TraFoo
Banned
- Katılım
- 3 Ağu 2009
- Mesajlar
- 2,032
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Yeniçeri Ocağı ve TSK Üzerinden Alevi Tasfiyesi mi?
Çelebi Mehmet'ten itibaren Osmanlı üst yönetimi yabancıların eline geçmeye başlamış ve yerleşik Türk bürokratları tasfiye edilmeye başlanmıştır.
Fatih'ten itibaren ise, Türkler artık Osmanlı'da sadece vergi veren ve askere giden garibanlardan başka bir şey değildi. Osmanlı üst kademesindeki bu durum Yeniçerilerde de kıpırdanmalara yol açar. Daha Çaldıran savaşında, Yavuz'a karşı çeşitli ayaklanmalar baş göstermiş ve hatta suikast girişimlerinde dahi bulunulmuştur. Ve çaldıran zaferi(!) Türkler için artık bir kıyımında başlangıcı olmuştur. Başta Kuyucu Murat olmak üzere bir çok Osmanlı ileri gelenleri ve her türlü dolandırıcılığı kanıtlanmış dönemin Şeyhhül İslamı Ebussuud efendinin fetvası ile birçok Alevi Türkmen boğazları kesilerek, bazende diri diri gömülerek yok edilmiştir.
Artık Anadolu da yani kendi kurduğun devlette soykırıma uğrama dönemi başlamıştı. Ne garipti kendi kurduğu devlette yok edilen tek Ulus her halde Türklerdir. Hatta kendi kurduğu devlette “Ne Mutlu” diyemeyen de Türklerdir.
Osmanlı'da ki bu Türkmen katliamı ayaklanmaları bahane etmekten öteye gitmiyor. Büyük Türkçü Sosyolog Ziya Gökalp'te Osmanlı'daki Türkleri, Kerbela ' da ki Ehli-Beyte benzetir. Prof.Dr. Yaşar Nuri ise, Türk/Türkmen isyanlarını şöyle değerlendiriyor: “arazi memurlarının veya diğer yöneticilerin haksızlıklarına, baskılarına karşı çıkış olduğu anlaşılıyor. Zaten eskiden beri devletin esas kurucusu Türkmenleri ezip, devşirme zümreleri odak noktalarına yerleştiren politika, yönetime karşı nefretle dolu bir şuur altını doldurmuştu” diyor.
Osmanlı'da ki Türkmenlerin Osmanlı'dan nefret etmemeleri gibi bir gerekçe de yoktu. Açlıktan deve leşini yiyen, ağaç kabuklarını kemiren bir ulusu donuna kadar soyan kendi bürokratlarını ve Arap Şeyhlerinin semirmesini sağlayan soysuz bir yönetime her halde Türkmenler aşık olamazlardı. Hem aç bırakılacaklar kendi devletinde, hem ağza alınmayacak iftiralara maruz kalacaklar, birde üstüne üstlük cesetlerinden dağlar oluşacak, o da yetmedi öldürecek bir Türkmen bulamadı mı mezar taşları kırılacak ve birde utanmadan da sadakatli olmaları beklenecek, olacak iş değil.
“Bütün bunlardan daha elim ve vahim olan”, Şah İsmail'e mektup yazarken “eşek Türk” hitabetini kullanan Yavuz'u, Kürt aşiret reislerine Türkmenleri yok etmesi için fetva yazan oğlu Kanuni'yi ve Osmanlı bürokrasisini Bizans artıkları ile dolduran Fatih'i yere göğe sığdıramayan Türk milliyetçilerinin(!) olması.
SORUN MEZHEP KAVGASINDA TARAF OLMA, DEĞİL SORUN TÜRKLÜĞÜN YOK EDİLMESİNDE TARAF OLMA.
Burada asıl sorun Osmanlı ile Kızılbaş Türkmenler'in çatışmasında bir isyan ve onu bastırma sorunu değil. Bir ulusu ortadan kaldırma sorunu olduğunu açıkça belirtmemiz gerekmektedir.
Evet, bu bir isyancı, bağımsızlıkçı ve onurlu bir ulusu yok etmektir. Çünkü Osmanlı üst yönetimini Türk kanı içmeye ant içmiş kişiler ele geçirmişti. Bunlar genellikle Bizans artığı ve Emevi artığı bürokratlardı. Bizans artıklarında, ta Attila'dan başlayıp Avarlarla doruk noktasına ulaşan ve genlere işlenen bir Türk düşmanlığı var. Arap ileri gelenlerin de ise, Emevî Arap İslam Emperyalizminden kalan bir Türk düşmanlığı vardır.
Kolay değil tam üç yüz yıl bir emperyalist baskıya karşı koymak ve bu emperyalist sistemin orta Asya içlerine sızmasını engellemek. Bunun içindir ki, Karahanlı devletinin dışında gerek Selçuklu devleti, gerek Anadolu Selçuklu devleti ve gerekse Osmanlı devleti asli ve kurucu olan Türkmenlere karşı bir tutum almış ve saraylarından uzak tutmuşlardır. Hatta edebiyat ve bilim dillerininde Arapça ve Farsça olması bundandır. İşte Emevi İslam ve Bizans artığı Osmanlı bürokratlarının Türk düşmanlığında birleştikleri nokta. Ve bunların Türklere yapmış oldukları baskı ve bu baskılara isyan.
Osmanlı'da ki bu ayaklanmaları iyi bir şekilde tahlil ettiğimizde, bu bir mezhep ayaklanması değil bir ekmek kavgası bir kültür ve var olma kavgası olduğu açıktır. Çünkü Anadolu'daki “celali isyanları” olarak değerlendirilen isyanlara sadece alevi Türkmenler değil İlhanlı Beyliği gibi Sünni Türkmenler de katılmışlardır. Karşı tarafta ise Yavuz iktidarı ve ondan pay alan balkan Bektaşilerinin de olması bunun bir mezhep kavgası olmadığını ayan beyan ortaya koymaktadır. İkinci bir olgu ise Alevi Türkmenlerinin yaşam şekillerinden tutunda, hayvanlarına takılan nişanlara, ölülerin ardından verilen ölü aşına kadar, tamamı Orta Asya Türk yaşam biçimleridir ve İslamiyeti de Türk – İslamı şeklinde yaşamaları ve birilerinin bundan açıkça rahatsız olmalarıdır. (kendini Türk-İslamcı addeden İslamcı Türklerin anladığı Türk İslamı değil) Çünkü eğer bu Alevi Türkmenler olmazsa Sayın Zekeriya Beyaz'ın dediği gibi Anadolu'da başlatmış oldukları Araplaştırma operasyonu başarılı olacaktı. Zaten on milyon Türk'ün Araplaştığını ve maalesef bu gün ki siyasal İslamcıların Arap ve Arapça aşkıda beyinlerin bir çoğunun da Araplaştığını ve Araplaşmada büyük bir başarı sağlandığını ortaya koymaktadır.
YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILMASI VE İSTANBUL'UN MEZBAHAYA DÖNMESİ
Osmanlıcı aydınlar Osmanlı'nın gerilemesinin nedenini hep yeniçerilerde buldular. Zaten Osmanlı yöneticileri de, gerilemeyi birkaç silahla iyileştireceğini zannediyordu ve bütün ağırlığıyla askeriye de ıslahat(!) yapmaya son sürat devam ediyorlardı. Halbuki, Atatürk'ün dediği gibi askeri zaferler ekonomik zaferle taçlandırılmamıştı. Böyle bir ülkenin çökmesi de kaçınılmazdı. Düşünsenize, bir erkeğin kulağına kaçan pireyi, erkeğin sağ yumurtasını sıkarak çıkarmaya çalışan bilim insanlarından oluşan bir devletin ordusunu nasıl yaparsanız yapın kaçınılmaz son yakındı. Ve “Tanzimat kafalı işbirlikçilerin” yaptıkları da ıslahat değil tam bir taklitti ve taklitte asla orijinali gibi olamaz. Bu orijinali gibi olamayan taklitte, gerek Osmanlı askeri geleneklerine gerekse Türk toplumuna tamamen yabancı ve iğreti duran bir yama idi. Yeniçerilerde hem bu yamaya hemde sarayda ıslahat yapıyorum diye har vurup harman savurmaya karşı ayaklanıyorlardı. İlk zaman ayaklanmaları sadece kendi çıkarı için olsa da son zamanlarda bütün Türk tebaadan artık destek alıyorlardı. İşte 2. Mahmut tam bu dönemde “Yeniçeri ocağını” kaldırmaya karar verir. Ama zaten 2.Mahmut'tan önce de girişimler olduysa da başarısız oldu. Hep bir yolunu denediler ve hep yedek ordu çalışmalarını sürdürdüler.
Tarih 1826 yılını gösterince o kanlı hesaplaşma başlar. Yeniçerilerin teslim olmasına karşın bütün kışlaları ateşe verilir. Bombalarla tüm yeniçeriler paramparça olana kadar bombardıman devam eder. Kışlada olmayan yeniçeriler ise yakalandıkları yerde kesilip asılırlar. İstanbul artık bir mezbaha, yeniçeriler kurbanlık koyun, Osmanlı gözü dönmüş kasap halini alır. Sadece yeniçeriler mi? Hayır . Bektaşiler de bundan nasibini alır ve yaklaşık yüz Bektaşi dergahı yakılır, Bektaşi Babagânları da sürgün edilir. Tüm Osmanlı teyakkuza geçmiştir Anadolu'da yeniçeri ve destekçiler aranmaktadır. Anadolu'da açım diyen, yoksulum diyen ve en küçük şikayeti olanlar yeniçeri destekçisi diye idam edildiler. Bu gün ki “ergenekon tertibi” gibi, tüm muhalefet yeniçerici olmakla suçlanır.
Gazeteler boy boy yeniçeri fotoğrafları yayınlar. Birbirine husumeti olanlar “yeniçeri” diye birbirlerini saraya jurnaller. Artık herkes birbirinden korkar olmuş kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Ne zaman yeniçeri olmakla suçlanıp idam edilecekleri anı bekliyorlar. İşte koskoca bir ordu hazin bir şekilde yerini aldı. Ama burada asıl orduyu kaldırırken arkasındaki desteği de ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalarıdır. Neden çünkü desteksiz bir ordunun ayakta durması olanaksız.
TSK'Yİ KALDIRMA VE ALEVİLERİ TASFİYE OPRASYAONU
Bu gün temel amaç Türkiye'de Türkleri ortadan kaldırma çalışmalarıdır. Bir ulusu ulus yapan en önemli özellik ise laikliktir. TSK ve Aleviler ise “kemalizmin” sarsılmaz savunucularıdır.
Gerek TSK gerekse Aleviler soğuk savaş döneminden sonra dünya “konjöktürünü” çok iyi kavramışlar ve “ulusalcı” kanatta yer almışlardır. İşte Türkleri yok etmek isteyenlerin önündeki en büyük engel olan TSK'yi lağvedebilmek için destekçilerini de yok etmek gerek.
Önce Alevilerin Fetullahı Ali Balkız ile salvo yaptılar, ardından Onur Öymen olayı ile ikinci salvolarını da yaptılarsa da başarılı olamadılar. Hatta AKP içindeki Alevilerinde “kemalizm”den tarafa kımıldanmaları sonucu, artık ordu içinde ve yargı içindeki Alevileri tasfiye etmenin zamanı geldiğini önce zaman ardından da tescilli Türk düşmanı Emre Öküz den öğreniyoruz. Ne diyor bay Emre: “Gerçekten de yüksek yargı kadroları belli bir mezhepten hukukçuların hâkimiyetinde mi? Nüfusun yüzde 15'ini oluşturan bir mezhep üyelerinin, yüksek yargıdaki koltukların diyelim ki yüzde 50'sine oturmaları normal mi? Hele hele, bu mezhepten vatandaşlar, istisnalar haricinde, kitlesel olarak CHP'yi destekliyorsa... Darbe amaçlı cumhuriyet mitinglerinde aktif olarak yer aldılarsa... Ergenekon'un hükümetin uydurması olduğu propagandasını yapıyorlarsa... Zihinler karışmaz mı?”
Bay Emre 2 milyonu dahi bulmayan Fetullah örgütünün bütün bürokrasiyi ele geçirdiğini neden söylemiyor. Söylemez çünkü mesele “kemalizm”i yok etmek. Zaten saman gastesinin şu yazısından da gerçek niyeti anlıyoruz. Samanın yazarı İhsan Dağı, “Aleviler’in demokrasiye karşı cephede yer aldıklarını, otoriter laikliğe destek verdiklerini, Sünniler’in baskısına dönük korkuları nedeniyle Kemalizme destek verdiğini” söyleyerek büyük bir demokrasi(!) örneği sergiliyor. Demek ki Alevilerde ABD'nin kucağında zevkten dört köşe olsa ya da meydanlarda askeri polisi taşlayacak kadar kudursa en büyük demokrat olacaklar. İşte bu vesile ile demokrat olmayan Alevilerin tasfiyesi gerekiyor. Zaten yandaş medya ne yazarsa o olduğuna göre önce kamu oyu yoklanıyor ardından da harekat başlıyor. Neden çünkü gerek ordu içindeki gerekse mitteki Aleviler keskin bir “kemalist” ve kolay kolay taviz vermez ne yapmalı o zaman. Bir “fetokulliye” getirip tasfiye edilmeliler. Yoksa tutuklanan 18 subayın ve 3 mitçinin Alevi olması tesadüf mü?
Orduyu yeniçeriye benzeten zihniyet tabi ki yeniçerinin destekçisi Bektaşileri tasfiye edecek. Çünkü “Türklük” başka türlü yok edilmez. Demek ki tutuklananların Alevi olması tesadüf değil.
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Yeniçeri Ocağı ve TSK Üzerinden Alevi Tasfiyesi mi?-Özgür KÖÇMEN