Vtnsvr
New member
"Batı Bey" Can Polat'ını 3 Seneliğine Kızağa Çekiyor
Tayyip Erdoğan mapus damına düşmeden önceki günlerde Erdoğan'ın en yakınındaki avukatlardan biri Ankara'da bir ofiste özel bir isimle görüşme yapar.
"Tayyip Erdoğan'ı mahkumiyetten nasıl kurtarırız?"
sorusuna cevap aramaktadır.
Fikrine danışılan isim biraz araştırma yapar ve Tayyip Erdoğan'ın mahkum olması için bir Kürt baronun 1 trilyon 250 milyar TL; ermeni dönmesi bir Büyükşehir Belediye Başkanının ise 750 milyar TL bütçe ayırdığını öğrenir.
RTE'nin avukatına 2 trilyon 100 milyar TL'lik bütçe temin edildiği takdirde bu mahkumiyetten kurtulanacağı belirtilir. Erdoğan'ın avukatı sevinçle ofisten ayrılır fakat nedense daha sonra bu konu ile ilgili hiç bir adım atılmaz ve RTE'nin avukatından "biz o işten vazgeçtik, Allah'ın takdirine sığınıyoruz" mesajı gelir.
Gerisi malumunuz.
RTE hapse girer...
Hakkında boyu kadar yolsuzluk davası dosyaları olan bir isim, "şiir yüzünden hapsedilen" isim olarak mağdurlaştırılıp Türk siyasi hayatına "halk kahramanı" olarak takdim edilir; hapiste gerekli formasyonlar verildikten sonra.
Bu Ankara kulisini zamanında biz yazmadık. Cem Yaren yazdı, biz de alıntıladık (Bkz : 28 Şubat Sırları ve RTE'nin Adamlaştırılması )
Siyasi hayatı boyunca gözlemlediğimiz Tayyip Erdoğan'ın sergilediği çelişkilerin arka planını araştırdıkça karşımıza başından beri bir devlet odağının kontrolünde olan ve müttefiklerle ortaklaşa altına imza atılan bir uzun vadeli dönüşüm projesinin başına geçirilen bir "devletin adamı" (Devlet Adamı ile aynı şey değildir) portresi netleştiği noktada
Batı Bey'in Can Polat'ı Erdoğan için Seçim Anı
yazısını kaleme aldık.
O noktada sonra Tayyip Erdoğan bizim için bir siyasetçi değil bir görevli idi ve Türk Devleti'nin "Batı Bey" kanadının bu sadık görevlisinin çelişkilerini hep Devlet için ayrışmanın emareleri olarak okuduk.
Bu tezi garipseyebilir; Türkiye'de gerçek bir siyaset olduğuna inanabilirsiniz.
Bizce yok...
Bizce Türkiye'de siyaset bazıları devlet içi, bazıları devlet dışı üst konseylerin suflesindeki sahne oyuncularının sergilediği bir küresel tiyatrodan ibaret.
Bundan dolayı Tayyip Erdoğan'ı bir gün Irak'ın kuzeyinde Barzani'ye zemin hazırlarken, ertesi gün Bakü'de demir döverken görünce şaşırmıyoruz.
Başrolü üstlendiği oyundaki rolünün çok yönlülüğü ve karmaşıklığı onu dıştan izleyenlere "garip" gelecek çelişkilere düşürse de, senarist kendinden emin.
Fakat tabi her malzeme gibi; birileri açısından elindeki siyasi malzemede de metal yorgunluğu başgösteriyor ve "öngörülebilir" olmaktan çıkıyor.
Bu kelimeyi not edin : Öngörülebilirlik
"Oyunu" kurgulayan "oyun teorisyenleri" açısından sahnedeki oyuncuların "sağcı/solcu" "milli/küreselci" ; "laik/dinci" olması önemli değildir.
"Oyun"'un teorisini yazanlar açısından öngörülebilir bir milliyetçi ; öngörülmez bir küreselciye yeğdir.
Bir örnek üzerinden gidersek;
Devlet Bahçeli;
yıprana yıprana gittikçe "öngörülebilir" olmaktan çıkan ve bu güne kadar küresel sermaye ve güçlere çok değerli hizmetler sunan Tayyip Erdoğan'a şu aşamada yeğdir.
Tayyip Erdoğan'ın artık yeniden formatlanmak üzere kızağa alınmak zamanı gelmiştir.
Tayyip Erdoğan da bunun farkındadır ve önümüzdeki 3 senelik süreçte ; "siyasi yasak" kozasının kendisi için en sığınaklı liman olacağının farkındadır.
O yüzden ; hukuki olarak hayli iddiasız bir iddianameye ; "gel de beni kapat" dercesine zayıf bir "cevap" verilmiştir.
(AKP; kamuoyu önünde iddianameye karşı savunma değil cevap yazdıklarını vurgulayarak adeta yargıyı tanımadıklarını beyan etmiştir - Kürt baron Mir Dengir Fırat ağzı ile) .
Ek süre bile istemeyen ve dava Temmuz ayı içerisinde sonuçlansın diye özel çaba sarfeden Tayyip Erdoğan'ın "biz emanetçiyiz" söylemine bürünmesi tesadüf değildir.
Sistem; adamına en büyük iyiliği yapmaktadır.
2009-2012 süreci;
ABD'nin üniterleştirilmesi;
Türkiye'nin federalleştirilmesi;
adına kritik olaylara gebedir.
(Bkz: 2007 Şubatında yazdığımız İran Üzerinden ABD'de Üniter; Türkiye'de federal Dinamikler başlıklı yazı )
Bu dönüşümlerin gerçekleşmesi için şart olan tarihi kırılmalar adına zemin hazırlıkları hızlanmıştır.
Daha da derinleşecek küresel ekonomik krizin girdabında fındık kabuğuna dönüşecek bir Türkiye ekonomisi ile;
İran'ın değil; Suriye'nin işgali ve dolayısı ile "Kürdistan'ın Akdeniz'e açılması" ile sonuçlanacak bir İran savaşı;
ABD ve Türkiye'de eş zamanlı bir yapıcı kriz (constructive crisis) oluşturacaktır.
ABD'deki polis devletini iyice su yüzüne çıkarıp,COG (Continuity of Government) planları çerçevesinde federal sistemi üniterleştirecek bu yapıcı kriz ; Türkiye'de ise devlet yapısını federalizm yönünde esnetecektir.
ABD ve Türkiye'de bir "olağanüstü" / "teknokrat" dönem eşliğinde atlatılacak bu geçiş süreci; kitlelere yaşatacağı sefalet ; eziyet ve ölüm ile her siyasi figürü unufak edebilecek güçte olacağından;
gelecek için hala kullanılabilir olan isimlerin ilerde yeniden "doğurulmak" üzere özel kozalara alınması gerekir.
Tayyip Erdoğan'ı yakında çökecek sistem dışına çıkararak; siyasi sorumluluktan muaf kılma yolunda atılan ilk adım savcının ortaya koyduğu iddiasız metin ; ikinci adım ise bu metne karşı sunulan ondan da iddiasız savunmadır.
Bu açıdan bakıldığında; Nuh Tufanı'na bile gülümserken yakalanacak olan ABDullah Gül'ün uzun vadede bu denklemin kaybedeni olma ihtimali çok daha yüksektir; kısa vadede hayli kazançlı bir konumda olsa da.
Dolayısı ile 2009-2012 dönemi
a) Pentagonla senkron "cool" isimlerin Türkiye'yi İran savaşı tuzağına sürükleyecekleri
b) Ekonomik kriz üzerinden toplumsal çalkantıların artacağı ve bunlara karşı "polis devleti" tedbirlerinin yoğunlaşacağı (Bkz: 1 Mayıs polis devlet provaları)
c) Ara siyaset döneminin; Ali Babacan gibi küresel sermayenin uslu çocukları ile Kemal Derviş gibi küresel teknokrat isimlerin güdümüne sokulacağı
d) Tayyip Erdoğan'ı ve ekibini normal şartlarda Yüce Divan'a sürükleyecek dosyaların olağanüstü dönüşüm şartları içerisinde tamamen örtbas edileceği
bir dönem olacaktır.
Kendi akışına bırakılsa en iyi ihtimalle Mesut Yılmaz'laşacak bir Tayyip Erdoğan'ın; bir "demokrasi kahramanına" dönüştürülüp Turgut Özal/Süleyman Demirel'leştirilmesi bu sürecin kurgusu olacaktır.
Süreç sonunda Tayyip Erdoğan'a
"1. Başkanlık" önerilmiştir.
Dolmabahçe'deki yeni ofisinde.
Bu arada, sistem dışına çıkarılarak herkesin ihtiyacı olan krizden korunacaktır.
(Bkz : Erdoğan Dahil Herkesin Bir Darbeye İhtiyacı Var)
Yaşanacak bu kriz sonunda
"Batı Bey" 'in yıllardır yetiştirdiği "Can Polat"' Tayyip Erdoğan;
"Batı Bey" 'in müttefikleri ile birlikte altına imza attığı dönüşüm projesinin ikinci perdesini yönetmek üzere yeniden sahneye sürülürse hiç şaşmayın.
Yıpranmamış...
Demokrasi kahramanı olarak cilalanmış...
Sağlık sorunlarını yeniden kontrol edilebilir düzeye çekmiş...
Ve sülale boyu yetecek Yüce Divan dosyaları krizin Reichtag yangınlarında yokedilmiş olarak.
Tayyip'in Türk siyasi hayatından silindiğini zannedip üzülenler üzülmesin, sevinenler de sevinmesin.
Sufleyi bu kadar kolay alan bir oyuncuya daha çok sahne kurulur.
Behiç Gürcihan
(Kıvanç Değirmenli)
Tayyip Erdoğan mapus damına düşmeden önceki günlerde Erdoğan'ın en yakınındaki avukatlardan biri Ankara'da bir ofiste özel bir isimle görüşme yapar.
"Tayyip Erdoğan'ı mahkumiyetten nasıl kurtarırız?"
sorusuna cevap aramaktadır.
Fikrine danışılan isim biraz araştırma yapar ve Tayyip Erdoğan'ın mahkum olması için bir Kürt baronun 1 trilyon 250 milyar TL; ermeni dönmesi bir Büyükşehir Belediye Başkanının ise 750 milyar TL bütçe ayırdığını öğrenir.
RTE'nin avukatına 2 trilyon 100 milyar TL'lik bütçe temin edildiği takdirde bu mahkumiyetten kurtulanacağı belirtilir. Erdoğan'ın avukatı sevinçle ofisten ayrılır fakat nedense daha sonra bu konu ile ilgili hiç bir adım atılmaz ve RTE'nin avukatından "biz o işten vazgeçtik, Allah'ın takdirine sığınıyoruz" mesajı gelir.
Gerisi malumunuz.
RTE hapse girer...
Hakkında boyu kadar yolsuzluk davası dosyaları olan bir isim, "şiir yüzünden hapsedilen" isim olarak mağdurlaştırılıp Türk siyasi hayatına "halk kahramanı" olarak takdim edilir; hapiste gerekli formasyonlar verildikten sonra.
Bu Ankara kulisini zamanında biz yazmadık. Cem Yaren yazdı, biz de alıntıladık (Bkz : 28 Şubat Sırları ve RTE'nin Adamlaştırılması )
Siyasi hayatı boyunca gözlemlediğimiz Tayyip Erdoğan'ın sergilediği çelişkilerin arka planını araştırdıkça karşımıza başından beri bir devlet odağının kontrolünde olan ve müttefiklerle ortaklaşa altına imza atılan bir uzun vadeli dönüşüm projesinin başına geçirilen bir "devletin adamı" (Devlet Adamı ile aynı şey değildir) portresi netleştiği noktada
Batı Bey'in Can Polat'ı Erdoğan için Seçim Anı
yazısını kaleme aldık.
O noktada sonra Tayyip Erdoğan bizim için bir siyasetçi değil bir görevli idi ve Türk Devleti'nin "Batı Bey" kanadının bu sadık görevlisinin çelişkilerini hep Devlet için ayrışmanın emareleri olarak okuduk.
Bu tezi garipseyebilir; Türkiye'de gerçek bir siyaset olduğuna inanabilirsiniz.
Bizce yok...
Bizce Türkiye'de siyaset bazıları devlet içi, bazıları devlet dışı üst konseylerin suflesindeki sahne oyuncularının sergilediği bir küresel tiyatrodan ibaret.
Bundan dolayı Tayyip Erdoğan'ı bir gün Irak'ın kuzeyinde Barzani'ye zemin hazırlarken, ertesi gün Bakü'de demir döverken görünce şaşırmıyoruz.
Başrolü üstlendiği oyundaki rolünün çok yönlülüğü ve karmaşıklığı onu dıştan izleyenlere "garip" gelecek çelişkilere düşürse de, senarist kendinden emin.
Fakat tabi her malzeme gibi; birileri açısından elindeki siyasi malzemede de metal yorgunluğu başgösteriyor ve "öngörülebilir" olmaktan çıkıyor.
Bu kelimeyi not edin : Öngörülebilirlik
"Oyunu" kurgulayan "oyun teorisyenleri" açısından sahnedeki oyuncuların "sağcı/solcu" "milli/küreselci" ; "laik/dinci" olması önemli değildir.
"Oyun"'un teorisini yazanlar açısından öngörülebilir bir milliyetçi ; öngörülmez bir küreselciye yeğdir.
Bir örnek üzerinden gidersek;
Devlet Bahçeli;
yıprana yıprana gittikçe "öngörülebilir" olmaktan çıkan ve bu güne kadar küresel sermaye ve güçlere çok değerli hizmetler sunan Tayyip Erdoğan'a şu aşamada yeğdir.
Tayyip Erdoğan'ın artık yeniden formatlanmak üzere kızağa alınmak zamanı gelmiştir.
Tayyip Erdoğan da bunun farkındadır ve önümüzdeki 3 senelik süreçte ; "siyasi yasak" kozasının kendisi için en sığınaklı liman olacağının farkındadır.
O yüzden ; hukuki olarak hayli iddiasız bir iddianameye ; "gel de beni kapat" dercesine zayıf bir "cevap" verilmiştir.
(AKP; kamuoyu önünde iddianameye karşı savunma değil cevap yazdıklarını vurgulayarak adeta yargıyı tanımadıklarını beyan etmiştir - Kürt baron Mir Dengir Fırat ağzı ile) .
Ek süre bile istemeyen ve dava Temmuz ayı içerisinde sonuçlansın diye özel çaba sarfeden Tayyip Erdoğan'ın "biz emanetçiyiz" söylemine bürünmesi tesadüf değildir.
Sistem; adamına en büyük iyiliği yapmaktadır.
2009-2012 süreci;
ABD'nin üniterleştirilmesi;
Türkiye'nin federalleştirilmesi;
adına kritik olaylara gebedir.
(Bkz: 2007 Şubatında yazdığımız İran Üzerinden ABD'de Üniter; Türkiye'de federal Dinamikler başlıklı yazı )
Bu dönüşümlerin gerçekleşmesi için şart olan tarihi kırılmalar adına zemin hazırlıkları hızlanmıştır.
Daha da derinleşecek küresel ekonomik krizin girdabında fındık kabuğuna dönüşecek bir Türkiye ekonomisi ile;
İran'ın değil; Suriye'nin işgali ve dolayısı ile "Kürdistan'ın Akdeniz'e açılması" ile sonuçlanacak bir İran savaşı;
ABD ve Türkiye'de eş zamanlı bir yapıcı kriz (constructive crisis) oluşturacaktır.
ABD'deki polis devletini iyice su yüzüne çıkarıp,COG (Continuity of Government) planları çerçevesinde federal sistemi üniterleştirecek bu yapıcı kriz ; Türkiye'de ise devlet yapısını federalizm yönünde esnetecektir.
ABD ve Türkiye'de bir "olağanüstü" / "teknokrat" dönem eşliğinde atlatılacak bu geçiş süreci; kitlelere yaşatacağı sefalet ; eziyet ve ölüm ile her siyasi figürü unufak edebilecek güçte olacağından;
gelecek için hala kullanılabilir olan isimlerin ilerde yeniden "doğurulmak" üzere özel kozalara alınması gerekir.
Tayyip Erdoğan'ı yakında çökecek sistem dışına çıkararak; siyasi sorumluluktan muaf kılma yolunda atılan ilk adım savcının ortaya koyduğu iddiasız metin ; ikinci adım ise bu metne karşı sunulan ondan da iddiasız savunmadır.
Bu açıdan bakıldığında; Nuh Tufanı'na bile gülümserken yakalanacak olan ABDullah Gül'ün uzun vadede bu denklemin kaybedeni olma ihtimali çok daha yüksektir; kısa vadede hayli kazançlı bir konumda olsa da.
Dolayısı ile 2009-2012 dönemi
a) Pentagonla senkron "cool" isimlerin Türkiye'yi İran savaşı tuzağına sürükleyecekleri
b) Ekonomik kriz üzerinden toplumsal çalkantıların artacağı ve bunlara karşı "polis devleti" tedbirlerinin yoğunlaşacağı (Bkz: 1 Mayıs polis devlet provaları)
c) Ara siyaset döneminin; Ali Babacan gibi küresel sermayenin uslu çocukları ile Kemal Derviş gibi küresel teknokrat isimlerin güdümüne sokulacağı
d) Tayyip Erdoğan'ı ve ekibini normal şartlarda Yüce Divan'a sürükleyecek dosyaların olağanüstü dönüşüm şartları içerisinde tamamen örtbas edileceği
bir dönem olacaktır.
Kendi akışına bırakılsa en iyi ihtimalle Mesut Yılmaz'laşacak bir Tayyip Erdoğan'ın; bir "demokrasi kahramanına" dönüştürülüp Turgut Özal/Süleyman Demirel'leştirilmesi bu sürecin kurgusu olacaktır.
Süreç sonunda Tayyip Erdoğan'a
"1. Başkanlık" önerilmiştir.
Dolmabahçe'deki yeni ofisinde.
Bu arada, sistem dışına çıkarılarak herkesin ihtiyacı olan krizden korunacaktır.
(Bkz : Erdoğan Dahil Herkesin Bir Darbeye İhtiyacı Var)
Yaşanacak bu kriz sonunda
"Batı Bey" 'in yıllardır yetiştirdiği "Can Polat"' Tayyip Erdoğan;
"Batı Bey" 'in müttefikleri ile birlikte altına imza attığı dönüşüm projesinin ikinci perdesini yönetmek üzere yeniden sahneye sürülürse hiç şaşmayın.
Yıpranmamış...
Demokrasi kahramanı olarak cilalanmış...
Sağlık sorunlarını yeniden kontrol edilebilir düzeye çekmiş...
Ve sülale boyu yetecek Yüce Divan dosyaları krizin Reichtag yangınlarında yokedilmiş olarak.
Tayyip'in Türk siyasi hayatından silindiğini zannedip üzülenler üzülmesin, sevinenler de sevinmesin.
Sufleyi bu kadar kolay alan bir oyuncuya daha çok sahne kurulur.
Behiç Gürcihan
(Kıvanç Değirmenli)