atakan3444
Uploader Team
- Katılım
- 26 Kas 2006
- Mesajlar
- 4,860
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Hatırla Sevgili
Heybeliada'dan çocukluk arkadaşı olan Şevket ve Rıza dünür olmaya hazırlanmaktadırlar. İki adamın çocukluk ve ilk geçlik yılları birlikte geçmiş ancak yıllar içinde yolları ayrılmıştır. Şevket okumuş savcı olmuş, Rıza ise babasının, dönemin milletvekili Adnan Menderes'e söylediklerinden ve görüşlerinden etkilenmiştir. Bu arada İstanbul'da ve Ankara'da üniversitelerde öğrenci hareketleri başlamıştır. Eski sakin, eğlenceli günler gittikçe geride kalmaktadır.

Heybeliada'dan çocukluk arkadaşı olan Şevket ve Rıza dünür olmaya hazırlanmaktadırlar. İki adamın çocukluk ve ilk geçlik yılları birlikte geçmiş ancak yıllar içinde yolları ayrılmıştır. Şevket okumuş savcı olmuş, Rıza ise babasının, dönemin milletvekili Adnan Menderes'e söylediklerinden ve görüşlerinden etkilenmiştir. Bu arada İstanbul'da ve Ankara'da üniversitelerde öğrenci hareketleri başlamıştır. Eski sakin, eğlenceli günler gittikçe geride kalmaktadır.
Sıla
Mezopotamya'nın bereketli toprakları. Hiçbir penceresi birbirine bakmayan, yüksek avlulu evleri, daracık sokakları olan topraklarda kanun tanımaz töreler, töreye karşı gelen aşk!
Kalbinde hep hasret büyütmek zorunda kalan bir kızla, töreleri ve kalbi arasında kalan Boran'ın tutkulu aşk hikayesi!
Yazgısı, onu üç yaşındayken özünden, ailesinden koparıp, İstanbul'a sürükler. Kökleri Doğuda, Batı dünyasına ait Sıla, bir yalanla büyür. Sıla başka bir dünyaya kök salmaya çalışırken o farkında değildir ki, o topraklar kızların kaderini başkaları yazar. Sıla'nın hiç duymadığı Berdel kelimesi, hayatının tüm seyrini değiştirir. Hiç tanımadığı ağabeysinin canını kurtarmak için, hiç görmediği aşiret reisi Boran'la zorla evlendirilir. Artık Sıla kocaman bir evde, yıkılmaz kuralları olan bir töreye hapistir. Sıla her gün kaçış planları yapar ama farkında değildir ki, asıl kaçmaya çalıştığı şey, içinde yavaş yavaş büyüyen Boran'a duyduğu umarsız aşktır.

Mezopotamya'nın bereketli toprakları. Hiçbir penceresi birbirine bakmayan, yüksek avlulu evleri, daracık sokakları olan topraklarda kanun tanımaz töreler, töreye karşı gelen aşk!
Kalbinde hep hasret büyütmek zorunda kalan bir kızla, töreleri ve kalbi arasında kalan Boran'ın tutkulu aşk hikayesi!
Yazgısı, onu üç yaşındayken özünden, ailesinden koparıp, İstanbul'a sürükler. Kökleri Doğuda, Batı dünyasına ait Sıla, bir yalanla büyür. Sıla başka bir dünyaya kök salmaya çalışırken o farkında değildir ki, o topraklar kızların kaderini başkaları yazar. Sıla'nın hiç duymadığı Berdel kelimesi, hayatının tüm seyrini değiştirir. Hiç tanımadığı ağabeysinin canını kurtarmak için, hiç görmediği aşiret reisi Boran'la zorla evlendirilir. Artık Sıla kocaman bir evde, yıkılmaz kuralları olan bir töreye hapistir. Sıla her gün kaçış planları yapar ama farkında değildir ki, asıl kaçmaya çalıştığı şey, içinde yavaş yavaş büyüyen Boran'a duyduğu umarsız aşktır.
Avrupa Yakası
Avrupa Yakası, ait olmak istediği havalı Nişantaşı hayatı, çalıştığı moda dergisi, tam bir beyaz Türk olan aşık olduğu erkek ve bu dünyanın tam zıttı hayat görüşüne sahip ailesi arasında kalmış genç bir kadını konu alıyor.
Dizinin yapımını Plato Film-Sinan Çetin, yönetmenliğini Jale Atabey Özberk üstleniyor. Senaryosunu, başrolünü de oynayan Gülse Birsel yazıyor. Gülse Birsel’in canlandırdığı “Aslı” karakterinin babasını Gazanfer Özcan, annesini Hümeyra, kardeşi Volkan’ı ise Ata Demirer oynuyor.
Dergi ekibinde Levent Üzümcü (Cem), Şenay Gürler (Fatoş), Bülent Polat (Şesu), Hale Caneroğlu (Yaprak), Yıldırım Öcek (Patron), Evrim Akın (Selin) yeralıyor. Veysel Diker (Tacettin), DJ Yavuz (Sertaç) ve Vural Çelik (Kubilay) diğer rolleri paylaşıyor.
Doktorlar

Avrupa Yakası, ait olmak istediği havalı Nişantaşı hayatı, çalıştığı moda dergisi, tam bir beyaz Türk olan aşık olduğu erkek ve bu dünyanın tam zıttı hayat görüşüne sahip ailesi arasında kalmış genç bir kadını konu alıyor.
Dizinin yapımını Plato Film-Sinan Çetin, yönetmenliğini Jale Atabey Özberk üstleniyor. Senaryosunu, başrolünü de oynayan Gülse Birsel yazıyor. Gülse Birsel’in canlandırdığı “Aslı” karakterinin babasını Gazanfer Özcan, annesini Hümeyra, kardeşi Volkan’ı ise Ata Demirer oynuyor.
Dergi ekibinde Levent Üzümcü (Cem), Şenay Gürler (Fatoş), Bülent Polat (Şesu), Hale Caneroğlu (Yaprak), Yıldırım Öcek (Patron), Evrim Akın (Selin) yeralıyor. Veysel Diker (Tacettin), DJ Yavuz (Sertaç) ve Vural Çelik (Kubilay) diğer rolleri paylaşıyor.
Doktorlar

İlk bakışta gayet sıradan gözüken ve içimizden birini izliyormuşuz gibi hissettiren genç doktor Ela ve onunla aynı zamanda , Türkiye'nin en ünlü ve en iyi hastanesinde eğitime başlayan bir grup genç cerrahın hikayesi. Ancak kahramanlarımızı tanıdıkça ve onların renkli , bir o kadar sıradışı hayatlarına tanık oldukça hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlarız.Hayatın tüm renkleri bu dizinin içinde yer alacaktır.Hastaneye gelen her hasta , kurtarılan ya da doktorların elinden kayıp giden her hayat bize bir gerçeği gösterecektir.Ne kadar kibirli ya da önyargılı olduğumuzu ... Nefretlerimizi ya da sevgilerimizi ... Gururumuzun , kıskançlığımızın , öfke ya da açgözlülüğümüzün eşlik ettiği hayatımızla kaybettiklerimizin değerini.Elbette aşkla beraber !
Bu dizi ; Bütün değerlerin içinin boşaltıldığı , paranın tek güç olduğu ve her kapıyı açacağı düşüncesinin empoze edildiği dizilerin arasında bir vaha olacaktır !
Ve en önemlisi ; Bu genç cerrahlar bize biz olduğumuzu bir kez daha r hatırlatacaktır.
Ela ..... Genç , güzel bir doktor.Aynı zamanda ona inanmayan ve her seferinde " Ela bu işi başaramayacaksın.Çünkü yeterli değilsin " diyen dünyaca ünlü bir cerrahın kızı. Hayran olduğu babası ona hiçbir zaman inanmamış ama o her seferinde kendi ayakları üzerinde durmayı başarmıştır.Ve şimdi babasının alzheimer olduğunu herkesten saklamak zorunda.Onu unutan babasına kendini ispatlamak zorunda.Dışardan bakıldığında çok mutlu , çok başarılı , çok güzel bir kadın.Oysa o da hayat mücadelesinde tek başına.Ama onun bu mücadelesi eminiz bir çok kişiye ilham verecektir...
Levent ...Zeki , yakışıklı , çok yetenekli ve doğal olarak çok başarılı bir beyin cerrahı.Yeri geldiğinde , yumuşak , romantik bir prens.Bazen de yaramaz , muzip bir çocuk. Ela'nın büyük aşkı. Hepimizin içini ısıtacak kadar naif bir sevgi bu. Engellere , acılara ve hayal kırıklıklarına rağmen. Levent hani şu "başarıyı hakediyor" diyebileceğimiz ender insanlardan. Onun da hataları olmayacak mı ? Elbette olacak. Ne de olsa o da bir insan ama Ela'yı sevmekten asla vazgeçmeyecek. Bir de hayat kurmaktan ...
Kader .... İlk görüşte güzelliğiyle dikkat çeker. Manken gibidir. Bu yüzden iç çamaşırı da dahil olmak üzere bir çok tanıtıma katılmıştır. Okuyabilmek için bunları yapmaya mecburdur. Çünkü hayatta ona yardım edecek kimsesi yoktur.Daha bebekken sokağa bırakılmış , ismi onu bulan polisler tarafından verilmiş , yetimhanede büyümüş ondan sonra da tek başına mücadelesine devam ederek hem çalışıp hem okumuştur.Fiziğini kullanarak daha kolay bir hayata sahip olabilecekken , doktor olmayı seçmiştir...
Hasan ....Tam bir anne kuzusudur. Görünüşü tamamen kişiliğini yansıtır.İnsana güven veren temiz yüzlü biridir. Bunun yanı sıra çok utangaçtır. Hemen yüzü kızarır. Özellikle kadınlar konusunda fazlasıyla utangaçtır. Şimdiye kadar hiç sevgilisi olmamıştır. Bu yüzden aşık olduğunda tüm dünya onun etrafında dönmeye başlar.
Zenan ....İsminden de anlaşılacağı gibi doğulu zengin bir ailenin kızıdır. Beş erkek kardeş içindeki tek kızdır. Bu yüzden erkeksidir. Kızların hiç önemsenmediği , ikinci sınıf vatandaş yerine konduğu bir kültürde büyüdüğü için her şey kendini ispatlamak üzerine kuruludur. İlk önce babasına sonra herkese kendini ispatlamak için sürekli çalışmış ve çok başarılı olmuştur.Hep en iyi okullara gitmiş ve onları da birincilikler bitirmiştir.
Burak ....Tam anlamıyla bir play boydur. Yakışıklı ve zengin. Kadınlara fazlasıyla düşkün. Kısacası duygularını yıllar önce kaybetmiştir. Gösteriş budalası , ukala ve kendini öne çıkarmak için gereken her şeyi yapar. Ama onu da değiştirecek bir kadın muhakkak karşısına çıkacaktır.
Fikret ...Ela ve diğer asistan cerrahların sorumlu doktoru ,"Gestapo" lakabıyla anılan ama aslında çok sevimli bir görüntüsü olan bir kadındır.Bu lakabın sebebi iş konusunda çok sert olması ve gerçek anlamda bir kabusa dönüşmesidir. Ama öyle olması gerektiği için sert davranır. Gerektiğinde sergilediği anlayış ve duygusallıkla hem şaşırtıcı hem de hayran bırakıcıdır.
Haldun ...Cerrahi bölümünün şefi Haldun Bey. Orta yaş üstü babacan bir adamdır. Sisteme , çözemediği sorunlara , karşı karşıya kaldığı haksızlıklara , en çok da elindekini paylaşmayan insanlara kızgındır. Sinirlendiğinde ağzına geleni söylemekten de çekinmez.
Suat .....Hastanedeki en başarılı cerrahlardan biridir. Kendini beğenmiş ve kibirli tavırları nedeniyle pek sevilmez. Fazlasıyla takıntılıdır. Dolabında tek renk gömlek ve takım elbise vardır. Tüm elbiseler , temizleyiciden gelen şeffaf kılıflarıyla dolaplara asılır. Yapılan en ufak bir hatayı bile affetmez. Bu yüzden hem bir baş belası hem de çok iyi bir öğretmendir ....
İki Aile

Oğuz ve kızları güle oynaya yeni evlerine yerleşir.Ancak bu huzur Eda ve çocuklarının da aynı eve taşınmasıyla kabusa döner. Oğuz’un karşı çıkmalarına aldırmadan taşınmaya başlar Eda ve çocukları. Kavga kıyamet bir sürü gürültü. Eda cebindeki bütün parayı bu eve yatırmıştır ve gidecek başka bir yeri yoktur.Oğuz ise yıllar sonra satın aldığı ve çocukluğunun geçtiği evi tanımadığı bu kadına kaptırmamaya kararlıdır. Ortadan sıvışan Feriti bulup durumu düzeltinceye kadar aynı evde yaşamaktan başka çareleri yoktur. Oğuz ve Eda birbiriyle didişirken, çocukları da kendi aralarında itişirler. Hem bu yeni taşındıkları mahalleye, hem de birbirlerine uyum süreçleri komediler oluşturur. Tabii en önemlisi ise, Oğuz’un Eda’dan, hoşlanmaya başlamasıdır. Bir süre sonra huysuz ve inatçı Eda da hoşlanmaya başlar Oğuz’dan. Bunu asla kabul etmez ama. Aralarındaki didişme bir aşk didişmesi haline dönüşür.
Binbir Gece
Şehrazat, ataerkil bir ailenin oğlu olan Ahmet’le ailenin şiddetle karşı çıkmasına rağmen evlenmiş, bir çocuğu olmuştur. Oğulları henüz bir yaşındayken Ahmet trafik kazasında ölmüş, Şehrazat oğluyla hayat mücadelesine atılmıştır. Ancak genç kadının talihsizliği bu kadarla kalmamış, oğlunun lösemi olduğunu öğrenmiş, tedavisi için canla başla çalışmaya başlamıştır.
Hikaye Şehrazat’ın oğlunun tedavisi için 200 bin dolar bulmak zorunda kalması ile başlar. Tedavi belirlenmiş, Kaan’a ilik verecek donör Azerbaycan’da bulunmuş, iş paraya kalmıştır. Şehrazat önce çok varlıklı bir adam olan kayınpederi Burhan Bey’e başvurur. Sonuç alamaz.
Çocuğunu yaşatmak için her çareyi deneyen genç kadın, çalıştığı şirketin iki genç ve yakışıklı patronundan birine başvurur. Patronundan gelen teklif hayatının akışını değiştirecek, Şehrazat’ı altüst etmeye yetecektir.
Yaprak Dökümü

Bütün hayatını beş çocuğuna iyi fikirler ve temiz ahlak vermeye adayan Ali Rıza Bey, bir haksızlığa göz yumması istenince kaymakamlık görevinden istifa eder. Kızı Necla da İstanbul’da üniversiteyi kazanınca, ailece İstanbul’a yerleşmeye karar verirler.
Aileden kalma eski evin tadilatı, Leyla’nın üniversiteye hazırlık kursu, Necla ve Ayşe’nin okul masrafları derken Ali Rıza Bey’in emekli ikramiyesi erimeye başlar. Ali Rıza Bey yeniden çalışmaya başlar. Yeni işinde de ilkelerinden ödün vermesi istenince yine istifa eder.
Şartlar artık daha zor olduğu için, Hayriye Hanım bu kararını desteklemez ve evde huzursuzluklar başlar. Askerden dönen Şevket bir bankada çalışmaya başlayınca Ali Rıza Bey’in yükü hafifler. Ama Şevket gönlünü evli bir kadına kaptırınca işler değişir. Ferhunde kısa zamanda dizginleri ele alır. Evin bütün düzenini değiştirir.
Ferhunde’nin bitmek tükenmek bilmeyen istekleri, Leyla ve Necla’nın hesapsız harcamaları aileyi zor duruma düşürür. Ali Rıza Bey dirense de karşı koyacak gücü yoktur. Ekonomik gücüyle birlikte otoritesini de kaybetmiştir. Rüzgar sert esmekte, ağacın yaprakları birer birer dökülmektedir.
Selena
Selin, Leyla ve Nazlı, anne ve babalarını bir trafik kazasında kaybederler ve hayatları alt üst olur. Üç küçük kız annelerinden kalan üç beş parça eşya ve bir sandık dolusu hatıra defteri ile birlikte amcalarının yanına yerleşirler. Amcanın huysuz karısı Aslı ve önceki evliliğinden olma kızı Kıvılcım, üç küçük kızı evde istememektedir.
Üç öksüz kıza akıllara gelmedik eziyetler yaparlar. Üstelik bu eziyet okulda da müdür Fitnat hanım ve küçük zengin şımarıklar tarafından da sürdürülmektedir. Selin, Leyla ve Nazlı Dünyada yapayalnız kaldıklarını düşünürler evrenin kaderini değiştirecek sırra sahip olduklarını bilemeden. Çünkü ütopya gezegenindeki adalet divanında evrenin iyilik ve kötülük savaşındaki son durak tartışılmaktadır.
Dünya… Kötülerin temsilcisi Hades ve köpeği Belarus dünyada kötülüklerin artması için çaba harcarken, iyilerin dostu ve yardımcısı Selena çaresizdir. Çünkü el ele vererek kendilerini dünyaya insan kılığında davet edecek üç masum kızı bulamamıştır. El ele verecek ve Selena'yı çağıracak bu üç küçük kız tahmin ettiğiniz gibi Selin, Leyla ve Nazlı'dan başkası değildir. Selena'nın onlara ihtiyacı var? Dünyadaki iyi insanların da Selena'ya.

Selin, Leyla ve Nazlı, anne ve babalarını bir trafik kazasında kaybederler ve hayatları alt üst olur. Üç küçük kız annelerinden kalan üç beş parça eşya ve bir sandık dolusu hatıra defteri ile birlikte amcalarının yanına yerleşirler. Amcanın huysuz karısı Aslı ve önceki evliliğinden olma kızı Kıvılcım, üç küçük kızı evde istememektedir.
Üç öksüz kıza akıllara gelmedik eziyetler yaparlar. Üstelik bu eziyet okulda da müdür Fitnat hanım ve küçük zengin şımarıklar tarafından da sürdürülmektedir. Selin, Leyla ve Nazlı Dünyada yapayalnız kaldıklarını düşünürler evrenin kaderini değiştirecek sırra sahip olduklarını bilemeden. Çünkü ütopya gezegenindeki adalet divanında evrenin iyilik ve kötülük savaşındaki son durak tartışılmaktadır.
Dünya… Kötülerin temsilcisi Hades ve köpeği Belarus dünyada kötülüklerin artması için çaba harcarken, iyilerin dostu ve yardımcısı Selena çaresizdir. Çünkü el ele vererek kendilerini dünyaya insan kılığında davet edecek üç masum kızı bulamamıştır. El ele verecek ve Selena'yı çağıracak bu üç küçük kız tahmin ettiğiniz gibi Selin, Leyla ve Nazlı'dan başkası değildir. Selena'nın onlara ihtiyacı var? Dünyadaki iyi insanların da Selena'ya.
Kavak Yelleri
Kavak Yelleri, başında kavak yelleri esen, içinde kasırgalar oluşan, kanında tatlı zehir dolaşan, büyümek için sabırsızlanan dört gencin hikayesini anlatıyor.
Yazları cıvıl cıvıl, kışları ise ıssız bir Ege kasabasında yaşayan Deniz, Aslı, Efe ve Mine herkese kendi hikayesinden bir şeyleri hatırlatacak.
Mutlu ve güvenli ailesinden kopup kendi yolunu bulmaya, büyümeye çalışan Deniz; idealist, güçlü, maddi zorluklara rağmen okuyan, hayata karşı sert görünmeye çalışan hassas Aslı; rahat ve esprili tavırlarıyla içindeki acıyı saklamaya çalışan Efe. Ve ayrık otu, isyankar Mine.
Sıkı dostluklar, ilk aşklar, ÖSS baskısı, okul, aşılmaya çalışılan aile sorunları herkese tanıdık gelecek.
Büyümenin zorlukları yetmezmiş gibi, kahramanlarımız bir de ÖSS’yle savaş vermekte ve artık büyük gün de yaklaşmaktadır. Akıllarının başlarında olmadığı bir dönemde hayatlarının en önemli sınavına girip, en önemli kararını vermeleri gerekmektedir
Köprü
Yazar Ayşe Kulin’in aynı isimli romanından Ahmet Yurdakul’un senaryolaştırdığı Köprü’nün yapımcılığını KOLİBA FİLM “Ata Türkoğlu”, yönetmenliğini ise Sadullah Şentürk üstleniyor.
2003 yılında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden Vali Recep Yazıcıoğlu’nun yaşamından yola çıkılarak çekilen dizide, Vali’yi Erdal Beşikçioğlu canlandırıyor.
Hikayemiz, idealist bir valinin (FARUK YAZICI), merkeziyetçi-bürokratik yapının doğal sonucu olarak ‘soğuttuğu’, birbirinden uzaklaştırdığı, hatta kimi zaman kopardığı devlet-halk ilişkisindeki kısır döngüyü kırma çabası üzerine odaklanır. Bu çabanın görünürdeki somut hedefi ise, yaklaşık otuz yıldır, yukarıda sayılan sebeplerden ötürü bir türlü yapılamayan bir KÖPRÜ’dür. İktidarlar gelip geçer, o yöreden seçilen milletvekilleri, her defasında birbir umutla Ankara’ya gönderilir, içlerinden bakanlar, başbakanlar çıkar. Sayısız, raporlar, projeler hazırlanır, ama köprü ne hikmetse bir türlü yapılamaz. Bu arada hastalar hastaneye yetişemez, çocuklar okuluna gidemez, bazıları Karasu’nun hışmına uğrayıp sulara kapılır, gencecik anneler, karınlarında çocuklarıyla ölür.. isyan feryatları ayyuka yükselir… ve karşılık olarak köprünün ‘zarureti’ üzerine bir rapor daha tutulur.
Vali Faruk Yazıcı, şehre atandıktan kısa bir süre köprü sorununa el atar. Yaşadığı birkaç trajik olay, özellikle Başbağlar katliamı.. nehrin karşı yakasında terör örgütü insanları acımasızca öldürürken, köprüsüzlük yüzünden devletin, o insanların yardımına koşamayışı, zaten inatçı bir yapıya sahip olan Vali için köprüyü, nerdeyse bir ölüm-kalım meselesi haline getirir. Şu cümle beynine ve ruhuna mıh gibi çakılmıştır: “GİDEMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR!” aynı sınırlar içinde yer almak, eğer ‘gidemiyorsan’ hiçbir şey ifade etmez!
Vali, köprü için çıktığı uzun ve çileli yolculuk, sayısız engelle doludur. Başta merkezi devlet ve onu temsil eden kurumların durağan yapısı. Faruk Yazıcı, buna karşı halkın kendi gücüne başvurur. Bölge insanlarını örgütler, nerdeyse ‘imece’ sayılabilecek yöntemlerle işe koyulur ama ‘bürokratik çark’, kendi bir şey yapamadığı gibi, yapılanları da engellemek üzere devreye girmekte gecikmez. Kaldı ki Faruk Yazıcı, sıra dışı uygulamalarıyla öteden beri ‘mimli’ biridir ve belli çevreler onun başarısızlığını zaten dört gözle beklemektedir. Onun da ötesinde, köprünün yapım süreci içinde, birlikte yola çıktığı insanlarla da zaman zaman derin görüş ayrılıkları yaşayacaktır. Bütün bu çabalarında ona yakından destek veren iki kişi vardır. İlki, attığı her adımda yanında olan, onunla aynı idealleri paylaşan, ömrünün en uzun yol arkadaşı, karısı MELEK… İkinci ise, hikayeye daha sonra dahil olan ve köprüyü akıl almaz metotlarla var edip, nehrin üzerine yerleştiren.. bir başka sıra dışı insan: Mühendis Tekin…
Tekin, vali gibi büyük idealleri olan biri değildir. Dahası, o güne kadar sadece kendisi için yaşamıştır. Köprülere aşıktır sadece.. bir de karısına. Ancak gün gelir, karısı kendisini başka bir erkek için terk eder. Tekin’in hayatla arasındaki bütün köprüler yıkılır! Öylesine ki, hayatına son vermeyi bile düşünür. Derken o sırada Vali çıkar karşısına. Sert bir karşılaşmadır. Bu karşılaşmadan birkaç gün sonra Tekin, kendisi Elazığ’da bulur. Bir süre sonra da şehirdeki bir lisenin müdiresi Leyla ile tanışır. Leyla’da büyük şehirlerin birinden, gerisinde hazin bir gönül hikayesi bırakarak gelmiş, kalbinin kapıları ‘epeydir’ dünyaya kapalı bir kadındır.Kim bilir, belki de Tekin’in yapımına başlayacağı Karasu nehri üzerindeki bu mütevazı köprü.. hem onların tek tek hayatla barışmalarını sağlayacak bir vasıtadır, hem de pek çok insanın birbiriyle ve hayatla yeniden kuracakları bir ilişkinin başlangıcı…
Kurtlar Vadisi Pusu
“Kurtlar Vadisi – Pusu” işadamı Çağrı Toros’a yapılan suikastla başlıyor. Olayı bir terör örgütü üstlenmiş ve eylemin tetikçileri yakalanmıştır.
Ancak Polat Alemdar, suikastın arkasında açıklananlardan başka nedenler ve güçler olduğuna inanmaktadır. Öncekiler gibi bu davanın da gerçek failler bulunmadan kapanmamasını ister. Artık faili meçhuller, sebep ve sonuçlarıyla, çağın en önemli silahı olan “para” üzerinden takip edilecektir.
Adım adım delillere ulaşmaya başlayan Polat, Toros Ailesi’yle doğrudan temas kurmaya çalışır. Benzer eylemlerde uygulanan stratejilerin tekrarlanacağı beklenirken, kötü bir sürprizle karşılaşılır.
Polat’ın ekibi “Pusu”ya düşürülmüştür…
Hepsi Bir
Aynı evde yasayan Cemre, Yasemin, Eren ve Gülçin, okudukları gösteri sanatları akademisini bitirmeye çalısırken, baslarına gelen trajikomik bir olay yüzünden, altına girdikleri yüklü miktardaki borcu ödemek zorunda kalınca, kendilerini bir anda sahne dünyasının parıltılı ısıkları altında bulurlar. Ancak bu durum, okuldan atılma riskini de beraberinde getirir. Genç yaslarında, bir yandan söhret olmanın agır yükünü tasımaya
çalısırken, diger yandan gerçegi Akademinin Müdürü Erol Hoca'dan saklamak için ugrasırlar.
Çıktıkları yolda en büyük yardımı, San hocası Banu, dans hocası Mustafa ve barlarda sarkı söyledigi için akademiden atılan ama yetenekli bir müzisyen olan Mert'den alırlar. Mert, akademide okuyan Tolga'yla birlikte kızların alt katında yasamaktadır.
Kızların söyleyecegi sarkıları yazan ve besteleyen Mert, aynı zamanda kızların konser baglantılarını da yapar. Zaman içinde Gülçin, hem Mert'in ilham kaynagı, hem de sevgilisi
olacaktır.
Cemre ise okulun zengin çocuklarından Emre ile çıkarken, Eren, okulun kendini begenmis, agzı iyi laf yapan tek ögrencisi Barıs'la birlikte olur. Taa ki, Barıs ve Emre'nin onları tavlamak için iddiayı girdigini ögrenene kadar. Bu süre içinde Cemre'ye asık olan
Emre, degismeye ve iyi biri olmaya baslarken, Barıs teselliyi Emre'nin eski sevgilisi Alev'in kollarında bulur.
Alev kızların can düsmanıdır. Yine kendisi gibi kızlardan nefret eden Arzu'yla, kızları kötü duruma düsürmek için elinden geleni yapar. Yasemin ise diger kızlar kadar sanslı degildir. Her nedense, okulun "inek" çocugu Korkut, Yasemin'e asıktır. Yalnızlıktan nefret etse de Yasemin, erkeklere bir türlü
güvenememektedir. Cemre, Yasemin, Eren ve Gülçin, bütün bu mücadele içinde, askı, hayal kırıklıklarını, nefreti, sevgiyi ve hüznü tadarken, bir yandan da inanılmaz eglenirler.
Bizim Evin Halleri
Bizim Evin Halleri aşk, sevgi, dostluk, dayanışma gibi her yaş grubuna hitap eden konuları ve seçkin oyuncu kadrosu ile göz dolduruyor. Ekranların ve Türk tiyatrosunun tecrübeli oyuncuları Beyhan Saran, Meral Niron, Ergun Uçucu, Nusret Çetinel, Hülya Gülşen Irmak, Şebnem Gürsoy ve genç kuşaktan birçok parlak isim kadroda yer alıyor.
Bizim Evin Halleri, halen Türk televizyonlarında yayınlanan tek günlük dizi olma özelliğini de elinde bulundurmaktadır.

Kavak Yelleri, başında kavak yelleri esen, içinde kasırgalar oluşan, kanında tatlı zehir dolaşan, büyümek için sabırsızlanan dört gencin hikayesini anlatıyor.
Yazları cıvıl cıvıl, kışları ise ıssız bir Ege kasabasında yaşayan Deniz, Aslı, Efe ve Mine herkese kendi hikayesinden bir şeyleri hatırlatacak.
Mutlu ve güvenli ailesinden kopup kendi yolunu bulmaya, büyümeye çalışan Deniz; idealist, güçlü, maddi zorluklara rağmen okuyan, hayata karşı sert görünmeye çalışan hassas Aslı; rahat ve esprili tavırlarıyla içindeki acıyı saklamaya çalışan Efe. Ve ayrık otu, isyankar Mine.
Sıkı dostluklar, ilk aşklar, ÖSS baskısı, okul, aşılmaya çalışılan aile sorunları herkese tanıdık gelecek.
Büyümenin zorlukları yetmezmiş gibi, kahramanlarımız bir de ÖSS’yle savaş vermekte ve artık büyük gün de yaklaşmaktadır. Akıllarının başlarında olmadığı bir dönemde hayatlarının en önemli sınavına girip, en önemli kararını vermeleri gerekmektedir
Köprü

Yazar Ayşe Kulin’in aynı isimli romanından Ahmet Yurdakul’un senaryolaştırdığı Köprü’nün yapımcılığını KOLİBA FİLM “Ata Türkoğlu”, yönetmenliğini ise Sadullah Şentürk üstleniyor.
2003 yılında geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybeden Vali Recep Yazıcıoğlu’nun yaşamından yola çıkılarak çekilen dizide, Vali’yi Erdal Beşikçioğlu canlandırıyor.
Hikayemiz, idealist bir valinin (FARUK YAZICI), merkeziyetçi-bürokratik yapının doğal sonucu olarak ‘soğuttuğu’, birbirinden uzaklaştırdığı, hatta kimi zaman kopardığı devlet-halk ilişkisindeki kısır döngüyü kırma çabası üzerine odaklanır. Bu çabanın görünürdeki somut hedefi ise, yaklaşık otuz yıldır, yukarıda sayılan sebeplerden ötürü bir türlü yapılamayan bir KÖPRÜ’dür. İktidarlar gelip geçer, o yöreden seçilen milletvekilleri, her defasında birbir umutla Ankara’ya gönderilir, içlerinden bakanlar, başbakanlar çıkar. Sayısız, raporlar, projeler hazırlanır, ama köprü ne hikmetse bir türlü yapılamaz. Bu arada hastalar hastaneye yetişemez, çocuklar okuluna gidemez, bazıları Karasu’nun hışmına uğrayıp sulara kapılır, gencecik anneler, karınlarında çocuklarıyla ölür.. isyan feryatları ayyuka yükselir… ve karşılık olarak köprünün ‘zarureti’ üzerine bir rapor daha tutulur.
Vali Faruk Yazıcı, şehre atandıktan kısa bir süre köprü sorununa el atar. Yaşadığı birkaç trajik olay, özellikle Başbağlar katliamı.. nehrin karşı yakasında terör örgütü insanları acımasızca öldürürken, köprüsüzlük yüzünden devletin, o insanların yardımına koşamayışı, zaten inatçı bir yapıya sahip olan Vali için köprüyü, nerdeyse bir ölüm-kalım meselesi haline getirir. Şu cümle beynine ve ruhuna mıh gibi çakılmıştır: “GİDEMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR!” aynı sınırlar içinde yer almak, eğer ‘gidemiyorsan’ hiçbir şey ifade etmez!
Vali, köprü için çıktığı uzun ve çileli yolculuk, sayısız engelle doludur. Başta merkezi devlet ve onu temsil eden kurumların durağan yapısı. Faruk Yazıcı, buna karşı halkın kendi gücüne başvurur. Bölge insanlarını örgütler, nerdeyse ‘imece’ sayılabilecek yöntemlerle işe koyulur ama ‘bürokratik çark’, kendi bir şey yapamadığı gibi, yapılanları da engellemek üzere devreye girmekte gecikmez. Kaldı ki Faruk Yazıcı, sıra dışı uygulamalarıyla öteden beri ‘mimli’ biridir ve belli çevreler onun başarısızlığını zaten dört gözle beklemektedir. Onun da ötesinde, köprünün yapım süreci içinde, birlikte yola çıktığı insanlarla da zaman zaman derin görüş ayrılıkları yaşayacaktır. Bütün bu çabalarında ona yakından destek veren iki kişi vardır. İlki, attığı her adımda yanında olan, onunla aynı idealleri paylaşan, ömrünün en uzun yol arkadaşı, karısı MELEK… İkinci ise, hikayeye daha sonra dahil olan ve köprüyü akıl almaz metotlarla var edip, nehrin üzerine yerleştiren.. bir başka sıra dışı insan: Mühendis Tekin…
Tekin, vali gibi büyük idealleri olan biri değildir. Dahası, o güne kadar sadece kendisi için yaşamıştır. Köprülere aşıktır sadece.. bir de karısına. Ancak gün gelir, karısı kendisini başka bir erkek için terk eder. Tekin’in hayatla arasındaki bütün köprüler yıkılır! Öylesine ki, hayatına son vermeyi bile düşünür. Derken o sırada Vali çıkar karşısına. Sert bir karşılaşmadır. Bu karşılaşmadan birkaç gün sonra Tekin, kendisi Elazığ’da bulur. Bir süre sonra da şehirdeki bir lisenin müdiresi Leyla ile tanışır. Leyla’da büyük şehirlerin birinden, gerisinde hazin bir gönül hikayesi bırakarak gelmiş, kalbinin kapıları ‘epeydir’ dünyaya kapalı bir kadındır.Kim bilir, belki de Tekin’in yapımına başlayacağı Karasu nehri üzerindeki bu mütevazı köprü.. hem onların tek tek hayatla barışmalarını sağlayacak bir vasıtadır, hem de pek çok insanın birbiriyle ve hayatla yeniden kuracakları bir ilişkinin başlangıcı…
Kurtlar Vadisi Pusu

“Kurtlar Vadisi – Pusu” işadamı Çağrı Toros’a yapılan suikastla başlıyor. Olayı bir terör örgütü üstlenmiş ve eylemin tetikçileri yakalanmıştır.
Ancak Polat Alemdar, suikastın arkasında açıklananlardan başka nedenler ve güçler olduğuna inanmaktadır. Öncekiler gibi bu davanın da gerçek failler bulunmadan kapanmamasını ister. Artık faili meçhuller, sebep ve sonuçlarıyla, çağın en önemli silahı olan “para” üzerinden takip edilecektir.
Adım adım delillere ulaşmaya başlayan Polat, Toros Ailesi’yle doğrudan temas kurmaya çalışır. Benzer eylemlerde uygulanan stratejilerin tekrarlanacağı beklenirken, kötü bir sürprizle karşılaşılır.
Polat’ın ekibi “Pusu”ya düşürülmüştür…
Hepsi Bir

Aynı evde yasayan Cemre, Yasemin, Eren ve Gülçin, okudukları gösteri sanatları akademisini bitirmeye çalısırken, baslarına gelen trajikomik bir olay yüzünden, altına girdikleri yüklü miktardaki borcu ödemek zorunda kalınca, kendilerini bir anda sahne dünyasının parıltılı ısıkları altında bulurlar. Ancak bu durum, okuldan atılma riskini de beraberinde getirir. Genç yaslarında, bir yandan söhret olmanın agır yükünü tasımaya
çalısırken, diger yandan gerçegi Akademinin Müdürü Erol Hoca'dan saklamak için ugrasırlar.
Çıktıkları yolda en büyük yardımı, San hocası Banu, dans hocası Mustafa ve barlarda sarkı söyledigi için akademiden atılan ama yetenekli bir müzisyen olan Mert'den alırlar. Mert, akademide okuyan Tolga'yla birlikte kızların alt katında yasamaktadır.
Kızların söyleyecegi sarkıları yazan ve besteleyen Mert, aynı zamanda kızların konser baglantılarını da yapar. Zaman içinde Gülçin, hem Mert'in ilham kaynagı, hem de sevgilisi
olacaktır.
Cemre ise okulun zengin çocuklarından Emre ile çıkarken, Eren, okulun kendini begenmis, agzı iyi laf yapan tek ögrencisi Barıs'la birlikte olur. Taa ki, Barıs ve Emre'nin onları tavlamak için iddiayı girdigini ögrenene kadar. Bu süre içinde Cemre'ye asık olan
Emre, degismeye ve iyi biri olmaya baslarken, Barıs teselliyi Emre'nin eski sevgilisi Alev'in kollarında bulur.
Alev kızların can düsmanıdır. Yine kendisi gibi kızlardan nefret eden Arzu'yla, kızları kötü duruma düsürmek için elinden geleni yapar. Yasemin ise diger kızlar kadar sanslı degildir. Her nedense, okulun "inek" çocugu Korkut, Yasemin'e asıktır. Yalnızlıktan nefret etse de Yasemin, erkeklere bir türlü
güvenememektedir. Cemre, Yasemin, Eren ve Gülçin, bütün bu mücadele içinde, askı, hayal kırıklıklarını, nefreti, sevgiyi ve hüznü tadarken, bir yandan da inanılmaz eglenirler.
Bizim Evin Halleri

Bizim Evin Halleri aşk, sevgi, dostluk, dayanışma gibi her yaş grubuna hitap eden konuları ve seçkin oyuncu kadrosu ile göz dolduruyor. Ekranların ve Türk tiyatrosunun tecrübeli oyuncuları Beyhan Saran, Meral Niron, Ergun Uçucu, Nusret Çetinel, Hülya Gülşen Irmak, Şebnem Gürsoy ve genç kuşaktan birçok parlak isim kadroda yer alıyor.
Bizim Evin Halleri, halen Türk televizyonlarında yayınlanan tek günlük dizi olma özelliğini de elinde bulundurmaktadır.
Ezo Gelin
Ezo, annesini ve babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Çok çocuklu yakın bir akrabasının yanında biraz evlatlık, biraz besleme gibi büyütülür. Oldukça zeki, hırçın, isyankar yaradılışlı bir kızdır. İlkokul ve ortaokulu bitirdikten sonra okumasına izin verilmez. O da tarlada bahçede canını dişine takarak çalışmaya başlar. Büyüdükçe güzelleşen, güzelleştikçe de köydeki delikanlıların ilgisini çeken Ezo’ya kimse bir türlü yanaşamaz. Bir kere kız çok hırçındır ve tepesi atınca ne yapacağı belli değildir, kaldı ki, köyün en yakışıklı delikanlısı Ömer de Ezo’nun kalbini çoktan çalmış, cebine koymuş ve askere gitmiştir.
Asker yolu gözleyen Ezo, hasretliğin son günlerini saymaktadır artık. Ömer’in teskeresini alıp köye gelmesine, babalığından kendisini isteyip gelin etmesine sayılı gün kalmıştır. Köyün en varlıklı adamı Bilal Ağa, Ezo’ya talip olup zaman zaman zorluklar çıkarsa da vuslata mani olamaz. Ömer ve Ezo şanlı bir düğünle evlenirler. Mutluluğun doruğundadır iki genç. Ömer’in baba evinde Demirci Dinar Baba, Hacer Ana ve Ömer’in kardeşi Cin Ali ile mutlu mesut bir hayta başlarlar.
Artık onca insan bir tek demirci ocağından nasiplenmeye başlamışlardır. Ancak Ömer’in, Ezo’yla kurduğu yeni yaşantısına dair düşleri, idealleri vardır. Sonunda Ezo’yu da ikna eden Ömer, asker arkadaşı Recep’in iş teklifini kabul eder ve uzun yol şoförlüğüne başlar.
Önceleri her şey iyi gider, genç çift geçimlerini rahat rahat sağlamaya başlarlar ancak ilerleyen zaman birçok acı sürpriz getirip koyar önlerine. Ömer’in kullandığı kamyon bir gün saldırıya uğrar ve Ömer’in ölüm haberi ile yanıp kavrulur bütün köy. Canı herkesten çok yanan Ezo bir türlü inanmaz Ömer’inin öldüğüne. Gece gündüz demeden kocasının yolunu gözlemeye devam eder. İnsanlar delirdi deseler de onun için Ezo, Ömer’den asla vazgeçmez..
Gün gelir Ezo, yaralı bir kalp ve bir avuç hatırayla yollara vurur kendini. Artık hem töreye, hem hayata hem de ayrılık acısına tek başına kafa tutmak zorundadır. Kalbinde ve hayallerinde yaşattığı Ömer’den güç alır Ezo, dimdik durur her zorluğa karşı. ‘Hiçbir rüzgara boyun eğmem artık’ diye düşündüğü bir gün alt üst olur bütün yaşamı; o gün, öldü sanılan Ömer’i, sevdiği, ömrünü verdiği adamı kanıyla canıyla tekrar karşısında gördüğü gündür!
Genco
17 Ağustos Marmara Depremi ile yıkılan hayatlar, değişen yazgılar, kesişen kaderler, ve her şeye rağmen yeniden filizlenen umutlar... Üniversite gençlik dizisi Genco; deneyimli oyuncuları, genç yeteneklerle buluşturuyor.
Çekimlerine Kuştepe’de başlanan dizi için ilk kez Bilgi Üniversitesi kapılarını açtı. Senaryosunu Hakan Haksun yazdığı Genco’nun yapım kadrosu ise 100 bölüm Gümüş dizisine başarı ile imza atan ekipten oluşuyor.Yönetmenliğini Kemal Uzun’nun üstlendiği dizinin başrollerini Alpay Atalan,Selen Seyven,Faik Ergin,Hazal Kaya,Emin Gürsoy,Çiğdem Tunç,Mehtap Altunok,Orhan Şimşek, Mine Bıçakçı,Fatma Murat, Uygar Özçelik,M.Burak Demir, Berkan Tüfekçibaşı, İris Kara, Enis Arıkan, Mine Tüfekçioğlu ve Deniz-Melis Gözen paylaşıyor.
Genco, Yalova depreminde hayatı değişen nice insandan biridir. 45 sn’lik deprem onun yalnızca anne ve babasını değil; hazırlanmakta olduğu tüm geleceği de yok eder. Piyanoya olan büyük tutkusu nedeniyle Genco, ailesini o gece Yalova’da kalmaya ikna eder ve bu çocuksu istek ona korkunç bir felaket olarak geri döner. Genco, bir süre sonra Yalova’dan ayrılır ve İstanbul’a, deprem sırasında ona yardım eden taksici Ahmet’in mahallesine gelip yerleşir.Genco, ölüsü bulunamadığı için sağ olduğuna inandığı kız kardeşinin izini sürmektedir. Yakınlarına zarar vermiş olmak onu öylesine sarsar ki, depremden sağ ama hafızasını yitirmiş bir durumda kurtulup da bir ailenin yanına evlatlık verilen kardeşi Gülay’a bile kimliğini açıklamaktan çekinir. Tek yapabildiği koruyucu bir gölge gibi Gülay’ın çevresinde dolaşmak ve onu mümkün olan tüm tehlikelerden korumaktır.
Gülay, şimdiki adıyla Özge, zengin bir ailenin tek kızıdır artık. Ve kaderin garip bir cilvesiyle, tam da Genco’nun oturduğu mahalleye yapılan üniversiteye kayıtlıdır. Genco, sırf kızkardeşinin yakınında olabilmek için üniversiteye hademe olarak girer.Genco’yu burada bekleyen tek şey kardeş yakınlığı değildir; kız kardeşinin arkadaşı olan Pınar’la ilk kez aşkı tadacak ama hayat bunu da pürüzsüz ve mutlu bir biçimde yaşamasına imkan vermeyecektir. Genco’nun tek sıkıntısı sırlarından kaynaklanmaz. O, bir yabancıdır; hem oturduğu mahallede hem de çalıştığı üniversitede. Mahallede okulun, okuldaysa mahallenin temsilcisi gibi görülür ve ikisi arasında her çatışmada günah keçisi veya adı konmamış ilk şüpheli o olur.
Mahallelinin de kafası karışıktır; kimileri bu üniversitenin mahallenin başına konmuş bir talih kuşu olduğunu düşünür. Kimileri ise kaygılanır ve korkarlar; üniversitenin, mahallenin insani dokusu değiştireceğini düşünürler. Bir kısım ise, duydukları haset ve yırtma hislerini üniversitelilere kin biçiminde yansıtırlar. Sıradan hayatların sürüldüğü,mütevazi evlerin arasında yükselen yepyeni bir bina… Artık eğitime bu yeni binasında devam edecek olan bir vakıf üniversitesi ve yüksek ücretler ödeyerek eğitim alan varsıl öğrenciler… Hayatında ilk kez İstanbul’un bu yüzüne dahil olan gençler…Öte yanda umutla haset, kaygıyla fırsatçılık arasında kalakalmış mahalleli gençler… Ve tüm bunların arasında sıkışmış bir genç: Genco...
Menekşe İle Halil
"Menekşe ile Halil" bir aşk hikayesi….Berlin’de başlayan, İstanbul’a sürüklenen imkansız bir aşkın hikayesi. Menekşe ile Halil bu aşkın kahramanları.. Ailesinin zoruyla evlendirilen Menekşe, büyük bir çelişki yaşıyor. Aşkı yüzünden, hayatını bile tehlikeye atarak ailesinden kaçan Menekşe, Halil’i korumak adına, Halil’den de kaçıyor. Yani Aşkı için aşkından vazgeçiyor…
Arka Sıradakiler
Çete kavgalarının, uyuşturucunun, haracın kol gezdiği, yıllardır üniversiteye
bir tek öğrenci bile gönderememiş, unutulmuş bir lise; okulu kapatıp okul
arazisini satmanın derdinde bir müdür ve öğrencilerden tamamen ümidi kesmiş
hocalar...
Okula yeni gelen azimli bir öğretmen tek başına bu lisenin kaderini değiştirebilir mi
Kuzey Rüzgarı
Ekber lakaplı Kuzey TAŞOVA, bundan 34 yıl önce beraber çalıştığı Necdet Aksu 'nun ülke çıkarlarına ters düşen örgütlenmesinin farkına varınca bu düzene karşı çıkar. Bunun üzerine Necdet Aksu tarafından ölüm fermanı verilir. Ayrıca Necdet 'in bir komplosuyla Ekber, polis tarafından kırmızı bültenle aranan bir kanun kaçağı durumuna düşer. Ekber'in yurt dışına kaçmaktan başka çaresi yoktur. Hemen Rusya 'ya kaçan Ekber, Rus polisince yakalanır. 34 yıl Rus hapishanelerinde her türlü eziyeti yaşayan Ekber için artık memlekete dönme zamanı gelmiştir. Çünkü Necdet Bey ölmüş, yerine ise Necdet 'ten çok daha tehlikeli olan kardeşi Cahit bu büyük güç imparatorluğunun başına geçmiştir. Memleket için korkunç planları olan Cahit 'in bu kirli oyunlarını bozacak tek kişi vardır. O da hiç hesaba katmadığı Ekber' dir. Ekber 'in bu intikam yolculuğunda yanında biri daha olacaktır. O da Necdet tarafından öldürülmüş olan Kardeşi Mehmet 'in oğlu 'Poyraz' dır. Necdet ve Cahit, yeni doğmuş Poyraz' ın da ölüm fermanı vermiş ancak bebeği Necdet 'in karısı Saadet, kurnaz bir planla Ekber 'in en yakın arkadaşı 'Kanun Şevki' ye teslim etmiştir. Necdet Bey cephesinde bu çocuğun yaşadığını sadece Saadet biliyordur. Eski bir kabadayı olan 'Kanun Şevki' bebeği teslim almış ve tam bir kabadayı olarak büyütmüştür. Poyraz, 27 yıllık bu hesapta amcası Ekber' le birlikte kendi kan bağından olan adamların karşısına dikilecektir. Çünkü kan bağı babasının öldürüldüğü gün bitmiştir.
Pars Narkoterör
İstanbul Narkotik başkomiseri Şamil Baturay, katıldığı rutin bir operasyonda, Türkiye'de kurulan yeni bir uyuşturucu şebekesine ait delillere rastlar. Narkotikte birlikte çalıştığı nişanlısı Zülüf ile birlikte Van'a aile ziyaretine gittiğinde ise, kendisini uyuşturucu baronlarının tam ortasında bulur

Ezo, annesini ve babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Çok çocuklu yakın bir akrabasının yanında biraz evlatlık, biraz besleme gibi büyütülür. Oldukça zeki, hırçın, isyankar yaradılışlı bir kızdır. İlkokul ve ortaokulu bitirdikten sonra okumasına izin verilmez. O da tarlada bahçede canını dişine takarak çalışmaya başlar. Büyüdükçe güzelleşen, güzelleştikçe de köydeki delikanlıların ilgisini çeken Ezo’ya kimse bir türlü yanaşamaz. Bir kere kız çok hırçındır ve tepesi atınca ne yapacağı belli değildir, kaldı ki, köyün en yakışıklı delikanlısı Ömer de Ezo’nun kalbini çoktan çalmış, cebine koymuş ve askere gitmiştir.
Asker yolu gözleyen Ezo, hasretliğin son günlerini saymaktadır artık. Ömer’in teskeresini alıp köye gelmesine, babalığından kendisini isteyip gelin etmesine sayılı gün kalmıştır. Köyün en varlıklı adamı Bilal Ağa, Ezo’ya talip olup zaman zaman zorluklar çıkarsa da vuslata mani olamaz. Ömer ve Ezo şanlı bir düğünle evlenirler. Mutluluğun doruğundadır iki genç. Ömer’in baba evinde Demirci Dinar Baba, Hacer Ana ve Ömer’in kardeşi Cin Ali ile mutlu mesut bir hayta başlarlar.
Artık onca insan bir tek demirci ocağından nasiplenmeye başlamışlardır. Ancak Ömer’in, Ezo’yla kurduğu yeni yaşantısına dair düşleri, idealleri vardır. Sonunda Ezo’yu da ikna eden Ömer, asker arkadaşı Recep’in iş teklifini kabul eder ve uzun yol şoförlüğüne başlar.
Önceleri her şey iyi gider, genç çift geçimlerini rahat rahat sağlamaya başlarlar ancak ilerleyen zaman birçok acı sürpriz getirip koyar önlerine. Ömer’in kullandığı kamyon bir gün saldırıya uğrar ve Ömer’in ölüm haberi ile yanıp kavrulur bütün köy. Canı herkesten çok yanan Ezo bir türlü inanmaz Ömer’inin öldüğüne. Gece gündüz demeden kocasının yolunu gözlemeye devam eder. İnsanlar delirdi deseler de onun için Ezo, Ömer’den asla vazgeçmez..
Gün gelir Ezo, yaralı bir kalp ve bir avuç hatırayla yollara vurur kendini. Artık hem töreye, hem hayata hem de ayrılık acısına tek başına kafa tutmak zorundadır. Kalbinde ve hayallerinde yaşattığı Ömer’den güç alır Ezo, dimdik durur her zorluğa karşı. ‘Hiçbir rüzgara boyun eğmem artık’ diye düşündüğü bir gün alt üst olur bütün yaşamı; o gün, öldü sanılan Ömer’i, sevdiği, ömrünü verdiği adamı kanıyla canıyla tekrar karşısında gördüğü gündür!
Genco

17 Ağustos Marmara Depremi ile yıkılan hayatlar, değişen yazgılar, kesişen kaderler, ve her şeye rağmen yeniden filizlenen umutlar... Üniversite gençlik dizisi Genco; deneyimli oyuncuları, genç yeteneklerle buluşturuyor.
Çekimlerine Kuştepe’de başlanan dizi için ilk kez Bilgi Üniversitesi kapılarını açtı. Senaryosunu Hakan Haksun yazdığı Genco’nun yapım kadrosu ise 100 bölüm Gümüş dizisine başarı ile imza atan ekipten oluşuyor.Yönetmenliğini Kemal Uzun’nun üstlendiği dizinin başrollerini Alpay Atalan,Selen Seyven,Faik Ergin,Hazal Kaya,Emin Gürsoy,Çiğdem Tunç,Mehtap Altunok,Orhan Şimşek, Mine Bıçakçı,Fatma Murat, Uygar Özçelik,M.Burak Demir, Berkan Tüfekçibaşı, İris Kara, Enis Arıkan, Mine Tüfekçioğlu ve Deniz-Melis Gözen paylaşıyor.
Genco, Yalova depreminde hayatı değişen nice insandan biridir. 45 sn’lik deprem onun yalnızca anne ve babasını değil; hazırlanmakta olduğu tüm geleceği de yok eder. Piyanoya olan büyük tutkusu nedeniyle Genco, ailesini o gece Yalova’da kalmaya ikna eder ve bu çocuksu istek ona korkunç bir felaket olarak geri döner. Genco, bir süre sonra Yalova’dan ayrılır ve İstanbul’a, deprem sırasında ona yardım eden taksici Ahmet’in mahallesine gelip yerleşir.Genco, ölüsü bulunamadığı için sağ olduğuna inandığı kız kardeşinin izini sürmektedir. Yakınlarına zarar vermiş olmak onu öylesine sarsar ki, depremden sağ ama hafızasını yitirmiş bir durumda kurtulup da bir ailenin yanına evlatlık verilen kardeşi Gülay’a bile kimliğini açıklamaktan çekinir. Tek yapabildiği koruyucu bir gölge gibi Gülay’ın çevresinde dolaşmak ve onu mümkün olan tüm tehlikelerden korumaktır.
Gülay, şimdiki adıyla Özge, zengin bir ailenin tek kızıdır artık. Ve kaderin garip bir cilvesiyle, tam da Genco’nun oturduğu mahalleye yapılan üniversiteye kayıtlıdır. Genco, sırf kızkardeşinin yakınında olabilmek için üniversiteye hademe olarak girer.Genco’yu burada bekleyen tek şey kardeş yakınlığı değildir; kız kardeşinin arkadaşı olan Pınar’la ilk kez aşkı tadacak ama hayat bunu da pürüzsüz ve mutlu bir biçimde yaşamasına imkan vermeyecektir. Genco’nun tek sıkıntısı sırlarından kaynaklanmaz. O, bir yabancıdır; hem oturduğu mahallede hem de çalıştığı üniversitede. Mahallede okulun, okuldaysa mahallenin temsilcisi gibi görülür ve ikisi arasında her çatışmada günah keçisi veya adı konmamış ilk şüpheli o olur.
Mahallelinin de kafası karışıktır; kimileri bu üniversitenin mahallenin başına konmuş bir talih kuşu olduğunu düşünür. Kimileri ise kaygılanır ve korkarlar; üniversitenin, mahallenin insani dokusu değiştireceğini düşünürler. Bir kısım ise, duydukları haset ve yırtma hislerini üniversitelilere kin biçiminde yansıtırlar. Sıradan hayatların sürüldüğü,mütevazi evlerin arasında yükselen yepyeni bir bina… Artık eğitime bu yeni binasında devam edecek olan bir vakıf üniversitesi ve yüksek ücretler ödeyerek eğitim alan varsıl öğrenciler… Hayatında ilk kez İstanbul’un bu yüzüne dahil olan gençler…Öte yanda umutla haset, kaygıyla fırsatçılık arasında kalakalmış mahalleli gençler… Ve tüm bunların arasında sıkışmış bir genç: Genco...
Menekşe İle Halil

"Menekşe ile Halil" bir aşk hikayesi….Berlin’de başlayan, İstanbul’a sürüklenen imkansız bir aşkın hikayesi. Menekşe ile Halil bu aşkın kahramanları.. Ailesinin zoruyla evlendirilen Menekşe, büyük bir çelişki yaşıyor. Aşkı yüzünden, hayatını bile tehlikeye atarak ailesinden kaçan Menekşe, Halil’i korumak adına, Halil’den de kaçıyor. Yani Aşkı için aşkından vazgeçiyor…
Arka Sıradakiler

Çete kavgalarının, uyuşturucunun, haracın kol gezdiği, yıllardır üniversiteye
bir tek öğrenci bile gönderememiş, unutulmuş bir lise; okulu kapatıp okul
arazisini satmanın derdinde bir müdür ve öğrencilerden tamamen ümidi kesmiş
hocalar...
Okula yeni gelen azimli bir öğretmen tek başına bu lisenin kaderini değiştirebilir mi
Kuzey Rüzgarı

Ekber lakaplı Kuzey TAŞOVA, bundan 34 yıl önce beraber çalıştığı Necdet Aksu 'nun ülke çıkarlarına ters düşen örgütlenmesinin farkına varınca bu düzene karşı çıkar. Bunun üzerine Necdet Aksu tarafından ölüm fermanı verilir. Ayrıca Necdet 'in bir komplosuyla Ekber, polis tarafından kırmızı bültenle aranan bir kanun kaçağı durumuna düşer. Ekber'in yurt dışına kaçmaktan başka çaresi yoktur. Hemen Rusya 'ya kaçan Ekber, Rus polisince yakalanır. 34 yıl Rus hapishanelerinde her türlü eziyeti yaşayan Ekber için artık memlekete dönme zamanı gelmiştir. Çünkü Necdet Bey ölmüş, yerine ise Necdet 'ten çok daha tehlikeli olan kardeşi Cahit bu büyük güç imparatorluğunun başına geçmiştir. Memleket için korkunç planları olan Cahit 'in bu kirli oyunlarını bozacak tek kişi vardır. O da hiç hesaba katmadığı Ekber' dir. Ekber 'in bu intikam yolculuğunda yanında biri daha olacaktır. O da Necdet tarafından öldürülmüş olan Kardeşi Mehmet 'in oğlu 'Poyraz' dır. Necdet ve Cahit, yeni doğmuş Poyraz' ın da ölüm fermanı vermiş ancak bebeği Necdet 'in karısı Saadet, kurnaz bir planla Ekber 'in en yakın arkadaşı 'Kanun Şevki' ye teslim etmiştir. Necdet Bey cephesinde bu çocuğun yaşadığını sadece Saadet biliyordur. Eski bir kabadayı olan 'Kanun Şevki' bebeği teslim almış ve tam bir kabadayı olarak büyütmüştür. Poyraz, 27 yıllık bu hesapta amcası Ekber' le birlikte kendi kan bağından olan adamların karşısına dikilecektir. Çünkü kan bağı babasının öldürüldüğü gün bitmiştir.
Pars Narkoterör

İstanbul Narkotik başkomiseri Şamil Baturay, katıldığı rutin bir operasyonda, Türkiye'de kurulan yeni bir uyuşturucu şebekesine ait delillere rastlar. Narkotikte birlikte çalıştığı nişanlısı Zülüf ile birlikte Van'a aile ziyaretine gittiğinde ise, kendisini uyuşturucu baronlarının tam ortasında bulur