İlk Kez Hesap Verecekler

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Bugüne kadar burnundan kıl aldırmayanlar, kendilerine ilahi güçler vehmedip küçük dünyaları kendilerinin yarattığını zannedenler, yargı önünde şakır şakır hesap verecekler. Kendilerini savunacaklar. Hem de Anayasanın laikliğe ilişkin hükümlerini çiğnedikleri için.
Türkiye bu aşamaya nasıl geldi? Çok önemlidir. Medyayı ellerine geçirdiler. Kendilerinden olmayan medyayı sindirdiler, korkuttular. Patronlara sık sık doğrudan veya dolaylı yollarla haber gönderdiler ve göndermeyi sürdürüyorlar: “Falanca gazetecinin yazıları, yorumları hoşumuza gitmiyor. Haberlerinizden şikayetimiz var...” Patronlar leb demeden leblebiyi anlıyor, haber akışı değişiyor, ya da o gazeteciler için gerekli işlem anında yapılıyor...
Ve Tayyip yemiyor içmiyor, bu pembe tabloda bile medyadan yakınıyor! Olanların sorumluluğunu medyanın üzerine atmaya kalkışıyor. Dikkat ediniz, hep laf ebeliği ile, kürsülerde bağırıp çağırarak, bütün kesimleri korkutup sindirerek kendisine ve iktidarına dikensiz gül bahçesi yaratmaya yelteniyor. Başardı mı? Büyük ölçüde evet.
Çevrelerinde emir kulları türedi. Omurgasızlar, solculuk dönekleri, entel-liboşlar, ihale bekleyenler, özelleştirme peşkeşinden pay kapma sırasına girenler, onun ve partisinin amansız destekçisi kesiliverdi. Satılan gazetelerin yüzde 34’ünün sahibi olan Doğan Grubu korktu, AKP döneminde ses veremedi. Tayyip zannetti ki bu yapay destekle işleri hep böyle götürecek...Ve din sömürüsüne iyice asılmaya başladı. Bir metrekarelik bez parçasından medet umdu, bu doğrultuda anayasa değişikliği yaptırdı. Kürsülerde Kuran’dan ayetler okumaya başladı. Sadece kendisi değil, partisi de aynı yola girdi.
Öte yandan Hristiyan ABD ve AB’ye sığındı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin çıkarlarını onlardan gelecek emir ve direktiflere endeksledi. Cumhurbaşkanı seçilirken “dindar Cumhurbaşkanı” diye asıldı ve koltuk değneği MHP’nin desteği ile o şahsı –‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ sözü ilkelliktir diyebilen- Abdullah Gül’ü devletin başına geçirmeyi başardı.
Anayasa, Cumhuriyet rejiminin ilkeleri falan, onların gözünde faso fiso idi. Çünkü onlar çoğunluk oyunu alıp gelmişlerdi! İktidar olma gücü Tayyip’e verilmişti. Milli irade kendisine ve partisine devredilmişti. Tayyip istediğini yapardı! İsterlerse hilafeti bile “oy çokluğu” ile getirebilirdi!
O kadar güçlü olmadığını şimdi anladı!


DARBECİLER!
Bütün bu süreçte milleti her açıdan uyutmak ve kandırmak için ellerinden geleni yaptılar. Enflasyon rakamlarını düşük gösterdiler. Ulusal milli geliri bir gecede ve kağıt üzerinde kişi başına 3 bin dolar arttırıverdiler! Ekonomi çöküntüye gidiyor, işsizlik patlıyordu, asla umursamadılar. Yolsuzlukları, vurgunları dikkate almadılar, görmek istemediler. “Benim hırsızım iyidir” anlayışıyla milletin soyulmasına göz yumdular. Bütün güçleriyle sıkmabaş’a asıldılar.
Ancaaak, ellerinde din sömürüsü dışında güçlü bir silah daha olması gerekiyordu. Darbecilik! Birileri Tayyip’e karşı darbe hazırlıyordu! Darbeciler yakalanmıştı. Adına Ergenekon çetesi dediler. Haftalardır Ergenekon çetesiyle yatıyoruz, Ergenekon çetesiyle kalkıyoruz. Ülkenin en seçkin insanları sabaha karşı gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, Tayyip ve ekibi ile emrindeki medya “Darbecileri” kınıyor, suçluyordu! Bir emekli general, birkaç emekli subay, gazeteciler, yazarlar, öğretim üyelerinden oluşan dört dörtlük darbe çetesi! Tayyip medyası da balonu bulmuş, üfledikçe şişiriyordu...Savcılık veya Emniyet içerisinde “Medyaya bilgi sızdırma ekipleri” oluşmuştu. Bunlar -çoğu düzmece olan- gizli bilgi ve belgeleri, soruşturma raporlarını AKP medyasına üfürüyor, onlar da bire bin katarak, ballandıra ballandıra darbeci çeteyi manşetlerden veriyordu...Böylece, karşımıza çıkarılan darbe masallarıyla uyutulmak isteniyorduk.
Ve gün geldi, Yargıtay Başsavcısı Anayasa Mahkemesinde kapatma davasını açtı. Çok bozuldular. Demeçler birbirini izliyor, Anayasa Mahkemesi baskı altına alınıyor ve hükümet üyeleri tarafından açıklamalar yapılıyordu: “Bu iddianame Ergenekon çetesinin rövanşıdır. Derin devlet iddianame hazırlatmıştır. Biz korkmayız, yılmayız, yolumuzdan dönmeyiz!.. Gazete kupürlerinden hazırlanmış ciddiyetsiz iddianame...Anayasa Mahkemesi bunu elinin tersiyle geri çevirir, kabul etmez... ”
Balon önceki gün söndü. Burnundan kıl aldırmayanlar iddianamenin kabulünden sonra şaşkına döndüler. Ancak bu arada yine yabancı güçlere sığındılar. ABD ve AB’ye haber gönderdiler:
“Zora düştük, bizi koruyun kollayın.”
Bu kez dışarıdan demeçler, açıklamalar yağmaya başladı:
“Anayasa Mahkemesi bu davayı reddetmelidir...Türkiye’de yargı ve askerden oluşan elit tabaka var...Yargı darbesi yapıldı...Ordu ve yargı demokratikleşme önünde engel...Yargı milli iradeye karşı çıkamaz. Aksi takdirde AB müzakere süreci askıya alınır... Demokrasiden yanayız...Çağdaş demokrasilerde parti kapatılamaz...”
Osmanlı’nın başına bela olan kapitülasyon süreci başka biçimde hortladı.


DİNLERİ İMANLARI PARA
Bütün bu soytarılıklar olurken, Tayyip ve ekibi hiç ses çıkarmadı. Emir ve hizmetinde oldukları yabancı ülke ve güçlere “Siz bizim işimize karışmayın, biz kendi sorunumuzu kendimiz çözeriz” diyemedi. Onlar daha iki hafta önce Türkiye’ye davet ettikleri Yunanistan Dışişleri Bakanına “Türban sorun değildir” dedirten ve bu konuda bile Yunanistan’a sığınmaktan hiç sıkılmayanlardı.
Sen aldığın çoğunluk oyuna güvenip Cumhuriyet rejiminin temel ilkelerini çiğneyeceksin, dini siyasete alet edeceksin, Müslümanlığı sıkmabaş’a indirgeyeceksin, sıkmabaş’ın üniversitede serbest olması için Anayasa değiştireceksin, devleti Fethullah’a teslim edeceksin ve senin oy devşirme yöntemlerine, din sömürüsü yapmana hiç kimse ses çıkarmayacak!
İşin daha da acı yanı, bunların dininin ve imanının PARA olduğu bir kez daha ortaya çıktı. İddianame sonrasında medyalarında yırtındılar: “Mahkeme bu davayı kabul ederse istikrar bozulur, borsa düşer, döviz yükselir, para dışarıya kaçar.” Oysa borsanın yüzde 74’ünün yabancıların elinde olduğunu hepimizden iyi bilen bunlardı...Ve bir kez daha yabancılara, kara paracılara, vurgunculara hizmet vermekten utanmıyorlardı.
İddianame ortaya çıktığında AKP’li bakan ve üst düzey yetkililerin söylediği şu yüz kızartıcı ve ciddiyetten yoksun sözlere bir bakınız: “Partimiz kapatılırsa ülke 50 yıl geriye gider...AB’de küme düşeriz...Partimizden zırnık koparamazsınız...Dış dünyaya rezil oluruz...Derin devletin intikamı...Ergenekon’un intikamı alınıyor...Borsayı düşünün...”
Çünkü biz kendimiz için değil, Tayyip, AKP, borsa ve dış dünya için varız!


KIL ALDIRMA OPERASYONU
Şimdi yargılanacaklar. Anayasa Mahkemesi önünde hesap verecekler. Küçük bir operasyonla burunlarından –ve ilk kez- kıl aldıracaklar. Kendilerini dokunulmaz görürlerdi. Onlara hiç kimse karışamazdı! Onlar yüzde 47 oy alıp iktidar olmuştu. Onlar ne derse, milli irade o idi! Acaba o yüzde 47’nin yüzde kaçı ülkeyi bu duruma düşürsün, yabancıların güdümüne soksun, işsizliği patlatsın, enflasyon rakamlarında bile oynama yapıp düşük göstersin, aç ve işsiz bıraktığı insanların gözünü patates soğan paketleriyle boyasın diye onlara oy vermişti?
Bunları düşünmeye gerek bile yoktu! Onlar iktidar olmuştu. Onlara karışacak, müdahale edecek “Dur” diyecek hiçbir güç yoktu! AKP iktidarı varken yargı da kim oluyordu! O iktidara karşı çıkan “darbeciler ve çeteciler” zaten yakalanıp içeri tıkılmıştı. Bütün kamu kurumları, belediyelerin çoğu, satılık ve besleme medya, Fethullah takımı, entel-liboş ekibi, Marksist dönekler, şeriatçılar, yobazlar hep ellerindeydi. Meclis’teki AKP çoğunluğu zaten hükümetin emrine girmiş, otomatik kabul makinasına dönüşmüş, beş dakkada Beşiktaş yöntemiyle çıkarılan yasalarla, kaldır elini, indir elini, kabul edilmiştir yöntemiyle işi idare ediyordu. Türkiye AKP açısından dikensiz gül bahçesi olmuştu.
İşte bu ortamda Yargıtay Başsavcısı tekere çomak soktu. İlk kez ciddi biçimde korktular. Hele iddianame kabul edilince daha da korktular ve paniklediler... Çünkü karizmaları çizildi. Cilaları döküldü. Dokunulmazlık elden gitti. İlk kez, hem de A’dan Z’ye neredeyse tam kadro –Çankaya’da oturan zat ve Tayyip dahil- hesap verecekler. Evet, Cumhuriyet rejiminin temeli ve Anayasanın değiştirilemez ilkesi olan laikliği nasıl paspas gibi çiğnediklerinin hesabını, parti olarak yargı önünde verecekler. Şimdi köşeye sıkıştılar. Bu kez kaçış yok...
Ve yargı önünde hokkabazlık, laf cambazlığı, uyutmaca, yutturmaca yapmak söz konusu olmayacak.
Ama yine de fazla endişe etmesinler! Arkalarında kapı gibi ABD var, AB var. “İstikrar” isteyen besleme medya, ihale peşkeşçileri, borsacılar, para babaları, Fethullahçılar vesaire hep onlardan yana.
Ancak hiç unutmayalım, meydan o kadar boş değil.
Türkiye’de anayasal düzeni ve Cumhuriyet rejimini korumaya kararlı, omurgalı, haysiyetli, onurlu, vicdanını, ruhunu ve cüzdanını içeriye ve dışarıya satmamış, ülkemizin sömürge olmasına, peşkeş çekilmesine, din devletine karşı çıkan güçler, kurumlar ve milyonlarca Atatürk evladı da var.
Sanki Tayyip ve AKP için söylemiş atalarımız:
“Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.”



Yazan: Emin ÇÖLAŞAN
 
Eline sağlık ta bu günkü kaçıncı konun. Bu bölümde 2 konu zorunluluğu var sanıyorum...
 
Eline sağlık ta bu günkü kaçıncı konun. Bu bölümde 2 konu zorunluluğu var sanıyorum...

Evet iki konu hakkımı kullandım.ötekileri dün ögle saatlerinde yazdım.yarın Çanakkale'de mitinge gidecegim bilgisayar başında olamayacagım için biraz erken oldu.Artık varsa kusurum bagışlarsan sevinirim.
 
Evet iki konu hakkımı kullandım.ötekileri dün ögle saatlerinde yazdım.yarın Çanakkale'de mitinge gidecegim bilgisayar başında olamayacagım için biraz erken oldu.Artık varsa kusurum bagışlarsan sevinirim.

Sen kusura bakma.. Bizimki kusur arama değil. Sen bu bölümün en iyi takipçisisin.
Sadece şaşırdım.

Mitinge gidenlere ne denir bilmiyorum. İyi mitingler diliyorum sana..

Teşekkürler..
 
Sen kusura bakma.. Bizimki kusur arama değil. Sen bu bölümün en iyi takipçisisin.
Sadece şaşırdım.

Mitinge gidenlere ne denir bilmiyorum. İyi mitingler diliyorum sana..

Teşekkürler..

Teşekkür ederim kardeşim anlayışın ve iyi dilegin için.
 
Yazıyı okumadan Emin colasan zaten soyledir boyledir, surayı dolandırmıstır vs. sacma sapan yorumlar yazmayın. Yazının konusu hakkında yorumunuz varsa soyleyin yoksa susun. Cok sıkıldım boyle seylerden...

Bu arada cok guzel yazı arkadasım eline saglık.
 
ne adam ya seviyorum ben Emin Çölaşan'ı..
kardeş ellerine saglık güzel yazı....
(ekleyecek bişey bulamadım inan)
 
Hesap sadece yüce türk milletine verilir.Bunu unutmayın.
 
Emin eminligini yapmış güzel yazmış.Hepte güzel yazar zaten.
 
Kur'an-k Kerim'in türkçe meailni açıpta okudun mu bi kez olsun tamamen oku ondan sonra bu yazıyı baştan sona tekrar oku ve fikirlerini tekrar değerlendir ?

Yüce Allah'ın dediği "kim Allah'ın verdiği hükümlerle hüküm vermezse onlar kafirlerin ta kendileridir" emri mi önemli yoksa Aciz bir kul olan Atatürk'ün din devlete karışmamalı sözü mü daha önemli??


nasıl bir tarzda konuşuyorsun bu hakkı nasıl buluyorsun kendinde
Allahın sözcüsü mü sanıyorsun kendini

bul getir delilin varsa yoksa Allahın sözcüsü gibi konuşma zırvalamanın lüzumu yok

ayrıca ATATÜRK aciz bir kul değildi.

nasılki insanlar işlediği hayırlara göre bu dünyada ve öbür dünyada derecelendiliyorsa öyle

Atatürk eğer aciz olsaydı senin baban başka olurdu

koskoca cumhuriyeti sarı çizmeli memmet ağa kurmadı

koskoca peygamberimizde aciz bir kul değildi .peygamberimizinde bu dünyada ve ahırette derecesi vardır

Allah c.c kullarını birbirinden üstün yaratmıştır biri diğerine göre üstündür biri diğerine göre zengindir

kullar arasında fark vardır

Eğer Atatürk aciz bir kulsa Atatürke oranla sende nankör bir köpekten daha aşşağılıksın
 
Kur'an-k Kerim'in türkçe meailni açıpta okudun mu bi kez olsun tamamen oku ondan sonra bu yazıyı baştan sona tekrar oku ve fikirlerini tekrar değerlendir ?

Yüce Allah'ın dediği "kim Allah'ın verdiği hükümlerle hüküm vermezse onlar kafirlerin ta kendileridir" emri mi önemli yoksa Aciz bir kul olan Atatürk'ün din devlete karışmamalı sözü mü daha önemli??


Forumdaki asıl uyeligiyle soylemeye cesaret edemedigi lafları yeni uyelikler acarak ifade etmeye calısan bir ................(senin icin hic ban yemeye niyetim yok) daha. Devam et kardes sen devam et. Ortalıgı cok guzel karıstırıyorsun herkes de seni kaale alıp cevap yazacak sende bundan zevk alacan.

Aslında bu ulke seriatla yonetilecektide; ulkeden hristiyanları kovup hala muslumanların yasamasını saglayan onurlu bir gazi hakkında aciz sıfatını kullanan senin gibi bir acizin dili kokunden kesilecekti...
 
"bazukaa" üyelere hakaret etmeye devam ederseniz ceza alacaksın,
lütfen uyarımı dikkate alınız...
 
Ben aciz bir kul derken Allah katında ve Allah'a karşı aciz demektir başka insanlara göre ulu bir önderdir.ben siteye uzun zamandır üyeyim fakat bu sitede bulduğum bi program yüzünden üye olmuştum başka bi üyeliğimde yok resmimde avatarımda isterseniz gelin birebir görüşelim.maide sûresini oku var ne anlatılmak istio bunu bil hem Atatürk'ün Allah katında ne kadar zengin olduğunu nerden biliosn ki??
Ben elçi değilim açtım Kur'an-ı mı okudum ve bunlar yazıyo inanmıyorsan ben sana resimlerini çekpi gönderirim zor deil ! Bu arada Kafir olmaktansa köpek olurum daha ii
(resim kutucuklarında kurbağa görnüo olabilr tıklayn resmler açılıo)
moderatör notu:kurbağa görmek istemiyoruz
bunlara rağmen bi delil arıyorsan Din'in konusunda biraz düşün ne kadar imanın güçlü!
 
tartışmanızı seviyeli bir şekilde ve konunun dışına çıkmadan yapın!
 
'' Aciz Kul '' olarak nitelendirdiğin ATaTürk'ün '' YüCe Allah '' TaRafından Türk Milletine Bir armağan olarak Yollanmış Kurtarıcı olduğunu Görmeyenler .

Acizliğin Ağa babasını yapanlardır .
 
nasıl bir tarzda konuşuyorsun bu hakkı nasıl buluyorsun kendinde
Allahın sözcüsü mü sanıyorsun kendini

bul getir delilin varsa yoksa Allahın sözcüsü gibi konuşma zırvalamanın lüzumu yok

ayrıca ATATÜRK aciz bir kul değildi.

nasılki insanlar işlediği hayırlara göre bu dünyada ve öbür dünyada derecelendiliyorsa öyle

Atatürk eğer aciz olsaydı senin baban başka olurdu

koskoca cumhuriyeti sarı çizmeli memmet ağa kurmadı

koskoca peygamberimizde aciz bir kul değildi .peygamberimizinde bu dünyada ve ahırette derecesi vardır

Allah c.c kullarını birbirinden üstün yaratmıştır biri diğerine göre üstündür biri diğerine göre zengindir

kullar arasında fark vardır

Eğer Atatürk aciz bir kulsa Atatürke oranla sende nankör bir köpekten daha aşşağılıksın


ALLAH katında üstünlük sadece TAKVADIR...... BAŞKADA BİR ÜSTÜNLÜK YOKTUR........

ZENGİN FAKİR... DİYE BİRŞEYDE YOKTUR... DİNİMİZDE SADECE ÜSTÜNLÜK OLARAK TAKVALIK VARDIR...

YARADANIN ADIYLA OKU....

PEYGAMBERİMİZİN VEDA HUTBESİ....
Mü'minler!

Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştir
 
"Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır." (Hucurat Suresi, 13)

İnsanların din ahlakından uzaklaşmaları, onları sonsuz cehennem azabına yaklaştırmakla birlikte, her devirde insan ilişkilerinde büyük bir dejenerasyonun yaşanmasına sebep olmuştur. İnsanların birçoğunun dünya hayatına sıkı sıkıya bağlı olmalarından dolayı, değer verdikleri unsurlar da dünya hayatının geçici süsleriyle sınırlıdır. Bu nedenle birbirlerini tevazu, akıl, merhamet, şefkat, fedakarlık, cömertlik, kararlılık gibi Kuran ahlakının kazandırdığı üstün özellikler yerine, zenginlik, şöhret, güzellik gibi geçici kriterlere gore değerlendirir hale gelirler.

Bazı toplumlarda hakim olan çarpık ahlak anlayışının nedeni Kuran ahlakının yaşanmamasıdır. İnsanın ruhundaki bencil tutku ve hırsların bir ürünü olan bu ahlak anlayışı, bazı insanların değersiz ve geçici olan dünya hayatının maddi kıstaslarına göre yaşamalarına neden olur. Bu anlayış, yazılı kuralları olmayan ancak insan ilişkilerinden tavır ve tutumlara kadar insanların tüm yaşamlarına hakim olan karanlık bir din gibidir. Bu karanlık dinin yazılı olmayan kurallarından biri de zengin ve fakir arasında yapılan ayrımdır.

Zengin–Fakir Ayrımı

Din ahlakından uzak olan birinin en önemli özelliklerinden biri, insanları değerlendirme şeklidir. Bu yanlış anlayışa göre insanlar zengin ve fakir olarak ikiye ayrılırlar. Her iki gruba da yöneltilen farklı bir bakış açısı ve dolayısıyla da farklı davranış şekilleri bulunur. Zengin ve fakir insanlara karşı gösterilen tavır farklılığı, tüm mimiklere, ses tonuna ve hatta bakış şekline kadar dünyanın hemen hemen her yerinde aynıdır. Bu tavır farklılıklarından bazıları şöyledir:

Ses Tonu

Kuran ahlakına uygun yaşamayan insanlar, kendilerinden daha zengin ve itibarlı kişilere karşı genellikle ince ve yumuşak bir ses tonu kullanır ve mümkün olduğunca kibarlaşarak konuşurlar. Fakir bir insana karşı ise ses tonu doğallaşır, kişinin gerçek sesi neyse bu ortaya çıkar. Hatta konuşma zaman zaman sertleşir, kabalaşır, kibarlaşma ihtiyacı hissedilmez. Genellikle bir iş yerinde genel müdüre kullanılan ses tonu ve üslupla iş yerinin çaycısına kullanılan üslup arasındaki farklılık bu konuya açık bir örnektir. Bazı çalışanlar genel müdürden menfaat elde etme ihtimali olduğu için ona değer verdiklerini hissettirmek amacıyla mümkün olduğunca nezaketli, alçak gönüllü ve saygılı bir ses tonu ve üslup kullanırlar. Ancak örneğin çay servisi yapan bir çaycıdan bir çıkar beklentileri olmadığı için konuşurken ona değer vermeyen bir üslubu tercih ederler.

Hareketler

Bir ortama zengin bir kişi geldiğinde hareketler aceleci ve itinalı olur. Herşeyin zengin kişinin istediği gibi olması, her arzusunun yerine getirilmesi ve hoşuna gitmeyecek bir durum oluşmaması için herkes telaşa düşer. Fakir bir insan geldiğinde ise genellikle kimse onun varlığını umursamaz. Son derece sakin, yavaş ve ilgisiz hareket edilir. Zengin olan biri içeri girdiğinde ayağa kalkılır, üstbaş düzeltilir, oturuşa çeki düzen verilir. Fakir olan birine karşı ise ayağa kalkılmaz. Hatta onun bulunduğu tarafa dahi bakılmaz ve oturuşta herhangi bir değişiklik yapılmaz.

Konuşmalar

Bu anlayışa göre zengin kimselere genellikle "siz" diye hitap edilir. Fakir bir kişiyle ise "sen" diye konuşulur. Örneğin bir bakkal alışverişe gelen zengin bir müşteriyi mutlaka saygılı bir cümleyle karşılar. Ancak eğer içeri giren müşterinin fakir olduğunu anlarsa daha farklı bir üslup kullanır. Bu bir dilenci ise üslup aşağılamaya kadar varabilir.

Saygı Anlayışı

Varlıklı kimselere saygı gösterme konusunda, diğer insanlar tarafından çok büyük bir titizlik gösterilir. Zengin kişinin yaşı küçük bile olsa ona bir büyükmüş gibi saygı duyulur. Hatta çoğu zaman yaşca küçük olan insanların bile eli öpülür, kalkılıp yer verilir. Fakir olana ise genelde yaşca büyük olsa dahi çocuk gibi davranılır veya saygılı bir üslup kullanılmaz.

Maddi Güç Bu Anlayışta En Önemli Kriterdir

Bu mantığa göre, bir insana saygı ve ilgi göstermek için o kişinin belirli bir maddi güce sahip olması şarttır. Servet miktarı arttıkça çevresindeki insanların o kişiye karşı duyduğu hayranlık da o derece artar. Örneğin bir lokantaya gittiğinizde zenginliğiyle tanınan bir müşteriye karşı büyük bir ikram ve ilgi olduğunu görürsünüz. Hatta eğer ülkenin sayılı zenginlerinden biriyse büyük ihtimalle kendisinden para bile alınmaz. Onun bu lokantaya gelmesi şeref olarak kabul edilir ve genellikle ücret ödemesi talep edilmez. Halbuki yoksul bir müşterinin hesabı ödeyecek kadar parası çıkmasa, bu büyük bir olay olur. Parası yetmediği için azarlanır, aşağılanır ve oradan kovulur. Zengin olandan para talep edilmezken, fakir olanın bu hesabı son kuruşuna kadar ödemesi istenir.

Bu iki insan arasındaki tek fark zenginliktir. Bu nedenle burada gösterilen saygı ve ilgi aslında zengin olan kişinin kişiliğine ve ahlakına değil, sadece parasınadır. Oysa Allah, kullarına böyle bir ahlakı yaşamalarını yasaklamıştır. Kuran'da insanlara asil, mütevazı, güvenilir, şefkatli, fedakar, olgun ve içli olmaları emredilir. Bir ayette insanın ahlakındaki inceliklere dikkat çekilerek şöyle buyrulur:

"İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." (Lokman Suresi, 18)

Kuran'da Karun Örneği

Hz. Musa'nın elçi olarak gönderildiği, Firavun döneminde Mısır'da yaşayan Karun, zenginlik kavramı konusunda bazı insanların sahip oldukları yanılgıya Kuran'da verilen hikmetli örneklerden biridir. Ayetlerde bildirildiği üzere Karun, Allah'ın rahmetiyle çok büyük bir hazinenin de sahibi olan zengin biridir. Karun'un, Firavun'un yanında edindiği konum ve zenginlik, onu kendi kavmine karşı azgın ve küstah yapmıştır. Hz. Musa'yı inkar ettiği gibi, İsrailoğulları'na gösteriş yaparak onları dünya hayatına özendirmeye çalışmıştır. Allah Karun'un kibirini ve İsrailoğulları içindeki imanı zayıf kimselerin ona özenişini Kuran'da şöyle bildirmektedir:

"Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler." (Kasas Suresi, 79)

İsrailoğulları içindeki müminler ise, Karun'a özenmemişler, gerçekte onun acınacak bir cehalet içinde olduğunu anlamış ve ona öğüt vermişlerdir. Öğütleri ayetlerde şöyle haber verilmektedir:

...Hani kavmi ona (Karun'a) demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez." "Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez." (Kasas Suresi, 76-77)

Karun dönemindeki mümin kişiler, Karun'a özenen İsrailoğullarına da öğüt vermiş ve onları imanın şerefiyle düşünmeleri ve hareket etmeleri, dünyanın geçici süsüne değil Allah'ın rızasına talip olmaları için uyarmışlardır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

"...Dünya hayatını istemekte olanlar: "Ah keşke, Karun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir" dediler. Kendilerine ilim verilenler ise: "Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerde bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz" dediler." (Kasas Suresi, 79-80)

Kuşkusuz Karun'un büyüklenmesi kendisine yarar değil zarar getirmiştir. Allah'a başkaldırıp nankörlük ettiği, sahip olduklarını kendinden bilerek büyük bir kibir içinde azgınlık yaptığı için kendi kendini azaba sürüklemiş, Allah'ın huzurunda yapayalnız ve aciz bir kul olduğunu anlamıştır. Çünkü Allah, Karun'un kibirlenmesine ve cahillerin de ona özenmesine neden olan malı ve mülkü helak etmiştir:

"Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi." (Kasas Suresi, 81)

Bu helakla birlikte Karun, çevresindekiler ve aynı zamanda kendinden sonra gelenler için bir ibret ve düşünme konusu haline gelmiştir. Bir gün önce ona özenenler, hırsla istedikleri şeyin aslında geçici ve değersiz olduğunun farkına varmışlardır. Büyüklenenler sonunda kurtuluşa eremeyeceklerini görmüş ve Allah'a mutlaka hesap vereceklerini anlamışlardır. Bu kişilerin Allah'ın karşısında düştükleri acizlik ayette şöyle bildirilmektedir:

"Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: "Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkâr edenler felah bulamaz" demeye başladılar." (Kasas Suresi, 82)

İslam Ahlakında İnsan Ayrımı Yoktur

Karun örneğinde de görüldüğü üzere, dünyanın geçici süsüne ve bu süse sahip olan insanlara imrenmek yanlış bir tavırdır. Asıl imrenilecek insanlar, Allah yolunda sıkıntılara göğüs geren, mallarını ve canlarını O'nun yolunda kullanıp harcayan, malca değil iman, akıl ve takva yönünden önde olan insanlardır.

İslam ahlakında insanlar sadece takvalarına göre değerlendirilir. Allah'ın sınırlarını titizlikle koruyan yoksul bir insan, zengin ama Allah'ın emirlerine karşı gelen bir insandan takvaca kat kat daha üstündür. Bu nedenle İslam ahlakında insan ayrımı kesinlikle yoktur. Zenginliğin, itibarın, gücün değil güzel ahlakın geçerli olduğu bir anlayış vardır. Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurur:

"Bizim Katımızda sizi (Bize) yaklaştıracak olan ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükafaat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler." (Sebe Suresi, 37)


___________________________________________________________________________________________

Yaşamlarını sadece dünya hayatının varlığı üzerine kuran kimi insanlar, kişilere üstünlük ve ayrıcalık kazandıracak olan nitelikleri, dünyevi birtakım değerlerle sınırlandırmışlardır. Bir kimsenin mal mülk sahibi, itibarlı olması, belirli bir kariyer ya da şöhret kazanmış olması, daha üstün fiziksel özelliklere sahip olması, bu bakış açısını benimsemiş olan insanlar için büyük önem taşımaktadır. Tüm bunları bir insanın hayatı boyunca elde edebileceği en üst özellikler olarak düşünürler. Eğer kendileri bu kişilerde olan özelliklere sahip değillerse, o kişilere büyük saygı duyar ve onlarla kıyasladıklarında kendilerini onlara göre daha değersiz bulurlar.

Bu üstünlük ölçüleri çeşitli toplumlara göre değişiklik göstermekle birlikte genellikle aynı çerçeve içerisinde kalmaktadır. Oysa Allah (cc) Kuran'da, insanlar için en güzel ve en doğru hükmün Rabbimiz'in hükmü olduğunu bildirmektedir. Kuran'da insanlar arasındaki tek üstünlük ölçüsünün kişilerin takvaları olduğu şöyle haber verilmiştir:

"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13)

Bir başka ayette ise Allah (cc), "... Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Benden korkup-sakının." (Bakara Suresi, 197) şeklinde buyurarak, insanlara elde edebilecekleri en hayırlı özelliğin takva olduğunu bildirmiştir. Dolayısıyla insanların asıl hedeflemeleri gereken, mal mülk, şan şöhret gibi maddi değerler değil, kişiyi hem dünyada hem de Allah (cc) Katında değerli hale getirecek ve üstünlük kazandıracak olan 'takva' olmalıdır.

Allah (cc) bir başka ayetinde de, kimi insanlar arasında bir üstünlük unsuru haline gelmiş olan zenginlik yerine, Rabbimiz'in fazlını istemenin daha makbul olduğunu şöyle bildirmektedir:

"Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi (malı) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah herşeyi bilendir." (Nisa Suresi, 32)

Allah (cc)'ın bildirdiği tüm bu ayetlerden anlaşıldığı gibi, üstünlüğü dünyevi özelliklerde aramak büyük bir yanılgıdır. Tek üstünlük Allah (cc)'ın bize bildirdiği gibi imanın ve takvanın üstünlüğüdür. Peygamber Efendimiz de bir hadislerinde bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır.

"Ey insanlar dikkat ediniz! Rabbiniz tektir. Arabın, Arab olmayana, Arab olmayanın Arab'a, siyahın kırmızıya, kırmızının siyaha, takvadan öte, hiçbir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz Allah Teala katında en üstününüz, Allah Teala'dan en çok korkanınızdır." (Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 5/411)
 
"Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır." (Hucurat Suresi, 13)


nasılda doğruları buldunuz.

demekki insanlar aciz değilmiş takvaca birbirine farkları varmış.Allah katında üstün ve aciz olanlar varmış

ve Atatürk Allah katında aciz değil takvaca üstün olduğuna inanıyorum

Allah katında aciz olanların şefaattan yoksun olanların cehenneme gideceğini düşünüyorum

Bir daha Atamızın aciz olduğu yönünde açıklamalar yaparak küçük düşürmeye çalışanların Atatürkün Allah katında acziyetini belgelemelerini isteyeceğim.

(Atatürkün Allah katında aciz olduğuna dair belge bulmak için göğemi yükselir tıransamı geçip popusunun üstündemi zıplar ,40 gün 40 gece tuz yalayıp ibadet mi eder artık kendi bilir ama bir şey bulacağını sanmıyorum)

iftira atarak pislemeye çalışmak çok kolaydır buda şunun delilidir acizlik,ezbercilik,sapıklık


ATATÜRK aciz değildir ona düşmanlık edenler acizlerdir
heykellerini put sanıp saldıran meczuplar acizdir
karacehalet içinde olanlar acizdir
 
Konu nerden nereye gelmiş müdahale yok , hiç alakası yokken Atatürk'ü karıştırmışlar ses yok , hatta Atatürk'e hakaret var yine ses yok =)
Yönetim biçimi tam Türkiye'nin yönetim biçimine benziyor =)
Şöyle bi sûrenizde varmı bilemiyorum
"Senden olanı koru , senden olmayanı ......." neyse banlanıcaz gene :durdurun
 
Geri
Üst