Sezer Ve Teziç Döneminde Darbe Yapıldı

komme

New member
Rektör atamalarında üniversitede öğretim üyelerinin yaptığı seçim tek belirleyici unsur değil. Atamaların nasıl yapılacağını düzenleyen 2547 sayılı YÖK Kanunu, süreç içinde YÖK Genel Kurulu’na ve nihayetinde de cumhurbaşkanına takdir yetkisi vermiş. Yıllarca teamül gereği üniversitedeki seçimin galibinin rektör atanması kuralı özellikle eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve YÖK eski Başkanı Kemal Gürüz ile Erdoğan Teziç dönemlerinde bozulmuş. Bu konuda onlarca örnek bulunuyor. Sadece geçen yıl yapılan atamalara bakıldığında bile ortaya çıkan tablo her şeyi anlatıyor.

Geçen yıl mayıs ayında yeni kurulan 15 üniversiteye atama yapıldı. Bu üniversitelerdeki seçimlerin çoğunu ne YÖK dikkate aldı ne de eski Cumhurbaşkanı Sezer… Örneğin Ergenekon operasyonu kapsamında tutuklanan emekli general Veli Küçük’e ‘Emrinize amadeyim’ diyen Osman Metin Öztürk, Giresun Üniversitesi’nde yapılan seçimde 8 oy alarak ikinci olmasına rağmen, YÖK’ün listesinde üçüncü sıraya kondu; ancak Sezer, Öztürk’ü rektör olarak atadı.

Kafkas Üniversitesi’nde 20 oyla dördüncü seçilen Abamüslüm Güven’i YÖK Cumhurbaşkanı’na gönderdiği listede ikinci sıraya koydu, Sezer, Güven’i rektör yaptı. Bozok Üniversitesi’ndeki seçimde birinci gelen Prof. Dr. Mustafa İlbaş, YÖK tarafından listeye alınmadı. Yerine 1 oy alan (sadece kendisine oy veren) Mustafa Alçı, Cumhurbaşkanı Sezer’e gönderilen listede birinci sıraya kondu. Ancak Sezer üniversitedeki seçimde üçüncü, YÖK’ün sıralamasında ikinci olan Prof. Dr. İnci Varinli’yi rektör yaptı. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde 119 oyla birinci seçilen Metin Gürkanlar, YÖK’ün listesinde yer alamazken; Sezer, ikinci sıradaki Şerafettin Canda’yı rektör yapmıştı. Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde 212 oyla birinci seçilen Halim Sözbilir, YÖK tarafından üçüncü sıraya konmuş, yerine dördüncü sıradaki Ömer Faruk Emrullahoğlu eklenmiş ancak Sezer ikinci sıradaki Ali Altuntaş’ı rektör atamıştı.

Üniversitedeki seçimde birinci gelmesine rağmen YÖK’ün listesinde alt sıralara düşen adaylar da olmuş; ancak Sezer bazı durumlarda bu adayları tekrar rektör yapmıştı. Adnan Menderes Üniversitesi’nde 184 oyla birinci olan Şükrü Boylu, YÖK’ün listesinde ikinci sıraya konmuş, Sezer yine de bu adayı rektör yapmıştı.

Rektör atamalarında sıralamanın dikkate alınmadığı, YÖK’ün müdahale ettiği tablo bu şekilde devam edip gidiyor. Üniversite Öğretim Üyeleri Dayanışma Derneği Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Biyofizik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şefik Dursun, özellikle 28 Şubat sürecinde üniversitelere darbe yapıldığı görüşünde. Bu şekildeki atamalarla üniversitelerdeki akademik yapının değiştirildiğini savunan Dursun, şöyle konuşuyor: “28 Şubat sürecinden sonra ‘üniversitenin yapısı nasıl değiştirilir’ düşüncesiyle yöneticiler atanmaya başladı. Demokratik seçimlere müdahaleler yapıldı. Daha sonra gelen insanlar kadrolaştı. Şimdi rektörlük seçimini ve cumhurbaşkanının atama sürecini manipüle etmek için gürültü çıkaran kişiler, hâkimiyetlerini kaybetmek istemeyen çevrelerdir.”

REKTÖR OLMAK KRALLIĞA EŞDEĞER

Rektörlük neden önemli? Trilyonlarca liralık bütçesiyle dev şirketleri geride bırakan üniversiteler gelişmiş ülkelerde işletme mantığıyla profesyoneller tarafından yönetilirken, neden Türkiye’de amatörler tarafından yönetiliyor? Yurtdışında işin ağırlığı sebebiyle bu tür makamlara insanlar çekinerek gelirken, niçin Türkiye’de rektörlük makamı bir mevzi kapma yarışına dönüşüyor?

Demokratik Üniversite Platformu Başkanı Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu, rektörlüğün Türkiye’de bu kadar ilgi görmesini, sahip olduğu olağanüstü yetkilere bağlıyor. Rektörlüğü krallıkla eş değer gören Tahir Hatipoğlu, “Trilyonlarca lira genel bütçesinin dışında bir o kadar da kontrol dışı paraya hükmediyorlar. Dernekler, vakıflar, kooperatifler aracılığı ile kantinlerden, sosyal tesislerden, oto parklardan vs. elde edilen gelirler kontrol edilemiyor. Kısaca üniversiteler para basıyor. Para demek, güç demektir. Herkes bu güce sahip olmak istiyor.” diye konuşuyor.

Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Tahsin Yeşildere ise mevcut sistemi ‘teokratik’, ‘padişahlık’ sistemi olarak değerlendiriyor. Gelişmiş ülkelerde rektörlüğün angarya olarak görüldüğünü ve akademisyenler tarafından tercih edilmediğini hatırlatan Tahsin Yeşildere, “Avrupa’da bilim adamı bilimle meşgul olmak ister ve rektörlüğe uzak durur. Ancak bizde aşırı ben merkezli yapının rektörlere verdiği olağanüstü yetkileri kullanmak için herkes talip oluyor. Üniversitelerde kurullar işletilsin, rektörün yetkileri daraltılsın, mali ve idari anlamda düzenlemeler yapılsın, kimse rektörlüğe talip olmaz.” diyor. Bugünkü sistem içinde kaosların sürekli yaşandığını vurgulayan Yeşildere, “Sistem antidemokratik ve baskıcı. Bu sistem içinde rektör seçimleri demokratik olamaz. Daha önce ikinci, üçüncü sıralardan rektör atananlar aynı sistemin kurbanı olunca feryat ediyor.” diyerek demokrasiye inanmış, sadece kendini düşünmeyen bilim insanlarının bir araya gelip Türkiye’ye yakışan yeni modeller üzerinde çalışması gerektiğini söylüyor.

Rektörlerin bilerek veya bilmeyerek mali konularda yaptığı hatalar, üniversitelerin en önemli sorunu hâline geliyor. Rektörlerin üniversitelerde akademik başkanlık yapmak yerine büyük şirketlerdeki CEO gibi çalışmaya başladığını vurgulayan Tahir Hatipoğlu, bu konuda tecrübesiz oldukları için de çok hata yaptıklarına dikkat çekiyor. Hatipoğlu, “Yıllarca tıp fakültesinde doktorluk yapan biri, bir anda trilyonlarca liraya hükmeden konumuna geliyor. Koç, Sabancı gibi büyük şirketler 1 katrilyon lira bütçesi olan bir şirketini hiçbir ekonomi bilgisi olmayan birine yönettirir mi?” diye soruyor.

Devlet üniversitelerinin geçen yıl devlet bütçesinden aldığı pay 7 milyar 290 milyon YTL’ydi. Bazı üniversitelerin dernek, vakıf, kooperatif gibi kuruluşları vasıtasıyla elde ettiği gelirler hariç bütçeleri şöyle: “İstanbul Üniversitesi 450 milyon YTL, Hacettepe Üniversitesi 320 milyon YTL, Ankara Üniversitesi 305 milyon YTL, Ege Üniversitesi 264 milyon YTL, Dokuz Eylül Üniversitesi 208 milyon YTL, Gazi Üniversitesi 297 milyon YTL, Marmara Üniversitesi 206 milyon YTL, ODTÜ 202 milyon YTL, Selçuk Üniversitesi 215 milyon YTL.”

Bazı üniversiteler devletin ayırdığı bütçe dışında elde ettiği yıllık 1 milyar YTL’ye yakın gelirle Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu sıralamasında yer alan ilk 100 şirket ile yarışıyor. Üniversitelerin bütçeleri İstanbul Sanayi Odası’nın açıkladığı “Türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu” arasında yer alan Vestel, Grundig, Coca Cola İçecek, Bor Çelik, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, BMC, Fırat Plastik, Borusan, Tekel, Kardemir Karabük Demir Çelik, Brisa, Honda, Prelli, Aselsan, Goldaş, Man, Sanko gibi şirketlerin cirolarıyla yarışıyor.

Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu, bu kadar büyük bütçeli üniversitelerde paranın eğitim öğretim ve araştırmanın önüne geçtiğini söylüyor. Hatipoğlu, “Rektörler, dekanlar akademik işlerle ilgilenmeli. Hükûmet veya Maliye Bakanlığı, üniversitelerdeki mali ve idari yapıyı yönetmesi için bir genel müdür tayin etmeli.” diyor.
 

poseidon82

New member
Eline sağlık güzel paylaşım olmuş...
Ancak bu yazılanlara benim de eklemek istediklerim var.

Öncelik le yazıda da belirtildiği gibi rektör olmak krallıkla eşdeğer.
Tezli yüksek lisans yaparken bizzat bir rektörlük seçimine şahit oldum.
Demokrasi hakkında sürekli atıp tutan profesörler öyle iğrenç ayak oyunları yapıyorlar ki...
Anlatamam ancak sizlerin içinde olmanız gerekir. Sözün özü demokrasiyi anlamayan insanlar bize demokrasiyi öğretmeye çalışıyor.

Bunun yanında rektör olmak demek üniversite içerisinde kadrolaşmakla aynı şey.
Her yıl açılan asistan kadroları rektör ve yardımcılarına peşkeş çekiliyor. Kendilerine oy vermeyen bölüm başkanlarına intikam olsun diye ihtiyaç olduğu halde asistan kadrosu verilmiyor.

Üniversitelerde yapılan ihalelerde rektörler öyle büyük rantlar sağlıyorlar ki saymakla bitmez...
En basitinden 2-3 yılda bir bir ihale yapılarak çalışılan banka değiştiriliyor. Sırf memurların maaşı bir bankaya yatırılsın diye ihale açılıyor. Bankalar da leş kargası gibi bu trilyonluk ihaleyi almak için rektör adına kesenin ağzını açıyorlar.

Bunun dışında üniversite hocaları bilim dışında her şeyle uğraşıyorlar. Yok sen şunun adamısın; yok sen şu partidensin; yok sen solcusun / sağcısın.... Özellikle birbirlerinin ayağını kaydırmak için ne taklalar atıyorlar tarif edilemez...

Anlatılacaklar yazmakla bitmez... Onun için kısa keseyim...

NOT: Bu yazdıklarım bizzat kendi şahit olduğum şeylerdir... Yazdığım her şey doğrudur... Sonuna kadar yazdıklarımın arkasındayım...
 

LOOPUSED

Altın Üye
yıllardır hükümetler sağdan ama bürokrasi hep soldandır.onun için kimse hükümet kadrolaşıyor falan demesin bana..yök aynı yargı aynı,bürokrasi aynı,adalet aynı,,gerçek kadrolaşma ve suyun ağzında olan hep çakalllar olduğu sürece o hükmet de gels ebu da gelse değişen bişey yok.mamalar kesilince biraz bie olsa suyun başından çakal ulumalrı geliyor.suyumu bulandırdın diye derenin aşağılarındaki tilki yada tavşanı bir şekilde hırpalamak için..adamlar bilim haricinde herşeyin içinde..varmı akademik bir yapımız yada yurtdışında ses getiren bir buluşumuz makalemiz..yokkk.olamaz da zaten.adam üniversite den başka heryerde at oynuyor.çok sıkışırsa giyior cüppeyi doğruu anıtkabire..ee yavuz hırsızın ağlama duvarı orasıda ondan...:)
 

tribute

New member
Güzel konu teşekkürler. Koltuklar oynadıkça ortalık daha da karışacağa benziyor. Her üst yere kendi adamlarını yerleştirmişlerdi. Yavaş yavaş koltukların yeri değişmeye başladı. Hadi hayırlısı....
 

shamur_80

New member
yıllardır hükümetler sağdan ama bürokrasi hep soldandır.onun için kimse hükümet kadrolaşıyor falan demesin bana..yök aynı yargı aynı,bürokrasi aynı,adalet aynı,,gerçek kadrolaşma ve suyun ağzında olan hep çakalllar olduğu sürece o hükmet de gels ebu da gelse değişen bişey yok.mamalar kesilince biraz bie olsa suyun başından çakal ulumalrı geliyor.suyumu bulandırdın diye derenin aşağılarındaki tilki yada tavşanı bir şekilde hırpalamak için..adamlar bilim haricinde herşeyin içinde..varmı akademik bir yapımız yada yurtdışında ses getiren bir buluşumuz makalemiz..yokkk.olamaz da zaten.adam üniversite den başka heryerde at oynuyor.çok sıkışırsa giyior cüppeyi doğruu anıtkabire..ee yavuz hırsızın ağlama duvarı orasıda ondan...:)
ya dostum türkiye ara bir dönemde su an bürokratların ellerinde olan kısımlar degişirse belki iyiye gider belki kötüye bu konuda kararsısızm ama dediklerinde dogruluk payı var. en azından şu geçiş aşamalarında sorun yaşamazsak ilerde daha iyi olabilir.

bu arada söylemeden edemicem insanların ülke falan umrunda degil sadece koltukları gittiginden dolayı yaygara çıkıyor.
 

HTML

Üst