Dahi olduğunu söyleyen bir dahi biliyor musunuz? Ben bilmiyorum ve eğer varsa, bunu bilmemeyi eksiklik olarak kabul edeceğim.
Adı, A. Turan Alkan; Zaman yazarı. 29 Ağustos 2011 tarihli yazısı şöyle başlıyor.
“Heykel mevzularını severim; küçükken bütün dahi çocuklar gibi ben de heykeltraşlıkla uğraşmış, yumruk büyüklüğünde bir mermer parçasına, çelik kalemle insan kafası sureti yapmıştım da...”
Ve cümle devam ediyor...
"Heykel meselesinde yazdıklarının daha şimdiden bir ansiklopedi cildi kadar olduğunu söyledikten sonra, resim konusunda da yetenekli olduğunu eklemeyi unutmuyor. Ve laf dönüp dolaşıp Mehmet Aksoy'un yıkılan heykellerine geliyor. Efendim, bizim memlekette yetenekli heykeltraş yokmuş, yetiştirmeyi beceremiyormuşuz, dışardan getirtmek gerekliymiş!.."
Yazıda, Can Yücel'in mezartaşı da, balyozlarla kırılmasından dolayı “sicim gibi dökülmeye başladı gözyaşlarım” kinayesiyle alaya alınmaktan kurtulamamış ve “yıkıldığı iyi olmuş” manasında yerini bulmuştu.
Aslında, benzer sözleri başkaları da söylemişti. Mesela Kenan Evren, Picasso'nun tablolarına bakıp, “bunu ben de yaparım” dediği için, bu kafayı anlayabiliyoruz. Ne de olsa aynı devrin ürünü... Ama Kenan Evren, en azından bir şeyler “çiziktirmişti”. Yani kıyaslarsak, Kenan Evren'e haksızlık yaptığımız bile söylenebilir.
Hele “dışardan heykeltraş getirtme meselesi” var ki, değinmeden geçilmez.
Abdullah Cevdet'i bilir misiniz? Hani, “Türk neslini ıslah etmek için dışarıdan damızlık erkek getirtmek gerek” diyerek içindeki aşağılık kompleksini milletini aşağılayarak tarihe geçirmişti.
Kıyaslarsak, gerçekten de Abdullah Cevdet'e haksızlık etmiş oluruz; çünkü milletine karşı bütün o alçakça ithamına rağmen bir seviyeydi, Abdullah Cevdet...
Süleyman Nazif'e sormuşlar, “Abdullah Cevdet'i nasıl bilirsin” diye... O da yüzündeki şark çıbanı izini kastederek “içi dışı bir adamdır, siretini suretinde taşır” demiş...
Zaman'ın “dahi” yazarı ise, heykellerin yıkılmasıyla alay ederek “deha”sını sayfasına yansıtıvermişti.
Ne diyelim...
Cemaat, bu toprakların sadece kurumlarında örgütlenip, yeni derin devlet olmuyor; aynı zamanda sığ bir kültürü damarlarımıza enjekte etmeye çabalıyor.
Adı, A. Turan Alkan; Zaman yazarı. 29 Ağustos 2011 tarihli yazısı şöyle başlıyor.
“Heykel mevzularını severim; küçükken bütün dahi çocuklar gibi ben de heykeltraşlıkla uğraşmış, yumruk büyüklüğünde bir mermer parçasına, çelik kalemle insan kafası sureti yapmıştım da...”
Ve cümle devam ediyor...
"Heykel meselesinde yazdıklarının daha şimdiden bir ansiklopedi cildi kadar olduğunu söyledikten sonra, resim konusunda da yetenekli olduğunu eklemeyi unutmuyor. Ve laf dönüp dolaşıp Mehmet Aksoy'un yıkılan heykellerine geliyor. Efendim, bizim memlekette yetenekli heykeltraş yokmuş, yetiştirmeyi beceremiyormuşuz, dışardan getirtmek gerekliymiş!.."
Yazıda, Can Yücel'in mezartaşı da, balyozlarla kırılmasından dolayı “sicim gibi dökülmeye başladı gözyaşlarım” kinayesiyle alaya alınmaktan kurtulamamış ve “yıkıldığı iyi olmuş” manasında yerini bulmuştu.
Aslında, benzer sözleri başkaları da söylemişti. Mesela Kenan Evren, Picasso'nun tablolarına bakıp, “bunu ben de yaparım” dediği için, bu kafayı anlayabiliyoruz. Ne de olsa aynı devrin ürünü... Ama Kenan Evren, en azından bir şeyler “çiziktirmişti”. Yani kıyaslarsak, Kenan Evren'e haksızlık yaptığımız bile söylenebilir.
Hele “dışardan heykeltraş getirtme meselesi” var ki, değinmeden geçilmez.
Abdullah Cevdet'i bilir misiniz? Hani, “Türk neslini ıslah etmek için dışarıdan damızlık erkek getirtmek gerek” diyerek içindeki aşağılık kompleksini milletini aşağılayarak tarihe geçirmişti.
Kıyaslarsak, gerçekten de Abdullah Cevdet'e haksızlık etmiş oluruz; çünkü milletine karşı bütün o alçakça ithamına rağmen bir seviyeydi, Abdullah Cevdet...
Süleyman Nazif'e sormuşlar, “Abdullah Cevdet'i nasıl bilirsin” diye... O da yüzündeki şark çıbanı izini kastederek “içi dışı bir adamdır, siretini suretinde taşır” demiş...
Zaman'ın “dahi” yazarı ise, heykellerin yıkılmasıyla alay ederek “deha”sını sayfasına yansıtıvermişti.
Ne diyelim...
Cemaat, bu toprakların sadece kurumlarında örgütlenip, yeni derin devlet olmuyor; aynı zamanda sığ bir kültürü damarlarımıza enjekte etmeye çabalıyor.