Arslan BULUT
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Almanya’da, bir yardım derneğinde ortaya çıkan usulsüzlüklerin üzerine gitmesi gerekirken, olayı çarpıttığını, gerçeği saklamaya çalıştığını belirterek, “İnanç hortumcuları ile inanç tefecileri, beraber yürüdükleri bu yolda derin işbirliği içindeler” dedi.
Vural, “Başbakan, kendisine ve partisine uzanan izlerin üstünü örtmek için korkudan karanlıkta ıslık çalmaya devam etmektedir” dedi.
Sahi, her konuda İslâmi kurallara riayet etmeye çalışan, türban meselesini kullanarak iktidar olan, son olarak içki tartışması başlatan Tayyip Erdoğan, neden Kur’an’da “haddi aşan suçlar” olarak gösterilen hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık gibi bir konuda soruşturma dahi açtırmıyor, olayı duyuranları suçluyor? Üstelik, Müslümanların zekât vermek niyetini istismar ederek topladıkları paraları, kişisel çıkarları için harcayan insanlar söz konusudur. Yani suç, aynı zamanda İslâm’a karşı da işlenmiştir!
Hani “Dindar Cumhurbaşkanı”mız?
Niçin, İslâmiyeti kullanarak hırsızlık yapanlara karşı tek kelime bile etmiyor? Niçin, hırsızlara karşı kendisine bağlı kurulları çalıştırmıyor?
Hz. Ayşe’nin bildirdiği iddia olunan ve hemen bütün Müslümanların dinlerini ana-babadan veya öğretmenden, hocadan öğrenirken duyduğu, bir olay vardır hani! Şöyle nakledilir:
“Mahzum kabilesine mensup, hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyş’i üzdü. ‘Onun hakkında Rasulullah ile kim konuşur’ denildi. ‘Buna Rasûlullah’ın çok sevdiği Usâme b. Zeyd’den başka kim cesaret edebilir?’ dediler. Usâme Rasulullah ile konuştu. Bunun üzerine Rasûlullah, ‘Ya Üsame! Allah’ın hadlerinden bir hadde şefaat mı ediyorsun?’ buyurdu. Sonra kalkıp halka hitaben şöyle dedi: ‘Şüphesiz sizden öncekiler, içlerinde itibarlı birisi hırsızlık yaptığı zaman bırakıverdikleri, zayıf birisi hırsızlık yaptığında ise kendisine had uyguladıkları için helâk oldular. Allah’a yemin ederim ki eğer Muhammed’in kızı Fatima bile hırsızlık yapsa elini keserim.’”
Elbette şimdi biz, kimsenin ellerinin kesilmesini istemiyoruz! Ancak bu tür hırsızların Müslümanların yakasını bırakması için o kirli ellerinin en azından kelepçelenmesi gerekiyor!
Dolayısıyla “Dindar Cumhurbaşkanı”ndan da dindar Başbakan’dan da şu mübarek Ramazan günlerinde, hırsızlık yapanlar, siyaseten en yakınları bile olsa onları mahkemelere teslim etmelerini bekliyoruz. Zaten bir Müslüman, Kuran ahlâkı ile ahlâklanmış olsa, kendi etnik kökeni, tarikatı, mezhebi, partisi, hemşerisi, akrabası, anne-babası, kardeşleri veya çocukları bir yana, kendisini bile kayıramaz.
Adalet kendini bile kayırmamaktır:
“Ey iman edenler! Haktan yana olup, adaleti sapasağlam ayakta tutun, Allah için şahitler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanızın ya da yakınlarınızın aleyhine olsun, isterse onlar zengin veya fakir bulunsun. Allah onları korumada herhalde sizden öndedir. Artık hak ve adalette hevese uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa-135)
İşte Kur’ân’ı hakkıyla okuyan, düşünen ve anlayan bir insan bu ayete göre yaşarsa emaneti ehline verir, insanlar arasında hükmederse adaletle hükmeder.
Hukuk devleti, kendini bile kayırmayacak adalet anlayışına sahip insanlık ordusu ile gerçekleşir, hırsızlar ordusu gibi ülkeyi talan edenlerle değil.
Not: Kaynak Yeniçağ
http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10479
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Almanya’da, bir yardım derneğinde ortaya çıkan usulsüzlüklerin üzerine gitmesi gerekirken, olayı çarpıttığını, gerçeği saklamaya çalıştığını belirterek, “İnanç hortumcuları ile inanç tefecileri, beraber yürüdükleri bu yolda derin işbirliği içindeler” dedi.
Vural, “Başbakan, kendisine ve partisine uzanan izlerin üstünü örtmek için korkudan karanlıkta ıslık çalmaya devam etmektedir” dedi.
Sahi, her konuda İslâmi kurallara riayet etmeye çalışan, türban meselesini kullanarak iktidar olan, son olarak içki tartışması başlatan Tayyip Erdoğan, neden Kur’an’da “haddi aşan suçlar” olarak gösterilen hırsızlık, yolsuzluk, dolandırıcılık gibi bir konuda soruşturma dahi açtırmıyor, olayı duyuranları suçluyor? Üstelik, Müslümanların zekât vermek niyetini istismar ederek topladıkları paraları, kişisel çıkarları için harcayan insanlar söz konusudur. Yani suç, aynı zamanda İslâm’a karşı da işlenmiştir!
Hani “Dindar Cumhurbaşkanı”mız?
Niçin, İslâmiyeti kullanarak hırsızlık yapanlara karşı tek kelime bile etmiyor? Niçin, hırsızlara karşı kendisine bağlı kurulları çalıştırmıyor?
Hz. Ayşe’nin bildirdiği iddia olunan ve hemen bütün Müslümanların dinlerini ana-babadan veya öğretmenden, hocadan öğrenirken duyduğu, bir olay vardır hani! Şöyle nakledilir:
“Mahzum kabilesine mensup, hırsızlık yapan bir kadının durumu Kureyş’i üzdü. ‘Onun hakkında Rasulullah ile kim konuşur’ denildi. ‘Buna Rasûlullah’ın çok sevdiği Usâme b. Zeyd’den başka kim cesaret edebilir?’ dediler. Usâme Rasulullah ile konuştu. Bunun üzerine Rasûlullah, ‘Ya Üsame! Allah’ın hadlerinden bir hadde şefaat mı ediyorsun?’ buyurdu. Sonra kalkıp halka hitaben şöyle dedi: ‘Şüphesiz sizden öncekiler, içlerinde itibarlı birisi hırsızlık yaptığı zaman bırakıverdikleri, zayıf birisi hırsızlık yaptığında ise kendisine had uyguladıkları için helâk oldular. Allah’a yemin ederim ki eğer Muhammed’in kızı Fatima bile hırsızlık yapsa elini keserim.’”
Elbette şimdi biz, kimsenin ellerinin kesilmesini istemiyoruz! Ancak bu tür hırsızların Müslümanların yakasını bırakması için o kirli ellerinin en azından kelepçelenmesi gerekiyor!
Dolayısıyla “Dindar Cumhurbaşkanı”ndan da dindar Başbakan’dan da şu mübarek Ramazan günlerinde, hırsızlık yapanlar, siyaseten en yakınları bile olsa onları mahkemelere teslim etmelerini bekliyoruz. Zaten bir Müslüman, Kuran ahlâkı ile ahlâklanmış olsa, kendi etnik kökeni, tarikatı, mezhebi, partisi, hemşerisi, akrabası, anne-babası, kardeşleri veya çocukları bir yana, kendisini bile kayıramaz.
Adalet kendini bile kayırmamaktır:
“Ey iman edenler! Haktan yana olup, adaleti sapasağlam ayakta tutun, Allah için şahitler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanızın ya da yakınlarınızın aleyhine olsun, isterse onlar zengin veya fakir bulunsun. Allah onları korumada herhalde sizden öndedir. Artık hak ve adalette hevese uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (Nisa-135)
İşte Kur’ân’ı hakkıyla okuyan, düşünen ve anlayan bir insan bu ayete göre yaşarsa emaneti ehline verir, insanlar arasında hükmederse adaletle hükmeder.
Hukuk devleti, kendini bile kayırmayacak adalet anlayışına sahip insanlık ordusu ile gerçekleşir, hırsızlar ordusu gibi ülkeyi talan edenlerle değil.
Not: Kaynak Yeniçağ
http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10479