Sinan Aygün

Vtnsvr

New member
Katılım
30 Ağu 2007
Mesajlar
2,220
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Patagonya
Yılmaz ÖZDİL





80 kere falan ekrana çıkardık, hem atv Haber’de çalıştığım dönemde, hem Star Haber’de... Kredi kartından mahvolanlar için bi tek o çaba harcıyordu çünkü.

*

"Çinan Aygün" diyorduk.

Eminim, en çok Çin büyükelçisi sevinmiştir, içeri girmesine... Yerli malı kullan kampanyası yapıyor, ithal malların "silahsız işgali"ne direniyordu.

*

Şovmen dediler...

Telefon ediyorduk, gariban çocuklarına eğitim bursu veriyor, fakir fukaraya beyaz eşya gönderiyor, gaziye, mağdura, kendi cebinden yardım eli uzatıyor, bunların karşılığında tek şart koşuyordu:

"Lütfen haber yapılmasın..."

*

Çiftçiyi dert ediniyordu.

Açın bakın interneti, onun hazırlattığı raporları Tarım Bakanlığı’nda bile bulamazsınız... Kafa yoruyordu.

*

AKP’ye "evet" dedi de, "hayır" mı dediler... Zafer Çağlayan gibi, milletvekili olabilir, bakan olabilirdi. Bildiğim için değil, tahminim, CHP’den, MHP’den de girebilirdi Meclis’e... Şu anda savcıya ifade değil, basına demeç veriyor olurdu.

*

Paraysa para, güçse güç... Ankara’nın en zengin adamlarından biri... İstese, gider New York’ta yaşar; Bodrum’a tatile gideceğine, sanayi sitesine gidiyordu.

*

Seversin, sevmezsin...

Yalakalık yapmadı hiç.

E hak etti!

*

Çünkü sistem diyor ki...

Sana ne birader, sana ne?

Elálemin derdi seni mi gerdi?

Ye, iç, bak güzel güzel ihaleler var, kap, ortak ol, kırış, bandır, yala, sana ne?
 
meyve veren ağaç taşlanır. kendinden olmayanları bitirme politikası. kotu gunler çok kotu.
 
yazık yazık üzülüyorum hepimizin adına ondan sonra diyoruzki neden düzgün insanlar çıkmıyor çıkmaz kardeşim çıkanın başını ezersen çıkarmı adam bir daha korkar hiç bişey yapmaz. ama elbet bu halk yapılanları görüyordur kimin ne yaptıgını ...
 
atilla ilhan'ın dediği gibi TÜRK milletinde % 10-15 vatan haini çıkar. Ne yazık ki onlar hep kazandıklarını sanırlar ama hep kaybettiler SİNAN 'lar hep kazanır.
 
Gazi Orduevi'ndeki hediye anahtarlık! -
8 Ocak 2003 akşamı Ankara’da Gazi Orduevi’nde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, gazete ve televizyonların yöneticilerine ve yazarlara bir kokteyl verdi. Kokteylden çıkarken elimize büyük bir naylon torba tutuşturuldu. Torbanın içinde Ankara Ticaret Odası’nın Milli Mücadele fotoğraflarından oluşan duvar takvimi ile bir de anahtarlık vardı.
Yani toplantıyı düzenleyen Genelkurmay Başkanlığı; takvim ve anahtarlık hediyesini veren ATO idi. O dönemde Yaşar Büyükanıt Genelkurmay İkinci Başkanı idi ve o da toplantıdaydı.
Ertesi yıl 3 Mart 2004 günü Ankara Ticaret Odası’nda Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği “Hilafetin kaldırılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 80’inci yılı ve Günümüz Türkiyesi” konulu bir panel yapıldı. Panelin sonunda “Ulusal Uyanış ve Birlikteliğe Çağrı” metni okundu. .
Toplantıya girerken ellerinde Türkiye ve KKTC bayrakları ile binanın önüne gelmiş gençler, “Hükümet istifa Tayyip Amerika’ya” diye sloganlar atıyordu.
Toplantının olağanüstülüğünün en önemli göstergesi Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur’un eşleri ile birlikte orada olmasıydı.
Konuşmacılar, Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, Prof. Dr. Nur Serter, Prof Dr. Çetin Yetkin ve Prof Dr. Anıl Çeçen idi.
Açıklanan ulusal mutabakat metninde “Milli güçler, uyarıcılık görevini yerine getirirken hiçbir zümre, sınıf ya da çevreden izin almaz. Bunu millet vicdanından aldığı güçle yerine getirir. Globalizmin yönlendirmeci bağnazlığının girdabına kapılmayacak kadar hürriyetçidir. Bu girdaba kapılmama gücünü de Türk Milleti’nin soylu niteliklerinden alır. Ulusal mutabakatın seçimi bağımsız Türk Devleti yönündedir, teslimiyetçiliği reddeder, milli egemenliği global yapılara terk edecek girişimlerin tamamen karşısındadır” deniliyordu.

* * *

Bunları neden hatırlattım? Bugünlerde, 3 Mart 2004 günü ortaya konulan bu tavrın hesabı soruluyor da onun için! Sinan Aygün’ün suçu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst düzeyinde yer alan komutanların katılarak desteklediği bir toplantıya ev sahipliği yapmaktır! Mustafa Balbay’ın suçu ise “Genç Subaylar rahatsız” haberini yapmaktır!
Genelkurmay Başkanı’nın düzenlediği bir toplantıda katılan gazetecilere takvim ve anahtar hediye edecek kadar içerden sayılan kişi için bugün neden kimsenin kılı kıpırdamıyor? Ne oldu da Sinan Aygün’e terörist muamelesi yapılıyor?
Diyeceksiniz ki bir kuvvet komutanı ve bir ordu komutanının tutuklandığı yerde ATO Başkanı’nı kim dinler?
CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, “ATO Başkanı Sinan Aygün’ün, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alınması ile ofisine silah gizlenmesi olayı arasında bir ilişki” olup olmadığını sordu.
Sahi nedir bu olay? Hukuk devleti böyle mi işliyor?
Öyle bir hesaplaşma ki kimileri kendi bindiği dalı kesiyor farkında bile değil?

* * *


Diğer taraftan, tutuklamalar sırasında gazetelere hukuk dışı uygulamalar yapılıyor. Cumhuriyet ve Tercüman gazeteleri aranırken, Cumhuriyet’te gazeteciler birinci kata hapsediliyor! Tercüman’da Ufuk Büyükçelebi’ye kelepçe takılıyor? Gazetenin temel araçları olan bilgisayarlara el konuluyor? Bunların hukukla ne ilgisi var?
Herkes soruşturmanın nereye kaydığını görüyor ve biliyor!

* * *

Son notum ise Genelkurmay Başkanlığı’nın konu ile ilgili açıklaması üzerine.
Genelkurmay Başkanlığı, emekli orgenerallerin gözaltına alınması sırasında askeri lojman ve orduevindeki aramaların, Cumhuriyet Savcısı’nın katılımıyla askeri makamlar tarafından yapıldığını bildirdi.
Biz de yazımızda bunu ifade etmiştik zaten.
Sadece aramaların, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119’uncu maddesi 5’inci fıkrasındaki “Askeri mahallerde yapılacak arama, Cumhuriyet savcısının istem ve katılımıyla askeri makamlar tarafından yerine getirilir” hükmüne istinaden yapıldığını belirtmemiştik.
Arslan BULUT
 
SİNAN AYGÜN NEDEN BUNU HABER YAPTIRMADI?

Türkiye'de medya ilişkilerini en iyi yöneten insanlardan biri Sinan Aygün. Çok sayıda üst düzey gazeteci dostu var ve geniş danışman kadrosuyla hemen her gün haber olmayı başarıyor. Üstelik Aygün, medyada yer almak için "cam kırıklarının üzerinde yürüme, ATO binasına inek getirerek basın toplantısı yapma" dahil her yolu deneyen biri.

Şimdi soru şu: Tamirci Sinan Aygün'ün odasında silah buldu. Peki Aygün bunu neden haber yaptırmadı, hiçbir gazeteci dostuna anlatmadı, olayın üstünü adeta gizlercesine kapattı.

Sinan Aygün olaydan kimsenin haberdar edilmesini istemedi. Olaya birkaç kişinin şahit olması üzerine polis çağrıldı ancak polisin neden geldiğini Aygün'ün sekreterleri bile öğrenemedi. Olayı ATO'daki üç kişi ve tamirciden başka kimse bilmedi.

Oysa Aygün, "Odama gizlice silah koydular" deseydi, bu haber "komplo" teorileri çerçevesinde medyada geniş yer bulucaktı. Her konuda Medya'ya başvuran Aygün'ün bu konuda Medya'dan uzak durmasının açıklanmaya ihtiyacı var.
 
SİNAN AYGÜN NEDEN BUNU HABER YAPTIRMADI?

Türkiye'de medya ilişkilerini en iyi yöneten insanlardan biri Sinan Aygün. Çok sayıda üst düzey gazeteci dostu var ve geniş danışman kadrosuyla hemen her gün haber olmayı başarıyor. Üstelik Aygün, medyada yer almak için "cam kırıklarının üzerinde yürüme, ATO binasına inek getirerek basın toplantısı yapma" dahil her yolu deneyen biri.

Şimdi soru şu: Tamirci Sinan Aygün'ün odasında silah buldu. Peki Aygün bunu neden haber yaptırmadı, hiçbir gazeteci dostuna anlatmadı, olayın üstünü adeta gizlercesine kapattı.

Sinan Aygün olaydan kimsenin haberdar edilmesini istemedi. Olaya birkaç kişinin şahit olması üzerine polis çağrıldı ancak polisin neden geldiğini Aygün'ün sekreterleri bile öğrenemedi. Olayı ATO'daki üç kişi ve tamirciden başka kimse bilmedi.

Oysa Aygün, "Odama gizlice silah koydular" deseydi, bu haber "komplo" teorileri çerçevesinde medyada geniş yer bulucaktı. Her konuda Medya'ya başvuran Aygün'ün bu konuda Medya'dan uzak durmasının açıklanmaya ihtiyacı var.

iyi komplo teorisi herkes üretemez
 
Sinan aygun boş tenekedir; o nedenle çok sesi çıkıyordu...
 
kardeşim adamdan ölmüş gibi bahsetmeyin eğer bir şucunu belgeli bir şekilde kanıtlayamazlarsa çıkacak adam dışarı. Ha vatana karşı kötü bişey yapmışsa inşallah ömür boyu yatar.
 
paylasım icin saol arkadasım d:
 
SİNAN AYGÜN NEDEN BUNU HABER YAPTIRMADI?

Türkiye'de medya ilişkilerini en iyi yöneten insanlardan biri Sinan Aygün. Çok sayıda üst düzey gazeteci dostu var ve geniş danışman kadrosuyla hemen her gün haber olmayı başarıyor. Üstelik Aygün, medyada yer almak için "cam kırıklarının üzerinde yürüme, ATO binasına inek getirerek basın toplantısı yapma" dahil her yolu deneyen biri.

Şimdi soru şu: Tamirci Sinan Aygün'ün odasında silah buldu. Peki Aygün bunu neden haber yaptırmadı, hiçbir gazeteci dostuna anlatmadı, olayın üstünü adeta gizlercesine kapattı.

Sinan Aygün olaydan kimsenin haberdar edilmesini istemedi. Olaya birkaç kişinin şahit olması üzerine polis çağrıldı ancak polisin neden geldiğini Aygün'ün sekreterleri bile öğrenemedi. Olayı ATO'daki üç kişi ve tamirciden başka kimse bilmedi.

Oysa Aygün, "Odama gizlice silah koydular" deseydi, bu haber "komplo" teorileri çerçevesinde medyada geniş yer bulucaktı. Her konuda Medya'ya başvuran Aygün'ün bu konuda Medya'dan uzak durmasının açıklanmaya ihtiyacı var.

Maaşallah sen herşeyi en ayrıntısına kadar bilebiliyorsun.Bu ayrıntı bilgiler,Fetulah komplo düzenleme komitelerinden almış olabilme ihtimalin nedir?Baksana Aygün'ün sekreterinin şeyleri dahi siz biliyorsunuz.Üstelik bu tür yorumlar medyada bile yok.Gerçi soruşturmayı fetulah medyası yönettiği için bu söylediklerini de yadırgamamak gerekir.
 
Aygün neden hedefte


BİR arkadaşım telefon etti. Sesi endişe doluydu: "9 yaşındaki oğlum durup dururken, ’Baba ben Atatürk’ü çok seviyorum. Polisler beni de alıp götürürler mi?’ diye sordu.

Şaşırdım, ’Bunu nereden çıkarıyorsun?’ diye sordum. Anlattı.

Meğer televizyonda Sinan Aygün’ün polisler tarafından götürülüşünü izlemiş ve Aygün’ün gazetecilerin soruları üzerine, ’Atatürk’ü sevdiğim için götürülüyorum’ sözlerini duymuş ve korkmuş.

Dehşete düştüm. Hem ülkem, hem de oğlum adına kahroldum. Oğluma inandırıcı bir açıklama da yapamadım."

Evet, gerçekten AKP iktidarı Türkiye’yi bir korku toplumuna dönüştürdü. Üstelik bu bilinçli bir şekilde yapıldı.

* * *

Tutuklanmasından yaklaşık bir hafta on gün kadar önce Sinan Aygün’den bir mektup aldım.

Sizler de bu mektubu okuyunca Aygün’ün neden hedef seçildiğini anlayacaksınız:

"Sayın Türenç,

’Bitmez tükenmez bir aymazlık’ başlıklı yazınızı okudum. Yazınızın son bölümünde yer alan ’...İş áleminin büyük bir bölümü iktidarın kanatları altına girip şakşakçı olmuş...’ sözleriniz beni yakından ilgilendirdiği için size yazma gereği hissettim.

Yerden göğe kadar hakkınız var. Toplumumuz ölü toprağı serpilmiş gibi.

Hükümetin yanlış uygulamalarını eleştirdiğim için Sayın Başbakan beni ’felaket tellallığı’ ile suçladı.

Ben de doğruları söylemek felaket tellallığı ise bunu kabul ettiğimi söyledim.

* * *

Sayın Başbakan ekranlardan hemen her gün ’başarılarını!’ anlatıyor. Resmi verilere bakıyorum ama başarıyı bir türlü göremiyorum.

2002-2007 döneminde Türkiye’nin toplam iç ve dış borçları 221.3 milyar dolardan 466.4 milyar dolara çıktı.

2007’yi yüzde 4.5’lik büyümeyle kapattık. Bu rakam dünya ekonomisinin yüzde 4.9 olan büyüme hızının da altında kaldı.

Oysa gelişmiş ülkelerle aramızdaki açığı kapatmak için her yıl ortalama yüzde 7 büyümemiz gerekiyordu.

Türkiye, dünyanın en yüksek faiz oranını ödemesine rağmen son iki yıldır enflasyon hedefini tutturamıyor.

Temel gıda maddelerinin fiyatlarındaki yüzde yüzü bulan artışlar enflasyonu azdırırken yoksul halkı da açlık tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.

1923-2002’yi kapsayan 80 yılda Türkiye’nin toplam cari açığı 57 milyar dolar iken, 2003-2007 arasında 114 milyar dolar oldu.

Dış ticaret açığımız 68.7 milyar dolara çıktı.

2002’de 6.6 milyar YTL olan tüketici kredisi ve kredi kartı borçlarının tutarı 23 Mayıs 2008 tarihi itibarıyla 107.5 milyar YTL düzeyine çıktı.

Son aylarda esnafın işleri durma noktasına geldi.

2002’de 748 bin 493 adet çek karşılıksız çıkarken, 2007’de bu rakam 1 milyon 397 bine yükseldi.

2002’de 498 bin 748 adet senet protesto olurken, 2007’de bu rakam 1 milyon 470 bin 758’e çıktı.

* * *

Bu rakamlar, içinde bulunduğumuz durumu net bir biçimde ortaya koyuyor. Türkiye’nin bu açmazdan çıkabilmesi için, yardım dağıtmak değil, istihdam imkánı sağlamak; tüketmek değil, üretmek gerekir.

Ankara Ticaret Odası Başkanı olarak her fırsatta ekonomideki sıkıntıları gücüm ve nefesim yettiği sürece aktarmaya kararlıyım."

Şimdi anladınız mı Aygün’ün başına bu dertler neden açıldı.


Tufan TÜRENÇ
 
AKP karşıtı söylemde bulunan herkes Ergenekoncudur,Dinsizdir,Masondur,uzar gider.
 
AKP karşıtı söylemde bulunan herkes Ergenekoncudur,Dinsizdir,Masondur,uzar gider.

Maalesef öyle. Gelişleri aynı Hitler gibi. O da iktidar partisi olana ve gücü ele geçirene kadar rakiplerini susturmayı, yok etmeyi başarmıştı. Ama bu onun dinci versiyonu yoksa ırkçı falan değil.

Sinan Aygün gayet dürüst, çalışkan bir vatansever,Atatürkçü. Ama vatansever,Atatürkçü işte. Bu bile onu tutuklaması için yeter de artar. Yalakalarına öyle mi yapıyorlar halbuki ? Yazık hem de ne yazık !
 
Koç, Sinan Aygün’le ne konuştu?



Mustafa Koç’un Sinan Aygün’e geçmiş olsun demek için uçağına atlayıp Ankara’ya gelmesinin ahde vefanın ötesinde boyutları vardır.
Birinci husus Ergenekon gibi netameli bir konudan yargılanan ve halen sanık konumunda olan birinin Türkiye’nin en büyük ve önemli grubunun patronu tarafından bu biçimde, yani kameralar önünde kucaklanması iş dünyasının Ergenekon’a olan bakışını da gözler önüne sermektedir.
Evet bu ziyaretle iş dünyasının Ergenekon’u ve iddialarını ciddiye almadığı kanıtlanmış oldu.
İkinci boyutsa Koç Grubu’nun AKP hükümeti ve onun patronu Tayyip Erdoğan’a verdiği mesajdır.
Mustafa Koç babası Rahmi Koç’a tehdit kokan bir üslupla örtülü mesaj ileten Başbakan’a aynı metotla, yani örtülü bir tavırla cevap vermiş oldu.
Mustafa Koç’un Tayyip beyin Rahmi Koç için ettiği o sözlerden sonra başkente koşup Erdoğan karşıtı Aygün’ü kucaklaması aslında bir meydan okumadan başka bir şey değildir.
Diyeceksiniz ki Türkiye gibi mevzuatta komünist olan ülkelerde hiçbir işadamının hükümeti ya da başbakanı hedef alma lüksü ve esnekliği olamaz. Direnen ya batar ya da büyük zarar görür.
Bu bakış mutlak bir hakikattır.
Ancak bir başka doğru da müteşebbislerin öngörüsü, yani geleceği görme kabiliyetidir.
Koç Grubu gibi yüz bine yakın insanı istihdam eden ve gerçek anlamda kurum olan bir yapının patronundan böyle bir öngörüsüzlüğü kim bekleyebilir!
İş âlemi duygularla değil, realitelerde hareket eder.
Dahası, sağlamcıdır.
Koç Grubu ise Vehbi bey geleneğinin sonucu olarak duble sağlamcıdır.
Dolayısıyla sağlamcılığı kanıtlı bir yapının zirvesindeki isim böyle davranıyorsa bunun bir anlamı olsa gerektir.
Peki o anlam ne midir?
AKP’nin kapatılacağından emin olmasıdır.
Dahası, bu kapatılma sonrasında da AKP ve zihniyetinin hükümran olmayacağı noktasında kuşkusunun bulunmamasıdır.
Emin olun zerre bir tereddütü olsaydı Mustafa Koç, Sinan Aygün’e kollarını açmazdı, açamazdı.
Öyle, çünkü Koç Grubu, Uzan olayından diğer örneklere kadar AKP ceberrutluğunu bilmektedir. Bu itibarla zerre bir kuşkuları olsaydı yoğurdu üfleyerek yemeye devam ederlerdi.
Bazıları Koç’un tavrının ne önemi var diyebilir de, öyle değil.
Büyük para ya da sermaye akıllıdır. Öyle olmak zorundadır.
Dahası, Bilderberg’in Türkiye Mümessili Mustafa Koç’un akıllı olmanın ötelerinde pek ama pek çok özellikleri vardır. Unutmayın Cheney bile nihai Türkiye raporunu evinde Mustafa Koç’tan almıştır.
Ziyaretin verdiği üçüncü mesaj ise yeni siyasi oluşum arayışının ortaya konmasıdır.
Mustafa Koç’un Ankara’ya gelmesi aslında Koç Grubu’nun siyaset mühendisliği bağlamında inisiyatif almasıdır.
Koçlar ya Cumhuriyet burjuvazisinin motoru olma sorumluluğu ya da dış dinamiklerin arzularıyla her ne ise, bana ne dememiş, tersine elini taşın altına sokmuştur.
Dün dinlediğime göre ziyarette Mustafa bey bazı isimlerin bir arada olma gereğinin ısrarla altını çizmiş.
Bunlar Abdüllatif Şener, Prof. Mehmet Haberal, Rıfat Hisarcıklıoğlu, Mustafa Sarıgül ve Kemal Derviş imiş.
Görüldüğü gibi siyasi oluşum arayışında artık üst tabaka da devrededir.
Son bilgi Mustafa Koç’un Ankara’ya gelişinde ve temaslarında Müesses Nizam’ın da bilgisi olduğu fısıltısıdır.
Bu ağustos ayında da siyasette kavrulacağımız kesindir…

Merak edİlen…
Yaşar Paşa veda konuşmasında neler söyleyecek?
Örgeneral Büyükanıt yakın bir gelecekte üniformayı çıkarıyor. Merak edilen Yaşar Paşa’nın yapacağı veda konuşmasıdır. Bazı çevreler Büyükanıt’ı, astsubayına sahip çıkarken orgenerallerine sahip çıkmadı diye suçlarken, bazı çevreler de Paşa’nın sabırla sonu beklediği iddiasında. Bize göre Yaşar Paşa’nın Ergenekon bağlamında susması yerinde bir davranıştır. TSK yargıya saygı göstererek AKP’nin muhtemel bir istismarını önlemiş oldu. Yaşar Paşa eğer baştan tavır alsaydı TSK hak etmediği haksız bir şaibenin altına girerdi. Oysa Paşa susarak adeletin önünü açmış ve ithamların kof olduğunun ispatına imkân hazırlamıştır. Bir başka boyut TSK bağlamında artık bildiriler yayımlama döneminin geride kaldığıdır. TSK bundan böyle ne kadar konuşursa o katar irtifa kaybedecektir. Muhtıra olayından sonra bu artık olgu haline gelmiştir. TSK bundan böyle bildiri yayımlama yerine gerekeni eylemle yapmak durumundadır. Aksi halde caydırıcılığı hızlanır ve imaj erozyonuna girer.. Buradan hareketle biz Sayın Büyükanıt Paşa’nın finalde, yani ayrılacağı günde de yerine gelecek olan İlker Paşa’yı zora sokacak sözleri etmeyeceği kanaatindeyiz.
Erdoğan Demirören’in açıklaması: Önceki günkü “Yeni oluşum liderliği anketi” başlıklı yazınızda yazıldığı gibi ben o toplantıda yoktum ve dolayısıyla da herhangi bir sözü etmem mümkün değildir.

soruyorum
Darbe önerisini AKP’liler neden imzalamadı?
Şu AKP’ye bakar mısınız, dedikleri ve yaptıkları birbirini hiç tutmuyor. Sokakta, evde, kahvede, kasapta, manavda ve medyada sürekli darbe istismarları yapıyor ama iş Meclis’e gelince tam tersine davranıyor. ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras darbelerin araştırılması için bir teklif hazırladı… Aaa o da ne? AKP’lilerin hiçbirinden bu teklife imza yok… E arkadaş madem imza atmıyor ve araştırılsın istemiyorsun o zaman yaptığın sözde darbe karşıtlığınız neyin nesidir? Öyle ya karşı iseniz, atın imzanızı Meclis araştırsın!.. Ama hayır bunlar böyle. Pek çok konuda olduğu gibi darbe noktasında da samimi değiller.. Haksızlık mı ediyorum? O zaman çıksınlar ve bu tutumlarını izah etsinler.. Aynı şekilde AKP’li matbuatta da bu tutuma isyan ya da itiraz eden yok. Güya anti-darbeci olan finansörü meçhul Taraf gazetesi bile susuyor. Darbeye karşı olmak bunlarda amaç değil araç, yani önünde engel gördükleri TSK’yı yıpratmak içindir.

DehŞet!..
Papaz elbisesini giymekten hahamla işbirliğine!
Önceki gece geç saatlere kadar 32. Gün’de Haham Tuncay Güney’i dinledik. Hükmümüz adamın psikopat değil, görevli olduğu şeklindedir. Öyle ya, 6 çuvallık sözde binlerce belge bu adamda ne arasın? Programda Haham Tuncay’ın Yenişafak gazetesi istihbarat şefi ile ilgili sözleri dehşetti… Tuncay Güney Yenişafak’ın kendisine Ergenekon bağlamında sürekli servis yaptığını belgeledi. Tam bu noktada soralım, Yenişafak gazetesinin hahama yaptığı bu servis niçindir ve hangi amaca matuftur. Dahası onunla görüşme yapmadan, “Ergenekon isterse PKK terörü bir günde biter” ifadeli manşet neyin nesidir? Bir başka şey Ergenekon savcılığı dağdaki kuşlardan bile ifade alırken 6 çuval evrakı bulunan Tuncay Güney’den tıpkı Özden Örnek misali ifade alma gereğini neden duymadı? Turan Çömez gibi malum bir isim için 15 gün içinde İnterpol’den derhal arama çıkaran savcılık, Tuncay Güney’i 13 aydır neden hatırlamadı? Hahamın beyanlarını ve Yenişafak’ın paslaşmasını görünce birden birilerinin yıllar önce ettiği, amacım için gerekirse papaz elbisesini bile giyerim sözünü hatırladım. Baksanıza papaz elbisesini giymeseler de amaçları için hahamla kol kolalar.

Sabahattin ÖNKİBAR -
 
Geri
Üst