
Yunus Emre’nin 770. doğum gününü kutluyor insanlık… Alışılagelmişin dışında bu doğum gününde pasta ve bol kahkaha yerine, ölümsüz şiirler ve bir düşünce akımı var. Yunus Emre’yi tanımak, okumak ve anlamak üzerine…
Sultanahmet Yerebatan Sarnıcında 770. yıldönümünde Yunus Emre şiirlerine hayat verildi.
Bir rüyaya yakılan ağıt gibiydi onu tanımak… Kalplere saplanan ok gibi acıtmazken sözleri, sevgiyle yoğrulmuş ılık bir meltem esintisi gibiydi onu okumak ve anlamak... Gece ile gündüzün ayrımı kadar keskindi sözleri ve sevdasına barış nidalarıyla bağlıydı. Her şeyin temelini sevgiye bağlarken o; bir yandan da ömrünü geçirdiği gerçek dünya üzerinde olup bitene kayıtsız kalamayandı. Her insanın özünde cevher taşıdığını, asıl maharetin ise o cevheri ortaya çıkartabilmekte olduğunu anlatandı. İnsanın insana duyduğu sevdayı es geçerken sözleriyle, insanın yaradanına duyduğu bağlılığı esas alırdı. Teması “insan”, sığınağı ise yaradanıydı.
Yunus Emre’yi tanımak
13. yüzyılda mütevazı yaşamına başladı. Taptuk Emre’nin dergâhında kırk yıl odun taşıdı. Kendini ilahi yaradan sevgisi ile donattı. Kimine göre eşsiz bir derviş, kimine göre bir felsefeci, kimine göre bir halk ozanı oldu. Ona ümmi(okuma yazma bilmeyen) diyenlerde oldu, Arapça ve Farsçayı çok iyi biliyor diyenlerde… Herkesin birleştiği ortak payda ise, onun Anadolu’nun her karış toprağına hitap eden, saygı değer bir idealist, düşünür olduğu… Onun doğduğu yer, doğumu ve hayata veda ettiği yıl kesin olarak bilinmiyor. Bilinen kaynaklara dayandırılabiliyor olmasa bile, onun doğduğu yer Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı olan Sarıköy olarak görülüyor. 1240 yılında doğup 1321 yılında hayata veda ettiği düşünülen Yunus Emre’nin, anadoluda dokuz türbesi bulunuyor. Sadece bu bilgi bile Yunus Emre’nin halka mal olduğunun göstergesidir. Onun düşünce sistemi, yaradanına olan yakarışı, insanlık sevgisi ve bütün insanlığın duygularına hitap edebiliyor olmasına hayranlık duyulması gerekirken, bir yandan da onu okumak ve anlamaya çalışmak gerekir. Şiirlerinin büyük kısmını hece ölçüsüyle yazan Yunus Emre’nin kullandığı dil sadedir. Anadolu topraklarının kültürünü özünde hissettiğinden olacak ki günümüzde bile zorlanmadan okunabiliyorken; verdiği mesajlar ilelebet geçerliliğini koruyor. Sınırları olmayan sevdaya en derinlerinden tutulan Yunus Emre’nin, evrensel gerçeklikle yolları hiç ters düşmedi. Aradan yedi yüz küsür sene geçmesine rağmen parıltısıyla hala Anadolu insanını aydınlatmaya devam etmekte…
Yapılan dinletilerde tanınmış şairlerin şiirlerine hayat veriliyor
Yunus Emre’yi okumak ve anlamak
Öngörüleri eşsizdi… Yedi yüz küsür yıl önceden ayrımcılığa karşıydı kendisi. “Yaradılanı hoş gör, yaradan'dan ötürü” kadar bağlı olandı insanlığa ve “hiçbir kişi bilmez bizi biz ne işin içindeyiz, ne hırsımız baydır(zengin) bizim ne nefsimiz içindeyiz” kadar toktu gözü. “Bir kimsenin devletine, ta'nediben(yermek) biz gülmeyiz, ne munkiriz(inkar eden) âlimlere, ne tersanın(hıristiyan) hacındayız” mısralarıyla; soykırımın ve ötekileştirmenin gırla gittiği yirmi birinci yüzyılda bile, tokat gibi cevaptı yedi yüz küsür yıl öncesinden. Bütün insanlara, aynı gözle bakmasını bilen; maşukunu yerde, gökte, onun yarattığı her şeyde, kısacası insanda arayıp durandı. “Yetmiş iki millete bir göz ile bakamayan, şer’in evliyasıyla hakikatte asidir” sözleriyle de bu düşüncesinin sınırlarının olmadığını, bütün insanlığa aynı gözle bakılması gerektiğini savunan, hümanist düşünendi.
Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeksizin insanları seven, birliğe inanan, gönlü insan sevgisi ile coşup taşandı. İnsan olsun “taş”tan olsuncuydu ve insan ona her zaman yaradanını hatırlatırdı. Bu yüzdendi ki dünyayı ve yaradanını sevdirmeye çalışandı her mısrasında… “İnsanın kabesi kendi gönlüdür” derdi ve önce “insanın kendini bilmesi ve tanıması gerektiğini”, asla gönül yıkmaması gerektiğini öğütleyendi. Gönül yapmanın çok mühim olduğunu savunandı. Gönül adamıydı, fazlaya tamah etmeyendi. Dünya’nın geçici, ahir hayatın baki olduğunu hissettirendi. “Gelin tanışık edelim, iş kolayın tutalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” mısralarıyla her zaman ihtiyaç duyulan birlik ve beraberliğe atıfta bulunurken, yaşadığımız evren üzerinde herkese yetecek kadar yer bulunduğunu anlatandı... “İşitin ey yarenler, kıymetli nesnedir aşk, sultanları kul eyler, hikmetli nesnedir aşk”, “işitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer, aşk olmayan gönül, misal-i taşa benzer” mısralarıyla aşkın yaşam için ne denli sihirli ve olmazsa olmaz olduğunu anlatandı en çarpıcı sözleriyle… “Yol odur ki, doğru vara, göz odur ki, hakkı göre, er odur ki alçak dura, yüceden bakan göz değil” diyerek alçak gönüllü olmanın gerekliliğini ve böbürlenmenin, insanlara yukarıdan bakmanın fayda getirmeyeceğini söyleyendi.
Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkartacağını beynimize işlerken atalarımız, “o” da buna atıfta bulunandı yedi yüz küsür yıl önceden. “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı” diyerek günümüzde bile genel geçer problem çözme yöntemi olarak görülen kaba kuvvete karşı gelendi. Kardeşin kardeşe kırdırıldığı milenyum dünyasında “Hakkı gerçek sevenlere, cümle âlem kardeş gelir” sözleriyle hakikate farkındalığını gösterendi. “Gökyüzünde İsa ile, tur dağında Musa ile, elindeki asa ile çağırayım Mevlam seni, derdi ökküş Eyyub ile, gözü yaşlı Yakup ile ol Muhammed mahbub ile çağırayım Mevlam seni” mısralarıyla yaradanına uzanan her inanışı kucaklayabilendi; en etkileyici kelimelerle…
İnsanlığın sahip olduğu bütün güzelliklere sahip çıkması gerektiğini anlatırken en sade kelimelerle, gözü açıp kapatıncaya kadar geçen zamanın bile değerinin bilinmesi gerektiğini vurgulayandı. Her şeyin çözümünün bütünüyle insanın kişisel inancına ve dinamiğine bağlı olduğunu düşünendi. Yunus Emre’yi anlamak demek; uçsuz bucaksız bir gönüle sahip olabilmek ve sorgusuz sualsiz insanlığın manevi menfaatlerini düşünebilmek demektir. “Sözde” hiç durmadan gelişen dünyada onu gerçekten okuyabilmek ve anlayabilmek; sevgiye ve aşka ulaşabilmek ne kadar zorsa, o kadar zordur…
Her etkinlikte şiir yorumlarını iki devlet tiyatrocusu yapıyor.

Sultanahmet Yerebatan Sarnıcında 770. yıldönümünde Yunus Emre şiirlerine hayat verildi.

12 yıldır her ayın son cumartesi günü düzenlenen şiir dinletilerinde
Türkiye ve Dünya’da tanınmış şairlerin şiirlerinin dinletisi yapılıyor ve katılım ücretsiz.
Bir rüyaya yakılan ağıt gibiydi onu tanımak… Kalplere saplanan ok gibi acıtmazken sözleri, sevgiyle yoğrulmuş ılık bir meltem esintisi gibiydi onu okumak ve anlamak... Gece ile gündüzün ayrımı kadar keskindi sözleri ve sevdasına barış nidalarıyla bağlıydı. Her şeyin temelini sevgiye bağlarken o; bir yandan da ömrünü geçirdiği gerçek dünya üzerinde olup bitene kayıtsız kalamayandı. Her insanın özünde cevher taşıdığını, asıl maharetin ise o cevheri ortaya çıkartabilmekte olduğunu anlatandı. İnsanın insana duyduğu sevdayı es geçerken sözleriyle, insanın yaradanına duyduğu bağlılığı esas alırdı. Teması “insan”, sığınağı ise yaradanıydı.
Yunus Emre’yi tanımak
13. yüzyılda mütevazı yaşamına başladı. Taptuk Emre’nin dergâhında kırk yıl odun taşıdı. Kendini ilahi yaradan sevgisi ile donattı. Kimine göre eşsiz bir derviş, kimine göre bir felsefeci, kimine göre bir halk ozanı oldu. Ona ümmi(okuma yazma bilmeyen) diyenlerde oldu, Arapça ve Farsçayı çok iyi biliyor diyenlerde… Herkesin birleştiği ortak payda ise, onun Anadolu’nun her karış toprağına hitap eden, saygı değer bir idealist, düşünür olduğu… Onun doğduğu yer, doğumu ve hayata veda ettiği yıl kesin olarak bilinmiyor. Bilinen kaynaklara dayandırılabiliyor olmasa bile, onun doğduğu yer Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı olan Sarıköy olarak görülüyor. 1240 yılında doğup 1321 yılında hayata veda ettiği düşünülen Yunus Emre’nin, anadoluda dokuz türbesi bulunuyor. Sadece bu bilgi bile Yunus Emre’nin halka mal olduğunun göstergesidir. Onun düşünce sistemi, yaradanına olan yakarışı, insanlık sevgisi ve bütün insanlığın duygularına hitap edebiliyor olmasına hayranlık duyulması gerekirken, bir yandan da onu okumak ve anlamaya çalışmak gerekir. Şiirlerinin büyük kısmını hece ölçüsüyle yazan Yunus Emre’nin kullandığı dil sadedir. Anadolu topraklarının kültürünü özünde hissettiğinden olacak ki günümüzde bile zorlanmadan okunabiliyorken; verdiği mesajlar ilelebet geçerliliğini koruyor. Sınırları olmayan sevdaya en derinlerinden tutulan Yunus Emre’nin, evrensel gerçeklikle yolları hiç ters düşmedi. Aradan yedi yüz küsür sene geçmesine rağmen parıltısıyla hala Anadolu insanını aydınlatmaya devam etmekte…

Yapılan dinletilerde tanınmış şairlerin şiirlerine hayat veriliyor

Etkinliği düzenleyen: Mehmet Lütfi Şen, Hazırlayan: Valide Ulusoy
Yunus Emre’yi okumak ve anlamak
Öngörüleri eşsizdi… Yedi yüz küsür yıl önceden ayrımcılığa karşıydı kendisi. “Yaradılanı hoş gör, yaradan'dan ötürü” kadar bağlı olandı insanlığa ve “hiçbir kişi bilmez bizi biz ne işin içindeyiz, ne hırsımız baydır(zengin) bizim ne nefsimiz içindeyiz” kadar toktu gözü. “Bir kimsenin devletine, ta'nediben(yermek) biz gülmeyiz, ne munkiriz(inkar eden) âlimlere, ne tersanın(hıristiyan) hacındayız” mısralarıyla; soykırımın ve ötekileştirmenin gırla gittiği yirmi birinci yüzyılda bile, tokat gibi cevaptı yedi yüz küsür yıl öncesinden. Bütün insanlara, aynı gözle bakmasını bilen; maşukunu yerde, gökte, onun yarattığı her şeyde, kısacası insanda arayıp durandı. “Yetmiş iki millete bir göz ile bakamayan, şer’in evliyasıyla hakikatte asidir” sözleriyle de bu düşüncesinin sınırlarının olmadığını, bütün insanlığa aynı gözle bakılması gerektiğini savunan, hümanist düşünendi.
Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeksizin insanları seven, birliğe inanan, gönlü insan sevgisi ile coşup taşandı. İnsan olsun “taş”tan olsuncuydu ve insan ona her zaman yaradanını hatırlatırdı. Bu yüzdendi ki dünyayı ve yaradanını sevdirmeye çalışandı her mısrasında… “İnsanın kabesi kendi gönlüdür” derdi ve önce “insanın kendini bilmesi ve tanıması gerektiğini”, asla gönül yıkmaması gerektiğini öğütleyendi. Gönül yapmanın çok mühim olduğunu savunandı. Gönül adamıydı, fazlaya tamah etmeyendi. Dünya’nın geçici, ahir hayatın baki olduğunu hissettirendi. “Gelin tanışık edelim, iş kolayın tutalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” mısralarıyla her zaman ihtiyaç duyulan birlik ve beraberliğe atıfta bulunurken, yaşadığımız evren üzerinde herkese yetecek kadar yer bulunduğunu anlatandı... “İşitin ey yarenler, kıymetli nesnedir aşk, sultanları kul eyler, hikmetli nesnedir aşk”, “işitin ey yarenler, aşk bir güneşe benzer, aşk olmayan gönül, misal-i taşa benzer” mısralarıyla aşkın yaşam için ne denli sihirli ve olmazsa olmaz olduğunu anlatandı en çarpıcı sözleriyle… “Yol odur ki, doğru vara, göz odur ki, hakkı göre, er odur ki alçak dura, yüceden bakan göz değil” diyerek alçak gönüllü olmanın gerekliliğini ve böbürlenmenin, insanlara yukarıdan bakmanın fayda getirmeyeceğini söyleyendi.
Tatlı dilin yılanı deliğinden çıkartacağını beynimize işlerken atalarımız, “o” da buna atıfta bulunandı yedi yüz küsür yıl önceden. “Söz ola kese savaşı, söz ola bitire başı” diyerek günümüzde bile genel geçer problem çözme yöntemi olarak görülen kaba kuvvete karşı gelendi. Kardeşin kardeşe kırdırıldığı milenyum dünyasında “Hakkı gerçek sevenlere, cümle âlem kardeş gelir” sözleriyle hakikate farkındalığını gösterendi. “Gökyüzünde İsa ile, tur dağında Musa ile, elindeki asa ile çağırayım Mevlam seni, derdi ökküş Eyyub ile, gözü yaşlı Yakup ile ol Muhammed mahbub ile çağırayım Mevlam seni” mısralarıyla yaradanına uzanan her inanışı kucaklayabilendi; en etkileyici kelimelerle…
İnsanlığın sahip olduğu bütün güzelliklere sahip çıkması gerektiğini anlatırken en sade kelimelerle, gözü açıp kapatıncaya kadar geçen zamanın bile değerinin bilinmesi gerektiğini vurgulayandı. Her şeyin çözümünün bütünüyle insanın kişisel inancına ve dinamiğine bağlı olduğunu düşünendi. Yunus Emre’yi anlamak demek; uçsuz bucaksız bir gönüle sahip olabilmek ve sorgusuz sualsiz insanlığın manevi menfaatlerini düşünebilmek demektir. “Sözde” hiç durmadan gelişen dünyada onu gerçekten okuyabilmek ve anlayabilmek; sevgiye ve aşka ulaşabilmek ne kadar zorsa, o kadar zordur…

Her etkinlikte şiir yorumlarını iki devlet tiyatrocusu yapıyor.
[FONT="]Yazı/Fotoğraflar: Hüseyin Aslan[/FONT]
[FONT="]Yunus Emre’den Esintiler[/FONT]
[FONT="]DERVİŞLİK DER Kİ BANA[/FONT][FONT="]
Dervişlik der ki bana sen derviş olamazsın
Gel ne diyeyim sana sen derviş olamazsın
Derviş bağrı taş gerek gözü dolu yaş gerek
Koyundan yavaş gerek sen derviş olamazsın[/FONT]
[FONT="]
Döğene elsiz gerek söğene dilsiz gerek
Derviş gönülsüz gerek sen derviş olamazsın
Dilin ile şakırsın çok maniler dokursun
Vara yoğa kakırsın sen derviş olamazsın
Kakımak varmışsa ger Muhammed de kakırdı
Bu kakımak sende var sen derviş olamazsın
Doğruya varmayınca Murşide ermeyince
Hak nasib etmeyince sen derviş olamazsın
Derviş Yunus gel imdi ummanlara dal imdi
Ummana dalmayınca sen derviş olamazsın
Kakımak : Kızmak, öfkelenmek
Umman : Büyük deniz, okyanus[/FONT]
[FONT="]SEVELİM SEVİLELİM[/FONT][FONT="]
Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, Cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani'sini dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz
Mani : Anlam[/FONT]
[FONT="]İLİM İLİM BİLMEKTİR[/FONT][FONT="]
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır
Okumaktan mani ne, kişi Hakkı bilmektir
Çün okudun bilemedin, ha bir kuru emektir
Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme
Eri hak bilmez isen, abes yere yelmektir
Dört kitabın manisi, bellidir bir elif te
Sen elif dersin hoca, manisi ne demektir
Yunus der ki Ey hoca
Gerekse var bin Hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir [/FONT]
[FONT="]
Taat : İbadet
Abes : Boş yere, boşuna
Yelmek : Ardından gitmek
Manisi : Anlamı[/FONT]
[FONT="]BİR KEZ GÖNÜL YIKTIN İSE
[/FONT][FONT="] Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmişiki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yol odur ki, doğru vara
Göz odur ki, Hakkı göre
Er odur ki alçak dura
Yüceden bakan göz değil[/FONT]
[FONT="]
[/FONT]
[/FONT]