kuzay
Pesimist
- Katılım
- 2 Nis 2007
- Mesajlar
- 28,387
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
YENİ TÜRK İMPARATORLUĞU MANİFESTOSU
Tarih sahnesinde belirmesinden bu yana sürekli olarak Emperyal bir misyon üstlenerek halklar kalabalığı üzerinde kaosu kosmosa dönüştürücü bir işlev üstlenmiş olan Türkler. Belirledikleri bütün coğrafyalarda çok uluslu ve çok dinli imparatorlukları başarıyla idare etmişler ve Emperyal yeteneklerini göstermişlerdir.
Pasifistlerin ve sahte barışçıların söylemlerinin aksine imparatorluklar ulusları sömürme aracı değil aksine farklı topluluklardan insanları yüksek bir adalet ülküsü ve düzen mevhumu dahilinde örgütlemek ve özlenen tanrısal barışı yeryüzüne yaymaktır.
Bu yüzden Türk ulusunun mensubu olarak bizler Emperyal yeteneklerimizle gurur duyuyor ve son imparatorluğumuzdan bu yana içinde bulunduğumuz durumu bir koza evresi olarak görüyor ve kozamızın içinde kuruyup ölmeden yeniden Ortadoğu, Kafkasya ve Balkan coğrafyasını gölgeleyecek kanatlar kuşanmak istiyoruz.
Bu ülkü bizim lüksümüz değil fakat 600 sene bu topraklarda bir Pax Ottomanica (Osmanlı Barışı) kurmak için mücadele eden, vuruşan, toprağa düşen ama bağımsızlık sancağını ve imparatorluk ülküsünün meşalesini yere düşürmeyen şehitlerimizin bize verdikleri bir ödev, kanımızın son damlasına ve gayretimizin son haddine kadar uğruna mücadele etmemiz gereken bir ülküdür.
Galiçya’ da, Kafkaslar’ da, Yemen’ de Hicaz cephesinde, Irak’ta kuzey Afrika’da Kanal’da çarpışa çarpışa tükenen ulusumuzun bizim omuzlarımıza bıraktığı mirastır.
Türkiye Cumhuriyeti, ne orta sınıf bir devlet, ne pasifist bir aktör ve ne de uluslar arası teşkilatların sevimli çocuğu olma lüksüne sahip değildir.
Tarih boyunca Anadolu topraklarını ellerinde bulunduran güçler ya emperyal devlet olmuş ya da yok olmuştur. Anadolu coğrafyası kararsız, kaotik ve iradesiz yönetimleri devletler mezarlığına gömmekte ve asla benimsememektedir.
Küçük Anadolu devletleri üzerinde kasırga gibi esen Pers imparatorluğu, ardından beliren Makedonya İmparatorluğu, Makedonya’nın parçalanmasından sonra onları birer birer yutan ve Anadolu coğrafyasına hükmeden Roma İmparatorluğu, Onun mirasçısı Bizans, Bizansın bu toprakları kollayacak yeterli dirayeti gösteremediğinden fırsatla onun hantal gövdesine aç bir arslan gibi saldıran Selçuklu-Oğuz Türkmenleri, Selçuklu’nun mirasını ele geçiren İlhanlı Moğol hükümdarlığı ve onun güç boşluğunda oluşan Anadolu beyliklerini birer birer kendine bağlayarak, Balkan, Kafkas ve Ortadoğu üçgeninde gelişen Osmanlı imparatorluğu bize bu tarihsel gerçeği acımasızca gösteriyorlar.
Anadolu’da kurulması gereken yeni bir emperyal blok ideal değil, coğrafyanın ve Tarihin bize dayattığı bir kaçınılmazdır. Anadolu coğrafyası iktisadi olarak Iran, Hicaz yarımadası ve Kafkasya ile hayati bağlara sahiptir, Akdeniz Ticareti sürekli olarak Anadolu ve kuzey Afrika kıyıları arasında olagelmiştir. Karadeniz kıyıları milattan önceki yıllardan beri ekonomik bir sistemdir. Egenin iki yakası birbirinden uyduruk sınırlarla ayrılamaz. Kuzey ırak Anadolu’nun doğal bir parçasıdır.
Bu coğrafyada var olan ve Türk devletlerinde hanlık tuğunun düşmediği hesaba katıldığında neredeyse bilinen 2000 yıllık bir bağımsızlık ve ülküsel sürekliliğe sahip olan. Bunların hiçbirine referans vermesek dahi 600 senelik Osmanlı ve 80 küsür senelik Cumhuriyet tecrübesi bulunan en az 400 senelik bir modernleşme serüveni bulunan Türk milleti bu coğrafyanın doğal hakimi ve herkesin tabi olması gerektiği lideridir. 1800 lü yıllara kadar adı bile bilinmeyen , sadece Bulgaristan dağlarındaki çobanların konuştuğu bozuk Slavca’dan türetilen Bulgar kültürü ve devleti, Eski yunan efsanesi ile motive edilen ve siz Yunalılarsınız diyerek zoraki kurdurulan Yunanistan,Tarih boyunca hiç olmamış, sadece başıbozuk Kazak gürühlarından oluşan Ukrayna, Son döneme kadar Türk kökenli şahlar ile yönetilen, 1700 lü yıllarda seyyahların ve elçilerin sarayda ve halk arasında yaygın dilin Türkçe olduğunu söyledikleri , bugün 35 milyon Türkün yaşadığı , batılılar tarafından ,ölü fars kültürünün zorla diriltildiği Iran,hiçbir tarihsel meşruiyeti olmayan ve Ingilizlerin o bölgeden çekilişinden sonra başka bir güç gelene kadar geçici olarak kurulan Irak,Varlığını Fransızlara borçlu olan Suriye,Rusların Azerbeycan ve Türkiye arasına sokmak için uydurduğu Ermenistan,Tarih boyunca dağların ulaşılmazlığına sığınmış bir beylik olarak kalan Gürcistan, Kafkasya’ nın davetsiz misafiri Rusya, asla bu coğrafyaların barışlandırıcı ve gerçek sahipleri olamazlar.
Tarihte olduğu gibi bugün de boşluk doldurulmaktadır ve biz seyretmekteyiz. Nitekim doğa boşluk kabul etmez. “Natura non facit saltus” Dikkat edilirse bu saydığım devletlerin hiçbiri kendi başına bir güç merkezi olmayı başaramamakta ve her biri uluslar üstü büyük güç bloklarının tesiri altına girmekte ve sanal devletlerinin sadece birer geçiş dönemi olduğunu göstermektedirler.
Ukrayna Rusya’nın tesir alanından koparılıp Avrupa birliği (pan germen federasyonu) na dahil edilmek ve Almanların Lebensraum’una yem olmak üzeredir.Bulgaristan, Romanya,Yunanistan,Makedonya ve Arnavutluk çoktan yutulmuştur. Balkanlar bizim imparatorluğumuzun çalınan mirasıdır. Iran dinsel heyecanla tutuşturduğu dağılmaya mahkum devleti ile varolmaya çalışmaktadır, Irak artık yoktur.Orada Amerika ile komşuyuz. Romalılar “hannibal at portas” derlerdi yani Hanibal kapıda.Suriye çaresizlikle bize yaklaşmakta ve sıranın kendisine gelmesini beklemektedir.
Ya biz ne yapmaktayız:
Bizler yani dünyanın son büyük imparatorluğunun mirasçıları, kendimiz bir güç merkezi oluşturmak ve çevremizdeki bu tecrübesiz küçük ulusları, çağın egemenlik yöntemi olan iktisadi ve askeri birlikler yoluyla kendimize bağlamak yerine 1938 den bu yana başka güç odaklarına yamanmak ve elimizdeki imparatorluk mirası ve karizmasını çarçur etmek peşindeyiz. Ve bugün artık tehlike çok açıktır. Batılılar için Sovyet tehdidine karşı Ortadoğu’da jandarmalık yapan Türkiye’nin işlevi bitmiş ve bölünme zamanı gelmiştir.80 senelik ara dönemi ustalıkla kullanan ABD ve diğer batılı aktörler,1950 den sonra tüm ağır sanayi yatırımlarımızı durdurarak, bizi batının hammadde sağlayıcısı haline sokup kendi ekonomik çemberlerine dahil etmiş ve artı değerin akış yönünü değiştirmiş, askeri hibelerle kendi silah sanayimizin gelişimini engellemiş ve ordumuzu dışa bağımlı hale getirmiş. Teknoloji ve makine üretim güçlerimizi boğmuş ve bu şekilde çevremizdeki ufak devletlere iktisaden tahakküm gücümüzün gelişimini engellemiş, gümrük birliğine sokarak elimizi kolumuzu tek taraflı olarak bağlamış, Tarım politikaları ile asli unsurumuz olan köylü sınıfını yok oluşun eşiğine getirerek bağımsız direniş gücümüzü kırmış, sermaye hareketlerini serbestleştirerek piyasalarımızı nereden yönetildiği belli olmayan spekülatif sermaye hareketlerine duyarlı hale getirmiş, özeleştirme adı altında bağımsızlığımızı temellendiren milli servetlerimizi yok etmiş,bu gün dünyada en büyük silahların gücüne eşit olan,ve Çin, Norveç,Rusya,Petrol ülkeleri gibi devletlerin küstahça yararlandığı ULUSAL FON birikiminden bizi mahrum bırakmış,körüklediği mikro milliyetçilikle bizi bir arada tutan imparatorluk kültürünün son unsurlarını da hançerlemiş ,bizi bugün yok olmaya ve yutulmaya tamamen hazır hale getirmişlerdir.
Durum vahimdir ve durumun vehametini kavramamak daha vahimdir.
Ancak bu durumdan kurtuluşun yolu, ne pasifist zırvalar, ne salon diplomasisi, ne Türk ırkçılığı, ne ümmetçilik ne de sosyalizm gibi asla gerçek ile bağdaşmayan jargonlardır.
Bize lazım olan emperyal bir silkinişle eğitim, sanayi ve orduda yeni reformlar yaparak komşularımızla ilişkilerde ve dış politikada pozitif bir yayılımcılık takip etmektir..
Türkler tarih boyunca kurdukları hiçbir devlette ırkçı ve dinci yapılar kurmamışlardır. Cengiz hanın Türk Moğol imparatorluğundan Osmanlının çok uluslu dinli yapısına kadar tarih bunun örnekleriyle doludur.
Hatta Hindistan da Ekber Şah din tartışmalarından sıkılmış ve tüm dinleri birleştirme girişiminde bile bulunmuştur. Karakter olarak ne kan ırkçılığına ne de softalığa meyyal değiliz.
Türkler her gittikleri ülkelerin kızlarını almayı ve onlarla karışmayı asla ayıp görmemişler ve hatta fetih kültürünün bir uzantısı olarak kabul etmişlerdir.
Yeni imparatorluk ülküsü hiçbir ülkenin toprağını silah zoruyla alma emelinde değildir. Bu coğrafyanın barışı ulusal devletlerde ya da mikro milliyetçilikte değil de Bizim tecrübesine sahip olduğumuz çok uluslu çok dinli fakat bizim tarafımızdan mobilize edilecek bir imparatorluktadır.
Yakın tarihimiz bu günde göstermiştir ki Pax Ottomanica ya ihanet eden uluslar ve ardılları bunun bedelini fazlasıyla ödemişler ve ödeyeceklerdir. Yugoslavya iç savaşı, Kafkasya kaosu, Kıbrıs, Ege sorunu, Irak, Filistin, Iran Irak savaşı, Lübnan, Suriye’nin durumu ve Güneydoğuda süren savaş bu gerçeği doğrulamaktadır.
Bu gerçeklerin gayetle farkında olan, imparatorluk kültürüyle yetişmiş ve bu imparatorluk bünyesinde, Filistin de, Derne de Çanakkale de kendini ateşe atmaktan sakınmamış Mustafa Kemal Atatürk, yeni kurulan genç Türkiye cumhuriyetini son derece pozitif yayılımcı bir siyasetle yönetmiş ve bu gün bizim taraftar olduğumuz biçimde Balkan, Bağdat ve Sadabat paktlarını kurarak, Sovyet Rusya ile iyi geçinerek, sanayi kalkınma planlarıyla artı değer üreten ve artı değer çeken bir bir Türkiye’nin bölgesel liderliği için mücadele etmiş, ancak ölümünden sonra bu politikalar vizyonsuz ve ülküsüz hatta ruhsuz politikacılar tarafından terkedilmiş, ülkenin idealsizleştirilme, yozlaştırılma, iktidarsızlaştırılma dönemi başlamıştır.
Bütün bu gerçeklerle yüz yüze gelen bizler ne söylediğimizi biliyor, nerde durduğumuzu biliyor ve İmparatorluğumuzu geri istiyoruz. Asla vazgeçmediğimiz, içimizde yaşayan, teslim etmediğimiz, uğruna son nefesimize kadar kadın çocuk savaşarak koruduğumuz imparatorluk ülkümüzü ve imparatorluğumuzu geri istiyoruz. Bu ülke insanının kurtuluş savaşında ne için savaştığını Tarık Buğra’nın Küçük Ağa’sı gayet güzel anlatıyor.
Kimse bizi daha azına razı edemez.
Türkiye’yi lale bahçelerine, Lokuma Fese, dansöze, Tarkan’a, Futbola, indirgeyenler ve 600 senelik imparatorluğumuzu rezil edenler utanmalıdır.
Yıkılmadan önce bile dünyanın ilk 5 devletinden biri olan, Ajanları Afganistan da Irakta, Sudan da Kuzey Afrika da işgalcilere karşı isyanlar tezgahlayan, İrlanda kurtuluş ordusunu kurarak ezeli düşmanı olan İngiltere’nin başına bela eden. Gerici çağdışı diye bugün dudak kıvıranlara inat 1. dünya savaşında teknik olarak diğer ordularla arasında pek az fark olan, hiçbir cephede savaş kaybetmeyen, Kutül Amere de Çağın devi İngilizlere 40 000 kayıp ve esir verdiren ve General Towsend’i esir eden imparatorluk ruhunu geri istiyorum!
Büyük davaların büyüyen halkı olan Türk milleti ne başına çuval geçirilen askerlere, ne teslim olan erlere, ne yırtılan bayraklara, ne 50 sene Avrupa kapısında dilenmeye, ne IMF den övgü beklemeye, ne 1984 den beri bitmeyen teröre, ne ekonomik yardımlara, ne Kasımpaşa kabadayılığına, ne Teksas delikanlılığına, ne aşiret liderlerinden hakaret dinlemeye layık ve mecbur değildir.
Utanacak olanlar ve hesap vermesi gerekenler bizi buna mecbur edenlerdir.
alıntıdır