klavuz13
Banned
- Katılım
- 12 Tem 2006
- Mesajlar
- 2,648
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yoksul ve Yetim Hakkı
İnsanlar içinde yakın alâkaya ve yardıma en çok muhtaç olanlar, daha hayatın başında iken, yalnız ve muhtaç kalan yetim ve öksüz çocuklardır. Bunları himaye etmek, ellerinden tutmak, ihtiyaçlarını gidermek müslümanların başta gelen vazifelerindendir. Böyle öksüz ve yetim olanlar, Allahü teâlânın bütün kullarına emânetidir. Yakınlarından başlamak üzere bütün müslümanlara bu emâneti korumak vazife olarak verilmiştir. Bu görevi yerine getirenler, Allahü teâlânın ve O'nun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâmın rızasına kavuşmuş olur.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: (Yetim işlerine bakan kimse, ister yetimin akrabasından olsun, ister yabancılardan olsun, benimle o, Cennette şu iki parmak gibi bulunacağız). Peygamberimiz bunu söylerken orta parmağı ile şehâdet parmağını biraz açarak göstermiştir.
Yetimleri gözetmek ve korumak, aynı zamanda Sevgili Peygamberimize karşı bir borçtur. Çünkü Peygamberimiz de, hem yetim, hem de öksüz olarak büyümüştür. Yetim sevindirmek çok sevaptır. İnsanı, Cennete yüksek derecelere kavuşturur. Sevgili Peygamberimiz bunu haber vererek buyurdu ki:
(Bir kimse merhametle yetimin başını okşasa, elini üstünde gezdirdiği her kıl için, bir kötülüğü siler. Her kıl için, bir derecesini arttırır.)
Allahü teâlâ Nisa sûresi 10. âyetinde buyurdu ki:
(Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe gireceklerdir.)
Peygamber Efendimiz de; insanı helak eden, Cehennemde azap görmesine sebep olan yedi şeyden birinin yetim malı yemek olduğunu, haber vermiştir. Bir hadîs-i şeriflerinde:
(Ben iki zayıfın; yetim ile kadının hakkına tecavüz etmeyi yasaklıyorum!) buyurdu.
Eshâb-ı kiram, İslâmiyetin emirlerine uyarak yetimleri gözetirdi. Onların yedirilip, içirilmesinde kendilerine maddi yardımlarda bulunmayı vazife kabul etmişlerdi. Hazret-i Ömer'in oğlu, sofrasında bir yetim bulunmadan yemek yemezdi. Yolculukta bile, bir yetim bulur, öyle yemeğe başlardı.
Hazret-i Ömer "radıyallahü anh" bir gün çarşıya çıkmıştı. Genç bir kadın yanına gelerek O'na dedi ki:
- Ey müminlerin Emiri! Kocam öldü. Geride yetim küçük çocuklar bıraktı. Onlar, kendi yiyeceklerini temin edemiyorlar. Ekinleri ve davarları da yok. Onların, kıtlıktan yok olup gitmelerinden korkuyorum. Ben, Huzef bin Eyma el-Gif'ari'nin kızıyım. Babam, Hudeybiye'de Peygamber Efendimizle beraber bulundu.
O zaman Hazret-i Ömer durdu ve:
- Bu ne büyük şeref! dedi. Evinin önünde bağlı duran besili devenin yanına gitti. Yiyecek ve elbise dolu iki çuvalı deveye yükledi. Yularını ona vererek:
- Bunu al götür. Bitince Allah daha hayırlısını verir, dedi.
Dinimiz, yetimin zayıf sayılmamasını ve horlanmamasını emretmektedir. Zira, yetimin kalbi çok hassastır. Yardımcısı Allahü teâlâdır. Bu sebeple yetime haksızlık etmekten, onu incitip ağlatmaktan Allah'a sığınmak ve korkunç belâ ve musibetlerle karşılaşmaya sebep olan yetim hakkı yemekten şiddetle kaçınmak gerekir.
Birçok şehirlerin batmasına, sarayların ve köşklerin yıkılmasına yetimlerin ahı sebep olmuştur. Peygamberimiz buyurdu ki:
(Yetim dövüldüğü zaman ağlamasından dolayı arş-ı âlâ titrer ve Allahü teâlâ, meleklerine şöyle buyurur:
- Ey meleklerim, babasını toprağa gömdüğüm yetimi kim ağlattı?)
Kendisi onu ağlatanı en iyi bildiği halde, yetimin şanını yükseltmek için böyle sorar. Melekler de:
- Allahü teâlâ en iyisini bilir der.
(- Ey meleklerim, sizi şahit tutuyorum ki, her kim o yetimi memnun ederse, ben de onu kıyamet günü memnun ederim!)
KAYNAK
İnsanlar içinde yakın alâkaya ve yardıma en çok muhtaç olanlar, daha hayatın başında iken, yalnız ve muhtaç kalan yetim ve öksüz çocuklardır. Bunları himaye etmek, ellerinden tutmak, ihtiyaçlarını gidermek müslümanların başta gelen vazifelerindendir. Böyle öksüz ve yetim olanlar, Allahü teâlânın bütün kullarına emânetidir. Yakınlarından başlamak üzere bütün müslümanlara bu emâneti korumak vazife olarak verilmiştir. Bu görevi yerine getirenler, Allahü teâlânın ve O'nun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâmın rızasına kavuşmuş olur.
Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: (Yetim işlerine bakan kimse, ister yetimin akrabasından olsun, ister yabancılardan olsun, benimle o, Cennette şu iki parmak gibi bulunacağız). Peygamberimiz bunu söylerken orta parmağı ile şehâdet parmağını biraz açarak göstermiştir.
Yetimleri gözetmek ve korumak, aynı zamanda Sevgili Peygamberimize karşı bir borçtur. Çünkü Peygamberimiz de, hem yetim, hem de öksüz olarak büyümüştür. Yetim sevindirmek çok sevaptır. İnsanı, Cennete yüksek derecelere kavuşturur. Sevgili Peygamberimiz bunu haber vererek buyurdu ki:
(Bir kimse merhametle yetimin başını okşasa, elini üstünde gezdirdiği her kıl için, bir kötülüğü siler. Her kıl için, bir derecesini arttırır.)
Allahü teâlâ Nisa sûresi 10. âyetinde buyurdu ki:
(Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe gireceklerdir.)
Peygamber Efendimiz de; insanı helak eden, Cehennemde azap görmesine sebep olan yedi şeyden birinin yetim malı yemek olduğunu, haber vermiştir. Bir hadîs-i şeriflerinde:
(Ben iki zayıfın; yetim ile kadının hakkına tecavüz etmeyi yasaklıyorum!) buyurdu.
Eshâb-ı kiram, İslâmiyetin emirlerine uyarak yetimleri gözetirdi. Onların yedirilip, içirilmesinde kendilerine maddi yardımlarda bulunmayı vazife kabul etmişlerdi. Hazret-i Ömer'in oğlu, sofrasında bir yetim bulunmadan yemek yemezdi. Yolculukta bile, bir yetim bulur, öyle yemeğe başlardı.
Hazret-i Ömer "radıyallahü anh" bir gün çarşıya çıkmıştı. Genç bir kadın yanına gelerek O'na dedi ki:
- Ey müminlerin Emiri! Kocam öldü. Geride yetim küçük çocuklar bıraktı. Onlar, kendi yiyeceklerini temin edemiyorlar. Ekinleri ve davarları da yok. Onların, kıtlıktan yok olup gitmelerinden korkuyorum. Ben, Huzef bin Eyma el-Gif'ari'nin kızıyım. Babam, Hudeybiye'de Peygamber Efendimizle beraber bulundu.
O zaman Hazret-i Ömer durdu ve:
- Bu ne büyük şeref! dedi. Evinin önünde bağlı duran besili devenin yanına gitti. Yiyecek ve elbise dolu iki çuvalı deveye yükledi. Yularını ona vererek:
- Bunu al götür. Bitince Allah daha hayırlısını verir, dedi.
Dinimiz, yetimin zayıf sayılmamasını ve horlanmamasını emretmektedir. Zira, yetimin kalbi çok hassastır. Yardımcısı Allahü teâlâdır. Bu sebeple yetime haksızlık etmekten, onu incitip ağlatmaktan Allah'a sığınmak ve korkunç belâ ve musibetlerle karşılaşmaya sebep olan yetim hakkı yemekten şiddetle kaçınmak gerekir.
Birçok şehirlerin batmasına, sarayların ve köşklerin yıkılmasına yetimlerin ahı sebep olmuştur. Peygamberimiz buyurdu ki:
(Yetim dövüldüğü zaman ağlamasından dolayı arş-ı âlâ titrer ve Allahü teâlâ, meleklerine şöyle buyurur:
- Ey meleklerim, babasını toprağa gömdüğüm yetimi kim ağlattı?)
Kendisi onu ağlatanı en iyi bildiği halde, yetimin şanını yükseltmek için böyle sorar. Melekler de:
- Allahü teâlâ en iyisini bilir der.
(- Ey meleklerim, sizi şahit tutuyorum ki, her kim o yetimi memnun ederse, ben de onu kıyamet günü memnun ederim!)
KAYNAK