'AKP'liye selam veren onursuzdur'

yargan

New member
Kod:
 # Forum genelinde oldugu gibi küfür,hakaret,reklam,mail adresi paylaşımı yasaktır.
 

Metallica_17

New member
Şunu söylemeliyim ki savaşla bitcek bir iş değil pkk Terörü... 24 Senedir giriyoruz Kuzey ırak'a sonuç yok.. Ozaman ne yapmak gerekir ... Susup düşünmek DAha Altarnatif yollar bulmak gerekir... Bu Arada... DTP nin AKP de Hiç bir oyununu görmedi yada sizin gördüğünüz neyse artık AKP bok atmak tan vaz geçip biraz düşünün... Bundan önce neydi kim ne yaptı ya ?.. Yapsalardı HER PARTİ GELDİ BAŞA AKP GELMEDİ işte geldi yani diğerleri gelse çok farklı bişi olcaktı peeeh !... Saçma konuşmayın ...

Çok Güzel Bir Sözü var Başbakan Erdoğanın ! Herkezin 2 yüzünüde Çıkarttı...

Baykal Ve Diğer PArtiler Unakıtan 'ın Oğlunun dokunulmazlığını savundu iftira attı

R.T. Erdoğan Basına AÇık Mecliste : Bazı 2 yüzlüler Unakıtan'ın Oğkunun Dokunulmazlığı Olduğunu Savunuyor ... Şunu belirtmeliyim arkadaşlar Öyle bir şey yok ... MAdem OKADAR diyorsun Biraz Sözünün ERKEĞİ OL ! SÖZÜNÜZÜN ARKASINDA DURUN... Madem Öyle Suç Duyurusunda Bulun Savcıya ... Bulundun mu ? Yoooook ... Bugüne kadar memelekete bir çivimı çaktınız ?
 

klavuz13

Banned
Kaçtane örnek seni tatmin eder? Ben şimdi sana içinde olduum bir konumdan örnek vereyim, yetmezse pm at 1 örnek daha veririm oldumu...
Arjantinde büyük bir ekonomik kriz yaşandı aynı yıl bizde ekonomik bir krizdeydik... Onlar bizim kadar kolay atlatamadılar neler yaşandığını araştır oku... Peki onların ekonomisinde ne nasıldı? Ben bilmediğimiz şeylerden bahsetmeyeceğim çok basit örnekler sen bile anlarsın...
Ticaretle uğraşıyorum... 4 yıldır 1 ürünü aynı fiyatta satıyorum... Şimdi şunu sorucaksın ee bunun nesi kötü... Hemen açıkliim...
Akaryakıta zam gelio... Bu nedemek herşeye zam gelmesi lazım... Ama benim peynir ekmek gibi sattığım ürüne zam gelmio... Sattığım ürünün hammaddesi mazot yakan kamyonla imalathaneye girmiomu? İmalathaneden dağıtım mazot/benzin yakan bir araçla dağıtılmıyormu?... Tabiki akaryakıtsız hiç bir iş ilerlemez... Peki nasıl oluyorda benzine zam gelirken ürüne gelmiyor... Çünkü patronlar satış sıkıntısı yaşamamak için ürüne zamn yapmıyorlar... Akaryakıta gelen zammı ürünlerden değil işçilerden çıkarmaya çalışıyorlar... Örnek vermek gerekirse 8 saat çalışması gereken işçi 10-12 saat çalıştırılıyor... Sosyal güvenlikten mahsun bırakılır... Maaşı düşürülür... Sonuçta açlık sınırındaki insanlara yenileri eklenir ama patronlar rahatlarından hiç birşey kaybetmezler...
Arjantine geri dönelim... 1 çorap düşünün ortalama 1 ytl civarındadır... 4-5 senedir zam gelmiyor... İşte bu çorap 10 taksitle satılıyor... Size tanıdık geldimi?
Neyse arkadaşlar uzattığım için üzgünüm fakat sizde biliyorsunuz ki bu %50 lik kesim 5 senede hiç bişeyin farkına varamadı... Ben en azında 1 kişiye bişeyler anlatmaya çalıştım...







Pardon ya belge istemişsin... Biliyorsun ki akp açıklama yapmayı pek sevmez...Benimde konumum oturup bütün gün belge toplamaya müsait değil... Örnekleri günlük yaşamdan verdim inş. anlatabilmişimdir...
açıklman için teşekkür ederim ama AKPARTİnin Amerikanın kurduğunu iddia ediliyorz bende bunu belgeleriyle ıspatlamalarını istiyorum. Yukarıda verdiğin örnek ekonomik bir örnek ben sadece "Amerikanın kurduğu partiye selam verilmez" amerika nasıl kurmuş bunu öğrenmek istiyorum.

bu kadar yazmışsın ama benim istediğmi cevap bu değildi... yapılan ekonomik sorunlar çözümler tartışılır. buna diyeceğim birşey yok ama nasıl oluyorda "amerika kurmuş" deniyor ben bunu merak ediyorum....
 

єℓ_мαяια¢нι

кємαℓιѕ&#1
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin iç dinamiklere dayalı bir iktidar kudretine sahip olmaktan çok, esas olarak dış dinamiklere yaslanarak ülke içindeki iktidar alanını genişletmeye çalışan bir siyasal profil verdiği gözleniyor.

Öyle anlaşılıyor ki, iktidar refarasını Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği'nden (AB) alan AKP'nin başka çaresi de yoktu. Bu nedenle Erdoğan ve beraberindekilerin zaman zaman Ankara'da ilan ettiği "kırmızı çizgiler" Washington ya da Brüksel'de aşıldığında, buna direnemeyecekleri belliydi. Nitekim hiç bir ihtilafta direnme yoluna da gitmediler.

Ancak, Batı'ya yaslanarak iktidarda kalmaya çalışan, AB sopasını kullanarak muhalefet güçlerini pasifize etme siyaseti izleyen AKP'nin, yürüdüğü bu yolun sonuna geldiği anlaşılıyor.

Son altı ayın gelişmelerine bakıldığında, ABD'nin gerilimli bir ilişki sürdürdüğü AKP hükümeti ile mesafesini açmaya başladığı, "ılımlı islam" siyasetini gözden geçirdiği ve hem Ortadoğu'da hem de Türkiye'de yeni bir alternatif arayışına girdiği gözleniyor.

Bu gelişmeyi, AKP hakkındaki bu seri yazının sonraki bölümlerinde değerlendireceğim. Çünkü, öncelikle AKP'nin kuruluş öncesi ve sonrasına, nasıl bir parti olduğuna, kimler tarafından tasarlanıp iktidara getirildiğine, ideolojik-politik hatının ne olduğuna ve bu politik hattın siyasal islamla ilişkisine bakmak gerekiyor.

Bir ABD projesi

AKP, Washington tarafından geliştirilen ve merkezinde "ılımlı İslam" siyasetinin bulunduğu Büyük Ortadoğu Projesi'nin stratejik bir ürünüdür. Üstelik, tasarlanmış, planlanmış ve sınırları çizilmiş bir projedir. Doğunun kalbine sokulmuş bir Truva Atı'dır. AKP, ABD'yi yöneten ve kısaca 'neo-con' denilen yeni muhafazakarların (Neo-Conservatives) geliştirdiği "imparatorluk" siyasetinin İslam dünyasındaki taşıyıcı unsurudur.

Durum o kadar açıktır ki, daha AKP kurulmadan Amerikalı strateji uzmanlarının ve siyaset kurucularının yazdıkları, insana, "bu kadar da olmaz" dedirtecek türdendir. Üstelik, AKP'de bunu saklamamakta, dahası söz konusu durumdan sakınmasız bir fırsatçılıkla yararlanmaya çalışmaktadır.

Türkiye'nin yeri

Konuyu ve bu "işbirliğini" aşağıda kanıtlarıyla açmaya çalışacağım. Ancak, daha önce, İstanbul'da Sinagoglara ve İngiliz Konsolosluğu'na karşı 15-20 Kasım 2003 tarihlerinde yapılan bombalı saldırıların hemen sonrasında yaşanan bir dizi gelişmeyi değerlendirmekte, konunun daha net şekilde anlaşılması için, yarar var.

Çünkü, İstanbul'da patlayan bombalar, başta Washington olmak üzere Batı başkentlerinde 1990'lı yılların ortalarından beri hazırlanan ve Türkiye'nin küresel düzen içindeki yerinin de yeniden tanımlanmasını içeren tartışmaları tetikledi.

Bu dönemde Türkiye'ye bir test alanı olarak bakılıyor ve ılımlı İslam ile radikal İslam'ın kapışacağı bir alan olarak görülüyordu. Batı basınında, "Sandık bombayı yenecek mi?" diye soruluyordu. Sandık ile işaret edilen AKP oluyor, bomba ise "radikal İslamı" temsil ediyordu.

Türkiye'ye yeni rol

Batı, Atlantik ötesi ve berisiyle kendisine yönelik küresel bir tehdit olarak algıladığı radikal İslam'a karşı çözümü, giderek artan oranda, ılımlı İslamı güçlendirmekte arıyordu.

Artık, hem ABD hem de Avrupa'daki Amerikancı çevreler, geçmişten farklı olarak Türkiye'ye yeni bir rol biçmeye hazırlanıyordu. Doğrusu, diğer Batı Avrupa ülkelerinin de (Almanya-Fransa) bu role pek itiraz ettikleri söylenemezdi. Dolayısıyla, daha önce, 'modern, laik ve demokratik bir ülke' olarak Müslüman dünya için örnek oluşturduğu belirtilen Türkiye, bundan sonra 'demokratik İslam ülkesi', diğer bir deyimle 'ılımlı Müslüman ülke' olarak bütün Doğuya bir 'model' olarak sunulmak isteniyordu.

Bu yönde Batı basınında çıkan yazılarda gözle görülür bir artış vardı. Türkiye'deki AKP hükümetinin, bu model için 'ideal' bir politik ortam oluşturduğu belirtiliyordu.

Dervişin zikriyle fikri

İslami yönelimli ve muhafazakar yeni orta sınıflara ve yine aynı yönelime sahip ve fakat orta ölçekli olmak sınırlarını aşan Anadolu sermayesine dayanan AKP yönetimi, bu konjonktürden aldığı güçle, ülkede sınırlı bir İslamizasyonu gerçekleştirebileceğini düşünüyordu. Yani, AKP de Batılı merkezlerle aynı görüşteydi. AKP teorisyenleri, iç ve dış dinmiklerin örtüştüğünü düşünüyorlardı.

Esas olarak ABD'ye dayanarak ülkede iktidar alanını genişletme stratejisi izleyen AKP, bu yolla hem kendi tabanının beklentilerini karşılama olanağını elde ettiğini sanıyor hem de Marmara sermayesi ile zaman zaman çatışarak, zaman zaman da uzlaşarak yeni bir iktidar bileşimi oluşmayı hedefliyordu.

Bugün sistemin pilot kabininde yaşanan şiddetli gerilimin ve bir tür yeni 'fetret' durumunun nedenini burada aramak gerekiyor.

Şeriat istiyorlar mı?

Ancak, AKP Türkiye'yi katı bir "şeriat ülkesi" haline getiremeyeceğini görüyor. Böyle bir amacın, çok şiddetli bir toplumsal ve siyasal çatışma yaşanmadan gerçekleşmeyeceğini 28 Şubat'tan sonra kavradıkları anlaşılıyor.

Bu nedenle, düşük yoğunluklu bir İslamizasyon hamlesi, bu kesimleri tatmin edecek gibi görünüyor. Ancak, düşük yoğunluklu da olsa, bir islami projenin amacına ulaşması, Cumhuriyetin kurucu ilkelerini değiştirmeden mümkün görünmüyor. AKP'nin İmam Hatip Liseleri'nin önünü açmak, türban, "helal gıda" ve Milli Eğitim müfredatının değiştirilmesi vb. için yürüttüğü ısrarlı çaba bu çerçevede değerlendirilmeli.

Bir proje olarak AKP

Evet, yukarıda da belirttiğim gibi AKP; ABD tarafından geliştirilen "Büyük Ortadoğu Projesi" ve "ılımlı İslam" siyasetinin bir ürünü, Washington'da tasarlanmış ve Ankara'da yürürlüğe konulmuş politik bir projedir. Şimdi bu tezi biraz açalım.

Amerikan dışişleri ve istihbaratının önde gelen Ortadoğu, Türkiye ve İslam uzmanlarından Graham Fuller'in, 1990'lı yılların başından beri "ılımlı İslam" projesi üzerinde çalıştığı bilinir.

Fuller, Ortadoğu'daki anti-amerikan radikal islamcı akımları önleme ve geriletmenin yolunun, laik sistemleri desteklemekten değil, aksine radikal islamcı partileri küresel kapitalist sistem içine çekecek ve özlerini dönüştürecek bir yaklaşımı benimsemekten geçtiği tezini yıllardır savunur.

Fuller'e göre Batılıların, Doğuda laiklik konusundaki ısrarının hiçbir anlamı yok. Çünkü, İslam dünyasında laikliğin tarihsel ve kültürel temelleri bulunmuyor. Laiklik, Batı-Hristiyan kültürene özgü bir olgudur. Ayrıca, Müslümanların günlük yaşamlarında dini nasıl yorumlayıp uyguladıkları ABD'nin stratejik çıkarlarını da hiç ilgilendirmez. Önemli olan şey, bu ülkelerin ya da örgütlerin anti-amerikan bir niteliğe sahip olmamasıdır.

O da ancak, ılımlı bir İslami modeli geliştirmekle mümkündür. Bu çerçeveden bakılınca, Fuller'e göre, Fransız ekolünü izleyen laik Türkiye "başarısız" bir örnektir. Laiklik nedeniyle İslam dünyasından, onları etkileyemeyecek ölçüde uzaklaşmıştır. Ancak, yine de önemli bir laik birikime ve demokratik geleneğe sahiptir. Bu durumda bir "ortalama" alınabilir.

Örneğin; Amerikalı strateji uzmanlarından Dinesh D'Souza da, daha 1995'te yazdığı bir kitapta, "Biz İslam köktendinciliğini dönüştürmeli, onları liberalleştirmeliyiz" demektedir.

İşte bu "ortalama" ılımlı islamdır.

Graham Fuller'in falcılığı

G. Fuller, 2000 yılında Türkiye hakkında yaptığı "şaşırtıcı" bir yorumda aynen şunları söylüyor:

"Türkiye, yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe... Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon (B. Ecevit liderliğindeki 57. Hükümetten söz ediyor) partilerinde büyük deprem yaratacak. Fazilet Partisi'nden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek bu yeni oluşuma katılacak. Yeni oluşum kar topu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye'de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de Meclise sokulacak." (Akt. Prof. Dr. Ümit Özdağ, Yeniçağ gazetesi, 29.4.2004)

Ne demeli? Yukarıdaki satırlar bir "analiz" olmanın çok ötesine geçmiyor mu? Fuller, sizce de tasarlanmış, bağlantıları kurulmuş ve bir ihtiyat payı bile bırakmaya gerek duymayan kesinlikteki bilgilerden (dikkat 2000 yılından söz ediyoruz) hareket etmiyor mu? Eğer Fuller bir falcı değilse, yeryüzünde bu kesinlik ve şaşmazlıkla ortaya konulan başka bir siyaset projesi örneği var mı? Çünkü, bu öngörüdeki neredeyse herşey gerçekleşmiş durumda.

Erdoğan ve AKP'nin gizli ABD görüşmeleri

Deneyimli gazeteci Turan Yavuz'un Mart 2006'da çıkan son kitabı "Çuvallayan İttifak", AKP'nin Washington'da nasıl projelendirildiğinin perde arkasına da ışık tutuyor. Bugüne kadar karanlıkta kalan bir dizi gizli buluşmayı aydınlatıyor. Turan Yavuz'un kitabında ulaştığı bilgiler, yukarıda yaptığım analize tartışılmaz kanıtlar sunuyor.

Öykü, AKP'yi iktidara taşıyan 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretinde başlıyor. Ocak 2002 tarihinde gerçekleşen bu ziyarette Erdoğan, ABD'nin savunma eski bakan yardımcılarından "Karanlıklar Prensi" diye tanınan Richard Perle ile gizli bir görüşme yapıyor. Erdoğan, gayri resmi nitelikteki bu gizli buluşmada, AKP'nin başta Irak konusu olmak üzere, ABD'nin küresel siyasetlerini destekleyecekleri yönünde güvence veriyor.

Turan Yavuz, kitabında ABD-AKP ilişkilerini deşiefre eden bu gizli randevu olayını ve görüşmeler zincirini şöyle anlatıyor:

"Cüneyd Zapsu, Erdoğan'ın daha başbakan olmadan Washinton'un etkin kişileriyle ilişki kurmasını 'Çizmeli Adam' lakabıyla tanınan Grenville Byford adındaki arkadaşı kanalıyla sağlamış. Zapsu'nun Byford'la dostluğu ise Davos toplantılarına dayanıyor. Boston'da 'Birahanelerr Kralı' olarak ün yapan ve şirket stratejileri danışmanlığıyla tanınan Byford'un eşi Orit Gadiesh de, bu gizli ilişkiler yumağının önemli bir parçası olarak karşımıza çıkıyor.

"Gadiesh, iş çevrelerinin saygın dergisi Forbes tarafından 'Dünyanın en güçlü 91. kadını' seçilmiş bir İsrailli. İsrailli bir generalin kızı ve ayrıca hem İsrail'in eski başbakanlarından Şimon Peres'in baldızı hem de en yakın danışmanlarından biri. Daha 17 yaşındayken İsrail Genelkurmay Başkanı'nın askeri istihbarat biriminde asistanı olarak çalışma hayatına başlamış.

"Kuşkusuz ABD yönetiminden, Ocak 2002'de Washington'a gelen ve hiçbir resmi sıfatı olmayan Erdoğan'la resmi temas kurması beklenemezdi. İşte bu noktada, Zapsu'nun dostları Byford ve eşi Gadiesh, Erdoğan için Washington yönetimi adına hareket eden ve 'Şahinler' grubunda yer alan Perle ile gayri resmi bir görüşme ayarlıyor. Bu gizli buluşmada Perle, Erdoğan'a ABD'nin özellikle Ortadoğu'ya bakışını anlatıyor, Irak'ta Saddam rejimine son verileceğinin altını çiziyor.

"Erdoğan da bu kahvaltılı buluşmada, ABD'nin Irak konusundaki tutumunu desteklediğini söylüyor, Perle'e kendisinden söz ediyor, lideri olduğu partisi AKP hakkında bilgi veriyor. (...) 3 Kasım seçimlerinde milletvekili olamayan Erdoğan, seçimlerin ardından tekrar Washington'a gidiyor. Erdoğan, bu ziyaretinde de resmi bir sıfat taşımamakta, sadece AKP Genel Başkanı olarak temaslar yapmayı planlamaktadır.

"Ortaya yine Zapsu'nun Davos'tan arkadaşı Byford çıkıyor ve Erdoğan'ın AKP Genel Başkanı sıfatıyla ABD Başkanı George W. Bush'la görüşmesini sağlıyor. Bush'un davet mektubunu 3 Aralık 2002'de Ankara'ya getirenler ise ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ile ABD'nin eski Ankara büyükelçilerinden Mark Grossman." (Bkz. Turan Yavuz, Çuvallayan İttifak, Destek Yayınları, Mart 2006 Ankara, Say. 41, 46, 50, 126)

Türkiye'den Washington'a gelen bilgiler (çoğu ABD'nin doğrudan yaptığı araştırmalara dayalıydı) AKP'nin iktidara yürüdüğünü gösterdiği için onlar da Erdoğan ve ekibiyle üst düzey temas kurmaktan yanaydı. Çünkü, daha Erdoğan'ın İstanbul belediye başkanlığı sırasında ABD Büyükelçisi ve Başkonsolosu sık sık kendisiyle görüşüyordu. ABD Yahudi lobisinin önde gelen isimleri de Erdoğan'la İstanbul'da gizli görüşmeler yapmıştı. Artık seviyeyi biraz yükseltmek gerekiyordu. İşte tam bu sırada Erdoğan kendi ayaklarına gelince, plan kolaylıkla gerçekleştirildi.

Kendisine seçim kazandıracak iç dinamiklere güvenmeyen AKP liderliği, iktidarı feth etmenin yolunun Washington'dan geçtiğini düşünüyor ve bu güce yaslanarak politik projelerini hayata geçirebileceklerini tasarlıyorlardı.

AKP'nin tarihi fırsatı

AKP yönetimi, ABD'nin gezegene egemen olma stratejisi ve küreselleşme sürecinin, kendi siyasal hedefleri bakımından elverişli bir konjonktür yarattığını hesaplıyor ve durumu değerlendirmeye çalışıyordu. Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın çalışma arkadaşlarından, Başbakanlık Başdanışmanı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan bu durumu çok açıkça ortaya koyuyordu.

AKP'nin teorisyenliği ile görevlendirilen Akdoğan, Ömer Çelik (Erdoğan'ın siyasi danışmanı, milletvekili) ve Taha Akyol'un katkılarıyla hazırladığı, "Muhafazakar Demokrasi" kitabında (önsözünü R.T.Erdoğan yazdı) iç ve dış dinamiklerin Türkiye'nin islami dönüşümü için uygun olduğunu ileri sürüyordu.

Yalçın Akdoğan şunları yazıyor:

"Son iki yüzyıl içinde ilk defa iç dinamikler ile dış dinamikler örtüşmektedir. AKP'yi iktidara getiren kitlelerin talepleri ile (iç dinamikler) ABD'nin ve AB'nin talepleri aynı çizgide birleşmişlerdir. Bu defa halkın istekleri ile Batı'nın istekleri birleşmiştir."

İşte durum bu kadar açık. Akdoğan, programatik hedefleri ve izledikleri siyasetin ABD'nin ve AB'nin talepleri ile "birleştiğini" ilan ediyor.

Bu tespit bir yanıyla doğrudur. Çünkü, eğer iç dinamikler ve koşullar uygun değilse, dış dinamikler ne kadar uygun ve etkin olursa olsun, bir siyasal dönüşüm programını hayata geçiremek çok zor, bazen de imkansızdır. Ancak, bu değerlendirmenin en önemli yanı, AKP'nin kendi siyasi hedefleri ile ABD ve Batı'nın beklentileri arasında bir uyum bulunduğunu "itiraf" etmiş olmasıdır. Diğer bir anlatımla, AKP, bu güçlerin siyasi programının Türkiye ve bölgedeki taşıyıcısı olduğunu kabul etmektedir.

Çatışma kaçınılmaz

Gel gelelim, bilinmeli ve beklenmelidir ki, "ılımlı İslam" projesinin Türkiye'de gerçekleştirilmesinin çeşitli güçlükleri var. Türkiye eliti ağırlıklı bir kesimiyle bu projeye, en hafif deyimiyle sıcak bakmıyor. AKP de işte bu nedenle geleneksel iktidar bloğu içindeki güç dengelerini değiştirmeye çalışıyor.

Ayrıca, bütün sorunlarına karşın, Türkiye laikliği önemli ölçüde içselleştirmiş ve bu yönde gelenek oluşturmuş bir ülkedir. Bu nedenle, şiddetli bir iç politik çatışma yaşamadan bu projeyi (ılımlı ya da düşük yoğunluklu islam projesi) gerçekleştirmek zordur. Dolayısıyla, "soft islam" projesinin uygulanabilmesi için, Cumhuriyetin kurucu ilkelerinin ve başlangıç varsayımlarının değiştirilmesi ya da en azından yumuşatılması kaçınılmazdır.

İşte bu nedenle, günümüzde islamcıların yedeğine düşmüş bazı avanak liberaller, Türkiye'de "bağnaz bir laiklik" olduğunu ileri sürmektedir.

AKP, arkasına aldığı ABD ve AB ile inisiyatifi ele geçirmiş görünüyordu. Ancak, gerek 2004 Aralık ayında gerekse 2005 Ekim'inde yapılan AB zirvelerinde, Türkiye'ye tam üyelik için konulan ağır ön şartlar, yukarıda çizdiğimiz tabloda ve güç dengelerinde hızlı bir değişime yol açmaktadır. Bu nedenle AKP iktidarının önemli güç kaynaklarından biri çökmektedir. Diğer güç kaynağı olan ABD ise, Irak'ta yaşadığı başarısızlık; AKP'nin ilkesiz, "iki yüzlü" ve oynak bir siyaset izlediğinin ve siyasal islamdan tam olarak kopmadığının görülmesi; ve ılımlı islamın, düşünülenin tam tersine, radikal islamın önünü açtığının anlaşılması gibi nedenlerle sarsılmaktadır. Bu konuyu da gelecek yazımda açmayı deneyeceğim.

AL ÖĞREN
 

klavuz13

Banned
AKP'nin teorisyenliği ile görevlendirilen Akdoğan, Ömer Çelik (Erdoğan'ın siyasi danışmanı, milletvekili) ve Taha Akyol'un katkılarıyla hazırladığı, "Muhafazakar Demokrasi" kitabında (önsözünü R.T.Erdoğan yazdı) iç ve dış dinamiklerin Türkiye'nin islami dönüşümü için uygun olduğunu ileri sürüyordu.

-----------------------
MUHAFAZAKAR DEMOKRASİ KİTABININ ÖNSÖZ VE SONUÇ BÖLÜMÜ AŞAĞIDADIR

-----------------------

AK PARTİ VE MUHAFAZAKAR DEMOKRASİ

ÖNSÖZ *
Adalet ve Kalkınma Partisi yeni milenyumun ilk yıllarında kurulan, bir yıl sonra da iktidara gelen, Türkiye’nin en büyük partisidir.
Sadece Cumhuriyet tarihinde değil, dünya tarihinde de bu siyasal başarının çok az örneği vardır.
AK Parti Türk siyasal yaşamında yeni bir siyaset tarzını, yeni bir anlayışı temsil ediyor. Muhafazakar Demokrasi olarak ifade ettiğimiz siyasal kimlik altında ortaya koyduğumuz siyaset üslubu, siyaset tarzı ve siyaset kültürü sadece Türkiye açısından değil, dünya siyaseti açısından da çok önemli bir açılımdır.
Dünya üzerinde sosyalizm, liberalizm ve muhafazakarlık arasında olduğu gibi diğer siyasal çizgiler arasında da ciddi bir ilişkinin ve etkileşimin olduğu görülüyor. Artık çok katı ve kesin hatlarla ideolojilerin birbirlerinden ayrılması ve kutuplaşmasına değil, farklı ideolojiler arasındaki geçişkenliklerle birlikte yeni siyasal kulvarların oluşmasına tanık oluyoruz. Siyah ve beyazın keskinliği yerine daha renkli ve çokboyutlu bir tablo var önümüzde.
Biz AK Parti olarak Muhafazakar Demokrasi anlayışına önem atfediyoruz, çünkü bu çabanın siyasetin yenilenmesi ve güçlenmesi açısından ne anlam ifade ettiğini çok iyi biliyoruz.
Türkiye’de siyasetin gerçekçi bir zeminde yapılması, partilerin kendi siyasal kimliklerini deklare etmeleri ve buna uygun bir siyaset tarzı gütmeleri öncelikle siyasetin güçlenmesi anlamını taşıyacaktır.
Ak Parti’den önce siyasi hayata hakim olan partilerin iki karakteristiği vardı.
Birinci kısım partiler, siyaseti sadece belli bir ideoloji temelinde yaparak siyasi parti olmaktan çok “siyasi cemaat” gibi davranıyorlardı.
Bu partiler, kamu siyaseti temelinde bir yapılanma yerine, katı ideoloji temelinde yapılanarak siyaseti radikalleştirmekteydiler.
Diğer tür partiler ise her türlü “siyasi fikir”den yoksun, sadece rant dağıtmaya ayarlanmış “siyasi şirket” görümündeydiler.
Ak Parti siyaseti radikalleştiren “siyasi cemaat” anlayışına da, siyaseti fikirsizleştiren “siyasi şirket” anlayışına da karşıdır.
Ak Parti, “muhafazakarlık temelinde bir kitle partisi”dir.
Siyasetin fikir ekseninde yapılmasını temel almakta, buradan kalkarak kitlelere dönük merkez siyaseti üretmektedir.
Böylece Ak Parti toplumsal merkezden aldığı güçle siyasi merkezi yeniden inşa etmiş ve merkez sağın tartışmasız tek gücü haline gelmiştir.
Türk siyasi yaşamından silinip giden partilere baktığımız zaman bu partilerin siyasal kimliklerini geliştiremedikleri için önce “söylem krizi”ne, sonra “temsil krizi”ne girdiklerini görürüz.
AK Parti’nin bugün iktidarda olmasına rağmen böyle bir çaba içine girmiş olması, önemsenmesi gereken bir açılımdır.Türkiye’de üretilecek bir model birçok ülkeye de örnek olabilecektir.
Türkiye doğu ile batı, İslam ile Hıristiyanlık, Avrupa ile Asya arasında köprü durumundadır. Türkiye’nin laik ve demokratik yapısıyla İslam kültüründen kaynaklanan gelenekleri bir arada götürmesi doğudan da batıdan da dikkatle izlenmektedir.
Böyle bir modelin olması iki uygarlık arasında kanalların açık olması, işbirliğinin var olması demektir. Bu misyonu kendi çıkarları için uygun görmeyen ve medeniyetler arası çatışmayı körüklemek isteyenler olabilir. Ancak unutmayalım ki, çatışmalar ve savaşlar istisnadır; asıl olan barış ve uzlaşı, diyalog ve işbirliğidir.
Bugün için çağdaş dünyanın ortak hedefi “barış, istikrar ve refahı güvenceye alacak bir diyalog ve işbirliğini geliştirmek” şeklinde özetlenebilir.
Bu ortak hedefe ulaşabilmek için,
• demokrasi ve insan haklarına saygının güçlendirilmesi,
• sürdürülebilir ve dengeli bir ekonomik
• ve sosyal gelişmenin sağlanması,
• yoksullukla mücadele önlemlerinin arttırılması ve kültürler arasındaki karşılıklı anlayışın geliştirilmesi zorunluluğu vardır.
Barış ve uzlaşının yolu iletişim ve diyalogdan geçmektedir. Diyalog ve işbirliğine kapalı olan toplumların geleceğin dünyasında etkin bir yer bulabilmesi mümkün değildir.
Diyaloga sırtımızı dönersek yerine ne koyabiliriz?
Diyaloğu reddetmek bir arada yaşamayı reddetmek anlamına gelir.
Diyalog, beyni ve gönlü açık, ilim ve fikirle aydınlanmış, ön yargısız insanların, samimi ve eleştirel olarak birbirlerinden öğrenmeye hazır olduğu ilişkinin adıdır.
Küresel yönetimin temel şartı olarak, insan dayanışmasının medeniyet çeşitliliği ile tamamen tutarlı olduğunun ve medeniyetlerarası diyaloğun öneminin kabul edilebilir bir düzenin temeli olduğunun anlaşılması gerekir.
İnsanlık büyük acıların ve yıkımların ardından birbirine yakınlaşmakta, ortak bir takım değerler üretmeye ve bunları kurumsallaştırmaya çalışmaktadır.
Bugün çağdaş dünyayla entegre olamayan, evrensel değerleri benimseyemeyen, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti gibi kavramları geliştiremeyen ülkeler yalnızlığa itilmektedir.
Varlığını koruyabilmenin ve diğer ülkelerle rekabet edebilmenin yolu yalnızlıktan değil, özbenliğini koruyarak evrensel kriterlere hakim olan bir işbirliğinden geçmektedir.
Biz, bugün medeniyetler arasında gerçekleştirilebilecek bir diyaloğun dünya barışı ve kardeşliği için gerekli bir işbirliği çabası olduğunu düşünüyoruz. Farklılıkların birbirini tolere etmeleri ve ortak bir zeminde buluşmaları demokratik bir dünya için kaçınılmaz bir durumdur.
Bugün bize düşen ortak bir barış dili ve diyalog zemini üretebilmektir. Bugüne kadar insan hakları evrensel bir değer olarak insanlık vicdanının ortak sesi, toplumların mutabakat zemini, farklılıkların diyalog platformu olarak şekillenmiştir.
İnsan hakları kadar insanlığın üzerinde ittifak edebildiği bir üst değer çok az var olmuştur. Adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle beslenen hak ve özgürlük söylemi insanlığın mütemmim cüz’ü olarak kurumsal yapılanmalara, hukuki düzenlemelere ve somut uygulamalara rengini –biraz değil, tamamen-vermelidir.
Aslında insan hakları hemen hemen bütün dinlerin ve ideolojilerin bir şekilde vurguladıkları bir değerdir. Tüm dinler ve birçok ideoloji insani değerleri kutsallaştıran ve bugünkü şekliyle insan haklarına önem veren bir yapıdadır.
O halde bugünün barış dünyasının tesisinde ortak bir değer olarak insan hak ve özgürlükleri belirleyici rol oynamalıdır. Eğer dünya halkları ortak değerleri paylaşma noktasında bir erdem gösterirlerse, farklılıklarımıza saygı duyma noktasında da bir hassasiyet gelişir. Bu mutabakatın değersel zemini adalet ve insan hakları; siyasal zemini ise çoğulcu demokrasidir.
Asıl olan insanlığın genel kabulünü alan evrensel değer ve ilkelerdir. Bugün olması gereken hak ve özgürlükler, adalet, fazilet ve barışın evrensel değerler olarak küreselleşmesi, kurumsallaşması ve tüm dünya insanına ulaştırılabilmesidir.
Aksi takdirde belli bir kültürün dominant bir hale gelmesi, sermaye çevrelerinin küresel bir güce kavuşması; güneyle kuzey, doğuyla batı, zenginle yoksul gibi yeni ve birbirine mesafesi açılan kutupların oluşması olumlu görülebilecek bir değişim sayılamayacaktır.
Bugün maruz kaldığımız risk ve tehditlerle tek bir devletin veya kuruluşun başa çıkması mümkün değildir.
Bugün orta yerde duran gerçek, insanoğlunun yerküre gemisinde ortak bir kaderle yolculuk ettiğidir.
Artık dünyanın herhangi bir köşesinde yaşanan olumsuzluklara gözümüzü kapamamız, yoksulluğu gözardı etmemiz, zulüm ve teröre vurdumduymaz davranmamız gibi bir lüksümüz yok.
Silahsızlanma, demokratikleşme, hakkaniyetli ve sürdürülebilir kalkınma, çevre koruması, kültürel çoğulculuk, insan hakları ve küresel yönetim gibi konular bugün küresel sivil toplumun güçlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Küreselleşmenin lokomotifi her ne kadar ekonomi ise de, küreselleşme, toplumsal dinamikleri harekete geçirerek ve yerel zenginlikleri sürece katarak ancak istikrarı yakalayabilir.
Küresel dünyada patronaj kesinlikle belli bir çevrenin inisiyatifine terk edilmemelidir.
Türkiye’de AK Parti’nin ortaya çıkması, mevcut siyasal anlayışların milletin değer ve beklentilerine cevap verememesinin, kriz ve gerilimlerin siyasal alanı daraltmasının bir neticesidir. Ak Parti sayesinde Türkiye’nin önünü tıkayan siyaset tarzlarını tasfiye etmiştir. Bu yüzden AK Parti dünden de ders alarak geleceğe yelken açmıştır.
Türkiye’de artık Siyaset, birlikteliğin ve kuşatıcılığın lokomotifi olmak zorundadır. Halkımız Türkiye’yi kutuplaşmalara götüren, halkın genelini kucaklamayan, söylem ve üsluplarıyla marjinalleşen partilere tam anlamıyla güvenememektedir.
Huzur ve uyum isteyen toplumumuz ülkenin tüm sorunlarını gören ve çözmeye çabalayan, farklı toplumsal kesimleri hasım olarak görmeyen bir anlayışı arzulamaktadır ki, AK Parti iktidarı bu hissiyatın bir neticesidir.
Mesele, herhangi birine saygısızlık yapmadan çok sayıda kimliğe yer bulacak bir siyasal üsluba ve yapılanmaya sahip olabilmektir.
Toplumun küçümsenmeyecek bir kesimi
• geleneği dışlamayan bir modernlik,
• yerelliği kabul eden bir evrensellik,
• manayı reddetmeyen bir rasyonellik,
• köktenci olmayan bir değişim istemektedir.
Demokrasi diyalog, tahammül ve uzlaşı rejimidir; bugün dünya ölçeğinde bir demokratikleşmeye ihtiyaç vardır.
Küresel rekabet, ticaret ve uluslar arası ilişkiler ağı, kapalı toplumların hızla kendilerini dünyaya açmalarını gerekli kılmaktadır.
Siyaseten kimi otoriter ülkelerin özgürleşmesi için çaba göstermeyenler bir gün ekonomik olarak bu ülkeleri dünya sistemine katmak zorunda kalacaklardır.
Bizim arzumuz insanlık ailesinin her üyesinin güven zemininde tesis edilen bir iletişim ve işbirliği ağına katılmasıdır.
Gettolaşan, içe kapanan ve işbirliğine kapalı olan toplumlar dünya üzerinde her an sorun üretebilecek sağlıksız alanların oluşmasına sebep olmaktadır.
Dünyanın geleceği medeniyetler çatışmasından değil, medeniyetlerin işbirliğinden geçmektedir. Yerel özelliklerin, farklılıkların, milli ve dini değerlerin yani her türlü çeşitliliğin sahiplenilebildiği bir ortam çatışma değil uzlaşma; kavga değil barış getirecektir.
AK Parti, Yeni Muhafazakar Demokrat çizgiyi muhafazakarlığın genlerine ve tarihi kodlarına uygun şekilde, ama siyaset yaptığı coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanarak ortaya koymaktadır.
AK Parti kendi düşünce geleneğinden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel standarttaki muhafazakar siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır.
AK Parti değişime değil, gerileme ve yozlaşmaya direnen bir anlayıştadır. Değişimi gelişim ve ilerleme anlamında savunmaktadır.
AK Parti geçmişin statükoculuk üzerine bina edilen muhafazakarlığı yerine yeniliğe açık modern bir Muhafazakarlık üzerinde durmaktadır.
AK Parti, evrimci veya tedrici ve doğal sürecinde işleyen toplumsal dönüşüme dayalı bir değişimi savunmaktadır.
AK Parti’nin muhafazakarlıktan anladığı mevcut kurum ve ilişkilerin korunması değil, bazı değerlerin ve kazanımların korunmasıdır. Koruma ise değişime ve ilerlemeye kapalı olma değil, özü yitirmeden gelişmeye uyum sağlamaktır.
Muhafazakar Demokrasiye göre “siyaset” bir uzlaşı alanıdır; toplumsal ve kültürel çeşitlilikler demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde siyasete bir renklilik olarak katılırlar.
Sivil siyaseti önemseyen ve siyasette sivil toplumun etkisine inanan AK Parti, demokratik bir toplumda ara korunak mekanizmaları olarak sivil toplum örgütlerine büyük önem verir.
AK Parti, radikal söylem ve üslubun Türkiye siyasetine bir fayda sağlamadığını; Türk siyasetinin çatışma, kamplaşma ve kutuplaşma yerine uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerektiğini düşünmekte ve ılımlılığın toplumun genel bir talebi olduğuna inanmaktadır.
Muhafazakar Demokrasiye göre sınırlandırılmayan, keyfiliğe ve hukuksuzluğa olanak sağlayan, katılımı ve temsili önemsemeyen, bireysel ve kollektif hak ve özgürlükleri hiçe sayan totaliter ve otoriter anlayışlar sivil ve demokratik siyasetin en büyük düşmanlarıdırlar.
AK Parti hukuk devleti normlarını benimseyen asli fonksiyonlarına çekilmiş, küçük ama dinamik ve etkili bir devletten yanadır.
Siyasi iktidarın en temel dayanağı milli iradedir ve özelliği, meşruluğunu halkın genel kabulünden almasıdır. Biz hukuki ve siyasi meşruluğu her partinin “olmazsa olmazı” olarak görüyoruz.
Her türlü dayatmacı, buyurgan, tektipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımlar sağlıklı bir demokratik sistem için engeldir. Hiç kimse masa başından toplumları yönlendirmeye, onlara biçim vermeye kalkmamalıdır.
Muhafazakar demokrasi kimliğimiz, her türlü toplumsal ve siyasal mühendisliğe karşıdır.
Demokrasi bir diyalog, tahammül ve uzlaşı rejimidir. Diyalogun gelişmediği kapalı toplumlar demokratik bir kültür üretemezler.
Türkiye’de kendine özgü bir demokrasi yerine; çoğulculuk, çokseslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmelidir. İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir.
Biz buna “derin demokrasi” diyoruz.
Demokratik siyaset zemini her türlü sorunun aktarıldığı, tüm toplumsal taleplerin yansıtıldığı ve doğru ile yanlışın kendisini test ederek düzeltebilecekleri bir zemin olmalıdır.
“Özgürlük” sadece demokrasiyi mümkün kılan bir değer değil, aynı zamanda toplumsal düzenin ve sorumlulukların ahlaki ve hukuki çerçevede işlemesini de temin eden bir değer ve ilkedir. İnsanlık ailesinin her ferdi temel hak ve özgürlüklere “insan” olmaları hasebiyle sahip olmalıdır.
Bireysel özgürlüğün tam olarak tesis edilebilmesi bireyi soyut, silik ve devlet karşısında korumasız kılmak değil, onu toplumsal alan içinde sivil ve sosyal oluşumlarla donatmaktan geçmektedir.
Herkesin doğuştan sahip olduğu “insan hakları”nın hiçbir dinsel, ırksal, cinsel, dilsel, siyasal ya da sınıfsal ayırım gözetmeksizin tüm insanlar için geçerli olmalı ve hukuki zeminde tanınmalıdır.
AK Parti, insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde bireysel tercih ve kabullerin korunması gerektiğini saklı tutarak “aile” kurumunu sarsacak uygulamalar konusunda hassasiyet gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır.
AK Parti, “biz ve diğerleri” ayrımı yapan; tek bir mezhebi, etnik unsuru veya dini anlayışı siyasetinin ana gövdesi yaparak, diğer seçenekleri karşısına alan bir söylem ve örgütlenme biçimlerini dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir özellik taşıyacağına inanmaktadır. Bunlar partimizin kırmızı çizgileridir.
AK Parti, “laiklik”i devletin tüm dinler ve düşünceler karşısında nötr kalmasını ve eşit mesafeyi korumasını sağlayan, inanç farklılıklarının veya farklı mezhep ve anlayışların çatışmaya dönüşmeden sosyal barış içinde yaşatılabilmesi için takınılan kurumsal bir tutum ve yöntem olarak tanımlamakta; laikliğin temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınarak bir tür hakem müessesesi gibi işletilebilmesi için demokrasiyle taçlanması ve uzlaşı ortamı sunması gerektiğini düşünmektedir.
Laiklik, toplumsal çeşitliliği, çatışma veya gerginlik ortamından uzaklaştırıp barış içinde ve özgür olarak bir arada tutabilmenin bir yolu olarak görülmelidir.
Muhafazakar Demokrasi anlayışımız, geleneği önemsemekle birlikte modern kazanımları reddeden bir gelenekçilik gütmemektedir. AK Parti körü körüne geleneği veya modern olanı reddetmek yerine, yeni bir senteze varılması gerektiğini düşünmektedir.
Yerelliği savunmak, evrenselliği red anlamına gelmemeli, yerellik de kendisini çatışmacı bir mutlaklığa dönüştürmemelidir.
AK Parti toplumsal olanı, grup aidiyetini ve sivil toplumu önemli bulurken, cemaatçi bir yaklaşımı önplana çıkarmamaktadır.
AK Parti dini bir toplumsal değer olarak önemsemekle birlikte din üzerinden siyaset yapmayı, devleti ideolojik bir dönüşüme uğratmayı, dini sembollerle örgütlenmeyi doğru bulmamaktadır.
Din üzerinden siyaset yapmak, dini araç haline getirmek, din adına dışlayıcı bir siyaset yürütmek hem toplumsal barışa, hem siyasi çoğulculuğa, hem de dine zarar vermektedir.
Dini ve dindarları önemsemek, dini değerlerin sosyal fonksiyonlarını kabul eden bir parti olmak ile dini bir ideoloji haline getirerek devlet aygıtı marifetiyle ve zorla toplumu dönüştürmeyi amaçlayan bir parti olmak arasında çok ciddi bir fark vardır.
Din adına parti kurmak veya böyle bir imaj vermek topluma ve dine yapılabilecek bir kötülüktür. Din mukaddes ve ortak bir değerdir, bunu kimse siyasi tarafgirlik konusu yaparak bölünme ve ayrışmalara sebebiyet vermemelidir.
Bu yüzden geleneği, tarihi ve toplumsal kültürü önemseyen muhafazakarlığın dini de önemseyerek demokratik bir formatta kendisini inşa etmesi önemli bir açılım olacaktır.
AK Parti’nin geliştirmeye çalıştığı Muhafazakar Demokrasi anlayışı din-demokrasi, gelenek-modernizm, devlet-toplum arasındaki ilişkiyi sağlıklı bir zeminde yeniden üretmek açısından büyük önem taşımaktadır.
AK Parti kuruluşundan bugüne hem zihinsel, hem örgütsel, hem yönetsel olarak kurumsallaşma noktasında önemli adımlar atmıştır.
Bu çalışma Muhafazakarlık olarak tanımladığımız siyasal düşünce biçimini demokratik formatta kodlayarak Muhafazakar Demokrasi anlayışını ve siyaset tarzını Türk siyasal yaşamına kazandırmayı amaçlamaktadır.
AK Parti Muhafazakar Demokrasi anlayışıyla Türk siyasetinin bugünü ve yarınında ülke ve millet menfaatleri çerçevesinde belirleyici olma gayretindedir. Tutarlı bir siyaset öncelikle partinin siyasal söylemi ve felsefesiyle eylemlerinin örtüşmesini gerektirmektedir. Halkımızın değer ve beklentilerini siyasal alana taşıyan partimiz, siyasal düşüncemize uygun politikalar üretmenin önemine inanmaktadır. Bu çalışma bu amaçla hazırlanmış ve kamuoyunun katkılarına açılmıştır.
Ümit ediyoruz ki, Muhafazakar Demokrasi anlayışı siyasal hayatımıza yeni bir soluk ve açılım getirir...

Recep Tayyip ERDOĞAN
Adalet ve Kalkınma Partisi
Genel Başkanı



* Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Ocak 2004 tarihinde “Uluslar arası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu”nda yaptığı konuşmanın metnidir.

AYNI KİTABIN SUNUÇ BÖLÜMÜ

SONUÇ

AKPARTi, Yeni Muhafazakar Demokrat çizgiyi muhafazakarlığın genlerine ve tarihi kodlarına uygun şekilde, ama siyaset yaptığı coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanarak ortaya koymaktadır.

AKPARTi kendi düşünce geleneğinden hareketle, yerli ve köklü değerler sistemimizi evrensel standarttaki muhafazakar siyaset çizgisiyle yeniden üretmek amacındadır.
AK PARTi değişime değil, gerileme ve yozlaşmaya direnen bir anlayıştadır. Değişim gelişim ve ilerleme anlamındaysa savunulmaktadır.
AKPARTi geçmişin statükoculuk üzerine bina edilen muhafazakarlığı yerine yeniliğe açık bir Muhafazakarlık üzerinde durmaktadır.
AKPARTi, devrimci dönüşüme karşı toplumsal dinamiklere dayanan ve doğal süreçlerle işleyen bir değişimi savunur.
AKPARTi’nin muhafazakarlıktan anladığı mevcut kurum ve ilişkilerin korunması değil, bazı değerlerin korunmasıdır. Koruma ise değişime ve ilerlemeye kapalı olma değil, özü yitirmeden gelişmeye uyum sağlamaktır. Muhafazakarlık köklülük, devamlılık ve istikrar üzerine vurgu yaparak yeniliği tarihsel birikime adapta etme gayretindedir.
AKPARTi’ye göre "siyaset" bir uzlaşı alanıdır; toplumsal ve kültürel çeşitlilikler demokratik çoğulculuğun üreteceği tolerans ve hoşgörü zemininde siyasete bir renklilik olarak katılırlar.
Sivil siyaseti önemseyen ve siyasette sivil toplumun etkisine inanan AKPARTi, demokratik bir toplumda ara korunak mekanizmaları olarak sivil toplum örgütlerine büyük önem verir.
AKPARTi, radikal söylem ve üslubun Türkiye siyasetine bir fayda sağlamadığını; Türk siyasetinin çatışma, kamplaşma ve kutuplaşma yerine uzlaşı, bütünleşme ve hoşgörü üzerine kurulması gerektiğini düşünmekte ve ılımlılığın toplumun genel bir talebi olduğuna inanmaktadır.
AKPARTi’ye göre sınırlandırılmayan, keyfiliğe ve hukuksuzluğa olanak sağlayan, katılımı ve temsili önemsemeyen, bireysel ve kollektif hak ve özgürlükleri hiçe sayan totaliter ve otoriter anlayışlar sivil ve demokratik siyasetin en büyük düşmanlarıdır.
AKPARTi hukuk devleti normlarını benimseyen asli fonksiyonlarına çekilmiş, küçük ama dinamik ve etkili bir devletten yanadır.
Sınırlı iktidardan yana olan AKPARTi’ye göre siyasi iktidarın en temel dayanağı milli iradenin kabulüne mazhar olarak meşruluğunu halkın genel kabulünden almasıdır.
AKPARTi her türlü dayatmacı, buyurgan, tektipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımları sağlıklı bir demokratik sistem için engel olarak görmektedir.
AKPARTi’ye göre "demokrasi" bir diyalog, tahammül ve uzlaşı rejimidir. Diyalogun gelişmediği kapalı toplumlar demokratik bir kültür üretemezler.
AKPARTi ye göre Türkiye’de eksik ve kendine özgü bir demokrasi yerine; çoğulculuk, çokseslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasiyi tesis edilmelidir. İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir.
AKPARTi demokratik siyaset zeminini her türlü sorunun aktarıldığı, tüm toplumsal taleplerin yansıtıldığı ve doğru ile yanlışın kendisini test ederek düzeltebilecekleri bir zemin olarak görmektedir.
AKPARTi’ye göre "özgürlük" sadece demokrasiyi mümkün kılan bir değer değil, aynı zamanda toplumsal düzenin ve sorumlulukların ahlaki ve hukuki çerçevede işlemesini de temin eden bir değer ve ilkedir.
AKPARTi, herkesin doğuştan sahip olduğu "insan hakları"nın hiçbir dinsel, ırksal, cinsel, dilsel, siyasal ya da sınıfsal ayırım gözetmeksizin tüm insanlar için geçerli olması ve hukuki zeminde tanınması gerektiğine inanmaktadır.
AKPARTi, insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde bireysel tercih ve kabullerin korunması gerektiğini saklı tutarak aile kurumunu sarsacak uygulamalar konusunda hassasiyet gösterilmesi gerektiğine inanmaktadır.
AKPARTi, "biz ve diğerleri" ayrımı yapan; tek bir mezhebi, etnik unsuru veya dini anlayışı siyasetinin ana gövdesi yaparak, diğer seçenekleri karşısına alan bir söylem ve örgütlenme biçimi dışlayıcı ve ayrıştırıcı bir özellik taşıyacağına inanmaktadır.
AKPARTi, "laiklik"i devletin tüm dinler ve düşünceler karşısında nötr kalmasını ve eşit mesafeyi korumasını sağlayan, inanç farklılıklarının veya farklı mezhep ve anlayışların çatışmaya dönüşmeden sosyal barış içinde yaşatılabilmesi için takınılan kurumsal bir tutum olarak tanımlamakta; laikliğin temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvence altına alınarak bir tür hakem müessesesi gibi işletilebilmesi için demokrasiyle taçlanması ve uzlaşı ortamı sunması gerektiğini düşünmektedir.
AKPARTi, laikliğin devletin dine ve dindarlara müdahale etme ve dini devletin veya siyasi iktidarların kontrolü altında tutma aracı olarak değil; toplumsal çeşitliliği sürekli savaş veya gerginlik ortamından uzaklaştırıp barış içinde ve özgür olarak birarada tutabilmenin bir yolu olarak görülmesi gerektiğini düşünmektedir.
AKPARTi, bireylerin dinden esinlenen duygu ve düşüncelerinin siyasete yansımasını normal bir durum, sosyolojik bir olgu olarak görmekte; ancak din üzerinden siyaset yapmak, dini araç haline getirmek, din adına dışlayıcı bir siyaset yürütmenin yanlış olduğunu vurgulamaktadır.
AKPARTi, toplum mühendisliğini reddetmektedir. Ütopik anlayışlar ve onlara ulaşma yollarının mutlaklaştırılmasını yanlış bulmakta; idealizm ile realizm arasında denge kurulması gerektiğini düşünmektedir.
AKPARTi muhafazakarlığı geleneği önemsemekle birlikte modern kazanımları reddeden bir gelenekçilik gütmemektedir.
AKPARTi körü körüne geleneği veya modern olanı reddetmek yerine, yeni bir senteze varılması gerektiğini düşünmektedir. Modernleşmenin bir ayağını oluşturan ileri teknoloji, yüksek eğitim ve şehirleşme tam anlamıyla desteklenirken; felsefi ayağını oluşturan bireycilik, sekülerlik, akılcılık ve maddecilik tarihi tecrübede görülen yanlış anlayış ve pratiklerinden sıyrılarak yerel değerlerle imtizac edilmelidir.
AKPARTi toplumsal olanı, grup aidiyetini ve sivil toplumu önemli bulurken, cemaatçi bir yaklaşımı önplana çıkarmamaktadır.
AKPARTi toplumsal yapıyı çözen ultra-bireyciliğe sıcak bakmamakla birlikte, özgür bireyin grupsal yapı içinde tamamen eritilmesini de doğru bulmamaktadır. Özgüven, spesifik rol, kazanılmış değer, irade kabiliyeti gibi konularda birey oluşturulurken; bireye çizilen rolün onu kelloktif bütünlüğün dayanışmasından mahrum bırakmayacak, ortak akıl ve duygudan koparmayacak, devlet ve kurumlar karşısında yutulmasını engelleyecek başka anlamlarla da takviye edilmesi sağlanmalıdır.
AKPARTi çeşitliliği kabul etmekle birlikte görece olanı yücelten kültüralist bir yerelliği de doğru bulmamaktadır. Yerelliği savunmak, evrenselliği red anlamına gelmemeli, yerellik de kendisini çatışmacı bir mutlaklığa dönüştürmemelidir.



KAYNAK
 

JeNk

New member
Çok Haklısın...Akp İcraatlarıylamı Başa Geldi Zannediyorsunuz...Akpnin En Önemli Destekcisi abd'dir...Hee Bide Cahil İnsanların Onurunu Birkaç Kilo Kömür 1 Cep Telefonuyla Satın Alıyorlar..
UNIVERSITE OGRENCISIYIM NE BIR KOMUR ALDIM NEDE BIR YARDIM BABAMIN ISYERINI OZELLESTIRDI AMA BU ULKE ICIN GEREGI NEYSE ONU YAPIYORLAR VE OYUMU AK PARTIYE VERDIM BUGUNDE OLSA YINE VERIRIM BU ULKENIN YARISINA CAHIL DIYEN INSANLARLADA HANGI YARISI KONUSUNDA TARTISIRIM
 

єℓ_мαяια¢нι

кємαℓιѕ&#1
UNIVERSITE OGRENCISIYIM NE BIR KOMUR ALDIM NEDE BIR YARDIM BABAMIN ISYERINI OZELLESTIRDI AMA BU ULKE ICIN GEREGI NEYSE ONU YAPIYORLAR VE OYUMU AK PARTIYE VERDIM BUGUNDE OLSA YINE VERIRIM BU ULKENIN YARISINA CAHIL DIYEN INSANLARLADA HANGI YARISI KONUSUNDA TARTISIRIM
Sen Söz Ettiğin Kişilerin Geçmişlerini Araştır Derim Ben !
 

ghuzz

New member
LoNGBoWMaN o yazdığını sandığım uzun cevabı okuyunca çok tanıdık geldi sanki buna benzer bir metin daha önce okumuştum hatırımda kalmıştı şöle google da bir araştrıdım
8 Mayıs 2004 te Merdan YANARDAG'ın bir yazısı. Aynısını Kanaltürk, kemalistler.net adresinde de buldum. Bence alıntı yapıyorsan en azından altına bir ALINTI diye bir ibare koyda bilelim dimi.


DTP li demiş ki "Çocuklarınızın üstüne bomba yağdıranlara selam vermek onursuzluktur" peki bu çoçuklar diye kastettiği kim tabii ki PKK şerefsizleri.

Sanki çok onurları varmış gibi konuşmuş.

Sonra neolmuş AKP ye karşı olan herkes DTP ile aynı fikirleri paylaşmışlar ve konuyu getirmişler AKP düşmanlığına.

Ben buradan şunu çıkartıyorum ki Siz DTP AKP'ye karşı diye onları ve PKK lıları destekliyorsunuz. AKP nin başarısız olması ve İktidardan uzaklaştırılması için her yolun Mübah olduğunu düşünüyorsunuz.


Şunu anlıyorum
Sizin aynı düşüncelerinize sahip olanların yıllarca bu ülkeyi yönetip şimdiye kadar hiçbir şey yapmamalarına karşın AKP nin sadece 5 yılda üklede yaptığı ve etkisinin yıllarca süreceği iyileştirmeyi yapması zorunuza gidiyor.

Ama şunu anlamıyorum
ülkemizin ne kadar iyi bir duruma geldiği bariz ortada iken sudan sebep ve dayanaksız iftiralarla sizinde faydanızı gördüğünüz halde AKP'ye karşı çıkmanız ve sırf ben buna karşıyım diye dışlamayı düşünmeniz selam vermemeniz vs vs vs.

Bence AKP karşısında olanlar şunu bilmelilerki 4 yıl önce %30 oy alan bir parti 4 yıl sonra %50ye yakın bir oy alıyorsa bu aradaki oy verenler bir şeyleri görmüş ve birşeylere hak vermiş diye düşünüyorum.

AKP kimse sen dur ben senin cebine para koyarım cebindeki para durduğu yerde %300 artacak demiyor.

ÇAlışan herkes kazanacak kazanmak için daha çok çalışacak diyor. Biz yıllarca az çalışıp çok kazanmaya alışmışız. bir ürünü 10'a alıp 100'e satmaya tabi ozamanlar akaryakıt zamları kimseye dokunmuyodu sanki.

Akaryakıtın yüksek olmasının tek sebebi üzerindeki vergilerin çok yüksek olması. Tabii bu vergiler yıllarca gelen hükümetler tarafından çıkartılmış ve bu vergilerden elde edilen kazanç belli başlı yerlerde kullanmak üzere bağlanmıştı. KİTler sürekli zarar ediyorken o KİTler de çalışan memurlar işçiler maaş ve zamlarınını alıyorlardı. Bir ton temel atılıp bu inşaatlar yıllarca bitmiyor fakat bu şirketlere para akmaya devam ediyordu.
Hatırlarsanız Cep telefonlarındaki GSM şirketlerinin aldığı sabit ücret tartışılırken depremden sonra gelen geçici %25 vergi sürekli hale geldi.

Ayrıca vergiler bu kadar yüksek olmaya devam ederken vergisini kaçıranlarda oldukça yüksek bir oranda idi.

Şimdi bunların hepsi YAVAŞ YAVAŞ değişiyor. Hiçbirşey göz açıp kapamak gibi kısa bir sürede düzelmez zaten bu şekilde düzelmesinide beklemeyin.

BAZILARI YILLARCA ÜLKEMİZİ O KADAR ÇOK HIRPALADILAR Kİ. ŞİMDİ OTURUP KONUŞUYOR VE YIPRATMAYA DEVAM EDIYORLAR.

SORUYORUM SİZE KİM AMERİKAN UŞAĞI

Ülkemizin sürekli iyi sürdürebilir yaşanabilir bir yere gelmesi için çalışan bizler mi?

Yoksa ,

Yıllardır hortumlara izin verip insanlarımıza herşeyi yasaklayıp, ortamı gerip bırakın AKP'ye selamı insanların birbirlerine bile selam vermesini istemeyerek sürekli kavga ederek oluşan bu ortamda RANTLARINI sürdüren sizler mi?


ŞUNU BILMELISINIZ ÇALIŞMAZSANIZ HIÇ BİR ŞEY KAZANAMAZSINIZ. IKTIDARI TEKRAR KAZANMAK ISTIYORSANIZ DOGRU VE DURUST BIR SEKILDE CALISMALISINIZ. VE ARTIK DOGRULARIN FARKINA VARMALISINIZ.
 

rahip20

New member
kendini bilmez bir insanın yaptıgı yorum işte torba olmadıgı için büzemiyoruz..
sen biraz geçmşi hatırlasan iyi olur...kemal dervişin vaktiyle amerikada verdiği brifing de T.C. devlet erkanına ayrılan masada henüz yeni kurulmuş veiktidar olmamış akp oturuyordu..cevap yeterince açıkmı ?
 

ruLet

♥StyLe♠
Her NedeN se Kimse gercekleri gormek istemiyor ne kadar ahmak bir toplumumuz var bundan onceki hukumetleri ele alalim vede yasam standartlarimi vede tr nin dunya ulkeleri arasindaki konumunu bir hatirlayalimmm,,,,

Bunlari gercekden gozlerimizin onune bir getirelim ve art niyetsiz dusunelim eminim ki cogunuz bu yazdiklarinizdan oturu pismanlik hisssedeceksiniz ama gelki bazi odun kafali arkadaslarimiz gecmisden gelen dusunleceleri hic sorgulamadan kendilerine benimsiyorlar ...
biraz daha genis dusunurseniz AKP hukumetinin bizlere ve de dunya ulkeleri arasindaki konumumuza ne kadar faydali oldugunu sizde gozlerinizle gorecekseniz
hangi hukumet doneminde tr nin dis ulkelerler bu alakasi bu kadar sayginligi vardi /
kesin bicin tartin iki dusunun bir kere yazin HER SEYDEN ONEMLISIDE BU IKI KERE DUSUNUN BIR KERE YAZIN ARKADASLAR GERCEKLERI HIC BIR ZAMAN UNUTMAYINNN
 

rebula

New member
% 50 Türkiyede Büyük Bir Rakam , Heleki Tek Bir Parti İçin.. AKP Hakkıyla İktidar Oldu Ve ALLAH Razı Olsun Çokda Güzel Çalışıyor.. Keşke Bi 5 Sene Önce Gelmiş Olsaydı.. Genel Anlamda Bilmiyorum Ama AKP Belediyeleri Ve Tabiki İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Mükemmel Çalışıyor.. Ben Doğma Büyüme İstanbuLluyum.. Babam Ve Onun Babasıda İstanbullu.. İstanbul İstanbul Olalı BöyLe Temiz Ve Bakımlı Hatta BöyLe Renkli Olmamıştı..

Siz SöyLeyin Yaşınız Yetmıyorsa Bir Büyüğünüze Sorun O SöyLesin Tüp, Ekmek, Yağ Vs. Kuyruklarını .. Adamlar Daha Ne Yapsınlar.. Ben Oyumu Vermedım Ama Bın Pışmanımç.. Keşke Diyorum Keşke Bende Verseydım.. He Bu Arada Hıc Bır Sekılde Yasalardan Taviz Vermıyorlar..
AKP Oncesı Beledıyeler De Kacak Yapılasma Bıle Felaket Ilerlıyordu.. Şuanda Çivi Çaktırmıyorlar.. Çok Titizler Bu Konularda....

İstanbulda Yaşayanlar Bilirler.. Sokaklardan Çöpler Toplanmaz Süpürülmez Süpürülse Çöpçüler Maaş Alamaz Haldeydı.. Kiptaş Ve Tokiyi Hatırlatmama Gerek Yok Sanırım.. Şuanda Gördüğüm Kadarıyla Vatandaş Olarak Herşey Yolunda.. Dış Savaşa Gelince Bu Ülkenin Anlı Şanlı TürkOrdusu Var.. İnş. Gücü Herşeye Yeter Ve Ülkeyi Sahipsiz Bırakmazlar.. Türk Milleti Olarak Heran Göreve Hazır Olarak Beklemekteyiz. Bizede Görev Düşerse Seve Seve Canımızı Bu Topraklar İçin Feda Ederiz..

Dediğim Gibi Ben AKP YE OY VERMEDİM Ama Çalışmalarına Türkiyeme Katkılarından Dolayı Bütün Çalışanlara Teşekkür Ederim.. ZEKİ İnsan Sevilir Bu Nerde Olsa Böyledir.. Abd nin Sevgiside Burdan Geliyordur.. Karşılarına 2. Çıkışımızda Ecevit Gibi Maksadımız Belliymiş Gibi Önüne Eğilerek Girmedik.. Başımız Dik Ve Omuzlarımız Düzgün Çekilde Karşılarında Oturduk..

Bırakın Artık Bu İşleri Sizlerde Görün Arkadaslar.. Saygılarımla..
 

olimpiyat

New member
çok geyik yapıyonuz arkadaşlar ... gerçekler herşeyden acıdır.. 2 kişiden biri akp ye oy vermiştir. bu kesin ... ve doğudaki akp hakimiyeti olmasaydı eğerki başka bir parti bu şekil doğu vatandaşının gönlünü cezbetmekten çok uzaktı dtp çok güçlü girecekti iktidara çok yüksek sandalye sayısıyla büyük tehkike atlattık demokratik bölünmeyi o zaman görcektiniz siz ... varsın dinci bilmemneci die eleştirin chpye kalsaydık memleket kalmıcaktı... şu an Mevlana tarızı ne olursan ol gel diyen başka bi siyasetçi yok her ne kadar AKPliysen gelme dien sabit fikirli vatandaşlarımız olmasına rağmen... Kandil bombalar yağmış... Hükümet Askeriyle övünmüş tebrik etmiş ... bunun tadını çıkarmak lazım...
 

@MEZARCI@

New member
yorumları tamamına yakınını okudum ve gördüm ki daha düne kadar dtp ölesiye eleştirenler sırf akp yi eleştirdi diye onu savunuyolar yakında pkk akp hakkında kötü birsey derse ki diyolar bu zihniyetteki insanlar pkk yıda savunurlar....
akp ye oy veren cahiller denmiş bi kac yerde....ozaman chp ve pkk lı dtp ye oy verenler vatan haini olmuyor mu vatan haini olup milletime zarar vermektense azcık akıl bana yeter.kimin cahil oldugu yorumları okununca cok belli oluyor..güneşi balcıkla sıvamaya kalkanlar ve denize düşen yılana sarılır onlarda dtp ye sarıldırlar artık ne oldukları anlasılmıstır daha fazla yoruma gerek yok....
 

olimpiyat

New member
AKP dışındaki partilerde taraftarlarıda kötü yenildi... olay bundan ibaret ... partizanlık devri bitti .... bi kaç senelik parti ezdi geçti akıl akıldan üstündür... artık herşey Türkiye için demenin vakti geldi...
 

mehmetünlü

New member
milletin kime selam verip kime vermeyeceğine en iyi kararı yine milletin kendisi verir.Hele hele böyle milli meselelerde dtpli birisinin beyanat vermesi beni daha da şaşırttı çünkü kendileri bu konularda konuşabilecek en son kişilerdendir.
 

HaRuKa

New member
Haruka kendine ait bir evin varmı ? yani A merikanın K urduğu P arti bu partiden genel olarakmı yararlandık ? yoksa partili olduğun için şahsınamı yararlandın sempatizanlığın buradanmı geliyor geliyorsa sen tambi AMERİKAN UŞAĞISIN..................
ben yanlı medyanın yaptığı haberciklere göre tavır takınmam politik görüşümü belirlemem... Amerikan Uşağı medyamızın :) Benim Bildiğim tek bir usak var o da Türkiyen'nin ili :) Yani senin gibi yazışanlara cevap dahi vermem ama işte bazen sizin gibilere hadlerini bildirmek gerekiyor.... AK Parti Bir cok seye imza attı... En basitini söylüyorum Toki. :)

Hangi başa gelen hükümet böyle bir projeye imza attıı bugüne kadar söyler misin? yok... o zaman susalım... çemkirmek yerine takdir edelim...

Benim icin tartışma bitmiştir...


Kolay gelsin...
 

phersiya

New member
dtp ye ve yandaşlarına hitap

hangi akal hizmet ettiğinizi doğrusu anlamış değilim, bu vatan hainlerine daha önce eve dön yasasını rahmetli ecevit çıkarmadımı şerefsilerin kaçtanesi döndü eve? kaldıki türkiyeyi bölmek isteyen bu çocuk katillerinin.asılmazsı farzdır, daha geçen gün bana email geldi pkk nın katliam yaptığı bebeler ana kucağında beynine sıkmışlar, ben terörü lanetliyorum ona destek verenleride, pkk deiğin kürt değilmi bence dil. kendi milletini bingölde bitliste,hakkaride kendi milletine kurşun sıkan insalara kaldıki insan değiller hayvanlar demeyi tercih ederim, ben kürt demem. dtplilere gelince topunun köküne kibrit suyu VATAN HAİNLERİİİİİİİİ. BENİ ANLAYNA ARKADAŞLARA SAYGILAR .. anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az
 

HTML

Üst