AKP: Türkiye’nin en büyük Kürtçü partisi
AKP, Yeni Osmanlıcı ve Kürtçü bir partidir
Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü aleyhine eylemlerin odağı olduğu” gerekçesi ile DTP hakkında kapatma davası açtı.
Aslına bakılırsa bölücülük ve Kürtçülük konusunda AKP’nin de DTP’den aşağı kalır bir yanı yok. Özellikle Tayyip’in Diyarbakır gezisinde “Kürt sorunu vardır” açıklaması ve alt kimlik-üst kimlik tartışmalarını başlatması AKP’nin Kürtçülük faaliyetlerinin bir örneğidir.
Bunlara açıklık getirirsek;
Tayyip bir sözünde şöyle diyordu:
“Türkiye’de Türk’ü vardır, Kürdü vardır, Lazı vardır, Çerkezi vardır, Gürcüsü vardır aklınıza ne gelirse. Bizdeki etnik unsurları birbirine bağlayan önemli bir bağı vardır. Çünkü Türkiye’nin yüzde 99’u Müslümandır.”
Bu tarz söylemlerle Türkiye’de kabul ettiği sözde etnik unsurları Osmanlı’da olduğu gibi din bağı ile bir arada tutacağını iddia etmekteydi. Böylelikle Tayyip, Türkiye’de birlik ve bütünlüğü sağlayan Türklük düşüncesini görmezlikten gelmektedir. Kaldı ki, Tayyip’in saydıkları birer etnik unsur değildir. Tayyip bu sözleri ile bölücülük ve Osmanlıcılık yapmaktadır.
Tayyip bir başka sözünde ise şöyle diyor:
“Herkes kendi kimliğiyle övünebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Kürt Kürtlüğüyle, Türk Türklüğüyle, Çerkes Çerkezliğiyle, Laz Lazlığıyla övünebilir. Etnik kimlik anlamında söylüyorum. Ama bizi üstte birbirimizi bağlayan üst kimlik TC vatandaşlığıdır. Bu ortak paydadır (...) Hepimiz yaratan mutlak yaratıcı Allah’tır. Ayrıma ne gerek var. O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz (AKP Kapatma iddianamesinden Ek.7)”
Tayyip yine bu sözünde, kendi kafasına göre etnik kimlikler yaratmaktadır. Sözde etnik kimlikleri ise bir arada tutan bir üst kimliğin olduğunu, bunun da TC vatandaşlığı olduğunu söylemektedir. Sonrasında ise herkesin yaratanının Allah olduğunu söyleyerek sözde etnik unsurları, yine din bağı ile birleştirmeye çalışarak Şeriatçılık, Osmanlıcılık ve bölücülük yapmaktadır.
Tayyip ayrıca buna benzer olarak: “Bizde etnik unsurları birbirine bağlayan önemli bir din bağı vardır”, “Türkiye’de din çimentodur” diyerek ulusal (milli) kimlik üzerine kurulmuş bir devlette toplumu bir arada tutan unsurun “milliyetçilik” anlayışı yerine “din” olduğunu ileri sürerek, milli devlet olgusunu görmezlikten gelmektedir.
Tayyip, Türk milliyetçiliği anlayışını hiçe sayarak söylemlerine devam ediyor. Onlardan bir tanesi de: “Türkiye’de sadece Türk vatandaşı mı yaşıyor? 30’a yakın etnik unsur var” bir başka yerde de, “Kürt değilsin, Türksün dayatmasının yanlış olduğunu” söyleyerek, Türk Milletini Osmanlı’da olduğu gibi çok uluslu ve etnik unsurlara bölmektedir. Türklük çatısı altında birleşmeyi bile dayatmacılık olarak lanse etmektedir.
Özellikle bağlayıcılığına inandığı din faktörü üç kıtaya hükmetmiş koca bir Osmanlı’yı bile kurtaramamışken, sözde Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığı bağından bahsederek, bu bağın özünde din olduğunu ileri sürmektedir. İleri sürdüğü çözüm önerisi Osmanlı’yı bile kurtaramamış iken Türkiye’de birliği nasıl sağlasın?
RP döneminde de Kürtçüydüler
Tayyip’in bu Kürtçülük anlayışı 2000’li yıllardaki değişim ve gelişimlere paralel olarak çıkmamıştır.
Çok uluslu bir devlet anlayışından tek ulus anlayışına geçen Türkiye Devleti’nin başbakanlığını yapan Tayyip, başta Kürt-İslamcı geleneklerine uygun olarak Kürtçülük ve Şeriatçılık yapmaktadır. Bu zamana kadar sarf etmiş olduğu sözler de buna delildir.
Tayyip’in Kürtlere olan merakı yeni değildir, bundan 16 yıl önce Erbakan’a vermiş olduğu Kürt raporu ile başlar. Bu raporunda ana başlıklar altında “resmi ideoloji”yi sorgulamak gerektiği yazılmaktadır. Hatta, ana dilde eğitim hakkı verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Yine bu raporda Devletin kullanmış olduğu; “bölücü”, “terörist”, “ayrılıkçı” gibi tanımlamalar devlet terörü olarak lanse edilmektedir. Bununla kalınsa iyi, devamında sözde her türlü ırkçılığa karşı çıkalım mantığıyla Türk milliyetçiliğinin ırkçılık olduğu iddia edilmektedir.
Ne tesadüf ki Tayyip, 16 yıl önce vermiş olduğu raporda da bugün olduğu gibi Kürt ile Türkü birleştirmek için İslamiyet’ten yararlanmayı savunmaktadır.
AKP kuruluşunda da Osmanlıcı ve Kürtçüydü
16 yıl önce vermiş olduğu Kürt raporundaki benzer görüşlerin bir kısmını, Tayyip, AKP’yi kurmadan önce “Türkiye Projesi” adlı bir kitapçık ile Türkiye’nin sorunları üzerine görüşlerini dile getirmekteydi. Bu raporda, Türkiye’den bir “otantik etnisiteler ülkesi” olarak bahsedilmektedir. Ayrıca “etnisite”nin bir vakıa, ırkçılık ve ulusçuluğun ise bir ideoloji olduğu savunulmaktadır. Irkçılık ile ulusçuluk bir kefeye konularak halk vicdanında bir karşılığı olmadığı ileri sürülmektedir. Devamında ise, devletimizin muhatabı olan halkın Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalmış olduğu ileri sürülerek Osmanlı’daki etnik yapının bugünün Türkiye’sinde devam ettiği ima edilmekte ve “tek ulus” anlayışı çürütülmeye çalışılmaktadır.
Bununla kalınsa iyi, raporun bir başka yerinde şöyle denmektedir: “Kürtler bir azınlık değildir, Kürt ve Türk kavramları bir ırka değil, bir otantik etnisiteye imada bulunur.” Ayrıca Kürt sorununun “halklar arası bir sorun değil, devletin resmi milliyetçi ve Türkçü elitleriyle Kürtçü elitleri arasında bir sorun” olduğu iddia edilmektedir.
Yine bu raporda şöyle yazılmaktadır: “Partimiz, üniter toplum fikrini redder, çünkü toplum ontolojik bakımdan ve toplum olması dolayısıyla heterojendir. Toplum farklılıklardan oluşur. Homojen toplum fikri despotiktir.” Yine açıkça “tek millet” ve “üniter devlet” anlayışı reddedilmektedir.
AKP, Türkiye’deki laikliği baskıcı, otoriter ve antidemokrat olmakla suçladığı gibi, Türkiye’deki Türklük ve milliyetçilik anlayışının da baskıcı ve otoriter olduğunu ileri sürmektedir.
AKP gibi destekçileri de Kürt-İslamcıdır
AKP’nin Türklük ve milliyetçilik hakkındaki düşünceleri Kürt-İslamcı fikriyatına uygun olduğu için hem Kürtçülük yaparak hem de Şeriatçılık yaparak kazançlı çıkmaktadır. 2009 yılında yapılacak olan yerel seçimlerin yaklaşmış olması, AKP’nin Güneydoğu’da Kürt oylarını almak için ayrı bir Kürt paketi açmasına neden olmuştur.
Son paketini New York Times’a açıklayan Tayyip, Güneydoğu’ya 11-12 milyar dolarlık bir yatırım yapılacağını, bu çerçevede iki büyük baraj, sulama kanalları yapılacağını söylüyor. Devamında ise Kürtçe TV açılacağını, kanalın Farsça ve Arapça yayınları da içereceğini müjdeliyor!
Hatta bu çerçevede Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen gazeteci ve bilim adamlarının oluşturduğu Abant Platformu, bu kez “Kürt sorununa” el atıyor ve 28-29 Mart’ta Diyarbakır’da bir toplantı düzenliyor. Bu platforma Eser Karakaş’tan Mehmet Altan’a, Mustafa Karaalioğlu’ndan Emre Aköz’e, Ali Bulaç’tan Ali Bayramoğlu’na, Mete Tunçay’dan Naci Bostan’a, Mümtaz’er Türköne’den Aysel Tuğluk’a kadar ne kadar Kürtçü, Fethullahçı, liboş varsa bu toplantıya katılacaktır. Yani bir nevi Kürt-İslam Sentezi buluşması yapılmaktadır.
Yukarıda saydığımız insanların Kürtçülük ve İslamcılık konularında sabıkalı olduğunu hesaba katarsak bu Platformdan nasıl bir sonuç çıkacağı şimdiden bellidir aslında: Bölücülük! 16 yıl önceki Kürt Raporu’nu Abdurrahman Dilipak, Mehmet Metiner, Ali Bulaç gibi Kürtçü ve İslamcıların hazırladıklarını hesaba katarsak sonuç aslında çok nettir.
ABD’nin en etkili düşünce üretim kuruluşlarından Washington Enstitüsü’nün Türkiye direktörü Dr. Soner Çağatay, Kuzey Irak’taki izlenimlerini Vatan gazetesinden Ruşen Çakır’a anlatırken bakın neler söylüyor: “ABD’nin El Kaide’ye genel af ilan etmesi ne kadar imkansız olduğunu söyledim kendilerine: Ama çok ısrarlılar. Bu arada ‘AKP ile çok sıkı bağlarımız var.’ diyorlar. Bu noktada isim de veriyorlar. ‘AKP’yi çok seviyoruz’, ‘AKP bizim de partimiz’ diyenler de çıktı. ‘Kuruluş aşamasından beri yakın bağlarımız oldu, olmaya devam ediyor. Aramız çok iyi’ diyorlar. Dolayısıyla genel af gibi fikirlerin AKP ile paylaşıldığını da düşünüyorum. Şunu söylemek mümkün: PKK ile AKP arasında gidiş gelişi Iraklı Kürtler sağlıyor.”
AKP’nin Kuzey Irak’taki Kürtlerle arası o kadar iyimiş ki, kendilerinin bile AKP olduklarını söylüyor. Tayyip, “Kürdistan’dan gelen haberler bizi sevindiriyor” derken boşuna söylememiş aslında. PKK ile AKP arasında gidiş gelişler Iraklı Kürtler tarafından sağlanıyormuş bunu da bu röportajdan öğrenmiş bulunuyoruz. Şimdi Talabani’nin Türkiye’ye çağrılması, Kuzey Irak’a yapılan “sınırlı” operasyonlar ve sonrasında Türk askerinin başına çuval geçiren Ray Odierno’nun: “PKK ile müzakere edin” açıklamaları sonrasında ABD’nin Merkez Komutanlığı Centrom’un Komutanı Oramiral William Fallon da, Türkiye’nin PKK ile müzakere etmesini istemişti. Bunların hepsi bir tesadüf müdür acaba?
Okuduğunuz gibi Kürt-İslamcı AKP’ye içeride ve dışarıda o kadar destek veren Kürt, Kürtçü, Liboş, İslamcı vardır ki, onları da kapatmadan AKP’yi kapatmak çözüm olmayacaktır galiba?! Kaldı ki, İslamcı ve Şeriatçılıkları ile verdikleri zararı Kürtçülük ve bölücülük konusunda da vermektedirler.
TurkSoLu

AKP, Yeni Osmanlıcı ve Kürtçü bir partidir
Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü aleyhine eylemlerin odağı olduğu” gerekçesi ile DTP hakkında kapatma davası açtı.
Aslına bakılırsa bölücülük ve Kürtçülük konusunda AKP’nin de DTP’den aşağı kalır bir yanı yok. Özellikle Tayyip’in Diyarbakır gezisinde “Kürt sorunu vardır” açıklaması ve alt kimlik-üst kimlik tartışmalarını başlatması AKP’nin Kürtçülük faaliyetlerinin bir örneğidir.
Bunlara açıklık getirirsek;
Tayyip bir sözünde şöyle diyordu:
“Türkiye’de Türk’ü vardır, Kürdü vardır, Lazı vardır, Çerkezi vardır, Gürcüsü vardır aklınıza ne gelirse. Bizdeki etnik unsurları birbirine bağlayan önemli bir bağı vardır. Çünkü Türkiye’nin yüzde 99’u Müslümandır.”
Bu tarz söylemlerle Türkiye’de kabul ettiği sözde etnik unsurları Osmanlı’da olduğu gibi din bağı ile bir arada tutacağını iddia etmekteydi. Böylelikle Tayyip, Türkiye’de birlik ve bütünlüğü sağlayan Türklük düşüncesini görmezlikten gelmektedir. Kaldı ki, Tayyip’in saydıkları birer etnik unsur değildir. Tayyip bu sözleri ile bölücülük ve Osmanlıcılık yapmaktadır.
Tayyip bir başka sözünde ise şöyle diyor:
“Herkes kendi kimliğiyle övünebilir. Bu onun en doğal hakkıdır. Kürt Kürtlüğüyle, Türk Türklüğüyle, Çerkes Çerkezliğiyle, Laz Lazlığıyla övünebilir. Etnik kimlik anlamında söylüyorum. Ama bizi üstte birbirimizi bağlayan üst kimlik TC vatandaşlığıdır. Bu ortak paydadır (...) Hepimiz yaratan mutlak yaratıcı Allah’tır. Ayrıma ne gerek var. O üst ortak paydada birleşip el ele vereceğiz (AKP Kapatma iddianamesinden Ek.7)”
Tayyip yine bu sözünde, kendi kafasına göre etnik kimlikler yaratmaktadır. Sözde etnik kimlikleri ise bir arada tutan bir üst kimliğin olduğunu, bunun da TC vatandaşlığı olduğunu söylemektedir. Sonrasında ise herkesin yaratanının Allah olduğunu söyleyerek sözde etnik unsurları, yine din bağı ile birleştirmeye çalışarak Şeriatçılık, Osmanlıcılık ve bölücülük yapmaktadır.
Tayyip ayrıca buna benzer olarak: “Bizde etnik unsurları birbirine bağlayan önemli bir din bağı vardır”, “Türkiye’de din çimentodur” diyerek ulusal (milli) kimlik üzerine kurulmuş bir devlette toplumu bir arada tutan unsurun “milliyetçilik” anlayışı yerine “din” olduğunu ileri sürerek, milli devlet olgusunu görmezlikten gelmektedir.
Tayyip, Türk milliyetçiliği anlayışını hiçe sayarak söylemlerine devam ediyor. Onlardan bir tanesi de: “Türkiye’de sadece Türk vatandaşı mı yaşıyor? 30’a yakın etnik unsur var” bir başka yerde de, “Kürt değilsin, Türksün dayatmasının yanlış olduğunu” söyleyerek, Türk Milletini Osmanlı’da olduğu gibi çok uluslu ve etnik unsurlara bölmektedir. Türklük çatısı altında birleşmeyi bile dayatmacılık olarak lanse etmektedir.
Özellikle bağlayıcılığına inandığı din faktörü üç kıtaya hükmetmiş koca bir Osmanlı’yı bile kurtaramamışken, sözde Türkiye Cumhuriyet vatandaşlığı bağından bahsederek, bu bağın özünde din olduğunu ileri sürmektedir. İleri sürdüğü çözüm önerisi Osmanlı’yı bile kurtaramamış iken Türkiye’de birliği nasıl sağlasın?
RP döneminde de Kürtçüydüler
Tayyip’in bu Kürtçülük anlayışı 2000’li yıllardaki değişim ve gelişimlere paralel olarak çıkmamıştır.
Çok uluslu bir devlet anlayışından tek ulus anlayışına geçen Türkiye Devleti’nin başbakanlığını yapan Tayyip, başta Kürt-İslamcı geleneklerine uygun olarak Kürtçülük ve Şeriatçılık yapmaktadır. Bu zamana kadar sarf etmiş olduğu sözler de buna delildir.
Tayyip’in Kürtlere olan merakı yeni değildir, bundan 16 yıl önce Erbakan’a vermiş olduğu Kürt raporu ile başlar. Bu raporunda ana başlıklar altında “resmi ideoloji”yi sorgulamak gerektiği yazılmaktadır. Hatta, ana dilde eğitim hakkı verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
Yine bu raporda Devletin kullanmış olduğu; “bölücü”, “terörist”, “ayrılıkçı” gibi tanımlamalar devlet terörü olarak lanse edilmektedir. Bununla kalınsa iyi, devamında sözde her türlü ırkçılığa karşı çıkalım mantığıyla Türk milliyetçiliğinin ırkçılık olduğu iddia edilmektedir.
Ne tesadüf ki Tayyip, 16 yıl önce vermiş olduğu raporda da bugün olduğu gibi Kürt ile Türkü birleştirmek için İslamiyet’ten yararlanmayı savunmaktadır.
AKP kuruluşunda da Osmanlıcı ve Kürtçüydü
16 yıl önce vermiş olduğu Kürt raporundaki benzer görüşlerin bir kısmını, Tayyip, AKP’yi kurmadan önce “Türkiye Projesi” adlı bir kitapçık ile Türkiye’nin sorunları üzerine görüşlerini dile getirmekteydi. Bu raporda, Türkiye’den bir “otantik etnisiteler ülkesi” olarak bahsedilmektedir. Ayrıca “etnisite”nin bir vakıa, ırkçılık ve ulusçuluğun ise bir ideoloji olduğu savunulmaktadır. Irkçılık ile ulusçuluk bir kefeye konularak halk vicdanında bir karşılığı olmadığı ileri sürülmektedir. Devamında ise, devletimizin muhatabı olan halkın Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kalmış olduğu ileri sürülerek Osmanlı’daki etnik yapının bugünün Türkiye’sinde devam ettiği ima edilmekte ve “tek ulus” anlayışı çürütülmeye çalışılmaktadır.
Bununla kalınsa iyi, raporun bir başka yerinde şöyle denmektedir: “Kürtler bir azınlık değildir, Kürt ve Türk kavramları bir ırka değil, bir otantik etnisiteye imada bulunur.” Ayrıca Kürt sorununun “halklar arası bir sorun değil, devletin resmi milliyetçi ve Türkçü elitleriyle Kürtçü elitleri arasında bir sorun” olduğu iddia edilmektedir.
Yine bu raporda şöyle yazılmaktadır: “Partimiz, üniter toplum fikrini redder, çünkü toplum ontolojik bakımdan ve toplum olması dolayısıyla heterojendir. Toplum farklılıklardan oluşur. Homojen toplum fikri despotiktir.” Yine açıkça “tek millet” ve “üniter devlet” anlayışı reddedilmektedir.
AKP, Türkiye’deki laikliği baskıcı, otoriter ve antidemokrat olmakla suçladığı gibi, Türkiye’deki Türklük ve milliyetçilik anlayışının da baskıcı ve otoriter olduğunu ileri sürmektedir.
AKP gibi destekçileri de Kürt-İslamcıdır
AKP’nin Türklük ve milliyetçilik hakkındaki düşünceleri Kürt-İslamcı fikriyatına uygun olduğu için hem Kürtçülük yaparak hem de Şeriatçılık yaparak kazançlı çıkmaktadır. 2009 yılında yapılacak olan yerel seçimlerin yaklaşmış olması, AKP’nin Güneydoğu’da Kürt oylarını almak için ayrı bir Kürt paketi açmasına neden olmuştur.
Son paketini New York Times’a açıklayan Tayyip, Güneydoğu’ya 11-12 milyar dolarlık bir yatırım yapılacağını, bu çerçevede iki büyük baraj, sulama kanalları yapılacağını söylüyor. Devamında ise Kürtçe TV açılacağını, kanalın Farsça ve Arapça yayınları da içereceğini müjdeliyor!
Hatta bu çerçevede Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen gazeteci ve bilim adamlarının oluşturduğu Abant Platformu, bu kez “Kürt sorununa” el atıyor ve 28-29 Mart’ta Diyarbakır’da bir toplantı düzenliyor. Bu platforma Eser Karakaş’tan Mehmet Altan’a, Mustafa Karaalioğlu’ndan Emre Aköz’e, Ali Bulaç’tan Ali Bayramoğlu’na, Mete Tunçay’dan Naci Bostan’a, Mümtaz’er Türköne’den Aysel Tuğluk’a kadar ne kadar Kürtçü, Fethullahçı, liboş varsa bu toplantıya katılacaktır. Yani bir nevi Kürt-İslam Sentezi buluşması yapılmaktadır.
Yukarıda saydığımız insanların Kürtçülük ve İslamcılık konularında sabıkalı olduğunu hesaba katarsak bu Platformdan nasıl bir sonuç çıkacağı şimdiden bellidir aslında: Bölücülük! 16 yıl önceki Kürt Raporu’nu Abdurrahman Dilipak, Mehmet Metiner, Ali Bulaç gibi Kürtçü ve İslamcıların hazırladıklarını hesaba katarsak sonuç aslında çok nettir.
ABD’nin en etkili düşünce üretim kuruluşlarından Washington Enstitüsü’nün Türkiye direktörü Dr. Soner Çağatay, Kuzey Irak’taki izlenimlerini Vatan gazetesinden Ruşen Çakır’a anlatırken bakın neler söylüyor: “ABD’nin El Kaide’ye genel af ilan etmesi ne kadar imkansız olduğunu söyledim kendilerine: Ama çok ısrarlılar. Bu arada ‘AKP ile çok sıkı bağlarımız var.’ diyorlar. Bu noktada isim de veriyorlar. ‘AKP’yi çok seviyoruz’, ‘AKP bizim de partimiz’ diyenler de çıktı. ‘Kuruluş aşamasından beri yakın bağlarımız oldu, olmaya devam ediyor. Aramız çok iyi’ diyorlar. Dolayısıyla genel af gibi fikirlerin AKP ile paylaşıldığını da düşünüyorum. Şunu söylemek mümkün: PKK ile AKP arasında gidiş gelişi Iraklı Kürtler sağlıyor.”
AKP’nin Kuzey Irak’taki Kürtlerle arası o kadar iyimiş ki, kendilerinin bile AKP olduklarını söylüyor. Tayyip, “Kürdistan’dan gelen haberler bizi sevindiriyor” derken boşuna söylememiş aslında. PKK ile AKP arasında gidiş gelişler Iraklı Kürtler tarafından sağlanıyormuş bunu da bu röportajdan öğrenmiş bulunuyoruz. Şimdi Talabani’nin Türkiye’ye çağrılması, Kuzey Irak’a yapılan “sınırlı” operasyonlar ve sonrasında Türk askerinin başına çuval geçiren Ray Odierno’nun: “PKK ile müzakere edin” açıklamaları sonrasında ABD’nin Merkez Komutanlığı Centrom’un Komutanı Oramiral William Fallon da, Türkiye’nin PKK ile müzakere etmesini istemişti. Bunların hepsi bir tesadüf müdür acaba?
Okuduğunuz gibi Kürt-İslamcı AKP’ye içeride ve dışarıda o kadar destek veren Kürt, Kürtçü, Liboş, İslamcı vardır ki, onları da kapatmadan AKP’yi kapatmak çözüm olmayacaktır galiba?! Kaldı ki, İslamcı ve Şeriatçılıkları ile verdikleri zararı Kürtçülük ve bölücülük konusunda da vermektedirler.
TurkSoLu