Balıkçı Baba ve Oğlu

kuzay

Pesimist
Altın Üye
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
28,387
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kalamazsın Bu Hayatta Bakire ,En Azından Hayat Koy
İsmail Öztaş 28 Eylül 2007

BALIKÇI BABA VE OĞLU

-“Baba, lütfen bu gün olsun beni balığa götür. Bana balık tutmayı öğret.”

14 Yaşındaki çocuk, babasına yalvararak söyledi. Babasıyla daha önceden ortak olarak hiçbir şey yapmamıştı. Sorumsuz balıkçı babası, ailesine değer vermezdi. Ne karısını takar ne de çocuğuna bakardı. Tek çocuğu vardı. Çocuk, babası ile ortak bir şeyler yapmak için beklide her şeyini ortaya koyardı. Annesinin ayakları tutmazdı. Bu yüzden yemek yapma işi, evi derleyip toparlama hep çocuğuna kalırdı. Çocuk bundan mutsuz değildi. Ama babası evi hiç umursamaz, ne olup bittiği hakkında bir damla yorum yapmazdı. Tek yaptığı balık tutarak öncelikle kendi karnını, daha sonra ise arta kalan kısımları ile ailesini doyurmaktı.

Çocuğun o günkü yalvarışı, babasının artık hayır diyemeyeceği bir hal almıştı.

-“ Seni üç günlük balığa götüreceğim. Ayağıma dolanma. Sadece beni dinle ve izle. Zaten bu üç günden sonra ben ile bir şeyler yapmak istemeyeceksin. Evinde oturup annene hizmet edersin.”

Çocuk, bunu duyduğuna gerçekten çok sevinmişti. Hiç olmazsa üç gün babasıyla olabilecek, baba oğul ilişkisini ilk kez tadabilecekti. Tahta evlerinden çıkarak, büyük bir gölün kıyısına geldiler. Babanın her zaman balık tuttuğu, balçıklı göl idi burası. Ufacık sandallarına binerek gölün orta kısmına doğru gitmeye başladılar. Ortamda sadece gölün çıkardığı huzurlu ses vardı. Gölün ortasına geldiklerinde, bayağı bir derin kısma ulaştıklarını gördüler. Babası küreklemeyi bırakarak sandalı bu derin yerde durdurdu. Oltasının ucuna küçük bir yem bağlayarak gölün dibine bıraktı. Oğluna dönerek ;

-“ Şimdi izle. Ufak yem ile orta boy balık yakalayacağız. Daha sonra orta boy balık ile büyük boy balık tutacağız. Unutma birinci kural başarıya ulaşacaksan, kendinden bir şeyler vereceksin. “

Oğlu bu sözleri kafasına kazımış gibi duruyordu. Sesini hiç çıkarmamıştı. Çünkü babasının dikkatini dağıtmak istemiyordu. Birkaç dakika sonra oltanın sapı sallanmaya başladı. Babasının gözleri bir zafer edası ile açıldı. Oltasını yukarı çektiğinde, oltanın ucunda çırpınan orta boy balığı gördüler. Ve babası tekrar konuşmaya başladı.

-“ Gördüğün gibi çırpınan bir balık. Hayatı sadece benim elimde. Ya yaşatırım ya da öldürürüm. Ama ikinci kural çırpınan kimseye acımayacaksın. Ben tekrar bu balığa bir süreliğine yaşam vereceğim. Oltamın ucundan tekrar aşağıya salıp yem yapacağım. Ve büyük balığı bekleyeceğiz…”

Çocuk, babasının bu dikkatli konuşmalarına dikkatli bir halde karşılık veriyordu. Sorun çıkarmamak için sadece “tamam anladım “ anlamında başını aşağıya yukarıya doğru salladı. Babası oltasını tekrar gölün dibine salladı. Yumruğunu sıkarak oltanın sapına vuruyor, aşağıda hafif dalgalar yaratarak diğer balıkların yemini görmesini sağlamaya çalışıyordu. Çocuk ise yüzünü gölün dibine yansıtarak, kendi yansımasını izliyordu. Bir süre sonra yüzünün yansımasının gölün dibinden gelen hafif sarsıntıyla bozulduğunu gördü. Babası “ İşte bu kadar “ diyerek oltasını güçlükle dipten çekmeye çalıştı. Biraz daha oltasına güç vererek gölün dibinden çıkmasını sağladı. Yukarı çektiğinde irice bir balığın oltanın kancasına takıldığını gördüler. Gerçekten etli bir balıktı.

- “ İşte bir günlük yemeğiz de bu şekilde çıktı. Gördüğün gibi kancadaki orta boy balık, bu iri balığın yemi oldu. Ve iri balığın karnı doydu, çırpınması bile az sürecek. Üçüncü kural tok olan balığın çırpınması az olur. “
Balık çok az çırpındıktan sonra, nefesi kesildi. Babası oltanın ucundan balığı çıkardı. Buz dolu olan çantasının içine koydu. Sandallarını kıyıya doğru küreklemeye başladılar…
Ertesi gün, aynı şekilde göle geldiler. Çocuk yine sadece babasını dinliyordu. Sesini çıkarmadan… Babası her zamanki şekilde balık tutmanın inceliklerini oğluna gösteriyordu. Aynı dünkü gibi bugünde yiyeceklerini çıkardılar. Bu sefer babası iki kez balık tuttu. Birisi irice, birisi ise ufakça bir balıktı. Birini yemek olarak yapacaklardı, diğerini ise babası satmak için çarşıya götürecekti.

- “ Bugünlük yemeğimiz yine çıktı. Bu diğer balığı da gidip çarşıda satacağız. Eğer bir başarı yakalarsan, yanında bazen hediyesi de gelir. Bu balık bugün hediyemiz oldu”…

Babası bu şekilde çocuğu susturarak, konuşturmayarak kendinden soğutmaya çalışıyordu. Nasihatlere boğarak sıkılmasını sağlamak için elinden geleni yapıyordu. Çocuk ise pür dikkat babasını seyrediyor, öğütlerini dinliyordu.

Çocuğun babasıyla geçireceği son gün gelip çatmıştı. İki gündür gittiklere göle tekrar geldiler. Gölün en orta yerine sandallarını küreklemeye başladılar. Gölün derin kısmına geldiklerinde baba;

-“ Bugün sana tutturacağım balıkları. Bakalım iki günde ne öğrenmişsin. Öğrensen de öğrenmesen de gelmeyeceksin artık benle. Git evde annene bak. Ama önce tut bakalım şu oltayı. At gölün içine. Neler yapacağını öğrenmiş olman lazım.”

Çocuk oltasının ucuna minik bir balık koyarak gölün derin dibine yolladı. Bir süre geçtikten sonra oltada kıpırdanmalar oluştu. Çocuk oltayı yukarı çekmeye çalışıyordu. Ama oltanın ucundaki balık direnir gibiydi. Çocuk “ Baba, eğilip bak, galiba çok büyük bir balık bu. Oltanın ucunu tutmaya çalış. “ dedi. Babası beceriksiz edasıyla çocuğa bir bakış attı. Sandalın kıyısına gelip başını aşağıya eğdi. Çocuk bir hamle ile oltayı bırakıp babasını gölün dibine doğru itti. Babası o anki boş anı ile gölün içine düştü. Çocuk, sandalın küreğine asılıp azcık da olsa gölün içindeki babasından uzaklaşmayı başardı. Babası çırpınıyordu. Göl balçıklı idi. Derinlik babasını içeri doğru çekiyordu. Babası umutsuzca bağırıyordu.

-“ Evlat ne yapıyorsun. Kurtar beni. Gel buraya. Ben senin babanım. “ dedi babası.Bir yandan çırpınıyordu.

Çocuk ise sandalda ayağa kalkarak konuşmaya başladı.

- “ İnsanların ölüm ayağına gelince ne oldukları akıllarına gelirmiş baba. Aynı balıkların balık olduklarını, suya muhtaç olduklarını tam çırpınma anında anladıkları gibi. Sen de bana ve anneme muhtaçtın. Ve ölüm ayağına gelince anladın. Unutma ki birinci kural ‘ Başarıya ulaşacaksan, kendinden bir şeyler vereceksin.’ Ben kendimden bir şeyler verdim annem ile. 14 sene boyunca sana katlandım. Ve şimdi başarıya ulaştım.” Dedi. Babası çocuğun konuşmasını çırpıntılarla kesti.

- “ Evlat babanım senin. Kurtar beni.”

Çocuk hiç nezaketini bozmadan;
-“ Unutma baba ikinci kural ‘ Çırpınan kimseye acımayacaksın.’ Hayatın sadece benim elimde. Ya yaşam verdiririm, ya da yaşamını sona erdiririm.”

Bir süre sonra babası balçıklı gölün dibine doğru kaydı. Çocuk babasının dibe gömülüşünü soğukkanlılıkla izledi. Ve sonra gölün dibine bakarak

-“ Üçüncü kural ‘Tok olan balığın çırpınması az olur ‘…

İsmail Öztaş 28 Eylül 2007
 
ellerine sağlık üstad.gerçekten çok güzel...
 
Teşekkkürlerrrr
 
Geri
Üst