşman olmak ne kadar acı. Peki, başörtüsü gibi durumlarda tüyleri diken diken olup elinden geleni ardına koymayanlar şimdi uyuyorlar mı, yoksa kulakları duymuyor, gözleri görmüyor mu?
DTP ve terör örgütünün organize ettiği olaylarda dikkat çekici bir biçimde çocuklar ve kadınlar kullanılıyor. Hatta DTP de bile en ağır ithamlar ve kışkırtmalar bayan vekillerce yapılıyor. Terör örgütünden kaçanlar örgüt içerisinde bayanların kullanıldığını, taciz ve tecavüzlere uğradıklarını söylüyorlar. Bu örgüt için çocuk ve kadınlar birer kalkan mı? Aralarında bir iş bölümü mü var? Erkekleri uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, tehdit, haraç toplama, örgüt içi çatışma ve infazlarla mı ilgileniyor?
Sözüm ona teröre karşı mücadele eden AB ve ABD’nin uygulamalarını görüyoruz. Türkiye’ye gelince hep elimiz kolumuz AB standardı, insan hakları, özgürlük ve demokrasi gibi söylemler ile bağlanıyor. Diğer ülkeler ne yapıyor ise en azından bizimde bunlara hakkımız var. Terör odaklarının yok edilmesi için ne gerekiyor ise yapılmalı.
CHP’de artık günlük siyaseti, oy avcılığını bırakmalı. Ülkenin içerisinde bulunduğu bu hassas günlerde dahi Deniz Feneri olayını dillerine pelesenk etmişler ve standupçılar gibi espri yapıp kendileri gülüyorlar. CHP’den dişe dokunur ve dış mihrakları da hedef alan açıklamalar bekliyoruz.
Kaynak