Fetullah Gülen’in Atatürk Düşmanlığı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
eee siz benden daha iyi bilirsiniz amerikada yaşıyor diye topa tutan siz değilmisiniz ve aranan biri olduğunuda ilk defa senden duydum varmı elinde buna dair kanıtın?

Mayıs 2006da Akp Sayesinde Beraat Etti Yoksa Yerdi Mühebbeti Oturur Kalırdı...Eee Nede Olsa 2sininde Amacı Aynı !
 
yorumlarınızı seviyeli yapın hayır ben seviyeli yorum yapamam diyosanız girmeyin bu bölüme..

konu simdilik acık ancak olayları kişiselleştirerek konu dışından ve hakaret ederek yaparsanız. konu kapanır
 
müslüman değilim, hiçbir peygamber tanımam, seni ilgilendirmese de söyleyeyim dedim..
dikkat edersen son kelimeler değil Mustafa Kemal Atatürk kelimeleri.. Bu durumda da imza olmuyorlar doğal olarak..
Sen de bana karşı çıkmadan önce "ulan bu dangalak acaba doğru söylemiş olabilir mi acaba?" diyemeyen korkak gruba üyesin anladığım kadarıyla..
Bana ne demem lazım da çeneme eşşekler tükürsün dayanamıyorum...
Üzülüyorum çünkü kendinizi günah ve eziyet denizinde boğmanıza...
bana ne...

müslüman değilim diye yazmana vesile olduğum için inan çok üzgünüm.fakat sen bunu anlayamazsın.
1 - De ki: Ey kâfirler

2 - Sizin taptıklarınıza ben tapmam.

3 - Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz.

4 - Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim.

5 - Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.

6 - Sizin dininiz size, benim dinim banadır. (Kafirun suresi elmalılı meali)
 
Nurcular ve Fethullah Gülen

Nurcular ve Fethullah Gülen

"Nihai hedefe ulaşana kadar, her yöntem ve yol mübahtır. Bunun içine yalan söylemek ve insanları aldatmak da girer. Yeter ki, 'hizmet' kesintiye uğramasın. Hizmet denilen çalışmanın en büyük özelliği, sessiz ve derinden olmasıdır. Bu gizlilik de güçlü oluncaya kadar devam edecektir. Cemaatin temel felsefesi budur..."

FETHULLAH GÜLEN'İN İSTİHBARAT TUTKUSU VE HEDEFİ: SÖYLEMLER VE EYLEMLER

"Taktik ve stratejiler söylenmez. Söylendiği an, onun bir taktik olma hüviyeti ortadan kalkar. Stratejiler sadece tatbik edilir. Bazan da bu stratejinin işin başında bulunan insandan başka kimse tarafından bilinmemesi gerekir" (16).

"Nihai hedefe ulaşana kadar, yani sonuca ulaşıncaya kadar, her yöntem, her yol mübahtır. Bunun içerisine yalan söylemek de, insanları aldatmak da girer" (17).

"Siz bir sivilsiniz, silahlarınız yok, kuvvet ve kudretiniz de sermayeniz kadar ... oysa askerde tek başına bile olsanız, iktidarınız, silahınız, ferdi kabiliyet ve cesaretinizin yanı sıra, içinde bulunduğunuz birliğin kuvvet ve iktidarını da yanınızda bulur ve yerinde bir paşayı, hatta bir orduyu bile esir edebilirsiniz" (18).

"Öyleyse, geleceği kucaklayıp planlayanlar, oturup onu bekleyeceğine, kendilerini ona asker olarak yetiştirme gayreti içine girmelidirler. Tâ ki geldiğinde hazır olan askerinin başına geçebilsin" (19).

"Evet, Allah Rasülü etrafında her zaman işte böyle serdengeçtiler oldu, fakat o, hayatının hiçbir anında, ama hiçbir tedbirde kusur etmedi. Kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde ortaya atılmasının hezimet ve mağlubiyetle neticeleneceğini herkesten iyi değerlendirdi ve bu sebeple de stratejisini hep temkin ve tedbir ile örgütledi" (20).

"İhtiyat, bir iş ve bir hamlede zarar ihtimallerine karşı ve maruz kalınan musibetler neticesinde ah u vaha düşmemek için ehemmiyetli bir davranıştır. Sebeplere tevessülde gerekli hazırlığı yapmamış nice müteşebbis vardır ki, neticede ya dizini döver ya da kadere taş atar.... Bir hamle ve teşebbüste hedef alınan netice ne kadar büyükse, o uğurda gerekli görülen tedbirlere riayet de o nispette ehemmiyetlidir.... İhtiyatlı olma, korkup geriye durmaktan tamamen farklı olduğu gibi, tedbirsizce davranışların da cesaret ve yiğitlikle hiçbir alakası yoktur.... Her kötü haslet gibi, sırf bir aldatmaca olan kitle ruh haletiyle yine kitle avına çıkmak, Batının bize armağan ettiği şeylerdendir. Bu sakat ve nesebi gayrisahih düşünceyi benimseyenlere göre, bir yumurtanın başında bir sürü 'gak gak gıdak' normal görülse de, bize göre her milli mesele, bir mercan sabrı ve sessizliği içinde, en kuytu yerlerde ve mercan kuluçkalarının ızdıraplı, fakat gürültüsüz hallerine uygun bir çizgide cereyan etmelidir" (21).

"Sizin gibi düşünmeyip farklı dünya görüşüne sahip karşısına acele çıkılmamalı... Yoksa bizim gibi düşünmüyorlar diye bir bir uzaklaştırılan veya uzaklaşan bu gayr-ı memnunlar, dev dev kitleler meydana getirerek karşınıza çıkıp sizi yerle bir edebilirler" (22).

"Evet, denge gözetilmediğinde, hezimet ve mağlubiyetin kaçınılmaz olduğu şartlarda kahramanlık gösterisi sadece ihanettir" (23).

"...bir yandan hasım cepheyi, mükemmel işleyen HABERALMA TEŞKİLATIYLA içinden tanırken, öte yandan da hasım cephenin aynı faaliyetlerine kendi içimizde sürdürmesine müsaade edilmemeli ve imkân tanınmamalıdır.... Evet, devlet ve milletin bekası ve hayatiyeti adına önem arzeden her dinamiğin üzerinde etraflıca durmalı, bu dinamikleri sistematik hale getirmeli, günümüzün teknolojik imkânlarından da faydalanarak bu faaliyetleri gerçekleştirmeli ... ve bilhassa HABER-ALMA hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır" (24).


Necip Hablemitoğlu
 
ışık Evlerınden Uzak Durun Gıdenlerıde Uyarın.
 
Fethullahçı İstihbaratçılar - 1

Fethullahçı İstihbaratçılar - 1
Yaklaşık dört yıldan bu yana, A.B.D. işbirlikçisi Mehmet Eymür gibi yeni vatanında yaşamını sürdüren ve yasadışı oluşumunu buradan yönetip yönlendiren Fethullah Gülen, madden ve manen tükenişin sinyallerini veriyor. Sadece o mu? Elbette ki hayır!.. Türkiye'deki cemaat de, kontrol edilemez düzeyde güçlenen sivil istihbaratçıların inisiyatif kullanmaya başlamaları, operasyonel sürece dahil olmaları nedeniyle zor anlar yaşıyor. Fethullahçıların kendilerini gizlemede ve olumlu imaj çabalarında ön planda yer alan "teröre bulaşmama-kaba güç kullanmama" ya da "önce ve öncelikle tedbir ve temkin" ilkesinin, cemaat içindeki "şahin" kanadının marifetiyle terkedildiği anlaşılıyor. Son gelişmeler, "gözden ırak" Fethullah Gülen'in, zoraki ayrılık nedeniyle cemaat üzerindeki kontrol gücünü iyice yitirdiğini; iplerin ise, devlet içine sızmış devlet ve rejim düşmanı kamu görevlilerinin eline geçtiğini ortaya koyuyor... Fethullahçıların A.B.D.'nin yanısıra, başta Almanya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerindeki istihbarat servisleri ile ilişkileri, etkinlikleri ve örgütlenme faaliyetlerini içeren bir kitap çalışması halen devam ediyor (1). Müritlerinin "mülkiye, adliye, maarif vd." örgütlenmelerini, ancak vakti gelmeden ortaya çıkmamalarını emreden Fethullah Gülen'in, son gelişmelerden haberi olmadığı önesürülüyor. Şeyhlerini pasifistlikle, boş tedbirlerle zaman harcamakla, "cemaatin sahip olduğu potansiyeli lâyıkı veçhile değerlendirememekle" suçlamak yerine eylemi yeğleyen "şahin" kanat, daha çok devlet erkini kullanabilecek mevkilere gelmiş kamu görevlilerinden oluşuyor...

Necip Hablemitoğlu
 
'lk fesat tohumu' demekle nedemek istedin anlamadım fetullah gülen gibi ülkesini seven türkçeyi dünyaya yayan bi insan için bu ağır hitamlar kimseye yakışmaz. ki dünyada tüm ülkeler dillerini kültürlerini zorbalıkla kanla yani sömürgeyle ve özgürlük düşüncesi ile yaymadılarmı??? dünya sevdasından vazgeçmiş inanan insanlar için bi yol gösteriyiciye neden bu tavırlar... neden bu rahatsızlığınız... Atatürk askeri bi deha kimse onun için bir şey demiyor diyende cehaletinden diyor...
arkaşlar lütfen bu ülke için bi adım atanın ayağını kırmayın...
 
Fethullah Gülen'in Istihbarat Tutkusu Ve Hedefi: Söylemler Ve Eylemler

FETHULLAH GÜLEN'İN İSTİHBARAT TUTKUSU VE HEDEFİ: SÖYLEMLER VE EYLEMLER

Fethullah Gülen'in tasavvurundaki "ilâhi nizam"a giden yolun, iki önemli dönemeci bulunmaktadır: "tedbir ve istihbarat", "maarif ve şirket". Yasadışı fethullahçı yapılanma, bu iki dönemeci aşmış; nihai hedefe doğru, -her ne kadar şeyhleri A.B.D.'ne hicret zorunda kalsa da- yol almaya devam etmektedir. Yüzlerce şirketin sağladığı milyarlarca dolarlık bir ekonomik kaynağın desteğindeki yurt içi ve dışı yüzlerce okul, dersane, üniversite ile binlerce yurt ve onbinlerce ışıkevi!.. Diğer taraftan, yasadışı yapılanmanın silahlı gücünü oluşturan; düşmana korku, müritlere dokunulmazlık ve güvenlik ile ülke imamına ve istişare kurulu üyelerine, devlet kaynaklarından son derecede önemli ve kesintisiz istihbarat akışı sağlayan -T.S.K.'ne alternatif- kimi emniyet mensupları!..

Fethullah Gülen için istihbarat birimlerinde kadrolaşmak niye bu kadar çok önemlidir?!. En önemli neden, bir türlü yeterince sızmayı başaramadıkları Türk Silahlı Kuvvetleri'ne karşı silahlı ve de yasal bir güce sahip olmaktır. Adliye ve mülkiye kadrolaşması ise, bu gücü daha da pekiştirecek ve devletin içten ele geçirilmesini ya da bir başka ifadeyle devletin "kansız" teslim alınmasını temin edecektir.

Fethullah Gülen ve de genel olarak tüm nurcular için, Atatürk ve İnönü dönemi polisiye takibatlarından kaynaklanan bir ürküntü, hatta yaygın korku sözkonusudur. Ancak, iyi (!) bir polisten gördüğü yardım, Fethullah Gülen'in istihbarat konusundaki ufkunu değiştirmiştir:

"Edirne'den gelirken dosyam dolu gelmişti. Takibe maruz idim. Peşimde daima bir polis bulunuyordu. Fakat Cenab-ı Hak'kın bir lütfu, bu polis İmam Hatib'in orta kısmından mezundu ve benim de hemşerimdi. Erzurum'luydu" (2).

Bırakalım istihbarat birimlerinde kadrolaşmanın çok yönlü avantajlarını, sadece telefonların dinlenmesi olgusu bile, yasadışı fethullahçı yapılanma açısından, başlıbaşına rakipsiz-rekabetsiz bir güç üstünlüğü (siyasal ve ekonomik) sağlamaktadır. Bilindiği üzere, devlet imkânları ile izlenmesinde kamu yararı görülen ve bir anlamda stratejik öneme sahip kimi politikacıların, mafya liderlerinin, gazetecilerin, bürokratların, işadamlarının, akademisyenlerin telefonlarının dinlenmesinin geçmişi, yeni değildir. Bu yolla elde edilen bilgilerin, organize suç örgütlerinin eline geçme olasılığı ise oldukça düşüktür; çünkü mafya, saptandığı kadarıyla dinlemeyi sadece sokaklardaki telefon kutuları üzerinden yapmaktadır (3). İşte, yasadışı-devlet düşmanı fethullahçı yapılanmanın gücü de bu noktada ortaya çıkmaktadır. Hiçbir organize suç örgütünün ya da siyasal yapılanmanın sahip olamadığı bu inanılmaz güç, yukarıda da belirtildiği gibi, sadece ve sadece yasadışı fethullahçı yapılanmanın uhdesinde mevcuttur. Nasıl mı?!. 1980'li yılların başlarından itibaren polis okullarına ve Polis Akademisi'ne sızarak burada kadrolaşan ve daha sonra Personel, Eğitim, Bilgi-İşlem, Terörle Mücadele, İstihbarat gibi birimlerde kökleşmeye çalışan fethullahçılar, istihbarat birimlerinin yanısıra, var oldukları her yerde ve ortamda, şeyhleri Fethullah Gülen'in kaset ve kitaplarındaki "tedbir ve temkin", "taktik ve strateji" içeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir. Fethullah Gülen'in muhtelif kitap ve kasetlerinden aşağıya alıntısı yapılan bu direktifler, mebzul miktarda suça azmettirme, kurnazlık, fırsatçılık, ikiyüzlülük, takiyye gibi ögeler içermektedir:

"Adliye'de, Mülkiye'de veya başka bir HAYATİ MÜESSESEDE bizin arkadaşlarımızın mevcudiyeti, öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim O ÜNİTELERDE GARANTİMİZDİR. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır" (4).

"Türkiye'de önümüzü kestiler. Yürüyemiyoruz, orada durgun sular gibi bir de gölleşme imajı uyandıracaksınız. Zorlayacaksınız, yerinde yürüyor gibi yapacaksın. Çünkü durmak, hem de durgunluk paslanma meydana getirir.... bu Mülkiye'de de, Adliye'de de her zaman sözkonusu olur. Yürümeli, eğer biz tüm nabzı, kalbi dinledik. Baktık ki, geriye adım attıracaklar, bence adım atmam beklerim, fırsat kollarım. Yani her şey bir oyundur. Kung Fu gibi bir oyundur. Taek-wando gibi bir oyundur. Yani her zaman insanın hasmını bir yumruk vurup, yere yıkması şeklinde değildir. Bazen hasmından kaçmak bile çok önemli bir manevradır. Kuvvet dengesi yoksa, kuvvete başvurmayın. Çok iyi planlayacak, ona göre yürüyeceksiniz. Dışarıdan bizi korkaklıkla itham edeceklerdir. Allah bizim çaremize bakacak" (5).

"Devletle çatışarak bir yere gidemezdiniz. Demek devletin de, bu çok yüksek gayeleri gerçekleştirmek için belli bir kıvama gelmesi lazım. Devletin belli ölçüde, o kıvama geldiğini söyleyebiliriz... Bütün bu farklı kanaatleriniz halihazırdaki zemini değerlendirme açısından, körü körüne devlet düşmanlığı yapmanızı, devletle çatışmacı bir tavra girmenizi gerektirmez... Bizler evrensel bir mesajın hizmetkârlarıyız" (6).

"Evet, tırmanma şeridindeyiz; yükümüz çok ağır ve zirvelerde bizi görmeye tahammülü olmayan bir sürü hasmımız var" (7).

"Dava insanlarının münferit hareket etmeleri son derece sakıncalıdır....davaya zımni ve kapalı bir ihanettir" (8).

"Bu adliye için de aynen söz konusudur. Yani siz hâkim değilseniz, başka kuvvetler var bu ülkede. Değişik kuvvetleri hesap ederek öyle dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki, geriye adım atmayalım. Zıplayacaksın, yerinde yürüyor gibi yapacaksın. Çünkü durmak sende durgunluk, paslanma meydana getirir. Bu açıdan hiç durmamalı. İşler en kötü duruma göre hesap edilmeli. İyi çıkarsa hızlı yürürüz. İyi bir maratoncu gibi koşarız. Bakarız ki tıkanmalar var bu defa da zıplarız, yerimizde zıplarız öyle durma yok bizde" (9).

"Arkadaşlarımızın mevcudiyeti İslami geleceğimiz adına bu işin garantisidir. Bu açıdan Adliye, Mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp öyle değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ülkelerde garantimizdir. Bizim varlığımızın bunlar nabzıdır. Zayiata meydan vermeyin. Daha bunun neye ihtiyacı var, nasıl takviye edilmeli, bu demeli, sürekli o araştırılmalı, daha bir takviye edilmeli, fakat mevcuttan da bir ölçüde taviz verilmemeli derken yani fevkalâde korumaya alınmalı, katiyyen zayiata meydan verilmemelidir. Bu açıdan bizim ister bu dairede, ister diğer dairede arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir. Bu koruma mevzuunda işte arz ettiğim gibi belki işin esnekliğinden istifade edilebilir. Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın. Bu açıdan, diğer taraftan bu kanun ve kuralları kullanma, biraz önce anlattığım esneklik içinde, diğer taraftan bir kanun ve kural adamı olma imajını uyarmak, yani harfiyen riayet ediyor bunlar denmeli, denmeli ki muntazam terfilerin arkasında bir ölçüde bu vardır. Ve sizin ilerki dönemde daha hayati, daha önemli yerlere gelmenizin arkasında da bu vardır. Yani sivrilmeden mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitmek, iş de bu iki müessesede olduğu gibi hayati, dinamik bir kısım müesseselerde söz konusudur. Ta ilerilere gitme, böyle can damarları içinde dolaşma ve eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan, hissettirilmeden dönüp geriye gelme meselesi geleceğimizin adına çok esaslı hususlardır" (10).

"Hâlâ bu sistem devam ediyor ve bu sistem içinde arkadaşlarımız istikbale yürüyeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalarını bilmeleri lâzım, keşfetmeleri lâzım, aşmaları lâzım, hava boşluğu gibi bu da meselenin diğer yanıdır. Bir diğer yanı da, ister adliyede, ister mülkiyede arkadaşlarımız gittikleri yerlerde daha rahat iş yapmaları, tutunmaları, büyümeleri, kaymakam iseler vali olmaları, sıradan bir hakim iseler, şayet taktir toplayan bir hakim olmaları, biraz orada da böyle taşra teşkilâtında, siyasi güçlerle, siyasi kuvvetlerle de belli ölçüde bize yüzde yüz ters olan insanlarla açık bir diyalog olmasa bile onlarla da böyle çatışmamalı, fakat az buçuk böyle aynı cephe sayabilecekleri yani duygumuza, düşüncemize, siyasi mülahaza ile bile sıcak bakan ve sizi bütün, bütün ret etmeyen bir çevre içinde mütalaa edebileceğimiz siyasiler vardır. Refahtan bugünkü manasıyla, DYP'ye kadar yaşayan bir şeydir, siyasi yelpazedir. Bu insanlarla çatışmadan onlarla aramızdaki farkı, müşterekleri ortaya koyarak, o çizgide belli bir münasebet tesisinde yarar var bence" (11).

"Meselâ geldi Mahmut Efendi, sizin kafanız gide gide onların mübarek sarıklarına, cübbelerine takılır. O önemli bir vazife ...gören o zat, bana göre çok önemli, ama hayatı bazı ünitelerinde, bazı sahalarında, bazı kimselerin öyle olmasında yarar var yani, hazret o hususa kilitlenmiş olduğundan dolayı o işin dışındaki işler Allah kapalı tutuyor olabilir ona, neden yani, demiştir ki benim Mahmut'cuğum sen fazla dağılma o türlü şeylere, sen çarşafı, sen şalvarı, sen cüppeyi, sen sarığı propaganda et. Bu çok lüzumlu. Hakikaten gençler için fena duygulara, fena düşüncelere karşı sakal kadar koruyucu, başka bir sütre yoktur, şalvar da o sütre yanında ayrı bir sütredir, cüppe de ayrı bir sütredir. Mahmut Efendi'nin sizin gözünüze ilişen şalvarına, sarığına, sakalına, gözünüze iliştiği zaman bile bu meselenin makûl mahmilini bulacak, çözeceksiniz. Kaldı ki, onun için bu yana bakın, tenkit edeceğiniz yani sizin böyle olunca meselâ EMNİYET TEŞKİLÂTINA nasıl girecek bu insanlar, bu insanlar nasıl VALİ olacaklar, KAYMAKAM olacaklar, birader takılma, onu sen yetiştir, başkası yetiştirsin" (12).

"İster maddi güçleri bakımından, isterse kendi ülkelerindeki güç kaynakları ve gücü temsil eden kaynaklar bakımından, isterse maddi güçleri bakımından, isterse ilim mahfilleri açısından, isterse toplumun büyük kesimlerine, büyük kısımlarına, bu duygu ve düşünceyle ulaşma açısından, belli bir noktaya, belli bir kıvama gelecekleri ana kadar, bu şekilde hizmete devam etmeleri şart, zaruri, lüzumlu. Yanlış bir şey yapar, kıvama ulaşılmadan, özleriyle tam bütünleşmeden, gereken mesafe alınmadan, bir kısım erken huruç diyebileceğimiz çıkışlar yapılırsa, dünya başlarını ezer ve müslümanlara Cezayir'deki hadise gibi yeni bir hadise yaşatırlar. Suriye'deki gibi 82 vak'ası gibi bir fecaat ve fezaat yaşatırlar.... Bir yanlışlık bize falso yaşatır ve bu falso ile yediğimiz mağlubiyeti telafi edemeyiz, yanlışı telafi edemeyiz. Bu sefer onlar sizi kıskıvrak derdest eder, bir daha belinizi doğrultmanıza fırsat vermezler hafizanallah.... Dünya firavunlar çağını yaşıyor, toprak firavun bitirmek için pek münbit, öyle bir dönemde tam özünüzü bulabileceğiniz , kıvama gelebileceğiniz ana kadar, dünyayı sırtınıza alıp taşıyabilecek güce ulaşabileceğiniz ana kadar o gücü temsil edeceğiniz elinizde olacak ana kadar, Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım, erken sayılır, her adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırma gibi bir şeydir, civcivleri terk eden kuluçka gibi, civcivleri doluya, fırtınaya terketmek gibi bir şeydir ve burada yapılan şeyler mikro planda dünyayla bir gün hesaplaşacak bu arkadaşların, hesaplaşma yollarını öğretme işidir. Talim ve terbiye işidir, böylesine feleğin çemberinden geçenler inşallah geleceğin fikir işçileri olarak kendi dünyalarını kuracaklar, feleğin çemberinden geçmeyen insanlar kendi acemiliklerine, toyluklarına takılacaklar ve tabii kendi ülkeleri de kendilerinden zarar görecek. Biz buyuz, sesimiz soluğumuz bu, bunca kalabalık içerisinde duygu ve düşüncelerimi sözde mahremce anlattım ama size mahremiyete sadık, mahremiyet mevzuunda hassas duygularınıza sığınarak anlattım. Biliyorum ki, elinizdeki meyve suları, boş kutularını dışarı çıkarken, bir çöp kutusuna attığınız gibi bu düşünceleri de açık olma yoluyla çöp kutularına atıp gideceksiniz, arz edebildim mi evet, sırrım senin esirindir söylersen esiri olursun" (13).

"Şimdi elalem sizi biliyordur, sizi potansiyel bir tehlike olarak da biliyordur, yolun nereye gittiğini de biliyordur, yol ayrımında siz ne tarafa yol aldığınızı da biliyordur ve bir gün gidip bu yolların nereye dayandığını da biliyordur. Fakat sık sık böyle işle yolun bir kesiminde durup onlara yeniden, bir kere daha kükreme, bir kere daha haykırma, tahrik edici halimizi bir kere daha hatırlatma, bir kere daha hatırlatma demektir. Arz edebiliyor muyum? İşte bu da düşmanı tahriktir, bence. Yani hasımlarınızı tahriktir, şimdi evlerinizde hani bu durumun çok iyi alınması, değerlendirilmesi her zaman sözkonusudur. Sizi biliyorlardır ama, merdivenleri çıkarken ben şahsen evlerde kaldığımız zaman ayaklarımın altının lâstik olmasına dikkat etmişimdir, yani tak tak takunyalarla değil, ayağımı bastığım zaman alttakine duyurmayacağım şekilde lâstik ayakkabılarla o merdivenleri inip çıkmaya tercih etmişimdir, o sandalyeye dikkat etmişimdir" (14).

"Ama her doğruyu her zaman söylemek doğru değildir.... Dünya sizi yakın takibe almışsa, böyle sadece söz yanı ağır, ağır olan, söz yanı ağır diyorum, iddia yanı ağır olan o tür şeylerle, koskocaman bir dünyayı tahrit etmiş, üzerinize saldırtmış, yaşama hatta dini neşretme şartlarını ağırlaştırmış, hizmet atmosferi içinde yaşanmaz hale getirmiş oluruz ki, o davaya samimiyet ve sadakatinizden daha çok, ihanetiniz manasına gelir..." (12).

"... Halbuki gündem belirlemek ve hadiselerin nabzını elde tutabilmek için devamlı fikir ve düşünce üreten bir 'Kadro'ya ve bu düşünceleri pratiğe dökebilecek 'dinamik insanlara' ihtiyaç vardır. Tabii bütün bunlar, birer plan ve program gerektiren işlerdir. Sonra bu düşüncelerin hayata geçirilmesi için vasat ve ortamın müsait hale gelmesi de şarttır. Demek oluyor ki meselenin bir düşünce ve fikir olarak hazırlanması, bir de bu düşünce ve fikirlerin hayata geçirilmesi yönleri var. Biz bunların bütününe plan ve program diyoruz" (13).

"Dengeli bir hizmet eri, söyleyeceği şeyleri hemen söylemez. O bilir ki, söylenmesi gereken her şeyi şimdi söylerse, kendisine hayat hakkı tanımayanlar çıkabilir. Şartlar aleyhinde ağırlaştırılabilir, dolayısıyla da sıkıntılı bir atmosfere düşebilir" (14).

"Herhangi bir hizmette bulunan ve bir hizmeti temsil eden kimseler için, tehlikeli bir takım düşünce ve davranışlar vardır. Bunlar bazen çok masum görünseler de, hizmet erleri için tehlike arzederler... En gizli ve en masum düşünce ve mülahazalarımızın dahi ciddi bir kontrole tâbi tutulması gerekmektedir (Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla, C. 1, s. 145-46)".

"Din-i mübin-i İslâm'a hizmet eden herkes neferdir. Dolayısıyla, bu hizmette askeri disiplin çok önemlidir. Şeklen asker değiliz ama, ruhen askeriz ve öyle de olmalıyız, hatta öyle olmak mecburiyetindeyiz. Bu sebeple, İslâmi hizmetlerde nefer olduğunu idrak edemeyen ve neferliğe ters tutumlar içine giren herkes, mutlaka, ama mutlaka bunun cezasını çeker" (15).

"Taktik ve stratejiler söylenmez. Söylendiği an, onun bir taktik olma hüviyeti ortadan kalkar. Stratejiler sadece tatbik edilir. Bazan da bu stratejinin işin başında bulunan insandan başka kimse tarafından bilinmemesi gerekir" (16).

Necip Hablemitoğlu
 
önce müslüman olup olmadığını yaz ondan sonra böyle bir yorum yap.sen nedediğinin farkında değilsin ya da miksersin.ayrıca yazının altına MUSTAFA KEMEL ATATÜRK imzası atma yetkisini sen kimden aldın?

İnsanların inançları ile ilgili yorumlara girmeyin
herkesin dini inancı kendi tasarrufu olduğu gibi forum ortamında bu durumla kimse övünülecek veya yerilecek değildir, buna dikkat etmeniz faydanıza olacaktır

konuyu seviyeli bir şekilde tartışırsınız umarım
 
Fetullah Cemaati Raporu

FETULLAH CEMAATİ RAPORU

ÖZEL BÜRO"nun Hizbullah Terör Örgütü ve Diğer İrticai Faaliyetler adlı raporundan, Fethullah Gülen'le ilgili bir bölüm aşağıya aynen alınmıştır:

"Unutulmamalıdır ki Fethullah Gülen'in nihai hedefi ve rüyası, Türkiye liderliğinde İslam Birliği ve Allah'ın sözünü topluma egemen olmasını sağlamaktır.

Şifre, kendisinin ifadesi ile üç kademelidir. İman, hayat, iktidar. Said Nursi onlara göre imani dirilmeyi sağlamıştır. İçinde bulunulan safha ise imanı hayata geçirme ve yaşama safhasıdır. 'Altın Nesil' de iktidarı sağlayacaktır.

Cemaatın tüm çabası Türkiye'deki siyasal ve ekonomik güç dengesinde söz sahibi olmak ve ranta ortaklıktır.



İnsanlara yaklaşırken 'Liberal İslam' anlayışı ile hareket edilmekte ve İslam'ın siyasal yüzünü göstermekten çok tüm insanları kucaklayan bir hoşgörü felsefesi olduğu lanse edilmektedir.

Üniversiteleri hedef alan çalışmalarında cemaatın herhangi bir şekilde Türkiye'de laik demokratik düzeni bozmaya yönelik bir maksadın olmadığı bilakis Türk insanını eğitme hamlesi olduğu tezi işlenir.

Bu maksatla Türk Cumhuriyetlerinde açtıkları okulların ve orada yetişen çocukların Türk kültürünü nasıl öğrendikleri konusunda hazırladıkları video kasetler kullanılır. Bu okullardaki gençlere rehberlik faaliyetleri adı altında cemaat öğretisinin verildiğinden hiç bahsedilmez.

Örgütlenme ve cemaate adam kazandırma esasları:

Cemaat tek tip insan yetiştirme gayreti içindedir. Gerçi 1990'larda tahminlerin ötesinde büyüdüğü için bu amaç biraz sekteye uğramıştır.

Hedef kitle; ortaokulun son sınıfındaki ve liselerdeki öğrencilerdir. Çünkü bir gencin en cahil olmakla beraber en idealist olduğu devir bu çağdır.

Çocuğun aile durumu ve kişisel durumuna göre aylarca dinle ilgili hiçbir şey söylenmeyebilir. Yapılan şey bu gençlere bir abi gibi davranmak, ona derslerinde yardımcı olmak ve geleceğe ait planlarda yol göstermektir. Uygun ortam oluştuğunda cemaatin öğretisi verilmeye başlanır.

Genç, evinde ne kadar sorunluysa başarı oranı o kadar yüksektir.

İlk hedef büyümektir. Bunun da yolu okulların etrafında örgütlenmeden geçer.

Büyümenin iki yolu vardır: Okuyan gençler ve esnaf.

Gençler, cemaatın insan kaynağını; esnaflar ise lojistik ve para kaynağını oluşturur. Fethullah Gülen'e göre cemaatin lokomotifi Anadolu insanı ve himmetidir. Hiçbir dış katkı yoktur.

Belli bir zamana kadar cemaatin ana hedefi 'eğitim' olduğu için hep öğretmen yetiştirmeye çalışmışlardır. Cemaat büyüdükçe bu ihtiyaç yerini diğerlerine bırakmış, bugün sanatçısından mühendisine kadar toplumun her kesimini yetiştirme gayreti içindedirler. Ama ağırlık halen eğitim ve öğretmenler üzerinedir. Çünkü gençlerle buluşan tek meslek grubu öğretmenliktir.

Harp okullarına ve askeri liselere sokulacak çocuklar gizlilik içerisinde eğitilir. Bu çocuklar özel evlere giderler. Cemaat içindeki sorumlular dışında inanlar bu evlerin ne yaptığını bilmezler. Çünkü cemaatın örgütlenemediği tek kurum askeriyedir. Son olarak İzmir Maltepe Askeri Lisesinden 3, Balıkesir Astsubay Okulundan 2 öğrencinin Işık evlerinde Nur eğitimi aldıkları, okulda dikkat çekmemek için abdest yerine teyemmüm etmeleri, namazı gözle kılmaları, oruç tutmamaları, konusunda talimat aldıkları okul bitene kadar kendilerinden bir şey beklenmediği tespit edilmiştir.

Eğitim, Hukuk ve Siyasal Bilimler Fakültesindeki teşkilatlanmaları çok üst düzeydedir.

Üniversiteye hazırlanan gençlerin kendi dershanelerine gitmelerini sağlamaya çalışırlar. Üniversiteye hazırlık dershaneleri en verimli çalışan organlardır. Buralara büyük insan kaynağı ve parasal destek yapılmıştır. İstanbul'da FEM dershaneleri, İzmir'deki Akyazılı bunlara birer örnektir.

Dershane binaları çok fonksiyonludur. Buralarda örgüt toplantıları da yapılır. Ayrıca, Fethullah Gülen'in ikamet ettiği yerlerden biri de Altunizade FEM Dershanesi'dir. Burada kendisine tahsisli bir oda vardır.

Ev ile hazırlık dershanesi ilişkisi çok önemlidir.

Cemaatın 90'lı yıllarda çok güç kazanmış diğer önemli bir organı da öğretim kurumlarıdır. Okullar yatılı olduklarından öğrencilere çok daha etkili olmaktadır.

Bu okul ve dershanelerdeki eğitim seviyesi, diğer okul ve dershanelerden daha yüksektir. Çünkü kadrolarında işi para için değil inandıkları için yapan bir çok gönüllü vardır.

Özellikle Fen Liseleri'ndeki örgütlenme çok önemlidir. En zeki çocukları yetiştiren bu okullar, cemaat için çok uygun bir genişleme sahası oluşturur.

Çocukların lise çağında hafta sonları gördükleri ilgi ve sıcak ev yemekleri bu çocukları cemaat elemanı yapmak için yeterlidir.

Bahsedilen evlerin dışında üniversite öğrencilerine hitap eden evler de vardır. Bunlar üniversitelerde yeni başlayan insanlara hizmet verir. Bu evlerin ilk amacı, cemaatın aktif elemanları yerine 'sempatizanlarını' yaratmaktır. Çünkü Fethullahçılar bu cemaatin belli bir zaman sonra 'cemiyet-toplum' olacağını hesaplarlar..

Işık evlerine arada bir, daha üst seviyeden 'abi'ler gelir ve cemaatin son durumu hakkında olsun, teşvik edici yüreklendirici konuşmalarda bulunurlar. Monotonluğu yok etmek ve her cemaat elemanının yukarıyla olan temasını kuvvetlendirmek için bu önemlidir.

Empoze edilen fikir ve düşünceler:

Fethullah Gülen'i ve cemaati tanıtan kasetlerde ve verilen vaazlarda sık sık yinelenen temalar kısaca şunlardır:

Türk insanı son yüzyılda İslamın özünden uzaklaşarak materyal ve ruhsal bağlamda geride kalmıştır. Allah inancından uzaklaşmak bu dünyada mutsuzluk ve tatminsizliği, öteki dünyada ise cehennem hayatını getirir. Türk insanını bu hatadan kurtarmak görevi ise yeryüzünde bu cemaatin
omuzlarına Allah tarafından verilmiştir.

Harcadığınız her nefeste İslam dinine uygun yaşamalısınız..

Fen bilimlerini ve teknolojiyi öğrenmek gerekir. Ama bunun da amacı gelişme değil, Allah'a daha çok yaklaşmaktır.

Yaşamın amacı, dolaylı veya dolaysız Allah'a hizmettir.

Cemaatin dışında bir hayat cehennemdir. Ve cemaattan çıkan da bir daha iflah olmaz ve cehennemliktir.

Cemaatte hiyerarşik yapı:

Cemaatin muazzam bir hiyerarşik yapısı vardır ve Türkiye'de askerden sonra en iyi teşkilatlanmış örgüttür.

1990'lara kadar ana cemaat birimi onların 'dershane' veya 'ışık evleri' dediği, öğrencilerin ve onların 'abi'lerinin kaldığı evlerdir. Cemaatin 'iyi' elemanları hep buralarda yetişmektedir.

Her 'dershane' ve 'ev' bir bölgeye bağlıdır.

Her ev hacmine göre 5-6 kişiden oluşur e evlere kimlerin dağıtılacağı 'Bölge İmamları' tarafından belirlenir.

Ayrıca her evin bölge imamları tarafından tayin edilmiş bir imamı vardır. Ev imamları genellikle yaşça daha kıdemli insandır.

Evlerde hayat özetle şöyledir:

Evin birincil amacı 'adam kazanmak' ve yeni kazanılan insanlara cemaat öğretisini empoze etmektir. Bu fonksiyonu yitiren evlerin kadrosu dağıtılır.

İkincil amaç, evde kalanların kendilerini cemaat öğretisi parelelinde devamlı yetiştirmeleri,

Üçüncül amaç da barınacak bir yer tedarik etmektir. Evin her türlü ihtiyacı cemaat tarafından karşılanır.

Her evin sorumlu olduğu özel bir misyonu vardır.

Ev sakinlerinin hizmet dışı sokakta dolaşması tasvip edilmez. Çünkü sokak günahlarla doludur.

Hedef kurum ve kuruluşlar:

Fethullah Gülen'e göre askeriye, mülkiye-hukuk ve eğitim, teşkilatlanması gereken ilk üç kurumdur.

Üst düzey bürokratlarla sıkı ilişkiler kurmak, içişleri ve polis teşkilatına sızmak cemaatin vizyonu içindedir.

Spor dünyasını bile ihmal etmeyen cemaat, özellikle Galatasaray Futbol Kulübündeki aktiviteleri ile biliniyor. Bu küçük örnek cemaatin politika belirleyicilerinin vizyonlarının genişliği ve hedeflerinin derinliğini göstermektedir.

Boğaziçi, ODTÜ ve Bilkent gibi üniversitelerde örgütün fakülte düzeyinde yapılanması kuvvetli değildir. Fakat bu üniversitelerde asistan veya doktora çalışması yapan cemaat mensupları mevcuttur.

YÖK ve MEB'in 5-6 sene önce başlattığı proje ile yeni üniversitelerin kadro ihtiyacını karşılamak için yurt dışına binlerce öğrenci gönderilmiştir. Bir öğrencinin devlete maliyeti senede 40.000 Amerikan dolarıdır.

Her fırsatı değerlendirmekte usta olan cemaat bu fırsatı da çok iyi kullanmıştır. Yurt dışına gönderilen bu öğrencilerin çoğunluğu bu cemaate mensuptur..

Özel üniversiteler bazında Fatih Üniversitesi onlarındır.

Gelir kaynakları ve sermaye gelişimi:

Esnaflar üzerindeki örgütlenme özellikle 90'larda artmıştır.. Şu anda muazzam bir finansal güçleri vardır. 50 milyar dolara ulaşan İslami sermayenin %50'sinin Fethullah Gülen cemaatinin destekleyicilerine ait olduğu değerlendirilmektedir.

İlk zamanlarda esnaf teşkilatlandırılmamıştı. Bunların fonksiyonu cemaate parasal ve lojistik destek vermekti. Para toplama olayına 'himmet' denir ve en büyük yardım da Ramazan ayında toplanır. Cemaatin üst bir elemanı gelir, duygusal bir konuşma yapar ve insanlar bir sonraki ramazan ayına kadar verilmek üzere para ve mal taahhüt ederler.

Yeni bir strateji ile esnaf biraraya getirilmiş ve 1996 yılında İstanbul'da İŞDAH (İş Hayatı Dayanışma Derneği) oluşturulmuştur. Bu dernek ile esnafın eğitimi ve biraraya gelmesi sağlanmıştır.

Türk Cumhuriyetlerinin iş potansiyelinde en büyük pay onlarındır.

Anadolu Kaplanları denilen yerli girişimcilerin önemli bir kısmı Fethullahçıları destekler. Aralarında güçlü bir iş ortaklığı ve bilgi transferi vardır. Bu dayanışma dış ticarete de yansımıştır.

İbadet:

Evlerde namazlardan sonra sürekli ya Nur Risaleleri ile Fethullah Gülen'in kaleme aldığı kitaplar okunur ya da kasetler dinlenir veya izlenir. Sabah, akşam, yatsı namazları bunun için en uygun vakitlerdir.

Basın ve yayın faaliyetleri

Medyanın öneminin farkında olan cemaat, bu konuda hem basın yayın elemanı yetişmesini teşvik etmekte, hem de finansman sağlamaktadır.

Zaman gazetesi, Samanyolu TV, Sızıntı, Yeni Ümit dergileri gibi 14 dergi, 25 radyo bu konudaki teşebbüslerindendir.

Cemaatin geleceği:

Türkiye'de SİLAHLI KUVVETLER olmasaydı, bugün hayalini kurdukları İslam devletini tesis etmiş olacaklardır. Şu anda Türkiye'de Fethullahçılar'la askerler arasında gizli bir satranç oynanmaktadır. Cemaatin askere bakışı bellidir. Askerliği her fırsatta övdükleri halde büyümeleri için önünde tek engelin de askerlik kurumu olduğunun farkındadırlar.

Yakın geçmişte Refah Partisi ve yandaşlarının uğradığı akıbetten ders alarak radikal davranmanın ne zararlar getirdiğini görmüş ve 'hoşgörü' felsefe ve politikasını cemaatin amblemi olarak lanse etmişlerdir. Analiz ve araştırmalardan uzak Türk halkı ve küçük burjuvazisi bu maskeye hemen inanmış ve çabuk verilmiş kararlarla 'ılıman İslam' olarak gördükleri örgütü desteklemişlerdir. Ama örgütün diğer bütün dinci örgütlerden daha akıllı olduğunun ve kritik güce ulaşana kadar bu 'hoşgörü' maskesini taktığının farkında değildir."

Kaynak:kuvaimilliye.net
 
bu anlattıgınız hikayeleri islam buyukleri hakkında hemen hemen herkes için sallama şeklinde milleti gaza getirmeye çalışmışlardır.12 Eylül döneminde Fethullah Hoca aranmasına rağmen bir türlü yakalanamamıştır,niçin olduğunu düşündünüz mü,bu hocaya kimse bir şey yapamaz bu günler için ılımlı islamın mimarı olarak A.B.D tarafından korunup gözetlenmiştir,yani anlattıklarınız masaldan başka bir şey degil gerçekleri yansıtmamaktadır.
 
Fethullahçılar'ın Cinayetleri-suikastleri

NECİP HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ

NECİP HABLEMİTOĞLU CINAYETININ PERDE ARKASI:

Necip Hablemitoğlu ugramis oldugu suikastten kisa sure once; Fethullahçıların asagida makalesinde bahsettigi can dusmanlarini ortadan kaldirmak icin aradigi taşeronu buldugunu:

Bu taseronun Fethullah Gulen'e oldurulmesi gerekli "7 kisilik" listenin ayrintili raporunu verdigini,

Bu raporda oldurulmesi gerekli 7 kisiden "1. sirada oldurulmesi gerekli kisinin HANS AIBERG" oldugu,

4. sirada oldurulmesi gerekli kisi ise bizzat Necip Hablemitoğlu (yani kendisi) oldugunu,

Necip Hablemitoğlu bu raporda ismi gecen diger 6 kisiyle tek-tek baslanti kurup uyarmistir. Bu uyarilardan hemen sonra, Rahmetli Hablemitoglu elindeki belgeyi kamuoyuna sunamadan ugramis oldugu kalles suikast sonucunda hayatini kaybetmistir.

Hans Aiberg Hablemitoglu'nun uyarisini aciklamis, gunumuzde mecliste milletvekili olan bahsi gecen taseron hakkinda bilgiler vermistir.

Biz Hanifler olarak elimizdeki tum bilgileri ve belgeleri kamuoyuna sunmaya haziriz. Lakin Rahmetli Hablemitoglu'na hayatlarini borclu olan diger 5 kisininden sadakat ve vefa gostererek:

Kamuoyuna Rahmetli Hablemitoglu tarafindan uyarildiklarini ve bu konu hakkinda tum bildiklerini acik ve net olarak aciklamalarini istiyoruz.

"Faili mechul degil, Faili malum olan Hablemitoglu cinayetinin" sorumlularinin yargi onunde hesap vermesi icin, diger 5 kisinin insanlik borcunu yerine getirmesini istiyoruz.

Asagidaki Bolumler "Vatan Haini Orgut Fethullahcilarin" Gercek Yuzunu Gosterdigi Icin, Öldürülen Necip Hablemitoglu'nun:

"FETHULLAHÇILAR VE HİZBULLAHÇILAR" adli makalesinden ve

"KÖSTEBEK: FETHULLAHÇI İSTİHBARATÇILAR DOSYASI"adli kitabindan alinmistir.

ADETA RAHMETLI HABLEMITOGLU KENDI CINAYETININ FAILLERINI ONCEDEN HABER VERIYOR, UYARIYOR:

"VATAN HAİNİ ÖRGÜT" FETHULLAHÇILAR ÖLDÜRDÜ!!!

DIKKATLE OKUMANIZI ONERIRIZ.

FETHULLAHÇILAR VE HİZBULLAHÇILAR

Dr. Necip Hablemitoğlu'nun makalesinden:

Fethullahçıların son iki yıl zarfında başlarına gelen tüm olumsuzluklardan sorumlu tuttukları -biri TSK kökenli- beş "can düşmanı" için taşeron peşinde olduklarını hiç bileniniz var mıydı?!. Dahası, önce Ülkü Ocakları vasıtasıyla bu beş "can düşmanı"nın korkutularak pasifize edilmesi talebini içeren girişimlerin sözkonusu olduğunu; ancak Devlet Bahçeli'nin cemaate ve diğer şeriatçı yapılanmalara mesafeli davranışı nedeniyle olumlu yanıt alınamadığını kaç kişi bilir?!. Keza, cemaate bağlı emniyetçilerin devreye girmesi önerisinin riski nedeniyle geri çevrildiğini?!. Ve en önemlisi de "tedbir merhalesi"ndeki fethullahçıların, tedbiri bir kenara bırakarak hizbullahçılara müstakbel taşeron olarak yeşil ışık yaktıklarını?!.

...

MÜRİTLERE TEDBİR (İHTİYAT) TAŞERONLARA SALDIRI

Fethullahçıların, cemaat düşmanlarına karşı Ülkü Ocakları'nı kullanma girişimini, MHP içindeki nurcular vasıtasıyla yaptıkları biliniyor. Kamuoyuna "kaba kuvvet" imajı ile tanınan Ülkü Ocakları yönetiminin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tepkisinden çekinerek red yanıtı verdikleri gelen duyumlar arasında. Fethullahçıların emniyet içindeki kendi yandaşlarını kullanma düşüncelerinin ise, zaten izlenmekte olan bu kadroların deşifre olması ve tasfiyeye yolaçması gerekçeleriyle yaşama geçirilemediği kaydediliyor. Buna rağmen, İstanbul'daki kimi üst düzey bölge imamlarının, hedef kişilerin, diğer muhaliflere de gözdağı olacak biçimde etkisizleştirilmesi doğrultusunda sürekli arayış halinde oldukları da gözlemleniyor.

Fethullah Gülen, diğer taraftan sözkonusu internet sitesinde 24 Ocak 2001'de yayınlanan yazısında, riski üstlenerek, cemaat mensuplarına ise koşulsuz "ihtiyat" önermeye devam ediyor:

"İhtiyat, bir iş ve bir hamlede zarar ihtimallerine karşı ve maruz kalınan musibetler neticesinde ah u vaha düşmemek için ehemmiyetli bir davranıştır. Sebeplere tevessülde gerekli hazırlığı yapmamış nice müteşebbis vardır ki, neticede ya dizini döver ya da kadere taş atar. ... Bir hamle ve teşebbüste hedef alınan netice ne kadar büyükse, o uğurda gerekli görülen tedbirlere riayet de o nispette ehemmiyetlidir.... İhtiyatlı olma, korkup geriye durmaktan tamamen farklı olduğu gibi, tedbirsizce davranışların da cesaret ve yiğitlikle hiçbir alakası yoktur.... Her kötü haslet gibi, sırf bir aldatmaca olan kitle ruh haletiyle yine kitle avına çıkmak, Batının bize armağan ettiği şeylerdendir. Bu sakat ve nesebi gayrisahih düşünceyi benimseyenlere göre, bir yumurtanın başında bir sürü 'gak gak gıdak' normal görülse de, bize göre her milli mesele, bir mercan sabrı ve sessizliği içinde, en kuytu yerlerde ve mercan kuluçkalarının ızdıraplı, fakat gürültüsüz hallerine uygun bir çizgide cereyan etmelidir" (7).

Fethullah Gülen'in cemaati yönlendiren -Ocak 2001'in son haftasında yayınlanmış- yazılarından kısa alıntıları okudunuz. Belli ki, ABD'de rahat durmuyor, örgütsel faaliyetlerini devam ettiriyor. Kendisi, devletimizin istihbarat birimleri tarafından sadece yakından izlenmesi değil, ABD dışına çıktığı saptandığında derdest edilmesi ve uçakta kendisine "memlekete hoş geldin Fethullah Gülen" denilmesi gereken çok önemli bir kişi. Hiç şüphesiz, cemaati tek başına yönettiğini zaten hiç kimse iddia etmiyor ama onu bir simge, karizma sahibi bir yönlendirici olarak önemini kabul etmek, "burnu akan" bir vaiz nitelemesi ile geçiştirmemek gerekiyor. İstihbarat birimleri açısından ne kadar önemli olduğu, 30 Ocak 2001 tarihinde sözkonusu internet sitesinde yayınlanan şu satırlardan net bir biçimde anlaşılıyor:



"İç ve dış mihraklar, ellerindeki terör alternatiflerini daima muhafaza edeceklerdir. Bunlardan birisi yıpranıp işlemez hale gelince, bir başkası öne sürülecektir. Nitekim dün, çeşit çeşit isimler altında nice örgütler vardı ve bunlar anarşiyi komünizm adına körüklüyorlardı. Şimdilerde PKK ve benzeri illegal örgütler de etnik grupları harekete geçirme çabasındalar. YARININ TÜRKİYE'SİNİ BEKLEYEN EN KORKUNÇ TERÖR VESİLESİ İSE, MEZHEP DUYGUSUNA YENİK DÜŞENLER OLACAĞA BENZER. BU YENİ TEHLİKE, TERÖR ADINA PKK'DAN ELLİ KAT DAHA FAZLA BİR POTANSİYEL GÜCE SAHİPTİR" (8).

Evet, iç ve dış tehdit odağı olarak Fethullahçıların şu ana kadar bir terör (cinayet veya cinayete teşebbüs, bombalama vb.) girişimi sözkonusu olmadı. Ancak bu, -ipleri dışarıdan yönetildiğinden- olmayacak anlamına da kesinlikle gelmiyor. Türkiye Cumhuriyeti, giderek büyüyen ve sorumsuz-çıkarcı-düşük politikacıların himayesinde adeta kangrene dönüşen fethullahçı yapılanmayı bertaraf etmek zorunda, çünkü başka seçeneği yok!.. Hep birlikte izleyelim, görelim!...
 
fetüllah gülenin atatürk düşmanlığı sadece bizim baylakcıların uydurduğu şişirdiği bi fantaziden ibarettir.bunlar imkanı olsa tekrar şeyh sait ayaklanmasını çıkarırlarki"bakın şeriat tehlikesi var" demek için.
 
ya onlar ı içlerine almadılar diye kıskanıyolar işte içlerine girseler bi daha bırakmazlar bırakamazlar
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst