- Katılım
- 25 Haz 2005
- Mesajlar
- 9,652
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
Tutuklanan iki emekli orgeneral ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanacaklar.
TCK’nın 312’nci maddesine göre “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek” yanında 314/1 maddesine göre “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamalarına karşı kendilerini savunacaklar.
Parlak meslek yaşamlarını bu suçlara bulaşmış örgütlerle mücadele ederek geçiren emekli orgeneral Hurşit Tolon ile Şener Eruygur’un düştükleri bu durum, kaderin insafsız bir oyunu olmalı.
Halk arasında “akla zarar” diye tanımlanan çelişkilere örnek sayılacak bu badireden yara almadan çıkmaları, elbette toplumun büyük çoğunluğunun dileğidir.
Çünkü onların suçlanması, halkın en güvendiği kurumlar sıralamasında her zaman 1 numara olan Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne de zarar verecektir.
Şu anda umut kaynaklı teselli duygularını besleyen şey, yine hukuk devleti adına düşülmemesi gereken bir yanlıştır.
CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek diyor ki:
“AKP iktidarı korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyor. ‘Gördünüz mü, biz paşaları bile tutuklarız’ izlenimi yaratarak sade vatandaşı da sindirmek istiyorlar. Dava başlayınca iddiaların boş olduğu görülecek!”
İddianame dediğin...
Bu iddianın gerçek olması hukuk devletinin çökmüş olduğuna işaret eder.
Çünkü öyle bir senaryo için siyasallaştırılmış kolluk gücü yeterli olmaz. Aynı şekilde düşünen ve hareket eden birkaç savcı ve hâkim de gerekir.
Hatta o bile yetmez!
Çünkü yargı zincirleme bir denetimdir; hata ve yanılgılarını düzeltir ve bazen gecikerek de olsa hedefindeki adalete mutlaka ulaşır.
Ayrıca, yargıyı siyasi amaçlarına alet eden bir iktidar eninde sonunda kaybeder.
Fakat AKP iktidarı şu anda kapatma davasının baskısı altında bunalmış olduğu için uzak gelecekte düşeceği mahcubiyetten korkacak konumda değildir. Onlar şu anda boyun eğmediklerini göstermenin kısa vadeli menfaatleri peşindedir.
Ergenekon’un, iktidar etkisindeki “kolluğun şişirmesi” olduğunu savunanlar, iddianamenin bir yıldır açıklanamamış olmasına dikkat çekiyorlar. Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok dün VATAN’a şunu diyordu:
“İddianamenin her satırı hukuki olmalı. Suçlu okurken her satırında ‘Hakikaten de biz ne yapmışız?’ demeli. Ama onu okuyan ‘Allah’tan kork, ben bunu yapmadım’ dedi mi o belge iddianame değildir!”
Siyaset ve adalet...
Peki, gecikme böyle bir sebepten mi doğdu acaba?
Hüsamettin Cindoruk, siyasetçiliği devlet adamı kalitesi kazanmış bir âkil adamdır ve bugünkü VATAN’da “Abdullah Öcalan’ın yargılanmasında gösterilen hukuka uygunluk ve dikkatin Ergenekon’da kesinlikle gösterilmediğini” savunuyor.
Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın da şöyle bir tespiti var:
“Yargı kendi bağımsızlığını savunma noktasına niye gelsin? ‘Bizi ellemeyin, bağımsız, tarafsız kalalım’ diyoruz. Hiçbir dönemde bu kadar kötü noktaya gelinmemişti!”
Her şeye rağmen, adaleti devletin temeli sayan geleneğimiz, siyasi ihtirasların doğurduğu hastalıklı durumdan sistemi kurtaracak yaratıcılığı çok gecikmeden gösterecektir.
Fransız düşünür Guizot “Siyaset mahkeme salonuna girerse adalet oradan çıkar” demiş.
Bizim böyle bir tecrübeyi tekrar tekrar yaşama lüksümüz bulunmuyor.
Yargının siyaseti mahkeme salonundan dışarı çıkararak onurunu, namusunu koruması lâzım!
( Güngör Mengi - 07.07.2008 )
İddianamesini Bile görmeden , Ölen kişiler var Bu davada ne acı .
Hesabını Kim verecek ?
Elbet gün gelecek , Devran dönecek , hesap mutlaka sorulacak .
Kimsenin dokunulmazlığı 1 ömür boyu sürmez .
TCK’nın 312’nci maddesine göre “cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek” yanında 314/1 maddesine göre “terör örgütü kurmak ve yönetmek” suçlamalarına karşı kendilerini savunacaklar.
Parlak meslek yaşamlarını bu suçlara bulaşmış örgütlerle mücadele ederek geçiren emekli orgeneral Hurşit Tolon ile Şener Eruygur’un düştükleri bu durum, kaderin insafsız bir oyunu olmalı.
Halk arasında “akla zarar” diye tanımlanan çelişkilere örnek sayılacak bu badireden yara almadan çıkmaları, elbette toplumun büyük çoğunluğunun dileğidir.
Çünkü onların suçlanması, halkın en güvendiği kurumlar sıralamasında her zaman 1 numara olan Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne de zarar verecektir.
Şu anda umut kaynaklı teselli duygularını besleyen şey, yine hukuk devleti adına düşülmemesi gereken bir yanlıştır.
CHP Sözcüsü Mustafa Özyürek diyor ki:
“AKP iktidarı korku imparatorluğu yaratmaya çalışıyor. ‘Gördünüz mü, biz paşaları bile tutuklarız’ izlenimi yaratarak sade vatandaşı da sindirmek istiyorlar. Dava başlayınca iddiaların boş olduğu görülecek!”
İddianame dediğin...
Bu iddianın gerçek olması hukuk devletinin çökmüş olduğuna işaret eder.
Çünkü öyle bir senaryo için siyasallaştırılmış kolluk gücü yeterli olmaz. Aynı şekilde düşünen ve hareket eden birkaç savcı ve hâkim de gerekir.
Hatta o bile yetmez!
Çünkü yargı zincirleme bir denetimdir; hata ve yanılgılarını düzeltir ve bazen gecikerek de olsa hedefindeki adalete mutlaka ulaşır.
Ayrıca, yargıyı siyasi amaçlarına alet eden bir iktidar eninde sonunda kaybeder.
Fakat AKP iktidarı şu anda kapatma davasının baskısı altında bunalmış olduğu için uzak gelecekte düşeceği mahcubiyetten korkacak konumda değildir. Onlar şu anda boyun eğmediklerini göstermenin kısa vadeli menfaatleri peşindedir.
Ergenekon’un, iktidar etkisindeki “kolluğun şişirmesi” olduğunu savunanlar, iddianamenin bir yıldır açıklanamamış olmasına dikkat çekiyorlar. Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok dün VATAN’a şunu diyordu:
“İddianamenin her satırı hukuki olmalı. Suçlu okurken her satırında ‘Hakikaten de biz ne yapmışız?’ demeli. Ama onu okuyan ‘Allah’tan kork, ben bunu yapmadım’ dedi mi o belge iddianame değildir!”
Siyaset ve adalet...
Peki, gecikme böyle bir sebepten mi doğdu acaba?
Hüsamettin Cindoruk, siyasetçiliği devlet adamı kalitesi kazanmış bir âkil adamdır ve bugünkü VATAN’da “Abdullah Öcalan’ın yargılanmasında gösterilen hukuka uygunluk ve dikkatin Ergenekon’da kesinlikle gösterilmediğini” savunuyor.
Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın da şöyle bir tespiti var:
“Yargı kendi bağımsızlığını savunma noktasına niye gelsin? ‘Bizi ellemeyin, bağımsız, tarafsız kalalım’ diyoruz. Hiçbir dönemde bu kadar kötü noktaya gelinmemişti!”
Her şeye rağmen, adaleti devletin temeli sayan geleneğimiz, siyasi ihtirasların doğurduğu hastalıklı durumdan sistemi kurtaracak yaratıcılığı çok gecikmeden gösterecektir.
Fransız düşünür Guizot “Siyaset mahkeme salonuna girerse adalet oradan çıkar” demiş.
Bizim böyle bir tecrübeyi tekrar tekrar yaşama lüksümüz bulunmuyor.
Yargının siyaseti mahkeme salonundan dışarı çıkararak onurunu, namusunu koruması lâzım!
( Güngör Mengi - 07.07.2008 )
İddianamesini Bile görmeden , Ölen kişiler var Bu davada ne acı .
Hesabını Kim verecek ?
Elbet gün gelecek , Devran dönecek , hesap mutlaka sorulacak .
Kimsenin dokunulmazlığı 1 ömür boyu sürmez .