Nurcularin Ve Akp'nin Bop Içindeki Misyonu

muzo192

New member
Bilindiği gibi, 31 Mart Vakası, Nakşilerin ve değişik kesimlerden yobazların destek verdiği bir "Gerici İsyanı" olarak tarihe geçmiştir. 31 Mart Vakası'nın gerici kahramanı(!) Derviş Vahdeti, Nakşibendi tarikatından idi. Derviş'in çıkardığı "Volkan" gazetesine Saidi Nursi(kürdi) de yazıyordu. 1924'te hilafet kaldırılınca, İngilizlerin organize ettikleri Şeyh Sait isyanı başladı(1925). Bu olayda Nakşiler, doğuda birçok Türkmen-Alevi köyüne baskın yapmış, yakıp yıkmıştır. 1930'da Menemen'de ayaklanan yobazlar da öğretmen-yedek subay Kubilay'ı şehit ederek başını kesip sokaklarda dolaştırdılar. Bu isyanın başındaki Derviş Mehmet de Nakşibendi tarikatındandı.

31 Martçı Saidi Nursi(kürdi), 1925'te Şeyh Sait isyanıyla mahkum olmuştu. Saidi Kürdi, Nakşiliğe dayanan Nurculuğu yaymaya çalışan bir laiklik ve cumhuriyet düşmanıydı. Aslında hareketin özünde Türk düşmanlığı yatmaktaydı.



İşte Saidi Kürdi’nin takipçisi Fethullah Gülen de bu ekolün devamcısıdır. Derviş Vahdeti ve Saidi Nursi(Kürdi)’nin üstlendiği misyonu(!), günümüzde AKP ve Nur cemaati üstlenmiş görünüyor...


Önüne böylesine büyük(!) bir hedef koyan ve amaç edinen Fethullah Gülen, 1957 yılında Erzurum'da talebelik yıllarında Bediüzzaman(!) Saidi Nursi'nin adamı Muzaffer Arslan'ın sohbetlerinde Risale-i Nurları tanır ve bir daha da bu sohbetlere katılmaktan geri kalmaz!.. F.Gülen, daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarında çeşitli görevlerde bulunur... M.Şevket Eygi, gibi kişilerle aynı kulvarda, dini alet ederek siyasi mücadele verir!..



11.03.1966'da Kırklareli'nden İzmir merkez vaizliğine tayin edilen Fethullah Gülen, kendi deyimi ile, izine ayrılıp “küçük bir Türkiye seyahati”ne çıkmış ve “çeşitli yerlerdeki dostlarını ziyaret etmiş”tir. Seyahati 40 gün kadar sürmüştür. Halbuki izin süresi 20 gündür!.. Bu süre içinde hocaefendi(!) neler yapmıştır?..Kendisinin bu "çeşitli yerlerdeki dostları" kimlerdir acaba?.. Ve 20 günlük resmi izin, 40 güne nasıl çıkarılmıştır?..


Nurcular ülkemizde bir asırdır örgütleniyorlar.Devleti ele geçirme sürecinde,şimdi sıra parçadan bütüne doğru gitmeye geldi!

Ve “Abant Platformu”

Gayet açıktır ki, ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgede "ılımlı İslam" tasarımında Türkiye'nin "aktör" olmasını en iyi sağlayacak insan(!) Fethullah hocadır!.. ABD'nin planlarına göre; "Ilımlı islam" tasarımı, BOP'un marş motoru ve Fethullah Gülen de bu motorun anahtarıdır!

Washington'da düzenlenen Abant Platformunda Nakşiler, Nurcular ve Süleymancılar tarafından, M.Kemal ATATÜRK'ün kurduğu laik cumhuriyet tartışılmış(!) ve BOP çerçevesinde Afganistan'ın, Irak'ın, Mısır'ın, Özbekistan'ın, Azerbaycan'ın vb. ülkelerin örnek alacağı "din eksenli" cumhuriyete geçiş yolları aranmıştır! Yani onlara göre sorun, "laik Cumhuriyet"tir!.. Çünkü "Abant Grubu" denilen misyonun amacı da; "ABD'nin bölgedeki emperyalist çıkarlarına ideolojik bir destek sağlamak"la ilgilidir!

ABD'nin ve F.Gülen Hocaefendisinin kuklası olan Başbakan R.T.Erdoğan ise, ABD hakimiyetindeki Yeni Dünya Düzeni'nin "Büyük Ortadoğu Jandarma Komutanı" olmaya taliptir!

Türkiye, 24 Ocak 1980 kararları ile Liberalizme geçerken, 12 Eylül darbesi ile sistem buna uygunlaştırılır, 1990 yılından itibaren de "küresel"leşir, ABD destekli Gülen okulları ile de (sözde) "Türk Emperyalizmi" görüntüsü yaratılmaya çalışılır... İşte bu aldatmaca neticesinde bugün hala bazıları,"yahu ne istiyorsunuz bu hocaefendiden? Adam bizim misyonerliğimizi yapıyor,dünyanın her yerinde Türk(!) okulları açıyor" gibi bir safdillik, daha doğrusu gafillik içerisindeler...

"Çağdaş Roma İmparatorluğu" denilen ABD, BOP'u müslüman coğrafyasında hayata geçirmeye çalışırken, F.Gülen ve ekibinin himaye görmesi bir rastlantı değildir. F.Gülen ve cemaati yıllardır ABD tarafından desteklenmekte ve kullanılmaktadır. Bugün F.Gülen ABD'deki çiftliğinde(cemaate ABD tarafından tahsis edilmiştir), FBI'ın korumasında yaşamakta ve cemaatini yönetmektedir!

Büyük Ortadoğu Projesi(BOP):

Büyük Ortadoğu Projesi(BOP); ABD'nin batıda Fas, doğuda Moğolistan, kuzeyde Çeçenistan, güneyde Yemen'i içine alan geniş bir "islam coğrafyası" tasarısıdır. BOP'un üç boyutu vardır: Birincisi ekonomik olanıdır ki, G-7 ülkeleri içinde tartışılıyor. İkincisi siyasi boyutudur ki,ABD ve AB ülkeleri arasında tartışılıyor. Üçüncüsü ise askeri olanıdır ve bu da NATO Konseyi'nde ve komuta merkezinde tartışılmaktadır.

ABD'nin ve AB'nin hakimiyet kurmak için bir harman yerine çevirdiği Kıbrıs da bu projenin taşlarından birisidir!..

---Başbakan Erdoğan, Bush ile 28 Ocak 2004'te Beyaz Saray'da yaptığı görüşmenin ardından, "Türkiye'nin, sınırları genişleyen ve demokratik değerlerin yerleştirilmesi öngören bu projeye destek verdiğini, Türkiye'nin projede anahtar rol oynayacağını" söyledi!

---ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, 1 Nisan 2004'te verdiği ropörtajda "Neden Türkiye gibi bir islam ülkesi, Türkiye'deki gibi bir demokrasi olmasın?" şeklindeki sözleriyle, Türkiye'yi "ılımlı islam"ın modeli olarak gördüklerini ifade etti!

ABD ve AB Emperyalizmi, sömürüsünü idame ettirmek amacı ile, “dünyada birlik ve barış” amacı göstermek için, "dinlerarası diyalog ve hoşgörü" oluyormuşcasına, İbrahimi kökenli semavi dinler olan; Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık arasında uzlaşı sağlar gözükmektedir. Bu inançların dinsel simgeleri olan Davut yıldızı, kippa(bere), haç, türban(ki aslında İslamla bir alakası yoktur) gibi sembollerin istenen tarzda(kendi ülkeleri hariç) bulundukları bölgelerinde kullanımına hoşgörüyle bakılmıştır. "Davut Yıldızı-Haç-Hilal" ya da "Haç ve Gül" birlikte, emperyalizmin geleneksel birlik simgesi olarak kullanılmıştır.
Türkiye Türkleri’nin 1923'de Cumhuriyet ve Atatürk devrimleriyle başlattıkları uluslaşma süreci, bilhassa 1950'den itibaren inkitaya uğrar. O günden beri "karşı devrim" devam etmektedir. 2002 yılında AKEPE iktidarının işbaşına gelmesiyle, karşı devrim süreci hızlandırılmıştır. Bugün Türkiye, "Türk kimliği"nden ve "Cumhuriyet kimliği"nden "islami cemaat kimliği"ne çevrilmek istenmektedir!.. AKEPE Hükümeti, “Yeni Osmanlıcılık” ile Cumhuriyet sistemini karşı karşıya getirerek, İslam rejiminin rövanşını bu çatışmada almak istemektedir!

Başbakan Erdoğan'ın, laikliği "farklı inanç ve değerlere eşit mesafede olan devlet" diye tanımlamasından da anlaşılacağı üzere Erdoğan, şeriatçıların önündeki(eğitim alanında olsun,hukuk alanında olsun) engellerin kaldırılmasını istemektedir ve laikliği de bu çerçevede kullanmak istemektedir.

ABD'nin de Türkiye için istediği model; daha bireysel ve post modern, ılımlı bir İslami devlet ve laikliğin de olduğu bir sistemdir. Tabi bu laiklik, ABD'nin uygun gördüğü bir laikliktir! Tıpkı Tayyip Erdoğan’ın tanımlamasını yaptığı “laiklik” gibi…


8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Türk ekonomisini dünya tekellerine açması sayesinde "Anadolu kaplanları(!)"nın ortaya çıktığını ve şeriatçı sermayenin doğduğunu görmekteyiz. Bu yapı, "soft İslam" anlayışını da beraberinde getirmiştir. Anadolu kaplanları(!)nın ortaya çıkmasıyla, Anadolu'dan çıkan bu iş adamlarının, sadece sanayi ve ticaret alanında değil, şeriatçı faaliyetler gibi başka alanlara da finansman sağladıklarını görmekteyiz. AKEPE de "İslam, demokrasi, laiklik" konusunda, geçmişte Özal'ın(daha öncesinde de Menderes'in) açtığı yolda ilerleyerek “ABD'nin ileri karakolu olma” görevini yerine getirmektedir.
Washington'da düzenlenen Abant toplantısı da göstermiştir ki, ekonomi ve dış politikadan sonra laik cumhuriyet rejimi de ABD'de biçimlendirilmek istenmektedir!

Nurcular ve Fethullah Gülen'in Siyasi Etkisi:

F.Gülen'in "benzeme benzet" stratejisinde, geleneksel takiyyecilikten farklı olarak değişik alanlarda görev alacak nur cemaatinden bir kişi(ister kadın olsun,ister erkek), o alanda diğer çalışanlar gibi giyinip ve taktiksel olarak da onlar gibi davranmak zorundadır. Hoşgörülü ve uzlaşmacı gibi görünüp, zamana yayarak kendi görüşlerini empoze etmektedirler.


ABD, F.Gülen'in vasıtası ve AKEPE'nin kanalı ile dincileri,kürtleri ve kürtçüleri kullanmaktadır.
İslam coğrafyasında, ABD birinci dönem yayılmacılığını DP iktidarı ile yapmıştır. İkinci dönem yayılmacılığını da Özal ve onun devamında da Fethullah cemaati ve AKEPE iktidarı ile yapmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölgede etkin rol alan ABD, daha sonra ise "Yeni Dünya Düzeni" ile hakimiyetini kurmuştur.


AKEPE'nin 03.11.2002'de hükümet olması, sadece siyasal islamcıların değil, ABD yanlısı bir blokun da iktidar olmasıdır! 19.yy başından beri ülkemizde ajanları vasıtasıyla faaliyette bulunan ABD, şimdi ise AKEPE iktidarı ve yerel yönetimleri ile F.Gülen cemaatinin de marifet(!)iyle, Özal'ın ve daha öncesinde de Menderes'in başlattığı "liberal-muhafazakar-demokrat"lığa uygun din anlayışının reformlarını bitirmeye çalışıyor. Tabi ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni de küreselleşmeye uygun olarak yeniden biçimlendiriyor!
ABD ile içiçe olan İngiltere ve İsrail'in de destekleyicisi olduğu, Türkiye’yi "eksen ülke" yapacak olan BOP'un hedefleri; "İsrail'i korumak ve kollamak, ABD'nin bölge ülkelerini sömürmesi ve petrolleri kontrol etmesi"dir!
Sonuç:


Aslında konunun özeti yine yazımızın içinde de geçen şu satırlardadır: "Emperyalist Batı(ABD,AB,İsrail)'nın Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya ve Kuzey Afrika'da hegamonya kurma projesi olan BOP'un marş motoru ılımlı islam, bu motorun kontak anahtarı ise F.Gülen ve cemaatidir!"…


Kaynaklar:
1. İsmail Onarlı, “Washington’da Bir Abant Toplantısı” adlı makalesi.
2. Sina Akşin, 31 Mart Olayı, Sinan Yay.
3. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihimiz, Kara Kuv.Kom.lığı Yay.
4. Devrim ve İlkeleriyle Atatürk, Genel Kurmay Yay.
5. Abdullah Manaz, Dünyada ve Türkiye'de Siyasal İslamcılık
6. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı Yay
 

Tefnut

New member
Sana diyecegim tek bir sey var Bediüzzaman Said-i Nursi hakkında iyi bir arastırma yap ondan sonra bu yazdıklarını tekrar oku.Gülen hoca ise dunyada okulları bir numara gosteriliyor verdigi egitim ile ahlak ile tek geçiyorlar ayrıca bu okullarda zorunlu yabancı dil olarak türkçe ögretiliyor. Simdi Kal Saglıcakla
 

VoyVoy

FoRuM MüHeNDiSi
saçma sapan şeyler yazıp çizmeyin bugüne kadar vatan millet için onuda geçtim kendi için bile bişey yapamayan insanların bu yazıları gerçekmiş gibi göstermeye hakkı yok
 

pudu11

New member
Çok şükür müslümanlardanım , yazına teşekkür dahi etmeyi düşünüyordum fakat yazdıkların ve kaynak diye gösterdiğin ifadelerin hiçbiri bir kere delil olamaz , bir deneme niteliğinde , Tarihi kaynaklardan belgelerden yola çıkarak bir şeyler ispat edebilirdin belki , ama zor .

bölüm kurallarını okuyunuz..!

Said Nursinin Kürt olduğunu bilrizde..

Araştırma konusu ;

İlber Ortaylı diyorki ; 1600 lü senelerden bu yana Dünya daki kovulan ve dışlanan Yahudileri Osmanlı Kabul etti hatta onlara şehir tahsis etti. Bu şehrin adı "Selanik" .

Yine o devirde o şehirde _ _ _ _ _ _ _ Efendi lakabı güya Yahudilikten dönen Müslümanlara verilen bir lakap mış.
???
 

lord_bkl

New member
dostum sana gülüyorum kafan karışmış çünki
31 marttaki said ile bediüzzaman said nursi aynı kişi değil bunlar farklı kişiler
iyice araştır ondan sonra her duyduğun ismide aynı kişi yapma
nurcuları kötülüyerek birşey başardığını sanma
önce kendine bir son bu vatana ne faydan var
sonra o kötülediğin nurcuları araştır ok

ayrıca bilgin olsun söyliyeyim

kürtlüğü ile suçladığın bediüzzaman a o dönem de kürtler toplanıp gelir ve derlerki
said sen bize öncülük edersen halk bize katılır.
kürt devleti kuracaz derler
devlete isyan edecez derler
said hiddetlenerek kalkar
neeeeeeee yapıyorsunuz siz
kardeşi kardeşe mi kıydıracaksınız
müzlümanı müslümanamı kıydıracaksınız
mehmeti mehmete ahmeti ahmete mi kıydıracaksınız der ve
onlara destek vermez huzurundan kovar

bu senin kulağına küpe olsun ok
önce git bediüzzaman said nursi nin yazdığı kitapları oku ondan sonra yorum yap

çalişmalarına devam ben beğendim
yılmak yok

doğru olduğunu düşünüyorum
beğendinmi ?

ilginç ve şaşırtıcı
neyse
kimseyi dinen yargılıyacak değilim
 

RFurkan

New member
muzo yazdığın yazıyı okuyunca içim acıdı din düşmanımı kesildiniz başımıza sen vatanın için ne yapıyosunda vatana hizmet edenleri kötü bişey yapmış gibi yargılıyosun...bediüzzaman said nursi bir türk milliyetçisidir acaba siz milliyetçilik kavramından ne anlıyosunuz merak ediyorum
 

bosver

New member
Sana diyecegim tek bir sey var Bediüzzaman Said-i Nursi hakkında iyi bir arastırma yap ondan sonra bu yazdıklarını tekrar oku.Gülen hoca ise dunyada okulları bir numara gosteriliyor verdigi egitim ile ahlak ile tek geçiyorlar ayrıca bu okullarda zorunlu yabancı dil olarak türkçe ögretiliyor. Simdi Kal Saglıcakla
Yanlış bilgi. Bu okullarda zorunlu eğitim dili İngilizce. Türkçe ise seçmeli ders , o da haftada en fazla 6 saat. E adam Türk okulu açıyorum diyor bir zahmet Türkçe'yi de hiç olmazsa seçmeli ders olarak koysun yoksa sıfır inandırıcılığı olurdu.
 

metalic

New member
Sana diyecegim tek bir sey var Bediüzzaman Said-i Nursi hakkında iyi bir arastırma yap ondan sonra bu yazdıklarını tekrar oku.Gülen hoca ise dunyada okulları bir numara gosteriliyor verdigi egitim ile ahlak ile tek geçiyorlar ayrıca bu okullarda zorunlu yabancı dil olarak türkçe ögretiliyor. Simdi Kal Saglıcakla
hakkında ben araştırma yaptım.
1. dünya savaşına osmanlıyı sokan fetvaya imza atan beş kişiden biri
almanyaya sığındığından almanyayı islamın koruyucusu ilan eden biri
bhağımsız kürüdistan isteyen birisi
Atatürk'ê deccal diyen....
kendi kendine "bediüzzaman" ismini takan.......
...............
.................
gülen hocaya gelince amerikan emperyalizmine hizmet ettiği sürece emperyal güçler tarafından okulları "bir numara" gösterilir, buna siz inanırsınız..
vatikan projesi ;dinlerarası diyalog yapar vatikana hizmet eder.
yahudi ve hristiyanları secdiği kadar, alevi ve şiileri sevmez bunlarla diyalog kurmaz (Ne hoşgörü ama!!)
başı sıkışınca abd'ye sığınır, abd'yi islamın koruyucusu ilan eder (Ne yaman çelişki abd islamı düşman ilan edip müslümanlar üzerine kan kusarken gülen hazretleri abd'de cia villasında)
.........
 

yehovan

Banned
amerikanın orta doğu projesinek tüm ülkeleri silahlı güç ile yenebilir teki hariç. O TÜrkiye !

Türkiye yi nasıl alt edicek

Tabiki aralarına fesat sokacak. Neylse vuracak Din ile vuracak. Zamanında Nursi ile yapmayı denedi olmadı şimdi kim ile yapacak. Gülen ile. Din sahibi dinsiz diye bölecek. Sonra Amerika Orta doğuya getirdiği demokrasiyi getirmek için içimizin içine girecek....


Bu oyuna gelirmiyiz diye orarsak çoktan geldik. Bugün Gülen tarikatının kaç milyon üyesi var.... Tahmin edemiyeceğimiz kadar çok... Peki Gülen kimdir bunu iyi tartabiliyormuyuz ? İnsanlarımız bunu göreiliyormu HAYIR ! ..

Gülen Amierkan Kuklasından ibaret biridir. BOP un ortağı olarak Erdoğan gösterilir. Fakat gizli baş ortağı Gülen dir. Geri kalanlar ise piyon...


Bugün Gülen nerede ve kimler Besliyor bu herşeyin açık göstergesi.
 

mcoban

New member
google

"Anlamak ile anlamak istemek, anlamamak ile anlamak istememek arasında sebep-sonuç ilişkisinin olduğu muhakkaktır. Anlamamayı, anlamayı istememeyi besleyen birçok faktör vardır.

Önyargı bunlardan biridir söz gelimi. Önyargılar, anlamayı engeller, anlama ve keşfetme arzusunun önünü keser, merakı öldürür. Bu yüzden önyargılarının esiri ve kurbanı olanların muhataplarını anlaması zor değil, imkânsızdır. Muhatap ister eşi, ister çocuğu, ister anne-babası, isterse düşmanı olsun, netice değişmez. "Gülen hareketi" adıyla dünya genelinde sosyal bilimcilerin gündemine giren konuyu anlama noktasında yerliler ile yabancılar arasında en köklü fark işte burada yatmaktadır bana göre. Londra'da yapılan "İslam Dünyasında Dönüşüm: Gülen Hareketinin Katkıları" adlı konferans öncesi ve sonrasında bizim basın-yayında dile getirilen düşünceler, hiçbir asla dayanmayan yorumlar, vehimler, endişeler, korkular bize böyle düşündürüyor. Bu aşamada insan kendine sormadan edemiyor; acaba bunlar özde değil sözde ve görünüşte yerliler mi diye? Çünkü saf, temiz, duru ve samimi Anadolu insanının candan gayretleri ile başlayan ve bugün yeryüzünün neredeyse tamamına eğitim ve diyalog hizmetleri ile ulaşan böylesi bir sivil toplum hareketine körü körüne karşı gelinmesine anlam veremiyor insan. Evet, ben yaptığı ilmî çalışmalar esnasında karşısına çıkan Gülen hareketini kendi imkânları ile derinlemesine araştıran bir uzmanın "Neden Gülen ve neden bu hareket?" sorusuna, "Bundan sonra İslam dünyasındaki cereyanlar üzerinde çalışan hiçbir sosyal bilimcinin bigane kalamayacağı bir harekettir Gülen hareketi; onun için bu konuyu seçtim." cevabının argo tabirlerle istihzaya alınmasını anlamıyorum. Ben, "Gülen üzerinde fazlaca Türk vurgusu yapmayın. Onun ortaya koyduğu düşünceler, o düşünceler istikametinde farklı bir yorum kazanan İslam'dır. İslam ise hepimizin ortak paydasıdır. Öyleyse bu yorumların sahibine Türk yerine Müslüman vurgusu yapın ki onun kredisinden bütün Müslümanlar istifade etsin" çağrısına dudak bükenleri, bu yaklaşımdaki bir taraftan çaresizliği, diğer taraftan takdiri görmemelerini, 'o bir cami imamı' deyip hafife almalarını anlamıyorum. Anlamıyorum; Hocaefendi'nin yaptığı din, dil, ırk, cins, kültür bütün farklılıklarımızı koruyup insanlık çatısı altında birleşme ve barış ortamını tesis etme çağrılarına kulak tıkayıp, Huntington'ın "medeniyetler çatışması" tezinde dile getirdiği çatışmayı değişmez bir kader gibi görüp ona kayıtsız şartsız iman eden ve teslim olan zihniyeti.

Neden rahatsızlar?

Neden rahatsız oldular ya da olabilirler diye düşünüyorum; fakat kendimi tatmin edecek bir cevap bulmakta zorlanıyorum. Her şeyden önce 'mızrak çuvala girmez' hakikati kabullenilmeli. Sosyal bilimlerin alabildiğine canlı olduğu Batı dünyasında küçük bir ülkedeki sivil toplum hareketleri bile master ve doktora tezlerine konu olur. Dolayısıyla bu anlayışın hâkim olduğu yerde eğitim ve diyalog faaliyetleri ile bütün dünya geneline yayılmış bir hareketin ilmî araştırmalara konu olmaması imkânsızdır. İşte bu yüzden Gülen hareketini hiçbir sosyal bilimci göz ardı etmez; hatta çalışma alanı bu ise etmek istese de edemez. Lordlar Kamarası'nda yapılan resepsiyon ve konuşmalar rahatsız etmiş olabilir diye düşünüyorum; bunda da nefsimi ikna edici deliller bulmakta zorlanıyorum. Konuşmaların genel özetini zihnimde tekrar canlandırıyorum ve karşıma şunlar çıkıyor: Farklılıkları kabul ve bu kabulü içselleştirme anlamında hoşgörü, insanlığın geleceği adına eğitimin önemi, mazide yaşanan olumsuzlukları unutma ve sevgi, saygı, barış içinde yaşama zemini oluşturma, evrensel ahlakî değerleri gelecek nesillere öğretme, sürekli kendini kritik eden (critical dialouge) anlayışını geliştirme ve dünyada ama özellikle İslam dünyasında terörist karşıtlığının temsilciliğini yapma. Arza çalıştığım şu temel esaslara ve bunların açılımı sayılabilecek teorik yorumlara, ete-kemiğe bürünmüş fiilî projelere karşı çıkacak kim olabilir diye kendime soruyor ve cevabını bulamıyorum. Sadece aklıma gelen, söz konusu düşüncelerin temsilciliği adına konunun uzmanı olan kişiler tarafından Fethullah Gülen Hocaefendi'nin gösterilmesi olabilir ihtimali. Umarım yanılıyorumdur!

Bir başka ihtimal olarak aklıma gelen, çokların çok küçük gördüğü ve kahraman, fedakâr Anadolu insanı tarafından desteklenen faaliyetler toplamının Lordlar Kamarası'na misafir olması ve bunun bir türlü hazmedilememesi. Bu ihtimal üzerinde gerçekleştirdiğim derin düşünceler ve tahliller bana yanıldığımı fısıldıyor. Çünkü dil, kültür, vatan, bayrak, din vb. yüzlerce, binlerce ortak paydamızın bulunduğu ve aynı gemide yol aldığımız insanların, eşi, dostu, akrabası, arkadaşı, vatandaşı tarafından yapılan gönüllü hareketlerin ülkemize bugün itibarıyla kazandırdığı ve yarınlar adına kazandıracağı şeylere bir bütün olarak bakınca, "bundan ancak şeytan rahatsız olur" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

"Neden rahatsız oluyorlar?" sorusuna zihnimde verdiğim cevap ihtimallerini uzatabilirim; ama sözü uzatmak istemiyor ve bana en makul gelen ihtimale geçiyorum; ihtimal bunlar Hocaefendi'yi de, onun tavsiyeleri ile bütün kâinata mehd-i uhuvvet/kardeşlik beşiği, bütün insanlığı da kardeş olarak gören zihniyetin temsilcilerini 'öteki' görüyorlar; hem de onca ortak paydalarına rağmen. Kendilerini ötekilerin üzerinden tanımlıyor ve adeta kimliklerini bununla kazanıyorlar. Bu durumda bir insanın 'öteki' gördüğü insana ve insanlara karşı çıkması kadar tabii bir şey olamaz diye düşünüyor ve bir türlü ikna olmayan aklımı, nefsimi ikna ediyorum. Çünkü zihinde var olan 'öteki' aslında 'ben'in karşılığıdır. 'Ben'in olduğu yerde de 'öteki'nin düşman ilan edilmesi, sonra o düşmana ret ve inkârla başlayıp kavga ve savaşa uzayan ölçüde muamelelerde bulunulması normaldir diyor ve rahatlıyorum. Yalnız bu sonuçla onları makul gördüğüm anlamı çıkarılmasın. Sizi bilmem; ama bana göre bu sonuç işin tabiatını çözme, felsefesini anlama, davranış kodlarına mana verme açısından önemli. Önemli olduğu kadar da garip; zira ortaya koyduğu teoriler, hayata geçirilen projelerle bütün dünyada barış elçisi/barış kahramanı olarak değerlendirilen bir insanı kendi ülkesinde bazıları düşman ilan ediyor ve tabiri caizse savaş açıyor. Sizce de garip değil mi?

Son söz; Londra konferansı geride kaldı. Geride kalan şeyler arasında çoklarının dikkatinden kaçan en ehemmiyetli nokta hareketin uluslararası arenada kendisini şeffaf bir biçimde konunun uzmanlarına eleştirtmesiydi. Adeta ameliyat masasına yatmış ve kendini doktorun mahir ellerine teslim etmiş bir insan misali; değirmenin suyundan, dinci mi, İslam'ın inanç esaslarını temeline oturtan sivil toplum hareketi mi, su, Sızıntı, Yağmur figürlerinin ifade ettiği manadan, kadınların hareket içindeki yerlerine, bazı düşüncelerin dinî ve felsefî temellendirme eksikliklerinden, harekete katkı sağlayanlar arasındaki boşanma oranlarına kadar çok şeyler eleştirilere konu oldu. Bunu İslamî değerler içinde genelde ferdî alanda gördüğümüz murakabe ve muhasebenin uluslararası alana ve kamuoyuna taşınması şeklinde değerlendirmek mümkündür. Keşke yerli muhalifler de aslı astarı olmayan karalamalar ya da ilmî derinliği olmayan, ayakları yere basmayan sloganvari yazılar yerine bilgilerini, tecrübelerini ve yüreklerini ortaya koyarak bu sürece katkıda bulunsalardı da istifade etseydik. Ama muhalefet de olsa, düşünce üretmek bir seviye ister! Gün ola harman ola! Bir gün gelir, o da olur."

bu yazıyı az önce google da "gülen" yazdıktan sonra karşıma çıkan bir sayfada okudum. bazı arkadaşlara okuması zor gelmiş olabilir. bu arkadaşlar okumasa da olur, onların bu tür yazıları okumaya ihtiyacı yoktur...


http://tr.fgulen.com/content/view/9129/5/

bu sayfada çok faydalı yazılar var. bunları okumak epey zaman alır. ama okumaya değer. seviye olarak çok üst düzey yazılar var, okurken sıkılan arkadaşlar da olacaktır, tabi okuma gayreti gösterirlerse.
 

muzo192

New member
Arkadaşlar yorumlarınız için teşekkür ederim öncelikle!!

Yanlız bir şey belirtmek isterim ki bu yazıyı ben tamamen bir yerden kopyaladım yapıştırdım buraya benim düşüncelerim değil!! Ben sadece Hackhell e hizmet etmek amacıyla yani konu çeşitlilği bakımında açtım bu konuyu!!

Bu konuya katılıyrum veya katılmıyorum diye birşeyde belirtmedim orada o yüzden beni yargılamaya hakkınız yok!! Beni anlayışla karşılarsanız teşşekür ederim!!
 

64general1

New member
İ D D İ A N A M E
ANKARA ( ) NOLU DEVLET GÜVENLİK
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NA


DAVACI : K.H.
SANIK : FETHULLAH GÜLEN: Ramis oğlu, Rabia'dan olma, 1941 doğumlu, Erzurum ili, Caferiye Mahallesi nüfusuna kayıtlı olup, halen firarda.
GIYABİ TEVKİF TAR. : 11.08.2000
S U Ç : Laik Devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak.
SUÇ TARİHİ : 1989 Yılından itibaren
DELİLLER : A) Asrın Getirdiği Tereddütler. (4 cilt,) Klasör 1,Dizi :1-4
B) İrşat Ekseni isimli kitap (Klasör 1, Dizi : 5)

C) İ'la-yı Kelimetullah veya Cihad isimli kitap (Klasör : 1,Dizi : 6)

D) Çağ ve Nesil (6 Cilt) isimli kitap (Masör : 2, Dizi : 7-12)

E) Prizma isimli kitap (3 cilt) Masör : 3, Dizi : 13-15)

F) Ölçü veya Yoldaki Işıklar (4 Cilt), Klasör 3, Dizi :16-17)

G) Hocanın Okulları isimli kitap (Klasör : 3, Dizi :18)

H) Fasıldan Fasıla isimli kitap (3 Cilt), Klasör : 4, Dizi : 19-21)

I) Küçük Dünyam isimli kitap (Klasör: 4, Dizi: 23)

J) ATV'de yayınlanan 9 numaralı kasetin çözümü, (Klasör:7 Dizi: 220)

K) NTV'de yayınlanan 10 numaralı kasetin çözümü (Klasör:7, Dizi : 221)

L) 4 numaralı kasetin çözümü (Klasör: 7, Dizi :216)

M) 3 numaralı kasetin çözümü (Klasör: 7, Dizi: 215)

N) 8 numaralı kasetin çözümü. (Klasör:10, Dizi: 708)

O) Diğer kasetlerin çözümleri. (Klasör : 7, Dizi : 213-214-217-218-219, Klasör: 10, Dizi : 653-707, Klasör : 11, Dizi:8 13, Klasör:12, Dizi : 980-1042)

P) Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün Fethullah GÜLEN ve örgütü hakkındaki 21 Nisan 1999 tarihli raporu. (Klasör:5, Dizi :154-155).

R) Müşteki İsmet DEĞİRMENCİ'nin ifadesi. (Klasör : 5, Dizi: 405).

S) Emniyet Genel Müdürlüğü'nün raporu. (Klasör: 5, Dizi:128).

Ş) Maltepe Askeri Lisesi'ne sızma çalışması ile ilgili tahkikat dosyası. (Klasör: 5, Dizi: 30-78)

T) Genelkurmay Başkanlığı'nın raporu ve belgeler. (Klasör:6, Dizi :158-212)

U) Jandarma Genel Komutanlığı'nın raporu ve belgeler. (Klasör :11, Dizi 851-979).

V) Tanık Eyüp KAYAR'ın ifadesi. (Klasör:11, Dizi : 715).

Y) Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Fethullah GÜLEN'in şirketleri, okulları, dershaneleri, vakıfları ile ilgili tespitleri. (Klasör: 8, Dizi: 222-223-224-225 -226-227-229-263-264)
Z)Yurtdışındaki Nurculuk faaliyetleri ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yazısı ve ekindeki evrak. (Klasör: 9, Dizi: 274-289)

Aa) Doküman. (Klasör:10, Dizi: 335-630)

Ab) M.Emin DEĞER'in Bir Cumhuriyet Düşmanının Portresi yada Fethullah GÜLEN Hocaefendi'nin Derin Misyonu isimli kitabı. (Klasör :12, Dizi :1068)

Ac)Yeni Hayat Mecmuası'nın Haziran 1999-Ocak 1999-Şubat 1999-Eylül 1999-Şubat 2000 tarihli sayıları.(Klasör: 13)

Ad) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 1998 Abant Toplantısı ile ilgili doküman. (Klasör:12, Dizi :1066-1067.)


İddianame (2)

I-NURCULUĞUN TARİHİ GELİŞİMİ:

Nurculuk hareketinin kurucusu olan Said-i Nursi 1873 yılında Bitlis İli'nin Hizan İlçesi'nin Nurs Köyünde dünyaya gelmiştir.

Önceleri Said-i Kürdi olarak tanınan ve bu ünvanı kullanan, soyadı kanunu çıktıktan sonra doğduğu köye izafeten Nursi soyadını alan Said-i Nursi ilmi kariyeri olmayan bir kimsedir.

Nitekim Nur risalelerinden Tizyak adlı risalenin 68 nci sayfasında risalelerini kendisinin yazmadığını, bunları yardımcılarının (Nur Şakirtlerinin) yazdığı bildirilmektedir.

Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde Şeyh'lik faaliyetlerine başlamış, bilahare İstanbul'a gelerek siyasi faaliyetlere katılmış, İttihad-ı Muhammed-i Cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır.

31 Mart vakasından evvel Derviş Vahdeti ile irtibat kurmuş, o tarihte çıkan Volkan Gazetesindeki yazıları ile 31 Mart Vakıasını körüklemiş, yine o tarihlerde kurulmuş bulunan "Kürt Teali Cemiyeti'ne" girmiştir.

1912 yılında yazdığı bir kitabında

"Uyan ey Selahaddin Eyyübi'nin torunları Kürtler"

diyerek kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmiştir.

Mektubat adlı risalesinde ise

"Kendisinin Türk olmadığını, Türklük ile münasebetinin bulunmadığını, Türkiye'de Kürt milleti diye ayrı bir milletin olduğunu"

ileri sürmüştür.

İstiklal Savaşı sırasında, Ankara'nın halifeyi kurtaracağı inancıyla Ankara'ya gelmiş, ancak laik bir devlet düzeninin kurulması ve Cumhuriyet ilanı üzerine Ankara'yı terk ederek Van'a gitmiştir.

1925 yılındaki Şeyh Said isyanından sonra Isparta Barla'da daha sonra Kastamonu, Afyon ve Emirdağ'da mecburi iskana tabii tutulmuştur.

Afyon, Denizli ve Eskişehir Cezaevlerinde mahkum olarak yatmıştır.

Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde Urfa'da vefat etmiştir.

Ancak yetiştirdiği talebeleri (Nur Şakirtleri) onun felsefesini günümüze kadar taşımışlardır.

Nurculuk, bir tarikat faaliyeti olarak karşımıza çıkmasına rağmen, Nurcular bu hareketin bir tarikat olmadığını, Kur'an-ı Kerim'in 20 nci yüzyılda tefsiri üzerine kurulmuş bir okul olduğunu ve sayısı 130 lara varan Nur risalelerinin de Kur'an-ı Kerim'in tefsirini kapsadığını ifade etmektedirler.

İlk defa 1955-1957 yıllarında Kur'an-ı Kerim'in ve Nur risalelerinin yazılışı nedeniyle ortaya çıkan nurcular arasındaki gruplaşma, Said-i Nursi'nin ölümünden sonra daha bariz bir hal almıştır.

Birinci grup "Kur'an-a küfür yazısı ile hizmet olmaz" parolası ile ortaya çıkarak Risaleyi Nurların mutlaka Arapça ile ve el yazısı ile yazılmasını, bunun için de bütün Nurcuların Arapça öğrenmeleri lazım geldiğini savunmuşlardır.

Bu gruba yazıcı Nurcular denilmiştir.

İkinci grup "Okuyucu Nurcular" diye bilinmekte olup, Latin harfleri ile yapılacak çalışmanın hedeflerine varmada yardımcı olacağını savunmuşlardır.

Okuyucu ve yazıcı grup arasındaki bu farklılaşma 1969 yılından sonra okuyucu grup içinde yer alan Fethullah GÜLEN grubunu ayrı bir grup olarak ortaya çıkarmıştır.

Bu grubun özelliği öğrenci kesimine yönelik vakıf çalışmalarına ağırlık vermesi olmuştur.

1982 yılında yapılan Anayasa oylaması okuyucu grup içinde gazeteci ve Şuracı grup olarak yeni bölünmelere yol açmıştır.

Günümüzde Yeni Nesilciler olarak bilinen gazeteci grup, 1992 Anayasası'na hayır denilmesini, Şuracı grup ise Evet denilmesini savunmuşlardır.

Günümüzde Nurcular,

"Gazeteciler, Şuracılar, Fethullah GÜLEN'ciler, Yazıcılar"

olarak faaliyet göstermektedirler. Ancak Yazıcılar grubunun etkinliği azalmıştır.

Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Atatürk'e karşı bir hareket olduğunu görebilmek için Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir.

Barla Mektupları sayfa: 53. Atatürk'ü kastederek

"Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın."

denilmiştir. Bu husus Metin TOKER'in

"Sağda ve Solda Vuruşanlar" isimli kitabın 96 ncı sayfasında yer almıştır.

"Sönmez" adlı risalede (Sayfa:21-22), Atatürk kastedilerek

"Ayasofya Camiini puthaneye, meşihat makamını kızlar lisesine çeviren bu adamı sevmemenin bir suç olması imkanı var mı?"

denilmiştir.

"Mektubat" adlı risalede (Sayfa:401)

"Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzak kalmış ve dine karşıdır. Laiklik ile dinsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için, din ile dünya esaslarını birbirinden ayırır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk inkılapları dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek kadar mükemmeldir" denilmiştir.

"Tiryak" risalesinde (Sayfa: 65),

"Türkiye'nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir"

denilmiştir.

"Mesnevi-i Nuriye" risalesinde (Sayfa: 80-82),

"Alem-i İslam'da yapılacak inkılaplar, İslam'i esaslara uygun olmak zorundadır. Aksi taktirde gayri meşrudur, bu bakımdan Meclis aynı zamanda hilafet görevi görmelidir"

denilmiştir.

"Mucize-i Kur'aniye" isimli risalede (Sayfa:191-192),

"Müslümanlara Kur'an dışında bir Anayasa lazım değildir, 1347 yılında felsefenin tahakkümü ile bu dindar millete ehemmiyetli tahayyüşler düçar kılınmıştır ve Anayasa'da devlet dininin İslam olduğu yolundaki hüküm kaldırılmıştır. Bu durumda gerçek kanuni esasi tatbik edilmediği gibi, Kur'an da belirtilen Şer'i inkılapta tahakkuk ettirilememiştir. Halbuki Kur'an, Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil, ilahi bir iradenin sonucudur."

denilmektedir.

"Münazarad" risalesinde (Sayfa: 90-100),

"İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır."

denilmiştir.

"Mektubat" risalesinde (Sayfa: 403),

"İslam dininde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı olduğu için, İslamiyet dairesine aykırı, inkılaplar da İslamiyete aykırıdır."

denilmektedir.

"Hanımlar Rehberi" risalesinde (Sayfa: 57)

"Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu gibi Taaddüdü Zevcat tabiata, akla ve hikmete muafıktır."

denilmektedir.

Bu durumda Nurculuk:

Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamen şeriat esaslarına ve İslami prensiplere göre idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, inkılapların geçici olduğunu, Kur'an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını savunmaktadır.

Ancak Nurcular günümüzde risalelerden suç unsuru taşıyan kesimleri ayıklayıp baş taraflarına mahkemelerin beraat kararlarını eklemekte ve bu şekilde dayatmaktadırlar.


II-NURCULUK HAKKINDA CEZA GENEL KURULU KARARI
(Esas: 234/D-1, Karar: 313, Tarih: 20.09.1965).

Ceza Genel Kurulu Kararına göre Nur Risalelerinin gerçek yüzü ve bu risalelerde yer alan zararlı akımlar.

Nur Risaleleri 130 kadar olup, dava konusu dosyada bulunanlar Asay-ı Musa, Mesnevi-i Nuriye, Gençlik Rehberi, Mektubat, Tiryak, Hutbe-i Şamiye, Hanımlar Rehberi, İki Mekteb-i Musibetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi Örfi, Barla Hayatı, Bediüzzaman Cevap Veriyor, Lemalar, Bize Nurcu Diyenlere Diyoruz ki, Elhüccet.-ü Zehra, Ramazan Risalesi, İhlas Risalesi ve Sönmez adlı risalelerden oluştuğu anlaşılmıştır.

1- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatçı ve tabiatçı modern felsefeyi reddetmekte, dünyanın geçiciliğini, ahiretin geçerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta bütün dünya saadetlerini insanlara haram etmektedir. (Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 241)

2- Nurculara göre laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için din ile dünya işleri birbirinden ayrıdır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk devrimleri dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek derecede mükemmeldir. (Mektubat 1958, Sayfa : 401, Dr. Çetin ÖZEK).

3- Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Çetin ÖZEK Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 250-251).

4- Atatürk idaresi hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sözler 1957 Sayfa : 143, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).

5- Türkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi'nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir dönem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)

6- Türkiye'nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said-i Nursi, Münazarat Sayfa: 17, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.).

7- Devlet İslam'ın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayat nuru onda mevcuttur. (İhsan EMECİ, Aradığımız şuur Mart 1964, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye genci akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 262).

8- Alem-i İslam'da yapılacak olan devrimler İslamiyetin Desatirine uygun olmak mecburiyetindedir. Aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan meclis aynı zamanda hilafet görevini görmelidir. (Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Sayfa : 80-82, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.).

9- Şahs-ı Manevi hükümetin Müslüman olması gereklidir. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa : 80, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 253).

10- Türk Devleti'nin dini İslam'dır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hükümet İslamiyet ve din için hizmet etmektedir. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa: 18, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 264).

11- Müslümanlara Kur'an dışında bir Anayasa lazım değildir. 1347 tarihinde felsefenin tahakkümü ile bu dindar millet ehemmiyetli tahavvüllere düçar kılınmış ve anayasadan devletinin dininin İslam dini olduğu yolundaki hükmü kaldırılmıştır. Kur'an Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil ilahi bir iradenin sonucudur. (Said-i Nursi, Zülfikar-ı Mücizat-ı İslamiye ve Kur'aniye, Sayfa: 191-193, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 264).

12- İslamiyete ve Hakikat-ı Kur'aniyeye karşı mürtedane mücadele eden bir dessas zındıktır ki bize hücum etmek için istibdadı mutlaka Cumhuriyet namı vermekle irtadadı mutlaka-i rejim altına almakla sefahat-ı mutlaka medeniyet takmakla cebri keyf-i kurfiye, kanun namı vermekle bir istibdadı askeriye ve delalet kurmuştur.(Said-i Nursi, Sönmez, Sayfa: 21-22, 48, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü).

13- Said-i Nursi milliyete ve milliyetçilik fikirlerine düşmandır. Ona göre milliyetçilik İslam birliğine manidir. Nurculara göre milliyetçilik Bolşevizm ve Sosyalizme karşı mücadele edecek kuvvette değildir. (Bediüzzaman Cevap Veriyor, Ankara 1960, Sayfa: 4751, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü, Sayfa: 266).

14- İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır. Bu dünya milleti hayatı maneviyeye dayanacaktır. Bu İslam Devleti'de hamiyeti İslamiye ve milliye altında İttihad-ı Muhammedi davasında olan Şeyh-i Risalei Nur sayesinde kurulacaktır. (Said-i Nursi, Münazarat, Sayfa : 90-100, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 267).

15- İttihad-ı İslam Umum askere ve umum ehli İslam'a şamildir. Hariç kimse yoktur. (Said-i Nursi, Hutbe-i Şamiye, Sayfa: 91,)

16- Hutbe-i Şamiye'de milleti İslamiye'nin sebebi saadeti yalnız ve yalnız hakiki İslamiye ile olabilir ve hayatı içtimaiyesi ve saadeti bünyeviyesi Şeriatı İslamiye ile olabilir. Denildikten sonra mesele şeriat hükümlerine göre hırsızların elinin kesilmesinin faidelerinden bahsedilmektedir. (Hütbe-i Şamiye, Sayfa: 56-67, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye'de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü Sayfa: 269).

17- Said-i Nursi'ye göre İslamiyet devletinin Mekke-ı Mükerremesi Cezinat-üm Arap olacaktır. Bu arada Osmanlılıkta bin Medine-i Münevvere şeklini alacaktır. (Said-i Nursi Münazarat Sayfa:109-13 1, Dr. Çetin ÖZEK, Nurculuğun içyüzü 11.01.1964 Milliyet Gazetesi.)

18- İslam Dini'nde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı yapmak olduğu için, İslamiyet'in Desatirine aykırı, devrimler de İslamiyete aykırıdır.(Said-i Nursi Mektubat, Sayfa : 403, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 11.04.1964 Milliyet Gazetesi.)

19- Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu için caiz ve şarttır. Taaddüdü Zevcat tabiata, akla, hikmete muvafıktır. (Said-i Nursi, Hanımlar Rehberi, Sayfa: 57).

20- Benim tesettür, irsiyet, zikrullah ve taaddüdü zevcat hakkındaki Kur'anın sarih ayetlerine medeniyetin ettiği itirazlara karşı onları susturacak tefsirimdir. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa: 60)

21- Nurculara göre, bugünkü aile sisteminde medeniyet fantazilerden ibarettir. Aile saadeti ancak daire-i şeriattaki adabı islamiye ile mümkün olacaktır. Kadının erkeğinden boşanabilmesi islami esaslara aykırıdır. Şer'i evlenme ise bu imkanı ortadan kaldıracaktır. (Said-i Nursi, Kadınlar Taifesi ile Bir Muhavere:7, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye'de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü)

22- Said-i Nursi faizin yasak edilmesini istemekte, sınıf kavgalarının ortadan kaldırılabilmesi için bankalar kapatılmalı, Riba yasak edilmeli, Kur'an kadına üçte bir hisse vermektedir; medeniyetin kadına erkek kadar hisse vermesi ahlaksızlıktır.
(Said-i Nursi Zülfikar 1945, sayfa 38,39, Doktor Çetin ÖZEK Türkiye'de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü, sayfa 272,273)

23- Said-i Nursi Hanımlar Rehberi isimli risalesinin 37. Sayfasında, bir zaman çıktığı Ankara kalesinden etrafı seyrederken Hilafet ve Saltanatın vefatını hatırlayarak duyduğu teessür ve hüznü dile getirdiği görülmektedir.

24- Yine Said-i Nursi Tiryak adlı risalenin 23. Sayfasında Garp Uleması ve Filozofları itiraf ve ikrar etmişlerdir ki; islamiyetin kanunları yüksek bin tarzda alemi islamın islahına kafidir diye, iddia etmiştir.

25- Onüç Asır evvel şeriatı garra tessüs ettiğinden ahkamda Avrupa'ya dilencilik etmek dini islama büyük bir hıyanettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
(Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye)

26- Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i ilahiye ve Hakaik-i İslamiye dairesinde mahkemeler açmazsa maddi ve manevi kıyametler başlarına kopacak, anarşistlere, yecüc mecüclere teslimi silah edilecektir.(Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye),

27- Zahiren hariçten cereyan eden Maanifi Cedidenin bir mecrası da bir kısım ehli medrese olmalı, zira bu laikliği ile başka mecradan taahfün edegelmiş ve atalet bataklığından neşet ve istipdat sümumu ve teneffüs eden zulüm tazyiki ile ezilen efkara bu müteaffin su bazı aksülamel yaptığından musaffat-ı şeriat ile söz vermek zorundadır. Bu da ehli medresinin duş-ı himmetine muhavveldir. (Said-i Nursi Hutbe-i Şamiye, sayfa 82)

28- Said-i Nursi 31 Mart Vakası üzerine sevkedildiği Divan-ı Harp'te verdiği ifadede de "En mukaddes maksadın şeriatın ahkamını tamamen icra ve tatbiktir." demiştir. (Said-i Nursi Bediüzzaman, Ankara 1960)

29- Eskiden beri İ'la-yı Kelimetullah ve Bakayı istikbaliyeti İslam için farz-ı kifaye-i cihadı beruhde ile kendini yekvücut olan alemi islama fedaya vazifedir ve hilafet-i bayraktar görmüş olan bu devleti islamiyenin felaketi, alemi islamın saadet ve hürriyeti müstakbelesi ile teelif edilecektir. Zira musibet maye hayatımız olan uhuveti islamiyenin inkişafını fevkalede tecif etti. (Said-i Nursi Mektubat, Doğan Limited Şti. Matbaası, Ankara, 1958, Sayfa 441)

30- İki Mektebi Musihetin Şahadetnamesi veya Divan-ı Harbi örfi adlı risalede şu yazıları dikkati çekmektedir.

a- Yaşasın Şeriat-ı Ahmediye, Şeriatı Garra Kelamı, Ezelden Geldiğinden Ebede gidecektir.

b- Onüç Asır Evvel Şeriatı Garra Tessüs ettiğinden Ahkamda Avrupa'ya dilencilik etmek bu dini islama büyük bir cinayettir ve şimale mütevecihen namaz kılmaktır.

Nur talebeleri (Şakirtleri) ve Görevleri:

Nurcular, kendilerine Nur talebeleri adını vermekte ve Hizbul Kur'an olduklarını ileri sürmektedirler.

Nur Şakirtlerinin Nurculuğa girebilmeleri için o mahalledeki en büyük nurcuya karşı bazı taahhütlerde bulunmaları gerekmektedir.

Bu taahhütler Nurculuğa ve Nurcuların büyüklerine sadakat, Nurcuların sırlarını açıklamamak, gayeleri için istişarelerde bulunmak, nurun gerçekleşmesi için faaliyetlerde bulunmak gibi şeylerdir.

Nurcuların bulundukları yerlerde Nurculuk ile ilgili olayları nur büyüklerine bildirmeleri de mecburidir.

Nur talebelerinin diğer bir vazifeleri de nur risalelerini çoğaltıp dağıtmaktır.

Said-i Nursi Asayı Musa adlı risalesinde nur risalelerini yazıp dağıtmayı ihmal edenlere sitem etmektedir. Nurculuğun bilhassa ordu mensupları arasında yayılmasına önem verilmektir.

Said-i Nursi risalelerin yayınlanması için dini duyguları da istismar etmektedir.

Sönmez adlı risalenin 3. sayfasında şu satırlar yer almaktadır.

"Ahiret kardeşlerime mühim bir ihtar iki maddedir. Birincisi risalei nura intisab eden zatın en ehemmiyetli vazifesi onu yazmak, yazdırmak ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan ve yazdıran "Risale-i Nur Talebesi" unvanı alır ve o unvan altında her 24 saatte benim lisanımla belki yüz defa, bazen daha ziyade hayır dualarımda manevi kazançlarımda, hissedar olmakla beraber, benim gibi dua eden kıymettar binlerce kardeşim ve risalei nur talebelerinin dualarına ve kazançlarına dahi hissedar olurlar.

İkincisi, Risale-i Nur'un amansız ve imansız cinni ve inni düşmanları onun çelik gibi, metin kalalarına ve elmas kılınç gibi kuvvetli hüccetlerine müdahale edemediklerinden çok gizli dosyalar ve haf'i vasıtaları ile sınırlı olmaksızın yazanların şevklerini kırmak, fikir ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde, şeytanca hücum edip darbe vururlar.

Said-i Nursi, nur talebeliğini bırakmanın günah olduğunu, nur talebelerine ilişenlerin vatan ve millet haini olduklarını ilan ederek, ayrıca tehditler savurarak gizli bir teşkilatın taktiğine başvurmaktadır.

Nur talebelerinin bekar kalanları takip edilmekte, muhakkak evlenmesi lazımsa bir nurcu ile evlenmesi emredilmektedir.

Yine nur risalelerinden Tiryak adlı risalenin 33.sayfasında "Mevt idam değil tebdil-i mekandır. Kabir zulmetli kuyu ağzı değil, maneviyatlı alemlerin kapısıdır. Dünya ise bütün şaşası ile beraber ahirete nazaran bir zindan hükmündedir."

İslam Dini Yönünden Nurculuk:

Diyanet işleri Başkanlığı tarafından yayınlanan nurculuk (Nurculuk hakkında) adlı eserde:

1- Ayet-i kerimelerin tefsirinde, mananın tahammül edemeyeceği tarzda batni ve indi manalar verilmeye çalışıldığı, ebcet hesabı ve Tevafuklarla manalar verildiği, bunların müslümanlık esaslarına göre dini ve ilmi kıymeti olmadığı,

2- Nur risalelerini toplu olarak okumanın bir nevi hizipçilik olduğu,

3- Bir kısım ayetlerin islamlığın usullerine göre tefsirine kalkışıldığı,

4- Risale-i nurun mukaddesat arasına katılmak istendiği, yalnız nurcular için dua yapılarak müslümanlar arasında bir zümre meydana getirildiği, tefrikaya yol açıldığı,

5- Said-i Nursi'nin ve eserlerinin haruküladeliği ve kerametleri hakkında indi tevillerle mübalağlı ifadeler kullanıldığı,

6- Kur'an-ı Kerim'in harflerinden birtakım manalar istihracına kalkılmak gibi ulemanın ekseriyetince benimsenmeyen bir yol tutulduğu, Asayi Musa adlı eserinde ayet ve kelamı indi olarak tevil ederek bunların risalei nuru tebşir ve tebliğ ettiğinin iddia edildiği,

7- Bu gibi tevil ve iddiaların islami esaslara uymadığı,

8- Nurculuğun milli ve dini birliği parçalayan zümrecilik olduğu,

9- Nur risalelerinde kürtçülüğü körükleyen sözler bulunduğu belirtilmiş ve 22-23 sayfalarında

"Nurculuğun inanış ve telakkileri, İslam dininin, Kur'an-ı Kerim'in ve sünneti seniyyedeki kaide ve formüllere uymayan bir akide tarzı olmuştur.

Nurculuk dini meselelerde işi çığrından çıkaran bir istismara ilaveten milli ve içtimai konularda birlik fikrini baltalayan bir zihniyeti temsil etmiştir. Risalelerde gösterilen sırf dini ifadeleri bile yapılan aşırı teville ve keyfi görüşlerle yukarıda örnekleri ile belirttiğimiz gibi manevi, milli bütünlüğümüzü bozan, gerçek itikatı gölgeleyen bir hal almıştır.

Bu risaleleri okuyanlar kendilerini bütün müslümanlardan üstün görmüşler, yalnız ve yalnız nurcu olanları cennete ehil, nur risalelerini günahlara kefil saymışlar ve netice olarak da nur risalelerini okumayı ibadet haline getirmişlerdir.

Ey müslüman kardeş; dine yararlı telif irşatta bulunanlar Peygamberin hizmetkarı durumunda bulundukları için Kur'an-ı Kerim'de Peygamber Efendimize hitab edilmiş ayetleri, onların şahsına atfetmek yakışık almaz.

Böyle bir tevazuu benimsemek bile müslüman tevazuuna sığmaz. Nur risalelerini Kur'an'ın en mükemmel tefsini addetmek Allah kelamını kıyamete kadar, ondan sonra gelecek şeylere ve bütün ilimlere şümulünü bilmemek demektir."

Nurculuğun ve Nur Risalelerinin gerçek İslam'a uymadığının açıkça ifade edildiği görülmüştür.

Kanunlarımız Karşısında Nurculuk ve Sanıkların Hukuki Durumu:

Yukarıda yapılan açıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alınan pasaj ve cümlelere göre:

1- Nurculuğun kurucusu Said-i Nursi hiçbir zaman Türklüğü ve Türk Milletini kabul etmeyerek, kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 yılında faaliyette bulunduğu anlaşılan kürt Teali Cemiyetinde çalışmak, memlekette Türklerden ayrı dini ve milliyeti olan bir kürt cemaatı olduğunu ileri sürerek ve yine o tarihlerde kurulduğu bildirilen "Kürdistan Azmi Kavi" Cemiyetinin mümessili olarak İstanbul'a gidip, kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için gayret göstererek ve "Uyan ey Selahaddin Eyyübi'nin torunları kürtler" diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiğinin anlaşıldığı,

2- Türk Milliyetçiliğini red ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri süren Said-i Nursi'nin Türkiye'nin de dahil olacağı tamamen şeriat hükümlerine ve islami esaslara göre düzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak üzere bir İslam Devleti kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesinin lüzumunu Nur risalelerinde teklif, takdim ve teşvik etmek suretiyle Türk Devleti'nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde bulunduğu,

3- Said-i Nursi Nur risalelerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin tamamen şeriat esaslarına ve İslam siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri gelmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici olduğunu, Kur'an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını islamlığın düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını, mükerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda etmekle beraber laik bir Cumhuriyet rejimi kurduğu için Atatürk'e düşman kesilerek onu Ebu Sufyan ve Deccala benzeterek "Tek gözlü Deccal, ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın" diye ağır tecavüzlerde bulunmak suretiyle TCK'nun 163. Maddesini ihlal eden suç işlediği,

4- Yine nur risalelerinde çok kadınla evlenmenin propagandasını yapmak, boşanma ve miras meselelerinin tamamını şeriat hükümlerine tabi olması lüzumunu açıkça yazıp telkin etmek, faizin yasak olduğunu, bu nedenle bankaların kapatılması gerektiğini ileri sürerek, bugünkü modern mahkemeleri kapatıp yerine islamiye dahilisinde yeni şeriat mahkemeleri açılmasını teklif etmek, parlamento üyelerini Kur'an düsturlarına uygun hareket etmeye davet etmek suretiyle yine TCK'nun 163. madde hükümlerinin ihlal edildiği,

5- Her ne kadar Hutbe-i Şamiye ile iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Örfi, adlı risalelerin Cumhuriyetten evvel hazırlanıp yazılmış olduğu ileri sürülmüş ise de, bunların pek yakın tarihlerde yeniden basılıp dağıtılmış olması ve iki mektebi musibetin şahadetnamesi veya Divanı Harbi Örfi adlı risalelerin ilk sayfalarında ise

"Bu müdafaayı şimdi bu asra muvafık gördük, güya o zamandan 50 sene sonra bir hissi kablel vuku ile bir nevi ihbarı gıyabi olarak hayatı içtimaiyeyi alakadar eden çok hakikatlere temas ettiğinden neşredildi."

diye açıkça kaydedilmesinin şayana dikkat olduğu,

6- Said-i Nursi'ye bağlı nur talebelerinin ise 3. paragrafta açıklanıp izah edildiği üzere memleket ve Devlet için bu kadar tehlikeli ve zararlı olan fikirleri ihtiva eden nur risalelerini yazıp çoğaltmak ve halka dağıtmak vazifesi ile mükellef bulundukları, bu talebelerin dikkatli okuyup, incelediklerine şüphe olmayıp nur risalelerindeki bu tehlikeli ve zararlı akımları bilmediklerinin ileri sürülemeyeceği, nur risalelerinde yer alan ve yukarıda yer alan fikir ve kanaatleri kabul edip benimsemeyen bir kimsenin nur talebesi olmasının tasavvur edilemeyeceği ve sanık Mehmet ile Tevfik ....... kendilerinin nurcu olmadıklarını ve dosyada mevcut olup yedlerinden zapdedilen ve dosyadaki bilirkişi raporunda da suç olduğu izah olunan nur risalelerini okumak üzere halka verdiklerini kabul ve ikrar ettikleri ve bu hareketlerinin TCK'nun l63.maddesini açıkça ihlal eden suç teşkil ettiği ve 1.Ceza Dairesi'nin bozma kararı yerli ve yerinde bulunduğu halde nazara alınmadan ve Mahkemece işin esası laiki ile incelenip nüfuz edilmeden ve en yüksek dini müessese olan Diyanet İşlerince dahi nurculuğun islama aykırı olduğu tespit edilmişken kanuna, işin esasına ve gerekçelere uymayan mesnetsiz mütalaaları ile yazılı şekilde ısrara karar verilmesi yolsuz bulunmuştur.

Yukarıdan beri açıklanan sebeplere göre ısrar hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi bozulmasına 20.09.1965 günü oybirliğiyle karar verildi.



DEVAM EDECEK 1/4
 

mcleod

New member
bu yazının bazı bölümlerine katılmamak elde değil ama çok az bir kısmı için geçerli. yazının geneli ise safsata.:vur

fethullah hoca 40 gün izin yapmış bilmem ne banane kaç gün izin yaptığından...

diğer konu BOP tan bahsetmiş... İsrail devletini korumak ve kollamakmış amaç şu iyi bilinmelidir BOP ta amaç ortadoğu coğrafyasında bulunan doğal kaynakların ve pazarın ABD tarafından ele geçirilmesidir. nitekim afganistan ve ırak örnek teşkil eder. bunu ABD yapmazsa zaten Avrupa gerçekleştirecektir.İsraili korumak bir araç olarak kullanılmaktadır. AKP nin konumuda ABD ile müttefik olmasına ve buna ses çıkarmamasına bağlıdır. Ülkemizde bir bir hükümeti devirmenin en kolay yolu ekonomik kriz çıkarmaktır.

AKP nin nur cematinin uzantısı gibi gösterilmiş yazıda. böyle bir kanıt varmı. destek vermesi ayrı uzantısı olma ayrı bir konudur.

ülkemizde sağ-sol alevi-sunni gibi çatışmalar devamlı olmuştur. şu anda kürt-türk gibi bir ayrım yapılmaya çalışılıyor. çatışma ortamı oluşturuluyor. böyle bir şeyin olması şu an için imkansız gibi. çünkü yazıda belirtilenin aksine ülkemizde islamın yapıcı yönü vardır. ayrımcı değil. yazının amacıda burdan anlaşılmakta. bu bir stratejik oyun gibidir. sanki pkk sorunu aşıldıktan sonra laik-antilaik olacağız.
yani demek istediğim zaman zaman böyle arabaya ara gazı verir gibi (dümbüğün tekinin çıkıp alevileri kızdıracak açıklama yapması gibi)devamlı yeni safsatalarla midemizi bulandırmaya çalışılmakta.
 

klavuz13

Banned
şimdi bediüzzaman said-i nursi Bitlisli bir alimdir. Öncelikle kim olduğunu öğrenmek la<zım. Bitlislidir. Bitlisin Hizan ilçesi nurs köyünde dünyaya gelmiştir. Aslen kürttür. ama hiçbir zaman kirt, türk, arap, laz çerkez gibi insanları sınıflandırmaz sadece ve sadece kişinin müslüman olup olmadığna bakar. Kendisi bitlisin ruslar tarafından işgal edildiği zaman ruslara karşı mücadele etmiş ve osmanlı ordusunda görev almış bir kişidir.

İnsanları beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama ülkesini düşmana karşı savunmuş ve yaralnmış bir insana vatan haini diyemezsiniz. Bir insanı eleştirmeden önce o kişiyi iyice analiz etmek lazım. Soruyorum Üstadı eleştirenlere kaç tanesi lemaları okudu. kaç tanesi eserlerini okudu.

Lütfen arkadaşlar Saidi Nursi Hazretleri sadece ve sadece kendisini dine adamış ve çevresinde ulaşabildiği kadar insanlığa islam dinin güzelliğini ve faziletini açıklamaya çalışmıştır. Şayet Saidi nursinin fikri ülkemizi yıkmak olsaydı, eserlerinde bunu açıkça belirtirdi. Sadece ve sadece üstad insanların islam dininin nasıl yaşaması ve ahlak güzelliğinin nasıl olacağını bize yeniden aktarmış bir şahsiyettir.

Lütfen kendisi hakkında düşünceleriniz varsa internetten araştırıp birdaha düşününüz.
Benim kendim fikrim bu .

üstüne basa basa söylüyorum ki Bir BİTLİSLİ olarka ÜSTADIMDAN onur ve gurur duyuyorum
 

sedapinar

New member
Gülen'in gerçek yüzünü ortaya koyan en önemli belgelerden biride Papa 2. Jean Paul' e yazdığı mektuptur.Bu mektup 10 Şubat 1998 de Zaman Gazetesinde yayınlanmıştır.

Pek muhterem Papa cenapları,

Üç büyük dinin doğum yeri olarak bilinen toprakların dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen halkından size en içten selamları getirdik. Yoğun gündeminizde bize zaman ayırarak sizinle müşerref olmayı bahsettiğiniz için zatıalilerinize en derin kalbi teşekkürlerimizi sunarız.

Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarasi Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik.

İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam’ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.

Beşeriyet, çelişen görüşler ortaya koydukları gerekçesiyle,zaman zaman bilim adına dini, din adına da bilimi inkar etmiştir. Bilginin tamamı Allah'a aittir ve din Allah’tandır. O halde bu ikisi nasıl çelişebilir? İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinlerarasi diyaloga yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir.

Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.

Gecen yıl bazı ünlü uluslararası bilim adamlarının katıldığı medeniyetlerarasi barış ve diyalog konulu bir sempozyum düzenledik. Bu gayretin başarısından aldığımız teşvikle bu tür etkinlikleri tekrarlamak istiyoruz. Halihazırda üç büyük dinin bağlıları arasındaki bağları güçlendirmeye yönelik olarak dinlerarasi diyalog konusunda Vatikan’ın da temsil edileceğini ümit ettiğimiz bir konferans düzenleme sürecinde bulunuyoruz.

Yeni fikirlerimiz varmış iddiasında bulunmuyoruz. Yine müsamahanıza sığınarak, bu misyonun hedeflerine yakından hizmet etmek için üstlenmek istediğimiz birkaç teklifte bulunmayı arzu ediyoruz. Hıristiyanlığın üçüncü bin yılına girişi münasebetiyle yapılacak kutlamalar vesilesiyle Ortadoğu’daki Antakya, Tarsus, Efes ve Kudüs gibi bazı kutsal yerlere müşterek ziyaretleri içeren birçok etkinlik önermek istiyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel'in, cenaplarının ülkemizi ziyaretine ve mezkur kutsal mekanları göstermeye davetini tekrarlamak için bir fırsat addediyoruz. Anadolu halkı size misafirperverliğini göstermeyi ve sevkle selamlamayı hararetle beklemektedir. Filistinli liderlerle diyalog kurmak suretiyle Kudüs’ü birlikte ziyaret etmemize davetiye çıkarabiliriz. Bu ziyaret bu mübarek şehri Hıristiyanlar, Yahudiler ve Müslümanların, hiçbir kısıtlama, hatta vize dahi olmaksızın serbestçe ziyaret edebileceği uluslararası bir bölge olarak ilan etme gayretlerine yönelik dev bir adim teşkil edebilir.

Üç büyük dinden liderlerin işbirliği ile ilki Washington DC'de olmak üzere muhtelif dünya başkentlerinde bir konferanslar serisinin gerçekleştirilmesini teklif ediyoruz. İkinci serinin zamanı için Hz. İsa’nın doğumunun 2000. yıldönümü ideal olabilir.

Bir öğrenci değişim programı da çok faydalı olacaktır. İnançlı genç insanların birlikte eğitim görmesi birbirlerine yakınlıklarını artıracaktır. Öğrenci değişim programı çerçevesinde üç büyük dinin babası olduğu ikrar edilen Hazreti İbrahim’in doğum yeri olarak bilinen Urfa şehrindeki Harran'da bir ilahiyat okulu kurulabilir. Bu, ya Harran Üniversitesi’ndeki programların genişletilmesi suretiyle ya da üç dinin ihtiyaçlarını da temin edecek şümullü bir müfredata sahip bağımsız bir üniversite şeklinde gerçekleştirilebilir.

Önerilen programlar aşırı büyük isler gibi algılanabilir; ama bunlar erişilmez değildir. Dünyada iki tip insan vardır. Bazıları kendilerini topluma adapte etmeye çalışır. Diğer bazıları ise topluma uymaktansa toplumu kendi değerlerine adapte etmek ister. Toplum bütün ilerlemeleri bu ikinci tip insanlara borçludur. Onları yarattığı için Rabb’e şükürler olsun.

M. Fethullah Gülen / Rabb'in aciz kulu / 9 Şubat 1998

Kaynak: Zaman Gazetesi/10 Şubat 1998
 

ARAN_1

Banned
Sana diyecegim tek bir sey var Bediüzzaman Said-i Nursi hakkında iyi bir arastırma yap ondan sonra bu yazdıklarını tekrar oku.Gülen hoca ise dunyada okulları bir numara gosteriliyor verdigi egitim ile ahlak ile tek geçiyorlar ayrıca bu okullarda zorunlu yabancı dil olarak türkçe ögretiliyor. Simdi Kal Saglıcakla

benim de sana diyecegim bir sey var bediüzzaman said-i kürdi hakkinda iyi bir arastirma yap ondan bu yazdiklarini tekrar oku. Dunyada okullari bir numara gosterilen gülen efendiye gelince arastir bakalim gulen efendi "o okullariyla anadili Türkce olan hangi Türk devletinin ana dilini resmen ingilizceye cevirmis ve resmi devlet dili Türkceyken ingilizce olmus"tur. ve arastir bakalim hangi ingiliz ust duzey kan emicisi "okullarinizla kulturumuzu tum dunyaya yayma cabanizi/basarinizi gonulden kutluyorum" diye kime demistir???

aslinda bi turlu anlamadigim aklimin basmadigi ne biliyormusun: bu saidler gulenler bu tarz ucuzluklar umrumda bile degil bunlar cok gelip gecti basimizdan bunlar firtina cikarsa tek bir agacimizin yapragi kipirdamaz...da nasil oluyor da Tüküm,Türk evladiyim diyen insanlar bunlari destekliyor taraf olabiliyor arkasindan gidiyor iste buna aklim sirrim ermiyor. su iki dusunce nasil yan yana gelebiliyor "ben serefli bir TÜRK evladiyim - saidi kürdi ve guleni destekliyorum" iste bu iki dusunce yan yana ayni kiside nasil barinabiliyor bunu aklim bi turlu almiyor almiyor almiyor,cozemedim gitti cozen biri varsa beni aydinlatmasini rica ediyorum.
 

Vtnsvr

New member
Çözemezsin Aran çözemezsin.Bu durumu normal insanlar çözemez.Çünkü normal insanların aklı almaz hem Türk'üm,hem Fethulah ve Saidi Nursi taraftarıyım çelişkisinin akıl almaz mantıksızlığını.Bence çok nedeni var benim düşündüğüm,bunlar Allah korkusuyla, kendisini en çok dindar gösterenlerin yoluna girmek olabilir.Ekonomik çıkarlar nedeniyle,kendisini ekonomik olarak güçlü gruplara,ekonomi dışında getiri ve götürülerini tartmadan bu tür gruplara ait olma şeklinde olabilir.En önemlisi bence;iyi bir pazarlamacı gibi elindeki kötü malı,cehaletiyle birleşen Allah korkusu nedeniyle bu tür müşterilere pazarlayan bu oluşum beyin takımının ve uygulayıcılarının çok idealist ve disiplinli çalışmaları ki ben Bizim insanımızın yapısının,bu kadar uzun süreçli bir çalışma içine giremeyeceğini tahmin etmediğimden arkasında güçlü ekonomik dış destekli itici gücün var olduğunu düşünüyorum.
 

HTML

Üst