Allah Adına …

Vtnsvr

New member
Emin ÇÖLAŞAN




Türkiye’de inanılmaz şeylere tanık oluyoruz. Ortalığa “Allah” adına çıkan, Allah’ın adını kullanan birileri tarafından yapılan işleri hayretle, ibretle ve yüzümüz kızararak izliyoruz.

- Birileri Allah adını kullanıp parasal çıkar elde ediyor. Holdingler, şirketler kuruluyor, inançlı insanlarımıza kanca atılıyor, paralar toplanıyor.

Bu süreçte özellikle yurt dışına yaşayan vatandaşlarımızdan para tırtıklamak amacıyla hocaefendiler bile kullanılıyor.
Toplanan paranın belli bir oranı, onlara cami avlularında komisyon olarak dağıtılıyor.
Sonra paralar birilerinin cebine hortumlanıyor.

- Allah adını kullanıp siyasal çıkar elde ediliyor.

Genç kızlarımız türban sömürüsünde piyon olarak kullanılıyor.
Onları siyaset arenasına iten kulağı kesik İslamcı takımı, kızlarımızın sırtından siyasal rant elde ediyor.
Camilerde siyaset yapılıyor, camilerde slogan atılıyor.
Müminlerin pek çoğu bu olup bitene karşı çıkıyor ama onlar sessiz çoğunluk!
Yaygaracı ve şamatacı takımı, Allah’ın adının ardına sığınıp olmayacak işler yapıyor.

- Allah adına terör örgütleri kuruluyor, vahşi cinayetler işleniyor. Mezar evlerinden, toplu mezarlardan cesetler fışkırıyor. Beş, on, yirmi, otuz, kırk…

- Sivas’ta ülkemizin nice aydın insanı, Allah adına diri diri yakılıyor.

- Allah adına ortaya çıkan İslamcı gazetelerde her gün insanlara yalan, iftira, kin ve nefret kusuluyor.

Belden aşağı, yakası açılmadık küfürler acımasızca yağdırılıyor.
İnsanlar, öldürülmeleri için hedef gösteriliyor.
Ahmet Taner Kışlalı olayında olduğu gibi!..


Yani Allah adına cinayet teşvikçiliği yapılıyor. Yalancı, yüzsüz, ikiyüzlü, dedikodu kumkuması, karanlık suratlı nice adam bir araya gelmiş, Allah adına sövüyor, iftira yağdırıyor.

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın, Hizbullah, Allah adını kullananlardan sadece biri. Hizbullah, bunların eline baltayı, kasap satırını alıp başkalarını Allah adına doğrayan kesimi.

Şimdi içlerinden “Ulan Hizbullah, bir çuval inciri berbat ettin. Tekerimize çomak soktun” diye geçirip sırf bu nedenle örgüte kızıyorlar.

Sevgili okuyucularım, Türkiye’de bir şeyin bilincine çok iyi varmak zorundayız.

Bizim sık sık yazdığımız bu üçkağıtçı, din ve ahlâk dışı, sahte Müslüman kesimleri gerçek Müslümanlardan ayırmak gerek… Çünkü onlar aynı dünyanın insanları değil.

Sahtelerin şamatası bol ama onların yöntemleri dinimizde yok. İşin asıl acı tarafı, temiz ve inançlı Müslümanları kullanıyorlar. Hedef kitle olarak onları seçmişler! Onların sırtından oy avcılığına soyunuyorlar. O yüzden din sömürüsü yapıyorlar.

Bir ölçüde başarılı olduklarını da itiraf etmek zorundayız.

Örneğin Allah’ın adını kullanınca, daha çok para topluyorlar. Müslümanın parasını sonra afiyetle yiyorlar.

Gözlerini Avrupa ülkelerinde yaşayan dindaşlarımıza dikmişler… Çünkü bu dolandırıcılığı Türkiye’de yapmaları mümkün değil. Avrupa onlar için açık Pazar!

Bu yolla yüz milyonlarca dolar para kazanıyorlar.

Saf vatandaşlarımıza cami avlusunda yaklaşınca Allah’ın adını kullandıkça paralar oluk gibi akıyor. O paralar sonra Türkiye’ye getiriliyor, ya “bir siyasi partinin” adamlarına teslim ediliyor, ya da tefecilikte kullanılıyor.

Gördüğünüz gibi, Allah adını kullananların yelpazesi fevkalade geniş! Dolandırıcılıktan medyaya, din sömürüsünden cinayete, bunlarda her yol var.

Oyun aslında Müslümanların, müminlerin üzerinden oynanıyor. Ama Türkiye’deki milyonlarca gerçek Müslüman, ne yazık ki bu kesime tepki gösteremiyor…

Çünkü biz tepkisiz toplumuz.

İspanya’da iki bomba patladı ve bir kişi öldü. Bunları ayrılıkçı bir örgütün patlattığı iddia ediliyor. Olaydan iki gün sonra İspanya’nın başkenti Madrid’de bir milyon kişi yürüdü ve terör olayını kınadı.

Biz Türkiye’de bırakın bir milyon kişiyi, bu rakamın yarısını ve hatta onda birini bugüne kadar hangi olayda bir araya getirebildik?
Neler yaşadık, ne cenazeler kaldırdık, din adına ne rezilliklere tanık olduk, hangisinde sokaklara dökülüp tepkimizi gösterebildik?..



http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10296
 

64general1

New member
Din Var, Ahlâk Yok!.. – SÖZCÜ’den…




Ergenekoncu medya nerede?

AKP basını, Ergenekon iddialarından aşağı kalmayan Deniz Feneri skandalından neden bahsetmiyor?

İnsanları söğüşleyen, din duygularını istismar edip Almanya’daki garip işçi vatandaşlarımızı muz gibi soyan Deniz Feneri Derneği adlı sahte hayır kuruluşunun yüz karası dolandırıcılığı neden iktidar yalakası basında yer almıyor?

Ergenekon davasında iftiralara, yalanlanmış bilgilere, uyduruk belgelere dayalı haberlere manşetlerinde yer veren, sanıkları daha yargılanmadan mahkûm eden din taciri medya Deniz Feneri sahtekârlığında suskun!..

Bunlarda utanma, arlanma diye bir duygu da yok!..

Neden suskunlar? Çünkü “Deniz Feneri” adını taşıyan dernek de onlar gibi dini istismar ederek insanları kandırdı, Almanya’da gariban işçilerimizden “hayr işleri için” topladıkları paraları Türkiye’deki ortaklarıyla birlikte hortumladı!.. Çok azı hayr işlerinde kullanılıp, kuryelerle Türkiye’deki kendi şirketlerine aktarılan para 41 milyon 600 bin Euro… Muazzam bir servet…

Kurtuluş Savaşı yıllarında yurdu işgal eden düşmanla işbirliği yapan gazetelere “Mütareke Basını” adı verilmişti. Bugün iftiralarla dolu yayınları utanmazca sürdüren “Ergenekoncu medya”ya ileride ne gibi bir isim verileceğini bilmiyoruz. Bu herhalde parlak bir ad olmayacaktır!..



Bizim insanlarımız da biraz aptal galiba…
Yimpaş ve Kombassan gibi bir çok şirkete para kaptırdıkları halde hâlâ akıllanmayıp Deniz Feneri Derneği’ne de “Din adına bağış yaptıklarını sanarak” para kaptırmalarına aptallık denmez de ne denir?

Din-iman adına para toplayanlar bunları kendi şirketlerine aktarıp bir güzel yediler. Ahlâksız, hırsız ve dolandırıcılar! Onlara “Ben yemedim, sen ye” diye çalışıp biriktirdikleri paraları veren zavallılar şimdi, aldatılmış olmanın üzüntüsüyle saçlarını başlarını yoluyor!..

Deniz Feneri davası, Almanya merkezli dinci dolandırıcılık şebekesinin bağlantılarını açığa çıkardı ama yağdanlık medya sus pus!.. Bu da ahlâksızlık değil mi?

SÖZCÜ’den…
 

Vtnsvr

New member
Yakarım Kültürü!.. -

Güngör MENGİ




Kriz anlarında insanların kişilik özellikleri saklanamaz biçimde ortaya çıkar.
Kasımpaşalı Başbakan’ı da öncelikle lâf altında kalmama iddiası ve “Üstüme gelmeyin, yakarım” kültürü yönetiyor!

Deniz Feneri soruşturması ile ortaya çıkan merhamet sömürüsü ve dolandırıcılık, AKP’nin başına gelen en yıkıcı felâkettir.

Düşünün, Kızılay’a İslâmcı alternatif yaratmak için örgütlenmiş, iktidar tarafından özel statü verilecek kadar kollanmış olan bu kuruluş, partiye yandaş medya yaratmak amacıyla soyulmuş, bu işe aracılık edenler tarafından yağmalanmıştır.

Bu iddialar Alman mahkemesinde açığa çıkmış, örgütün AKP’ye yakın yöneticileri tarafından itiraf edilmiştir.
Hem suç, hem günah özgür bir medya bunu değilse neyi haber yapacaktır?

Ama Türkiye’de devletten aldığı gücü hoyratça kullanan bir zihniyet işbaşındadır. Bu zihniyet, hükmettiği medya uzuvlarını susturmuş, geri kalanları da şimdi susturmak için ayıplı bir baskıya başlamıştır.

Amacı kimse duymasın...

Başbakan son iki gününü Deniz Feneri rezaletini takip eden medyanın ağırlıklı kesiminin sahibi Aydın Doğan’a hakaretler edip tehditler savurmak için kullandı.

Sözlerinden anlaşıldığı kadarı ile isteği Almanya’daki dava bitene kadar hepimizi susturmaktır.
AKP iktidarının, Sabah ve atv’yi saflarına kazandırmak için neden o kadar gözünü kararttığı şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Başbakan kendilerine iftira atıldığını söylüyor. Hayır...
İddialar gerçek olmayabilir ama medya hesabına iftira da değildir.
Çünkü Alman mahkemesinde belgelenmiş beyanlardır.


Başbakan dün “Suçlu ile masumun birbirinden ayırt edileceği yer gazete sayfaları değildir, mahkeme salonlarıdır” diye konuştu.
Ergenekon iddianamesini siyasi rant kaynağı olarak kullanan bir siyasetçi için epey büyük aşamadır bu sözler. Tebrikler!

“Bu saldırganlığın altında ne var? Bir hafta içinde siz açıklamazsanız ben açıklayacağım” diye bağırdı dün Aydın Doğan’ı hedef alarak.

Bu sözler, devlet gücünün kötüye kullanılacağı alârmını da çalan ağır bir tehdittir.
Başbakan “CNNTürk için ve Hilton arazisi için istediğinizi alamadınız, o yüzden üstümüze geliyorsunuz” demeye getiriyor.
Hak talep eden bir ticari grup elbette yasal muhataplarına başvuracaktır.
“Hayır” cevabı alma riskine rağmen kanuni mercilerine yapılan başvuru niye dalavere görüntüsüne sokuluyor?

Şaban Dişli’ye mi götürselerdi!

Çok zaman kalmadı

Eğer açıklanması gereken bir yanlış varsa bunları devleti yönetenler hemen açıklamalı, şantaj cephanesi olarak saklamamalıdır.
Bu konuşmasından anlaşılıyor ki Doğan grubu medya organları, eğer CNNTürk ve Hilton arazisi için istenen alınmış olsaydı, Alman mahkemesinde yargılanan din, iman, merhamet soyguncuları haber olmayacak, iktidarın da başı ağrımayacaktı, öyle mi?

Başbakan ağır bir yanılgı içindedir.

“Allah ile Aldatmak” yoluyla yapılan soygunları zaten Avrupa mahkemeleri ortaya çıkarıyor. Onları Türkiye’de medyanın tümü değil, ancak bir kısmı halka duyurabiliyor.

Başbakan’ın özlemi, Saddam döneminin Irak’ı mıdır?
Tayyip Erdoğan dünkü sözlerini bitirirken Aydın Doğan’a şunu dedi:

“Senin maaşlı köşe yazarların var, silâhşörlerin var. Benim o kadar köşe yazarım, silâhşörüm yok!”
Ben bağıra bağıra “Aydın Doğan’ın silâhşörü değilim” diyebilirim.
Ama Başbakan’ın kendi silâhşörleri listesine koyduğu arkadaşlarımızdan hiçbiri bunu yapamaz. Oysa yapmalılar.

Yargının bağımsızlığını ve basın özgürlüğünü korumak için kavga vereceğimiz çok fazla zaman kalmadı!


http://www.asahaber.com/modules.php?name=News&file=article&sid=10327
 

HTML

Üst