"hipnotize Edilmiş Insan"

Vtnsvr

New member
"HİPNOTİZE EDİLMİŞ İNSAN" FABRİKASI CEMAATEVLERİNDEN BİR ÖRNEK...


ŞAKİRT ANLATIYOR

Ben bir "ortaokul şakirt"iyim yani en kıdemli Fethullah talebelerinden biriyim. Aşağıda anlattıklarımı bizzat yaşadım. Sizinle paylaşmak için yine kendim yazdım.


1990'lar ;

Orta birinci sınıftaydım ve Cuma namazlarına düzenli olarak giderdim. Beni aynı semtte bulunan okulumdan ve gittiğim camiden takip ederek fişleyen ve bir gün okul bahçesinde top oynamak bahanesiyle yanıma gelen o kişi ilk "ağabeyim" idi. Daha sonra bana ve okuldan seçtikleri fen, matematik ve türkçe derslerinin toplam notu 21(10'luk sisteme göre) olan arkadaşıma cami kütüphanesinde ders vermek bahanesiyle yakınlık gösterdiler. Yakınlık daha bir samimiyete dönüşünce evlerine davet ettiler. Dersler evde devam etti. Bu arada bizimle oyunlar oynuyor ve bol bol sohbet ediyorlardı. Baştan futbol içerikli bu sohbetler yavaş yavaş dini mevzulara geldi. Allah'ı tanımak, namaz kılmak derken "Öğretmenin Not Defteri" gibi kitapları okumamızı istiyorlardı. Buna "Sızıntı" okumaları ve adını henüz bilmediğimiz o hocanın banttaki ses kaydını toplu olarak dinlemelerimiz eşlik etti. Bize yeterince itimat kazandıklarında o sesin "Hocaefendi" ye ait olduğunu ve kendisinin çok "mübarek" bir insan olduğunu anlattılar.

Artık "işi" biliyorduk ve bize adam lazımdı. Okuldaki arkadaşlarımızı nasıl "kafalayarak" ağabeylerin huzuruna getireceğimizi öğrenmiştik. Yıllar orta üçüncü sınıfa getirdiğinde bizi artık sınavlara hazırlanma vakti de gelmişti. Bu tarihlerde Kuleli Askeri Lisesi'ne girmenin ne kadar önemli ve saygın bir iş olduğu sürekli telkin ediliyordu bize. Derken tanıdığımız birkaç arkadaşımız orayı kazandı. Biz ise devlet lisesine devam ettiğimizde okuldan arkadaş "kafalamak" en büyük hedefimiz haline gelmişti. Okulumuzun hemen yanında bulunan "nur evi" ne ders çalışma bahanesiyle getirdiğimiz arkadaşlarımıza yemekler veriyor onları mümkün olduğunca bu evlerde tutmaya çalışıyorduk. Bu kişilerle okulda ve başka yerlerde de "ilgileniyor" yörüngemizden uzaklaştırmamaya çalışıyorduk. Bunların durumlarını her hafta düzenlenen "istişare" toplantılarında ağabeylerimize anlatıyorduk. Onlar da bize ne yapmamız gerektiğini, hangi yolları adım adım takip etmemiz gerektiğini, yapmamız gereken jestlere ve takınmamız gereken mimiklere kadar anlatıyordu.

Yılsonlarında gelen "Sızıntı koçanları" nı bitirmemiz ve onlarca, hatta yüzlerce kişiyi Sızıntı'ya abone etmemiz her birimizden bekleniyordu. Biz ise kimisinin parasını kendi cebimizden vererek bu en kutsal yolda birbirimizle kıyasıya yarışıyorduk. Zaman aboneliği de yine bu şekilde cereyan ediyordu. Haftada okumamız gereken Kuran miktarı, Risale-i Nur ve Hocaefendi Kitapları(Pırlanta Serisi) miktarı belliydi. Bunlara ek olarak o zamanki adı "Tuna Kırtasiye" olan "NT Mağazaları"nda kaçak olarak çoğaltılan ve ağabeyimizin adını kullanarak arka bölümden aldığımız "Hocaefendi Vaaz Kasetleri"nden de ağabeyimizin seçtikleri doğrultusunda dinlememiz isteniyordu. Bunların hepsinin ortak adı "keyfiyet" idi. Bunu bir çetele halinde ağabeyimize her haftaki "istişare" de sunmamız isteniyordu.

Hiç müzik dinlemezdik, kola içmezdik ve hep kumaş pantolon giyerdik. Kız arkadaşımız asla olmazdı, okulda yüzlerine bile bakmazdık. Sokakta hep yere bakarak ve hızlı hızlı yürürdük. Ağabeyimizin dedikleri ana-babamızdan önemliydi. Mehmet Kafkas'ın "Geçmişi Bilmek" ve "Milli Mücadelede Öncüler" adlı kitaplarını okuyorduk. Atatürk masondu, deccaldı. Atatürk Kemal'di, Kemal Ağa idi. Atatürk baş eğlencemizdi. Okuldaki hocaların bazısı "duruma uyanmıştı", biz "tedbir dairesini" genişleterek okuldan çıkınca arka sokaktan dolaşarak nur evine gidiyorduk, içeri birer ikişer giriyorduk ve asla toplu çıkmıyorduk. Bize göre iki çeşit adam vardı; "müspet ve solcu". Solcunun bir adı da "kom" du. Kom, "komünist"in kısaltılmışıydı. Ve okuldaki bazı hocalar komdu. Özelikle de felsefeci.

Üniversite hazırlık dershanesi olan Fem'e lise ikinci sınıfta da kayıt yaptırdık. Amaç hem iyi bir üniversite hem de "hizmet" para kazansın idi. Ortaokuldan beri ailelerimizi alıştırdığımız "ağabeylerle ders çalışma" için onlarda kalmaya gitme faaliyetlerimize ayrı bir önem vermeye başlamıştık. Bu kalma dönemlerine biz "kamp" diyorduk. Kamplarda ders çalışılır ve uzun vadeli projelerimizi ağabeylerimize anlatarak onların direktifleri doğrultusunda yaşamımızı planlardık. Ailelerimizle ağabeylerimizi ne zaman ve nasıl tanıştıracağımızı ve her iki tarafın ne yapması gerektiğine varıncaya kadar her şey planlanırdı. Öyle ki tüm bu insanlara bir üstündeki "not" verirdi.

Evlerin bir imamı vardı, yani evden sorumlu olan kişi. İki ya da üç ev bir semte ve semt imamına bağlıydı. Semtler bölgelere, bölgeler büyük bölgelere, büyük bölgeler ilçelere, ilçeler şehirlere, şehirler ülkeye, ülkeler kıtalara, kıtalar da en sonunda Hocaefendi'ye bağlıydı. Hatta öyle ki O Muhterem Zat'a Dünya yetmez ve evrende başkaları da varsa oraları da "hizmet"e katmak için ne gerekiyorsa yapılmalı idi. Bu insanların hepsi birbirini denetler, not verir ve bir üstündekine durumu iletirdi. Yani şıkır şıkır işleyen koskoca bir sistem vardı.

Lise sonda Fem'in yurdunda kalmaya başlamıştık. Çekebildiğimiz kadar arkadaşı Fem'e kayıt ettirmiştik nasıl olsa sonra "ilgileniriz" diye. Yurtta, odadaki durumdan pek haberi olmayan diğer kişileri de namaz kılma, çay içme ve türlü türlü bahanelerle yanımıza çekmeyi başarıyorduk. Yani ağabeylerle danışıklı dövüş şeklinde "adam kafalama" tüm hızıyla devam ediyordu. Her birimizin "ilgilendiği" arkadaşlar da zamanla "şakirt" olma yolunda ilerliyordu. Ağabeylerimizin düzenlediği maçlar, mangal partileri, çiğköfte partilerine artık not ortalamasına falan da bakmaksızın İslami görüşe yakın ailelerden çocukları seçerek getiriyorduk. Kola serbest oldu, kot pantolon giydik.

28 Şubat sürecinde Hocaefendi'nin video ve ses kasetlerini, kitaplarını evlerden alarak kendi evlerimizde sakladık ve evlere Atatürk ile ilgili kitaplar doldurduk. Evlerin çoğu yer değiştirdi. Bazı ağabeylerimiz "tedbir" gereği takma isim kullanmaya başladı. Cep telefonlarının pilini istişarelerde söktük. Telefonda "Hocaefendi, hizmet, sohbet" gibi kelimeleri kullanmayı yasakladık. Bunların yerine "maç yapmak, çay içmek, çorba içmek" gibi önceden kodladığımız filleri kullanmaya başladık. Aslında yapılan her şey "istişare" adı altında yukardan gelen emirlerin bize verildiği toplantılarda kararlaştırılıyordu. Yani "istişare" yoktu, belki teferruatta vardı, ama her şey bir emir zinciri vasıtasıyla bizim önümüze konuyordu.

2000'ler ;

Üniversiteye girince artık biz de "ağabey" olmuştuk. Evlerde kalmaya ve sistemi bizzat kendimiz daha büyük sorumluluk üstlenerek yürütmeye başlamıştık. Talebelerimiz vardı, onlarla ilgileniyorduk. Aksiyon okuyorduk, artık bandrollü ve sakıncalı yerlerinden temizlenmiş Hocaefendi kasetlerini koli koli alarak herkese ama herkese dağıtıyorduk. Hocaefendi hakkında yine "hizmet"in başka yayın evlerinden çıkmış kitapları "mütevelli olmuş esnaf ağabeylerimizin" katkılarıyla kolilerce alıp dağıtıyorduk. Kitaplar binlerce satıyordu. Ramazanda zekât, kurban bayramlarında deri topluyorduk, kurbanlık parası topluyorduk. Amerika'dan, Hocaefendi'nin yanından gelen ağabey gelmişti bir seferinde. O anlatıyordu biz ağlıyorduk. Ardından adam başına toplayacağı büyükbaş kurbanlıkların sözünü almaya ve kayıt ettirmeye başlamıştı. Her birimizden 60-70 belki de 100-120 büyükbaş kurban parası getirmemizi istiyor ve pazarlık bu rakamlardan açılıyordu.

Bazı tanıdıklarımızın yaptığı hiçbir iş yoktu. Evde de kalmazdı. Sonradan bu kişilerin görevinin "çok özel" olduğunu öğrendik. Bunlar Türk Silahlı Kuvvetleri'ne girmek üzere olan öğrencilerle askeri okuldayken "ilgileniyorlar" idi. Hocaefendi'nin "en önemli on görevden biri" saydığı bu iş için seçilmiş insanlardı. Hepimizin en nefret ettiği yer Ordu idi. Bir toplantımızda bir ağabeyimizin Ordu, Danıştay ve diğer "solcu" kurumlar için yaptığı tanımlama ilginçti. Ağabeyimiz bu gibi kurumlar için "artık fitne kurumlaşarak üzerimize geliyor, biz de bir an önce kurumlaşarak karşı koymalıyız" diyordu. Gazetemizi sürekli okumamız gerektiği de bir diğer telkin idi. Özkök Paşa'nın Genelkurmay Başkanı olacağı günleri ip ile çekiyorduk.

Aksiyon Dergisi'nin bir sayısında "Ergenekon" diye bir grup kapak yapılmıştı. Bu sayıdan çok sayıda fotokopi çekerek hepimizden okumamız istenmişti. Yazıda, devlet içinde gizli bir birimin oluşturulduğu ve bu birimin amacının Arjantin benzeri sosyal patlamaların önüne geçmek, devlete zarar verebilecek oluşumlara müdahale etmek olduğu yazılıydı. Ağabeylerimiz bunun bize de müdahale edeceğini söylediler. Bu benim için bir dönüm noktasıydı.

Biz bu devletin bekasına, milletin dertlerine derman olmaya çalışmıyor muyduk? Bizi solcular engellemiyor muydu? Bizim mücadelemiz iman kurtarmak değil miydi? Bize ne toplumsal patlamaların önüne geçmek ve devleti korumak için kurulmuş bir gizli teşkilattan? Devlet hepimizin devleti değil miydi, neden korumasınlar ki? Hem bize ne diye düşman olsunlar ki?

Uyanışım;

Artık her şey saçma geliyordu bana. Biz bir emir kuluyduk ve ne denirse yapıyorduk. Çünkü toplu olarak cennete girecektik. Sorgulama yoktu, körü körüne bağlanma ve emri ne kadar çabuk yerine getirdiğine bağlı olarak sahte bir samimiyet vardı. Ama bu sahtelik genellikle bize emir verenler ve onların üstünden başlıyordu. Tabanı samimi ve bir o kadar da cahil (beyni etkisizleştirilmiş anlamında) insanlar oluşturuyordu. Bu insanlar dürüst, çalışkan ve edepli insanlardı. Ama uyuyorlardı. Üstelik biz uyutmuştuk yıllarca çocuklarını, kendilerini, karılarını, tüm yakınlarını.

Sırf "solcularla" inatlaşma uğruna yaptığımız birçok saçma iş vardı. Bunlara en iyi örnek Yeni Yüzyıl gazetesinde Hocaefendi'nin röportajının çıktığı zamandı. Bu gazeteyi sırf solcular "Hocalarının röportajına bile sahip çıkmıyorlar" demesinler diye balya balya aldık ve Zaman gazetesinin depolarında çürümeye bıraktık, sonra da imha ettik. Bazı yerlerde Zaman gazetesinin içine koyarak dağıtıldığını duyduk. Gazete hiçbir yerde bulunmaz olmuştu. Üç günlük röportajı on beş güne yayarak ve tirajını da ona katlayarak gazete büyük kar etti sayemizde. Bir sefer de Süleyman Demirel'in Fatih Üniversitesi'nin açılışında "burayı doldurabilir misiniz" demesi üzerine iş-güç, okul-sınav demeden koştuk ve doldurduk orayı. Hocaefendi istiyor diye daha yeni okuduğumuz kitapları bir kere daha okuduk. Hocaefendi çağırıyor diye pılımızı, pırtımızı topladık Amerika'da yaşamaya gittik bazılarımız. Buna da "hicret" deniyordu. Bir keresinde, bir arkadaşıma giden biri hakkında ne zaman döneceğini sorunca bana güldü ve dedi ki "hicret bu, dönmek olur mu". Benim bildiğim hicret sayfası dinen kapanmıştır. Hele Türkiye gibi ibadetlerinizi rahatça yapabildiğiniz bir ülkede.

Merakım şu: Türkiye'de halkın %99'u Müslüman. Amerika ise kendi deyimiyle Müslümanlara karşı bir haçlı savaşı başlatmış durumda. Nasıl oluyor da burada rahat olunamıyor lakin orada istediğimizi yapmamıza izin veriliyor? ABD her yere ajanlar sokarken, iki kişi bile kendi karşısında ciddi bir şeyler yapmaya kalktığında haberi olurken bu nasıl denli büyük bir oluşuma müsaade ediyor? Üstelik bu oluşumun biricik görevi insanları Müslüman yapmak iken. ABD'nin yoksa insanları Müslüman yapmak gibi bir gizli amacı mı var? Yoksa Hocaefendi ABD'nin de mi üzerinde büyük bir güce sahip ki bizimle uğraşamıyor? Garip işler bunlar. Bizden ABD'ye hicret etmemizi Fatih Koleji'ndeki bir barkovizyon gösterisi sonrası Hocaefendi'nin yanından gelen bir ağabey istemişti. Ben de düşünmüştüm; bu resmen bir beyin göçü ve sermaye göçü... O zamanlar Hocaefendi için evden bile dışarı çıkmıyor denmişti. Ağabeylerimiz diyormuş ki "hocam zaten çok hastasın, bari bir çık bahçede dolaş" ama Hocamız hiç çıkmıyormuş. Aynı yıllarda yeşil.org adlı internet sitesinde Hocaefendi'nin boy boy dışarıda çekilmiş resmi yayınlanıyormuş da haberimiz yokmuş. Biz Hocamız'a üzülüp dua etmekle vaktimizi geçiriyorduk. Bir de tabi gelen emirleri eksiksiz yapmakla.

Hocaefendi'nin Latif Erdoğan'a yazdırdığı "Küçük Dünyam" adlı kitabından en az bir kere yazılı sınav olmamış şakirt tanımıyorum ben. Anlamadığım bir nokta da bu işte. Yani sen ta Amerikalardan "diğergamlık" üzerine, "hizmette önde mükâfatta geri durma" üzerine göğüslerimize salvolar savur, sonra da çıkıp kendini anlatan kitaptan bizi belki beş belki on kere imtihan et. "İmtihan Dünyası" bu olmasa gerek. Halen "hizmette" aktif olan ve son derece de teslimiyetçi bir arkadaşım bir seferinde şunları söylemişti, ben de yanlışı o zaman fark etmiştim: "ne bu Hocaefendi, Hocaefendi ya... Allah var, Peygamber var ya"

Hocaefendi, Hocaefendi, Hocaefendi... "Hocaefendi ne diyor bu konuda, Hocaefendi'nin çok mühim tespitleri var bu konuda, Hocaefendi bugün ne diyor, Hocaefendi'nin dediklerini artık herkul.org sitesinden günü gününe takip edebileceğiz arkadaşlar, Hocaefendi çok ciddi uyarıyor, Hocaefendi çok mübarek, Hocaefendi bizzat ilgilenmiş, Hocaefendi adını bizzat kendi koymuş, Hocaefendi derhal yapılsın istemiş, Hocaefendi, arkadaşlar dikkatli olsun demiş, Hocaefendi, arkadaşlar artık evlensin demiş, Hocaefendi, çocuk yapın demiş, Hocaefendi, İŞHAD'ı güçlendirin demiş, Hocaefendi, gazete tirajının bu haliyle karşıma çıkmayın demiş, Hocaefendi başı açık "ablalar" la da evlenilsin istemiş, Hocaefendi, bir dua etmiş maçın ikinci yarısı Galatasaray iki gol atarak Real Madrid'i devirmiş, Hocaefendi, Allah depremde İkitelli Medyası'nı "çiftetelli" gibi sallardı ama içlerinde mübarek gazeteler de var demiş, Hocaefendi üzülmüş, Hocaefendi çok kederlenmiş, Hocaefendi hastalanmış, Hocaefendi, Asya Finans Kredi Kartı alın demiş; Ulusal Televizyon ihalesi yapılacağı gün Asya Finans'ın kasasında o kadar para yokmuş, para lazımmış, Hocaefendi şunu demiş, Hocaefendi bunu demiş..." Bu konuşma tarzına sıradan bir "ışık evi"nde her gün rastlayabilirsiniz.

Nurettin Veren'e gelince; "o ne pis bir adam öyle, tipi kayık, pis bir çıkarcı o, yalancı herifin teki" gibi yakıştırmalar yapıyorlar. Ve size şu kadarını söyleyeyim, bu insanları asla şartlandırıldıkları haricince bir şeye inandıramazsınız. Belki size abartı gelir ama ben biliyorum ki Hocaefendi bugün atlayın ve ölün dese sayıları binlere varabilecek kadarı bu emri de hiç çekinmeden yerine getirir. Nurettin Bey bu konuda ne söylese azdır. Hiçbir şey bu gerçek kadar sıra dışı değildir, yine bu gerçeğin tasvirleri bile.

Sonuç ;

Aklı başında herkesin de anlayabileceği gibi bu bir karşı devrim örgütlenmesidir. Devlet içinde koskoca bir devlettir. ABD ve AB çıkarlarına koşulsuz hizmet etmektedirler. Ayrıca birçok yerde yazıldığı gibi dergileri, radyoları, televizyonları, üniversiteleri, vakıfları, ışık evleri vs. her şeyleri vardır. Öyle ki savcıları, kaymakamları, valileri, emniyet müdürleri, öğretmenleri, doktorları, istihbaratçıları (ki bu konuya doymak bilmeyen bir iştahla yanaşmaktadırlar),askerleri, milletvekilleri, bakanları vardır. Hemen hemen her büyük partinin de desteği ile bu noktalara gelinmiştir. Bence yegâne çözüm bu örgütün tüm malvarlığına el konmasından geçer. Ama sorun şu ki; kim koyacak?

Diğer insanlardan tüm bu olan biten son derece profesyonelce saklanmaktadır. Hatta çıkan yalan haberler bile buna en güzel şekilde hizmet etmektedir. Yok, Fethullah komandoları varmış; yok, kendilerini patlatacaklarmış, yok, hücre evleri varmış; tabancalar, tüfekler, bombalar varmış... Bu atmosfer onlara en çok yarayan ortamı oluşturuyor ve kendilerinin terörist olmadığını "muhabbet fedai"leri olduğunu insanlara yaymalarına yarıyor.

Bu kişilerin ne yapmaya çalıştıkları çok iyi bilinmeli ve o kanaldan mücadele verilmelidir. Örgüt deşifre edildiğinde, ABD yerine başkasını bulmak için faaliyete geçecektir ve bu zannımca on yıl on beş yıl kadar bir zamanı alacaktır. Bu bir bölünme süreci olarak da yansıyabilir Fethullahçılara. Çünkü kurulu mekanizma en güzel şekilde işletilmektedir. Bir daha böyle bir mekanizmayı kurmak çok çaba gerektirir. Bölüp bir kısmını yine ABD emriyle kamuoyunda kötülemek diğer kısmıyla yola devam etmek ile de bu mücadeleyi verebilirler. Her ne yapılacak ise bu darbeden hemen sonra yapılmalıdır. Yani bir daha güçlenmesine fırsat verilmeden "meydana getirdiği boşluk" doldurulmalıdır. Ama dediğim gibi ilk iş; oyunu açığa çıkarmak ve "Ağababası" olan ABD'nin işlerliğini yitiren bu beşinci kolunu gözden çıkarmasını beklemek olacaktır...



Şakirtler Cevapladı


"Şakirt Anlatıyor" adlı maili yazan kişi çeşitli e-mail adreslerine ve eski Fethullahçı arkadaşlarına bu yazıyı atmış ve aşağıdaki cevapları almıştır...


1.Yorum:

Az bile yapmışız. Evet, ben de bir şakirtim. Hem de senin "kıdemli Fethullah talebesi" dediğindenim. Biz bu ülkede yavaş yavaş ılımlı İslam'ı egemen kılacağız. Hocaefendi'nin mehdi olduğunu da bilmeyenlere Allah(cc) hidayet nasip eylesin. Ben cesurca söylüyorum işte, haydi ne yapacaksanız yapın...


Evet, bir Askeriye kaldı tamamen sızmadığımız... Orada da şu veya bu şekilde varız!
Siz buna gericilk, kadrolaşma deyin. Biz müslümanlığın egemen oluşu, kalb ve kafaların yavaş yavaş Kemer Beste-i Ubudiyet halinde Hakk'a yönelişi diyeceğiz.

Ankara'yı tanımıyoruz. Ama artık alnı secde gören hükümetimiz sayesinde İstanbul'un yanında Ankara'da müslümanlaşıyor. Biz bir İstanbul hükümetinden, devletinden yanayız, o başka. Çünkü şanlı Osmanlı'yı yıkıp yerine solcu-komünist bir devlet kurdunuz. Ama artık sonuna yaklaştınız. Brüksel ve Washington sizi bitiriyor işte. Biz ise Avrupa Birliği'ni ve Amerika'yı da müslüman yapacağız. Onların harıl harıl Hocaefendi Hazretleri'nin kitaplarını okuduklarını nereden bileceksiniz? Siz cahilsiniz. 83 yıldır cahiliye devrini yaşattınız bu millete. Artık bitti.


2.Yorum:

Şahsi durumlarınızla ilgili biyografiniz beni hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.İzin almadan mail adresime böyle bir mail göndermenizde ayrı bir handikap.

Lütfen kişisel düşüncelerinizi ve yaşamınızı kendi ortamınızda değerlendirin.Kişisel yaşamınız ve düşünceleriniz sadece sizi bağlamalı.lütfen birdaha

Rahatsız etmeyiniz.(Şahsınızla ilgili olarak"Böyle rahatsızlık veren biri zaten kafasına göre takılıyor ve herkezi rahatsız eder" imajını uyandırıyor.)


3.Yorum:

Sen Kimsin bilader bana mail atıyorsun seni tanımam etmem mail adresimi kimden aldın eğer söylersen sevinirim senin düşüncelerin sana benim düşüncelerim bana Bu arada Nurettin Veren dediğin adam hakkında bilmeni isterim karşındaki insanı inandırmak için tutarlı olmalı bir insan koyu dinciyim diyipte senelerce bir cemaatte kalıp sonra koyu kominist bir kanalda parada anlaşmaya çalışıp sonrada koministler tarafından bile dışlanıyorsa o adama inanana salak derler öncelikle bunu bil birde söylediğin yani yazdığın şeylere kendin bile inandığını zannetmiyorum insanlara iftira atarak bir yere varamassın en iyisimi sen bu işinden vazgeç kendi dünyanı kendine rezil etme bir daha banada mail atma Allah (c.c.) sana en kısa zamanda akıl fikir verir inşallah kal sağlıcakla
 

Fatih Hoca

Banned
İyi de bundan bize ne, herkesin özel hayatı.
 

kokone

New member
hahhahahha hahahhahahhah hahahhahaha ben rüyamda ak sakallı bir dede gördüm bana dediki "fethullah hocaefendinin yaptıgı su seyler varya hani ismini bile duymadıgın ülkelerde türk okulları actırıp halkı türklere kıskırtıyor" al o zaman bende bunları diyorum seninkinin dogruluk payı ne ise benimkisininkide ondan daha fazla çünkü az önce bilgisayarın basında uyuya kalmısken gördüm bunları
 

bosver

New member
2000 lere kadar olan kısmın eksiği var fazlası yok. Gerisini de teğet geçerek takip ettim...la bi de ben yazsam mı.....:durdurun:durdurun
 

ße YouRSeLF

New member
Hoca Efendi Denilen şahsın Peşinden Ecevit Demirel özal Manço Karaca... Gidiyor ülkenin önde Gelen Bu Isimlerinin Zat-ı Muhteremin Peşindene Işi Var

Ya Bu ülke Insanında Ahmak Bir Zihniyet Var Ki Bu Işe Uyanamıyorlar Uyananı Da Susturuyorlar

Ya Gerçekten Adı Geçen şahıs Tamamen Haklı Ve Doğru Yolda

Ya Da Biz Bu Gücü Fazla Abartıyoruz
 

eliffurkan

New member
super bugune kadar nasıl uyudun hoca efendi omassa uyanmazdın.
körü körüne namaz falan kılma sorgula dinini sorgula buna nekadar aklın yetecek.
din ahlaktır bu ulkede kim iyi birşey yaparsa suçlu odur.
ben de bu arkadaşların içinde bulundum ve insana deger veren ahlaklı insanlar.
ve arkadasım müslümanı yani din kardeşini kötülemeye devam et yarın kimden fayda var ögrenirsin.
 

faruk84

New member
Hoca Efendi Denilen şahsın Peşinden Ecevit Demirel özal Manço Karaca... Gidiyor ülkenin önde Gelen Bu Isimlerinin Zat-ı Muhteremin Peşindene Işi Var

Ya Bu ülkede Insanında Ahmak Bir Zihniyet Var Ki Bu Işe Uyanamıyorlar Uyananı Da Susturuyorlar

Ya Gerçekten Adı Geçen şahıs Tamamen Haklı Ve Doğru Yolda

Ya Da Biz Bu Gücü Fazla Abartıyoruz
katılıyorum...
 

VolkaN

Altın Üye
arkadas sen dediğin kadar hizmet etseydin yada dediğin kadar hizmetin içinde olsaydın bugün burda o kutsi davaya zarar verecek kelimeleri yazmak bir yana dursun aklına bile getirmezdin ben sana iftira atmak istemem işallah o dediğin kadar hizmet etmişindir ancak yalnıs yoldasın bilesin bu yolda kimler patlamadı(bu tabiri bilirsin umarım) kimlerin ayağı kaymadı ama ben hiç görmedim ki bu kadar hizmet edip bu kadar hizmete zarar verecek yazılar yazılsın bence bu işte bi iş var sen sen ol baskalarının oyununa gelme...
 

alpercan32

New member
Öncevatan paylaştığın bu bilgiler için Teşekkür ederim.
Gerçekleri görmek isteyenler için aydınlatıcı bir yazı.
Ama gözlerini kapatanlar için yapılacak bir şey yok.
Yorumlar da hala uyumak isteyenleri görüyorum, iyi uykular!
Yeni vatanlarına HİCRET edenlere de GÜLE GÜLE diyorum.

Hicret edemeyenlere söylüyorum, kullanılan her şey bir gün gelir çöpe atılır.
Bu ülke bir gün batarsa içinde siz de batarsınız.
Unutmayın batan gemiyi önce fareler terkeder.




arkadas sen dediğin kadar hizmet etseydin yada dediğin kadar hizmetin içinde olsaydın bugün burda o kutsi davaya zarar verecek kelimeleri yazmak bir yana dursun aklına bile getirmezdin ben sana iftira atmak istemem işallah o dediğin kadar hizmet etmişindir ancak yalnıs yoldasın bilesin bu yolda kimler patlamadı(bu tabiri bilirsin umarım) kimlerin ayağı kaymadı ama ben hiç görmedim ki bu kadar hizmet edip bu kadar hizmete zarar verecek yazılar yazılsın bence bu işte bi iş var sen sen ol baskalarının oyununa gelme...
Sen sen ol başkasının oyununa gelme. AB+D nin oyununa hiç gelme.
Mesaldaki PATLAMA ve AYAĞI KAYMA kelimelerindeki anlamları pek kavrayamadım.
Bunlar ne demek acaba.

Ben normalde bu kelimelerin tehdit olduğunu biliyorum, ama farklı bir anlamı da var mı?
 

Vtnsvr

New member
Öncevatan paylaştığın bu bilgiler için Teşekkür ederim.
Gerçekleri görmek isteyenler için aydınlatıcı bir yazı.
Ama gözlerini kapatanlar için yapılacak bir şey yok.
Yorumlar da hala uyumak isteyenleri görüyorum, iyi uykular!
Yeni vatanlarına HİCRET edenlere de GÜLE GÜLE diyorum.

Hicret edemeyenlere söylüyorum, kullanılan her şey bir gün gelir çöpe atılır.
Bu ülke bir gün batarsa içinde siz de batarsınız.
Unutmayın batan gemiyi önce fareler terkeder.






Sen sen ol başkasının oyununa gelme. AB+D nin oyununa hiç gelme.
Mesaldaki PATLAMA ve AYAĞI KAYMA kelimelerindeki anlamları pek kavrayamadım.
Bunlar ne demek acaba.

Ben normalde bu kelimelerin tehdit olduğunu biliyorum, ama farklı bir anlamı da var mı?
Arkadaşı izlersen kimlere tehditlerde bulundugunu görürsün.
 

64general1

New member
Gülen Cemaatinde abilik yapıyordum, şakirt diye anılıyordum



Kötüleşen zamanda kendini iyiliğe adamış bir insan, İslam’a hizmet yolunda sınır tanımayan büyük lider, daha çocuk yaşta ilahi kitapla tanışmış büyük İslam âlimi, sadece bir memur maaşı ile Türkiye’nin küçük ilçelerinde dahi yurt, dershane ve özel okul açan mükemmel insan.

Fetullah GÜLEN

Evet, onun destekçileri (yani hizmet erleri) onu bu şekilde tanıtırlar. Dine hizmetten evliliğe dahi fırsat bulamamış. Bir düşünün İslam dininin peygamberi Hz Muhammed (sav) hizmetten evliliğe fırsat buluyor da bu insan bulamıyor. Yani belki de dine dinin Peygamberinden fazla hizmet ediyor. Hayır; öyle değil. Bu insan evlen(e)medi çünkü, zaman kötü, kolay mı bu devirde İslam’a hizmet diyorlar da benim bildiğim İslam cahiliye devrinin yaşandığı Arap yarımadasına inmişti. O zaman benim de sorumluluk payımın olduğu bu zamanın insanlığı cahiliye devrinden de kötü.

Hadi canım sen bir dine hizmet edeceksin o dinin peygamberinin yaptığını yapmayacaksın. Üstelik o dinde kendi özgürlüğünü sağlayabilen aklı başında her ergene evlilik farz olduğu halde.

Ben iki yıl Gülen dershanelerinde okudum ve açıkçası belli bir süreç onların felsefelerinden etkilendim. Çünkü ben Müslümandım ve o da dine hizmet ediyordu. Ama aklıma hiç gelmedi sadece memur maaşı ile nasıl bu sermaye oluştu diye. Adeta üzümü yiyip bağını sormaz durumdaydım. Aynı zamanda vatanımı, milletimi, atamı seviyordum. Nasıl olsa onlar için sorun değil diyordum çünkü vatanım, atam, milletim İslam’ın önünde engel değildi. Ancak yanılıyordum. Onlar bana başörtülü kızların eğitim imkânının olmayışını, ya dinlerinden ya eğitimlerinden vazgeçmeleri gerektiğini, askeri alanlarda çalışanların sıkıntılar çektiğini söylüyorlardı ve ben yavaş yavaş vatanımdan soğumaya başladım. Öyle ki artık sistemin değişmesi gerektiğini düşündüm. Şeriat istiyordum.

Bana söylenene göre ben hukuk fakültesi okuyacaktım. Onlar beni gerekli yerlerde işe alacaktı çünkü atacağım imzalara ihtiyaç duyuyorlardı. Geçen yıl bana eğer polis olmak istersem işe alınacak iki bin güzel insandan biri olacağım söylendi. Bir yılda sadece emniyet sektörüne iki bin kişi, varın gerisini siz düşünün. Kadrolaşmanın olup olmadığı ise sadece sizin yorumunuz.

Bunlar sadece benim değil kucaklarına düşen her öğrencinin durumu. Düşünün doğunun bir ilçesinde bir yurt, bir dershane, bir özel okul açmış. Okulun 600 dershanenin 400 yurdun 200 öğrenci aldığını düşünelim. Toplam 1200 bir yılda hadi diyelim 1000 benim gibi erken uyanıp gerçek yüzleri ile tanışanların sayısı en fazla 50. Yani her yıl bir ilçeden 950 öğrenci Gülen yandaşı dolayısıyla Cumhuriyet karşıtı olarak yetişiyor.

İki yıl boyunca bana bir Ayet veya bir hadis okunmadı. Elime verilen ilk kitap Said Nursi ikincisi ise Gülen’e ait kitaplar oldu. Öğretmenlerim güzel örnekler verirken Gülen’den kötü örnekler verirler onların deyimiyle sol terörün üyelerinden bahsettiler. Hep bakın bu ülkede Müslüman olursan diye başlayan sözler. Yani ülkeye düşman oluyorsun. Gelelim yaşadıklarıma.

Onlara göre Said Nursi Mesih, Atatürk deccalmış. Zaten içlerine girdikçe bu görüşlerle karşılaşıyorsunuz. Eğer her yönüyle onlara inanmışsanız artık Atatürk düşmanı olmanız işten dahi olmuyor. Şükürler olsun atamı deccal edecek kadar atama deccal dedirtecek kadar alçalmadım.

Bir gün dershanede her hafta düzenlenen dini sohbete katıldım. Orada bana Gülen’in videosunu izlettiler. Aradan yarım saat geçti bitmiyor. Sevmediğim bir adamı dinlemek istemiyorum. Çıktım dışarıda beklerken hocam geldi. Ben de açık açık sevmiyorum dinlemicem dedim. Önce sen bilirsin dedi. Sonra ayıp ettiğimi İslam için didinen bir insana bir saatimi ayıramadığımı falan söyledi. Utanmalıydım adeta.

Bir gün okuma programına katıldım. Hocam bana Fetullah Gülen’in yazdığı bir kitap getirdi ve okumamı istedi. ‘Hocam ben başka kitap okusam? Hayır. Ee bari Kuran okusam’ deyince ‘Kuran’ı her yerde okursun önce bir bunları oku’ dediler. Düşünün bir Müslüman ilk etapta Kuran’la değil Gülen’le tanışıyor. Birileri de buna İslam hizmeti diyor.

Devlet okulunda okuyorum. Okulda ki arkadaşlarla toplanıp öğretmen olmadan bir piknik gezisi düzenledik doğal olarak o gezide fotoğrafta çekildi. Resimlerin birinde erkek ve kız arkadaşlarla bir arada sadece yan yana duruyoruz ve bu remi dershaneden öğretmen görünce bana kızlarla konuşmamın dahi haram olduğunu nasıl olup ta yan yana fotoğraf çektirdiğimi sordu. Yetmedi bu kadarı ailemi arayıpta tabire dikkatinizi çekerim söylenen oğlunuz yapmış olduğu gezide uygunsuz fotoğraf çekmiş. Biz de onu telefonun da gördük. Bildirelim dedik. Yahu kardeşim uygunsuz fotoğraf deyince insanın aklına ne gelir. Babam bu heriflere güvenmez de es geçti bu mevzuyu. Yani bizim kız arkadaşların sesini bile duymamız harammış.

Yurtlarında kalan arkadaşlarım anlatıyorlar. Sabah ezanı okunurken bizi namazı kaldırırlar. Kalkmamak gibi seçenek yok illa ki kalkacaksın ve namazdan sonra okul saatine kadar Kuran dersi verilir. Yazılımız olsa dahi izin verilmez çünkü dünyevi işlerimiz dini işlerimize engel olmamalı. Yahu kardeşim senin peygamberin dünyada yapmanız gereken işlerinden vazgeçip de ibadet etmeyin diyor ama şundan emin olun ne Allah’ın ne de Allah’ın elçisinin sözleri bir önem taşımıyor. Tek önemli kişi Gülen.

Arkadaşımı internet cafede gören hoca ailesini arıyor. ‘Öğrenciniz zamanın kirli oyunlarına aldanmış ve kendini kaptırmış. Ayrıca ders çalışmayıp cafeye gidiyor. Artık bizim sorumluluğumuzdan çıktı. Kazanamazsa bilmeyiz.’ Tabi babası dershaneden alıyor. Yani internet ve TV âlemi de yasak. Haa Gülen’i anlatan kanal ve siteler hariç.

Kısacası dine hizmet diye gönüllere fetheden Gülen, hangi dine nasıl hizmet ediyor anlayamadım. Öğrencileri ‘Müslüman olana bu ülkede yaşam yok’ sloganları ile yetiştiriyorlar. Bunun doğal sonucu olarak kişi ülkesini devrim yapmak koşulu ile seviyor. “Tüm kamu alanlarında söz sahibi olacak kadar güçlenmediğimiz sürece attığımız her adım erkendir” diyor. Buradan iki sonuç çıkar. Şuan Türkiye’nin her yerine ulaşabilen ağına rağmen daha güçlü bir şekilde gelecekler. İki henüz atılması düşünülen gerçek adımlar atılmadı. Er ya da geç atılacaktır. Tabi biz bu şekilde sessiz kaldığımız sürece.

Bir tarih öğretmenin derste söylediği sözler her şeyi açıklar.

“Arkadaşlarım, dünya politikası bir onlara bir bize geçiyor. İşte en sonunda güç ABD’nin eline geçince yine onlar söz sahibi oldu. Ancak sıra bizde çok kısa zamanda güzel günler göreceğiz. Bir düşünün şu tahtanın üzerine bayrak, gençliğe hitabe ve istiklal marşı asmak mecburi. Burası özel kurum olduğu halde ben istesem şuraya Allah’ın veya O’nun resulünün ismini asamam. Demek ki değişime önce kendi memleketimizden başlamalıyız ve bunun için umudumuz sizsiniz.”
http://www.irtica.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1541&Itemid=66
 

ankakusu85

New member
Saygı- Saygı Herkesın Aklı Fıkrı Var Uyananlar Olmussa Uyanacaklarda Vardır ıcınde Bulundugu Durumdan Memnun Olanlara Saygı Herkesın ımanı Kalbınde
 

Kara Kartal

Banned
Saygı- Saygı Herkesın Aklı Fıkrı Var Uyananlar Olmussa Uyanacaklarda Vardır ıcınde Bulundugu Durumdan Memnun Olanlara Saygı Herkesın ımanı Kalbınde

o saygı laikliği iğfal etmeden önceydi ..

Cumhuriyetimizin temel maddelerine muhalefet eden dedem değildi okullara sapık inançlarını dayatan dedem değildi

Dedem 8 sene askerlik yapmış siperden düşüp ayağı topal kalmış ve ATATÜRKÜN fotoğrafını gördüğünde esas duruşa geçip selam verirdi İstiklal marşında gözleri dolardı

benim dedem Cumhuriyetçiydi

dedem Cumhuriyeti yıkmaya çalışan kurulmasına muhalefet eden şeriat isteyen hilafet isteyen gerici yobazların Atatürkün emriyle sivasta toplatılıp mahkeme edilip infaz edildiğini ve 8-10 dönümlük bir araziye gömüldüğünü anlatırmış...

saygı lafla olmuyor lafla peynir gemisi yürümüyor lafla Atatürkçü olmuyor

lafla her şey olsaydı kimseye takkıyeci (ikiyüzlü) denmezdi..

Biz yeşil değil bempe değil Kankırmızı! Sözde değil ÖZDE ATATÜRKÇÜYÜZ
 

jhonturk

New member
o saygı laikliği iğfal etmeden önceydi ..

Cumhuriyetimizin temel maddelerine muhalefet eden dedem değildi okullara sapık inançlarını dayatan dedem değildi

Dedem 8 sene askerlik yapmış siperden düşüp ayağı topal kalmış ve ATATÜRKÜN fotoğrafını gördüğünde esas duruşa geçip selam verirdi İstiklal marşında gözleri dolardı

benim dedem Cumhuriyetçiydi

dedem Cumhuriyeti yıkmaya çalışan kurulmasına muhalefet eden şeriat isteyen hilafet isteyen gerici yobazların Atatürkün emriyle sivasta toplatılıp mahkeme edilip infaz edildiğini ve 8-10 dönümlük bir araziye gömüldüğünü anlatırmış...

saygı lafla olmuyor lafla peynir gemisi yürümüyor lafla Atatürkçü olmuyor

lafla her şey olsaydı kimseye takkıyeci (ikiyüzlü) denmezdi..

Biz yeşil değil bempe değil Kankırmızı! Sözde değil ÖZDE ATATÜRKÇÜYÜZ


aklımdan gecenleri tüm içtenliginle anlatmışsın kardeşim çok teşekkür ederim
 

mammi105

New member
o saygı laikliği iğfal etmeden önceydi ..

Cumhuriyetimizin temel maddelerine muhalefet eden dedem değildi okullara sapık inançlarını dayatan dedem değildi

Dedem 8 sene askerlik yapmış siperden düşüp ayağı topal kalmış ve ATATÜRKÜN fotoğrafını gördüğünde esas duruşa geçip selam verirdi İstiklal marşında gözleri dolardı

benim dedem Cumhuriyetçiydi

dedem Cumhuriyeti yıkmaya çalışan kurulmasına muhalefet eden şeriat isteyen hilafet isteyen gerici yobazların Atatürkün emriyle sivasta toplatılıp mahkeme edilip infaz edildiğini ve 8-10 dönümlük bir araziye gömüldüğünü anlatırmış...

saygı lafla olmuyor lafla peynir gemisi yürümüyor lafla Atatürkçü olmuyor

lafla her şey olsaydı kimseye takkıyeci (ikiyüzlü) denmezdi..

Biz yeşil değil bempe değil Kankırmızı! Sözde değil ÖZDE ATATÜRKÇÜYÜZ
teşekkürler.başka bişey eklemeye gerek yok herhalde .Elhamdülillah hepimiz müslümanız ama illa bir tarikata veya bir cemaate üye olmamız mı gerekiyor.ben bu güne kadar kuran kursuna bile gitmedim.ama dinim hekkında bilmem gereken herşeyi biliyorum. 5 vakit namazımıda kılıyorum.dini ögrenmek zor değil hele buinternet çağında gogleya ne yazarsan 1000 tane site buluyor.gözlerine at gözlüğü takmış ve birilerinin dur veya yürü demesiyle hareket eden insanlara acıyorum sadece.......
 

sergahcan

New member
en çok güldüğüm hizmet lafı. hani bayrağına dinine vatanına büyük hizmetlermiş bu vatandaşın yaptığı diye savunuyorlar ya, o kısımlarda gülmekten ölüyorum.haklılarda AB-D nin bayrağına, vatanına ve dinine hizmetleri sayılmakla bitmez. KULUN KULU olmuş kişilere sözüm yok. inanıyor iseniz ALLAH sizi ıslah etsin fetullah efendiciler..saygılarımla.
 

HTML

Üst