Türban ve Atatürk

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hacıosmanoğlu

New member
Katılım
10 Ağu 2008
Mesajlar
142
Reaction score
0
Puanları
0
Ulu Önder Atatürk'ün Annesi:
Türbanlı...
201b.jpg


Ulu Önder Atatürk'ün Kız Kardeşi:
Türbanlı...
makbule.gif


Hadi Onlarıda Geçtik.
Ulu Önder'in Eşi Latife Hanım:
Türbanlı...
ataturk-ataturk-mustafa-kemal-ata.jpg


Evet. Benim Sözüm Atamıza Değil. Zira Bugün Türbanı Kaldırmaya Çalışanlara...
Bu Resimlere Baktıktan Sonra Türban Hakkındaki Düşüncelereiniz Aynı mı?
 
arkdaş bu bir örf dür şimdi akp bunu simge haline getirip cahilleri bu yolla kazanıp aşırı dini devlet yoluna gitmeye calışıyor
 
arkdaş bu bir örf dür şimdi akp bunu simge haline getirip cahilleri bu yolla kazanıp aşırı dini devlet yoluna gitmeye calışıyor



akp hükümet olalı kaç sene oldu....

akpden önce türban sorunu yokmuydu yanii......

kapalı vaya dinini yaşayan hiç kimse (iki yüzlü münafıklardan bahsetmiyorum)ne devletine ,milletine ,nede halkına zarar gelmez bu böyle bilinsin...
 
SickDreTh teşekkür ederim uyardığın için.
ayrıca forum imzan muhteşem.
 
zübeyde hanım taktığın türban değil eşarp bu 1 arkadşlar...
latife hanım ztn atatürk'ün karısı ama arkasından çevirdiklerini saymak dahi istemiyorm buda 2..
bide bu bir örf diyorsunuz bizim adetimizde örfümüzde türban değil eşarp wardır... buda 3
+ akp'nin savunduğu şeyi söyleyeyim mi "velhassım türban siyasi bi simgedir" anlayan anlar bunu...
şunuda ilave edeyim ki bu böle devam ederse akpyi savunan arkadaşlar ve akp hükümeti istediği olacak... biz ne kadar bağırınsakta çağrınsakta getirecekler bi dönem daha gelirlerse başa... ondan snra 80lerin dönemine dönecez.... bunu basa basa söylüyorum size....
 
zübeyde hanım taktığın türban değil eşarp bu 1 arkadşlar...
latife hanım ztn atatürk'ün karısı ama arkasından çevirdiklerini saymak dahi istemiyorm buda 2..
bide bu bir örf diyorsunuz bizim adetimizde örfümüzde türban değil eşarp wardır... buda 3
+ akp'nin savunduğu şeyi söyleyeyim mi "velhassım türban siyasi bi simgedir" anlayan anlar bunu...
şunuda ilave edeyim ki bu böle devam ederse akpyi savunan arkadaşlar ve akp hükümeti istediği olacak... biz ne kadar bağırınsakta çağrınsakta getirecekler bi dönem daha gelirlerse başa... ondan snra 80lerin dönemine dönecez.... bunu basa basa söylüyorum size....

TAMAM TÜRBAN DEĞİL DE EŞARP OLSUN neden üniversiteye eşarpla sokmuyorar!!!
 
TAMAM TÜRBAN DEĞİL DE EŞARP OLSUN neden üniversiteye eşarpla sokmuyorar!!!

işte atatürk bunlar gibi zihinler yüzünden yasaklamş o zmandan daha simge haline geleceği için yasaklamş... tmm sen nrml bi şekilde düşünüyorsundur ama bazıları senin gibi düşünmüyor :goz::goz:
 
ATATÜRK, KADIN KIYAFETİ VE BAŞÖRTÜSÜ*
Dr. Abdullah Manaz
* "Atatürk Reformları ve İslam" başlıklı kitabından

Türkiye'de en çok tartışılan ve istismarı yapılan konuların başında, "BaşÖrtüsü" meselesi gelmektedir. İlgili bölumde de görüldüğü gibi, Şapka ve Kıyafet Kanunu'nun kadınlan ilgilendiren bir yönü yoktur. M. Kemal Atatürk'ün bü konudaki görüşünü yorumlayabilmek için, kadınların kıyafeti ile ilgili sözlerini topluca gözden geçirnekte büyük yarar vardır :

Atatürk, 31 Ocak 1923 tarihinde İzmir Eski Gümrük binasında halk ile yaptığı konusmada şunları belirtmektedir :

"Kasaba ve şehirlerde yabancıların dikkati ençok örtünme şekli üzerinde toplanıyor. Buna bakanlar kadınlarımızın hiçbirşey görmediklerini sanıyor. Bununla beraber din gereği olan örtünme, kısaca belirtmek gerekirse, denebilir ki; kadınların sıkıntı çekmesine yol açmayacak ve adaba aykırı olmayacak şekilde basit olmalıdır. Örtünme şekli kadını hayatından, varlığından tecrit edecek bir şekilde olmamalıdır."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt,s. 87;

21 Mart 1923 tarihinde Konya Hilaliahmer Kadınlar Şubesi'nin tertip ettiği çay ziyafetinde şöyle söylüyor:

*** "Muhterem Hanımlar, düşmanlarımızı aldatan bu dış görüntü bilhassa kadınlarımızın şeklinden, giyim tarzından ve örtünme şeklinden kaynaklanıyor. Onların aldanmalarına yol açan diğer bir nokta da yabancılarla temas edebilecek mevkide bulunan kadınlarımızın tavır ve hareketlerinin millî tavır ve hareketlerimizin timsali olmayıp, belki Avrupa tavır ve hareketlerinin taklitçisi olarak görülmesidir. Filhakika, memleketimizin bazı yerlerinde, en ziyade büyük şehirlerinde giyim tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirlerdeki kadınlarımızın giyim tarzı ve örtünmesinde iki şekil tecelli ediyor; ya ifrat, ya tefrit görülüyor. Yani ya ne olduğu bilinemiyen, çok kapalı, çok karanlık bir dış görünüm gösteren bir kıyafet, - veyahut Avrupanm en serbest balolarında bile dış kıyafet olarak arzedilemiyecek kadar açık bir giyim. Bunun her ikisi de şeriatın tavsiyesi, dinin emri haricindedir. Bizim dinimiz kadını o tefritten de, bu ifrattan da tenzih eder. 0 şekiller dinimizin muktezası değil, muhalifidir. Dinimizin tavsiye ettiği tesettür hem hayata, hem fazilete uygundur. Kadınlarımız şeriatın tavsiyesi, dinin emri mucibince örtünselerdi, ne o kadar kapanacaklar, ne o kadar açılacaklardı. Dînî örtünme, kadınlar için zorluk çıkarmayacak, kadınların toplum hayatında, ekonomik hayatta, çalışma hayatında ve ilim hayatında erkeklerle ortak çalışmalar yapmasına mani bulunmayacak bir normal şekildedir. Bu normal şekil, toplumumuzun ahlak ve terbiyesine aykırı değildir."

"Giyim tarzımızı ifrata vardıranlar, kıyafetlerinde aynen Avrupa kadınını taklit edenler düşünmelidir ki, her milletin kendine mahsus ananesi, kendine mahsus adetleri, kendine göre millî hususiyetleri vardır. Hiçbir millet aynen diğer bir milletin mukallidi olmamalıdır. Çünkü böyle bir millet ne taklit ettiği milletin aynı olabilir, ne kendi milliyeti dahilinde kalabilir. Bunun neticesi şüphesiz ki hüsrandır."

"Bizim örtünme meselesinde nazarı itibare alacağımız şey, bir yandan milletin ruhunu, diğer yandan hayatın icabatını düşünmektir. Örtünmedeki ifrat ve tefritten kurtulmakla bu iki ihtiyacı da temin etmiş olacağız. Giyim tarzımızda milletin ruhi ihtiyacını tatmin için, İslam ve Türk hayatını başlangıçtan bugüne kadar layıkiyle tetkik ve etrafiyle açıklamamız lazımdır. Bunu yaparsak görürüz ki, şimdiki giyim tarzımız ve kıyafetimiz onlardan başkadır, lakin onlardan daha iyidir diyemeyiz. Bizim kadın hayatımızda, kadının giyim tarzında yenilik yapmak söz konusu değildir. Milletimize bu hususta yeni şeyleri bellettirmek mecburiyeti karşısında değiliz. Belki ancak dinimizde, milliyetimizde, tarihimizde zaten mevcut olan beğenilir adetlere uygunluğu sağlamak mevzübahs olabilir. Biz başlıbaşına ferden her türlü şekilleri tatbik edebilir, kendi zevkimize, kendi arzumuza, kendi terbiye ve seviyemize göre istediğimiz kıyafeti seçebiliriz. Ancak bütün milletin şayanı kabul göreceği şekilleri, bütün milletin hayatında uygulanması mümkün olan kıyafetleri herhalde genel temayülde aramak ve o şekillerin gerçekleşmesini de genel temayüle uygunlukta görmek lazımdır. Bazı milletlerin zevk alemlerini memleketimizde tatbike kalkmak şüphesiz ki hatadır. Bu yol toplum hayatımızı feyz ve fazilete ulaştırmaz."

"Daha selametle, daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır. Büyük Türk kadınını mesaimizde müşterek kılmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek, Türk kadınını ilmi, ahlakî, içtimai, iktisadi hayatta erkeğin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur. Eğer kadınlarımız dinin tavsiye ve emrettiği bir kıyafetle, faziletin icabettirdiği hareket tarzıyla içimizde bulunur; milletin ilim, sanat, içtimaiyat hareketlerine iştirak ederse bu hali, emin olunuz; milletin en mutaassıbı daha takdir etmekten geri duramaz. Bilakis o halin aleyhinde söylenecek sözlere karşı, belki onun müteşebbislerinden daha fazla savunucusu olur."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 11. Cilt, s. 149-151

*** "Gezilerim sırasında köylerde değil özellikle kasaba ve şehirlerde kadııı arkadaşlarımızın yüzlerini ve gözlerini çok sıkı ve özenle kapatmakta olduklarını gördüm. Özellikle bu sıcak mevsimde bu durumun kendileri için mutlaka işkence ve ıstırap nedeni olduğunu tahmin ediyorum. Erkek arkadaşlar bu biraz bizim bencilliğimizin eseridir. Çok namuslu ve dikkatli olduğumuzun gereğidir. Fakat saygıdeğer arkadaşlar, kadınlarımız da, bizim gibi anlayışlı ve düşünceli insanlardır. Onlara ahlakla ilgili kutsal kavramları aşılamak, millî ahlakımızı anlatmak ve onların beynini ışıkla, temizlikle donatmak esası üzerinde bulunduktan sonra fazla bencilliğe gerek kalmaz. Onlar yüzlerini dünyaya göstersinler. Ve gözleriyle dünyayı dikkatle görebilsinler. Bunda korkulacak bir şey yoktur."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, s. 211.

*** "Bazı yerlerde kadınlar görüyorum ki başına bir bez veya bir peştemal veya buna benzer bir şeyler atarak yüzünü gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın anlamı ve işareti nedir? Baylar uygar bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum, milleti çok gülünç gösteren bir görüntüdür. Derhal düzeltilmesi gerekir."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, s. 217

*** "Bizim kadınlarımız, bazı yerlerde Avrupa kadınlarını bile gıptaya sevkedecek kadar ilerlemişlerdir ve eğer kadınlarımız yalnız bu yönü düşünür ve yalnız şıklıkta, zerafette Avrupa kadınlarını bile geçmeyi amaç kabul ederse kadınlık hayatında, dolayısıyla bütün milletin hayatında varmak istediğimiz mutlu inkilaba ulaşmakta kolaylık sağlayamayız."

"Kadınlık meselesinde dış görünüş ve kıyafet ikinci derecededir. Asıl mücadele alanı, kadınlarımız için görünüş ve kıyafette başarıdan daha çok, asıl başarılı olunması gereken alan ışıkla, kültürle, gerçek faziletle süslenmek ve donanmaktır. Ben saygıdeğer hanımlarımızın Avrupa kadınlarından daha aşağıda kalmayacak, tersine pek çok yönlerde onların üstüne çıkacak ışık ve kültürle donanacaklarına kesinlikle kuşku duymayan ve buna kesinlikle emin olanlardanım."Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, II. Cilt, s. 151 - 153.

Bu çerçeve içerisinde şunu söyleyebiliriz ki; Atatürk, ne Avrupalılar kadar açık kıyafetleri ne de Araplar kadar kapalı - peçe ve kara çarşaf - türünde kıyafetleri tasvip etmektedir. Türk kadınlarının kendi örf ve geleneklerine uygun sade, basit ve rahat kıyafetler giymesini önermektedir. Bu düşüncelerine karşılık Atatürk, kadın kıyafeti konusunda kanuni bir düzenleme getirmemiş, bu konudaki yenileşmeyi toplumsal gelişmenin akışına bırakmıştır, Nitekim, bir yandan modern bir şekilde örtünen Latife Hanım ile evlenirken, diğer yandan Avrupa tarzında giyinen hanımlarla dans etmekten geri durmamıştır.

Esasen İslam düşüncesindeki kadın kıyafeti ile Atatürk'ün ifrat ve tefritten uzak kadın kıyafeti fikri birbirine çok uygundur. İslam'da kadınların örtünmesine ilişkin inanç, Kuran'da yer alan bazı ayetlerden kaynaklanmaktadır. Bu ayetlerin geliş sebebleri ve anlamları şu şekildedir :

*** İslam'ın ilk yıllarında Araplar, toplumdaki durumlanna göre farklı giyinirlerdi. Özellikle cariyelerin giyimlerine karışılmaz ve çoğu zaman kısa ve açık kıyafetlerle dolaşırlardı. Arapların kadınlara düşkünlüğü fazla olduğundan bu durumdaki kadınlar kimi zaman sokaklarda rahatsız edilirlerdi. Nîtekim bir gün, Hz Peygamber'in hanımlarından birisi de biraz açık bir kıyafetle sokağa çıkmış ve cariye olduğu düşüncesiyle kendisine laf atılmıştı. Bu duruma şahit olan Hz Ömer, çok üzülmüş ve konuyu Hz Muhammed'e bildirmişti. Hz Peygamber, bu konuda kendisine Allah'tan bir emir gelmediği için önceleri sessiz kalmıştı. Fakat Hz Ömer Peygamber eşlerinin cariyelerden farklı olarak örtünmeleri için ısrarlı olunca, bu konuda bazı ayetler bildirildi. İslam bilginleri, bu ayetlerin Hz Ömer'in ısrarları sonucunda bildirilen hükümler olduğunu belirtir ve "Muvafakat-ı Ömer" diye isimlendirirler:

"Ey Peygamber. Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle : (Evden) dışarı çıktıklarında örtülerini üstlerine alsınlar. Onların tanınması ve incitilmemesi için en güzel olan budur."Ahzab Suresi, 59. Ayet.

*** Arap toplumu erkek olsun kadın olsun, "Entari" şeklinde bol kıyafetler giyer ve güneşten korunmak amacıyla da başlarına beyaz bir örtü alırlardı. Ancak çoğu kadınlar başlarına aldıkları örtüleri omuzlarından arkaya doğru atarak, göğüslerinin üzeri görünecek şekilde giyinirlerdi. Bazan da erkeklerin dikkatini çekmek amacıyla ayaklarına taktıklan bileziklerle ses çıkartarak yürürlerdi. Bu yüzden de şu ayetler bildirildi:

"İnanan erkeklere söyle : Bazı bakışlarına engel olsun ve ırzlarını korusunlar. Bu onlar için daha temizdir. Doğrusu Allah onların her yaptığından haberdardır. İnanan kadınlara da söyle : Bazı bakışlarına engel olsunlar ve ırzlarını korusunlar. Kendiliğinden (normal olarak) görünenler dışında, gösterîşli yerlerini göstermesinler. Baş örtülerini gerdanlarının üzerine salsınlar. Ancak, kocaları, babaları, kayınpederleri, kendi oğulları, kocalarının oğulları, sahip oldukları cariyeler, erkekliğini yitirmiş hizmetkar erkekler veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklar yanında rahat davranabilirler. Gizledikleri süslerle dikkat çekmek için ayaklarını vurmasınlar."Nur Suresi, 30,31. Ayetler.

"Evlenme arzusu kalmamış ihtiyar kadınların, kasıtlı olarak gösterişli yerlerini göstermeye çalışmadan, dış örtülerini bırakmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmaları kendileri için daha iyi olur."Nur Suresi, 60. Ayet.

Görüldüğü gibi Kuran ayetlerinde, çarşaf ve peçe gibi katı. bir örtünme tarzı yoktur. Kısaca söylemek gerekirse, İslam düşüncesinde "kadınların, erkeklerin kötü bakışlarına hedef olmayacak şekilde örtünmesi" amaçlanmıştır. Bunun ölçüsünü her insan ve toplum kendisi tespit eder. Bu yüzden, Türk toplumunun geleneksel giyim tarzına bağlı olarak takılan baş örtüsü ile kara çarşaflı ve peçeli örtünmeyi birbirinden ayırdetmek gerekir. Geleneksel tarzdaki başörtüsünü hedef seçerek yapılan suçlamalar, yasaklamalar ve düzenlemeler, radikal islamcı çevrelere uzak olan Türk halkını devlete düşman gruplarla aynı çizgiye sokacaktır. Bu çok tehlikeli hareket tarzından bir an önce vazgeçilmeli ve her yerde ve mekanda başortüsü serbest bırakılmalıdır. Kişisel özgürlüklere sonuna kadar imkan tanınmalı ancak, devletin demokratik, laik, hukuki temel düzenini değiştirmeye yönelik kurumlaşmalara da kesinlikle izin verilmemelidir. Son yıllarda laiklik karşıtı dînî örgütlerin ve partilerin gelişmesindeki en önemli etken, ne yazık ki başörtüsü meselesinin abartılması ve istismar edilmesi, propaganda malzemesi olarak kullanılmasıdır. Bu istismar, bir yandan başörtüsü geleneğine bağlı geniş bir halk kitlesini anti-laik örgütlere yaklaştırırken, bir yandan da teokratik amaçlı asıl örgütlenme çalışmalarının gözardı edilmesine yol açmıştır.

____________________________

EGEMENLiK ULUSUNDUR, TÜRBAN, ATATÜRK'Ü HATIRLAMAK

Disaridan destekli çesitli oyunlar korkutmacasi koskoca bir ulkenin sistemini, aklini, izanini ve harekete gecme erkini yok etmis durumdadir. Türkiye uzerinde hem disaridan hem iceriden oyunlar olduguna suphe yoktur. Ama yerli yersiz her konuda, gercekleri gozardi ederek Türkiye'de bu konularda asiri duygusallik yasanmakta oldugu da disaridan kabak gibi siritmaktadir. Ulkemizin bulundugu cografyanin uluslararasi jeopolitigi, potansiyel gucu ve tarihi iliskilerinden kaynaklanan dis oyunlara bu kadar hayretler icinde kalip her turlu akli mekanizmanin durdurularak sorunlarin cozum yollarinin tikanmasi yaptigimiz en buyuk hatadir. Cozum(suzluk) icin bilinen ve kullanilan tek yontem zorlama ve dayatmacilik ile kari*** dis oyunlar korkutmacasi olmaktadir. Türkiye'de samimi olarak bu korkutmalarin gudumunde, soylediklerini, yaptiklarini "vatan, millet, Sakarya" edebiyatiyla susleyerek dogru hareket ettiklerini sanan entellektuel, elit ve politikaci sayisindaki tirmanis ve karsilikli bolucu ve kiskirtici suclamalar ana tehlikedir.

Merve Kavakci'yi bir yana birakalim bir an. TBMM'de secilmis bir milletvekilin turbanla basiortulu yemin etmesini savunanlara damgalar hemen hazir: "Atatürk, laiklik, Cumhuriyet dusmanlari, karsi devrimciler vs..."

Biz boyle ucuz yollara gitmeyecegiz. Genellikle ayni ilkeleri paylasan insanlar, ortaya cikan farkliliklarindan nicin hemen birbirlerinin samimiliklerini sorgularlar ve etiketcilige basvururlar? Bu davranislar yalnizca aczin gostergeleridir. Türkiye maalesef toplum p***oloji acisindan klinik bir vaka olmaya dogru hizla yaklasmaktadir. Boyle bir toplumun uzerinde de ic ve dis oyunlar oynamak cok kolaylasmaktadir.

Konulari saptirmadan ve laf ebeligi yapmadan su kadarini soyleyerek ana sozumuzu soyleyelim: EGEMENLiK ULUSUNDUR'un ilkeleri ve amaçlari ve YOLU sayfalarimizda acikca ifade edilmistir. Lutfen bazi okurlarimiz yazdiklarimizi tekrar tekrar okusunlar, cunku ciktigimiz yolun yapi taslari uzun ve surekli calismalarin, dusuncelerin analiz ve sentezinden akil, idrak ve ilim yoluyla Türk insaninin mutluluguna dogru, baris ve birlik icinde, adalet, hak ve hukukun ustunlugunden taviz vermeden vatanin tum manevi, ahlaki ve kulturel degerleri uzerine kurulmustur. Olaylar karsisinda bu hedefe ulasmak icin yol ayriliklari olmasini olgunca kabul edebilmeliyiz. Dogmaciliga ve yekna***liga taraftar degiliz.

Turbani kotu emeller icin simge olarak kullananlarin varligini inkar etmiyoruz. Ama her turbanlinin da kotu emel tasidigina inanmak da o derece bagnazliktir. Ustelik bir de hem siyasilerimiz, hem medyamizdaki bazi kisilerin son gunlerde kirdiklari bir pot daha vardir ki adeta ilerisi icin daha fazla basagrisina davetiye cikarmak ve yol gostermek oluyor: "Canim biz turbana karsiyiz; sokaktaki, anamizin, bacimizin, Haminninemizin basortusune sozumuz yok, o inancin ve gelenegin bir gostergesidir (aslinda boylece basortusunun de sembol oldugu kabullenilmis oluyor, ama iyi huylu bir sembol), bizim o Türk insaniyla hic bir sorunumuz yok!" Haaa, bakin o zaman ne olacak? Bir dahaki sefere turbanli degil, basortulu birisi yemin etmek isteyecek veya bu gundeme gelecek. Peki o zaman yanit ne olacak?.. Gulunc olmayalim, sanki kurulu bir duzen habire bazi siyasetcilere dusunmeden konusmalarini dikte ettiriyor. O zaman basortusu de mi kotu sembol olarak lanse edilecek? Anamiza, bacimiza Haminninemize ne diyecegiz? Birakalim bu kivirtmalari da sorunlarimiza acik yureklilikle ve korkmadan, acik kafayla yaklasalim, uygarlik iddiasiyla yobazlar gibi yaklasmayalim.

TBMM'de turban veya basortusuyle yemin edilmesine karsi cikanlar "Atatürk Ilke ve Inkilaplarina gore" bu hareketi yaptiklarini iddia etmektedirler. Biz de diyoruz ki bu kisiler gercekte Atatürk Ilke ve Inkilaplarina buyuk zarar vermektedirler. Kisa vadede aldatici bir zafer sarhosluguna aldanilmasin, zorlama ve dayatma yontemleriyle uzun vadede Atatürk Ilkerine ve Inkilaplarina onulmaz yaralar verme yolundalar. Cunku bazi kisiler asiri duygusal davranmakta, agizlarindan cikan laflari kulaklari ve idrakleri duymamakta, laiklik sanisiyla Atatürk Ilke ve Inkilaplari ile Türk Ulusu'nun en koklu maneviyatlarindan birini, Islam dinini karsi karsiya getirmektedirler. Iste tam bunun boyle olmasini arzu eden ic ve dis taraflarin oyununa gelmektedirler, bunun gafleti icindedirler. Kimin Atatürk'cu olup olmadigi, kimin daha az veya daha cok Atatürk'cu oldugu tartismalari / suclamalari kimseyi bir yere goturmez, hicbir seyi halletmez, bilakis daha da buyuyen tehlikelerin karsisinda korebelik yapmak olur.

Bakalim mi Atatürk neler demis?

1- "Ben manevi miras olarak hicbir ayet, hicbir dogma, hicbir donmus ve kaliplasmis kural birakmiyorum. Benim manevi mirasim bilim ve akildir. Benden sonrakiler, bizim asmak zorunda oldugumuz cetin ve koklu zorluklar karsisinda, belki amaclara butunuyle ulasamadigimizi fakat asla odun vermedigimizi, akil ve bilimi kilavuz edindigimizi onaylayacaklardir. Zaman hizla ilerliyor, uluslarin, toplumlarin, kisilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayislari bile degisiyor. Boyle bir dunyada, asla degismeyen hukumler getirdigini ileri surmek, aklin, bilimin gelisimini yadsimak olur. Benim Türk Ulus'u icin yapmak istediklerim ve basarmaya calistilarim ortadadir. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen uzerinde akil ve bilimin kilavuzlugunu kabul ederlerse, manevi mirascilarim olurlar." M. Kemal Atatürk,(1937).

Adeta bir vasiyet gibi degil mi?

2 - Atatürk bizzat laikligi su sozlerle tanimlamistir:

* "Laiklik, yalniz din ve dunya islerinin ayrilmasi demek degildir. Tum yurttaslarin vicdan, ibadet ve din ozgurlugu de demektedir." M. Kemal,(1930).
* "Laiklik asla dinsizlik olmadigi gibi sahte dindarlik ve buyuculukle savasma kapisi actigi icin gercek dindarligin gelismesi olanagini saglamistir. Laikligi dinsizlikle karistirmak isteyenler, ilerleme ve canliligin dusmanlari ile gozlerinden perde kalkmamis dogu kavimlerinin fanatiklerinden baska kimse olamaz." M. Kemal,(1930).
* "Bunun disinda bir de devletin dinsel bir siyaset izlemesi ve yonetimindeki ulusal topluluklarin vicdan ozgurluklerine maddi olmasa da manevi baski yapmasini istemek takdir buyurursunuz ki akil ve mantikca dogru olmaz. Iste bunun icin din ile dunya islerinin birbirinden ayrilmasini istedik." M. Kemal,(1923).

Türkiye'de bugun uygulanan "gudumlu laiklik" anlayisi ise sakattir, gercek laiklikle alakasi yoktur. Gercek laiklik kavramini ayri bir yazida ayrintilarla soz konusu edecegiz. Atatürk'ün yukaridaki laiklikle ilgili sozleri ise gercek laiklikle tam bir uygunluk icindedir. "Gudumlu laiklik" ise turban / basortusu sorununun gittikce daha derinlesmesine yol acmaktadir. Cunku devlet kisilerin dini inanclarinin sinirlarini asarak birtakim yaptirimlar uygulamaktadir. Sonucta devlet Allah ile kul arasina girmekte, bu hakki kendisinde gormektedir. Yani din, devleti kontrol etmeyecek ama devlet dini ve inanci kontrol edecek. Bu da laiklik diye yutturuluyor. O zaman ne mi olur? Etki tepki dogar, dini kontrol etmek isteyen devlet cok guzel bir "ornek" olur, ayni isi yapmak icin dinciler de devleti ele gecirmeye calisir. O kadar zor mu bunu gormek ve anlamak? Hep birlikte goruyoruz iste... Yillardir gudulen kafalarin bizi getirdigi yer budur. Hep bunlar disardakilerin oyunu yuzunden oluyor diyorsaniz, kafanizi kuma sokmussunuzdur demektir. Hic mi kullanilan yontemlerin bunda sucu yoktur acaba? Kendimizi sorgulamaktan niye bu kadar korkuyoruz? Merve Kavakci meshur 2 Mayis 1999 TBMM Genel Kurulu'ndan 12 gun sonra usulsuz cifte vatandaslik sorunlarindan ve izledigi takvim surecinden dolayi artik hukuken, vicdanen ve ahlaken de yemin edemeyecektir, etmemelidir de! Zaten Türk vatandasligindan da atilmistir. Isterseniz uzerine bir bardak soguk su icelim. Sorun halledildi, paydos! Turbanin/basortusunun TBMM de gorunmesini istemeyenler kendilerine Merve Kavakci gibi sicilli bir piyango cikmasina kanmasinlar. Sorun gercekten halledildi mi? Yok mu oldu? Bu konu yine hortlayacaktir, uyumuyalim. Yalnizca kilik, kiyafet ve yontem degistirecektir. Taa ki biz sorunun kokenini anlayip, ona gore akil ve bilim yoluyla bir cozum buluncaya kadar...

Atatürk Ilke ve Devrimlerinin kilik, kiyafet ve basortusu ile ilgili olanlari ve Ata'nin bu konularda ki demecleri de iyice calisilmalidir. 75 sene evvelki kosullara gore sapka devrimine bagli olarak devlet dairelerinde calisanlar (erkekler!?) cikarilan basin acik olmasi ile ilgili kararnamelerin, kadinlarin kamusal alanlarda basini acmasi icin bugun dahi bir gerekce olarak gosterilmesi ne derece gecerlidir? Kaldi ki Atatürk hic bir zaman basortusune karsi cikmamis; kadinlarin uygar ve caga uygun sekilde baslarini ortmelerine toplumsal ve dini bir gercek olarak hosgoru gostermistir. (Lutfen su baglantidaki Atatürk'un Kadin kiyafeti ve Basörtüsu ile ilgili demeclerini herkes iyice icine sindirsin. - 17 Mayis 1999 yayinlanacak).

Ege Universitesi, Ilahiyat Fakultesi'nden Dr. Abdullah Manaz "Atatürk Reformlari ve Islam" baslikli kitabinda (bazi kucuk berraklastirici degi***liklerimizle) sunlari soyluyor: "Özetle sunu soyleyebiliriz ki; Atatürk ne Avrupalilar gibi acik kiyafetleri ne de Araplar kadar kapali kara carsaf, (ferace) pece gibi kiyafetleri tasvip etmemistir. Türk kadinlarinin kendi gelenek ve goreneklerine uygun sekilde, sade, basit ve rahat kiyafetler giyilmesini onermekte, Islam dinindeki ortunme konusunun da bu acidan degerlendirilmesini soylemistir. Bu dusuncelerine karsilik Atatürk kadin kiyafeti konusunda kanuni bir duzenleme getirmemistir, bu konudaki degismeyi toplumsal gelismenin akisina birakmistir. Bir yandan zamanina gore modern bir sekilde ortunen Latife Hanim'la evlenirken, diger yandan Avrupai giyinen hanimlarla da dans etmistir. Atatürk hem ortunmek isteyen kadin hem de ortunmemek isteyen kadin icin ifrat ve tefritten uzak kalmalarini ogutlemistir (Islam dini de ifrat ve tefritten uzak kalmayi ogutlemektedir)."

Türk toplumunun geleneksel ve dinsel giyim tarzi olarak cok da guzel bagdastirdigi basortusu ve onun turevleri ile kara carsafi ve peceyi birbirinden elbette ayirmak gerekir. Ama bu geleneksel ve dinsel sentezi her nedenle olursa olsun hedef secerek yapilan suclamalar, yasaklamalar, duzenlemeler, kirilan potlar asiri uclara, koktendincilere uzak olan Türk Ulusunu Türkiye Cumhuriyetine ve Atatürk ilke ve Devrimlerine dusman olan gruplarla ayni cizgiye sokmaktadir. Bu cok tehlikeli hareket tarzi sonuc olarak ortadaki masum, temiz, halis muslumanlik inanci tasiyan kitleleri Islam mi/din mi, TBMM mi gibi bir ikileme surukleme potansiyeli yaratmaktadir.

Bu nedenle zorlayici, dayatmaci, yasaklayici hareket tarzindan bir an önce vazgeçilmeli ve her yerde ve mekanda basörtüsü serbest birakilmalidir. Kisisel özgürlüklere sonuna kadar imkan taninmali ancak, Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik, hukuki temel düzenini degistirmeye yönelik kurumlasmalara ve siddet kullanarak barisi ve huzuru bozan ve baskalarinin ozgurluklerine tecavuz eden, zorlayici fiili eylemlere kesinlikle izin verilmemelidir. Inanc adi altinda siyasi amacla dahi olsa turban takilmasi bir sembol olarak gorulsun veya gorulmesin bu tur bir eylem olmayip, dusunce ozgurlugunun bir disa vurumu, dusuncenin aciklanmasidir. Birkac hafta evvel Anayasa Mahkemesi Baskani Sayin Tecer'in dusunce ozgurlugu ve dusuncenin aciklanmasi konusundaki demecini Türkiye'de hemen hemen herkes hararetle alkislamisti! TBMM'de basiortulu milletvekilinin yemin etmek istemesi turnusol kagidi testi oldu, maskeler dustu, hipokratlar belli oldu. Semboller sonucta anlatilmak istenen bir seyi, duyguyu ve dusunceyi olagan olmayan bir sekilde aciklayan araclardir; bu yuzden dusunceyi aciklama ozgurlugu sinirlari icinde kalirlar. Turban sembolmus degilmis gibi sembolleri oculestiren sozler kof, hic bir ozu olmayan duygu somurusune yarayan savunmalardir. Ne yazik ki Türk toplumu bu gerekcelerle sagliksiz bir sekilde yonlendirilmek istenmektedir.

Yine Dr. Abdullah Manaz'dan aliyoruz: "Son yillarda laiklik karsiti dînî örgütlerin ve partilerin gelismesindeki en önemli etken, ne yazik ki basörtüsü meselesinin abartilmasi ve istismar edilmesi, propaganda malzemesi olarak kullanilmasidir. Bu istismar, bir yandan basörtüsü gelenegine bagli genis bir halk kitlesini anti-laik radikal örgütlere yaklastirma tehlikesi yaratirken, bir yandan da teokratik amaçli asil örgütlenme çalismalannin gözardi edilmesine yol açmistir " ve acmaktadir. Temelde radikal gruplarin da basarmak istedigi zaten budur! Turban ve basortusune "birseyleri koruduklarini" iddia eden kisilerin ve kurumlarin zorlayici ve yasaklayici yaptirimlari radikal gruplarin da tam istedigi seydir...

Turban takan kisi amacsiz bir inancli olsa dahi bu zorlama ve yasaklamalar onu itmekte, zaman icinde Cumhuriyete karsi bir direnise sokmaktadir; yani o kisi kaybedilmektedir. Eger o kisi zaten radikal olarak bir mekana gelmisse o an icin kayiptir, ama mekana dahil edildigi icin mekandaki pozitif unsurlar ve yaklasimlar tarafindan etkilenerek kisinin topluma ve sisteme kazanilma olasiligi hala vardir. Yine kisi radikal olsa dahi zorlamali, yasakli bir mucadele yonteminin secilmemesi olayin disardaki radikallerin amaclarina hizmet etmesini onlemek oldugu gibi, onlarin cizmek istedikleri resmin tam tersi bir resmi de gozler onune serecektir. Birkac sembolden korkmak yerine o sembolleri ters yuz edip pekala olumlu bir sekilde tehlikeyi azaltmak ve zamanla bertaraf etmek de secilebilecek bir yontemdir. Bu yontem , zorla ikna etmek yontemi degil, kalbi kazanarak ikna yontemidir; toplumbilimde ve insan p***olojisi bilimlerinde basarisi kliniklerde ispat edilmis bir akil ve bilim yoludur. Bir de bunu deneyebilecek kadar bilimsel tabanli kahramanliklar gosterebilsek...

Her nedense bu barisci, gonul kazanma yontemine itibar etmek istemiyor, devamli zoraki yollari seciyoruz. Zor kullanmak bazi kisiliklerin ve kurumlarimizin dogal davranislari oldugundan herhalde... Ama akli ve bilimsel yontemleri reddeden inatlari Türk Toplumu'na pahaliya patlamaktadir. Gariptir ki turban bazilarinin basinda , bazilarinin da aklindadir, tum sorunun cozumu galiba bu ikincilerdeki turbani gorup cikarabilmekte yatmaktadir. Yine ne gariptir ki akli saran o turban da bir sembol olarak bu defa kabul gormektedir.

Dogmaciligi ve kendi fikirlerinin ve dusuncelerinin degismez dogmalar olarak gorulmemesini bizzat ozdeyisleriyle dile getirmis olan Atatürk (Bkz, yukaridaki 1 nolu madde), 75 sene sonra, Türk Halki'nin ekonomik, sosyal, kulturel gibi bircok boyutta gecirdigi inkar edilmez evrimlesmeler ve toplumbilime dayali modern arastirmalar bir gercekken, tum bu gelismeleri inkar ederek hala Cumhuriyetin ilk yillarindaki mantiklarin, gerekcelerin akil almaz katilikla bugune uygulanmak istenmesini acaba nasil karsilayacakti? Elbette bu sorunun yanitini bugun kimse 100% dogrulukla veremez. Ama Atatürk'un hic de arzu etmedigi bir sekilde onun fikir ve davranislarini "dogmacilik" derecesinde bugun de kendilerine dayanak yapan sozde Atatürk'cu dusunceler, Atatürk'un sozunu ettigimiz adeta arkasindan gelen nesillere vasiyet edercesine 1937'de soyledigi sozlerini hatirlamali, sorunlara yaklasimlarini onun bu sozlerinin, bilimin ve aklin isigi altinda degerlendirmelidirler.

3- Simdi Atatürk'un yukaridaki sozleriyle birlikte bir de su sozlerini hatirlayalim:

* ".. Bu devletin ve bu ulusun basinda hicbir guc yoktur, hicbir makam yoktur. Yalniz bir guc vardir: O da ulusal egemenliktir. O da ulusun kalbi, vicdani ve varligidir. (1923)."
* "Benim istedigim, yalnizca ulke islerinin Buyuk Millet Meclisinde acikca tartisilmasidir. Buyuk Millet Meclisinde Türk Ulusunun gozu onunde acikca konusulamiyacak hic bir is yoktur. (1930)"
* " Ulus, ..ulusal saltanat ve egemenligini bir kiside degil, butun bireyleri tarafindan secilmis vekillerden olusan bir yuce Mecliste temsil etti. Iste o meclis, yuce meclisimizdir, Türkiye Buyuk Millet Meclisidir.(1922)"
* "Kesinlikle yineleyeyim ki Ulus'un Egemenligi sonsuzdur. (1922)"

2 Mayis 1999 gunu turbaniyla yemin etmek isteyen bir milletvekiline Sayin Bulent Ecevit ve digerleri kursuyu zorlayarak "TBMM" Devlete meydan okunacak yer degildir" derken TBMM'nin ne oldugunu anlatan Atatürk'un bu ve benzeri daha bircok sozlerini kizginlikla unutuvermis olabilir.

Atatürk'ü biraz daha hatirlayalim / hatirlatalim mi?

4- Atatürk'un kisisel ozgurlukler ve Demokrasi konusundaki sozlerini de burada uzunca tekrarlamiyacagiz. Ancak su kadarla yetinelim:

* "Dusunceler zorla ve siddetle, top ve tufekle asla oldurulemez."
* "En buyuk gercekler ve ilerlemeler, dusuncelerin ozgurce ortaya konmasi ve alisverisleriyle ortaya cikar ve yukselir. Birbirimize daima gercegi soyleyecegiz. Yikim ve mutluluk getirsin, iyi ve kotu olsun, daima gercekten ayrilmayacagiz."
* "Gercegi konusmaktan korkmayiniz."
* "Ben kalpleri kirarak degil, kalpleri kazanarak hukmetmek isterim."

Atatürk'u dillerine rastgele pelesenk yapanlara ithaf olunur bu sozler... Bir de gudumlu ve munafik Atatürk'culuk var tabi. Bunu da bilelim, farkina varalim. Bir de onerdigimiz yaklasimi ve gerekcelerimizi bu sozlerle karsilastiriniz.

Tum bu noktalari 1'den 4'e ve bugunku kosullari goz onunde bulundurdugumuzda (Merve Kavakci'yi yine bir yana birakalim) "samimi inancli ve basi ortulu bir milletvekilinin" karsisinda Atatürk'un tutumunun ne olacagi uzerinde tartismalar yaratmak ve birbirlerini suclayarak, etiketler yapistirmak ancak bugunun "meydan okumalarindan kacmak isteyen kit, bagnaz ve dogmaci kisiliklerin" acizliginin gostergesidir. Bu ulke gittikce boyle hassas konularda niye boyle darmadagin oluyor diye soranlar bin defa dusunmelidirler. 10-15 sene evvel yoktu boyle seyler, simdi niye boyle oluyor diye hayiflananlar kabahati tumuyle dis etkenlerde aramayi birakip biraz da kendi yontemlerini ve ic dunyalarini sorgulamaya baslamalidirlar artik! Zorlamali ve dayatmali yontemler bakin 15 senedir bu olayi nerelere getirmistir. Delil degil midir ortadaki manzara? Simdi ne yapilacaktir? Tehlike daha da geliyor deyip, daha iddiali zorlama ve yasaklamalara gidilecektir... Toplum dinamigi yanlis gudumlerle kararsiz, cokertici bir yola sokulmaktadir. Dinamik sistemlerin bu ozelligini nasil anlatabilsek ki? Bir sistemi, onu korumak isterken, bilincli fakat yanlis gudumlemeler de cokertebilir, donup de gudumlemelerimizi denetleme mantigimizi niye tekrardan gozden gecirmiyoruz.

Evet, biz kullandigimiz kelimeleri cok dikkatle seciyoruz: "Turbana dolasanlar" baslikli yazimizda sonuc olarak soyle demistik : Milletin sectigi bir vekil "samimi bir inancla" turbanini takarak/basini orterek TBMM'de yemin etmek istiyorsa yobaz olsun olmasin yemin edebilmelidir! Varin siz bu dusuncemizi yukarida hatirlattigimiz Atatürk'un sozleri isiginda degerlendirin. Bizimle ayni dusuncede degilseniz bunu anlayisla karsilariz. Ama uluorta temelsiz dusunceler belirttigimiz yanilgisina dusmeyiniz.

Bizim dusunce ve yontemimiz hasmimizin acikca toprak ustunde kalmasina hosgoru gostermek ve onun dusuncelerini acikca soylemesine firsat vererek, onu bilmek ve tanimak uzerinedir. Bunlari bilirsek bilincli ve etkin bir savunma ve korunma duzeni yaratabiliriz. Evet, tam karsitimiz dahi olsa, hosumuza gitmese de dusuncelerin aciklanmasindan korkmayalim. Acik ortamda hasim dusuncelerin panzehirini bulmak daha kolay olacaktir, kaldi ki hasmimiz da ayni ortamda bizden duyacagi dusuncelerimizle, zamanla da olsa gonulden kazanilabilir. Bunun tersi hasminizi toprak altindaki karanliga kacmaya zorlamaktir ki onunla savasmak daha da zordur. Insan vucudunda her zaman mikrop bulunur, ama vucudun savunma sistemi sihhatli olduktan sonra korkmaya gerek yoktur, vucut hasta olmaz. Mikropsuz bir vucut ise asla mumkun degildir. Hatta vucudun bazi mikroplara da ihtiyaci vardir ki savunma sistemi onlari taniyarak vucudun bagi***ligini arttirir, daha sihhatli oluruz. Mikropsuz bir vucud asla olamayacagi gibi, bu nedenle ozlenmemelidir de. Savunma sistemimiz ise aciklik, gercek demokrasi ve hukuk yaklasimlari, insanlik hak ve ozgurluklerine saygili ve hosgorulu yontemler uzerine kurulmalidir.

Türkiye'nin bugunku kosullari icinde tum kavramlar ve degerler birbiriyle karistirilmakta ucuz slogancilikla "ben/biz bu vatani sizden daha cok seviyoruz!" gosterileri yapilmaktadir. Laiklik, Atatürk'culuk sozleri arkasinda Türk Ulusu'nun ana dini olan Islam'i da hedef alanlarin olmadigini inkar etmek Mars'ta yasamakla esdegerlidir. Bizim tum uyarilarimiz ve onerdigimiz yontemler insanlarin dini inaclari ve degerleriyle dinsel olmayan diger degerleri ve inanclari arasinda bir catisma yaratilmamasi uzerinedir. Bu olasiligi tasiyan her turlu yontemi ve soylemi onaylamiyoruz.

Bakin hem icerde hem disarda bazi kendini bilmezler olaylari nasil sunuyor: Musluman-Laik catismasi...

Laikler muslumana karsi, muslumanlar laiklere karsi.. Iste siniflandirma bu sekilde bilincli olarak yapiliyor ve/veya yaptiriliyorsa bu cok tehlikeli bir gelismedir. Türkiye gunden gune boyle bir yanlis bolunmeye goturulmektedir. Din temelinden cikan bir bolunme baska bolunmelerle karistirilmamalidir. Sagci, solcu bolunmesi gibi seylerden cok daha yikici ve tehlikelidir boyle bir sey. Musluman laik olamaz mi? Laik olmak icin musluman olmamak mi lazimdir? Ama musluman-laik zitlastirmasini cok *** goruyor ve duyuyoruz. Kimisi bilerek bunu yapiyor, kimisi bu oyuna geliyor.

Musluman ve laik bolunmesi oyununa gelmeyelim. Ilk is olarak toplum icindeki anlasmazliklari boyle etiketlendirmeler yapmadan kabul edelim ve cozmeye calisalim. Ama sahnedeki su gercek gorulmelidir: ortada yobaz-laik, yobaz-demokrat, yobaz-musluman, yobaz-Atatürk'culuk catismalari vardir. Bu catismalarda kullandigimiz "yobaz"in da birkac cesidi var: yobazin bir cesidi genellikle kendini musluman diye etiketlendirmekte, diger yobaz ise tum muslumanlari "yobaz" olarak etiketlendirmekte; musluman oldugunu soyleyen yobaz gercek muslumanliga da karsi, ama bunun da farkinda degil. Yobazin bir de musluman olmayan cesidi var, o da modernite, cagdaslik ve laiklik gibi kisvelere burunmektedir. Yobazin her cesidine karsi olanlarin tumu de kendilerini "laik" diye sunmaktadirlar. Butun bu cesitlemeler de sihirli eller ve kafalar tarafindan Türkiye'mize "Musluman-Laik" catismasi olarak en tehlikeli bir sekilde yutturulmaktadir. Maalesef bu konuda da epey yol almislardir. Kanimizca Türkiye'de en karma*** ve yikici bu oyun (diger yan oyunlarla da) simdilik basarilmaktadir.

Merve Kavakci olayinin en ders alici ve aci bir yonu de Musluman-Laik senaryosunun oynandiginin en keskin cizgileriyle ortaya cikmasi ve baskalariyla beraber Türk basininin da bunda oynadigi ve aldigi buyuk kiskirtici roldur.

Toplum olarak sorunlarimizin anlasilmasina ve cozumlenmesine ilimsel/bilimsel yaklasimlar ve yontemler uygulamaktan uzak kaliyoruz, isleri ehil ellere teslim etmiyoruz; ama bir toz dumani yaratilip toplumumuz asiri bir duygusalliga sokulup sonra da avlaniyor. Toplumun tum degerleri birbirine karistirilmakta, birbirleriyle catistirilmaktadir. Yalniz fiziksel degil, manevi degerler anarsisi de (muslumanlik, Atatürk'culuk, Türk'luk, Kurt'luk, ahlak, cagdaslik, Alevilik, Sunnilik vs... ) yaratilmaktadir.

Bugun genellikle anlasildigi ve uygulanmak istendigi sekliyle "laiklik" kavraminin da Türkiye'de gozden gecirilmesi gerektiginden bahsettik. Biz "(1) gercekten laik, (2) gercekten demokrat, (3)Atatürk ilkelerine ve devrimlerine bagli, (4) Ulus'umuzun tum cesitlilikleriyle birlikte tum manevi, ahlaki, kulturel degerlerine saygi ve hosgoru gosteren, (5) baris icinde, birlestirici, (6) adalet,hak ve hukukun ustunlugune bagli temellere ve ilkelere sahip bir olusum ve kurulus olmak istiyoruz. Gercek laikligin de tum bunlari basarmanin onkosulu olduguna inaniyoruz. Bu (6) unsurun bir arada karsilikli bir ic catisma yaratmadan birarada varolabilecegine, var olmasi gerektigine inaniyor, tumunu birarada tavizsiz savunuyoruz.

Bir takim kisilerin tuylerini diken diken edecegini bile bile "turbanli miletvekili yobaz olsa bile TBMM'de yeminini yapabilmelidir" derken hic korkmadik. Atatürk dusunceleriyle celiskiye mi dustuk, hic de oyle dusunmuyoruz! Cunku, o kisilerin TBMM icinde acikca gercek dusuncelerini soylemelerini, herkesin bunlari bilmesini ve TBMM manevi kudreti icinde zamanla onlarin da toplumun sagduyusu yonunde uygarlasmaya ayak uydurmalari olasiligini savunuyoruz. Bunun tersine yaklasimlarla onlari tamamen dislayarak, korkarak, hosumuza gitmeyecek dusuncelerini duymak istemeyerek, onlarin gercek dusuncelerini bizden kacirarak toprak altina kacmalarini daha tehlikeli ve yikimsal buluyoruz.

Son arastirmalara gore, %92'si laik cumhuriyet ilkelerine bagliligi benimsemis, %75'e yakini universitelerde ve kamu dairelerinde turban ve basortusunun serbest birakilmasini isteyen bir halkin bulundugu ve son secim sonuclarina gore Fazilet Partisi'nin daha fazla yuz verilmedigi bir ulkede neden korkuluyor? Ulus figuran da ulkenin sahipleri baskalari mi?

Eger, korkutmacalar ve korkular uzerine zor kullanan, dayatmaci ve yasaklayici yontemlere aklimiz yatiyorsa daha garantili bir yontem daha dusunulebilir:

Korkularimizin ve korkutmacalarin tumden kurbani olalim. TBMM'de ve Türkiye'miz uzerinde hosumuza gitmeyebilecek icli ve disli daha bircok senaryolar dusleyelim ve isi saglama alalim. Kapatalim TBMM'yi ve "orduya teslim edelim" cunku zoru en iyi bilen ve kullanabilecek kurum odur, kendimizi de hic aldatmayalim. Ne secim, ne demokrasi, ne ozgurluk, ne insanlik haklari, birileri bu isi Ulus icin, bizim icin iyi ayarlarlar. Kafamiz salim, kavgasiz, gurultusuz ve en muhimi korkusuz (!) yasariz. Bu dertler de biter (mi dersiniz?)!

Son 18 Nisan 1999 milletvekili secimlerinde Fazilet partisi'nin %16'ya yakin oyunu kucumsemiyelim. Bu sonuc, 28 Subat surecine ragmen, Fazilet/Refah dusuncesinin kemiklesmis oy oranini ortaya cikaran cok onemli bir secim neticesi olarak degerlendirilmelidir. FP'nin kaybettigi oylar o partinin odunc oylariydi. Milliyetci Hareket Partisi'nin aldigi %18.5 oy oraninin bir kismini FP/RP dusuncesine yatkin yurttaslarin temsil ettigi de aciktir. Bugun FP ve MHP'de bu dusunceleri temsil eden (6-7 milyon secmenlik) bu oy orani bati demokrasilerindeki koktendinci oylarin oranina estir. Aradaki fark sudur: Türkiye'de bu oy orani korku gudumuyle beslenen zorlayici yontemlerle dengesiz ve kararsiz bir sekilde son 10-15 senede %5-8 gibi bir orandan bugunku orana katlayarak yukselmistir. Bati demokrasilerinin "serbest ortamlarinda" koktendincilerin benzer oy orani ise dengeli bir sekilde yillardir sabit kalmaktadir. Bati demokrasilerinde temel ozgurluklere ve haklara sahip olan ve toplum dinamikleri yerlesmis ulkelerde asiriliklarin dengeye ulasmis kararli oy orani "global" bir manzara arzediyor. Türkiye'de toplum belli/ayni kosullar ve yontemler altinda bu kararli dengeyi bulacak ve koruyacaktir. Onun icin korkmayalim, yeter ki o kosullari ve dinamigi kazanma yolunda ve surecinde toplumumuz aciklikla ilerlesin. Bu isin dogasinin bilinen kanunlari bunu gosteriyor; ama korkularla, korkutmacalarla mazur gosterilen ve sarilinan zorlayici, dayatmaci ve yasaklayici hareketlerin bu kanunlar arasinda yeri yok.

Gecenlerde (9 Mayis 1999),Milliyet gazetesinde Sayin Taha Akyol'un bir yazisi konuya toplum bilimi acisindan yaklasiyordu. Taha Bey, unlu sosyolog Max Weber'den bahsediyor ve Raymond Aron'in "Karizma ve Kurum Insasi Üzerine" adlý kitabindan (Derleyen S. N. Eisenstadt, On Charisma and Institution Building, Chicago 1984, ISBN 0- 226 - 87724 - 8) alintilar sunuyor. Onemli ve konumuza uygun bolumlerinden alintilar yapacagiz:

"Eisenstadt, uzun önsözünde, "bürokrasi, hukuk sosyolojisi, din sosyolojisi, kapitalizm türlerinin analizi" konularýnda Weber'in henüz aþýlamadýðýný yazýyor. Bu hayati konularda bizde ferman çýkaranlarýn kaçý Weber'i incelemiþtir? Sosyologlara ihtiyacýmýz yok' mu?! Weber, böyle 'bilgi sahibi olmadan görüs sahibi olan' biri deðil... WEBER'e göre, ortaçað zihniyeti ve dindarlýðý "irrasyonel"dir, kapitalizmle yani ekonomik modernleþme ile baðdaþmaz. (Sf. 154 - 156) Kapitalist zihniyet ise "rasyonel"dir, din anlayýþlarýnda da "rasyonelleþme"ye yol açar. Türkiye iþte bu "kapitalistleþme" sürecini yaþýyor. "Ýrticai sermaye" lafýnýn ortaya çýkmasý bundandýr. Eski tip toplumlarda "sermaye" olmaz ki "irticai" olsun; kadýn okumaz ki "türbanli" olsun! Weber din - ekonomi iliþkilerini incelerken, "rasyonalist tarikatlar" kavramýný vurgular... Batý'da toplumsal modernleþmeye büyük katkýlarý olan bu tür tarikatlardan birinin bir 'talimat'ý: "Tanrýsýzlar birbirine sürekli güvenemezler, iþ yapmak için bize geleceklerdir; dindarlýk zenginliðe giden en güvenli yoldur." Bizde olsa, 312'den hapse atýlýrdý! Weber'e göre, bu talimat "tarikatýn içsel ve dýþa dönük disiplini"nin kapitalist "rasyonelleþme"ye dönüþmesinin ifadesidir! (Sf.163 - 164) WEBER yazýyor: "Zahid - dindar için ruhani kurtuluþ daima rasyonel hareketlerle kendini gösterir; amacý ve araçlarý vardýr, sýký ilkeler ve kurallar tarafýndan yönlendirilir..."Bizim hafiye kafalý devlete göre, bu tablo "irtica" adlý yedi baþlý ve elektronik beyinli "habis ur"un resmidir! Weber'e göre ise, ticari hayat "ekonomik rasyonalizm ile sýký kuralcý din arasýnda bütünleþme" saðlar, bu sürüçte din anlayýþý da "rasyonelleþir", böylece toplumsal sekülerleþmeyi (laikleþmeyi) geliþtirir. (Sf. 281 - 293) Weber "rasyonalist Protestanlýðýn üç özelliði"nin moderleþmeyi hýzlandýrdýðýný anlatýr. (Önsöz, sf. xlvi) Bu özellikler Ýslam'da da vardýr. Piyasa ekonomisiyle birlikte bizde de "dini þirketler"in ortaya çýkmasý, ayný modernleþmenin ifadesidir. Weber'e göre, modernleþme süreci "kenar"dakilerin "merkez"e katýlýmý ile ilerler: Demokratik ve ekonomik mücadelelerin modernleþmeye eþlik etmesi bundandýr. (Önsöz sf. liv) Ýþte türbanlý kýz da, þirketleþen tarikat da modern "merkez"e 'katýlmak' istiyor: Bu aþaðýdan yukarýya bir modernleþme, sekülerleþme sürecidir. 'Yukarýdan bakan' atgözlüklü devlet ise, bu toplumsal modernleþmenin yolunu kesmeye çalýþýyor!

Turban/basortusu ne amacla kullanilirsa kullanilsin ister masum, ister kotu niyetli, bu sorun vardir, olgunlasmistir, korkmadan cesaretle uzerine gidilip ozgurluk ve kisisel haklarin lehinde halledilmelidir. Turbani ve basortusunu siyasal amacla kullanmak isteyenlerin silahini ellerinden almanin en onemli adimlarindan birisi budur. Akilin ve bilimin gozledigi kanunlara, yaklasimlara ve sureclere guvenelim, bu dinamigin isleyisini sagliyan kosullari isin dogasina korkmadan teslim edelim, cunku Türk Toplum'u bu evrimlesmeyi gecirmektedir, bunu anlamayan zorlu yontemler toplumda yalnizca ic gerilmeler yaratmakta, cokuntuye davetiye cikarmaktadir.

Inanmiyor musunuz? O halde eskiden boyle degildi, neden bu isler bu noktaya geldi bugun diye hayiflanmayin o zaman. Bugune kadar kullanilan yontemin isi kurtarmadigini, tersine daha da azdirdigini gorelim artik...

Merve Kavakci'dan da bahsedecektik degil mi?

Odak noktamiz "dini inanci geregi basi ortulu bir milletvekilinin TBMM'de bulunabilmesi" idi, Merve Kavakci kisi olarak asla odak noktamiz degildi. Ama 24 Subat 1999'da TBMM adayligi kesinlestikten sonra ABD vatandasi da olmak icin 5 Mart 1999'da yemin etmesi kanuna uygun olsa da ahlaka ve vicdana aykiri seylerdir. Bu yuzden TBMM'nden veya ABD'vatandasligindan vazgecmesi gerekirdi. Kanunlara gore bir Türk vatandasinin baska bir vatandasliga gecmesi, ikinci vatandasliga gecmeden evvel veya sonra izinle Türkiye tarafindan kabul ediliyor ve o kisi tum Türk Vatandasligi haklarini koruyor.

Biz senelerdir hem Türk Vatandasi hem ABD vatandasi olup da hala izin almamis veya ABD vatandasi olduktan aylarca sonra izin icin basvurmus bircok Türk Vatandasi taniyoruz. Cogu da Türkiye icin ikinci vatandasliklarinda Türkiye'de olan tek vatandaslikli Devlet ricalimizden ve bircok vatandastan daha fazla Türkiye yararina calisiyor, Türkiye yiyip, Türkiye iciyorlar!

Merve Kavakci 5 Mart'tan beri izin icin basvuruda bulunmus olabilirdi, ama bunu birkac ay sonra da yapabilirdi. Yapmis olsa bile, TBMM'deki olaylardan sonra Devlet hala izin vermeyebilirdi. Zaten anlasilan da oydu ki "Devlet" Merve Kavakci'yi gozden cikarmisti. Cunku "turbanla" mucadelede kararliydi ve zafer kazanildi: Merve Kavakci'nin izin icin basvurusundan evvel silahlar cekildi ve onu vatandasliktan cikararak bu isi hallettiler. Ona diger (cifte) vatandasliklilardan ayricalikli bir islem yaptilar... Cunku Anayasa'miz da oyle yaziyor: "Türkiye Cumhuriyeti....insan haklarina saygili ... laik ve sosyal bir hukuk devletidir. MADDE 2"

"Ben Türk Vatandasiyim" diyen o topraklarda dogan herkes hangi sucla ve nedenle olursa olsun vatandasliktan hicbir organ tarafindan atilamamalidir taa ki kisi acikca, gonullu ve yazili olarak "ben Türk vatandasligindan cikmak istiyorum "diyene kadar.. Bu konuyu da bir "insanlik hakki ve uygarlik meselesi" olarak degerlendiriyoruz.

Merve Kavakci hem kendine, hem " basortme" sorununa, hem de "temiz, has muslumanliga ve muslumanlara " ve genelde de ulkeye zarar verdi. Cunku onun kirdigi potlar "muslumanlik" degerleriyle de hic uyusmadi. Bazi zihinlerde Musluman-Laik catismasi iyice yerlesti ve haklilik kazandi.

Senaryo isliyor....

Devlet Baba mi? O da ne yazik ki "iyi bir mucadele verdi" saniyor...

Kaynaklar:
Atatürk'ten Secme Dusunceler Yusuf Çotuksoken, Özgül Yayinlari-ISBN 975-531-007-X, 1994
Atatürk'un Soylev ve Demecleri I-III, Türk Tarih Kurumu- 1989.
Atatürk Reformlari ve Islam, Dr. Abdullah Manaz, Akademi Kitabevi, Izmir, 1995
 
Ben hollanda`dan yaziyorum,
Burda inanin kimse kimsenin giyimine veya hicbirseyine karismaz.
nicin boyle olamiyoruz. nicin siyasi dusuncelerimizi kendimize birakip karsimizdakininde dusuncesine saygi gosteremiyoruz. Turkler dunyanin her tarafinda ama ne yazikki turkiyedeki turkler disardakilere gore COK geri dusundugu noktalar var.
Disardan gercekten bize guluyorlar. bir Hristiyan vs. ulkede yasiyorsunuz bas ortunuze karismiyoruz ama kendi kendinize birbirinizi yiyorsunuz diye bakiliyoruz turkiyedeki 3-5 kendini bilmezin bas ortusunu konu edip durmasiyla.

1) Gorus dusunce saygisi karismayin karsinizdakin din, siyasi vs goruslerine
2) konuyu gundeme getirip getirip tansiyon yuksek kaliyor sorunda cozulemiyor

Ne mutlu turkum diyene.
Ne mutlu ulkesini sevene ve dusunene ve her vatandasini kardesi gibi gorup saygi duyana.
bas ortusune karsi bir dusuncelisindir ama bunu topluma degil esine yaptirirsin. sorunda bir nevi cozulur.

rahiplerede karisalim oyle giyinmesinler. hatta mini etekte cok acik oda yasak olsun.
en guzeli ROBOT gibi olalim herkes ayni giyinsin, ayni dusunsun, ayni yesin icsin.

SACMALIK. SAYGI GOSTERIN KARSINIZDAKINE BIRAKIN BAS ORTUSUNU YASAK VEYA SERBES ISTIYEN ISTEDIGI GIBI GIYINSIN bununla kimse menfaat elde edemez ancak karsi duruldukca bu basarildiginda bir tarih olur.
 
arkdaş bu bir örf dür şimdi akp bunu simge haline getirip cahilleri bu yolla kazanıp aşırı dini devlet yoluna gitmeye calışıyor

Aşırı dinci demişsin o aşırı dinciLiğe götüren bir kanıt göster bana bende sana inanayım.Karaçarşaf mı istiyorLar.Yada Şerait mi geLsin istiyorLar.KadınLara kısıtLama mı getiriyorLar.İsteyen çırıLçıpLak biLe doLaşabiLiyorken Kadının başörtüsü takmasını bu kadar takıntı haLine getiren ordan burdan duyduğu ''siyasi simge'' gibi cümLeLer kuran zihniyete anLam weremıyorum....Gerçekten üzücü

Ayrıca her başnı örtende cahiL değiLdir.Keramet örtüde değiL Onun içindekinde ;)
 
Aşırı dinci demişsin o aşırı dinciLiğe götüren bir kanıt göster bana bende sana inanayım.Karaçarşaf mı istiyorLar.Yada Şerait mi geLsin istiyorLar.KadınLara kısıtLama mı getiriyorLar.İsteyen çırıLçıpLak biLe doLaşabiLiyorken Kadının başörtüsü takmasını bu kadar takıntı haLine getiren ordan burdan duyduğu ''siyasi simge'' gibi cümLeLer kuran zihniyete anLam weremıyorum....Gerçekten üzücü

Ayrıca her başnı örtende cahiL değiLdir.Keramet örtüde değiL Onun içindekinde ;)

helal olsun kardeşim takdir ettim
 
"...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir?
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
 
sıktı artık türban,türban...
takan taksın açan açsın offff...
 
akp hükümet olalı kaç sene oldu....

akpden önce türban sorunu yokmuydu yanii......

kapalı vaya dinini yaşayan hiç kimse (iki yüzlü münafıklardan bahsetmiyorum)ne devletine ,milletine ,nede halkına zarar gelmez bu böyle bilinsin...

akp den önce sorun gene vardı ama gene şuan akp nin içinde bulunan insanların da içinde olduğu islamı istismar eden parti olan refah partisi vardı .

türkiyede bir sorun yokken cumhuriyeti din karşıtı gibi gösterenler ,cumhuriyete ve cumhuriyetçilere karşı düşanlık besleyen bu zihniyet sonunda istediğini yaptı .

din söylemleri ile cumhuriyet düşmanlığı yapıp insanları dinden soğuttular .dini kendi tekeline aldılar akıllarınca . şimdi onlarada birileri karşı çıkıyor .

birileri dinci söylemleri ile asıl niyetleri olan sistem ,cumhuriyet ve atatürk düşmanlığını yapıyor .birileride atatürkü ve cumhuriyeti korumak adına bunlara tepki gösteriyor ve dinsiz olarak lanse ediliyor .zaten amaç da bu .kendilerini dinci atatürkü ve cumhuriyeti savunanları dinsiz göstermek amaçları .bir nebzede olsa başarılı oldukları da söylenebilir .


bu cumhuriyet ve atatürk düşmanı sözde dinciler ülkeyi kaosa sürüklüyor .çatışma ortamına sürüklüyor .

ben başörtüsünün çözülmesinden yanayım ancak ülkenin sistemine ve atasına düşman olanlarında en ağır şekilde cezalnadırılmasını istiyorum . şartlı baş örtüsüne serbestlik verilmeli . şart da cumhuriyetin ve atatürkün düşmanlarını hiç gözünün yaşına bakmadan cezalandırmak .atatürkün tekke ve zaviyeleri kapattığı gibi birileri çıkıp fesat yuvasına dönmüş olan tarikat ve cemaaat evlerini kapatsa sorunun önemli bir bölümü çözülür .
 
bide bu bir örf diyorsunuz bizim adetimizde örfümüzde türban değil eşarp wardır...
peki örtünme konusunda örf ve adetlerin mi sözü geçer yoksa kuran ayetlerinin mi sözü geçer.
hangisini esas almalıyız
sorum bu altını çiziyorum hangisini esas almalıyız
 
"...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir?
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
atatürk burada direk olarak tesettüre bir itiraz etmiyor değil mi,
bence onun anlatmak istediği türk toplumunun ilerici ve yenilğe açık olmasını istiyor.
yani tesettürün ilerici ve yeniliğe açık olmamıza bir engeli yok bence
benim anladığım bu sizin düşüncelerinize de saygılıyız elbette
 
Burda Atıp Tutan Arkadaşlar Atatürkün Koyduğu İlke Ve İnkilaplardan Sonra Hiç Fotaraflarını Koymamış Cahil Medeniyet Dışı Siyasi Simge Olarak Başını Kapayıp Yüzüne Yalı Boya Tahtası Gibi Makyaj Yapıp Altına Dar Etek Pantolon Giyip Ve Çocuğunun Bi Ömür Devlete Vergi Ödeyip Ama Emekli Olamıycağını Bilerek Verdiği Vergilere Kaşın Yinede İlaca Para Veren Ve Daha Daha Uzar Yazmaya Kalkarsak 1 Paket Makarnaya 2 Çuval Kömüre Vatanını Satan Geleceğini Değil Gelecekleri Karartan Cahil İnsanımız Daha 1 Parça Bez İle Müslüman Olcağına İnanmaktadır Cahiliz Buraya Buresimleri Koyduktan Sonra Kendinizi Sorgulayın...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst