Yazıcıoğlu Yönetiyor Çatlı Silah Veriyordu

>ahm@t<

>HayalperesT
Katılım
13 Nis 2009
Mesajlar
7,168
Reaction score
0
Puanları
0
1980'de idam edilen ülkücü Pehlivanoğlu'nun asılmadan saatler önce ifade verdiği, Abdullah Çatlı ile Yazıcıoğlu'nu suçladığı ortaya çıktı. Radikal gazetesinde çıkan haberde Pehlivanoğlu Çatlı ve Yazıcıoğlu'nu ağır bir dille eleştiriyor.

Haber şöyle devam ediyor:

12 Eylül’de idam edilen ilk ülkücü olan Mustafa Pehlivanoğlu’nun idamından saatlerce önce verdiği ifade ortaya çıktı. İfadesinde ‘pişman’ olduğunu söyleyen Pehlivanlıoğlu ‘kendisini yönlendiren Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu ve İsa Armağan’ın cezalandırılmasını’ istiyor.

Devrimci 78’liler Federasyonu tarafından bu yıl ikincisi bugün açılacak Utanç Müzesi’nde 12 Eylül yargılamalarına ilişkin dava dosyaları da sergilenecek. Sergilenecek dosyaların bir tanesi de 1977’de öldürülen Erzurum Atatürk Üniversitesi öğretim görevlilerinden Orhan Yavuz’a ait. Yavuz ülkücü olduğu iddia edilen kişilerce kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Bu davada ifade verenlerden biri idam edilen ilk ülkücü olan Mustafa Pehlivanoğlu’ydu. Pehlivanoğlu 7 Ekim 1980’de gece saatlerde idam edildi. Pehlivanoğlu idam edilmeden saatler önce Mamak Cezaevi’nde askeri savcıya çarpıcı ifadeler verdi.

Peşimi bırakmadılar

Pehlivanoğlu saat 15.30’da verdiği ifadesinde Abdullah Çatlı’nın kurduğu örgüte nasıl katıldığını şöyle anlatıyor: “İdeolojik nedenlerle kurşun sıkmaktan cezaevine ilk düştüğümde 6 ay kaldım. Sonra tahliye oldum.

Ankara’ya döndüğümde İsa Armağan ve diğer arkadaşlar ziyaretime geldi. İsa bana Abdullah Çatlı ile suç dosyalarımdan birini yok ettikleri için tahliye edildiğimi söyledi. Niyetim askere gitmekti. Ancak İsa ısrar edince Abdullah Çatlı’yla görüştüm. İsa Armağan bir örgüt kurduklarını söylüyordu. Abdullah Çatlı ile sonraki bir görüşmemizde Abdullah Çatlı, İsa’nın kurduğu örgütü teyit ederek, örgütün isminin TUŞKO (Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu) olduğunu bu örgütün Türkiye çapında kurulduğunu ve Ankara sorumlusunun İsa Armağan olduğunu belirterek benim onlara yardım etmemi istedi.”

Katliam Çatlı’nın eliyle

Bütün emirleri Abdullah Çatlı’dan aldıklarını söyleyen Pehlivanoğlu şöyle devam etti: “İsa Armağan, genellikle yapılacak işlemler hakkında bir şey söylerdi. Bütün emirleri Abdullah Çatlı’dan alırdı. Benim de karıştığım Balgat olayı Abdullah Çatlı’nın emriyle gerçekleştirildi. Bu olaydan yakalanıp cezaevine düştükten 2- 3 ay sonra bizimle Balgat olayına karışan Haydar Şahin’in Çatlı’nın emriyle ve çok şeyler bildiği gerekçesiyle öldürüldüğünü İsa’dan duydum. Ankara Merkez Cezaevi’ne girdikten 10-15 gün sonra Muhsin Yazıcıoğlu ile Çatlı görüşe geldi. Bizi cezaevinden kaçıracaklarına söz verdiler. Sonra vazgeçtiler.”

Pehlivanoğlu yaptıkları eylemlerde kullandıkları silahların İsa Armağan tarafından temin edildiğini de ifade ederek “Hatta Balgat olayında kullanılan 12’li Baretta marka tabancıyı Abdullah Çatlı’dan almıştım. İsa silahları Niğde’den getirerek Abdullah’a veriyordu. Abdullah örgüte dağıtıyordu” dedi.

Pehlivanoğlu, çarpıcı ifadesini şöyle sürdürdü: “Balgat olayı olduktan sonra benimle İsmail Köksal’ı kaçıran otomobil MHP’li bir milletvekiline aitti. Bunu arabayı kullanan Şevket Çetin söyledi. Şunu açıklayayım, bu araba MHP milletvekillerinden bir tanesine aitmiş. Fakat ismini bize söylemedi.”

‘Muhsin Yazıcıoğlu perde arkasından yönetiyordu’

İdam öncesinde verdiği ifadesinde Muhsin Yazıcıoğlu ve Abdullah Çatlı’nın dernek başkanlıkları döneminde çok faal olduklarını belirten Pehlivanoğlu şunları anlattı: “İstanbul teşkilatını genel merkeze bağlayan bu ikisi olmuştur. Yazıcıoğlu perde arkasındadır. Örgütü yöneten kişidir. Parti ile ilişkisi olan şahıslar Muhsin Yazıcıoğlu, Abdullah Çatlı, Şevket Çetin’di. Yapılan eylemlerden partinin haberi vardı.”

Pişman olduğunu kaydeden Pehlivanoğlu “Beni yönlendiren ve bu duruma düşüren kişilerin de yasal cezalarını çekmelerini istiyorum. Olaylarda kullanılan silahlar teşkilatta pis silah olarak adlandırılırdı, bu silahlar taşraya giderdi. Oradan bize Ankara’da kullanılmayan silah gelir, bu şekilde silahlar örgüt içerisinde devamlı dolaşırdı. Bu emir ve direktifi verenler, eylemleri yönlendirenler Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu, Şevket Çetin ve Esat Bütün’dür.”
 
Rahmeti Rahmana kavuştuğu için günah keçisi haline getirilen Çatlı Reis den sonra şimdi de Muhsin Başkana iftira ve karalama kampanyaları... Üstelik bu sefer tekmili birden, bir taşla iki kuş avlama kurnazlığı... Tarihi ülkücü düşmanlığı soslu, pespaye yazı ve iftiraları ciddiye almakla belki de hata ediyoruz, ancak bu ahlaksızlığa Şehid Mustafa Pehlivanoğlunun aziz hatırası adına müdahale edeceğiz.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hayatta şu üç insan tipinden hep nefret ettim…

Uzun güneşsiz yılların soldurduğu benizlerini fondötenle gizlemeye çalışan ruhu çalınmış, erkeksi yaratıkları “kadın” diye satan genel ev patronlarından…

Pol-derli polislerce hazırlanmış; elektrikle, kerpetenle imzalatılmış ifadeleri kullanarak gençleri idam ettirmekle yetinmeyip; “MHP’yi ve Ülkücü kuruluşları da mahkûm etmeye çalışan” 12 Eylül savcılarından…

Ağzını her açışında “Faşist 12 Eylül rejimi” diye konuşup da; Ülkücülere sataşmak için 12 Eylül savcılarınca hazırlanmış düzmece ifadeleri müzesinde saklayan “çakma devrimcilerden…”

Bu üçünün ortak özelliği, mesailerini beşeri zaafların sömürülmesi ve hayatların karartılması üzerine kurmuş olmalarıdır.

Birinciler, kadınlığı karanlık odalarda yok edilmiş kriminal dişileri kullanarak cinsel açlığı sömürürken… İkinciler özgürlüğü ve fiziki güçleri karakolda tasfiye edilmiş kelepçeli gençleri, kendi egolarını tatmin etmek için sömürerek; onların hayatlarını kararttılar.

Üçüncüler ise imanı ve milliyeti hücre evlerinde, yurt ve kantin köşelerinde iğdiş edilmiş gençlerden oluşan “maddeci maymunlar klanı”na eşit iktidar sözü vererek fakir insanların umutlarını sömürdüler. Karşıt görüşlülerin hayatlarını kararttılar. Hala da sömürmeye ve karartmaya devam ediyorlar.

Üçüncülerin diğer ikisinden farkı bu işleri diğerlerine göre daha istekli ve ücretsiz yapmalarıydı. O yüzden de bıkmadılar, usanmadılar…

Devrimci 78’liler Federasyonu, belli ki kendileri gibi düşünmeyen Anadolu çocuklarının binbir emek ve çileyle elde edilmiş öğrenim özgürlüklerini engelledikten sonra “Faşistlerin devrimcilere, Amerika’nın emriyle mi yoksa Mussolini’ye bağlılık hissiyle mi saldırdığını” sorgulamaya çalışan tanıdık isimlerden oluşuyor.

Bunlar, Dursun Önkuzu’nun ciğerine pompayla hava basan 68’li işkencecilerin kardeşleri. Ruhi Kılıçlıran’ı, Süleyman Özmen’i, Yusuf İmamoğlu’nu şehit edenlerin hayranları ve takipçileri…

Bunlar bizim kuşak yani…

Hani şu yemekhanede “afiyet olsun” yerine “yarasın” demeyi kültür devrimciliği zanneden, “Selamünaleyküm” yerine “selam” derken Marks’tan bir beyit okumuş gibi duygulanan, ekmeğin içine ağzını silip, masanın ortasına koyma şerefsizliğini, felsefi laiklik hamlesi zannedip; akşamdan artmış devrimci kızları, genç Ülkücülerin üzerine salmayı mücadelenin bir parçası haline getiren küçük Rus hayranları…

İslam ahlak ve faziletinden, Türklük gurur ve şuurundan firar eder etmez maymunlar alemindeki cinsel özgürlük günlerine geri dönen bizim devrimciler… Yani ay yıldızlı Türk bayrağı yerine Moskova mahreçli kızıl bayrak sallamanın ve ana kuzusu Mehmetçiğe kurşun sıkmanın ilk öncüleri…

“Halklara özgürlük” sloganıyla Kürtçülerin oyununa gelen ve bölücülük bombasının pimini çekenler… Gerekirse devrim için anasını babasını öldürmeyi ve bacısını yola salmayı göze alabilen kızıl nihilist gençlik…

Devrimcinin her işi bitti; şimdi bizim masum 12 Eylül şehidmize, Mustafa Pehlivanoğlu’na saldırıyor.

Yok öyle yağma!..

Hovardalığa ne yaşımız ne de vaktimiz müsait artık..
Devrimci bir taktikle kurulan “yalan müzesine” veya hovardalığa gitmek gibi bir niyetim yoktu aslında. Ama ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalsam yine de sizi tercih etmezdim.

Vaktimi sizin 12 Eylül savcılarını referans alan çakma müzenizde geçireceğime, gider bir genel evi ziyaret ederdim.

Hiç olmazsa orada gerçekleri ve geçinmek için iş tutan gerçek fahişeleri görürdüm…
Devrim adına her yolu mubah gören, kara yalanlara tutunmuş fikir fahişelerini değil…

Aklınızı başınıza alın ve sakın şehitlere dil uzatmayın. Velimiz de delimiz de eksik değildir bizim.

İşte gerçek Mustafa Pehlivanoğlu…

O bizim aziz şehidimiz, adam gibi adamımız..

Belki onun bu çarpıcı mektubu, sizi bile adam edecek sinerjiyi üretebilir.
Bu sizin için yapabileceğimiz son umutlu hamle.. Bin romana bedel bir el yazması…

Okuyun, okutun…

Bu sizin son şansınız. Kirli yalanlarla sataştığınız ve aziz ruhuna azap verdiğiniz bir 12 Eylül mağdurunun yazdıkları da sizde bir insani tepki meydana getirmiyorsa sizin için kimsenin yapabileceği bir şey yoktur.

Hadi ilaç niyetine, okuyun…

Sizin şairlerinizin yazdığı Metris şarkıları, Mustafa’nın el yazısı yanında oyun havası gibi kalır. Hadi korkmayın okuyun. Herkes görsün bakalım, bu satırlarda, dava arkadaşını, genel başkanını “satmış” bir adama dair tek bir belirti, bir noktalama işareti dahi mevcut mu?

Sizin bir şoka ihtiyacınız var…

Okuyun ve bu kemal çağınızda artık adam olun.
Geçmişe bakış konusunda bizi örnek alın ve bu defterleri artık kapatın.
Olmuyorsa maymunlar alemine geri dönün!..

İşte O Mektup:

“Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakkın ve Onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz.

Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar.

Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır.

Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin.

Son olarak, abime, yengeme, yiyenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim.”


________________________________________________________

Yüce şehidimiz Mustafa Pehlivanoğlu’nun aziz hatırasına yapılan bu alçakça saldırıyı kınıyor, Ülkücü şehitlerimize gereken saygının gösterilmemesi halinde cevabımızın çok ağır olacağını ihtaren bildiriyoruz.

Biz kim miyiz? Bizi hatırlamanız lazım!..

Biz işte… Mesela: Ben, Ali, Musa, Ali Rıza, Şenol… Şimdilik haberleri yok ama biz deyince ilk aklıma gelen bizim 78 sürgünleri… Hani şu sizin “sene 78’de” Kayseri’de tiyatronun arkasında Eğitim Enstitüsü ile Sümer Lisesinin birleşik grubuna karşıdan omuz atarak girip; grubu yara yara yüz metre yürüdükten sonra taşlayarak dağıtıp; Lalezar’ın oradan İstasyon caddesine geçen beş deli vardı ya! İşte onlar biziz mesela...

Nöbetteyiz daima…
Yok Öyle yağma!..

ŞÜKRÜ ANLIAÇIK
 
Rahmeti Rahmana kavuştuğu için günah keçisi haline getirilen Çatlı Reis den sonra şimdi de Muhsin Başkana iftira ve karalama kampanyaları... Üstelik bu sefer tekmili birden, bir taşla iki kuş avlama kurnazlığı... Tarihi ülkücü düşmanlığı soslu, pespaye yazı ve iftiraları ciddiye almakla belki de hata ediyoruz, ancak bu ahlaksızlığa Şehid Mustafa Pehlivanoğlunun aziz hatırası adına müdahale edeceğiz.

şu;
demiştim,
lafını kullanmaktan nefret ediyorum üstad :)

ama demiştim,Rahmetli'den daha Alperen olanlar Ruh'unu daha çok sızlatacaklar.Sen hele bir gör,şimdi bu itiraflardan ,12 eylül e kadar ne kadar faili meçhul varsa hörgücüyle yükleyecekler ülkücülere :)
 
Geri
Üst