Yalnız ve Terkedilmiş Değiliz!

photoshopc

New member
Yaratılmışlar fani, Allah Bâki!.. Gün geliyor, hayatımıza girmiş, anılarımızda yer tutmuş, belki de bağlandığımız ve sevdiğimiz şeyler bir bir bizi terkediyor. Üzücü olsa da yaşamın doğal seyri böyle... Kimi gün bu ayrılışın adı ölüm oluyor, kimi gün başka şey... Bu gidişlerin adı önemli değil, asl olan yalnızlığımız... İyi de acaba gerçekten bu kadar yalnız mıyız???Fani yaratılmışlar gün gelir fena bulur ve yaşamımızdan çıkıp gidebilir. Gerçekte bizi hiç terketmeyen Dost ise, Rabbimiz Allah'tır. O daima bizlerle! Doğarken de bizimle idi, yaşarken de... Ölürken de bizimle olacak, ölüm ötesinde de..
Öyle bir Dost edinki, ezelden ebede hep seninle olsun! İşte O Dost Alemlerin Rabbi Allah'tır.

Bil ki, seni sevgiyle yarattı rabbin, sevildinki yaratıldın! Sevilmeyen, istenmeyen şey meydana getirilir mi? O halde O, sevmediğini yaratmayı dilemiş (irade etmiş) olabilir mi? Kudsî Hadiste; "Bilinmekliğimi diledim (sevdim) Alemleri, bilmekliğimi diledim (sevdim) Adem'i yarattım" buyruluyor. Bu açıdan bakılacak olursa, alem topyekün sevgiyle, aşkla yaratılmıştır denilebilir. Çünkü istenmeyene, yani başka bir ifade ile sevilmeyene "Ol!" denilmez. Sen ve O ayrılmaz, bölünmez bir bütünsünüz. Daima sevildiğini ve asla yalnız olmadığını bil! (Tüm bu tanımlar, yaratılışı anlamamız için, bize göre anlatımlardır. Allah indinde kendinden gayrı yoktur, olmayacaktır da..)

Kimi gün bazı sıkıntılar yaşıyorsun ve sevilmediğini ve terkedildiğini düşünüyorsun belki de... Sakın bu hatalı düşünceye saplanıp hüzne kapılma! Çünkü Rabbin senin değer yargılarına göre dilemez. İyi-kötü, güzel-çirkin, hüzün-sevinç vs. gibi zıt duygular, senin dünya yaşamına endeksli değer yargılarının ürünüdür. O'nun için iyi ile kötü, güzel ve çirkin, hüzün ve sevinç, ağlamak ve gülmek birdir. Çünkü O'nun, seni senle seyrindeki iradesi, evrensel niteliklerle tecelli eder.. (Bu anlatımlar konuyu daha iyi kavraman içindir; gerçekte ise, O'na göre sen, ben ve o yoktur, sadece kendi vardır. Tek'tir ve iradesi de Tek'e dönüktür. Buna dikkat edilmeli!) O bilinç için, senin tüm bu yaşadıkların, tekamül sürecindeki çeşitli aşamalardır. Sen ağladığında O üzülmez, sen güldüğünde sevinmez, O sadece sever! (?)

Gerçek sevgi nedir biliyor musun? Sevdiğinin hayrına olan şeyleri tereddüt etmeksizin yapmaktır. Tereddüt, hata yapma korkusundan kaynaklanan bir iradesizliktir. O, asla böyle bir korku taşımaz! O Rahman'dır ve Rahim'dir. Sana gereken ne ise, onu tereddüt etmeden sağlar. Üzülmek ve sevinmek gibi beşerî değer yargılarına endeksli süflî duyguları yoktur. Sevmek, merhamet etmek, korumak, terbiye etmek, yetiştirmek ve rızkını (maddi manevî anlamda) temin etmek gibi vasıfları vardır. Bizlerin her fiili bir beden olduğumuz varsanısıyla, o bedeni korumaya yöneliktir, hayır ve iyilikten anladığımız da bedenimizin  ve dünya yaşamımızın rahatıdır. Fakat O Rahim olarak, tüm hidayeti ve hayrı bilincimize yönelik oluşturur. Bilincin arınışına, kemaline ve sonsuz kurtuluşuna... O Rahman olarak da tüm varlığın yaratılış amacına ulaşmasını kemal bilir ve bunu oluşturacak hiç bir şeyi yarattıklarından sakınmaz. Bu kemale ulaşılmasında hiç bir duygunun, korkunun etkisi ile tereddüt etmez, "OL" der ve olur!

Zat(en) O ne dilerse sırf hayırdır, güzelliktir ve yarattığının kemaline ermesi içindir. O her zaman, her şeyin mükemmel olmasını diler, mükemmelden gayrı yaratmamıştır ve yarattıklarının mükemmele ulaşması için sevgiyle onların yanındadır. Zaten belki de ilminin ve kudretinin kapsamına almadığı tek şey, yarattıklarından uzak olmaktır. Uzaklık sanısı bir aldanıştan ibaret! Her yaratılmışa eşit yakınlıktadır O!.. Alem külliyen kurbiyet makamındadır, O'nu işitir, O'nunla söyler, O'nunla yürür.. Bunun farkedenlere ne mutlu! Selâm olsun onlara!??Mükemmellik anlayışımızı da, evrensel anlamda doğrusu ile uptade etmek zorundayız. Bizce mükemmel nedir? Akıllı, güzel, sağlıklı, zengin, mutlu, hayırlı vs.. Eğer bu vasıflara sahipsek, kendimizi veya bu vasıflara sahip olan kişiyi mükemmel görürüz. Oysa Allah indinde (evrensel anlamda) mükemmel anlayışı böyle değildir. Bizim anlayışımız dünyasal değerlere endeksli bir mükkemmel anlayışıdır. Evrensel anlayışla mükemmellik, her yaratılımışın yaratılış gayesini en güzel şekilde, eksiksiz yerine getirmesidir. Yaşam süreci de bu gaye çerçevesinde gelişen olaylar silsilesidir. Yaratılanın, yaratılma amacını en güzel şekilde yerine getirmesi içindir tüm hayatı ve yaşadıkları.. Yaratılış sebebimizi tam olarak bilemeyiz, ancak yaşadığımız her şeyin bizi mükemmelliğe (kemale) taşıyan bir tekamül süreci olduğunu bilmemiz gerekir.

Örneğin:??Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) Allah'ın rahmetinin yeryüzüne inmesine vesile olan bir zattır. O'nun kulu, rasulü ve nebisidir. Bu görevi en mükemmel şekilde yerine getirmiştir. Biz O'na mükemmel şekilde yaratılmış deriz, ki doğrudur. Fakat aklımıza Ebu Cehil geldiğinde, bir irkilme duyarız ve Ebu Cehil'in mükemmel yaratılmadığını düşünürüz belki de.. Oysa Allah her şeyi mükemmel yaratmıştır. O eksik ve kusurlu yaratmaktan münezzehtir. Peki "Ebu Cehil'in mükemmelliği de nedir?" diye sorabilirsiniz. Her Allah elçisine küfür ehli bir karşıt ve iman ehli bir dost verilmiştir. Bu zıtlar, bilincin idrakını kolaylaştırmak içindir. Küfreden olmasaydı, iman edenin vasıflarındaki güzellik ve o mânâların değeri nasıl bilinir ve idrak edilirdi? Ebu Cehil, en mükemmel şekilde inkâr eden olarak yaratılmıştır, ki Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)'in imanı, temizliği, hatta Ebu Bekir'in imanı, sıddıkiyeti ve dostluğu idrak edilsin. Bu açıdan bakılacak olursa Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) de, Ebu Bekir de, Ebu Cehil de en mükemmel şekilde yaratılmış ve yaratılma gayelerini en mükemmel şekilde aşikar etmişlerdir. Çünkü Allah her yarattığını eksik ve kusursuz yaratır! (zıtlıklar yani iyinin ve kotunun olmasi...sonucta birer imtihan ve idrak vesilesidir...bir kotu vasiflarinin geregi kotulukleri ne kadar iyi yapiyorsa iyi olanlarda yine vasiflarinin geregi elbetteki iyi davranislari ve uygulamalari en iyi sekilde yapmali veya yapmaya calismalaridir...kim fikirleri, inanclari ve bu inancin olusturdugu ve emrettigi vasiflari konusunda en iyi cabayi gosterir ve emegi sarfederse elbetteki kazanacaktir...tarihe bakarsak ve hatta gunumuze, kotu olanlarin kazanclarini gormekteyiz (bu kazanc elbetteki sadece dunya icindir ahiretteki kayiplari ise kacinilmazdir)...burada anlatmak istedigim kisilerin cabalamasidir yani iyiysek ve iyi olan bir inanca sahip isek nasilsa Allac (c.c.) arkamizda deyip bir kenarda oturup veya cabasiz ve emeksiz bir sey beklememiz elbetteki yanlistir...ne zamanki yeryuzundeki iyiler kendi gorevlerini hakkiyla yapacak ve bu konudaki mucadelelerini pervasizca surdurecek ve sonuna kadar sabr edecek iste o zaman Allah'in yardimi mutlaka gelecektir..bu Allahi'in inanan kullarina bir vaadidir..Ve Allah (c.c.) asla vaadinden donmez...

?Eğer böyle bakarsanız, her biri Allah'a aynı derecede yakındır. Fark, kim olduklarının ve yaratıştaki bu mükkemmeliğin farkında oluşları veya olmayışlarındadır. Ancak bu fark dahi, yine yaratılıştaki mükemmelliktendir. En mükkemmel farkında olan, en mükkemmel farkında olmayan! ??Aleme bu gözle bakılırsa, mükemmelden gayrı bir şey görmez gözler.. Seyrettiğin dünyan mükkemmeldir ve bu idrakla cennete dönüşür. Yine bu idrakla anlarsın ki, asla yalnız ve terkedilmiş değilsin! Rabbin daima seninledir ve başına gelen sıkıntılı olaylar da O'nun seni sevmemesinden kaynaklanmaz. O'nun indinde tüm kulları aynı derecede önemlidir. Kullarının özgür bir iradesi yoktur, tüm fiillerin faili Zat'en Kendi'dir. Sevgiyle yarattığını, daima sevgiyle kollar. Azap ise, bilincimizin yanılgılarından doğar. Kimi zaman bu yanılgı (azap) da bilincin arınmasına ve tekâmüle bir vesiledir. O'nun aleminde olan her şeyin güzel bir hikmeti vardır.

Belki, bu güne kadar bu açıdan bakmadınız ve farklı bir bakış açısıyla izlediniz dünyanızı.. O nedenle, bu anlattıklarımı kabul edip anlamak ilk başta zor gelebilir. Ama hakikat bu ve seyrinizde bu bakış açısı yerleşmeden cehennemden çıkıp, cennete girmeniz güç!.. Cenneti bir mekân gibi algılamaktan vazgeçip, bir şuur hali olduğunu anlamak zorundayız. Zihin, olayları bu açıdan değerlendirmediği sürece, ki bu BİR'lik/TEK'lik (Tevhid) anlayışıdır (yada bu anlayışa iman), asla huzura eremez. Cennet, olanın O'nun dileği olduğunu ve kendinin de O'ndan gayrı, ayrı ötede olmadığını farkedip, O'nun dilemesi olan her şeyin mükemmel olduğunu ve O'nun iradesiyle kendinin (ve tüm mahlukatın) dilemesinin "bir" olduğunu anlamaktır. O zaman kişi anlar, ki aslında yaşadıkları kendi özünde istenenden başkası değildir. Güçlü bir illüzyonun etkisi altında kaldığından dolayı, gerçekleri görememektedir. Aslında her an keramet yaşamaktadır ve diledikleri ÖZ'den gelen bir güçle "OL"maktadır. Dilemek konusunu dahi iyi anlamamıştır. "İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. İnsan pek acelecidir." (17/11) Çünkü neyi en çok düşünüyorsa, o şey duasıdır ve Öz'ünün "OL!" demesidir. (?) (Bu sebeple vehim ve endişeden uzak durmaya gayret ediniz, ki çok düşünmenizden dolayı israrlı dua kapsamına girmesin!)

Yalnız ve terkedilmiş değilsiniz! O daima sizinle, sizde! Seviliyorsunuz ve düşündüğünüz her şey O'ndan bir kudret nişanesi ve lutuf olarak önünüzde! Cennettesiniz, ama bunu göremediğiniz için, cenneti cehennem sanıyorsunuz. Bunu farketmeye ve bu gerçekle yaşamaya çalışın! Ancak o zaman sonsuz huzura ereceksiniz.

(ALINTI ve DERLEMEDIR)
 

kuruntu

Banned
ben kisitli zamandan dolayi islam ve din üzerinde herseyi okuyamiyorum...eger özetlenebilseydi cok iyi olurdu...slmetle kuruntu
 

[me|2wi$]

H & M
emeğine sağlıq kardeşim güzell olmuş..Allah(cc) bize şahdamarımızdan daha yaqın..ondan başka dost aramaq nafiledir..keşke O nun bize yaqın olduğu kadar biz de O na yaqın olabilseq : (
 

HTML

Üst