İddianameyi gördük!

emrah1607

Banned
Katılım
21 Tem 2007
Mesajlar
1,436
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ATALARIMIN İZİNDEN
Evet, gördük ki, ortada, “Darbe” falan yok.
Zâten, iddianameyi hazırlayanlar da, “Bu işte ne ordu var, ne de MİT” deyiverdiler. Bizim baştan beri söylediğimiz de buydu. Öyleyse meydan meydan dolaşıp Türk ordusunu darbe yapmanın eşiğinde gibi gösterenler, hatta, “Darbe olursa tankın üstüne çıkacağım” diye efelenenler ne olacak?
Öyle ya, ortaya bir “darbe” lafı atıldı, askere yapılmadık hakaret bırakılmadı.
Türkiye’de ordu düşmanlığı hain bir emperyal oyundur. Düşüncesi kıt olanlar bu oyuna, “Ancak ordu karşıtlığı ile aydın olunur” kompleksine kapıldıkları için âlet olur. Kimileri PKK’lı olduğu için ordu düşmanıdır. Kimi, PKK’lı değildir amma Irak’ın bölünmesinden, bölünüp kuzeyinde bir “Kürdistan” kurulmasından yanadır, Türk ordusunu da bu oluşumun önünde engel görür, onun için ordu düşmanıdır. Kimileri adı senin benim adıma benzese de asla kendisini bu devlet, bu millet ve bu vatana ait hissetmez ve bu millet, bu devletle görülecek bir hesabı vardır, onun için ordu düşmanıdır. Acı olan, işte bu kesimlere bu kesimlerle hiçbir alakası olmamasına ve oğlunu askere “Ya şehit ol ya gazi” diye göndermesine rağmen sırf parti taassubu sebebiyle ve görünürde “demokrasi” adına ordu düşmanlığı yapan yeni ve kalabalık bir kesimin eklemlenmesidir. Onlar için “28 Şubat” ve benzeri her oluşum ve kimi mekanlarda başörtülülere gösterilen tepki de, ordu ile aralarına mesafe koymada bir ölçüdür.
İşte geride bıraktığımız aylar bütün bu kesimleri ordu karşıtlığında ittifak ettikleri bir zaman dilimi olmuştur. Yani aslında milliyetçi ve muhafazakâr olan AKP tabanının bir kısmı farkında olmadan PKK ile, Ermenistan’ın Türkiye içersindeki uzantısı ve yine Türkiye’deki Barzani müttefikleri ile aynı safta yer almıştır. Çünkü o insanları birileri “Asker sizin iktidarınıza karşı darbe yapacak” diye şartlandırmıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse bu şer güçlerin büyük bir psikolojik zaferidir. Dolayısıyla Türk ordusu koruduğu ve uğruna canını verdiği vatanında işte bu dönemde kendini bir hayli “yalnız” hissetmiş, öyle olduğu içindir ki Genelkurmay Başkanlığı zaman zaman bildiriler yayınlayarak halkın ordusuna sahip çıkmasını istemiştir. Meselenin milletimiz ve devletimiz adına güzel olan tarafı bu insanın içini sızlatan ittifaka rağmen halkımızın ordusunu yine “en güvenilir kurum” olarak görmeyi sürdürmesi olmuştur.
Çünkü millet Irak’ta, millet Bosna’da, millet Afganistan’da millet Filistin’de “ordusuzluğun” ne demek olduğunu görmüştür, görmektedir. Türk milleti o engin sağduyusuyla ordusunun zayıflaması durumunda ne can, ne nâmus, ne mal, ne din, ne devlet, ne evlat emniyetinin kalmayacağını bunca olumsuz propagandaya rağmen idrak etmiş, kafası karışsa, bocalasa da, “Ben orduma güveniyorum” demeyi sürdürmüştür.
Biz bu hal için bir “Elhamdülillah” diyor, siyasetçilere, orduyu arkadan vurma çirkinliklerinden vazgeçin uyarısını bir kez daha yapıyoruz. Sizin bir yer ve bir değeriniz varsa bu Türk ordusu sayesindedir, bunu aklınızdan çıkarmayınız diyoruz. Allah aşkınıza düşünün, böylesine güçlü bir Türk ordusu olmasa Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, bakanlarını başta ABD ve Avrupa devletleri olmak üzere dünyada kim takar! Kıytırık Yunan’a, henüz devlet mi değil mi o bile belli olmayan Ermenistan’a güç yetmez.
Tabi burada Türk ordusunu yönetenlere de bir çift sözümüz, daha doğrusu onlardan bir ricamız olacak. Siz ne derseniz deyiniz bu millet o ocağı “Peygamber Ocağı” olarak görüyor, kabul ediyor. Öyleyse Peygamber’in saygı gösterdiği hususlar karşısında Türk Ordusunu sevk ve idare edenler azamî titizlik göstersinler, göstermeliler. Bazan bir paşa çıkıyor, “Ben İstiklâl Marşını içime sindiremiyorum” mealinde sözler söylüyor, söyleyebiliyor. Bu da ordu düşmanı unsurların mesela PKK’nın elinde iyi bir malzeme oluyor, “Bak ey Müslüman millet, işte senin Peygamber Ocağı dediğin ordu bu!” diyor, diyebiliyorlar. Birileri de benzer pek çok konuyu abartıp faturayı askere keserek, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınırım” diyerek bu milleti “insan hakları” ve “demokrasi” havucu ile Haçlıların kapısına taşıyorlar.
Evet, iddianameyi gördük..
Ve iddianamede orduyu göremedik..
Göremeyince de bu konuları bir kez daha tekrarlamak ihtiyacı hissettik.


HASAN DEMİR -YENİÇAĞ
 
ergenekon SAÇMAlığı

Abesle, ihanetle iştigal

“Ergenekon Davası İddianamesi” , nihayet açıklandı... “Mış mışlarla” dolu... “İddianame” , sanki bir korku masalı! İçinde ne ararsanız bulursunuz, gerçeklerden başka!
Kayıtlara geçsin diye söylüyorum; ben, bu dedikodu ve tezviratla dolu “iddianamedeki” sözde iddialara, inanmıyorum. Veli Küçük Paşa, emekli subayların, İlhan Selçuk’un, Doğu Perinçek’in, Vedat Yenerer’in, ülkede kargaşa yaratacak bir tertibin tasarlayıcıları, kanlı terör örgütünün kurucuları ve mensupları olduklarına inanmıyorum... Ek iddianamede Orgeneral Hurşit Tolon, Orgeneral Şener Eruygur, Sinan Aygün ve Mustafa Balbay hakkında da aynı suçlamalar da yapılırsa, “aksi hiç bir kuşkuya mahal kalmacasına ispat edilmedikçe” buna da inanmayacağım! Ve duruşmalara kadar, hâlâ yeni iddialar da çıktıkça, sevgili İlhan gibi, hayretle “aaa” demekle yetineceğim.
Ve eğer bu iddianamenin, Kanada’da, “Hahamlık” korunması altındaki Tuncay Güney gibi megaloman bir kişinin delillerine dayandırılmış olduğuna bakarak, buna kıymet vermeyeceğim...




Hüküm peşin
Zaten, bu davada yargılama, medya manşetlerinde çoktan yapılmış ve hüküm peşinen verilmiş! Radikal gazetesi, davaya bakacak, İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sayın Köksal Şengün’ün, emekli bir Yargıç iş arkadaşının söylediklerini yazıyor. Bu zat “ Bence bu davadan mahkûmiyet çıkar” demiş. Onun mizacı mahkûmiyete yöneliktir. Davalarında, ’Nasıl ederim de bunları mahkûm ederim’ şeklinde bir düşünce yapısı vardır.
Radikal ve bezerlerinin içleri rahat; adeta daha dava başlamadan hüküm peşinen belli oldu diye!
Ve sanıklar bir yıldan fazla yatacaklarından başka, ispat edilemeyen suçlarının, cezasın, peşinen çekmişler! Eğer gerçek yargılamada suçlu oldukları kanıtlanamazsa, bunun vebalini kefaretini kim ödeyecek!
Eğer “Beraat kararları” çıkarsa, malûmlar “Buna da Ergenekon sebep oldu” diyecekler ve ülke bu beladan kolay kurtulamayacak!
Medyadakilerin bazıları, bu “iddianame” 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi diye bayram ediyorlar. Ama unutuyorlar Türkiye’de yargıçlar var! Ben o yargıçlara güveniyorum; önlerinde güç bir dava, Arapsaçı gibi, en güçlü bilgisayarın dahi, içinden çıkamayacağı bir “hayretengiz” iddianame... Allah Yargıçlara kuvvet, Hazreti Süleyman basireti ve feraseti versin! Şunu da söyleyeyim: Yargıçlar davayı kabul etmekle doğru yapmışlardır. Eğer ret etseler, şüpheler, dedikodular, ülkenin havasını zehirlemeye devam edecekti! Başka seçenekleri yoktu! Bu yargıçların Türk yargısına olan güveni sarsmayacaklarından eminim!




Manifesto
İddianame, Ahmet Altan’a göre Yüzyılın ve bu arada Atatürk Cumhuriyetinin “temizliği” . Ona ve Taraf’ına göre “Ergenekon” 1923’de Cumhuriyetle beraber, hatta Mustafa Kemal tarafından kurulmuş. Dahası da, son yüz yılda, Türkiye’de ne olmuşsa; İttihat ve Terakki, Teşkilatı Mahsusa, Anadolu’ya silah kaçıran Karakol Cemiyeti ve de Mustafa Kemal, hep Ergenekon! Bu, “temizlikten” sonra, ilan edilecek 2. Cumhuriyet manifestosu!
Bana acı veren husus, bir yıldan fazla, içerde yatan ve dava sonuna kadar da yatacak olanların durumu! Sonunda aklansalar sözde “günahları”, gerçekteki sevaplarına denk gelecek mi? Çektikleri yanlarına kâr mı kalacak?
Bu “iddianamenin” zamanlaması, acaba bugünden itibaren başlayacak AKP’nin kapatılması davasına bakacak Anayasa Mahkemesi Yargıçlarına gözdağı vermek için mi?
Asıl büyük endişem de, bu tertiple -komployla- TSK’nın yara alması. AKP yanlıları bunu istediklerini, açıkça söylüyorlar! YAŞ toplantısına rast getirilmesi de, şayanı dikkat! Genelkurmay Başkanı Büyükanıt Paşa “bir gün konuşacağım” diyor ama şimdi konuşamıyor. Kendi açısından haklı... Bu sırada okuyucularımdan çok acı mesajlar alıyorum. İsmi bende mahfuz bir okuyucumun beni can evimden vuran mesajı aynen şöyle: “Değerli büyüğüm babam sayılırsınız. Kendimi bildim bileli yazdığınız gazeteleri okurum. Ama siz de tecrübeli biri olarak neden gözü kör gibi bizi orduya karşı saygıya davet edip, bizi de suskun koyun yaptınız. Hangi milli ordu, hangi Atatürk’ün ordusu, sizin bir daha yazılarınıza ve fikirlerinize hürmet etmeyeceğim. Çünkü ülkenin geldiği noktada güvendiğimiz kurumun içinin boş ve cumhuriyetimizin teminatı olmadığına inandım.” Ben cevap verdim; “Sen gene sonuna kadar Ordumuza güven” diye!
Mahkeme son kararını verene kadar bu davanın teferruatı ile uğraşmayacağım. Abesle iştigal olacak! Eğer söz konusu, Atatürk Cumhuriyetinin bekası ise, gerisi “teferruat!”

ALTEMUR KILIÇ - YENİÇAĞ GAZETESİ
 
Darbe oldu. Bir sivil darbe oldu. AKP yasama ve yürütme sistemine darbe yaptı sırada YARGI var. Onun için uğraşılıyor. VE başta da en büyük tehdit TÜRK ordusunun etkisiz hale getirilmesi gerekiyor.
 
Darbe oldu. Bir sivil darbe oldu. AKP yasama ve yürütme sistemine darbe yaptı sırada YARGI var. Onun için uğraşılıyor. VE başta da en büyük tehdit TÜRK ordusunun etkisiz hale getirilmesi gerekiyor.

hainler inşallah kötü emellerine akp aracılığı ile ulaşamayacak.buna inşallah devletimizin diğer kurumları sessiz kalmayacaklar .devletin diğer kurumlarından beklentimiz bu
 
Geri
Üst