Türkçe İbadet ve Türkçe Ezan

yehovan

Banned
Katılım
22 Mar 2006
Mesajlar
1,321
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
====> YeHoVaN
Bu günlerde Türban baş örtüsü tartışması ülkenin gündemini kasıp kavurmakta. İnsanlar bu melseler yüzünden birbiri ile tartışmakta ve birbirlerine küsmekte kırmakta. Tartışmalar 2 kutup üzerinde devam etmekte. Bu grupları gerek siyasi partiler Tarikatlar gerekse ilahiyat adamları başı çekmekte. Ve Herkesin kafası çok karışmakta. Ve mualla düşmekte. Bu yüzden Kuran-ı Kendimiz okumalı anlamalı ve hayatımızı bu şekilde oluşturmalıyız.
Fakat Kuran-ı bir başkasından değil kendimiz okumalı ve öğrenmeliyiz.

Kuran-ı Kerimi okumanın ve detaylıca anlamanın en iyi ve kolay yolu kendi dilimizde güvenilir tarafsız kaynakların çevirisinden okumalıyız ve ibadetimizi etmeliyiz. Malum ki herkesin Arapça öğrenmesi gibi bir mümkünatı veya böyle bir şaznsı yoktur. Bu yüzden Kuran-ın Türkçe okunması kanısındayım.

Bazı insanların Kuran-ı Arapça okuması dualarında Arapça olarak okuması telaffuz hatalarını anlam kayıplarını ve ne okuduğumuzun ne anlama geldiğini ne söylediğimizin farkına varmamaları dini yozlaştırmaktadır.



İster katılırsınız ister katılmazsınız. Kimse unutmamalı ki. Din Yaradan ile kul arasındadır. Ve şüphesiz ki 3 şahısların yönlendirmesi ile Yaradana değil onlara yönelmiş oluruz. Dini kendimiz öğrenmezsek Tarikatların kucağına düşmemiz olasıdır. Ve günümüzde halk arasında tarikatların şehlerin varlığı azımsanmıyacak kadar çoktur. Tarikatlar Şehler Kendi çıkarlarını korumak amacı ilede din üzerinden insanları sömürmektedir. Bunu engellemek amacı ile ;




Bu yüzden Türkçe yani anadilimizde ibadet,ezan ve Kuran-ı Kerimin Türkçe okunması hakkında bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.



Kuran'ın dinin tek kaynağı olduğu yani Din = Kuran olduğu unutulmamalıdır. Kuran'ın Allah kelamı olduğu ve bizim dini anlamamız için indirildiği de sürekli aklımızda bulunmalıdır.
Meseleler Kuran'ın bütünlüğü içinde düşünülmeli, çözümlendirilmelidir. Bir konuyla ilgili Kuran’da geçen ne kadar ayet varsa o ayetler önceleri ve sonralarıyla ele alınmalıdırlar.(Kuran'ın bir kısmını kabul, bir kısmını inkar Kuran’ı inkardır.) Kuran'ın bir yerinde geçen bir konunun, bir fikrin Kuran'ın başka bir yerinde geçen bir fikirle çelişmeyeceğini de unutmayalım.
Kuran'da yer almayan bir konunun dinde de olmadığı anlaşılmalıdır. Bu prensibi uygulayınca dine ilavelerin %90'dan fazlasından kurtuluruz

Kuran'da yasaklanmayan bir şeyin helal olduğu, ayrıca bu şeyin helal olması için ilave bir izaha gerek olmadığını unutmayalım.

Kuran'ı anlamaya çalışırken aklın ve vicdanın en önemli yardımcılarımız; gelenek, görenek, çoğunluğun kabulleri, çevre baskısı gibi aklı ve vicdanı ipotek altına alıp, kullandırmayan unsurların Kuran’la aramızda en önemli engeller olduğunu unutmamalıyız



Kuran'da ezan var mı? Ezan Türkçe okunabilir mi? Ya namaz Türkçe kılınabilir mi? Kuran Türkçe okunabilir mi?


Kuran'da namaz için bir çağrı yapıldığı görülmektedir. Fakat Kuran'da bu çağrının şekli açıklanmaz. Ezan dediğimiz namaz çağrısının nasıl yapılacağı bizlere bırakılmıştır. Eğer Allah isteseydi ezanın (namaza çağrının) sözlerini de açıklardı. Ezanın sözleri açıklanmadığı gibi, hangi dilde yapılacağı da Kuran'da geçmez. Aslolan namaza çağrının yapılmasıdır. Ezanın hangi dilde, hatta ne şekilde yapılacağı tamamen insanlara bırakılmıştır. Ezan gibi namazın da Kuran okumanın da Türkçe yapılmasında hiçbir engel yoktur. Kuran'da tefekkür etmemiz geçer. (Tefekkür: düşünme, fikir üretme, kafayı çalıştırma demektir.) Kuran’da Kuran’ı tedebbür etmemiz söylenir. (Tedebbür: derinlemesine kavramak, düşünüp taşınmak, inceliğini kavramak manalarına sahiptir.) Kuran'da akletmemiz, tezekkür ile Kuran'ı okumamız, fıkhetmemiz (ince anlayış sahibi olmamız) de söylenir. Hiç şüphe yok ki bunları en iyi şekilde ancak ana dilimizde Kuran okur, namaz kılarsak yapabiliriz. Kısacası her ibadeti ana dilde yapmak söylenenleri daha iyi anlayacağımız için isabetli olacaktır. Böylece Kuran'ı ince anlayış ve derin düşünce ile okuma emri daha iyi yerine getirilecektir.


TÜRKÇE (ANA DİLDE) İBADET

Kuran'ın İslam'ının yaşanması için yapılması gereken en temel faaliyet Kuran'ın, dini yaşayacak toplumun ana diline çevrilmesidir. Kuran Arapça inmiştir ve orijinali Arapça'dır. Fakat Kuran'a göre Arapça, kutsal bir dil değildir. Kuran, her kavme Peygamberler'in gönderildiğini ve bu peygamberlerin kavimlerine kendi dillerinde mesajlar getirdiklerini söyler. Tevrat Hz. Musa'nın kavminin dilindedir, İncil de Hz. İsa'nın kavminin dilindedir. Hz. Lut'un vahiyleri kendi kavminin dilindedir, Hz. Nuh'unkiler de öyledir... Bu mesajları kutsal yapan Allah'tan indirilmiş olmalarıdır ve bu mesajların hiçbiri Arapça değildir. Allah'ın mesajı Arapça yazılabileceği gibi; Allah'a, dine karşıt sözler, putlara iltifatlar da Arapça yazılabilir. Arapça'yı Allah'ın özel dili, Cennet'in lisanı; Arapça harfleri Allah'ın özel harfleri, Cennet'in harfleri gibi gösteren zihniyet dini Araplar'ın tekeline sokmak isteyen Arap ırkçısı, mezhepçi zihniyettir. Fussilet Suresi 44. ayetten Kuran'ın Arapça olmasının sebebinin, Kuran'ın ilk olarak Arap toplumuna hitap etmesi olduğunu anlıyoruz. Kuran Allah'ın din gönderdiği her kavme kendi dilinde hitap etme adetinden dolayı Arapça'dır. Araplar'a dinlerinin yabancı dilde bildirilmesi saçma olduğu gibi, Türkler'e de kendi dilleri dışında bildirimde bulunmak saçmadır. Türkler'e kendi dillerinde bildirim ancak Kuran'ın çevirisi ile mümkündür.
Kuran'da geçen kelimeler, kavramlar Kuran'da geçmeden önce de Araplar'ın kullandığı kelimeler, kavramlardı. Kuran Allah dediğinde neyi kastettiği, domuz dediğinde domuzun ne olduğu, miras deyince mirasın ne olduğu, vasiyet deyince vasiyetin ne olduğu biliniyordu. Kuran evvelden varolan kelimelerle geldi. Kuran'ı okuyan bir kimse bu apaçık gerçeği rahatça kavrar. Kutsal olan Arapça veya kelimeler değil; Allah'ın bu kelimelerle, kavramlarla oluşturduğu Kuran'dır.


Arapça'yı kutsallaştırıp, dinin anlaşılmadan yaşanmasına sebep olanların düştüğü komik durumun bir örneği şöyledir: "Arap Bedevi kadınları ellerinde defler, yanık sesle türküler söylüyorlardı. Türkülerin konusu da deve etinin lezzetiydi. Bu etin kebabının, haşlamasının, kızartmasının ne kadar lezzetli olduğu yanık yanık, makam içinde anlatılıyordu. Töreni tertipleyen Osmanlı Teşkilatı Mahsusa Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı Bey bir de gördü ki, hazır ol vaziyetinde olan Anadolu'nun aslan yapılı Osmancık Taburu'nun erlerinden bazılarının Arapça deve eti kasidesini dinlerken göz yaşları şıpır şıpır damlıyordu. İyi Arapça bilen Eşref Bey şaşırdı, bir ere:
"Oğlum ne ağlıyorsun?" diye sordu. Hazır ol vaziyetindekiMehmetçik durumu değiştirmeden cevap verdi:
"Kumandanım bakınız ne güzel Kuran okuyor..."


Bu saf, pırıl pırıl yürekli Anadolu çocuğunun duyguları önünde gözleri dolan Eşref Bey dayanamıyor:
"Oğlum o bedevi kadınları kendilerine dağıtılacak olan deve etinin lezzetini anlatan kasideyi makamla okuyorlar, sil göz yaşlarını..."(Cemal Kutay, Türkçe İbadet, sayfa 61)
TüM KAVİMLERİN DİLLERİNİN YARATICISI ALLAH'TIR
Gelin ayrı dilleri, ayrı ırkları nasıl değerlendireceğimizi Kuran'ın aydınlatıcı ayetlerine başvurup öğrenelim.
Göklerin ve yerin yaratılması ile dilleriniz ve renklerinizin başka oluşu O'nun delillerindendir. Şüphesiz bunda bilgi sahipleri için deliller vardır.

30 Rum Suresi 22
Eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, ancak bu sizleri verdikleriyle sınaması içindir. Tümünüzün dönüşü Allah'adır.


5 Maide Suresi 48

Ey insanlar! Gerçekten biz sizi bir erkekten ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler yaptık. Allah açısından en üstün olanınız en çok sakınanınızdır.

49 Hucurat Suresi 13
Bu ayetleri örnek gösteren Cengiz özakıncı şunları söyler: "Kuran'ı benimsemiş bir kişi kendi bildiği dilden başka bir dille, kendi soyundan başka bir soyla, kendi toplumundan başka bir toplumla, kendi yazısından başka bir yazıyla karşılaştığında bunları Tanrı'nın bir ürünü olarak görecek, bir üstünlük ya da aşağılık duygusuna kapılmayacak, bunları tanımaya, anlamaya, öğrenmeye girişecektir. Daha açığını söyleyelim: Kuran’a göre bir Müslüman Arap, Türkler’in ulus olarak varlığını, dilini, yazısını ancak bir inceleme, araştırma, öğrenme, yararlanma konusu edinebilir. Türkler’in ulus olarak varlığını ortadan kaldırmaya, ya da eritmeye girişmesi durumunda Tanrı katında suçlu olacaktır. Türkçe'yi at, Arapça'yı kullan, ya da kendi yazını at, Arap yazısını kullan diyemez. öteki ulusları Araplaştırmaya yeltenemez. Eğer yeltenirse, bu girişimi Tanrı'nın buyruklarına aykırı olur. Geçmişte Tanrı'nın buyruklarını çiğneyen pek çok Müslüman Arap, Müslüman Türk çıkmış, Türkler'in dilini, yazısını Araplaştırmaya girişmiş ve bunu belli oranda başarmışlardır. Bundan 900 yıl önce kimi Arap, kimi Türk kandırıcı kişiler Tanrı ile Türkler'in arasına dilden bir engel koydular. Türkler'in Tanrı'ya Türkçe seslenmesinin Tanrı'yı kızdıracağını söyleyerek, Türkler'i bu yalana inandırdılar. Türkler Tanrı'nın yalnızca Arapça seslenişlere ilgi gösterdiğine kandırıldılar. Tanrı'nın yalnızca Arapça dilekleri, yakarıları işleme koyduğunu söyleyen bu tilkilere inanan Türkler ağızlarını Arapça sözcüklerle açtıklarında, kullanımdan düşürdükleri Türkçe sözcükleri peynir gibi yitiren kargalar konumuna düşmüş, dilleri bozulmuş, imgelemleri bulanmış, anlama, anlatma yetileri devingenliğini, diriliğini, türetgenliğini tüketmiş durumdadırlar." (Cengiz özakıncı, Dil ve Din, sayfa 120 ve 156)


Alıntıladığımız ayetlerden anlayacağımız gibi Arapça da, Türkçe de, İngilizce de, Fransızca da, tüm diller de Allah'ın isteğiyle oluşmuştur, tümü Allah'ın delilleridir. İnsanlar bu renkliliği yok etmeye değil, bu farklılıkların içinde kaynaşmaya, tanışmaya çalışmalıdırlar. Her dil bir güzelliktir. Hiçbir dilin kutsallığı yoktur. Allah'ın beğendiği bu çeşitliliği uydurma kutsal etiketiyle yok edenler Allah'ın kitabı Kuran ile çelişmektedirler.


Allah, meleklere Hz. Adem'in üstünlüğünü açıklarken, Hz. Adem'e isimleri öğretmesine ve Hz. Adem'in isimlerle tanımlamalar yapmasına dikkat çekmektedir. İsimlendirerek tanımlama, kelimelerle düşünme gibi dilin temel fonksiyonları, insanı üstün kılan özellikleridir. Hiç şüphesiz dilin bu tarz kullanımında, ne söylediğinin bilincinde olma unsuru vardır. Aklı işletme faaliyeti kelimelerle isimlendirmenin sonucunda yapılan bir faaliyettir. Kullanılan akıl ise insan olmanın ayırt edici özelliğidir.
Kuran'ın herkesin anladığı dilde, tercümesinden okunmasının önemini Prof. Dr. Beyza Bilgin de şu sözleriyle vurgulamaktadır: "Kuran'ın anlaşılması esastır ve vahiyler yoluyla tebliğ ve yol gösterme daima milletlerin konuştuğu dilde yapılmıştır. öyleyse, milletin fertleri, Allah'ın Kitabı'nı anlamak, ondaki haber ve öğütlerden yararlanarak terbiye olmak, davranış geliştirmek için, onu yabancı dilde değil, konuştukları dilde ve anlayarak okuyacaklardır. Böyle bir okuyuş temin edilmedikçe, Kuran belli bir zümrenin, bir azınlığın elinde kaldıkça, ondaki ilahi amaca yönelik yöntem etkinliğinin ve anlam zenginliğinin meydana getirebileceği bütün gelişmelerden mahrum kalınacaktır. Kuran'ın vahyolunduğu dönemde, Arap edebiyatı çoğunluğun ilgilendiği, zevk alarak izlediği bir alandı. Kuran, şiirle nesrin birleştiği bir üslûpla, yeni konulardan söz ediyordu.

Kuran'ı dinletmeyin. Kuran okunduğunda gürültü yapın, belki bu yolla ona galabe edebilirsiniz.
(41 Fussilet 26)

Anlamışlardı ki, Kuran dinlenir ve anlaşılırsa, onunla başa çıkamayacaklardır. Oysa geleneklerimizden gelen günümüzdeki okuyuşta, musiki ile okuyuştan etkilenmekten söz edilebilir ama o şiirli üslûp kullanılarak verilmiş olan haber ve öğütlerden etkilenmekten söz edilemez. Kuran'ı inanarak, güvenerek, sevgi ile okuyan insanlar, onu okurken, onda anlatılanları, onu üslubu ile anlayarak okusalar, bilgilenseler ve etkilenseler, duyguları o yönde aksa, o yönde içerik kazansa, neler olabilir, kabiliyetli müminler onları nasıl kullanır, bir düşünülse! Güzel sanatların bütün dalları, şiir, roman, film, tiyatro, müzik, estetik, gazete, dergi, radyo, televizyon gibi güçlü araçlar, onları kullanan inançlı insanların belleklerinde yüksek fikirlerle seslense, sevgiyi, güzelliği, temizliği, merhameti, adaleti, barışı ve yardımlaşmayı ifadeye dökseler, ülkede ince bir ruh hali, bir yüksek terbiye, bir bilgiseverlik, bir aydınlanma meydana gelmez mi? Meydana gelen bu aydınlık dışa vurmaz mı?! (1. Kuran Sempozyumu, sayfa 82)


OSMANLI DöNEMİNDE KURAN’IN YERİ

Allah dinde akledilmesini, ince ince düşünülmesini, araştırılmasını, emirlerinin uygulanmasını, kitabının rehber edinilmesini ister. Kişiler Allah'ın kitabının manasını bilmeden üzerinde nasıl inceden inceye düşünebilirler? Kuran'ın kendi üzerinde ince ince düşünülmesiyle ilgili emirleri Kuran'ın manası bilinmezse nasıl uygulanacaktır? Sonuçta kişiler dini yaşamak için, dinle ilgili bilgileri anladıkları dilden duymak veya okumak zorundadırlar. Geleneksel, mezhepçi İslamcılar kendi din adamlarının veya ilmihal kitaplarının Türkçe anlatımlarında bir sakınca görmemişlerdir. Onlar da herkesin Arapça öğrenmesinin farz olduğunu savunmamışlardır. İlmihal kitaplarının, kendi öğretileri doğrultusunda yetişen müftülerin, imamların, şeyhlerin dini Türkçe olarak anlatmasını normal görenler, Kuran'ın Türkçe'ye çevrilmesine karşı çıkmışlardır. Amaç kişi ile Allah arasına din adamlarının sokulması ve mezhep izahlarıyla yetişmiş din adamlarının ve mezheplerin izahlarının din diye sorgulamasız yutturulmasıdır. Oysa dinin tek kaynağı olan Kuran'ın çevirisi elde olunca kişilerin Allah'ın dini ile uydurulan dini ayırt etmeleri mümkün olabilmektedir.


Kuran'ın ancak Cumhuriyet döneminden sonra çevrilebilmesinin ve mezhepçi, gelenekçi grupların buna direnişlerinin altındaki temel neden budur. Bunlar, dinin mezheplerin tekelinden çıkmasına ve uydurmaların sorgulanmasına tahammül edememektedirler. Kuran'ın İslamının, Osmanlı tarihinde doğru dürüst ortaya çıkmamasının, çıksa da kökleşip yerleşmemesinin altındaki temel sebebin mevcut sistemin despotluğu ile beraber, bu çeviri yasağı olduğu kanaatindeyiz. çevrilemeyen, Arapça'sının bile matbaada basılmasına izin verilmeyen Kuran'ın ismi vardı ama kendisi ortada yoktu. "çok şanlı" diye nitelenen atalarımız ne yazık ki Kuran'ı çevirtmediler. Yıllarca günah dedikleri matbaanın günah olmasından vazgeçtiklerinde bile Kuran'ın matbaada basılmasının günahlığı devam etti. Hattatların el yazısı ile çoğalttığı, ender olarak bazı evlerde bulunan Kuran ise bulunduğu evlerde de bohçalar içinde saklandı. Bohçalar açılıp okunduğunda ise manası için değil, melodisi için okundu. Halk hiçbir konunun çözümü için Kuran'a müracaat edemedi. Şeyhülislamlar, şeyhler, imamlar halka dini öğretti. Onlarsa dini Sünnilik mezhebiyle eşitleyen, Sünniliğin halifesi olan padişaha itaatli kişilerdi. Böylece Sünni mezhepçi görüş kendini ayakta tutup, kendi devamını sağladı.


Kuran tercüme edilemez iddiası yanlıştır. Kuran "Allah birdir" diyor, tercüme ediyoruz; "Allah bağışlayıcıdır" diyor, tercüme ediyoruz; "Kuran her şeyi açıklar" diyor, tercüme ediyoruz; "Hz. Musa'ya Tevrat verildi" diyor, tercüme ediyoruz; "Kan içilmez, domuz yenmez" diyor, tercüme ediyoruz. Bunların hangisi anlaşılmıyor? Dillerde somut veya soyut kavramlar seslere dönüştürülür, bu sesler duyulunca o somut veya soyut kavram zihinde canlandırılıp, iletişim sağlanır. Dil bir iletişim aracıdır. Domuz kelimesini ele alalım. Domuzun Arapça'sı da, Türkçe'si de söylendiğinde somut varlık olan domuzun karşılığıdır. Şimdi Arapça'daki domuz kelimesini, Türkçe'ye çevirdiğimizde bunun nesi anlaşılmaz oluyor? İstiyorsanız domuz gibi somut değil, başka soyut bir kavramı ele alalım. örneğin Arapça'da "bağışlayıcı" manasına gelen "Gafur" kelimesini ele alalım. Arapça'da "Gafur" kelimesi g, a, f, u, r harflerinden oluşan bir titreşim oluşturur ve sesin bu titreşimleri soyut kavram olarak "bağışlayıcılığı" ifade eder. Eğer Türkçe'ye bir çeviri yapılırsa b, a, ğ, ı, ş, l, a, y, ı, c, ı harflerinin titreşimlerinden oluşan "bağışlayıcı" kelimesi "Gafur"un yerini alacak ve bu da aynı soyut kavramı ifade edecektir.
çeviride ortaya çıkan bazı zorluklar, Arapça'dan Türkçe'ye çevirinin zorluklarından ziyade, kavramın Arapça'sının neyi ifade ettiğinin tartışmasından ortaya çıkmaktadır. Bu da bir çeviri sorunu değil, anlaşılma sorunudur. Araplar da bu sorunu Türkler kadar yaşarlar. Kuran'da anlatılan Yahudiler'in dinlerindeki kelimelerin yerlerini, manalarını kaydırma eğilimi dinimizde de yaşanmıştır. Kuran'ın kullandığı manadan farklı bir şekilde kelimeyi kullanma eğilimi, çeviriyle değil, anlaşılmayla ilgili bir çözüm konusudur. Bunun da baş sorumlusu dini uydurma izahlarıyla bozmaya kalkan zihniyetin, Kuran'ın kelimelerinin manasını kaydırarak Kuran'ı kendi arzularına uydurma çabalarıdır. Kuran'da aynı kelimenin farklı yerlerdeki kullanımı gibi noktaların irdelenmesiyle çözülebilen bu sorun, istisnai bazı yerlerde ortaya çıkar ve bahsettiğimiz şekilde titiz bir incelemeyle çözülebilir.


Türkler'in Arapça ibadeti birçok açıdan hatalıdır. Cengiz özakıncı bu sakıncalardan bir kısmını şöyle açıklamaktadır: "...Eğer Türkçe söylenirse Tanrı bu yakarıları işleme koymaz, kesin sonuç almak istiyorsanız, bu duaları Arapça yazın, söyleyin denilerek öğretilmektedir. Oysa bir Türk bu yakarıları Arapça'yı gereği gibi seslendirerek yapamaz. Arap dilinde öyle sesler vardır ki, bunlara boğaz sesleri denir, ancak Arap olanlar söyleyebilirler. İçinde böylesi Türk gırtlağına yabancı sesler olan Arapça sözcükleri bir Türk söylemeye kalkıştığında, o sesi çıkartamayacağı için, onu andıran başka bir ses çıkarır. Bu durumda Arapça sözcüğün anlamı da değişir. Tıpkı "sevmek" ve "sövmek" sözcüklerinde olduğu gibi, Arapça'da da küçük bir ses değişimi anlamı tersine dönüştürebilmektedir, çünkü bütün dillerde olduğu gibi Arapça'da da böylesi yakın sesli, ters anlamlı sözcükler vardır. Bir Arap Türkçe konuşurken nasıl "sev" diyeceği yerde "söv" diyebilirse, bunun gibi bir Türk de Tanrı'ya Arapça sesleneyim derken "fağfir lene(bizi yargıla, koru)" diyeceği yerde "fakfir lene(bizimle ilişkini kes, bize boşver)" diyebilir. çünkü Arapça'da bulunan "ğ" sesi çok özel bir sestir. Türk dilinde bu ses yoktur. Bir Türk özel bir eğitim almadıkça bu iki sözcüğün söylenişini birbirine karıştıracaktır. Görüleceği üzere Türk'ün Tanrı'ya kendi diliyle değil de seslendirmeyi beceremeyeceği Arapça sözcüklerle yakarması, her açıdan yanlıştır."(Cengiz özakıncı, Dil ve Din, sayfa 118)
Dinin %100'ünü Kuran oluşturur. Her kim olursa olsun hiç kimsenin dine yani Kuran'a artı bir ilave, eksi bir eksiltme yapması kabul edilemez. Maksadımız dinin, yani Kuran'ın, onun sahibi olan Allah'ın tekeline girmesidir. Allah'ın tekelinde olana ortaklık etmeye kalkmak, biraz da olsa kendi fikrini, geleneğini, şahsi görüşünü dine sokuşturmak olacak şey değildir. Allah'ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kuran'a dönüş hareketi her şeyden önce Allah dışında hüküm koyucu bırakmama hareketidir.


Dini belirleme ve dini anlama gayretinde temel prensibimiz olan Kuran'ın dinin tek kaynağı kabul edilmesinin, fikri ve pratiği ile tüm dinin bu yönteme göre şekillenmesinin, dinimizi boğmuş olan yobazlıkların kapkara örtülerini dinimizin üstünden ve insanların zihninden kaldırmada temel şart olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca Kuran'ın emri olan bu temel prensibi yerine getirmek, dinci yobazlar kadar popülist zihniyetlerin ve şahsi görüşünü dinselleştirmek isteyen menfaatçi zihniyetlerin de dini bozmasını önleyecektir. Kuran'da aldatıcıların insanları Allah'ı kullanarak aldattıkları söylenmektedir. (Bakınız 35Fatır Suresi 5 ve 31Lokman Suresi 33) Kısacası Allah adına, din adına yapılan konuşmalarda aldatılma ihtimalimizi hiç unutmamalı ve aldatılmamak için din adına söylenen her şeyi, dinin tek kaynağı olan Kuran'ın süzgecinden geçirmeliyiz.


Kuran kendi tabirleriyle detayları veren kitabımızdır, her şeyi açıklayıcıdır, rahmettir, müjdedir, ışıktır, anlamamız, uygulamamız için indirilmiş rehberimizdir. Elimizde Allah'ın böyle nitelendirdiği mucize kitabımız varken, niye başka dini kaynaklar arayalım? Kuran her yaramıza merhem, her derdimize şifa, zihnimize aydınlık, yolumuza rehber olacaktır. Yeter ki biz Kuran'ı, yalnız ve yalnız Kuran'ı rehber edinelim. Unutmayalım ki ahirette, Allah'ın vahyi olan Kuran'dan sorumlu tutulacağız.

43Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen dosdoğru yol üzerindesin.
44Ve şüphesiz O (Kuran) sana ve toplumuna bir hatırlatmadır. O'ndan sorumlu tutulacaksınız.



Kaynak
 
Yazını okumadım.Çünki içeriğinde anlatmak istediğini,Cumhuriyet tarihinde bir zamanlar yapmak istedikleri olabilir ve bu beni çok sinirlendirir diye okumadım.Ama eğer ki sen;
Ezan'ı Türkçe okuyalım,ibadetleride Türkçe yapalım dersen;...

Bu buraya kadar gelmemeli idi.Madem ki ibadet Allah ile kul arasında sana ne ben istediğim dilde ibadet ederim.Ya sabır.....ya sabır.... ya sabır...
 
Yazını okumadım.Çünki içeriğinde anlatmak istediğini,Cumhuriyet tarihinde bir zamanlar yapmak istedikleri olabilir ve bu beni çok sinirlendirir diye okumadım.Ama eğer ki sen;
Ezan'ı Türkçe okuyalım,ibadetleride Türkçe yapalım dersen;
ALLAH sız adamın teki,
Kışkırtıcı şerefsizin birisin.İsterse banlayın.Bu buraya kadar gelmemeli idi.Madem ki ibadet Allah ile kul arasında sana ne ulan ben istediğim dilde ibadet ederim.Ya sabır.....ya sabır.... ya sabır...

işte okadar lık adamsın. Önce oku. Anla sonra eleştirini görüşünü savunacaksan savun.
Ben senin ibadetine karışmadım. Kendi düşüncelerimi katıldığım yazıyı aktardım.


Yukarıdada ekledim. "İster katılırsınız ister katılmazsınız. Kimse unutmamalı ki. Din Yaradan ile kul arasındadır. Ve şüphesiz ki 3 şahısların yönlendirmesi ile Yaradana değil onlara yönelmiş oluruz."

Ayıp Ayıp....
 
O zaman ibadetimi bana sen mi anlatacan nasıl yapacağımı

Bak yaralı ceylan ben sana bir şey öğretmeye çalışmıyorum. Burası bir paylaşım alanı. Ve kendi görüşlerimi yazabilirim paylaşabilirim.

Orda öğretmekten çok görüş açıklanmakta. İbadetin nasıl yaptığın beni bağlamaz. açıkladım.

Kaldı ki bu kadar önyargılı suçlayıcı aşşağılıyıcı olmanda senın bilgisiz cahil, Kendi görüşlerini ifade edemeyen, tek çareyi küfürde bulan olduğunu şık şekilde kanıtlıyor.
 
Lafına dikkat et tamam mı

Yazını okumadım.Çünki içeriğinde anlatmak istediğini,Cumhuriyet tarihinde bir zamanlar yapmak istedikleri olabilir ve bu beni çok sinirlendirir diye okumadım.Ama eğer ki sen;
Ezan'ı Türkçe okuyalım,ibadetleride Türkçe yapalım dersen;
ALLAH sız adamın teki,
Kışkırtıcı şerefsizin birisin.İsterse banlayın.Bu buraya kadar gelmemeli idi.Madem ki ibadet Allah ile kul arasında sana ne ulan ben istediğim dilde ibadet ederim.Ya sabır.....ya sabır.... ya sabır...


kim lafına dikkat etmeli ?

Ki o kadar post attırma bana.
 
kavga yok tartışmayın herkes isdğini sölemekte ozgurdur
 
Biriler her meydanı kendi mahallesinin meydanı sanıyor. Herşeyi kendi tek ellerinde görüyor. Kendi düşündüklerini doğru olarak insanlara empoze etmeye çalışıyor.

Müslüman mahallesinde salyongoz satmakla suçlayanlar. Müslüman mahallesinin arka sokaklarında neler planlamakta neler yapmakta o şaibeli. Bizimki ise ortada !
 
Bu tür birçok başlığa bir çok yazı ve benzeri kaynaklarla açıklama getirdik veya getirmeye çalıştırk...Kısacası bu konu bir çok kez tartışıldı...Artık gereksiz bir başlık niteliğinde...Tartışma olmadığı sürece başlık açık ancak şimdiye kadar açılan başlıklarda genelde sorun çıkmıştı..Hayırlısı bakalım...

Bu arada postlarda aşağılayıcı ifade kullanan arkadaşlar...İfadeleri editliyelim bir an evvel..Aksi taktirde ben editlersem cezai bir uygulama ardından takip edeceketir..Rica ediyorum editleyelim...
 
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor, ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımdan erkek, kadın… herkes ağlayıp inledi.
Ayrılıktan parça parça olmuş, kalb isterim ki, iştiyak derdini açayım.
Aslında uzak düşen kişi, yine vuslat zamanını arar.

Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de.
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok.
Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok.
Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun!


Mesnevi - Hz.Mevlana
 
DayWalkerr

bu nasıl bi müsamme adam ağız dolusu hakaret etti ilk postunda ve hala cezai bir işlem yok ? Bu nasıl bişey
 
Yehovan uyarıda bulunduk ya kardeş....Cezai bir işlem sırası gelince onu da yaparız...uyarmadan kim yargılanmış...Ancak belirtmeliyim ki burda hakaretlerin uçuşması gerçekten hoş değil..bir kereliğine de olsa saviyeyi korumamız şart...Şart diyorum çünki islamın esasında hoşgörü ön planda..Bunu her ne kadar bilesek vebilncinde olsak da uygulamada biraz aksayabiliyoruz..Ancak biraz daha dikkat edelim lütfen...Aşağılayıcı ve alaycı kışkırtmaya yönelik sözlerden kaçınalım...
 
Yehovan kardeş sen ne yapmaya çalışıyorsun? Alıntı yaptığın siteyi inceledinmi? Gerçek bir kaynakmış gibi burada sunuyorsun?
Alıntı yaptığın site mezhepsiz itikadı bozuk, islamı reformlaştırmak isyeten sapıkların sitesi. Bilmeden açtıysan bu konuları amenna hatandan dönersin, yok sende mezhepsizsen konuları açtıktan sonra belirt istersen; " bu yorumlar ve fikirler mezhepsizlere aittir "diye.
Bizde direkman kaale almayalım boşa zaman harcamayalım.
 
Gecmiste cok tartisildi ve gereksiz
bir konu haline geldi. En komigi de bu fikirleri ortaya atanlarin ibadetle yakindan uzaktan ilgisi
olmamasi.. Birisi soylemisti adinini unuttum, Ibadet Turkce olsun diyenlerin 5 vakit namaz
kilacagini bilsem bende desteklerdim turkce ibadeti demisti..

Bunlarin gereksiz ve bos seyler oldugunu herkes anladi, artik suni gundeme yer yok..
Cok basit bir mesele aslinda bu, herseyin bir dili vardir..
Nasil sen hocanin onune gecersin sizli, saygili konusursun, nasil bir bilgisayar programi
yazarken belli bir dil kullanirsin, nasil bir operaci sarki soylerken belli musiki dili kullanir,
Kuranin da belli mubarek dili vardir ve bu boyle kalacaktir..

Bu ulkede dini kararlari diyanet isleri baskanligi verir, onlarin uygun gormedigi halde
kaynagi ne kadar guvenilir bilinmeyen kisiler tarafindan yazilari savunmak
da cok komik kaciyor..
 
Müslüman mahallesinde salyongoz satmakla suçlayanlar. Müslüman mahallesinin arka sokaklarında neler planlamakta neler yapmakta o şaibeli. Bizimki ise ortada !

sen herşeyini ortada yaptığını kendin söyledin.İslam terbiyesi alan insanlar bil ki herşeyi ortada yapmazlar.
en basitinden şu an senin yaptığını yapmazlar.
 
sen herşeyini ortada yaptığını kendin söyledin.İslam terbiyesi alan insanlar bil ki herşeyi ortada yapmazlar.
en basitinden şu an senin yaptığını yapmazlar.


Heralde buranın 4 imamı sizsiniz heralde . Din hakkındaki ayrı görüşler ve ayrı uygulamalardan dolayı mezhepler oluşmuştur. İnsanların ve din alemlerinin dini yorumlaşıyla elbetteki farklılık göstermiştir. Dinin temel kuralları çok açıktır. Arkadaş bu konuda yada diğer konuda Kuran-ın herşeyi yazma gibi bir olanağı yok diyordu.temel kurallar dışındaki konular din alemlerin insanların yorumları ile gerçekleşir. Kendiniz dışındaki yorumlara neden KAFİR , Mezhepsiz, Allahsız yakıştırmaları yapıyorsunuz ? Ben anlamıyorum.... Her şeyi siz mi biliyorsunuz ?


Ha herşeyi siz biliyorsanız ? Herşeyi siz yorumlayacaksanız Tamam. Hadi Meydan sizin At koşturun.
 
Gecmiste cok tartisildi ve gereksiz
bir konu haline geldi. En komigi de bu fikirleri ortaya atanlarin ibadetle yakindan uzaktan ilgisi
olmamasi.. Birisi soylemisti adinini unuttum, Ibadet Turkce olsun diyenlerin 5 vakit namaz
kilacagini bilsem bende desteklerdim turkce ibadeti demisti..

Bunlarin gereksiz ve bos seyler oldugunu herkes anladi, artik suni gundeme yer yok..
Cok basit bir mesele aslinda bu, herseyin bir dili vardir..
Nasil sen hocanin onune gecersin sizli, saygili konusursun, nasil bir bilgisayar programi
yazarken belli bir dil kullanirsin, nasil bir operaci sarki soylerken belli musiki dili kullanir,
Kuranin da belli mubarek dili vardir ve bu boyle kalacaktir..

Bu ulkede dini kararlari diyanet isleri baskanligi verir, onlarin uygun gormedigi halde
kaynagi ne kadar guvenilir bilinmeyen kisiler tarafindan yazilari savunmak
da cok komik kaciyor..

kesinlikle katılıyorum sana ..yani bi ezanı turkce okuduklerında insanın o manevi duyguyu yakalaması biraz zordur..
 
Geri
Üst