ikRa
Banned
Ruhul Beyan Tefsirinin Müfessiri İsmail Hakkı BURSAVİ Hazretleri, Bursa Kütüphanesi'nde kayıtlı "HADİS-İ ERBAİN " adlı eserde Bakara Suresi 31. ayetin tefsirini yaparken şöyle diyor:
Adem'in cennettten çıkma vakti gelince Cenab_ı Allah bunu haber vermesi için CEBRAİL'i gönderir. Cebrail durumu Adem'e bildirir. " Adem tınmadı " yani emri duymuzdıktan geldi. Cebrail durumu Allah'a bildirince ALLAH ( C.C. ) Cebrail'e: " Git ADEM'e LİSAN-İ TÜRKİ ile söyle " der. Cebrail gelir ve Türkçe olarak cennetten çıkma emrini tebliğ eder. ( Buradan hareketle ) İ. Hakkı BURSAVİ hazretleri şöyle der: " AHİR ZAMANDA TASARRUF TÜRK'ÜN OLACAKTIR." ( Bu konu üzerinde yıllar önce Abdülkadir DONUK HOCA'da Ortadoğu Gazetesinde bir yazı yazmıştı. )
Bu düşünce ister derin bir Türklük sevgisi ile söylensin isterse " Mana Tefsirciliği " anlayışıyla söylensin yani Allah tarafından söyletilsin; bura da verilmek istenen mesaj: Dünyada tekrar bir TÜRK DÖNEMİ'nin ve TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ_ NİZAM-I ALEM DÜŞÜNCESİ'nin gerçekleşeğinin ifade edilmesidir.
Cenab-ı Allah, Bakara Suresi 31,32 ve 33. ayetlerden öğrendiğimize göre: " Ademe
İlim vermiş, bütün isimleri ve eşyanın adını öğretmiştir." Yani Ademe kendi zürriyetinden gelen bütün milletlerin ve bu milletleri oluşturan bütün insanların adları ve dilleri öğretilmişti.
Ayrıca Adem'e Allah ( C.C. ) insanlığın henüz ulaşamadığı bilgiler dahil bütün bilgileri de öğretmişti.
Hz.Adem, kendisine öğretilen bu isimler ve diller arasından Türkçe'yi tercih etmiş
ve kendisine Türkce hitap edilmesini istemeştir. Böylece ilk Türkçe konuşan insan Adem olmuştur.
Bakara Suresi 31 ve 32. ayetlerde mealen şöyle buyurulur:
" Ve Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı ( Alemleri ) meleklere gösterip: ' Haydi, davanızda sadıksanız bana şunları haber verin' buyurdu.
( Melekler cevap verdi.) : ' Ya Rabbi, sübhansın,. Bizler için senin
bize öğrettiğinden başka ilim ne mümkündür! O alim ve hakim şüphesiz sensin ' dediler"
Bu iki ayette Yüce Allah, meleklere dolayısıyla tüm alemlere Adem'in, daha geniş anlamda insanın özelliğini tanıtıyor.
Dr. Haluk NURBAKİ, " Bakara Suresi Yorumu 2 " adlı kitapçıkta bu konu hakkında
şu bilgileri veriyor:
" Ayetin ilk mesajı şüphesiz; Allah'ın Adem'e, insanlara öğrettiği isimlerdir... Çünkü; Allah'ın Adem'e öğrettiği esmalar şüphesiz ilahi sıfatların sırlarının tecelli hikmetleridir. Allah bu yüzden Adem'i halife olarak seçmiştir.
Adem'in, dolayısıyla insanın bu nedenle olayların gerçeğini öğrenmesi gerekir. Sure-i Rahman'ın 4. ayeti gereği, ( İnsanı yarattı; ona anlatma ve açıklama yateneği verdi )
İnsanın hilkat sırrı " beyan " dır; yani ilahi davete cevap yeteneğidir.
İşte Adem, ilahi irade gereği esmaların sırrı olan ilmi öğrenmiştir. Bu,
İnsanın akıl yanıdır. Bunun beyan edilmesi ise tamamen gönül sırrıdır...
31. ayetin son mesajı, Allah'ın meleklere evren esrarını sormasını dile getiriyor.
32. ayette ise, meleklerin Allah'a karşı, bir tarz özür dilemelerini görüyoruz. Melekler bu ayetlerde önce Allah'a:
" Ya Rabbi! Sen sübhansın,
Senin yüceliğin, kudretin, saltanatın tartışılmaz. Her türlü zannın, bilginin, tasavvurun ötesinde ve yüceleren yücesisin " diyor.
Ayetin ikinci cümlesi ise; tüm meleklerin, ancak öğretileni bildiklerini açıklıyor. Eşya da böyledir; Cenab-ı Hak neyi öğretmişse onu bilir, o hizmeti yapar.
Yine ayetten anlıyoruz ki; insan esmaları öğrenerek öylesine bir ilme sahip olur ki; kıyasları, tasavvur, hayal, beyan ve yargı yetenekleri kazanır.
Ayetin son cümlesi ise, Cenab_ı Hakk'ın iki esmasını emrediyor: ALİM ve HAKİM .
Burada da büyük bir hikmet vardır. İnsan ilahi irade gereği ilmi öğrenir.Bir tarz Alim sıfatının tasarrufuna girer. Fakat Hakim olamaz. Allah hem sonsuz ilme sahiptir, hem de Hakim'dir. O'nun ( Allah'ın ) herşeye kudreti ve hükmü vardır. O'nun sonsuz kudreti ve hikmeti birleşmiş ve Hakim sırrı, esması tecelli etmiştir.
Allah bize sonsuz gücünü bir kez daha hatırlatarak hüküm ve kudretin yalnız Allah'a ait olduğunu vurguluyor."
İnsan, kendi çabasıyla arzı, uzayı ve çeşitli bilgileri öğrendim sanıyor, halbuki bu bigilerin hepsini Allah, Adem'e vermişti. Bizim çabamız o bilinen bilgilere ulaşmaktan ibarettir. (Devam edecek)
İLK TÜRKÇE KONUŞAN İNSAN VE İLK BİLİM ADAMI HZ ADEM ( 2 )
Adem'e bütün isimleri ve eşyanın adını öğreten ve O'nu ilimle donatan Allah, bu durumu ve Ademin yüceliğini meleklere göstermek için:
" Allah: ' Ey Adem, bunlara onları isimleriyle haber ver ' buyurdu. Adem onlara isimleriyle haber verince (Allah) : ' Ben size semavat ve arzın gaybını bilirim demedim mi? Neyi gizlediğinizi, neyi açıkladığınızı da bilirim' dedi. " ( Bakara, ayet 33 )
Ayetin birinci mesajı: Ademin isimleriyle haber verdikleri nelerdir? Bu konuda çeşitli rivayetler vardır:
1. Evrene ait fiziki malumat
2. Meleklerin ismi ve görevleri
3. İnsanların tam listesi. O anda bedeni yok, ruh ve nefis kişilikleri vardır.Adem öğrendiği ilahi bilgiler dahilinde gaybe ait bigileri çözüp; dünyaya gelmediğimiz halde bizleri tanıyıp meleklere anlattı.
Hz.Adem ilk insan, ilk peygamber ve insanlığın ilk atası olmak özelliklerinden dolayı, kendi soyundan gelecek ve ileride çeşitli milletleri oluşturacak insanları ve onların dille rini, kültürlerini, tarihlerini de biliyordu. Bildiği bu diller arasında Cennetten çıkarken kendisine yapılan tebliği Türkçe olarak seçip kabul etmesi dikkata değerdir. Bu seçim, Hz. Adem'in Türklere verdiği önemi ve duyduğu sevgiyi açıkça göstermektedir. Elbette Adem " Ey iman edenler sizden kim dininden dönerse Allah ta onların yerine öylebir kavim getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda ( korkmadan ) cihad ederler..." ( Maide 54 ) ayeti kerimesinin sırrına mazhar olarak, Allah'ın övgüsüne nail olan ve İslamın Bayraktarlığını yaparak " CUNDULLAH " ( ALLAH'IN ORDUSU ) olmak şerefi ile şereflenen Türk Milleti'nin bu durumundan da haberdardı. Onun için cennetten çıkarken kendisine emrin ve cennetten çıkma vaktinin geldiğinin Türkçe olarak tebliğ edilmesini bekledi.
4. İlahi esmaların sırrını alemlerin şekli içinde farkederek analiz etti. Olayların iç yüzünü böylece idrak etme sırrını öğrendi.
Ayetin ikinci cümlesi konuya biraz daha açıklık getiriyor. Cenab-ı Hakk: " Ben size semavat ve arzın ( uzayın ve yer yüzünün ) gaybını ( geleceğini ) bilirim demedim mi ? " buyuruyor.
Demek ki yeryüzü ve semavatın geleceği ile ilgili bilgiler Hz. Adem'e öğretilmişti. Zaten halifeliğin bir sırrı da budur. İnsanların yeryüzü ve uzay hakkında bu günkünden daha çok bilgi sahibi olacakları bu ayetin gösterdiği bir mucizedir.
İnsanoğlu, kendi çabası ve çalışmasıyla yeryüzünü ve uzayı öğrendiğini daha nice çeşitli alanlarda buluşlar yaptığını zannediyor.Halbuki bu bilgiler ( Uzay, tıp, fizik, kimya, matematik, biyoloji, tarih, dil bilimleri vb. ) Hz Ademe binlerce yıl önce verildi ve bilimin kader bilgisayarına yerleştirildi. İşte bu yönüyle Adem ilk bilim adamıdır. Henüz dünyadaki hiç bir bilim adamı Adem'in bildiklerine ulaşamamıştır. Bütün bilim adamlarının bildikleri ve buldukları Hz. Adem'e bildirilenlerin ve Hz. Adem'in bildiklerinin yanında bir hiç kalır.
Ayetin son cümlesi daha da dikkat çekicidir: " Allah gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir." Şu halde bir yanıyla gizli kalan bilgi yavaş yavaş açılmakta ve öğrenilmektedir.
Bir ihtimal; İnsanoğlu zamanla Hz. Adem'e verilmiş olan bütün bilgilere ulaşacak, belki de o zaman bilgi ve hikmet tamamlanmış olup, kıyamet kop acak.
Allah ( CC ) Adem'i halife olarak seçtim derken " O'na kudret verdim demeyip; ilim verdim " diyor.
Dikkat edilirse ilk emir olarak insanlığa verilen emir de " OKU " dur, Okumaktan maksat, araştırmak, bilmek, ilim sahibi olmak ve bu sayede şuurlu bir şekilde Allah'ı tanımaktır. Onun için evrene " KİTAB-I EKBER " ( En büyük kitap ) denmiştir. Bu ' oku ' emriyle bir noktada Cenab_ı HAKK, Senin halife olmana sebep olan ve Adem'e verilen bilgileri öğren; beni bil ve bu sayede tanı demektedir.
" Okumaktan mana ne kişi Hakkı bilmektür
Sen kendini bilmezsin ya nice okumakdur.
Okudum bildim dime çok taat kıldım dime
Eri Hak bilmez isen abes yire yilmektir." Diyen Yunus'ta aynı şeyleri söylemektedir.
İLK TÜRKÇE KONUŞAN İNSAN VE İLK BİLİM ADAMI HZ.ADEM ( 3 )
Büyük Türk mutasavvıfı Mevlana: " Yüce Tanrı kendi sanat ve sıfatını göstermek için dünyayı yarattı. Kendi zatını göstermek isteyince de Adem'i yarattı" der. Mevlana hazretleri bir başka anlatımında " Gizli bir define idim; bilinmeyi diledim, sevdim; bilineyim diye halkı yarattım " hadis-i şerifi üzerinde durur. Bu bilgilerde de hep ön plana çıkan şeyler: bilgi, bilmek, bilinmek ve sevgidir.
Elbette ilim, insanı Allah'a ve Allah'ı sevmeye, O'na hamd etmeye, O'nu sevmeye götüren akıl ışığıdır. Dünyanın ve dünyaların güzelliklerini, özelliklerini fiziğini tanıyan gerçek ilimdir. İlim doğrudan insanı Allah'a ulaştırır; sevgiyi ve ahlakı şekillendirir. Çünkü ilahi sırları öğrenen insan Allah'a aşık olur ve ahlak sırrına kavuşur. Artık söz aşık ve maşuk arasındadır. O, bizim bildiğimiz perdeler aradan kalkar, aşık maşukuna öylesine söz ve şekillerle hitap eder ve bazen de sitem ederki, biz o aşığı kendi gözümüzle zındık, hatta kafir zannederiz. Halbuki gerçek bizim gördüğümüz gibi değildir. Leyla'daki güzelliği görmek için Mecnunun gözüyle bakmak gerekir. Leyla, aşk odunda yanmış Mecnun'a güzel görünür de , Aşktan sevgiden nasibini almamışlara çirkin görünür.
Bir de bakarsınki aşık maşukuna yani Allah'ına ' Çalap' diye, ' Gülüm ' diye, ' Aşkım ' diye hitap etmiş.
Bunları bilmeden bir de Allah'ın yarattığı insanlara, yine Allah'ın yarattığı sözlerle niçin ' Allah ' demiyor da ' Tanrı ', ' Hüda ' , ' Mevla ' , " Yezdan " ve ya " Got " diyorsunuz diye kendimizce bilgiçlik ve müslümanlık taslar bir de soru sorarız. Kendimizi Mevlanalardan, Yunuslardan, Hoca Ahmet Yesevi'lerden, nice İslam alimlerinden alim sayarız. Bilmeyiz ki bütün bu dil ve sözcükleri de yaratan Allah'tır.
" Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm " demek; " Enel Hakk " ( Ben Hakkım ) demek suç olsaydı bu gün Yunus ve Hallacı Mansur birer evliya değil zındık hatta mürted, kafir olarak anılırlardı. Yine Hüda, Mevla ve Çalap demek yanlış olsaydı, başta Yunus ve Mevlana olmak üzere nice İslam uluları demezlerdi. Elbette " Esmaül Hüsna " Allah (CC)'ın en güzel isimleridir. Ama Kur'an'da " Güzel isimlerin hepsi Allah'ındır ..." ( A'raf suresi 180 ) diyen bizzat Allah değilmidir?
Allah (CC)ın Cebrail'le,Cebrail Aleyhisselamın Hz. Adem'le Türkçe konuştuğuna dair bir başka bilgiyi de KAYGUSUZ ABDAL'ın şiirlerinde görmekteyiz:
" Hak buyurdu Cebrail'e var didi
Adem'i cennet içinden sür didi
Geldi Cebrail Adem'e söyledi
Hak buyurdıgın ayan eyledi
Cebrail didi çıkgıl Uçmak'tan Adem
Tanrınun buyrugı budur işbu dem
Niçe ki söyledi hergiz gitmedi
Cebrailün sözini işitmedi
Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrail
Türk dilince söylegil dur git digil
Türki dilince Cebrail " hey dur " didi
" Durugel, uçmağın terkin ur " didi.
( Gülistan, Ank. Ktp. Nu: 645, s. 49 ) "KAYGUSUZ ABDAL" Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, S.272, Akçağ yyn.)
Tarihin başlangıcından beri hatta tarihten öncede var olduğunu bildiğimiz Türk Milleti'nin bu günkü zaman dilimini temsil eden biz Türkler, Cennetten çıkarken Türkçe konuşmayı bütün bildiği dillere tercih eden ve Allah'ın ilahi hikmetlerle, sırlarla ve bilgilerle doldurduğu insanlığın ilk atası ve ilk peygamber HZ.Adem'in ve Alemlere rahmet ve bereket olarak gönderilen son Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhisselamın varisleri olarak Allah'ın son din olarak gönderdiği İslam dini ile aleme nizam vermeye ve Hz.Adem'e vermiş olduğu ilim ve hikmeti öğrenmeye talip olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.
Yüce Alah'ın, Allah'ın ilk ve son peygamberinin teveccühüne ve övgüsüne mazhar olmuş bu milletin tarihte gerçekleştirdiği şeyleri yeniden gerçekleştireceğine olan inancımızın tam olduğunun bilinmesini önemle arz ederiz...
Adem'in cennettten çıkma vakti gelince Cenab_ı Allah bunu haber vermesi için CEBRAİL'i gönderir. Cebrail durumu Adem'e bildirir. " Adem tınmadı " yani emri duymuzdıktan geldi. Cebrail durumu Allah'a bildirince ALLAH ( C.C. ) Cebrail'e: " Git ADEM'e LİSAN-İ TÜRKİ ile söyle " der. Cebrail gelir ve Türkçe olarak cennetten çıkma emrini tebliğ eder. ( Buradan hareketle ) İ. Hakkı BURSAVİ hazretleri şöyle der: " AHİR ZAMANDA TASARRUF TÜRK'ÜN OLACAKTIR." ( Bu konu üzerinde yıllar önce Abdülkadir DONUK HOCA'da Ortadoğu Gazetesinde bir yazı yazmıştı. )
Bu düşünce ister derin bir Türklük sevgisi ile söylensin isterse " Mana Tefsirciliği " anlayışıyla söylensin yani Allah tarafından söyletilsin; bura da verilmek istenen mesaj: Dünyada tekrar bir TÜRK DÖNEMİ'nin ve TÜRK CİHAN HAKİMİYETİ_ NİZAM-I ALEM DÜŞÜNCESİ'nin gerçekleşeğinin ifade edilmesidir.
Cenab-ı Allah, Bakara Suresi 31,32 ve 33. ayetlerden öğrendiğimize göre: " Ademe
İlim vermiş, bütün isimleri ve eşyanın adını öğretmiştir." Yani Ademe kendi zürriyetinden gelen bütün milletlerin ve bu milletleri oluşturan bütün insanların adları ve dilleri öğretilmişti.
Ayrıca Adem'e Allah ( C.C. ) insanlığın henüz ulaşamadığı bilgiler dahil bütün bilgileri de öğretmişti.
Hz.Adem, kendisine öğretilen bu isimler ve diller arasından Türkçe'yi tercih etmiş
ve kendisine Türkce hitap edilmesini istemeştir. Böylece ilk Türkçe konuşan insan Adem olmuştur.
Bakara Suresi 31 ve 32. ayetlerde mealen şöyle buyurulur:
" Ve Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı ( Alemleri ) meleklere gösterip: ' Haydi, davanızda sadıksanız bana şunları haber verin' buyurdu.
( Melekler cevap verdi.) : ' Ya Rabbi, sübhansın,. Bizler için senin
bize öğrettiğinden başka ilim ne mümkündür! O alim ve hakim şüphesiz sensin ' dediler"
Bu iki ayette Yüce Allah, meleklere dolayısıyla tüm alemlere Adem'in, daha geniş anlamda insanın özelliğini tanıtıyor.
Dr. Haluk NURBAKİ, " Bakara Suresi Yorumu 2 " adlı kitapçıkta bu konu hakkında
şu bilgileri veriyor:
" Ayetin ilk mesajı şüphesiz; Allah'ın Adem'e, insanlara öğrettiği isimlerdir... Çünkü; Allah'ın Adem'e öğrettiği esmalar şüphesiz ilahi sıfatların sırlarının tecelli hikmetleridir. Allah bu yüzden Adem'i halife olarak seçmiştir.
Adem'in, dolayısıyla insanın bu nedenle olayların gerçeğini öğrenmesi gerekir. Sure-i Rahman'ın 4. ayeti gereği, ( İnsanı yarattı; ona anlatma ve açıklama yateneği verdi )
İnsanın hilkat sırrı " beyan " dır; yani ilahi davete cevap yeteneğidir.
İşte Adem, ilahi irade gereği esmaların sırrı olan ilmi öğrenmiştir. Bu,
İnsanın akıl yanıdır. Bunun beyan edilmesi ise tamamen gönül sırrıdır...
31. ayetin son mesajı, Allah'ın meleklere evren esrarını sormasını dile getiriyor.
32. ayette ise, meleklerin Allah'a karşı, bir tarz özür dilemelerini görüyoruz. Melekler bu ayetlerde önce Allah'a:
" Ya Rabbi! Sen sübhansın,
Senin yüceliğin, kudretin, saltanatın tartışılmaz. Her türlü zannın, bilginin, tasavvurun ötesinde ve yüceleren yücesisin " diyor.
Ayetin ikinci cümlesi ise; tüm meleklerin, ancak öğretileni bildiklerini açıklıyor. Eşya da böyledir; Cenab-ı Hak neyi öğretmişse onu bilir, o hizmeti yapar.
Yine ayetten anlıyoruz ki; insan esmaları öğrenerek öylesine bir ilme sahip olur ki; kıyasları, tasavvur, hayal, beyan ve yargı yetenekleri kazanır.
Ayetin son cümlesi ise, Cenab_ı Hakk'ın iki esmasını emrediyor: ALİM ve HAKİM .
Burada da büyük bir hikmet vardır. İnsan ilahi irade gereği ilmi öğrenir.Bir tarz Alim sıfatının tasarrufuna girer. Fakat Hakim olamaz. Allah hem sonsuz ilme sahiptir, hem de Hakim'dir. O'nun ( Allah'ın ) herşeye kudreti ve hükmü vardır. O'nun sonsuz kudreti ve hikmeti birleşmiş ve Hakim sırrı, esması tecelli etmiştir.
Allah bize sonsuz gücünü bir kez daha hatırlatarak hüküm ve kudretin yalnız Allah'a ait olduğunu vurguluyor."
İnsan, kendi çabasıyla arzı, uzayı ve çeşitli bilgileri öğrendim sanıyor, halbuki bu bigilerin hepsini Allah, Adem'e vermişti. Bizim çabamız o bilinen bilgilere ulaşmaktan ibarettir. (Devam edecek)
İLK TÜRKÇE KONUŞAN İNSAN VE İLK BİLİM ADAMI HZ ADEM ( 2 )
Adem'e bütün isimleri ve eşyanın adını öğreten ve O'nu ilimle donatan Allah, bu durumu ve Ademin yüceliğini meleklere göstermek için:
" Allah: ' Ey Adem, bunlara onları isimleriyle haber ver ' buyurdu. Adem onlara isimleriyle haber verince (Allah) : ' Ben size semavat ve arzın gaybını bilirim demedim mi? Neyi gizlediğinizi, neyi açıkladığınızı da bilirim' dedi. " ( Bakara, ayet 33 )
Ayetin birinci mesajı: Ademin isimleriyle haber verdikleri nelerdir? Bu konuda çeşitli rivayetler vardır:
1. Evrene ait fiziki malumat
2. Meleklerin ismi ve görevleri
3. İnsanların tam listesi. O anda bedeni yok, ruh ve nefis kişilikleri vardır.Adem öğrendiği ilahi bilgiler dahilinde gaybe ait bigileri çözüp; dünyaya gelmediğimiz halde bizleri tanıyıp meleklere anlattı.
Hz.Adem ilk insan, ilk peygamber ve insanlığın ilk atası olmak özelliklerinden dolayı, kendi soyundan gelecek ve ileride çeşitli milletleri oluşturacak insanları ve onların dille rini, kültürlerini, tarihlerini de biliyordu. Bildiği bu diller arasında Cennetten çıkarken kendisine yapılan tebliği Türkçe olarak seçip kabul etmesi dikkata değerdir. Bu seçim, Hz. Adem'in Türklere verdiği önemi ve duyduğu sevgiyi açıkça göstermektedir. Elbette Adem " Ey iman edenler sizden kim dininden dönerse Allah ta onların yerine öylebir kavim getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda ( korkmadan ) cihad ederler..." ( Maide 54 ) ayeti kerimesinin sırrına mazhar olarak, Allah'ın övgüsüne nail olan ve İslamın Bayraktarlığını yaparak " CUNDULLAH " ( ALLAH'IN ORDUSU ) olmak şerefi ile şereflenen Türk Milleti'nin bu durumundan da haberdardı. Onun için cennetten çıkarken kendisine emrin ve cennetten çıkma vaktinin geldiğinin Türkçe olarak tebliğ edilmesini bekledi.
4. İlahi esmaların sırrını alemlerin şekli içinde farkederek analiz etti. Olayların iç yüzünü böylece idrak etme sırrını öğrendi.
Ayetin ikinci cümlesi konuya biraz daha açıklık getiriyor. Cenab-ı Hakk: " Ben size semavat ve arzın ( uzayın ve yer yüzünün ) gaybını ( geleceğini ) bilirim demedim mi ? " buyuruyor.
Demek ki yeryüzü ve semavatın geleceği ile ilgili bilgiler Hz. Adem'e öğretilmişti. Zaten halifeliğin bir sırrı da budur. İnsanların yeryüzü ve uzay hakkında bu günkünden daha çok bilgi sahibi olacakları bu ayetin gösterdiği bir mucizedir.
İnsanoğlu, kendi çabası ve çalışmasıyla yeryüzünü ve uzayı öğrendiğini daha nice çeşitli alanlarda buluşlar yaptığını zannediyor.Halbuki bu bilgiler ( Uzay, tıp, fizik, kimya, matematik, biyoloji, tarih, dil bilimleri vb. ) Hz Ademe binlerce yıl önce verildi ve bilimin kader bilgisayarına yerleştirildi. İşte bu yönüyle Adem ilk bilim adamıdır. Henüz dünyadaki hiç bir bilim adamı Adem'in bildiklerine ulaşamamıştır. Bütün bilim adamlarının bildikleri ve buldukları Hz. Adem'e bildirilenlerin ve Hz. Adem'in bildiklerinin yanında bir hiç kalır.
Ayetin son cümlesi daha da dikkat çekicidir: " Allah gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir." Şu halde bir yanıyla gizli kalan bilgi yavaş yavaş açılmakta ve öğrenilmektedir.
Bir ihtimal; İnsanoğlu zamanla Hz. Adem'e verilmiş olan bütün bilgilere ulaşacak, belki de o zaman bilgi ve hikmet tamamlanmış olup, kıyamet kop acak.
Allah ( CC ) Adem'i halife olarak seçtim derken " O'na kudret verdim demeyip; ilim verdim " diyor.
Dikkat edilirse ilk emir olarak insanlığa verilen emir de " OKU " dur, Okumaktan maksat, araştırmak, bilmek, ilim sahibi olmak ve bu sayede şuurlu bir şekilde Allah'ı tanımaktır. Onun için evrene " KİTAB-I EKBER " ( En büyük kitap ) denmiştir. Bu ' oku ' emriyle bir noktada Cenab_ı HAKK, Senin halife olmana sebep olan ve Adem'e verilen bilgileri öğren; beni bil ve bu sayede tanı demektedir.
" Okumaktan mana ne kişi Hakkı bilmektür
Sen kendini bilmezsin ya nice okumakdur.
Okudum bildim dime çok taat kıldım dime
Eri Hak bilmez isen abes yire yilmektir." Diyen Yunus'ta aynı şeyleri söylemektedir.
İLK TÜRKÇE KONUŞAN İNSAN VE İLK BİLİM ADAMI HZ.ADEM ( 3 )
Büyük Türk mutasavvıfı Mevlana: " Yüce Tanrı kendi sanat ve sıfatını göstermek için dünyayı yarattı. Kendi zatını göstermek isteyince de Adem'i yarattı" der. Mevlana hazretleri bir başka anlatımında " Gizli bir define idim; bilinmeyi diledim, sevdim; bilineyim diye halkı yarattım " hadis-i şerifi üzerinde durur. Bu bilgilerde de hep ön plana çıkan şeyler: bilgi, bilmek, bilinmek ve sevgidir.
Elbette ilim, insanı Allah'a ve Allah'ı sevmeye, O'na hamd etmeye, O'nu sevmeye götüren akıl ışığıdır. Dünyanın ve dünyaların güzelliklerini, özelliklerini fiziğini tanıyan gerçek ilimdir. İlim doğrudan insanı Allah'a ulaştırır; sevgiyi ve ahlakı şekillendirir. Çünkü ilahi sırları öğrenen insan Allah'a aşık olur ve ahlak sırrına kavuşur. Artık söz aşık ve maşuk arasındadır. O, bizim bildiğimiz perdeler aradan kalkar, aşık maşukuna öylesine söz ve şekillerle hitap eder ve bazen de sitem ederki, biz o aşığı kendi gözümüzle zındık, hatta kafir zannederiz. Halbuki gerçek bizim gördüğümüz gibi değildir. Leyla'daki güzelliği görmek için Mecnunun gözüyle bakmak gerekir. Leyla, aşk odunda yanmış Mecnun'a güzel görünür de , Aşktan sevgiden nasibini almamışlara çirkin görünür.
Bir de bakarsınki aşık maşukuna yani Allah'ına ' Çalap' diye, ' Gülüm ' diye, ' Aşkım ' diye hitap etmiş.
Bunları bilmeden bir de Allah'ın yarattığı insanlara, yine Allah'ın yarattığı sözlerle niçin ' Allah ' demiyor da ' Tanrı ', ' Hüda ' , ' Mevla ' , " Yezdan " ve ya " Got " diyorsunuz diye kendimizce bilgiçlik ve müslümanlık taslar bir de soru sorarız. Kendimizi Mevlanalardan, Yunuslardan, Hoca Ahmet Yesevi'lerden, nice İslam alimlerinden alim sayarız. Bilmeyiz ki bütün bu dil ve sözcükleri de yaratan Allah'tır.
" Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm " demek; " Enel Hakk " ( Ben Hakkım ) demek suç olsaydı bu gün Yunus ve Hallacı Mansur birer evliya değil zındık hatta mürted, kafir olarak anılırlardı. Yine Hüda, Mevla ve Çalap demek yanlış olsaydı, başta Yunus ve Mevlana olmak üzere nice İslam uluları demezlerdi. Elbette " Esmaül Hüsna " Allah (CC)'ın en güzel isimleridir. Ama Kur'an'da " Güzel isimlerin hepsi Allah'ındır ..." ( A'raf suresi 180 ) diyen bizzat Allah değilmidir?
Allah (CC)ın Cebrail'le,Cebrail Aleyhisselamın Hz. Adem'le Türkçe konuştuğuna dair bir başka bilgiyi de KAYGUSUZ ABDAL'ın şiirlerinde görmekteyiz:
" Hak buyurdu Cebrail'e var didi
Adem'i cennet içinden sür didi
Geldi Cebrail Adem'e söyledi
Hak buyurdıgın ayan eyledi
Cebrail didi çıkgıl Uçmak'tan Adem
Tanrınun buyrugı budur işbu dem
Niçe ki söyledi hergiz gitmedi
Cebrailün sözini işitmedi
Türk dilin Tanrı buyurdı Cebrail
Türk dilince söylegil dur git digil
Türki dilince Cebrail " hey dur " didi
" Durugel, uçmağın terkin ur " didi.
( Gülistan, Ank. Ktp. Nu: 645, s. 49 ) "KAYGUSUZ ABDAL" Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, S.272, Akçağ yyn.)
Tarihin başlangıcından beri hatta tarihten öncede var olduğunu bildiğimiz Türk Milleti'nin bu günkü zaman dilimini temsil eden biz Türkler, Cennetten çıkarken Türkçe konuşmayı bütün bildiği dillere tercih eden ve Allah'ın ilahi hikmetlerle, sırlarla ve bilgilerle doldurduğu insanlığın ilk atası ve ilk peygamber HZ.Adem'in ve Alemlere rahmet ve bereket olarak gönderilen son Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhisselamın varisleri olarak Allah'ın son din olarak gönderdiği İslam dini ile aleme nizam vermeye ve Hz.Adem'e vermiş olduğu ilim ve hikmeti öğrenmeye talip olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz.
Yüce Alah'ın, Allah'ın ilk ve son peygamberinin teveccühüne ve övgüsüne mazhar olmuş bu milletin tarihte gerçekleştirdiği şeyleri yeniden gerçekleştireceğine olan inancımızın tam olduğunun bilinmesini önemle arz ederiz...