RockStyLe
New member
Tarihe düşülen notlar: Laiklik yeniden tanımlanıyor
AKP, kapatma davası ile ilgili iddianameye karşı hazırladığı “ön savunmayı” Anayasa mahkemesine verdi. Ön savunma kelimesini tırnak içine alıyoruz, çünkü onların deyimiyle, Anayasa Mahkemesine verdikleri, AKP'nin, iddialar karşısında kendisini savunması değil, Yargıtay Başsavcılığına verilen cevap! Yargıtay Başsavcılığı, AKP tarafından karşı taraf olarak itham ediliyor.
AKP kendisini savunmak yerine doğrudan, Yargıtay Başsavcılığına saldırıya geçmeye tercih ediyor. Hedef, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın nezdinde, Cumhuriyet'in temel değerlerini korumak ve kollamakla yükümlü kurumlar ve kişiler. Çünkü yine onların iddiasına göre, savcı hukuki bir iddianame değil, ideolojik bir iddianame hazırladı. Bunun için AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne verdiği savunma hukuki değil ideolojik. Bunun için cevap, AKP'nin mevcut yasalar çerçevesinde kendisini savunması olarak değil, ortadan kaldırmak istedikleri Cumhuriyet'in yerine kurmak istedikleri Şeriat düzenin programı olarak değerlendirilmesi.
“İddianameye cevabımızdır” diye Anayasa Mahkemesi'ne verdikleri 98 sayfalık savunmada, AKP, aslında Atatürk Cumhuriyeti'yle hesaplaşıyor.
AKP, savunmasında üzerinde önemle durulması kimi ifadeler, AKP'nin aslında kendisini savunmaktan çok siyasi programlarını dikte ettiklerini gösteriyor. Mesela tarihe düşülen notlar. Büyük siyasi savunmalarda, düzenle hesaplaşan siyasi yapıların mahkemelerinde görülen bu ifadelerin AKP tarafından kullanılması Kürtçü Şeriatçı güçlerin bugün geldikleri noktayı, rejimle hesaplaşırken ulaştıkları gücü gösteriyor.
Daha önceden de “laikliğe karşı fiillerin odağı haline gelmek” iddiasıyla kapatılan partiler oldu, ancak onların savunmasına baktığınızda mevcut yasalar çerçevesinde kendilerini savunmayı seçtiklerini görüyorduk. Çünkü suçlar sabitti, ancak mahkemeyi yanlış anlaşılmak üzerinden ikna edebilirlerdi. Savunmalarının hep bu çerçeveden hazırladılar.
AKP, bunu yapmayı bir kenara bırakın, savcının AKP'nin suçlu olduğunu ispatlamak için kanıt olarak gösterdiği tüm eylemleri sonuna kadar sahipleniyor.
Sahiplenirken de kavramları değiştiriyorlar.
Devletin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesi AKP tarafından yeniden tanımlanıyor ve savunma AKP'nin yaptığı bu yeni tanım çerçevesinde yazılıyor. Bu bile tek başına AKP'nin Cumhuriyet karşıtlığı ortaya koyuyor.
“Laiklik konusundaki yorum farkından dolayı bir siyasi partinin kapatılmasının istenmesi, özgürlüklerle bağdaşmaz. AK Parti, laikliğe kaşı odak değil laikliği toplumsallaştıran bir harekettir” ifadesi kullanıyor.
Bu ifade bile tek başına AKP'nin referansının din olduğunu gösteriyor. Neymiş “laiklik konusundaki yorum farkından dolayı” AKP suçlanıyormuş. Sanki laiklik bir hadisi şerif, savcı din uleması, laikliği yanlış yorumlayıp AKP'ye haksızlık ediyor. Savcıyı bu şekilde suçlayan AKP kendisini Atatürk Cumhuriyetinin Elmalılı Hamdi Yazır'ı ilan ediyor. Onlara göre devrim yasalarını en iyi AKP yorumlamaktadır. Laikliği bu şekilde yorumlamakla işe başlayan AKP'liler elbette bunun devamını getireceklerdir. Laikliğin yeni yorumuyla türban nasıl suç olmaktan çıkıyorsa, tekke ve zaviyelerin varlığı, bey, efendi, ağa gibi unvanların resmi kullanımı da suç olmaktan çıkacaktır.
Laiklik yorumunun arkasından yeni yorumlar gelecektir. Cumhurbaşkanlığı yorumu, hukuk sistemi yorumu, savcı yorumu. Tüm bunlar Şeriat devletine doğru atılan adımlar aslında.
AKP savunmasının en dikkat çekici yönlerinden birisi de doğrudan savcıya saldırıyor olması.
AKP ön savunmasının “savcıya cevap” olarak verildiğini yazmıştık.
Savcıya saldırı, hukuka saldırı, Cumhuriyete saldırı
Ön savunmada Savcı Abdurrahman Yalçınkaya'ya karşı hakarete varacak ifadeler yer alıyor.
“Bu iddianame, hukuk sisteminin en temel karakteri olan objektiflik, nesnellik ve rasyonelliğe dayanmamakta; en iyimser yaklaşımla bir algılama sorununun varlığını ortaya koymaktadır.” deniliyor ön savunmada. Yani, “savcı art niyetli, ideolojik yaklaşıyor.” diyorlar. Yani savcı Kemalist diyorlar. Hemen her satırda iddianamenin hukuki değil ideolojik olduğu vurgusu, Atatürkçü bir savcıdan nefretin ifadesi. İdeolojiden kasıtları da belli; Atatürkçülük. Onların rahatsızlık duydukları, iddia ettikleri gibi Savcı Yalçınkaya'nın şu ya da bu partiye yakınlığı değil, iddianameyi hazırlarken doğrudan Atatürkçülüğü, Devrim Yasaları'nı referans alması.
Savcıyı bir yerlerden emir almakla suçlayan AKP'nin, Atatürkçüleri sindirmek için ne gibi yollara başvurduğu herkesçe aşikar.
Ergenekon operasyonuyla tutuklananlar suçlarının ne olduğunu hâlâ bilmiyor.
Ergenekon operasyonları sırasında, “hukuk devleti olmanın erdemliliğini, yargıya güvenmek gerektiğini” ağzından düşürmeyen Tayyip Erdoğan'ın, şimdi Yargıtay Başsavcısını düşman ilan etmesi, Başsavcılığı “karşı taraf” ilan etmesi bağımsız, Atatürkçü yargıya, yargı mensuplarına tahammülsüzlüğünün ifadesi.
Yavuz hırsız AKP, Başsavcı Yalçınkaya'yı demokrasiyi tehdit etmekle suçluyor
AKP, Savcı Yalçınkaya'nın hazırladığı iddianame ile demokrasiyi tehdit ettiğini savunmaktadır. “Yargının siyasete müdahale ettiği ve siyaseten alınması gereken kararları almaya başladığı ülkelerde demokrasi büyük bir tehdit altındadır.”
Yani AKP istediğini yapacak ve onlara bir tek siyasi partiler karşı çıkacak. İyi de sormazlar mı yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı niye var diye. Demokrasilerde hep çerçeve içinde tanımlanır. Yasama, yargı ve yürütme bağımsızlığı demokrasilerin vazgeçilmezidir. Ve bunların üçü birden devletin varlığından, Cumhuriyet rejiminin temel ilkelerinden sorumludur.
Ancak esas iş yargınındır. Devletin temel ilkelerini korumak, bu temel ilkeleri ortadan kaldıracak her türlü girişimi engellemek yargının temel görevidir. Çünkü gaflet, dalalet içindeki yöneticileri engelleyecek, engelleyecek Cumhuriyet'in temel ilkelerine bağlı, Atatürkçülüğe bağlı yargıçlar ve savcılardır. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya gecikmiş olağan görevini yerine getirmiştir.
Yargı bağımsızlığından duyduğu rahatsızlığı bu şekilde dile getiren AKP'nin demokrasi anlayışında bağımsız yargı söz konusu değildir.
Her şey onlara bağımlı olacaktır. AKP'nin Anayasa mahkemesine sunduğu ön savunma bu yönüyle de, AKP'nin Atatürkçü demokrasiyle hesaplaşmasıdır.
DP ile AKP, Menderes ile Tayyip arasındaki paralellik
AKP'nin bu çıkışı Kürt-İslamcıların Atatürkçülükle, Atatürkçü Cumhuriyetle, devrimlerle ilk hesaplaşması değil.
DP ile AKP, Tayyip Erdoğan ile Menderes arasında her iki kesim de bir paralellik kurar.
Şimdi AKP'liler diyor ki:
“İddianamenin bir zamanlar Demokrat Parti'ye yöneltilen ‘karşı devrimci' ‘çoğunlukçu' ve ‘laik Cumhuriyet'te bir rövanş hareketine girişmiş' ithamları bu kez partimize yöneltmesi, söz konusu siyasi kampanyaya bir destek niteliğindedir. Sadece bu bile, iddianamenin hukuki değil tamamen siyasi bir metin olduğunu göstermektedir.”
Bu ifadelerden, AKP'nin esas saldırı hedefinde olduğunu hemen görebiliyoruz.
27 Mayıs 1960'ta, Atatürkçü güçlerin karşı devrim sürecine müdahalesiyle iktidardan indirilen ve idam edilen Menderes'i ve karşı devrimci icraatlarını akıllarınca bu şekilde aklayacaklarını sanıyorlar.
Yıpratmak istedikleri en büyük güç, 27 Mayıs müdahalesini gerçekleştiren Ordu. Savcı, AKP'den rahatsız olan Ordu mensuplarının sözcüsü olmakla suçlanıyor.
Elbette, Atatürkçü bir kurum olarak Ordu içinden de AKP'ye karşı çıkacak, Cumhuriyet'e sahip çıkacak birileri olacaktır. AKP bu gerçeği gözardı etmiyor ve kendileri için büyük tehlike olan böyle olasılığa şimdiden önlem almaya çalışıyorlar. Ve şimdiden kendilerine karşı gelişebilecek her türlü hareketi halk düşmanı ilan etmeye hazırlanıyorlar.
Ne diyorlar son söz olarak: “Biz bu iddianamede, partimizin değil, partimize gönül veren milletimizin ve onun temel değerlerinin itham edildiğini düşünüyoruz.”
Evet gerçekten de Menderes gibi kendilerini milletin temsilcisi ilan ediyorlar. Yani “milletimiz Şeriat isterse biz Şeriatı getirmekle yükümlüyüz.” diyorlar, tıpkı “siz iterseniz hilafeti bile getirirsiniz” diyen Menderes gibi.
Belki Menderes'i asanlar şu anda yoklar ama savcıya destek olacak, Atatürk'ün Cumhuriyeti her ne pahasına olunsa olsun milyonlarca Mustafa Kemal'in varlığını unutuyorlar.
Kuzey Fırat \ Turksolu
AKP, kapatma davası ile ilgili iddianameye karşı hazırladığı “ön savunmayı” Anayasa mahkemesine verdi. Ön savunma kelimesini tırnak içine alıyoruz, çünkü onların deyimiyle, Anayasa Mahkemesine verdikleri, AKP'nin, iddialar karşısında kendisini savunması değil, Yargıtay Başsavcılığına verilen cevap! Yargıtay Başsavcılığı, AKP tarafından karşı taraf olarak itham ediliyor.
AKP kendisini savunmak yerine doğrudan, Yargıtay Başsavcılığına saldırıya geçmeye tercih ediyor. Hedef, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın nezdinde, Cumhuriyet'in temel değerlerini korumak ve kollamakla yükümlü kurumlar ve kişiler. Çünkü yine onların iddiasına göre, savcı hukuki bir iddianame değil, ideolojik bir iddianame hazırladı. Bunun için AKP'nin Anayasa Mahkemesi'ne verdiği savunma hukuki değil ideolojik. Bunun için cevap, AKP'nin mevcut yasalar çerçevesinde kendisini savunması olarak değil, ortadan kaldırmak istedikleri Cumhuriyet'in yerine kurmak istedikleri Şeriat düzenin programı olarak değerlendirilmesi.
“İddianameye cevabımızdır” diye Anayasa Mahkemesi'ne verdikleri 98 sayfalık savunmada, AKP, aslında Atatürk Cumhuriyeti'yle hesaplaşıyor.
AKP, savunmasında üzerinde önemle durulması kimi ifadeler, AKP'nin aslında kendisini savunmaktan çok siyasi programlarını dikte ettiklerini gösteriyor. Mesela tarihe düşülen notlar. Büyük siyasi savunmalarda, düzenle hesaplaşan siyasi yapıların mahkemelerinde görülen bu ifadelerin AKP tarafından kullanılması Kürtçü Şeriatçı güçlerin bugün geldikleri noktayı, rejimle hesaplaşırken ulaştıkları gücü gösteriyor.
Daha önceden de “laikliğe karşı fiillerin odağı haline gelmek” iddiasıyla kapatılan partiler oldu, ancak onların savunmasına baktığınızda mevcut yasalar çerçevesinde kendilerini savunmayı seçtiklerini görüyorduk. Çünkü suçlar sabitti, ancak mahkemeyi yanlış anlaşılmak üzerinden ikna edebilirlerdi. Savunmalarının hep bu çerçeveden hazırladılar.
AKP, bunu yapmayı bir kenara bırakın, savcının AKP'nin suçlu olduğunu ispatlamak için kanıt olarak gösterdiği tüm eylemleri sonuna kadar sahipleniyor.
Sahiplenirken de kavramları değiştiriyorlar.
Devletin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesi AKP tarafından yeniden tanımlanıyor ve savunma AKP'nin yaptığı bu yeni tanım çerçevesinde yazılıyor. Bu bile tek başına AKP'nin Cumhuriyet karşıtlığı ortaya koyuyor.
“Laiklik konusundaki yorum farkından dolayı bir siyasi partinin kapatılmasının istenmesi, özgürlüklerle bağdaşmaz. AK Parti, laikliğe kaşı odak değil laikliği toplumsallaştıran bir harekettir” ifadesi kullanıyor.
Bu ifade bile tek başına AKP'nin referansının din olduğunu gösteriyor. Neymiş “laiklik konusundaki yorum farkından dolayı” AKP suçlanıyormuş. Sanki laiklik bir hadisi şerif, savcı din uleması, laikliği yanlış yorumlayıp AKP'ye haksızlık ediyor. Savcıyı bu şekilde suçlayan AKP kendisini Atatürk Cumhuriyetinin Elmalılı Hamdi Yazır'ı ilan ediyor. Onlara göre devrim yasalarını en iyi AKP yorumlamaktadır. Laikliği bu şekilde yorumlamakla işe başlayan AKP'liler elbette bunun devamını getireceklerdir. Laikliğin yeni yorumuyla türban nasıl suç olmaktan çıkıyorsa, tekke ve zaviyelerin varlığı, bey, efendi, ağa gibi unvanların resmi kullanımı da suç olmaktan çıkacaktır.
Laiklik yorumunun arkasından yeni yorumlar gelecektir. Cumhurbaşkanlığı yorumu, hukuk sistemi yorumu, savcı yorumu. Tüm bunlar Şeriat devletine doğru atılan adımlar aslında.
AKP savunmasının en dikkat çekici yönlerinden birisi de doğrudan savcıya saldırıyor olması.
AKP ön savunmasının “savcıya cevap” olarak verildiğini yazmıştık.
Savcıya saldırı, hukuka saldırı, Cumhuriyete saldırı
Ön savunmada Savcı Abdurrahman Yalçınkaya'ya karşı hakarete varacak ifadeler yer alıyor.
“Bu iddianame, hukuk sisteminin en temel karakteri olan objektiflik, nesnellik ve rasyonelliğe dayanmamakta; en iyimser yaklaşımla bir algılama sorununun varlığını ortaya koymaktadır.” deniliyor ön savunmada. Yani, “savcı art niyetli, ideolojik yaklaşıyor.” diyorlar. Yani savcı Kemalist diyorlar. Hemen her satırda iddianamenin hukuki değil ideolojik olduğu vurgusu, Atatürkçü bir savcıdan nefretin ifadesi. İdeolojiden kasıtları da belli; Atatürkçülük. Onların rahatsızlık duydukları, iddia ettikleri gibi Savcı Yalçınkaya'nın şu ya da bu partiye yakınlığı değil, iddianameyi hazırlarken doğrudan Atatürkçülüğü, Devrim Yasaları'nı referans alması.
Savcıyı bir yerlerden emir almakla suçlayan AKP'nin, Atatürkçüleri sindirmek için ne gibi yollara başvurduğu herkesçe aşikar.
Ergenekon operasyonuyla tutuklananlar suçlarının ne olduğunu hâlâ bilmiyor.
Ergenekon operasyonları sırasında, “hukuk devleti olmanın erdemliliğini, yargıya güvenmek gerektiğini” ağzından düşürmeyen Tayyip Erdoğan'ın, şimdi Yargıtay Başsavcısını düşman ilan etmesi, Başsavcılığı “karşı taraf” ilan etmesi bağımsız, Atatürkçü yargıya, yargı mensuplarına tahammülsüzlüğünün ifadesi.
Yavuz hırsız AKP, Başsavcı Yalçınkaya'yı demokrasiyi tehdit etmekle suçluyor
AKP, Savcı Yalçınkaya'nın hazırladığı iddianame ile demokrasiyi tehdit ettiğini savunmaktadır. “Yargının siyasete müdahale ettiği ve siyaseten alınması gereken kararları almaya başladığı ülkelerde demokrasi büyük bir tehdit altındadır.”
Yani AKP istediğini yapacak ve onlara bir tek siyasi partiler karşı çıkacak. İyi de sormazlar mı yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı niye var diye. Demokrasilerde hep çerçeve içinde tanımlanır. Yasama, yargı ve yürütme bağımsızlığı demokrasilerin vazgeçilmezidir. Ve bunların üçü birden devletin varlığından, Cumhuriyet rejiminin temel ilkelerinden sorumludur.
Ancak esas iş yargınındır. Devletin temel ilkelerini korumak, bu temel ilkeleri ortadan kaldıracak her türlü girişimi engellemek yargının temel görevidir. Çünkü gaflet, dalalet içindeki yöneticileri engelleyecek, engelleyecek Cumhuriyet'in temel ilkelerine bağlı, Atatürkçülüğe bağlı yargıçlar ve savcılardır. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya gecikmiş olağan görevini yerine getirmiştir.
Yargı bağımsızlığından duyduğu rahatsızlığı bu şekilde dile getiren AKP'nin demokrasi anlayışında bağımsız yargı söz konusu değildir.
Her şey onlara bağımlı olacaktır. AKP'nin Anayasa mahkemesine sunduğu ön savunma bu yönüyle de, AKP'nin Atatürkçü demokrasiyle hesaplaşmasıdır.
DP ile AKP, Menderes ile Tayyip arasındaki paralellik
AKP'nin bu çıkışı Kürt-İslamcıların Atatürkçülükle, Atatürkçü Cumhuriyetle, devrimlerle ilk hesaplaşması değil.
DP ile AKP, Tayyip Erdoğan ile Menderes arasında her iki kesim de bir paralellik kurar.
Şimdi AKP'liler diyor ki:
“İddianamenin bir zamanlar Demokrat Parti'ye yöneltilen ‘karşı devrimci' ‘çoğunlukçu' ve ‘laik Cumhuriyet'te bir rövanş hareketine girişmiş' ithamları bu kez partimize yöneltmesi, söz konusu siyasi kampanyaya bir destek niteliğindedir. Sadece bu bile, iddianamenin hukuki değil tamamen siyasi bir metin olduğunu göstermektedir.”
Bu ifadelerden, AKP'nin esas saldırı hedefinde olduğunu hemen görebiliyoruz.
27 Mayıs 1960'ta, Atatürkçü güçlerin karşı devrim sürecine müdahalesiyle iktidardan indirilen ve idam edilen Menderes'i ve karşı devrimci icraatlarını akıllarınca bu şekilde aklayacaklarını sanıyorlar.
Yıpratmak istedikleri en büyük güç, 27 Mayıs müdahalesini gerçekleştiren Ordu. Savcı, AKP'den rahatsız olan Ordu mensuplarının sözcüsü olmakla suçlanıyor.
Elbette, Atatürkçü bir kurum olarak Ordu içinden de AKP'ye karşı çıkacak, Cumhuriyet'e sahip çıkacak birileri olacaktır. AKP bu gerçeği gözardı etmiyor ve kendileri için büyük tehlike olan böyle olasılığa şimdiden önlem almaya çalışıyorlar. Ve şimdiden kendilerine karşı gelişebilecek her türlü hareketi halk düşmanı ilan etmeye hazırlanıyorlar.
Ne diyorlar son söz olarak: “Biz bu iddianamede, partimizin değil, partimize gönül veren milletimizin ve onun temel değerlerinin itham edildiğini düşünüyoruz.”
Evet gerçekten de Menderes gibi kendilerini milletin temsilcisi ilan ediyorlar. Yani “milletimiz Şeriat isterse biz Şeriatı getirmekle yükümlüyüz.” diyorlar, tıpkı “siz iterseniz hilafeti bile getirirsiniz” diyen Menderes gibi.
Belki Menderes'i asanlar şu anda yoklar ama savcıya destek olacak, Atatürk'ün Cumhuriyeti her ne pahasına olunsa olsun milyonlarca Mustafa Kemal'in varlığını unutuyorlar.
Kuzey Fırat \ Turksolu