Zekat ile ilgili bazı Bilgiler

zlion

New member
Sual: Zekat nisabı nedir, nasıl hesaplanır?
CEVAPDaha kolay anlaşılması için maddeler halinde yazalım:
1- Zekat nisabı, 20 miskal, yani 96 gr altın veya bu değerde para, ticaret eşyasıdır.

2- Senetli, senetsiz alacaklar nisap hesabına dahil edilir. Alacaklar tahsil edildikten sonra zekatları verilir. Daha almadan da zekatları verilebilir.

3- Borçlar, mevcut paradan veya maldan çıkarılır. Geri kalanın zekatı verilir.

4- On yıl sonra alınacak para, zekat nisabına dahil edilir. On yıl sonra ödenecek borç zekattan düşülür.

5- Kayıp olmuş, gasp olunmuş, gömüldüğü yer unutulmuş mal ve inkâr olunan alacaklar, nisap hesabına katılmaz ve ele geçerlerse, önceki senelerin zekatları verilmez.

Senetli veya iki şahitli olan veya itiraf olunan alacaklar, iflas edende ve fakirde de olsa, nisaba katılır. Ele geçince, geçmiş yılların zekatı da verilir.

6- Bir hanım mehr-i müeccel olarak kocasından alacağı altınları zekat nisabına katar.

7- Zekata tâbi malların veya paranın, sene içindeki azalıp çoğalmasına itibar edilmez. Nisaba malik olduktan bir sene sonra elde kalan mal, nisabı buluyorsa kırkta biri zekat olarak fakirlere verilir. Nisaptan aşağı ise verilmez.

8- Ticaret için olmayan evler, arsalar, vasıtalar, fabrikalar, demirbaş eşyalar zekat nisabına dahil edilmez. Ticaret için alınıp ticaret için saklanan malların, altın, gümüş, yerli ve yabancı paraların ve elden ele dolaşan hisse senetlerinin zekatı verilir. Evin, apartmanın, arabanın, zekatı olmaz. Araba, ev ve arsa alıp satan kimse, bunların zekatını verir. Çünkü bunlar ticaret malı olmuştur. Ev yaptırmak için arsa alan, bunun zekatını vermez. (Dürer)

9- Zekat verirken bilezik, yüzük gibi altınların işçilik ve sanat değerine değil, ağırlığına itibar edilir. Yani 12 ayardan fazla olan bütün altınlar, tartılır. Kırkta biri zekat olarak verilir.

10- Bilezik, zincir, küpe, yüzük gibi çeşitli ayarlarda altını olan kimse, bunların içinden en yüksek olanının ayarından vermesi evla, ortalamasını hesap ederek vermesi caiz, en düşüğünden vermesi ise, mekruhtur.

11- Kadınların altın ve gümüşten başka diğer süs (ziynet) eşyaları zekata tâbi değildir. Pırlanta, elmas gibi ziynet eşyalarının zekatı verilmez. Şafii'de ise, kadınların altın ve gümüş dahil süs olarak taktıkları ziynetlerin zekatı verilmez. (Hidaye)

12- Zekata tâbi mallar, altın liraların en düşüğünün alış fiyatına göre hesap edilir.

13- Hisse senetlerinin nâma [isme] ve hâmiline [taşıyana] yazılı olanları vardır. İsimsiz, hâmiline yazılı olanların devir kabiliyetleri vardır. Yani döviz gibi elden ele dolaşır. İstendiği zaman satılabilir. Bu senetler ticaret malı gibi, zekatın hesap edildiği tarihteki piyasa değeri üzerinden nisaba dahil edilir. Nâma yazılı hisse senedi alan, sene sonunda, fabrikanın demirbaş mallarının haricindeki parasını zekat nisabına dahil eder.

14- Gölde yetiştirilen balıklar satılınca, bu para diğer zekata tâbi mallarla beraber nisaba ulaşırsa zekatı verilir. Birkaç ineği olup çok süt satan, ineklerin zekatını vermez, fakat sene sonunda sütten elde ettiği para zekat nisabına dahil edilir.

15- Zekat nisabına malik olan zengindir.

Sual: Zenginlik nisabını yeniden ele almalı diyorlar. Zekat nisabı belli değil midir?
CEVAP
Gazeteleri okuyan, TV’leri seyredenler, sanki din yeni ortaya çıkmış gibi, hakiki İslam âlimlerince açıklanıp, onaylanıp 14 asırdır uygulanan dini hükümleri değiştirmeye kalkanlar çıkıyor. Kimi tesettürü kaldırıyor, kimi bayanlara hayz ve nifas hallerinde namaz kıldırıyor, kimi kaderi inkâr ediyor, (Fakirlik kaderimiz değil) diyerek, güya alınyazısını değiştirmeye kalkıyor. Kimi haricileri, İslam tarihinde ilk demokrat ve cumhuriyetçi fırka diye övüyor.

Kimi yakında kıyamet kopacak diyor. Hele tuhaf biri, (İstanbul’da büyük deprem olacak, 5 milyon kişi ölecek, aklı olan İstanbul’u terk etsin) diyor. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği Kur’an-ı kerimde yazılıdır. Depremin de bugün için önceden bilinmesi mümkün değildir. Gaybdan haber verircesine, milleti sıkıntıya sokmak haramdır.

Dünyada da reform hareketi sürüyor. İslam’ın beş şartından biri olan namazı, sahih olmasın diye vakti girmeden kıldıran yerler var. Sahih olmaması için hac bir gün önce yaptırılıyor. Zekat, altın, gümüş veya ticaret ettiği maldan verilmesi gerekirken, ticaret malından değil de, başka maldan veriliyor. Böylece zekatlar da sahih olmuyor. Şimdi de kurban ibadeti kaldırılmak isteniyor. Kurban kesilmeyip parası yoksullara verilmesi isteniyor. Dinimiz, (Muhtaç insanlar olduğu zaman kurban kesmeyip parası yoksullara verilsin) diyemez miydi? Peygamber efendimiz böyle bir şeyi düşünememiş mi, 1400 yıldan beri gelen âlimler düşünememiş mi?

Son olarak da zenginlik nisabını yeniden ele alıp bozmaya çalışanlar var. Dinimiz kâmil değil midir? Eksik olan nesi vardır? Namazın, orucun, zekatın, nisabın yeni bir şekli olur mu? Reformcu, (Dine göre, malların değeri değişmiş, kim zengin, kim fakir belli değil. Mesela ortalama 40 davarın değeri 2.5 milyar, beş devenin bedeli 5 milyar, 30 sığırın bedeli 10 milyar. Gümüşe göre 60, altına göre 500 milyondur. Bunun ortalamasını almak gerekir. Siz, 500 milyonu olanı zengin sayar, 29 sığırın bedeli olan 9 milyarlık adamı fakir sayarsanız, bu adaletli olmaz) diyor. Biri çıkıp da niye dinimizle oynuyorsunuz demiyor.

Böyle bir teklifi, ya dini bilmeyenler veya dini kasten bozmak isteyenler yapar. Dinimizde, bir adamın 29 ineği ve 39 koyunu ve 4 devesi olsa, ayrıca 50 gram da altını olsa zekat vermez. Hatta yün için, yük taşımak için, binmek için olan hayvanları varsa onların da zekatı olmaz. Çünkü deve, sığır gibi başka cinsten sâime hayvanlar, birbirlerine ve ticaret eşyasına eklenmezler. Eklenince, altına ve ticaret malına göre, nisabı çok geçer. Bu kadar çok mala sahip olan kimsenin, dinimizin emrine uyarak, zekat vermesi gerekmez. Çünkü din böyle bildirmiş. Sen bunları birbirine ilave edersen, dinin bildirdiği yolu bırakmış olursun. Bu kadar malı olmayıp da 100 gram altını olan kimse, dinen zengindir. Zekat vermesi gerekir. Reformcunun (malı çok olan zekat vermiyor da, malı az olan zekat veriyor) demesi yersizdir. Hatta bir kimse, fakir de olsa, toprak mahsullerinin uşrunu vermesi gerekir.

Problem diye çıkarılan bu meseleler, kitaba uymamaktan ileri gelmektedir. Dinimiz eksik değildir. Kitaplara göre amel edilirse, hiçbir mesele kalmaz. Kitaplarda eşyanın değeri, dövize, koyuna, sığıra veya deveye göre tayin edilmez. (Keşf-i rümûz) kitabında (Eşyanın kıymetleri altın ve gümüş ile anlaşılır) deniyor. Şimdi, gümüşün altına nazaran kıymeti, yedide birden çok düşük olduğu için, zekat hesaplarının yalnız altın lira ile kıymetlendirilmesi lazım olduğu İbni Âbidin’de bildirilmektedir.

Ticaret eşyasının kıymeti, para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesap edilmez. Hükümet tarafından damgalı altın liralardan kıymeti en az olanı ile hesap edilir. Kitaba inananlar için işin esası budur.

Fakirin lehi dinde ölçü mü?
Sual: Dinde yenilikçi bir yazar, fakirin lehine diyerek zenginlikteki nisap miktarını 96 gramdan 80’e indiriyor. Yaptığı dinde reform değil midir? CEVAP Ölçü birimleri, Şer’i birimler, Urfi birimler olmak üzere ikiye ayrılır. Şer’i birimler, Peygamber efendimizin zamanında kullanılan birimlerdir. Urfi birimler, şer’i birimlerden farklıdır. Urfi birimler, hükümetin kabul ettiği birimlerdir. Altının nisabı 20 miskaldir. Bir miskalin ağırlığı dört mezhepte farklıdır. Hanefi’de bir miskal, 20 kırât’tır. Bir kırât-ı şer’i ise, kabuksuz, uçları kesilmiş, kuru 5 arpadır. Hassas terazi ile bu vasıftaki 5 arpanın 0,24 gr olduğu tespit edildi. Şu halde bir şer’i miskal, yüz arpadır, yani, 4,8 gramdır. 20 miskal altın ise (20x4,8) = 96 gramdır.

Urfi kırâtın ağırlığı olan 0,20 ile çarpılırsa, bulunan 4 gr, miskalin ağırlığı olmaz. Altının nisap miktarını bu yanlış miskale göre yapıp, 4x20 = 80 gr demek doğru olmaz. İbni Âbidin hazretleri, mal zekatı kısmında, (Kırât-ı urfi 4 arpadır) buyuruyor. Yazar, (Önceleri İslam âlimlerine uyarak altının nisabının 96 gr olduğunu açıklamıştım. Fakat fakirin lehine olduğu için şimdi 80 gramı esas alıyorum) diyor. Fakirin lehi her yerde, her zaman dinde ölçü olur mu? Madem ölçü oluyorsa, ne diye 70 gr değil de, 80 gr alınıyor? 10 gr alınsa fakirin daha lehine değil midir? Hatta bu ölçüyü temelli kaldırsalar, fakirlerin lehine olmaz mı? Âlimlerin bildirdiği ölçüye uymadan, fakirin lehine diye altının nisap miktarını değiştirmek dinde reform olur. Kendi görüşüne göre dini değiştirmeye kalkan reformculara itibar etmemelidir! Mutlaka muteber bir kitaptan kaynak istemelidir!

Dini emirler çağa göre değişmez
Sual: Her yıl, zekat için 20 miskal altından, fıtra için şu kadar ölçek un veya buğdaydan söz edilir. Buna ne lüzum vardır? Zekat ve fıtra miktarlarının Türkiye’de TL’ye, Almanya’da Euro’ya göre hesaplanıp ilan edilmesi gerekmez mi? Bir de Şafiiler, deterjan varken, toprakla necaset temizliyorlar. Niçin zamanımıza uymuyorlar?CEVAP
Dini kuran biz değiliz ki, değiştirme yetkisi bizde olsun! Dinimize ilave ve çıkarma yetkisi kimsede yoktur. Dinde yapılacak değişikliklere bid’at denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her bid’at dalalettir, dalalet ehli de Cehennemdedir.) [Müslim]

Dinimiz, zekat, fıtra ve kurban nisabının ve eşyanın kıymetlerinin altın ve gümüş ile tespit edileceğini bildirmektedir. (Keşf-i rümûz)

Nisap miktarları, resmi damgalı, altın veya gümüş paralardan, kıymeti en az olan ile hesap edilir. Para olarak kullanılmayan altın ve gümüş ile hesap edilmez. Kıyamete kadar böyledir. Mesela bugün, Aziz, Hamit gibi altınlardan kıymeti en az olan ile hesap edilir. 20 miskal altını veya bu değerde ticaret malı olan kimse, dinen zengin sayılır. Bu malın üzerinden bir sene geçmişse, zekatını verir. (Redd-ül Muhtar)

Koyun zekatı kırkta birdir. Kırk koyunu olan, birini zekat verir. Bunu otuzda bir veya ellide bir yapmaya hiç kimsenin yetkisi yoktur. Sadaka-i fıtr için de belli ölçekte buğday, un, arpa, hurma ve kuru üzüm verilir. Yani bunların bildirilen miktarı ölçü olarak alınır. Muza göre veya cevize göre olmaz. Dinimiz neyi bildirmişse, o ölçü alınır. Mesela dinimiz, (Fıtra olarak, 3500 gr arpa veya değeri kadar altın veya gümüş verilir) diyorsa, Kıyamete kadar bu böyle devam eder. Karadenizli fındığı, Akdenizli portakalı ölçü alamaz.

Dini kim koydu ise, değiştirme yetkisi de ondadır. Çağa göre dini emirler değişmez. Her çağa göre yeni yorum getirilmez. Çağa göre tefsir olmaz. Şafii mezhebinde, köpek bir yere yaş olarak dokunursa, orasını bir defa topraklı olmak üzere yedi defa su ile yıkamak gerekir. (Bugün sabun ve deterjan var, toprakla yıkamaya lüzum yok) denemez. Dinimizin bildirdiği emirlere aynen uyulur. Uymak istemeyenlere sözümüz yoktur.


Zekat, farz olduktan sonra verilir. Nisaba ulaşan, zengin olduğu tarihi, kameri aya göre bir yere yazar. Mesela, 3 Recebde zengin olmuşsa, bir yıl sonra Recebin üçü gelince yine nisap kadar parası ve ticaret malı varsa zekatını verir. Ramazan ayını beklemez.

Günü gelmeden zekat vermekte de mahzur yoktur, çok iyi olur. Hatta gelecek birkaç yılın zekatını önceden vermek de caizdir. Bir kimse, zekatını yanlış hesap edip, bir altın zekat vermesi gerekirken iki altın hesap etse, fakire verdikten sonra tekrar hesap etse, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekata bu bir altını mahsup eder.

Zekatı acele etmeden bir yıl içinde vermek gerekir diyen âlimler var ise de, acele edip, hemen vermek vaciptir. Özürsüz geciktirmek mekruh olur. Şafii ve Maliki’de, zekat farz olunca, hemen vermek farzdır. Hadis-i şerifte, (Zekat vermekte acele ediniz!) buyuruldu. (İbni Mace)

Ana babaya, dedeye, büyük anneye, evlada, toruna, hanıma ve kâfire zekat verilmez. Fakir olmak şartı ile geline, damada, kayınvalideye, kayınpedere, kayınbiradere, üvey çocuğa zekat verilir. Hala, amca, dayı, teyze gibi akrabaya zekat vermek daha çok sevap olur. İmameyne göre, borçlu ve fakir kimseye, hanımı zekat verebilir. (Mevkufat)
Hanefi’de zekat nisabı 96 gr, diğer üç mezhepte 69 gramdır.
Hanefi’de çocuğun ve delinin malından zekat verilmez. Diğer üç mezhepte verilir.
Şafii’de zekatı en az üç sınıfa vermek gerekir, diğer üç mezhepte, yalnız bir sınıfa bir fakire vermek kâfidir.

Zekat farz olur olmaz, Hanefi ve Hanbeli’de hemen vermek lazım değildir. Şafii ve Maliki’de, zekat farz olunca, hemen ayırıp vermek farzdır.

Zekat vermemek için sene dolmadan malını birisine hediye eden veya satan, hile yaptığı için günahkâr olursa da, Hanefi ve Şafii’de zekattan düşer, Maliki ve Hanbeli’de zekattan düşmez.

Fakirdeki alacağı zekata saymak Maliki’de caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

Şafii ve Hanbeli’de gücü kuvveti yerinde olup çalışabilen fakire, zekat vermek caiz değil, Hanefi ve Maliki’de caizdir.

Maliki ’de sene dolmadan zekat verilmez, diğer üç mezhepte vermek caizdir.

Zekatı başka şehre göndermek Hanefi’de mekruh, diğer üç mezhepte hiç caiz değildir. Eğer gönderdiği şehirde daha uygun kimseler varsa, zekatı başka şehre göndermek mekruh olmaz.

Hanefi’de sebzelerin uşru verilir, diğer üç mezhepte verilmez. Hanefi’de meyvelerin uşrunu tartmadan vermek caiz değildir, diğer üç mezhepte ise, tahmini olarak hesaplayıp vermek caizdir. Balın uşru Şafii ve Maliki’de verilmez, Hanefi ve Hanbeli’de verilir.

Hanefi’de kadının ziyneti zekata tâbidir. Diğer üç mezhepte tâbi değildir.

Altın ve gümüşten başka madenlerin zekatı Maliki ve Şafii’de verilmez, Hanefi ve Hanbeli’de her madenin zekatı verilir. Hatta Hanbeli’de, sürme taşı gibi yerden çıkan şeylerin zekatı verilir.

Hanefi ve Hanbeli’de maden zekatı % 20, Şafii ve Maliki’de % 2.5’tur.

Maliki’de dedeye ve toruna zekat vermek caiz, diğer üç mezhepte caiz değildir.

İmam-ı a’zama göre ve Hanbeli’de kadın zekatını kocasına veremez, Şafii’de ve İmameyne göre verir. Maliki’de ise koca, aldığı zekatı hanımının nafakasına harcamazsa caizdir.
Günü gelmeden vermek caizdir, nafile olmaz. Zekât verme tarihi gelince, nisabın altına düşerse, yani dinen fakir olursa, ancak o zaman nafile olur.

Şevval ayının üçü gelince, malınızı hesap ederseniz, eksik ise verdiğiniz zekâtı tamamlarsınız. Fazla ise zararı olmaz; hatta daha vakti gelmeden birkaç yılın zekâtını önceden vermek de caizdir. (Tahtavi)

Bir kimse, zekâtını yanlış hesap edip, bir altın zekât vermesi gerekirken iki altın hesap etse, fakire verdikten sonra tekrar hesap etse, bir altın vereceğini anlasa, ikinci yıl vereceği zekâta bu bir altını mahsup eder. (Nimet-i İslam)
Sual: Bazı kimseler, para paradır, kağıt para ile niye zekat verilmez ki diyorlar. Doğrusu nedir?
CEVAP
Günümüzde herkes, dinden bahseder, aklına göre fetvalar verir. Niye böyle olmasın ki, bence bal gibi olur diyorlar. Allah ne emrediyor, Peygamberimiz ne buyuruyor, din kitaplarımız ne yazıyor demiyorlar. Akla göre ölçü olsa, akıl sayısı kadar din olur. Onun için dinde nakil esastır. Bazı kimseler, para paradır, kağıt para ile niye zekat verilmez ki diyorlar. Şimdi bu konudaki muteber din kitaplarındaki ifadelere bakalım:

Zekat olarak verilecek mallar yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Kıymet denilince, altın ve gümüş anlaşılır, başka mal, çek, senet veya paralar anlaşılmaz. Çünkü eşyanın kıymeti altın ve gümüş ile anlaşılır. (Keşfi rümuz-i gurer)

Fülus [bakır] paraların kıymetleri nisabı bulunca zekat olarak, bu fülusun değerlerinin kırkta birini gümüş olarak vermek gerekir. (Miftah-üs-seade)

Bakır paranın zekatı, aynı cins bakır paradan verilmez, gümüş olarak verilmesi gerekir. İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri buyurdu ki:
(Toprak sahiplerinden uşur ve zekat olarak, altın ve gümüş yerine, başka geçer akçe [kağıt para] almak haram olur. Her ne kadar bunlar, herkesin kabul ettiği damgalı para ise de, altın değil, bakır paradır.) (Redd-ül-Muhtar)

Altın ve gümüş olmayan, tedavüldeki para ile zekat verilmez. Zekat, ya altın veya gümüş, yahut ticareti yapılan maldan verilir. İmam-ı Nesefi hazretleri buyuruyor ki:
(Bir zengin, yemek satın alıp fakire yedirse, zekat vermiş olmaz.) (Zahire)

Zekat olarak altın ve gümüş yerine, bunların kıymeti kadar uruz [Ticaret malı] vermek sahihtir. Elbise tüccarı, ya ticaretini yaptığı elbiseden veya değeri kadar altın, gümüş verir. (Tahtavi)

Zekat olarak, erkek deve verilmez. Erkek develerin zekatı bile dişi deve olarak verilir. Dişi devesi yoksa değeri kadar altın veya gümüş verilir. Başka mal verilmez. (Hindiyye)

Niye dişi deve verilmesi gerektiğini bilemeyiz. Deveye binilir, eti yenir, yük taşır. Dişi devenin erkek deveden farkı var, süt verir, yavru doğurur. Fakat dişi deve, erkek deve olmadan yavru doğuramaz. Buna rağmen dinimiz erkek deveyi zekat olarak vermeyi caiz görmemektedir. Bir bakkal, dükkanında sattığı mallardan zekat verebilir, konfeksiyon malından zekat veremez. Bir konfeksiyoncu da, ceket pantolon gibi sattığı mallardan zekat verebilir, pirinç, yağ gibi bakkalın sattığı mallardan zekat veremez. Bir eczacı ancak, sattığı ilaçları zekat olarak verebilir. Yahut altın olarak verir. Konfeksiyon veya bakkal malzemeleri veremez. Halıcı veya mobilyacı ancak ticaretini yaptığı, sattığı malları zekat olarak verebilir. Halıcı mobilya, mobilyacı halı veremez.

Bazıları (Fakire ne versen alır, yeter ki ver, fakir razı olur) diyorlar. Evet fakir razı olur. Fakat fakirin rızası önemli değildir, önemli olan Allahü tealanın rızasıdır. Kumarda da, faizde de, zinada da tarafların rızası vardır. Ama Allahü teâlânın rızası yoktur. Önemli olan Allahü teâlânın emridir. Niye?, Niçin? demeden kitaplarda ne yazıyorsa ona uymak gerekir. Aklını kullanarak, niye altın veya ticareti yapılan maldan zekat veriliyor da, başka maldan ve kağıt paradan zekat verilmiyor? demeye kimsenin hakkı yoktur.

Dine uygun çare aramak
Hile-i şeriyye, harama düşmemek için kurtuluş çaresini bulmak demektir. Haramı helal veya helali haram yapmak için hile-i şeriyye yapılmaz. Yahut birinin hakkına mani olmak veya haksız mal ele geçirmek için hile yapmak caiz olmaz. Farzdan kurtulmak veya haram işlemek için hile yapmak haramdır. Buna hile-i şeriyye değil, hile-i bâtıla denir. Bir şey, farz veya haram olmadan önce, farz veya haram olmasını önlemek caizdir. Buna hile-i şeriyye denir.

Muteber eserlerde buyuruluyor ki:
Haramdan kurtulmak ve helale kavuşmak için hile-i şeriyye yapmak caiz ve iyidir. Böyle hilenin caiz olmasına senet, Sad suresinin 44. âyetidir. Bu âyet-i kerime, Eyüp aleyhisselam, hanımına yüz sopa vurmaya yemin edince, bu yemini yapmaktan kurtulması için yapılacak hile-i şeriyyeyi bildirmektedir. (Hindiyye)

Said bin Sad hazretleri anlatır:
"Babam Sad, Resulullahın yanına, hasta, sarsak birini getirdi. Suçunu söyleyip ceza verilmesini istedi. Peygamber efendimiz, (Buna üzerinde yüz filiz bulunan bir dal ile bir kere vurunuz!) buyurdu. Böylece bir vurmakla, yüz sopa vurulmuş, had cezası yapılmış oldu. (Eşiat-ül-lemeat)

Âyet-i kerime ve hadis-i şerifte bildirilen hususlar da, hile-i şeriyyenin caiz ve iyi olduğunu göstermektedir. İmam-ı a'zam hazretleri de hile-i şeriyyenin caiz olduğunu bildirmiştir.
Zaruret olmadıkça; hiçbir sebep ile ödünç para alıp, faiz ödemek caiz değildir. Zaruret başkadır, ihtiyaç başkadır. Zaruret, kendinin veya nafakası lazım olanların aç, susuz, çıplak veya sokakta kalarak hasta olması demektir. Zaruret olunca, yani ölümden veya hastalıkla, bir uzvun yok olmasından korku olunca, helal yol bulunamazsa, faizle ödünç alınıp, bununla zaruret giderilir.

Nafakaya muhtaç olup, çalışamayan ve faizsiz ödünç bulamayan kimsenin nafaka için, faiz ile ödünç alması caiz olur ise de, böyle kimsenin, krediyi muamele satışı yolu ile alması iyi olur. Mesela, on altın alıp, üç ay sonra on iki altın ödemek isterse, on altını alırken, kalem, defter, kitap gibi herhangi bir şeyi de iki altına satın alıp, on iki altın borçlanır. Bunun gibi haram işlemekten kurtuluş yolu aramaya hile-i şeriyye denir. Zarurete düşenin, ibadetini kaçırmaması veya haram işlememesi için hile-i şeriyye yapması lazım olur. İslamiyet’e uymaktan kaçmak için çare aramaya hile-i bâtıla denir ki, haramdır.
Zekatı fakire veya vekiline, altın olarak verip sonra bunu kağıt paraya çevirmek, hile-i şeriyye olur. Zekatı, sadaka-i fıtrı, nezri ve kurbanı, kaza etmeden fakir olan, hile-i şeriyye denilen kolaylıkla, bunları kaza edebilir.

Eşini üç talakla boşayan müslümanın, nikahı kendi mezhebine uygun, fakat diğer üç mezhepten birine uygun değil idiyse, o mezhebi taklit ederek yeniden nikah yapar. Bu da hile-i şeriyye olur.
100 gram bileziği olan muhtaç bir kadın, dinen zengin sayılır. Zekat vermesi ve kurban kesmesi gerekir. Eğer bu muhtaç kadın, kurban kesmemek için, kurban bayramında sefere çıksa, bayramdan sonra memleketine gelse, artık kurban kesmesi vacip olmaz. Zekat vermemek için de, bileziklerinin yarısını çocuğuna hediye etse, zekat vermekten kurtulur. Fakat zekat farz olmadan önce yapılan böyle hile, imam-ı Muhammed’e göre mekruh, imam-ı Ebu Yusuf’a göre caiz olur.

Kağıt liraların zekatını vermek için hile-i şeriyye
Bütün kitaplar, (kağıt liraların zekatı, altın olarak verilir. Kağıt olarak verilmez) diyor. Kağıt liraların zekatını verebilmek için, (Hile-i şeriyye) yapılır.

Borçlusuna zekat vererek onu borçtan kurtarmak için, (Sana zekat vereceğim. Fakat, senden alacağımı, vereceğim zekatıma karşılık sayıyorum. Sen de kabul et!) demek caiz olmaz. Zekatı fakire vermesi, fakirin de aldığını zengine geri vererek borcunu ödemesi lazımdır. Fakirin geri vermesine güvenemeyen alacaklı için, Fetava-yı Hindiyye’nin altıncı cildi sonunda diyor ki:

(Alacaklı, güvendiği bir kimseyi borçlusuna göstererek, sana vereceğim zekatı teslim almak ve sonra senin bana olan borcunu ödemek için, bunu vekil yap der. Fakir de o kimseyi böylece vekil yapar. O kimse zekatı alınca, aldığı mal, fakirin mülkü olur. Sonra, bunu zengine geri vererek, fakirin borcunu ödemiş olur.

İki kimsenin bir fakirden alacakları olsa, bunlardan biri, fakire alacağı kadar zekat verip, onu kendine olan borcundan kurtarmak istese, fakire o kadar zekat verir. Sonra, alacağını fakire sadaka eder. Yani helal eder, bağışlar. Sonra fakir, elindeki zekatı bu zengine hediye eder. Yahut fakir, borcu kadar altını birisinden ödünç alıp zengine hediye eder. Zengin bunu zekat niyeti ile bu fakire geri verir. Sonra, fakiri borcundan ibra eder. Yani, ona bağışlar. Fakir, zekat olarak aldığı altınları, evvelce ödünç almış olduğu kimseye geri verir. Zekat ile [ve nezr edilen mal ile] hayrat ve hasenat yapılamaz. Yapmak için, bunları tanıdığı bir fakire verir. Fakir de, bunlar ile o hayırlı işleri yapar.)

Bunlardan anlaşılıyor ki, kağıt para ile zekat verebilmek için, vereceği kağıt paranın değeri kadar altın lira ağırlığındaki altın ziynet eşyasını hanımından veya bir tanıdığından ödünç alır. Altınları, tanıdığı veya akrabasından bir fakire zekat niyeti ile verir. Böylece kağıt paraların zekatı verilmiş olur. Sonra, fakir bu altınları bu zengine hediye eder. Zengin de alıp, sahibine geri vererek borcunu öder. Zekatı verilmiş olduğundan, zengin zekat vermek için ayırmış olduğu elindeki kağıt paraların bir kısmını bu fakire verir. Geri kalanı her türlü hayrata ve hasenata verir. Ancak, fakir de bu hayratın sevaplarına kavuşmak isterse, zekat olarak aldığı altınları geri hediye etmez, bu zengine satar. Sonra, hayırlı işler yapması için zengini vekil edip, kağıt paraları zengine geri verir.

Dört mezhep ilimlerinde mütehassıs, büyük âlim, seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri buyurdu ki:
(Kağıt paraların kıymeti, kıymeti itibariyyedir. İtibardan düşünce, kıymeti kalmadığı için, fıtra ve zekatı, kağıt para ile vermek caiz olmaz. Kağıt ile, önce verilmiş zekatlar, altın ile devredilerek, kaza edilmeli. Hacdan başka, diğer mali ibadetlerin kazası devir yolu ile yapılır.) (Cennet Yolu İlmihali)
Sual: Bir takvim yaprağında aynen şöyle diyor:
“Zekat verilecek malın hem borçtan hem de sahibinin asli ihtiyaçlarından artmış olması şarttır. Asli ihtiyaçların başında orta halli bir mesken gelmektedir. Aynı zamanda aile fertlerinden bakmakla yükümlü olduğu kimselerin bir yıllık nafakası olması gerekir. Elinde bulunan altını veya hazır parası nisap miktarına ulaşsa bile, başını sokacak orta halli bir evi ve bir yıllık nafakası olmayan bir kimseye zekat farz değildir. Bu neye benzer? Suyu bulunan bir yolcu, yolda susuz kalabileceğini hesaba katarak suyunu kullanmayıp teyemmüm etmektedir. Böyle bir durumda su yok hükmünde olduğu için teyemmüm caizdir. Bunun gibi, bir kimsenin asli ihtiyaçlarına sarf edilmek üzere nisap miktarının üstünde parası olsa bile yok hükmündedir. Mesela bir kimsenin kırk koyunu olunca birini zekat olarak vermesi gerekiyor. 39 olunca, arada bir fark olmasına rağmen zekat düşmüyor. Çünkü Allahü teâlâ âyet-i kerimesinde (Allah sizin için kolaylık ister, güçlük istemez) buyuruyor. (Bekara 185) Allahü teâlâ hiç kimseye takatinin dışında bir yük yüklememektedir.”
Öyle zenginler var ki, parayı eve yatırmıyor, eve vereceği para ile ticaret yapıyor veya tahvil senedi falan alıp ev kirasından fazla kâr getiriyor. Böyle zenginlere de evi yok diye zekat düşmez mi?

CEVAP
Dinimizde dört delil vardır. Akıl delil değildir. Dört delilin hiç birisinde evi olma şartı bildirilmiyor. Konuyu açıkça bildiren fıkıh kitapları varken akıl ile bunu açıklamaya çalışmak, elbette hakikati katletmek olur.

Hiçbir fıkıh kitabında (Evi olmayan zengine zekat düşmez) diye bir şart olmadığı gibi (Bir yıllık nafaka) şartı da yoktur. Bu tamamen indi görüştür. Zekatı teyemmüme benzetmek de indi bir kıyastır. (Allah kolaylık ister, güçlük istemez) ifadesini evi olmaya delil getirmek ne kadar yanlıştır.

Kolaylık olsun diye, ince çorap üstüne mesh etmek, 5 vakit namazı bir vakitte kılmak, dini değiştirmek olur. Sabah namazına kalkmak zordur, Allah kolaylık istiyor diye sabah namazını kılmamak kolaylık ise de dine aykırıdır. Bir ay Ramazan orucu çok diye üç gün oruç tutmak kolaydır ama, Allah’ın emri yerine gelmiş olmaz. Bir gün oruç tutmak daha kolaydır. En kolayı da hiç oruç tutmamak ve hiç zekat vermemektir. Demek ki ölçü kolaylık değil, dinin emrine uymaktır. Dinimiz kırk koyunda biri zekat olarak verilir buyuruyor. Daha aşağısına zekat düşmez diyor. Din ne emrediyorsa odur.

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(20 dinar olana kadar altının zekatını vermek gerekmez. 20 dinar olup da üstünden bir yıl geçerse, yarım dinar zekat vermek gerekir. Daha fazla olursa, hesabı ona göredir.) [Ebu Davud]

(Gümüş 200 dirheme ulaşınca, 5 dirhemi zekat olarak verilir.) [Ebu Davud, Tirmizi, Ahmed]

(Nisaba ulaşıp da, zekatı verilen mal, kenz [istif edilmiş] değildir.) [Ebu Davud, Hâkim, Hatib]

Aşağıdaki yazılar, Redd-ül-muhtar, Dürer Gurer, Hindiyye, Seadet-i Ebediyye, Cevhere, Dürr-ül-münteka, Camiur-rümuz, Uyun-ül-besâir, Tahtavi gibi kıymetli eserlerden alınmıştır:

İslamiyet'e uygun ve rahat olarak yaşayabilmesi için kullanılması gereken şeylere, ihtiyaç eşyası denir. Bunlar yiyecek, giyecek, ev gibi şeylerdir. Bu ihtiyaç eşyasının mevcut olması şart değildir. Eğer mevcut ise, zekat nisap hesabına katılmaz. İhtiyaç eşyasını almak için biriktirilen para nisap hesabına katılır. Zira zekat için, ihtiyaç eşyasına malik olmak şart değildir. Bu eşya mevcutsa nisaba katılmaz.

Altın ile gümüş, para olarak veya kadınların ziynet eşyası olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılıç gibi ihtiyaç eşyası olsalar da, zekat nisabının hesabına katılır.

Ticaret için olmayan ev, apartman, tezgah, kamyon, gemi ve demirbaş eşyanın zekatı verilmez. Bir senelik ev ihtiyacı için ayrılmış olan gıdaların da zekatı verilmez. Yiyecek, içecek, giyecek ve barınacak ev gibi lüzumlu nafakadan olan ihtiyaç eşyası satın almak için sakladığı altın, gümüş ve kağıt paranın hepsi nisap hesabına katılır, yani zekatları verilir.

Evi olmayan zenginler
Sual: Bir yazar diyor ki:
(Zenginin evi yoksa, kirada oturuyorsa ona zekat düşmez. Ev, onun ihtiyacıdır. Nakit tasarruflarında zekat oranı % 2.5 tur. Ev almak için biriktirilen para için bu oran büyük yekun tutar. Ev alana kadar bu para bence zekattan muaf tutulmalı. Kur’anda nisapla ilgili bir âyet yok. Ancak nisabı açıklayan hadisler ile Peygamberin uygulaması ve fıkıhçıların görüşleri var. Hazret-i Peygamberin uygulaması, kendi döneminin ortalama zenginlik ölçüsünü veren ictihadına dayalıdır. Peygamberin ictihadı bağlayıcı değil, yol göstericidir. Yani değişmez bir ölçü değildir. Nisap, günün şartlarına göre yeniden tespit edilmelidir.)
Kur’anda nisap miktarı yok diyor. Kur’anda beş vakit namazın vakitleri de yok. Ama Resulullah bunu bildirmedi mi? Onun bildirmesi niye bağlayıcı olmuyor ki? O zaman namaz vakitleri de, namazın farzları da bağlayıcı olmaktan çıkarılıp bir reform mu yapılmak isteniyor? Bu yazarın görüşleri doğru mudur?
CEVAP
Deveye boynun eğri demişler, nerem doğru ki demiş. Yukarıdaki görüşler tamamen yanlıştır. Yazar, asırlardır gelen fıkıh kitaplarının hiç birine itimat etmiyor, fıkıhçıların görüşü diye basite alıyor. Hatta Resulullah efendimizin hükümlerine bile, ictihad diyor, bağlayıcı olamaz diyor. Bunlar değişmeli diyor. Yazara hadis-i şerifleri bildirsek bağlayıcı değil diyecek. Mezhebimizin fıkıh kitaplarını delil getirsek, onlar birer görüş, benim de görüşüm var diyecek. Adam mezhep falan kabul etmiyor ki. Ama biz mezhebe inanan, Resulullahın koyduğu hükmü bağlayıcı ve fıkıh kitaplarını senet kabul eden okuyucularımız için, bütün muteber fıkıh kitaplarında yazılı olan mezhebimizin hükümlerini bildiriyoruz:

1- Altın, gümüş ve ticaret eşyasında zekat nisabı kırkta birdir.

2- Koyunda kırkta bir, sığırda otuzda bir, beş devede de bir koyun.

3- Madenlerde beşte bir, toprak mahsullerinde onda birdir. Parayla sulanırsa yirmide bire iner.

Burada bildirilen zekata tâbi mallar çok ucuzlasa da, çok pahalı olsa da yine oranları kıyamete kadar değişmez. Mezhepsizler beğenmeyip değiştirse de, değişmiş olmaz.

Öyle zenginler var ki, parayı eve yatırmıyor, eve vereceği para ile ticaret yapıyor veya tahvil senedi falan alıp ev kirasından fazla kâr getiriyor. Bu yazara göre, böyle zenginler de, evi olmadığı için zekat vermez.

Muteber fıkıh kitaplarında para ne için biriktirilirse biriktirilsin, nisabı buluyorsa zekat vermek gerektiği yukarıdaki yazıda bildirildi.


KAYNAK:www.dinimizislam.com
 

HTML

Üst