Zavallı eşek

müslo

Banned
Katılım
23 Şub 2009
Mesajlar
96
Reaction score
0
Puanları
0
Zavallı eşek

Başbakan Erdoğan ikide bir 'Eşek ölür kalır semeri/İnsan ölür kalır eseri!' diye muhalefete vuruyor. Sayın Başbakan bu beyti Ziya Paşa'nın eseri biliyorsa da bu kaba üslup nezih dil kullanan Ziya Paşa'ya yakışmıyor. Bence, ona mal edilen bir anonim söz.
Başbakan'ın bu atışına CHP Lideri Baykal, yine Ziya Paşa'nın bir beyti ile karşılık verdi. Ziya Paşa'nın Terkib-i Bend'inde bulunan o beytin son dizesi şöyle: 'Zerduz (altın) palan vursan da eşek yine eşektir!' Tabii Başbakan da bundan alınıp hemen mahkemeye koştu ve tazminat davası açtı.
Palan vurmak, eşeğin sırtına keçeden örtü sermektir. Eşeğe binen palanın üstüne oturur. Daha iyi şartlarda eşeğe binmek için de semer kullanılmıştır. Semer; önü üçgen biçimli, tahtadan yapılma bir alettir. Eşeğin sırtına önce bir çul veya palan serilir üstüne de semer yerleştirilir. Uzak bir yere gidecek kişi semere oturur, çüş eder hayvana...
Daha önce de yazdım. Eşek, bu coğrafyadaki en mazlum, en çileli, en işe yarar hayvanlardan birisidir. Herhalde her işte kullanıldığı için olacak, eskinin insanları, eşeği bir aşağılama simgesi gibi görmüşler. Köylerde, yaramaz bir çocuğa hakaret için 'Eşek sıpası!' denilir. Halbuki sıpa çok güzel bir hayvandır. Onun gözleri kadar güzel gözlü yavru hemen hemen yoktur.
Eşeği benim gibi seven ve yücelten başka yazarlar da olmuş. Bunlardan birisi de Yusuf Ziya Ortaç'tır. Bu ozanımız bir Eşşekname yazmış.
Name; yazı, mektup, şiir, kitap gibi anlamlara gelir. Eşşekname de eşek şiiri demek. Aşağıda; bunlardan birisini yer alıyor. En az 100 sene önce Yusuf Ziya Ortaç, bakın; eşeği nasıl anlatıyor:

İki kadife yaprak o upuzun kulaklar,
İçlerinde dünyanın binbir sırrını saklar!
***
Dolaşır çayırlarda, yaşlanır çimenlerde,
Bir musiki üstadı tıkır tıkır ayaklar!
***
Onundur Adalar'ın hoppa süvarileri.
Yaz gecesi sardı mı çamlıkları sıcaklar!
***
Arasıra şeytana uyup da anırınca,
Sırtında, tepesinde hemen kamçılar şaklar!
***
İnsana, 'Eşek!' diyen cahillere sormalı.
Acap kimin lehine aramızdaki farklar?!
***
Bence, hayatı sorup
ondan öğrenmelidir.
Şu eşref-i mahlukat
dediğimiz ahmaklar!..

Kendisine eşref-i mahlukat, yani yaratılmışların en şereflisi diyen insanın, kendisine verdiği bu unvanı hak edip etmediğini düşünme zamanımız gelmedi mi?

Tarihten bir yaprak
Zaman, 2. Abdülhamit'in tahta çıkışının hemen öncesidir. Dönemin ünlü latifecilerinden birisi Kambur Nazif'tir. Sıska, kambur birisidir. O, geçen hafta sözünü ettiğim Babıali Çaylağı Çaylak Tevfik'in en yakın arkadaşlarından birisidir. Bir dostu da Cin Ahmet'tir. Bu iki berduş bir akşam buluşurlar. Bundan sonrasını Hilmi Yücebaş'ın ağzından aktaralım:
Kanbur Nazif; Cin Ahmet'e der ki:
-Haydi bu akşam Baloz'a gidelim.
Baloz, o dönemde kadınların da çalıştığı birahenelere verilen addır. Bugünkü Beyoğlu pavyonlarının daha ilkel halidirler.
Cin Ahmet itiraz ederse de söz geçiremez. Bir araba ile Galata'ya inerler, o zaman 'Paskal'ın Balozu' diye anılan yere giderler. Beraber merdivenleri çıkarak salona girerler. Nazif etrafına bakınır, bir masa seçer, otururlar. İki şişe bira ısmarlarlar. Daha içmeğe vakit kalmadan Nazif.
-Ahmet, der, şu ayıya bak ayıya...
-Hangi ayıya?
-İşte karşında oturup nargile içen ayıya.
Cin Ahmet bakar. Dev gibi iri yarı, alaylı bir jandarma kolağası... Dipten traşlı kafasının üzerine maltız cesametinde bir fes oturtmuş, mısır koçanı gibi doblin püskül, sinek kaydı perdahtan surat yalap yalap parlıyor, bıyıklar maşalanmış... Geniş bir göğüs nişanla dolu... Kurulmuş, nargile içiyor. Nargile zaten içine gurur verdiği için kolağasının kasıla kasıla oturuşu Nazif'in sinirine dokunur.
-Ahmet! Ben bu herifi döğeceğim.
-Deli misin yahu! Herif aksırsa tavana yapışırsın.
-Ahmet! Ben bu herifi döğeceğim.
-Yahu! Adam sana ne yapıyor? Oturmuş, nargilesini içiyor. Başına bela mı alacaksın?
-Ahmet! Ben bu herifi döğeceğim.
Yapma etme demeğe kalmaz Nazif kolağasına doğru gider, boyu yetişmediği için bir yer iskemlesine basar, elini yalar, kolağasının ablak yüzüne 'şak!' diye bir tokat aşkeder. Kolağası tokadı yiyince hemen elinden nargilenin marpucunu bırakır, ayağa kalkar, Nazif'i bir eliyle ensesinden yakalar, kaldırır, kumaş silkeler gibi rastgele vurur vurur, çamaşır çitiler gibi, elinde hamura çevirir, ondan sonra Baloz'un kapısına kadar götürür, kapıyı açar, merdivenlerden aşağı fırlatır, atar.
Cin Ahmet,
-Eyvah! Nazif'in mutlaka kanburu patlamış ölmüştür.
diye merdivenleri dörder dörder atlayarak aşağıya koşar. Bakar ki Nazif toz toprak içnide kalkmış, fesini süpürüyor. Cin Ahmet'i görünce şöyle der:
-Nasılsın Ahmet? Herifin anasını belledim değil mi?
http://www.yazarx.com/FGuncel/riza-zelyut/22-03-2009/zavalli-esek/90768.aspx
 
Geri
Üst