Kırdığım Bir Ablama ....

mfe41

M|F|E~41
Ayrılığın Eski Tadı Yok[Can Dündar'dan]






Biz çocukken, tepesinde bir dantela örtüyle başköşede duran yeşil ışıklı ahşap radyomuzdan, hüzzam makamında ayrılık şarkıları yayılırdı salona:
"Ayrılık, ümitlerin ötesinde bir şehir"di o zamanlar;
"...ne bir kuş, ne bir haber, ne de bir selam gelir"di.
"Yaman kelime"ydi ayrılık; "benzetmek azdı ölüme"...
Ve her kim uğrarsa bu zulme, "gündüzü olurdu gece..."
Selahaddin Pınar'ın tamburu "Ayrılık yarı ölmekmiş/ o bir alevden gömlekmiş" diye inler ve sorardı:
"Ey sevgili sen nerdesin/ nerdesin ey sevgili?"
"Çerağ" nedir bilmezdik; ama Sevim Tanürek, "Alev alev çerağız biz/ Ayrılsak da beraberiz" deyince bir yangın fitili tutuşurdu yüreğimizde...
Sonra Zeki Müren çağlardı, tane tane söyleyerek:
"Aynı bedende can gibiyiz/ cana can veren kan gibiyiz/
Yanıp da bitmez kül gibiyiz/ biz ayrılamayız/
Eller ayırsa bile/ yollar ayırsa bile/ biz ayrılamayız."
* * *
Büyüdük; o "çerağ" da içimizde büyüdü alev alev...
Sevdalandık... ayrıldık... yandık.
Ayrılıkla ölümü, biz de Abdürrahim Karakoç'un "Mihriban"ıyla kıyasladık:
"Ayrılıktan zor belleme ölümü/ Görmeyince sezilmiyor Mihriban..."
Timur Selçuk, "Ayrılanlar için" değil, bizim için çalıyordu:
"Ne kadar acı olsa / ne kadar güç olsa/ Her şeyi, evet her şeyi unutmalı"ydık.
"Kalırsa içimizde bir derin sızı kalır"dı.
* * *
Derken vuslat kolaylaştıkça; basitleşti ayrılmalar da...
Kocamaya bir yastık yetmez oldu.
Sönenin son ateşiyle yakılan sigaralar gibi; ayrı düşülen yavuklunun hasreti, yeni bir aşkın kollarında giderildi.
Ve günün birinde Ajda Pekkan, "başı yukarda meydan okuyarak hayata", ayrılıkların üzerindeki o kırık yeniklik duygusunu silip attı:
"Arkanı dön ve çık istenmiyorsun artık" diye kovaladı eski sevgiliyi:
"Bir zamanlar sen de bana acımadın/ yalnız kaldım/ Yıkılmadım ayaktayım."
* * *
Herkes bu çıkışı bekliyordu sanki...
"Ümitlerin ötesindeki o şehir" bir anda tarumar oldu.
Bir baktık ki 20. yüzyılla birlikte, ayrılan yollarda söylenen şarkılar da değişmiş, herkese bir güven gelmiş.
"Aşk dediğin geliyor, geçiyor" diyen Hande Yener, ayrılığın onuncu gününde eski sevgilisine "Yalnız değilim, sıkılmıyorum" mesajı göndermiş.
Nazan Öncel, bir vedalaşmayı "Jetonu mu yoktu, aramadı gitti/ velhasıl bitti" diye özetlemiş.
Sonra jeton da tarih oldu.
Ayrılık acısının ilacı bulundu.
Demet Akalın bir yıl önce "seve seve" ayrıldığı sevgilisiyle "İsim neydi çıkaramadım/ adın neydi hatırlamadım" diye kafa buldu.
Şimdilerde dillerde gezen bir yaz şarkısında ayrılıklara iyi gelecek formülü açıklıyor:
"Hemen yeni bir aşk bulunur, yerin çabuk doldurulur/ Sevgilimi koluma takarım/ Bebek'te üç beş tur atarım/ Olmadı bi de sinema yaparım/ gördüğün gibi çok unutkanım."
* * *
Dedim ya, ayrılığın eski tadı yok.
Şarkılardan belli...





Mantık Tokat Atar ! ..​







Serin sabahın yıkanmış balkonuna yansıyor, güneşin tozdan zerrecikleri. Minik sarı yaldızlar bağışlıyor Tanrı güne. Çiçekler açıyor mevsiminden bağımsız, kelebekler kozalarından az gelişmiş çıkıyorlar. Geceden kalma ağır bir koku asfaltlarda. Ayyaşlığın metal kutuları eziliyor, araba lastiklerinin altında. Ve kırılan cam şişeler parlıyor, güneşin alnında… Terin yalnız, gün sıcaklığında…
Kamelyalar okumadığım kitapların arasından göz kırpıyor bana. Eşkâli belirlenememiş bir caddenin köşe başına önyargılarımı bırakarak yazıyorum, bu sefer sana. En zengin dillerde buluşturuyorum aşkı. Her yazının başlığı adın oluyor, aklım her yazılanın içeriğini sana adıyor.
Farkında mısın? Bunca ıslaklık terden değil. Tenin ağlıyor…
Her ilişki ömre yalnız yaslanmamak için değil midir? İnsan en çok kendisi için sevmez mi karşısındakini? Yıllar çok şey yaşattı sevgiden anlamayan yanlarıma. Ve çok şey kanıtladı aynalar, gördüğüm görüntülerin dışında. Yıllar önce susturduğum bir gerçekti oysa şimdi avaz avaz bağıran; mantık tokat atar!
Kalbim ağrıyor… Sıcaklığından uzakken çok mu üşüdü dersin? Kalp romatizmam mı var yoksa? ‘Rehabilitasyon yapılamaz’ diyor doktorlar. ‘Çok yıpranmış. Bir süre kullanmayın.’
Aklım yüreğimin açtığı savaşta galip gelmek üzere adam. Seni bunca seviyor olmamın beni acıtma hakkını sana verdiğini mi sanıyorsun? Çok güveniyorsun da bırakıp gitmeyeceğime, esaret hakkımı elinde mi tutuyorsun?

Yetiştir bana yarınlarımızı… Kendimden kurtulana kadar başkası olamayacağım yoksa. Eli yüzü hüzünle kirli bir sokak çocuğu gibiyim kapında. Yarınlarımızı yetiştir bana adam, bu kederin kıvamı çok koyu, nefes aldırmıyor seni seven bir kalbe daha fazla.
Acın acı verici hala, adın sancı… Sen yoksun diye hiçliğin içerisinde kaybediyorum kendimi. Tutkunun insanlara yaptırdığı şeyler ne garip. Ve ne garip, bile bile kanatıyor insan kendini. Bile bile içiyor sigara denilen illeti ve bile bile alıyor damarlarından sevgilinin nefesini.
Daha ilk günden farklıydı hâlbuki bu yazgının tahtası. Hiçbir yaşanılanı silmemek miydi hatamız dersin? Çok birikince patlıyor mu insanın içinde öfke bulutları? Geç olmadığını düşündüğüm şeyler, geçmiş gitmiş meğer. Baksana çevrende olmadığım zaman hissetmiyorsun bile artık yokluğumu…

Acı çektirdiğin için mi seni bunca seviyorum, yoksa bunca sevdiğim için mi çektirdiğin acılara katlanıyorum, bilmiyorum… Ama nedense ikna edemiyorum kendimi, beni bu terk ettiğin hüzünlerden kurtaracak kişi olduğuna.
Bana yarınlarımızı kaldıysa yetiştir, dayanamıyorum ben bu kasvetin renk tonunun koyuluğuna…


O Kendini Biliyo :goz:
 

..єЯDєM..

Çǿκ کε√díκ طę ∂طí
yuregıne saglık
Keske yazı rengı beyaz yapmasaydın gözü yoruyo :S
 

KıRmızıKız

Kayıp üLkenin Prensesi
o abla öyle kırılmıştır ki.. cam misali.. yapıştırsan da eski halini almaz..

herneyse.. teşekkürler güzel olmuş..
 

HTML

Üst