fatihsan
New member
- Katılım
- 12 May 2007
- Mesajlar
- 249
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Her nedense bazılarının aklı başına yıllar sonra geliyor. Birdenbire ırkçı kesim ABD’nin düşman olduğunu fark ediverdi. Tüm tarihi boyunca Amerikan çıkarlarına hizmet eden bu kesimin, böyle keskin bir U dönüşü yaparak Türk olduklarını anımsamaları ve azılı Amerikan düşmanı kesilmeleri çok ilginç. İnsanın aklına ister istemez Türk toplumundaki Amerikan karşıtlığını kullanarak siyasi prim yapmak istedikleri düşüncesi geliyor. Çünkü 15 Temmuz’un yaklaştığı bu günlerde az çok tarih bilen herkes, geçmişin hiç de böyle olmadığını bilmektedir. Şimdi ABD karşıtı olan bu kesim 50 yıl önce ABD’ye karşı 2. Kurtuluş Savaşı veren gençleri yok etmeye ant içiyordu.
1960’lı yıllar aslında birçokları için bir sınav niteliğindedir. Kimileri bu tarih ile övünürken kimileri de anımsamak bile istemez. Bu yıllar Kuvayı Milliye gençlerinin kahramanlıkları ile dolu olduğu gibi Ali Kemaller ile de doludur. 1960 devrimini yapan ruh iktidarda olmamasına karşın, sokakta, caddede, meydanda kısacası her yerdedir. Gençlik Türkiye’nin tam bağımsızlığı için ant içmiş ülkesine yabancıları sokmamaya kararlıdır. Ölümüne onurlu bir karşı duruştur bu.
Daha 1946 yılındaki Missouri Zırhlısı unutulmamıştır. Atatürk’ün ölümünün ardından iktidara gelenler, Batılı ülkelere tam bağımsızlığımızı zedeleyecek ödünler vermeye başlamıştır. Baştakiler ABD’yi ülkemize davet etmiş, Missouri Zırhlısı’nın gelişinin onuruna İstanbul’da yapılan ilk iş, genelevlerin hummalı bir çalışma ile yeniden boyanması olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda bir Müslüman kadının peçesini zorla yırttığı için Fransızlara kan kusturan Sütçü İmam’dan sonra, kendi eliyle Türk kadınını yabancılara sunmaya çalışan bir iktidar vardır artık. Yüzyıllardır kadını el üstünde tutan bir anlayıştan, kendi yurttaşını Batılılara pazarlayan bir zihniyet… Ve bu anlayış zamanla Demokrat Parti sistemini doğurur. Ve sonra diğer sağ partileri. Bu öyle bir anlayıştır ki milliyetçilik adı altında Türk bayrakları bir kenara atılır, Amerikan bayraklarına sarılıp poz verilir.
Onursuzluk ancak 1960 yılına kadar sürer. Atatürkçü gençlik göz göre göre yurdunun ve insanının yabancılara peşkeş çekilmesine dayanamaz. Kişisel çıkarları için ülkeyi pazarlayan diktatörleri bir gecede indiriverirler aşağı. Atatürk’ün kendilerine emanet ettiği yurdu korumanın namus borcu olduğunu asla unutmamıştır Devrimci Gençlik. Diktatörlere karşı gelirken güvendikleri tek bir şey vardır: Damarlarındaki soylu kan. “Tam bağımsızlık, antiemperyalizm, özgürlük” haykırışları tüm ülkede yeniden duyulur.
Fakat devrimin hemen ardından iktidarı ele geçiren sağcı güçler ABD’yi çağırmakta gecikmez. ABD’nin ünlü 6. Filo’su ülkemize çağrılır. Aslında yabancı değildir bu filo. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için silahlı kuvvetlerimiz harekat yaptığımızda, gemilerimizin önünü keserek harekatı engellemeye çalışan filodur bu. Bu hizmetinin (!) karşılığı olarak ülkemize zamanın sağcı hükümeti tarafından davet edilmiştir. 15 Temmuz 1968 tarihinde 6. Filo’ya bağlı bir uçak gemisi, beş destroyer Dolmabahçe’ye demirler. ABD askerleri 1946 yılını anımsadıklarından hemen karaya çıkmak istemektedirler. Fakat beklemedikleri bir şey gerçekleşecek ve Türk toprağına ayak bastıkları için pişman olacaklardır.
İlk önce öğleye doğru elerinde Türk bayrakları olan gençler gelir Dolmabahçe’ye. Ve bu bayrakları ülkenin tam bağımsız olmadığını vurgulamak için yarıya kadar göndere çekerler. Fakat bu yalnızca başlangıçtır.
Bir pavyonda 150 kuruş için hesaba itiraz eden üç Amerikan eri dışarı çıktıklarında üzerlerine boya ve katran atılır. Bu tüm İstanbul’da böyledir. Amerikalıların üzerine boya atılmakta, bindikleri taşıtların camları kırılmaktadır. Amerikalılar hemen savcılığa şikayette bulunur. Filo’yu protesto etmek ve Amerikalıları Türk topraklarından kovmak ereğiyle gösteri yapan devrimci gençler savcıya gereken yanıtı aslında çoktan vermişlerdir: “Dünya’nın geri kalmış halklarına önderlik eden Türk Ulusu’nun yatak odalarına girmeyi kadar cesaret eden Amerikan emperyalizmine artık tahammül kalmamıştır.” Daha sonrada bu vatan hainleri (!) hep bir ağızdan Plevne Marşı’nı söylemeye başlarlar adliyede. Adliye marşlarla çınlamaktadır…
17 Temmuz akşamı da Teknik Üniversite öğrencileri, Gümüşsuyu’nda Amerikan askerlerinin yatmakta olduğu oteli basarlar. İstedikleri tek bir şey vardır devrimci gençlerin: Yüzyıllardır Türk’e ait olan bu topraklardan Amerikan askerlerinin derhal gitmeleri. Amerikalılar şaşkınlık içindedirler.
Devrimci gençlerin protesto yürüyüşleri tüm İstanbul’u sarmıştır. “Amerikalı it, evine git”, “Bağımsız Türkiye” sesleri kulaklarında yankılanmaktadır. Artık Amerikan askerlerini İstanbul sokaklarından Türk polisi toplamak zorunda kalmıştır. Polis o akşam verilen emre uyarak üniversite yurdunu basar ve içeride yakaladıkları gençleri kıyasıya döver. Dövülen öğrencilerden biri de Vedat Demircioğlu’dur. Aldığı darbeler yüzünden fazla yaşayamaz Vedat. Annesinin, kardeşinin, kız arkadaşının kısaca Türk’ün namusunu korumak için canını feda eder.
Fakat Amerikalıların beklediği komprador yardım gelmekte gecikmez. Konya’da emperyalizmi kınamak, Amerikan askerlerinin Türk kadınlarına yaptığı sarkıntılığı protesto etmek için düzenlenen mitinge karşı olan bir topluluk, başında yeşil sarıklar olduğu halde yürüyüşe geçer. Fırsattan istifade etmeye çalışan bu gerici çevreler “Kahrolsun Komünizm” diye bağırarak Orduevi’ne bile saldırır.
İstanbul’da da 6. Filo’ya destek vermek amacıyla çalışmalar hızlanmıştır. Milli Türk Talebe Birliği 6. Filo’yu desteklemek ve Amerikan askerlerini Türk topraklarından çıkarmak için harekete geçen Kuvayı Milliyeci gençlere karşı kullanmak için genel merkezlerini silah deposu haline getirirler. Genel merkezin arka kapısına yaklaşan kamyondan 3000’den fazla demir sopa indirilir. Aynı zamanda komando kamplarında eğitilen sağcılar, devrimci gençlerin üzerine saldırmak için hazırlanmıştır. Devrimci gençler Türk kadınına sarkıntılık yapan Amerikalılara saldırırken, MTTB binasından “Kahrolsun Komünizm” sloganları yükselmektedir yalnızca.
Şubat 1969’da aynı oyunlar tekrarlanır. Fakat bu sefer Amerikan muhiplerin sayısı oldukça artmıştır. Kesin kararlıdırlar. Amerikan askerlerinin geneleve ulaşmasını engelleyen ve para kazanmalarını önleyen Türklerden öç alınacaktır. Şimdi Müslümanlık üzerine yazılar yazan Mehmet Şevket Evgi günler öncesinden hazırlıklarını yapmıştır: “Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekun savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim... Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!.. Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz... Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır.” Ama yine de dikkatlidir. Ne de olsa Sütçü İmam’ın torunları ile eşit şartlarda karşı karşıya gelme olasılığı vardır.
Beyazıt’tan başlayıp Taksim’de sona erecek olan anti-emperyalist, bağımsız Türkiye miting için işçiler, öğrenciler toplanmaya başlarken, aynı saatlerde Beyazıt Camii ve Dolmabahçe Camii doluyordu. ABD parasıyla kurulan gazete, yaptığı yayınlar ile borcunu fazlasıyla öder. Toplananlar Kabe niyetine 6. Filo’ya yönelip namaz kılmaya başlarlar. Artık ne için niyet ettiklerini Tanrı bilir. Yıllar sonra aynı 6. Filo Irak’taki Müslüman kardeşlerimize ölüm yağdırır. İnsan sormadan edemiyor. Acaba Irak’ta binlerce Müslüman öldürülürken, 6. Filo’yu taşlayan yurtsever öğrencilere karşı halkı kışkırtan Mehmet Şevket Evgi ne düşündü? Gençleri tekrar 6. Filo’ya karşı namaz kılmaya çağırmayı düşündü mü? Ya da o, sözüm ona milliyetçi gençler. ABD askerleri Taksim’de cirit atarken hiç mi yüreğiniz sızlamadı?
Ama aklın yolu birdir. 50 yıl sonra bile olsa Amerika’nın düşman olduğunu anladınız. Bizler emperyalizme karşı Türk topraklarını korumak yalnızca damarlarımızdaki soylu Türk kanına güvenerek savaşım verdik. TÜRKSOLU bir karargah olduğu gibi bir okuldur da aynı zamanda.
Eminim ki 50 yıl sonra bizim şu anda savunduğumuz değerleri savunacaksınız. Eğer arzu ederseniz size gerçek milliyetçiliği şimdiden öğretebiliriz. 50 yıl beklemeniz gerekmez. Ne de olsa bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp.:goz:
1960’lı yıllar aslında birçokları için bir sınav niteliğindedir. Kimileri bu tarih ile övünürken kimileri de anımsamak bile istemez. Bu yıllar Kuvayı Milliye gençlerinin kahramanlıkları ile dolu olduğu gibi Ali Kemaller ile de doludur. 1960 devrimini yapan ruh iktidarda olmamasına karşın, sokakta, caddede, meydanda kısacası her yerdedir. Gençlik Türkiye’nin tam bağımsızlığı için ant içmiş ülkesine yabancıları sokmamaya kararlıdır. Ölümüne onurlu bir karşı duruştur bu.
Daha 1946 yılındaki Missouri Zırhlısı unutulmamıştır. Atatürk’ün ölümünün ardından iktidara gelenler, Batılı ülkelere tam bağımsızlığımızı zedeleyecek ödünler vermeye başlamıştır. Baştakiler ABD’yi ülkemize davet etmiş, Missouri Zırhlısı’nın gelişinin onuruna İstanbul’da yapılan ilk iş, genelevlerin hummalı bir çalışma ile yeniden boyanması olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda bir Müslüman kadının peçesini zorla yırttığı için Fransızlara kan kusturan Sütçü İmam’dan sonra, kendi eliyle Türk kadınını yabancılara sunmaya çalışan bir iktidar vardır artık. Yüzyıllardır kadını el üstünde tutan bir anlayıştan, kendi yurttaşını Batılılara pazarlayan bir zihniyet… Ve bu anlayış zamanla Demokrat Parti sistemini doğurur. Ve sonra diğer sağ partileri. Bu öyle bir anlayıştır ki milliyetçilik adı altında Türk bayrakları bir kenara atılır, Amerikan bayraklarına sarılıp poz verilir.
Onursuzluk ancak 1960 yılına kadar sürer. Atatürkçü gençlik göz göre göre yurdunun ve insanının yabancılara peşkeş çekilmesine dayanamaz. Kişisel çıkarları için ülkeyi pazarlayan diktatörleri bir gecede indiriverirler aşağı. Atatürk’ün kendilerine emanet ettiği yurdu korumanın namus borcu olduğunu asla unutmamıştır Devrimci Gençlik. Diktatörlere karşı gelirken güvendikleri tek bir şey vardır: Damarlarındaki soylu kan. “Tam bağımsızlık, antiemperyalizm, özgürlük” haykırışları tüm ülkede yeniden duyulur.
Fakat devrimin hemen ardından iktidarı ele geçiren sağcı güçler ABD’yi çağırmakta gecikmez. ABD’nin ünlü 6. Filo’su ülkemize çağrılır. Aslında yabancı değildir bu filo. Kıbrıs’taki soydaşlarımızı kurtarmak için silahlı kuvvetlerimiz harekat yaptığımızda, gemilerimizin önünü keserek harekatı engellemeye çalışan filodur bu. Bu hizmetinin (!) karşılığı olarak ülkemize zamanın sağcı hükümeti tarafından davet edilmiştir. 15 Temmuz 1968 tarihinde 6. Filo’ya bağlı bir uçak gemisi, beş destroyer Dolmabahçe’ye demirler. ABD askerleri 1946 yılını anımsadıklarından hemen karaya çıkmak istemektedirler. Fakat beklemedikleri bir şey gerçekleşecek ve Türk toprağına ayak bastıkları için pişman olacaklardır.
İlk önce öğleye doğru elerinde Türk bayrakları olan gençler gelir Dolmabahçe’ye. Ve bu bayrakları ülkenin tam bağımsız olmadığını vurgulamak için yarıya kadar göndere çekerler. Fakat bu yalnızca başlangıçtır.
Bir pavyonda 150 kuruş için hesaba itiraz eden üç Amerikan eri dışarı çıktıklarında üzerlerine boya ve katran atılır. Bu tüm İstanbul’da böyledir. Amerikalıların üzerine boya atılmakta, bindikleri taşıtların camları kırılmaktadır. Amerikalılar hemen savcılığa şikayette bulunur. Filo’yu protesto etmek ve Amerikalıları Türk topraklarından kovmak ereğiyle gösteri yapan devrimci gençler savcıya gereken yanıtı aslında çoktan vermişlerdir: “Dünya’nın geri kalmış halklarına önderlik eden Türk Ulusu’nun yatak odalarına girmeyi kadar cesaret eden Amerikan emperyalizmine artık tahammül kalmamıştır.” Daha sonrada bu vatan hainleri (!) hep bir ağızdan Plevne Marşı’nı söylemeye başlarlar adliyede. Adliye marşlarla çınlamaktadır…
17 Temmuz akşamı da Teknik Üniversite öğrencileri, Gümüşsuyu’nda Amerikan askerlerinin yatmakta olduğu oteli basarlar. İstedikleri tek bir şey vardır devrimci gençlerin: Yüzyıllardır Türk’e ait olan bu topraklardan Amerikan askerlerinin derhal gitmeleri. Amerikalılar şaşkınlık içindedirler.
Devrimci gençlerin protesto yürüyüşleri tüm İstanbul’u sarmıştır. “Amerikalı it, evine git”, “Bağımsız Türkiye” sesleri kulaklarında yankılanmaktadır. Artık Amerikan askerlerini İstanbul sokaklarından Türk polisi toplamak zorunda kalmıştır. Polis o akşam verilen emre uyarak üniversite yurdunu basar ve içeride yakaladıkları gençleri kıyasıya döver. Dövülen öğrencilerden biri de Vedat Demircioğlu’dur. Aldığı darbeler yüzünden fazla yaşayamaz Vedat. Annesinin, kardeşinin, kız arkadaşının kısaca Türk’ün namusunu korumak için canını feda eder.
Fakat Amerikalıların beklediği komprador yardım gelmekte gecikmez. Konya’da emperyalizmi kınamak, Amerikan askerlerinin Türk kadınlarına yaptığı sarkıntılığı protesto etmek için düzenlenen mitinge karşı olan bir topluluk, başında yeşil sarıklar olduğu halde yürüyüşe geçer. Fırsattan istifade etmeye çalışan bu gerici çevreler “Kahrolsun Komünizm” diye bağırarak Orduevi’ne bile saldırır.
İstanbul’da da 6. Filo’ya destek vermek amacıyla çalışmalar hızlanmıştır. Milli Türk Talebe Birliği 6. Filo’yu desteklemek ve Amerikan askerlerini Türk topraklarından çıkarmak için harekete geçen Kuvayı Milliyeci gençlere karşı kullanmak için genel merkezlerini silah deposu haline getirirler. Genel merkezin arka kapısına yaklaşan kamyondan 3000’den fazla demir sopa indirilir. Aynı zamanda komando kamplarında eğitilen sağcılar, devrimci gençlerin üzerine saldırmak için hazırlanmıştır. Devrimci gençler Türk kadınına sarkıntılık yapan Amerikalılara saldırırken, MTTB binasından “Kahrolsun Komünizm” sloganları yükselmektedir yalnızca.
Şubat 1969’da aynı oyunlar tekrarlanır. Fakat bu sefer Amerikan muhiplerin sayısı oldukça artmıştır. Kesin kararlıdırlar. Amerikan askerlerinin geneleve ulaşmasını engelleyen ve para kazanmalarını önleyen Türklerden öç alınacaktır. Şimdi Müslümanlık üzerine yazılar yazan Mehmet Şevket Evgi günler öncesinden hazırlıklarını yapmıştır: “Büyük fırtına patlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekun savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim... Etliye, sütlüye karışmam deyip de kendine zulüm edenlerden olma, gözünü aç, bak!.. Onlarda taş, sopa, demir, molotof kokteyli mi var? Biz de aynı silahları kullanmaktan aciz değiliz... Cihat eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır.” Ama yine de dikkatlidir. Ne de olsa Sütçü İmam’ın torunları ile eşit şartlarda karşı karşıya gelme olasılığı vardır.
Beyazıt’tan başlayıp Taksim’de sona erecek olan anti-emperyalist, bağımsız Türkiye miting için işçiler, öğrenciler toplanmaya başlarken, aynı saatlerde Beyazıt Camii ve Dolmabahçe Camii doluyordu. ABD parasıyla kurulan gazete, yaptığı yayınlar ile borcunu fazlasıyla öder. Toplananlar Kabe niyetine 6. Filo’ya yönelip namaz kılmaya başlarlar. Artık ne için niyet ettiklerini Tanrı bilir. Yıllar sonra aynı 6. Filo Irak’taki Müslüman kardeşlerimize ölüm yağdırır. İnsan sormadan edemiyor. Acaba Irak’ta binlerce Müslüman öldürülürken, 6. Filo’yu taşlayan yurtsever öğrencilere karşı halkı kışkırtan Mehmet Şevket Evgi ne düşündü? Gençleri tekrar 6. Filo’ya karşı namaz kılmaya çağırmayı düşündü mü? Ya da o, sözüm ona milliyetçi gençler. ABD askerleri Taksim’de cirit atarken hiç mi yüreğiniz sızlamadı?
Ama aklın yolu birdir. 50 yıl sonra bile olsa Amerika’nın düşman olduğunu anladınız. Bizler emperyalizme karşı Türk topraklarını korumak yalnızca damarlarımızdaki soylu Türk kanına güvenerek savaşım verdik. TÜRKSOLU bir karargah olduğu gibi bir okuldur da aynı zamanda.
Eminim ki 50 yıl sonra bizim şu anda savunduğumuz değerleri savunacaksınız. Eğer arzu ederseniz size gerçek milliyetçiliği şimdiden öğretebiliriz. 50 yıl beklemeniz gerekmez. Ne de olsa bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp.:goz: