Uzunefe
Altın Üye
- Katılım
- 22 Haz 2005
- Mesajlar
- 13,353
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Versay´da Zaman Yolculuğu
112 yıl öncesine yolculuk.
Dikkatli olun, özellikle tarihi yerleri gezerken, siz de iki İngiliz öğretmeni gibi bir zaman çukuruna düşebilir ve yüzlerce yıl öncesine geri dönebilirsiniz, ya da belki de inanılmaz bir geleceğe... Petit Trianon olayı literatürün en çarpıcı olaylarındandır...
Paris´e gitmek sıradan bir olay değildir, zira karşınızda çağın simgesi beto-metalik bir megapol yoktur, yüzlerce yıllık bir uygarlığın ta kendisini cap-canlı yaşarsınız, sanki loş bir sokak arasından Kraliçe´nin silahşörlerinden birisi birden önünüze çıkıverecektir veya gizemli bir kafenin buram buram anı kokan kuytu bir köşesinde İnsanlığı biçimlendirecek düşüncelere dalmış bir silüet hala oturmaktadır. Ya da, Galya güzelliğini simgeleyen bir kadın Romalılar´dan Nazilere kadar uzanan bir direnişin isyankar bakışlarını gizleyerek, şarap kadehinin ardından arkanızda duran bir hayaleti süzmektedir. Kısacası Paris, aynen Delhi, İstanbul, Bağdat, Dublin veya Roma gibi bir gizem ve nostalji demetidir. İşte gizem denen sözcük de, konumuzun ta kendisi. Paris´e gidince hele ilk gidiyorsanız ve zamanınız varsa Versailles Sarayı´nı görmeniz gereklidir. İnanılmaz bir ihtişamla, varakların aralarında hala saklı olan entrika kokularının asaletle buluştuğu yerdir orası. Gezerken ister istemez, kılığınızın değiştiğini ve davranışlarınızın etkilendiğini hissedersiniz.
Bir saray gezisinin başlangıcı
Günümüzden 101 yıl evvel, 1901 yılının Ağustos ayında sıcak bir öğle sonrasında iki orta yaşlı İngiliz öğretmeni tatillerini geçirmek için geldikleri Paris´ de Versaılles´a gitmeye hazırlanıyorlardı. Miss Anne Moberley ve Miss Eleanor Jourdain tarihe meraklıydılar, kente geldikleri andan beri Fransa´nın simgesi olan Saray´a gitmeye can atıyorlardı. Ne Moberley, ne de Jourdain daha sonra Saray´ı gezip, Aynalar Salonu´na geçerlerken birazdan yaşayacakları olay yüzünden tarihe geçeceklerini akıllarından bile geçirmiyorlardı. Salonun açık pencerelerinden çiçekli bahçeler içindeki
Petit Trianon Sarayı uzaktan gözüküyordu. Bu küçük saray, XV. Louis tarafından yazlık olarak yaptırılmışve sonra da XVI.Louis tarafından da Kraliçesi Marie Antoinette´e verilmişti. İki öğretmen Küçük Trianon´u görmeye karar verdiler ve çiçeklerle dolu yemyeşil yola düştüler, yanlarında bir rehber veya şimdiki gibi yolları gösteren işaretler o zamanlarda henüz yoktu. Yolu bilmiyorlardı ve pencereden uzakta gözüken saraya doğru tahmini olarak gidiyorlardı. Ağaçların gölgeleri arasında ilerlerken yapayalnızdılar, bir kez yol değiştirdiler, Miss Jourdain bir ara ağaçların içinde duran beyaz giysili bir kadın gördü, yolu sormayı düşünürken arkadaşının aldırmadan yürüdüğünü görünce sesini çıkarmadı. Jourdain sonralarda, arkadaşının böyle bir kadını görmediğini öğrenecekti. Yürürlerken arada bir İngiltere´den ve dostlarından söz ediyorlardı. Sağa döndüler, bazı küçük yapıları geçtiler, birden bunlardan birinin kapısı açılarak iki adam dışarı çıktı. Giysileri bir tuhaftı, iki kadın da adamların bahçıvan olduklarını tahmin ettiler ve yollarına devam ettiler, adamlar onlarla hiç ilgilenmeden aralarında konuşarak önlerinden geçip gittiler. İşte tam o anda Moberley garip birşey olduğunun farkına vardı; Adamların sesleri duyulmuyordu.
Üç boyuttan, iki boyuta düşüş...
Daha da garibi, adamların uzun at kuyruğu saçları, yeşil giysileri ve üç köşeli şapkaları vardı. İki öğretmen giden adamların ardından bakarak, bunların turistler için özel giydirilmiş figüran oldukları sonucuna vardılar. Şimdi tam karşılarında küçücük bir kulübe vardı ve önündeki tahta bankın üzerinde bir adam oturuyordu. Yüzü karanlık ve çirkindi, kafasında geniş sombrero tipi bir şapka, üzerinde özenli giysiler vardı. Önünden geçtiler, adam hiç bakmadı, uyuklar gibiydi. Tam o anda arkalarından gelen ayak sesleri üzerine dönüp baktılar, yol boştu ama hayır Miss Jourdain için boştu çünkü Moberley orada duran bir adamı gö-rüyordu. Sonraları "Tam bir centilmen havası vardı, uzun boylu, iri ve koyu gözlü, parlak dalgalı siyah saçları vardı. Geniş üç köşeli şık bir şapka giymişti...Ve garip bir şekilde gülümsüyordu...Sonra eve doğru ilerlemeye başladı..." diye anlatacaktı. Adam dönerek onlara doğru baktı ve sanki kıyafetleri çok garipmişgibi yukardan aşağıya süzerek tekrar gülümsedi ve hafifçe eğilerek selamladı. Moberley ve Jourdain ilerledikten sonra tekrar baktıklarında hiç kimse yoktu. Arkalarından gelen ayak seslerini her ikisi de artık duyuyordu. Artık paniğe kapılmışlar ve biran önce oradan uzaklaşmak çabasına girmişlerdi. Aynı yoldan geri dönmemeğe karar verdiler, yola devam edip, Küçük Trianon´u ziyarete gelen başkalarına ulaşmayı düşünüyorlardı. Çevrede garip bir atmosfer vardı, sanki derinlik yokolmuş ve iki boyutlu bir resme bakar gibiydiler. Tam bir paniğe düşmüşler ve koşmaya başlamışlardı, o korkunç yüzlü adamın arkalarından geleceğinden korkarak, nefes nefese koşuyorlardı.
Korku sona eriyor; Ne olmuştu?
Derken yol küçük açıklığa ve minik bir dereyi aşan köprüye ulaştı hemen karşılarında küçük bir kır evi vardı ve evin yanındaki yeşil alanda bulunan küçük çardakta oturan bir kadın vardı, bir diğeri de onun önüne yere oturmuş, bakıyordu. Oturan kadın bir gergefte iş işliyordu, yerdeki ise adeta tapınır gibiydi. İş işleyen kadın çok genç değildi, saçları başının üstünde beyaz bir kurdele ile toplanmıştı. Yüzü belirgin bir anlam taşıyordu ve etkindi. Moberley ve Jourdain biraz ötede durup baktılar, yerde oturan kadın hıçkırıyordu ve her ikisi de açıkça duydular. Miss Jourdain ne olduğunu sormak ve eve girip giremeyeceklerini sormak istedi. Ama birdenbire önlerinde hiç kimsenin olmadığını farkettiler, daha büyük bir korkuyla evin arkasına doğru gittiklerinde karşıdan genç bir adamın oradaki daha küçük bir kulubeden çıkarak onlara doğru geldiğini gördüler ama artık duracak halleri yoktu, yanlız adamın sanki bir eğlenceye gider gibi neşeli ve giyimli olduğu izlenimine kapıldılar. Ve birden karşılarındaki patikanın altında ana yolu gördüklerinde artık koşmaktan boğulmak üzereydiler. Yola vardıklarında çevrenin sanki daha aydınlandığını ve yolda Saray´a gelip giden kendilerine benzer insanların bulunduklarını gördüler. Gariplikler bitmişti ama her ikiside tükenmişlerdi, hiç konuşmadan kendilerini otellerine attılar.
Kabus tekrarlanıyor...
O günden başlayarak bir hafta boyunca Jourdain ve Moberley sürekli olayı tartıştılar ve Miss Moberley oturup tüm olanları yazdı. Jourdain de arkadaşının ısrarıyla aynı şeyi yaptı ve sonra oturup karşılaştırdılar, aynı olayı küçük gözlem farklarıyla yaşamışlardı. Moberley, birden arkadaşına "Küçük Trianon´un hayaletli veya tekinsiz olduğuna inanıyormusun?" dedi, Jourdain aynı düşüncedeydi. Ve sonra İngiltere´ye geri döndüler, üç ay sonra yeniden buluştuklarında, ki ayrı kentlerde çalışıyorlardı, tekrar olayı karşılaştırıp tartıştılar. Bir hayali kollektif olarak yaşadıklarını açıklama haline getirmeye çalışıyorlardı. Ve sonuçta, araştırmaya yapmaya karar verdiler. İlk olarak İngiltere´ de yaşayan Parisli bir arkadaşları Jourdain´in aklına geldi, çünkü adam Versailles´lıydı.Arkadaşları daha sözün başında, bir kez kendisi de dahil olmak üzere Versailles bahçelerinde Kraliçe Marie Antoinette´nin pembe bir elbise ve başında beyaz bir kurdele ile birçok defa görülmüş olduğunu anlattı. İyice heyecanlanan iki kadın olayı anlattıktan sonra tekrar Versailles´a dönüp araştırmaya karar verdiler. İşte buradan sonra olay patladı demek mümkün; Jourdain Ocak ayında tekrar ama bu kez yanlız olarak Paris´e gitti ve tüm cesaretini toplayarak Versailles´a girdi ve aynı yoldan ilerlemeye başladı. Bu kadarı da fazla diyeceksiniz ama Kaptan Scott da 9 defa kutba gidip, sonunda ille de orada neden öldü dersiniz?
Top oynayan kadınlar...
Evet, Jourdain aynı yerdeydi, yapılar ve yollar aynıydı ama farklıydılar. Yani aynı yerde aynı yapı vardı ama biçimi değişikti, mesela pencereleri, pancurları başkaydı. Ya da köprü çok daha değişikti, taşları ve rengiyle. Tam köprüyü aşıp, adının Hameau olduğunu öğrendiği eve geldiğinde yine o garip duyguya kapıldı ve birden karşısında yine o kadının ama bu defa yanında birkaç kadınla beraber topa benzer birşeyle oyun oynadığını gördü. Sonra görüntüler kayboldu, Jourdain artık korkmuyordu, merakı korkusunu aşmıştı. Biraz ötede bir arabaya uzun odunlar yükleyen tünikli ve üç köşeli şapkalı iki adam vardı, oraya doğru giderken tekrar dönüp Hameau´ ya baktı ama önüne döndüğünde araba ve adamlar yokolmuştu. Ağaçlar arasında bir cep saatine bakar gibi duran adam, ipek elbiseli bir başka biri, uzaktan gelen kalabalık insan sesleri ve çalınan bir müzik Jourdain´in yaşadığı ve gördüğü diğer olaylardı. Ama Öğretmen daha önceki gelişinde yaşadığı korkutucu duygulara pek kapılmamıştı. Artık çok fazla merak ediyordu, neler oluyordu? Ve niçin bu gariplikler onların başından geçmişti?
112 yıl öncesine yolculuk.
Dikkatli olun, özellikle tarihi yerleri gezerken, siz de iki İngiliz öğretmeni gibi bir zaman çukuruna düşebilir ve yüzlerce yıl öncesine geri dönebilirsiniz, ya da belki de inanılmaz bir geleceğe... Petit Trianon olayı literatürün en çarpıcı olaylarındandır...
Paris´e gitmek sıradan bir olay değildir, zira karşınızda çağın simgesi beto-metalik bir megapol yoktur, yüzlerce yıllık bir uygarlığın ta kendisini cap-canlı yaşarsınız, sanki loş bir sokak arasından Kraliçe´nin silahşörlerinden birisi birden önünüze çıkıverecektir veya gizemli bir kafenin buram buram anı kokan kuytu bir köşesinde İnsanlığı biçimlendirecek düşüncelere dalmış bir silüet hala oturmaktadır. Ya da, Galya güzelliğini simgeleyen bir kadın Romalılar´dan Nazilere kadar uzanan bir direnişin isyankar bakışlarını gizleyerek, şarap kadehinin ardından arkanızda duran bir hayaleti süzmektedir. Kısacası Paris, aynen Delhi, İstanbul, Bağdat, Dublin veya Roma gibi bir gizem ve nostalji demetidir. İşte gizem denen sözcük de, konumuzun ta kendisi. Paris´e gidince hele ilk gidiyorsanız ve zamanınız varsa Versailles Sarayı´nı görmeniz gereklidir. İnanılmaz bir ihtişamla, varakların aralarında hala saklı olan entrika kokularının asaletle buluştuğu yerdir orası. Gezerken ister istemez, kılığınızın değiştiğini ve davranışlarınızın etkilendiğini hissedersiniz.
Bir saray gezisinin başlangıcı
Günümüzden 101 yıl evvel, 1901 yılının Ağustos ayında sıcak bir öğle sonrasında iki orta yaşlı İngiliz öğretmeni tatillerini geçirmek için geldikleri Paris´ de Versaılles´a gitmeye hazırlanıyorlardı. Miss Anne Moberley ve Miss Eleanor Jourdain tarihe meraklıydılar, kente geldikleri andan beri Fransa´nın simgesi olan Saray´a gitmeye can atıyorlardı. Ne Moberley, ne de Jourdain daha sonra Saray´ı gezip, Aynalar Salonu´na geçerlerken birazdan yaşayacakları olay yüzünden tarihe geçeceklerini akıllarından bile geçirmiyorlardı. Salonun açık pencerelerinden çiçekli bahçeler içindeki
Petit Trianon Sarayı uzaktan gözüküyordu. Bu küçük saray, XV. Louis tarafından yazlık olarak yaptırılmışve sonra da XVI.Louis tarafından da Kraliçesi Marie Antoinette´e verilmişti. İki öğretmen Küçük Trianon´u görmeye karar verdiler ve çiçeklerle dolu yemyeşil yola düştüler, yanlarında bir rehber veya şimdiki gibi yolları gösteren işaretler o zamanlarda henüz yoktu. Yolu bilmiyorlardı ve pencereden uzakta gözüken saraya doğru tahmini olarak gidiyorlardı. Ağaçların gölgeleri arasında ilerlerken yapayalnızdılar, bir kez yol değiştirdiler, Miss Jourdain bir ara ağaçların içinde duran beyaz giysili bir kadın gördü, yolu sormayı düşünürken arkadaşının aldırmadan yürüdüğünü görünce sesini çıkarmadı. Jourdain sonralarda, arkadaşının böyle bir kadını görmediğini öğrenecekti. Yürürlerken arada bir İngiltere´den ve dostlarından söz ediyorlardı. Sağa döndüler, bazı küçük yapıları geçtiler, birden bunlardan birinin kapısı açılarak iki adam dışarı çıktı. Giysileri bir tuhaftı, iki kadın da adamların bahçıvan olduklarını tahmin ettiler ve yollarına devam ettiler, adamlar onlarla hiç ilgilenmeden aralarında konuşarak önlerinden geçip gittiler. İşte tam o anda Moberley garip birşey olduğunun farkına vardı; Adamların sesleri duyulmuyordu.
Üç boyuttan, iki boyuta düşüş...
Daha da garibi, adamların uzun at kuyruğu saçları, yeşil giysileri ve üç köşeli şapkaları vardı. İki öğretmen giden adamların ardından bakarak, bunların turistler için özel giydirilmiş figüran oldukları sonucuna vardılar. Şimdi tam karşılarında küçücük bir kulübe vardı ve önündeki tahta bankın üzerinde bir adam oturuyordu. Yüzü karanlık ve çirkindi, kafasında geniş sombrero tipi bir şapka, üzerinde özenli giysiler vardı. Önünden geçtiler, adam hiç bakmadı, uyuklar gibiydi. Tam o anda arkalarından gelen ayak sesleri üzerine dönüp baktılar, yol boştu ama hayır Miss Jourdain için boştu çünkü Moberley orada duran bir adamı gö-rüyordu. Sonraları "Tam bir centilmen havası vardı, uzun boylu, iri ve koyu gözlü, parlak dalgalı siyah saçları vardı. Geniş üç köşeli şık bir şapka giymişti...Ve garip bir şekilde gülümsüyordu...Sonra eve doğru ilerlemeye başladı..." diye anlatacaktı. Adam dönerek onlara doğru baktı ve sanki kıyafetleri çok garipmişgibi yukardan aşağıya süzerek tekrar gülümsedi ve hafifçe eğilerek selamladı. Moberley ve Jourdain ilerledikten sonra tekrar baktıklarında hiç kimse yoktu. Arkalarından gelen ayak seslerini her ikisi de artık duyuyordu. Artık paniğe kapılmışlar ve biran önce oradan uzaklaşmak çabasına girmişlerdi. Aynı yoldan geri dönmemeğe karar verdiler, yola devam edip, Küçük Trianon´u ziyarete gelen başkalarına ulaşmayı düşünüyorlardı. Çevrede garip bir atmosfer vardı, sanki derinlik yokolmuş ve iki boyutlu bir resme bakar gibiydiler. Tam bir paniğe düşmüşler ve koşmaya başlamışlardı, o korkunç yüzlü adamın arkalarından geleceğinden korkarak, nefes nefese koşuyorlardı.
Korku sona eriyor; Ne olmuştu?
Derken yol küçük açıklığa ve minik bir dereyi aşan köprüye ulaştı hemen karşılarında küçük bir kır evi vardı ve evin yanındaki yeşil alanda bulunan küçük çardakta oturan bir kadın vardı, bir diğeri de onun önüne yere oturmuş, bakıyordu. Oturan kadın bir gergefte iş işliyordu, yerdeki ise adeta tapınır gibiydi. İş işleyen kadın çok genç değildi, saçları başının üstünde beyaz bir kurdele ile toplanmıştı. Yüzü belirgin bir anlam taşıyordu ve etkindi. Moberley ve Jourdain biraz ötede durup baktılar, yerde oturan kadın hıçkırıyordu ve her ikisi de açıkça duydular. Miss Jourdain ne olduğunu sormak ve eve girip giremeyeceklerini sormak istedi. Ama birdenbire önlerinde hiç kimsenin olmadığını farkettiler, daha büyük bir korkuyla evin arkasına doğru gittiklerinde karşıdan genç bir adamın oradaki daha küçük bir kulubeden çıkarak onlara doğru geldiğini gördüler ama artık duracak halleri yoktu, yanlız adamın sanki bir eğlenceye gider gibi neşeli ve giyimli olduğu izlenimine kapıldılar. Ve birden karşılarındaki patikanın altında ana yolu gördüklerinde artık koşmaktan boğulmak üzereydiler. Yola vardıklarında çevrenin sanki daha aydınlandığını ve yolda Saray´a gelip giden kendilerine benzer insanların bulunduklarını gördüler. Gariplikler bitmişti ama her ikiside tükenmişlerdi, hiç konuşmadan kendilerini otellerine attılar.
Kabus tekrarlanıyor...
O günden başlayarak bir hafta boyunca Jourdain ve Moberley sürekli olayı tartıştılar ve Miss Moberley oturup tüm olanları yazdı. Jourdain de arkadaşının ısrarıyla aynı şeyi yaptı ve sonra oturup karşılaştırdılar, aynı olayı küçük gözlem farklarıyla yaşamışlardı. Moberley, birden arkadaşına "Küçük Trianon´un hayaletli veya tekinsiz olduğuna inanıyormusun?" dedi, Jourdain aynı düşüncedeydi. Ve sonra İngiltere´ye geri döndüler, üç ay sonra yeniden buluştuklarında, ki ayrı kentlerde çalışıyorlardı, tekrar olayı karşılaştırıp tartıştılar. Bir hayali kollektif olarak yaşadıklarını açıklama haline getirmeye çalışıyorlardı. Ve sonuçta, araştırmaya yapmaya karar verdiler. İlk olarak İngiltere´ de yaşayan Parisli bir arkadaşları Jourdain´in aklına geldi, çünkü adam Versailles´lıydı.Arkadaşları daha sözün başında, bir kez kendisi de dahil olmak üzere Versailles bahçelerinde Kraliçe Marie Antoinette´nin pembe bir elbise ve başında beyaz bir kurdele ile birçok defa görülmüş olduğunu anlattı. İyice heyecanlanan iki kadın olayı anlattıktan sonra tekrar Versailles´a dönüp araştırmaya karar verdiler. İşte buradan sonra olay patladı demek mümkün; Jourdain Ocak ayında tekrar ama bu kez yanlız olarak Paris´e gitti ve tüm cesaretini toplayarak Versailles´a girdi ve aynı yoldan ilerlemeye başladı. Bu kadarı da fazla diyeceksiniz ama Kaptan Scott da 9 defa kutba gidip, sonunda ille de orada neden öldü dersiniz?
Top oynayan kadınlar...
Evet, Jourdain aynı yerdeydi, yapılar ve yollar aynıydı ama farklıydılar. Yani aynı yerde aynı yapı vardı ama biçimi değişikti, mesela pencereleri, pancurları başkaydı. Ya da köprü çok daha değişikti, taşları ve rengiyle. Tam köprüyü aşıp, adının Hameau olduğunu öğrendiği eve geldiğinde yine o garip duyguya kapıldı ve birden karşısında yine o kadının ama bu defa yanında birkaç kadınla beraber topa benzer birşeyle oyun oynadığını gördü. Sonra görüntüler kayboldu, Jourdain artık korkmuyordu, merakı korkusunu aşmıştı. Biraz ötede bir arabaya uzun odunlar yükleyen tünikli ve üç köşeli şapkalı iki adam vardı, oraya doğru giderken tekrar dönüp Hameau´ ya baktı ama önüne döndüğünde araba ve adamlar yokolmuştu. Ağaçlar arasında bir cep saatine bakar gibi duran adam, ipek elbiseli bir başka biri, uzaktan gelen kalabalık insan sesleri ve çalınan bir müzik Jourdain´in yaşadığı ve gördüğü diğer olaylardı. Ama Öğretmen daha önceki gelişinde yaşadığı korkutucu duygulara pek kapılmamıştı. Artık çok fazla merak ediyordu, neler oluyordu? Ve niçin bu gariplikler onların başından geçmişti?