Sanılanın aksine gücünü ve etkileyiciliğini yaratıcısından değil; yaratıcısından bağımsızlaşabilme, yaratıcısı olmadan da başka sahipler bularak kendi varlığını sürdürebilme ve bir şekilde yaratıcısını geri plana itebilme potansiyelinden alan bir düşünce sanatıdır. bu sebetendir ki, ironi ile zeka arasında çoğu zaman kurulan bağlantı, ikisi arasında yapılan korelasyon çağımızın hüsn-u kuruntusu olmaktan öte bir şey değildir (anlamayanlar ya da ikna olmayanlar hüsn-ü kuruntu yerine ironi kelimesini koymayı deneyebilirler). İroni ile zeka arasındaki asıl mesele ironiyi ehlileştirebilmekte yatar. İroni zeki insanların işidir, ironin anlaşılması zeka seviyesiyle ilgilidir gibi günümüzün genel geçer, doğruları da zekaya yapılan bir vurgudan ziyade aslında ironinin gücünü ve etkinliğini ispatlamaktadır. Zira burda görünüşte "anlaşılmak" olarak ortaya konan mesele aslında bir olumsuzlama düsturuyla "sahiplenebilme" yetisine indirgenmiştir, yaratıcı artık devreden çıkmıştır, ironiyi kimin nasıl sahipleneceği söz konusudur, ironi artık zekadan bağımsızlaşıp, zekayı belirleyen, ölçen bir unsur haline gelmiştir. Artık temel kaygı, neyin ironi olduğunu anlayamama tuzağına düşmeme kompleksini de aşıp, ironiyi sahiplenebilme telaşına dönmüştür, yanıltıcı olan artık ironi değil, kişinin gerçeği algılayışıdır, gülünç olan artık ironinin kendisi değil, kişinin ironiye verdiği tepkidir, nesnellik bu sebeple ironinin acımasızca bizi yönlendirdiği öznellik mevhumu için kurban edilmelidir.
Ek olarakta TDK (Türk Dilimi Kurumu) bana göre bu kelimeyi hafife alarak "gülmece" olarak vurgulamıştır.
Benim ironi hakkıında söyleyeceğim son şey ise ; İroni hayatın, "tadı tuzudur".