Yeni Ergenekon TARAF Gazetesidir

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
Yeni Ergenekon TARAF Gazetesidir


Ben kompleksleri olmayan, kendine güveni olan, kapımı çalan herkesle de görüşmeye çalışan bir yazarım.

Şöyle söylesek daha iyi olur. İşbirlikçi olmayan kesimlerle röportajlar yapıyorlar. Fakat, mesela ben Anadolu’da Milli Görüş’e ve Milli Görüş camiasına çok şey veriyorum, konferans veriyorum, seminer veriyorum. Milli Görüşçülerle çok sıkı fıkı bir ilişkimiz var. Sebebi, onlar da Anti-Amerikancı, onlar da Avrupacı tezlere karşı. Tahmin ediyorum, Baran Dergisi de işbirlikçilere karşı bir kavga veriyor ve milli duruşu olanlarla konuşmaya çalışıyor. Onların tabii yayın politikası.

Ben hayatım boyunca şiddete bulaşmış hiçbir yapıyla ilişki içinde olmadım, bundan sonra da olmam. Ama bu derginin, çocukların içinde, mesela çok genç yaştan beri, böyle hani aynı kahvede İslamcı mahfillerde tanıdığım çocuklar da var. Onlarla bazen, kahvede, dernekte, bazen böyle fikir tartışması yaptığımız oluyor. Oturduğumuz yere geliyorlar, tartışıyoruz filan. Bunlar sadece Türkiye’de değil, ülkemizde değil bütün dünyada, şiddete meyletmiş, şiddeti felsefe yapmış hiçbir kurumla, kişiyle, kuruluşla bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da ilişkimiz olmayacaktır.

Sanırım bu arkadaşlar kafayı biraz yemiş durumdalar. Nereden ne çıkartacaklarını şaşırıyorlar. Bu Taraf Dergisi’nin anlayışına, zihniyetine, tıynetine, ne yapayım gülmekten başka elimden bir şey gelmiyor.

Anadolu’daki irili ufaklı dergiler, gençlik dergileri, üniversite dergileri, kasaba dergileri ve Anadolu’daki çıkan irili ufaklı, medyalar oluşturmayan bu küçük dergilere Türkiye’de en çok röportaj veren insanım. Ve bu iş bana bir baygınlığa, yani bende bir yorulmaya da sebep oluyor. Çünkü haftanın iki günü bu dergilere röportaj vermekle geçiyor hayatım. Baran Dergisi de bunlardan bir tanesi. Fakat bu arkadaşların, dönüp dolaşıp bizim ismimizi bir yere yamamaya çalışmaları, tabii üstünde düşünülmesi lazım. Bir dönem beni orduya, ordunun yanına yamamaya çalıştılar. Kendileri kavramlar koyuyorlar. Milliyetçi diyorlar, uusalcı diyorlar, o yere koyuyorlar. Takımlar kuruyorlar. Kendisi yine ne yaptı; geçende bir yerde, işte bir, ne bileyim yani akıllarına ne geliyorsa, nasıl suçlayacaklarsa, nasıl küfredeceklerse, kendileri kavramları koyuyor. Mesela en çok rahatsız olduğum şey, içe kapalı milliyetçi, işte bu dar milliyetçi. Bu tür kavramları kendileri inşa ediyorlar. Biz dünyanın, bütün insanlarla, bütün komşularımızla, herkesle son derece açık, net ticaret yapmaktan, görüşmekten, bütün insanlıkla kucaklaşmaktan yanayız. Ama onların kendileri böyle şey yapıyorlar. Böyle kavramlar koyuyorlar. Mesela ben, hayatım boyunca hiçbir otoritenin adamı olmadım. Bir parti, dernek, kurum, kişi, çete hiçbir şey.

Şahsım, gençliğimden itibaren böyle bir anarşist tarafım var. Hiçbir otoriteye boyun eğmediğim gibi, otoriter ilişkilere de girmedim. Basit bir dernek ilişkisi dahil. Yazarlık bunu gerektiriyordu. Ama onlar bizi her yere yamamaya çalışıyorlar. Fakat bu arkadaşlar, bu ülkenin çok sevilen, kitapları çok satan bir yazarı, hem büyük medyada konuşturulmuyor, hem büyük medyada yazıları yayınlanmıyor. Büyük ambargo koyuyorlar. Bunu niçin özgürlükçü yanlarıyla bunu tartışmıyorlar. Niçin bunu gündeme getirmiyorlar. Yani 2000 satan dergilerde, 3000 satan dergilerde bile röportajlar çıktığı zaman, bunlardan da mı rahatsız oluyorlar? Müsaade etsinler de, 300-400 satan dergilerde hiç değilse yazılarımız çıksın.

Yani, artık bir komedi, çılgınlığa doğru gidiyor. Bunlar büyük bir paranoyayı bölüşüyorlar. Bölüştükleri paranoyanın aynısını Sırbistan’da, Ukrayna’da uyguladılar. Lübnan’da uygulamaya çalıştılar. İşte bu şey, paranoyaları, işte köhnemiş devlet, gerici devlet, bilmem ne falan gibi, Silahlı Kuvvetler’e şey. Bakın ben size söyleyeyim; Ergenekon diye bir şey 90’lı yıllara kadar vardı. Ama bundan sonra Amerika, bu Sovyetlere karşı, veya sol yapılara karşı kullandığı bu ergenekonu çökertti. Ve bu adamlar işsiz kaldı. Şimdi yeniden Amerika, yeni bir Ergenekon oluşturdu. Bu Ergenekon Can Paker’in Soros vakıflarıdır. Bu Ergenekon Taraf Gazetesi gibi nereden nasıl aldığı bilinmeyen, ama benzerlerini Sırbistan’da, Ukrayna’da gördüğümüz yapılardır.


Taraf Gazetesi Türkiye’nin yeni Ergenekon’udur. Bunlar yeni gladyodur. Bunlar hiçbir zaman şeyin, Türkiye’nin, bu toprakların menfaatini düşünecek, bu toprakların değerlerini düşünecek bir cümle etmemişlerdir.
Bunlar Amerika’da, Irak’ta 1.5 milyon insana sustular. Bunlar Bosna’daki zalimliklere sustular. Çeçenistan’a sustular. Afganistan’a sustular. Ruanda’ya sustular. Amerikan üslerine sustular. Bunlar Amerika ne derse onu yaparlar. Amerikan menfaatlerinden ayrı laf edemezler. İşte 1990’dan önce de Ergenekoncular böyleydi, Amerikancıydı. Şimdi yeni Amerikancılarımız bunlar. Bunlar kendileri bir takım kavramlar yapıyorlar. Bizim haberimiz olmadan bize ad takıyorlar. İşte bize millici diyorlar, ulusalcı diyorlar. Ve bunlar çok şaşırtıcı. Türkiye’de milliyetçiliği en çok eleştiren bir ayzar var karşınızda. Ben bu ülkedeki muhafazakar yapıları, sağ yapıları en çok eleştirmiş, en çok kritize etmiş bir insanım. Ama benim adıma birileri bir şeyler diyorlar.

Ve bugün, Nihat Genç adında bir yazar Türk televizyonlarında konuşamıyor. Yani başımıza gelmedik tehdit yok. Yapılmadık iş yok başımıza. Anlatamıyoruz bunu. Gün gelir, tabii ki anlatacağız. Ama bunları konuşan, söyleyen yok. 300 satan, 400 satan, 500 satan gençler geliyorlar ve bizle röportaj yapıyorlar.

Şimdi ben mesela F Tipi cezaevlerine karşı yıllarca mücadele verdim. Fakat bunu, bu F Tipi cezaevini organize edenler de, bir şiddet örgütü diyelim, Dev-Sol’a yakın gruplardı. Onların işte, işkence, tutuklu aileleri. Şimdi, biz gidip, o tutuklu ailelerin siyasi görüşünden mi olduk? Hayır, orada haksız bir durum vardı. O haksız durumda F tipine karşı mücadele ettik. Orada belki de bu yazıları yazan, o gazetede de yüzlerce insan F Tipi mücadelesine katıldı. Şimdi biz kalkıp, siz Dev-Sol’cusunuz, şiddetten mi yanasınız dedik.

Ortak bölüştüğümüz şeyler vardır. İnsanlar gelir bize, fikirlerimizi sorar, biz de bu fikirleri destekleriz, söyleriz. Ama bu fikirlerimizde bir şiddeti besleyen cümle ettik mi? Şiddete yatkın tek bir cümle ettik mi? Asla! Bütün hayatımız ortadadır. Nereden, nasıl çıkartacaklarını bilmiyorlar. Bakın benim bütün telefonlarım dinleniyor, yüzlerce insanın dinlendiği gibi. Bütün davranışlarımızı, hareketlerimizi, yolda yürüyüşlerimizi biliyorlar. Peşimizde polisler var. Peki buna rağmen niye hiçbir şey bulamıyorlar? Buldukları tek şey bizim Baran Dergisi’ne verdiğimiz röportaj mı? Babalara daha iyi çalışmalarını söylüyorum. Eğer Amerika bu kadar zavallı insanlara para veriyorsa Amerika’ya yazık olur.
Amerika’nın bu kadar düşük zekalılarla çalışması da Amerika için çok acı verici bir şey. Milyon dolarları basıyorlar, Fetullahlarla, bilmem nelerle işbirlikleri içine giriyorlar, adamların yazdıkları yazılara bak.Bu mu lan. Bulduğunuz gerçekler bu mu? Neyse söyleyecek lafım yok. Bunlar zıvanadan çıkmış, bunlar b.kundan yemiş deli. Bunlara çok da laf edip, bulacak halim yok. Bu gergin günlerde çok da konuşmak istemiyorum. Of off

Nihat GENÇ
 
Fişlenmişim

Ahmet HAKAN

ALLAH razı olsun, "Ahmet Abi"nin gazetesi de olmasa, bazı saçmalıkları öğrenmemiz mümkün olmayacak...

"Ahmet Abi"nin gazetesi sayesindedir ki...

Bugünlerde Neşet Usta’nın "Mahpushanelere güneş doğmuyor" türküsünü çığırarak efkár dağıtan Şener Eruygur Paşa’mızın, henüz içinden mahpushane çeşmesi akmayan günlerde yaptığı bir fişleme çalışmasından haberdar olduk...

Şener Paşa’nın sanırım Harbiye Orduevi’ndeki ofisinde yapılan aramalarda bulunan belgelerden birinde, "Hangi gazeteci vatanımızı kime satıyor?" başlıklı pek mühim bir belge ele geçirilmiş... Bu belgeye göre...

"Hain gazeteciler" ve "ülkemizi satmaya kalkıştıkları ülkeler" şöyle imiş:

Ertuğrul Özkök Almanya’ya... Hadi Uluengin Fransa’ya... Ahmet Hakan Amerika’ya... Mehmet Altan İngiltere’ye... Cüneyt Ülsever Yunanistan’a... Ali Kırca AB’ye... Sedat Ergin İsrail’e... Fehmi Koru hem ABD’ye, hem İngiltere’ye...

Neyse... Daha fazla uzatmayacağım... Liste böyle devam ediyor...

Belgede ayrıca gazeteciler konusunda "bilgi notları" da düşülmüş...

Şu kadarını söyleyeyim:

Benimle ilgili bilgi notu üç cümleden oluşuyor ve ne hazin ki üç cümlenin içinde tam 8 yanlış bilgi var...

Ne diyordu Ahmet Kaya, ünlü "Başım Belada" şarkısında, "Fişlenmişim... Adım eşkálim bilinmekte" dedikten sonra?

Şöyle bir şeydi galiba söylediği: "Nereden baksan tutarsızlık / Nereden baksan ahmakça." Benim de bu fişleme listesiyle ilgili söyleyeceğim bundan ibarettir:

"Tutarsız" ve "ahmakça"...

* * *

Ama durun bir dakika!

Şu "Ergenekon" adı verilen çetenin, bu kadar ahmakça, bu kadar bilgisizce, bu kadar gerçeklikten kopuk bir liste yaptığı haberini bize kim iletiyor?

"Ahmet Abi"nin gazetesi...

Peki 15 gazeteci hakkında doğru dürüst bir istihbarat çalışması yapmayı bile kıvıramayan Ergenekon Örgütü’nün, kimyasal, biyolojik ve hatta nükleer silah üreteceği bilgisini bize kim iletiyor?

Kim olacak? Yine "Ahmet Abi"nin gazetesi...

Hatta gazete dünkü sayısında bu konudaki ısrarını sürdürerek, "Koklayın bakalım neymiş" başlığıyla bir belge de yayınlamış...

Koklamamızı talep ettikleri "belge" şu:

Ergenekoncuların evlerinde çıkan bir metinde, "Ulan bizim neden nükleer, kimyasal ve biyolojik silahımız yok... Olsa ne güzel olurdu anasını satayım" tarzında heves cümleleri yer alıyormuş...

Ayrıca bu tür silahların nasıl yapıldığını anlatan teknik bir analiz de varmış... Peki...

"Ahmet Abi"nin gazetesinin, "Koklayın bakalım neymiş" başlığıyla yayınladığı belgeyi kokladığımızda, "Flaş! Ergenekoncular kimyasal, biyolojik ve nükleer silah üreteceklerdi" sonucunu çıkarabilir miyiz?

Vallahi benim gazetecilik sağduyum, ele geçen bu belge için en fazla "Bir ulusalcı saçmalık daha!" başlığını öneriyor ve bunun bir milim ötesine geçmeme izin vermiyor.

Çünkü...

"Fişleme" işini bile eline yüzüne bulaştıran bir örgüt, bırakın kimyasal ya da biyolojik silahı, "mantar tabancası", "maytap" ya da "kız kaçıran" bile üretemez...

Ben bu konuda varımı yoğumu ortaya koyup, hem "Ahmet Abi" ile hem de iddianın asıl sahibi "Yasemin Bacı" ile bahse girmeye varım... Tabii eğer onlar da varsa...
 
Kemalistler ve öteki "Taraf"

“Taraf” adlı “nev zuhur” bir gazete var! Atatürk’e sataşır, milliyetçiliğe saldırır, PKK yanlısıdır. Ordumuza, her vesileyle, saldırmakta! Şimdi de tezvirat, ihanetinin odak noktası, “Ergenekon davası” ! TSK’nın içindeki ve maalesef, Emniyet’teki ve savcılıktaki “kaynaklarından” sızdırılan ve de başka değirmenlerden gelen tezviratı, sözde “iddiaları” Başsavcı’nın uyarılarına rağmen, her gün manşetine çıkarıyor! Bu ihanet pervasızlığında kime, kimlere güveniyor? TSK’nın sabrını mı sınıyor?

Bu “Taraf” denen ve sloganına göre, “düşünmeyi” hep; ordunun, Cumhuriyet’in alayında “taraf” olmak bilen gazetenin başında, “şeytan üçgeninin” orta bacağı Ahmet Altan var... Baba malûm, öteki “bacak”, 2. Cumhuriyet’e, Mehmet Altan da aynı misyonu “Star” gazetesinden yürütüyor!




Kemalistler ve demokrasi
Ahmet Altan, “Kemalistler ve demokrasi” başlıklı bir yazı yazmış... “Onlar” demokrat -mütarekede- yabancılara hizmet eden, Milli Mücadele’ye karşı çıkan “Ali Kemaller” ... Bizler de, bunların, yabancılarla ağız birliğiyle karşı çıktıkları “millici-Kemalistleriz” ! Atatürkçülüğe, henüz, açıkça saldıramadıkları için, bize “Kemalist” diyorlar! Oysa ikisi de aynı! Evet, biz “Kemalist’iz” ama onlar nedir! Dilimin ucuna geleni maalesef açıkça adıyla sanıyla yazamıyorum!
AKP’nin ne olduğunu, amacının TC’nin yerine bir şeriat devleti getirmek istediğini, Abdullah Gül’ün ve Recep Tayyip Erdoğan’ın, Atatürk’e ve Cumhuriyet’ine, sözde değil, özde ne kadar bağlı olduklarını ve şimdi nasıl takiye yaptıklarını görmemek, anlamamak için kör, gafil olmak lazım. Ama bu kişiler hain olsalar da, hiç de budala ve kör değiller! Bu iktidara destek olmalarının, AKP’nin kapatılmasına, güya demokrasi uğruna karşı çıkmalarının, özel maksadı var: “2. Cumhuriyeti kurmak!” TC, “Birinci Cumhuriyet” devresinde 2. Cumhuriyet’in şeklinin ne olacağı, teferruat. Bir yerde uzlaşırlar!
Altan diyor ki; Kemalistler AKP’yi, “irticanın” temsilcisi olarak görüyorlar ve bu “belanın” Türkiye’nin başına “demokrasi” yüzünden geldiğine inanıyorlar... Bu mantık düzeneği içinde bakınca “irtica karşıtı” olanlar “demokrasi karşıtı” da oluyorlar. Ha şunu bileydin, laikliği demokrasiye aykırı görür veya “demokratik laiklik” diyerek, Anayasa’daki bildiğimiz anlamda, “laikliğin” yeniden, “demokrasi” yoluyla “tanınmasını” isterseniz, evet biz Kemalistler buna karşıyız!
Altan devam ediyor: “Onlara göre arkasında yüzde 47 oy desteği olan irtica yanlısı bir partiyi seçimle işbaşından uzaklaştırmak imkânsız.”
Ve bu “irtica yanlısı” parti sonunda “şeriatı” getirecek... İrticayı ve şeriatı demokrasi içinde önlemek mümkün olmadığı için “demokrasi dışına” çıkmak! Bu da belki doğru, ancak, “Demokrasi dışına çıkmak” denince, her şeyden önce demokrasinin, gerçekte ne olduğu hususunda, anlaşmamız lazım... Soğuk Harp döneminde Komünist devletler de hep, “Demokratik” idiler... Ve daha da önemlisi Kurtuluş Savaşı “demokrasiyle” yapılmadı... Devrimler demokrasiyle yapılmadı. Hatta bir kısım halkın karşı gelmesine rağmen yapıldı! Şimdi bunları “ne niyetine yerseniz” , muz demokratlığıyla yıkılmasına, yerine 2. Cumhuriyetin kurulmasına biz Kemalistler müsaade edemeyiz!
Altan devam ediyor: “Onun için de gelsin darbe yandaşlığı, gelsin bombalı, suikastlı Ergenekon çeteleri... Bu insanların çoğunluğu demokrasi karşıtı bir darbe yandaşı olmaktan utandıkları için de, şeriat zaten demokrasiyi yok edecek, onun için biz onlardan önce demokrasiyi yok edip hiç olmazsa şeriatı önleyelim diyorlar” ve soruyor “Niye AKP’yi seçimle işbaşından uzaklaştırmaya çalışmıyorsunuz?” Cevabı kendisi yapıştırıyor: “Bu cahil ve aptal halk irticayı seçer, onları çağdaşlaştırmak mümkün değil” dermişiz! Hâşâ; biz asla halkımıza “cahil” demeyiz, ama halkçılık da yapmayız ve de son seçimlerde oyların yüzde 47’sini ne vaatlerle, nasıl, kömür-erzak ve sadaka dağıtmakla sağladığını da yakından biliriz! Eğer bu demokrasiyse, bizim bu “demokrasi tramvayını devirmek” boynumuzun borcu, Atatürk’e andımız gereğidir!
Şu sırada bir genç kızımızdan, bir “e posta” mesajı aldım. “AKP’yi kapatmamalı, yabancılara satmalı” der bu kızımız!


Altemur KILIÇ
 
Geri
Üst