Yalan uydurmak için mi?(Türk Tarih Kurumu)

ASİL_1

New member
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Sayın Fikret Başkaya, Türk Tarih Kurumu'nun yalan uydurmak için kurulduğunu ifade etti. Bir menfaat söz konusu oldu mu mangalda kül bırakmayan Atatürkçülerin buna karşı tek kelime söylememeleri manidar değil mi? Eğer ki sözü söyleyen, bir solcu değil de muhafazakâr kesimden olsaydı, gümbürtüyü hep beraber dinlerdik.

O dönemde Türk dünyası tamamen perişandı; imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılmıştı. Adeta sahip bekler durumda bulunması, Stalin'in iştahını kabartıyordu. İşgali altında bulunan Bakü'yü Türk dünyasının kültür hareketlerinin merkezi haline getirmek amacıyla büyük gayret sarf ediyordu. Bakü de buna elverişliydi; doğu Türk dünyasında birkaç merkezden biriydi; komünizm ideolojisinin cevaz verdiği oranda fikir ve sanat hareketleri bakımından da canlı idi. Buna karşı Mustafa Kemal Paşa da Türk milletinin kaderini Ankara'ya düğümlemek istiyordu. Bunun için yeni başkentte üniversite, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi müesseseler kurdu. Faaliyet alanını sınırlamasına rağmen Osmanlı döneminde kurulmuş Türk Ocağı'nı canlı hale getirdi. Yeni kurulan Türk devletini bazıları, bütün Türkleri temsil etmediği gerçeğinden hareketle "Anadolu Devleti" olarak adlandırmayı düşünürlerken Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet'in kurulduğu toprakların Türklerin ebedi vatanı olduğunu zihinlere çakmak, esir Türklere ümit verip onları ayakta tutmak gayretiyle "Türkiye Cumhuriyeti"nde ısrar etti.

On sekizinci yüzyılın sonlarına doğru, on dokuzuncu ve bilhassa yirminci yüzyılın ilk yarısında tarih bilimini güçlü, hakim milletler; egemenliklerinin meşruiyetini ispat, yayılmalarına ortam hazırlamak için, esir milletler de hayal ettikleri özgürlükleri ele geçirmek amacıyla kullanıyorlardı. Manastırda hayatını sürdüren Slouyan, gerçeklere dayanmasa da "Bulgar Tarihi"ni geniş kitleleri etkileyici bir üslupla yazdı. Gyormalhi'n diller arasında yaptığı mukayeseli çalışma sonucunda bazı milletlerin akrabalıklarını ortaya koydu. Bu milletler, diğer milletlere oranla birbirlerini farklı görecek, aralarında kültür köprüleri kuracak, hatta günün birinde bütünleşip, kalabalık milletler tarafından ezilmelerinin önüne geçeceklerdi. Ruslar panislavizmin temellerini tarih ve dil bilimi ile atıyorlardı. Macar Gyula Szefu, bilimsel yöntemleri kullanıp milliyetçilik yapmasının yanı sıra Sümerlerle akrabalıklarını ortaya koymaya çalışıyordu. Almanlar binlerce yıl önce Anadolu'da yaşamış Hititlerle aynı kökten geldiklerini ispat etmenin peşine boş yere düşmüş olamazlardı. Hitit kartalını millî sembol olarak kullanmaları da son derece dikkat çekici değil miydi? Slav birliğinin büyük ölçüde kurulmasında tarih ve filoloji bilimlerini kullanan Ruslar, komünizm ihtilalinden sonra da milli motiflerden kaçınıp, sınıflara dayanan tarih anlayışıyla dünyayı ele geçirmeyi hedef edindiler. Güçlü devletler tarih biliminden yararlanarak bir yandan akrabalıklarla yayılmanın yollarını ararlarken diğer yandan da zayıf milletlerin benliğindeki küçük farklılıkları büyütüp onları bölmek, lokma haline getirmek için kullanıyorlardı. O dönemde hatta her dönemde milli menfaatler uğruna tarih biliminin istismar edildiğini görmemek kabil değildir. Böyle bir ortamda genç Türk devletinin eli kolu bağlı durmasını beklemek nasıl mümkün olabilirdi?

Cumhuriyet'i kuranlar dünyada olup bitenleri iyi okuyorlardı. Hiçbir millet oturduğu ülkenin asli sahibi değildi; ama bizim büyük bir tarihimiz; düşkün bir halimiz vardı. Dünyayı vicdan değil, güç yönetiyordu. İşte bu şartlarda o kurumlar yalan uydurmak için değil, milli varlığımızı güvence altına almak için doğdu.
Mehmed Niyazi
 

degazor35

TÜRK oğlu TÜRK
Vallah yazıdan bir şey çıkaramadım ama yorumum şöyle olacak;
Nedir bu tarih kurumu?Daha Anadolu'da yaşayan Türk'lerin nereden geldiğini bile tam olarak açıklayamayan bir kurum.Eskiden yanılmıyorsam dil kurumu ile birlikteydiler.Bu kurumunda Türkçe'yi bozmaktan başka bir halt yediğini görmedim.Tıpkı dsi nin bizi susuz,köy hizmetlerinin yolsuz bıraktığı gibi bu kurumların devletin arka bahçesinde seçim zamanlarında arpalık görevi yaptığını düşünüyorum.
Haksızmıyım?
 

64general1

New member
Zırva,yazının başında Atatürkçülüğe sataşılıyor.Ortasında Atatürk övülüyor.Sonunda da yazar konuyla ilgisiz ama amacına uygun bir sözle bitiriyor.
 

ASİL_1

New member
64general1' Alıntı:
Zırva,yazının başında Atatürkçülüğe sataşılıyor.Ortasında Atatürk övülüyor.Sonunda da yazar konuyla ilgisiz ama amacına uygun bir sözle bitiriyor.
Sen bu yaqzıyı bi daha oku istersen.Yazının neresinde haNgi cümlede Atatürke hakaret edilmiş ,sataşılmış.Tamamen arkalayıcı ve kollayıcı böyle bi yazıyıda böyle yorumlamak,ya da karalamak önüne gelen sataşmak maraza çıkarmak için bayağı bi cehil olmak lazım.Senin o yazıya zırva demen için daha kırk fırın ekmek yemen lazım. Bence artık bu itici ve kışkırtıcı üslubunu biraz değiştir,dört cümlede (zırva olmıyan) sen altalta koyda sonra kendinde o hakları gör.
 

64general1

New member
ASİL_1' Alıntı:
Sen bu yaqzıyı bi daha oku istersen.Yazının neresinde haNgi cümlede Atatürke hakaret edilmiş ,sataşılmış.Tamamen arkalayıcı ve kollayıcı böyle bi yazıyıda böyle yorumlamak,ya da karalamak önüne gelen sataşmak maraza çıkarmak için bayağı bi cehil olmak lazım.Senin o yazıya zırva demen için daha kırk fırın ekmek yemen lazım. Bence artık bu itici ve kışkırtıcı üslubunu biraz değiştir,dört cümlede (zırva olmıyan) sen altalta koyda sonra kendinde o hakları gör.
Zırvaaaaa,varmı diyecegin.Sadece baş paragrafı alıyorum,zırva oldugunu göstermek için;
"Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Sayın Fikret Başkaya, Türk Tarih Kurumu'nun yalan uydurmak için kurulduğunu ifade etti. Bir menfaat söz konusu oldu mu mangalda kül bırakmayan Atatürkçülerin buna karşı tek kelime söylememeleri manidar değil mi? Eğer ki sözü söyleyen, bir solcu değil de muhafazakâr kesimden olsaydı, gümbürtüyü hep beraber dinlerdik."
Neymiş.Türk tarih kurumu,yalan uydurmak için kurulmuş.bari televizyon kurumunun isminide verseydin de tam olsaymış.Bu ve buna benzer yazılar,Tıpkı Sezer'e,Ordumuza ve Mili kurumlarımıza yapılan,şer odaklı, ele geçirme amaçlı saldırıların bir örneğidir.Neymiş "Bir menfaat oldumu mangalda kül bırakmayan Atatürkçüler"miş.Bu ne oluyor Atatürk'e sahip çıkmaya çalışanları yücelten bir cümle oluyor her halde,senin oldukça yüksek beynine göre.Bu ve buna benzer sataşmalar ve çamur atmalar,Ülkemizde şer odagının çıkarlarına hizmet eden tarih yazmalarının önünde,engel gördükleri TTK'yı tıpkı diğer kurumlarımıza yapılan saldırılara benzer paralelliktedir.Saçmalıga bak ki hedef,Atatürkçüler ve solcu olarak tanımlanıyor.Atatürkçülük solculuk değildir.Kendinizi de muhafazakar olarak tanımlıyorsunuz ama hani bu forumlar da bizleri gerici,kendinizide ileri tanımlıyordunuz.Muhafazakarlık var olan sistemi korumaya çalışan demektir.Oysa siz Atatürk'ün kurdugu Cumhuriyeti de,yine onun kurduğu kurumlarıda dinamitleyip,ortadan kaldırmaya çalışmıyormusunuz?Öyleyse siz mi oluyorsunuz solcu ve bizde Muhafazakarmı oluyoruz böylelikle?A benim cahil olmayan kardeşim.
 

ASİL_1

New member
64general1' Alıntı:
Zırvaaaaa,varmı diyecegin.Sadece baş paragrafı alıyorum,zırva oldugunu göstermek için;
"Geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında Sayın Fikret Başkaya, Türk Tarih Kurumu'nun yalan uydurmak için kurulduğunu ifade etti. Bir menfaat söz konusu oldu mu mangalda kül bırakmayan Atatürkçülerin buna karşı tek kelime söylememeleri manidar değil mi? Eğer ki sözü söyleyen, bir solcu değil de muhafazakâr kesimden olsaydı, gümbürtüyü hep beraber dinlerdik."
Neymiş.Türk tarih kurumu,yalan uydurmak için kurulmuş.bari televizyon kurumunun isminide verseydin de tam olsaymış.Bu ve buna benzer yazılar,Tıpkı Sezer'e,Ordumuza ve Mili kurumlarımıza yapılan,şer odaklı, ele geçirme amaçlı saldırıların bir örneğidir.Neymiş "Bir menfaat oldumu mangalda kül bırakmayan Atatürkçüler"miş.Bu ne oluyor Atatürk'e sahip çıkmaya çalışanları yücelten bir cümle oluyor her halde,senin oldukça yüksek beynine göre.Bu ve buna benzer sataşmalar ve çamur atmalar,Ülkemizde şer odagının çıkarlarına hizmet eden tarih yazmalarının önünde,engel gördükleri TTK'yı tıpkı diğer kurumlarımıza yapılan saldırılara benzer paralelliktedir.Saçmalıga bak ki hedef,Atatürkçüler ve solcu olarak tanımlanıyor.Atatürkçülük solculuk değildir.Kendinizi de muhafazakar olarak tanımlıyorsunuz ama hani bu forumlar da bizleri gerici,kendinizide ileri tanımlıyordunuz.Muhafazakarlık var olan sistemi korumaya çalışan demektir.Oysa siz Atatürk'ün kurdugu Cumhuriyeti de,yine onun kurduğu kurumlarıda dinamitleyip,ortadan kaldırmaya çalışmıyormusunuz?Öyleyse siz mi oluyorsunuz solcu ve bizde Muhafazakarmı oluyoruz böylelikle?A benim cahil olmayan kardeşim.
Adam orada Fikret Başkayayı yeriyor Türk Tarih Kurumunu kolluyor kurulma gerekçelerini izah ediyor.Okuduğunu bile anlamaktan acizsin saldırgan çocuk bu son mesajım cevap yazarsan özelden gerekeni iletirim...
 

SaGu_TuRaN

New member
Türk tarih Kurumu...

Türk Tarih Kurumu, Türk tarihinin ilk kaynaklardan araştırılması amacıyla Atatürk’ün direktifiyle 1931 yılında kurulan araştırma kurumudur. 21 Eylül 1940 gün ve 2/14556 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesiyle kamu yararına çalışan dernekler arasına alınan Türk Tarih Kurumu, 11 Ağustos 1983 gün ve 2876[1] sayılı yasa ile T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'na bağlı bir kuruluş durumuna gelmiştir. Anayasanın ilgili maddesi ise şöyledir :

Madde 134. - Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla; Atatürk'ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" kurulur.
Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu için Atatürk'ün vasiyetnamesinde belirtilen mali menfaatler saklı olup kendilerine tahsis edilir.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun; kuruluşu, organları, çalışma usulleri ve özlük işleri ile kuruluşuna dahil kurumlar üzerindeki yetkileri kanunla düzenlenir

Türk Tarih Kurumu, 15 Nisan 1931 günü 16 üye ile Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti adıyla kurulmuştur. 3 Ekim 1935’te ismi Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilmiştir. 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile TC Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’na bağlı bir kuruluş durumuna gelmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı Atatürk, vasiyetnamesinde Türk Tarih Kurumu için de parasal varlığından bir pay ayırmıştır. Kurumun ana geliri, Atatürk’ün İş Bankası’ndaki hisse senetlerinden oluşmaktadır. Daha sonra gelen cumhurbaşkanları Türk Tarih Kurumu’nun koruyucu başkanlarıdır.

Kurum, çalışmalarına Ankara’daki Türk Ocağı Halk Evleri binasında başlamıştı. 1940 yılı sonunda Dil, Tarih, Coğrafya Fakültesi binasına taşınmış, 12 Kasım 1967’de ise kendi binasına geçmiştir. Projesi Turgut Cansever’e ait olan ve Nail Çakırhan tarafından yapılan bu bina, Türkiye’de çağdaş mimarlığın önde gelen eserlerinden birisidir ve 1980 yılında Uluslararası Ağahan Mimarlık Ödülü’nü kazanmıştır.

Görevleri :2876 sayılı kanunun 55. Maddesi kurumun görevlerini aşağıdaki gibi tarifler;

Madde 55 - Bu Kanunun ilkeleri doğrultusunda, Türk Tarih Kurumu'nun görevleri şunlardır :
a) Türk tarihinin ve Türkiye tarihinin kaynaklarını araştırmak,incelemek, bu konularla ilgili bilimsel değerdeki araştırmaları ve eserleri yayınlamak,
b) Türk ve Türkiye tarihine ilişkin kaynakları toplamak, incelemek, gerekli görülenleri Türkçe’ye çevirmek, yaymak ve yayımlamak,
c) Türk ve Türkiye tarihini aydınlatmaya yarayacak belge ve malzemeyi toplamak, arşiv ve dokümantasyon merkezleri kurmak, niteliği belirlenen belge ve malzemeyi elde etmek için gerekli araştırmaları, incelemeleri, kazıları yapmak ve yaptırmak,
d) (a) (b) ve (c) bentlerinde belirlenen kaynaklara dayanarak Türk tarihi ve Türkiye tarih yazmak ve yayımlamak,
e) Yeni buluşları ve bilimsel konuları yaymak ve tanıtmak üzere bilimsel toplantılar yapmak, kongreler, sergiler ve geziler düzenlemek,
f) Millî varlığımızın devamında temel unsurlardan biri olan tarih sevgisini ve bilincini kökleştirecek, geliştirecek ve yaygın hale getirecek, tarihî araştırmaları ve çalışmaları özendirecek, destekleyecek her türlü tedbiri almak, gerekli çalışma plan ve programlarını yapmak,
g) Amaç ve görevleriyle ilgili olarak, yurt içinde ve yurt dışında Türk veya Türkiye tarihi üzerinde çalışan, araştırma ve yayın yapan kurum, kuruluş ve araştırma merkezleriyle, arşivlerle işbirliğinde bulunmak, kitap, yayın ve orijinallerinden çoğaltılmış belge mübadele etmek,
h) Yüksek Kurulun onayı ile yerli veya yabancı bilimsel kuruluşlara üye olmak, temsilci göndermek, kongrelere katılmak, bu kuruluşlarla ortak araştırmalar ve çalışmalar yapmak,
ı) Yüksek Kurulun, Yüksek Kurumun ve bu Kanunun verdiği diğer görevleri yerine getirmek.

Etkinlikleri :Türk Tarih Kurumu, Türk tarihi ve Türkiye tarihini incelemek ve sonuçları yaymak için konferanslar, seminerler, kongreler, anma törenleri, sergiler düzenler; kazılar yaptırır, kitaplar yayınlar; kurumun üyeleri uluslararası kongre ve seminerlere katılarak bildiri sunar.


Türk Tarih Kongreleri :Geleneksel olarak düzenlenen Türk Tarih Kongreleri Türk Tarih Kurumu’nun en bilinen etkinliklerindendir. İlk iki Türk Tarih Kongresi, Atatürk’ün koruyucu başkanlığında gerçekleşmiştir.

1. Türk Tarih Kongresi
2-11 Temmuz 1931’de Ankara Halkevi’nde gerçekleşti. Amacı, yeni tarih görüşü ve tarih öğretiminde izlenecek yolun öğretmenlere aktarılması idi.

2. Türk Tarih Kongresi
20-25 Eylül 1937’de İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleşti.Uluslararası nitelikteki bu kongrede Türk tarihinin açıklanması ve belgelenmesi ereği güdüldü.

3. Türk Tarih Kongresi
15 -2 0 Kasım 1943

4. Türk Tarih Kongresi
10-15 Kasım 1948

5. Türk Tarih Kongresi,
12-17 Nisan 1956

6. Türk Tarih Kongresi
20-26 Ekim 1961

7. Türk Tarih Kongresi
25-29 Eylül 1970

8. Türk Tarih Kongresi
11-15 Ekim 1976

9. Türk Tarih Kongresi
21 25 Eylül 1981

10. Türk Tarih Kongresi
22-26 Eylül 1986

11. Türk Tarih Kongresi
5-9 Eylül 1990

12. Türk Tarih Kongresi
12-16 Eylül 1994

13. Türk Tarih Kongresi
4-8 Ekim 1999

14. Türk Tarih Kongresi
9-13 Eylül 2002


Yayınlar :1937 yılından beri yayınlanan Belleten adlı yayın, kurumun süreli yayınlanır.
Kurum tarafından 1964’ten beri çıkarılan Belgeler adlı bir başka yayın ise Türk belgeliğindeki (arşivindeki) belgeleri açıklamalı olarak yayınlar.
1991’den bu yana Höyük adlı yayın kazı raporlarını yayınlamaktadır.

Kazılar [değiştir]22 Ağustos 1935'te, Kurum'un kendi parası ve kendi elemanlarıyla başlattığı ilk kazı Alacahöyük Kazısı'dır. Bunu Trakya ve Anadolu'nun türlü bölgelerinde yapılan kazı ve arkeolojik araştırmalar izlemiştir. Bu kazılardan çıkan eserler pek çok müzede sergilenmektedir.


Uluslararası Bilim Kurumlarında Üyelik :Türk Tarih Kurumu, Uluslararası Akademiler Birliği’nin (International Union of Academies-IUA) Türkiye’deki tek üyesidir.


Kütüphane [değiştir]Tarih ve kazıbilim (arkeoloji) alanında ülkenin en büyük kütüphanesi, Türk Tarih Kurumu kütüphanesidir. Kurum, Türkiye’nin son çağlar tarihi için de varsıl (zengin) bir belgeliğe sahiptir.


Başkanlar [değiştir]M. Tevfik Bıyıklığolu (14 Nisan 1931 - 8 Nisan 1932)
Yusuf Akçura (8 Nisan 1932 - 11 Mart 1935)
Hasan Cemil Çambel (23 Mart 1935 - 17 Aralık 1941)
Şemsettin Günaltay (17 Aralık 1941 - 19 Ekim 1961)
Şevket Aziz Kansu (28 Nisan 1962 - 21 Nisan 1973)
Enver Ziya Karal (21 Nisan 1973 - 18 Ocak 1982)
Sedat Alp (16 Nisan 1982 - 17 Ekim 1983)
Yaşar Yücel(17 Ekim 1983 - 16 Mart1992)
Yusuf Halaçoğlu (27 Eylül 1993 - günümüz)
İçinde bu kadar çok ATATÜRK kelimesi geçen bu kurumdan korkulması ve iftira atılması doğaldır...

Bir şey çok dikkatimi çekti... İşte buyrun... Atatürk'ün kurduğu bu kuruma başkanlık eden kişiler genelde tek bir ortak özellik taşımaktadırlar. HEPSİ TÜRKÇÜDÜR... Nasıl mı???...

1. Başkan Yusuf Akçura...

Tatar Türk'ü Sovyetler düşmanı bir edebiyatçıdır. İnanılmaz derecede Türkçü olmakta ve zamanının tüm baskılarına karşı tüm Türk ellerinde okunacak tek dil Türkçe bir gazete çıkarmıştır. Şöyleki hayatı...

Yusuf Akçura

Türkçülük akımının öncülerinden tarihçi ve siyaset adamı Yusuf Akçura 11 Mart 1935’de İstanbul’da öldü. 1876’da Rusya’nın Kazan’a bağlı Simbirsk kentinde doğan Akçura, babasının ölümü üzerine ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. (1883) Harbiye’deki öğrenimini bitirdi ve kurmay sınıfına ayrıldı. Bu sırada Jön Türklerle ilişkisi olduğu gerekçesiyle tutuklandı ve Fizan’a sürülmek üzere Trablusgarp’a gönderildi (1897); daha sonra serbest bırakıldı ve rütbesi iade edildi. Bir süre Trablusgarp’ta çalıştıktan sonra 1899’da Tunus üzerinden gittiği Paris’te “Ecole Libre des Sciences Politiques”i bitirdi. Jön Türklerin çıkardığı Şurayı Ümmet ve Fransızca yayınlanan Meşveret’te makaleler yayımladı. 1903’te Kazan’a gitti, Rusya’daki Türklerin düzenlediği siyasal ve kültürel etkinlikler içinde yer aldı; Rusya Müslümanları Hareketi’ne katıldı (1905). Kazan Muhbiri adlı gazeteyi, Ulum ve Tarih adlı kitabını yayımaldı.(1906) II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döndü (1908). İstanbul’da kurulan Türkçülük ile ilgili derneklerin hemen hemen tümünde kurucular arasındaydı. Türk Yurdu Cemiyeti’nin yayın organı olan Türk Yurdu dergisini yönetti (1911-1917), Türk Ocakları’nın kurucuları arasında yer aldı. İstanbul Üniversitesi’nde ve Harp Okulu’nda tarih derslari verdi; Müslüman Türk-Tatar Halkları Koruma Komitesi üyesi olarak İsviçre’deki Milletler Konferansına katıldı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk esirlerin değişimi için, Kızılay tarafından çeşitli Batı ülkelerine ve Rusya’ya gönedirlidi.(1917-1919). İstanbul’a döndükten sonra Milli Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçti (1920). Milli Eğitim bakanlığında ve Doğu Cephesi komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın karagahında çalıştı. 1924’te İstanbul milletvekili olarak girdiği meclisteki yerini ve 1932’de seçildiği Türk Tarih kurumu başkanlığı görevini ölümüne değin sürdürdü. İstanbul Üniversitesi’nin yeniden yapılanması sırasında Yakınçağ Tarihi profesörü olarak görevlendirildi (1934). Siyasi tarihe ilişkin birçok yapıtı olan Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset (makale olarak ilk yayımlanışı 1904, basımı 1913), Muasır Avrupa’da Siyasi ve İçtimai Fikirler ve Fikir Cereyanları (1923) ve Siyaset ve İktisat hakkında Birkaç Hitabe ve Makale (1924) adlı kitaplarında, Osmanlılık fikrinin sağlam bir dayanaktan yoksun olduğunu halk içindeki ırk ve topluluklarla uzlaşma olanağı bulunmadığını, Türk milliyetçiliği dışında hiçbir kurtarıcı fikrin olamayacağını savundu. Özellikle Üç Tarz-ı Siyaset adlı kitabındaki görüşleriyle Türkçülük akımını bemimseyenlerce “ Pantürkizmin babası” olarak nitelendi.
2. Başkan Hasan Cemil Çambel

Hasan Cemil Çambel (1879 - 1967)




1879'da İstanbul'da doğdu. 1896'da Harp Okulunu, 1900'de Harp Akademisini bitirdi. Kurmay Yüzbaşı olarak Almanya'ya gönderilerek Prusya Harp Akademisinde öğrenimini tamamladı (1902). Bir süre Karlsruhe'de General Hindenburg'un Karargâhında çalıştı.


Yurda dönüşünde Selânik'te Rumeli Genel Müfettişliği ve Jandarma Islahat Müfettişliğinde görevlendirildi. Balkan Savaşında Genel Karargâh harekât şubesi müdürlüğü yaptı. 1913'de Berlin Büyükelçiliği Askeri Ataşesi oldu. 1915'de Irak cephesinde 51. tümen komutanlığına atanmasıyla tümeni ile Felâhiye Savaşı'na katıldı. 1917'de yeniden Berlin Askeri Ataşeliğine gönderildi. Mütarekeden sonra Kurmay Albay rütbesinden emekliye ayrıldı.


Bir aralık Haliç Vapurları İşletmesi Müdürlüğünü yaptı. 1928' de Bolu'dan milletvekili seçilerek T.B.M.M. üyesi oldu. VIII. dönem sonuna (1950) kadar milletvekilliğini sürdürdü. Türk Tarih Kurumu'nun kurucu üyelerinden olup 1935'de Yusuf Akçura'nın ölümü üzerine Atatürk tarafından Kurum Başkanlığına getirildi (23.3.1935 - 17.12.1941). Bu arada Berlin'deki Alman Arkeoloji Enstitüsünün onur üyeliğine seçildi (1939). 88 yaşında İstanbul'da öldü.


ESERLERİ


1) Telif Eserleri:
"Millî Terbiyemizin Hedefleri", 1927.
"Jüpiter" (Atatürk'ün bir portresi), 1929.
"Yeni Ruh" (Fikrî bir eser), 1929.
"Türk Gençliği Nasıl Yetiştirilmelidir?, 1932.
"İstanbul'un Fethi", 1947.
"Attila'dan Atatürk'e", 1948.
"Türkler, Dilleri ve Kaderleri", 1949.
"Makaleler, Hatıralar", T.T.K. Yayını: Dizi-XVI. Sayı: 5.


2) Çevirileri:
CANEA (Hannibal'in Romalılara karşı zaferi M.Ö. 216) - Alman genel kurmay başkanlarından General Schlieffen'in eseri
"Alman milletine hitabeler" - Fichte'den (Napoleon'un istibdadına karşı konuşmalar) 1927.
"Haydutlar" Schiller'den
"Iphigenie Aulis'te" Goethe'den
"Zarathustra böyle konuştu", Nietsche'den
"Dorian Gray'in portresi" Oscar Wilde'den
"Hikâyeler" Oscar Wilde'den
"Hikâyeler" Strindberg'ten
"Hikâyeler" Selma Lagerlöf'ten
Napoleon" Gundolf'tan. "Şairler ve Kahramanlar" Gundolf'tan.
Alman filozofu Dilthey'in felsefe üzerine 3 üncü cildi.
"Türk Yurdu", Yeni Adam dergilerinde Hakimiyeti Milliye (Ulus) Dünya ve Cumhuriyet gazetelerinde, edebiyat, felsefe ve tarih ile ilgili yazıları.
3. Başkan Şemsettin Günaltay

Şemsettin Günaltay
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Şemsettin Günaltay, (d. 1883, Kemaliye – ö. 19 Ekim 1961, İstanbul). Türkiye Cumhuriyeti'nin 18. başbakanıdır.

Şemsettin Günaltay, Lozan Üniversitesi Doğa Bilimleri bölümünden mezun oldu. Yurda dönünce çeşitli liselerde müdürlük yaptı ve bu sırada tanıştığı Ziya Gökalp’in etkisiyle Türk tarihini araştırmaya başladı. 1914’te Darülfünun’daki ıslahat çalışmaları sırasında Edebiyat Fakültesi Türk tarihi ve İslam kavimleri tarihi profesörü, daha sonra da İlahiyat Fakültesi dekanı oldu. 1915’te Ertuğrul Sancağı’ndan Bilecik mebusu seçilerek Meclis-i Mebusan’a girdi ve Meclis dağılana kadar bu görevde kaldı.

Bir süre İstanbul Belediye Meclisi’nde üyelik ve başkan vekilliği de yapan Günaltay, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldı. 1923 - 1950 yılları arasında Sivas, 1950 - 1954 yılları arsında Erzurum milletvekilliği yapan Şemsettin Günaltay, 1949’da Hasan Saka’nın istifası üzerine başbakanlığa getirilmiş ve Demokrat Parti iktidarına kadar bu görevini sürdürmüştü. CHP İstanbul il başkanlığı ve Kurucu Meclis üyeliği de yapan Günaltay, 1961’de İstanbul senatörü seçildi, ancak göreve başlayamadan öldü. 1941’den ölene dek Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yapan Günaltay’ın eserleri arasında, Zulmetten Nura, Hurafattan Hakikata, İslam Dini Tarihi, Maziden Atiye sayılabilir.

Eski başbakan ve tarihçi Şemsettin Günaltay 19 Ekim 1961’de Ortaköy Şifa Yurdu’nda prostat kanserinden öldü. Cenazesi İstanbul Üniversitesi’nde yapılan bir törenden sonra vasiyeti üzerine Ankara Asri Mezarlığı’nda kızının yanında toprağa verildi.
4. Başkan Şevket Aziz Kansu

İşte en çok beklediğim kişi...

ATATÜRK'ün kafatasının ölçüsünü almış olan ordinaryus profesör doktor.

Ord. Prof. Şevket Aziz Kansu (1903 - 1983)




Şevket Aziz Kansu 1903 yılında Edirne'de doğmuştur. Dr. Aziz Emin ile Emine Hanımın oğludur. Evli ve iki çocuk babasıdır. İstanbul Tıp Fakültesi 1923 yılı mezunudur. Gülhane ve Tıp Fakültesinde stajını müteakip, iki yıllık zorunlu hizmetini Ankara'nın Bâlâ ilçesinde hükümet tabibi olarak tamamladıktan sonra (1924-26) İstanbul Tıp Fakültesine iç hastalıkları kliniğinde asistan olarak tayin edilmiştir.


Asistanlığı sırasında daha önce Cumhuriyetin Avrupa için açtığı ilk musabaka sınavını kazandığından izinli olarak Paris'e Tıp ve Antropoloji ihtisası için gönderilmiştir. (1927-29). Sorbonne Üniversitesi Yüksek Etüdler okulu Broca Antropoloji laboratuvarında Prof. Dr. G. Papillaut'nın yanında çalışmış, hazırladığı bir tezle devam ettiği Antropoloji okulundan diploma (Diplome des Sciences Anthropologique) almıştır.


Türkiye'ye dönüşünde I. sınıf iç hastalıkları uzmanı olmuştur. Tıp Fakültesinde açılan bir sınavla Antropoloji (doçenti) (1929) olmuş, Ankara'da toplanan birinci Türk Tarih Kongresinden (2-11 Temmuz 1932) sonra Atatürk tarafından Türk Tarih Kurumu asıl üyeliğine seçilmiştir. 1934 yılında profesör olmuştur.


Darülfünun (Üniversite) reformunda kadrosu İstanbul Fen Fakültesine nakil edilmiştir. 1935 yılında Atatürk'ün isteği üzerine Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesine Antropoloji Profesörü olarak getirilmiştir. 1944 yılında Ordinaryüs profesörlüğüne yükseltilmiştir. Bu fakültenin 1942-44 yıllarında dekanlığını yapmış ve 1946 yılında kurulan Ankara Üniversitesinin ilk rektörü seçilmiştir. 1973 yılında yaş haddinden emekli olmuştur. Türkiye Tıp Akademisi, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Paris ve Roma Antropoloji Cemiyetleri ile Alman Arkeoloji Enstitüsü Aslî ve Floransa Antropoloji Cemiyeti Muhabir üyesidir. Türk Tarih Kurumu Başkanlığında (1962-1973) bulunmuştur. Kanseroloji ve Ekoloji Derneği Onursal üyesidir.(1976)


Prehistorya ve Pretohistorya Bilimler (1932) ile Antropoloji ve Etnoloji Bilimleri (1934) Uluslararası Kongrelerinin daimî konseyleri üyeliğinde bulunmuştur. İkinci Kongre (Antropoloji-Etnoloji) ile Türkiye Tabiatını Koruma Cemiyetinin kurucularındandır. Sahası ile ilgili bazı eserleri: Antropoloji Dersleri (1938), Antropometri Tetkikleri Rehberi (1937), Prehistorya araştırmaları Rehberi ( 1938), Etiyokuşu Hafriyat raporu (1940), Türk Antropoloji Enstitüsü Tarihçesi (1940), Doğunun Prehistoryası (çev. 1946), İnsanlığın Kaynakları ve ilk Medeniyetler (1947), Avrupa'nın İskân Tarihi (çev. 1950), Rassengeschichte der Türkei (1977).


28.4.1962 - 21.4.1973 tarihleri arasında Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmıştır.


Türk ve yabancı dergilerde birçok bilimsel tebliği ve araştırmaları da yayınlanmıştır.


YAYINLARI


Anadolu Dârülfünunu, İçtihat, N. 188, 1925, İstanbul.
J.M. Guyau. İçtihad, N. I73, 1925, İstanbul.
J.M. Guyau. İçtihad, N. I75, 1925, İstanbul.
Hayat ve ahlâk hakkında. İçtihad N. 180, 1925, İstanbul.
Irklar ruhiyatı (çeviri). Hayat, Sayı. 93, 1928, Ankara.
Antropologinin esbabı hazırayı taharrideki gayesi nedir? (Papillault'dan çeviri). Hayat, Sayı: 97, 1928, Ankara.
Anadolu Dârülfünunu için. Hayat, 1929.
İrade kırıcılar. Hayat, 1929.
Şahsiyet ve veraset. (Kişilik ve kalıtım) Türk Antropoloji Mecmuası. 1929 (çeviri) .
Etude morphologique des crânes Néo-Caledonienes et des nègres Africaines. Revue anthropologique. Paris, 1929.
Anadoluda yontulmuş taş devrine dair not. Türk Antropoloji M. 1930. (çeviri) Antropolojide kraniometri, sefalometri ve antropometri usülleri, 1930. Türk Antoropoloji Mecmuası 1930.
Alelumum prognatizma ve Türk kafalarının prognatizması hakkında bir tetkik.
Note sure l'indice du prognatizması des crânes Turcs. Türk Antropoloji Mecmuası 9. 1930, s. 5-18.
Bu günkü şeklimizin (morphologie) menşeleri ve fosil insanlar. Türk Antropoloji M. 9. (çeviri). 1930.
Hititlerin kranislojik tetkikatına methal. Sur l'amorphologie des crânes trouvés dans un hüyük (tell) d'Anatolie (Alişar). Türk Antropoloji M. 10, I930, s. 3-17.
Türk kadın ve erkeğinin mukayeseli sefalometresi hakkında bir muhtıra. Türk Antropoloji M. 9, 1930. 44-49.
Câni kafalarının kaidei kıhf zaviyeleri (açıları) noktai nazarından (bakımından) incelenmesi. Türk Antropoloji M. N. 9, 1930.
Kan grupları hakkında, İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, 1931.
Antropoloji tedrisatı hakkında. Türk Antropoloji M, 1931.
İlim ve hakikat için, Milliyet, 1931.
Anadolu ve Rumeli Türklerinin antropometrik tetkikleri. Birinci muhtıra: Boy ve gövde nisbetler (oranları). Recherche Anthropometrique sur les Turcs d'Anatolie et de Roumelie, premier memoire. Les proportions de la taille et du tronc. Türk Antropoloji M. 12, 1931. 3-15.
Anadolu ve Rumeli Türklerinin antropometrik tetkikleri, ikinci muhtıra; Etraf ve Baş nisbetleri (oran). Recherche anthropométrique sur les Turcs d'Anatolie et de Roumelie, deuxième mémoire, les proportions des membres et de la tete. Türk Antropoloji Mecmuası 12, 1931, s. 97-107.
Türklerin Antropolojisi. Birinci Türk Tarih Kongresi zabıtları. s. 271-288 Ankara 1932.
Türk ırkı ve Türk dili. Türk Antropoloji M. 1932.
Türk çocuklarında mavi lekeler. Sur la tache bleu congénitale chez les enfants Turcs. Türk Antropoloji Mecmuası 12-I4, s. 37-45. 1932.
Tabii sevklerden mânevi şahsiyete doğru (çeviri). Türk Antropoloji M. Sayı 13-14, pp.49-88, İstanbul, 1932.
Türk Tarih Kurumu "Türk Tarihinin ana hatları" eserinin müsveddeleri, No: 2, (Avrupa'da ilk medeniyetler). Ankara, 1933.
T.T.K. "Türk Tarihinin ana hatları müsveddeleri" 2. seri No: 2, (Avrupa'da Neolitik Çağ Brakisefalleri) Ankara, 1933.
Kanser ve ırk arasında muhtemel münasebetler. Tıb Dünyası Mecmuası, İstanbul, 1933. Türk topraklarının adamı, Ülkü, 1934.
Psikanaliz ve beşer morfolojisinin münasebetleri. Türk Antropoloji M. (çeviri) 1934.
Kemalist Nasyonalism ve millî kıymetler. Vakit. İstanbul 1934.
Antropoloji. Yeni Türk Mecmuası, İstanbul, 1934.
Çinde keşfedilen Sinanthropus hakkında, Yeni Türk Mecmuası, İstanbul, 1934.
Contribution â l'etude crâniologique du métopisme. Congrés International des Sciences Anthropologiques et Ethnologiques. p. 89-90. London, 1934.
Contribution à la crániologie et l'anthropometrie des Acromegals. Congrés. International des Sciences Antropologiques et Ethnologiques. London, 1934. Deuxieme contribution a l'étude crániologique des Eti (Hittites). Türk Antropoloji M. N. 15-16, 1934.
Kafanın tavsifi karakterleri ve morfolojisi arasındaki rabıtalar hakkında bir tetkik, Contribution sur la signification morfologique des caractéres descriptifs du crâne. Türk Antropoloji M.N. 15-16, 1934, s. 70-81. (Seniha Tunakanla birlikte).
Galatlar (çeviri). Türk Antropoloji Mecmuası, No: 15-16, s. 41, İstanbul 1934.
Psikanaliz ve beşer morfolojisinin münasebetleri (çeviri). Türk Antropoloji M. 1934.
Türk iskeletinin antropolojik tetkikine yardım: Kürek kemiği, Osteologie des Turcs (l'omoplate). Türk Antropoloji Mecmuası 17-18, (S. Tunakan ile birlikte) s. 3-32.
Prof. Dr. Georges Ferdinand Papillault (1863-1934). Türk Antropoloji Mecmuası, N. 12, 1935, İstanbul.
Crâniologie de l'Anatolie. Türk Antropoloji M. 17-18, 1935 s. 65-67. Contribution a l'etude crâniologique demétopisme, L'Anthropologie, T. 45 N. 3-4, 1935 Paris ve Türk Antropoloji M. 17-18, s. 68-72, 1935.
Kanserlilerin kan grupları üzerine bir not. Tedavi Kliniği ve Laboratuvarı M. 1935. (Kazım İsmail Gürkan'la birlikte).
Crâniologie de l'Anatolie. L'Anthropologie, T. 45, N. 1-2 Paris, 1935.
Atatürk Üniversitesi gencine. Vakit, 1935.
Çenelerin ölçüleri ve morfolojisi hakkında. Diş tabibleri mecmuası 65, 1936, İstanbul. Türk ırkı hakkında, Ülkü, 1936. (çeviri)
Anadolu'yu kucaklayan genç. Ülkü, 1936.
İnsan beyninin kaynakları ve tekâmülü. (Müterakki dimağlaşma). Ülkü, 1936.
Antropolojinin tarifi ve programı hakkında, Ülkü, 1936.
Anadolu prehistoryasına ait bir not. Ülkü XII, 72, s. 477-479, 1936.
Anadolu ve spor, Ülkü, 1937.
Cumhuriyet köy çocukları. Ülkü, 1937.
Prehistorya, Ülkü, 1937.
Anadolu Üniversiteleri. Ülkü, 1937.
1936 yılında Ankara ve civarında meydana çıkarılan paleontolojik ve prehistorik vesikalar hakkında ilk bir not. ÜIkü, VIII, 48, 1937.
Natur Tarihi ve Bilgileri Türk Muzeum'u. Ülkü, sayı, 51,1937.
Hâmid'in antropolojik tetkiki. Ülkü, IX, 51, s. 187-190. 1937.
Ankara civarının prehistoryasında yeni buluşlar. Nouvelles découvertes Prehistorique aux environ d'Ankara. İkinci Türk Tarih Kongresi. İstanbul 1937.
Selçuk Türkleri hakkında antropolojik ilk bir tetkik ve neticeleri. Contribution à l'antropologie des Turcs Seldjoucides. İkinci Türk Tarih Kongresi, İstanbul, 1937.
İstikbal sevgisi ve bio-sosyal kültürümüz, Ülkü 1937.
Antropometri tetkikleri için rehber, Ankara, 1937.
Alaca Höyükte bulunan iskeletlerin antropolojik tetkiki. Etude Antropologieque sur quelque squelettes trouvés â Alacahöyük Belleten I 1937. ve L'Anthropologie, T. 47. N. 1-2 1937, Paris.
Kumtepe neolitik kemikleri üzerinde antropolojik tetkik. Etude anthropologique sur les ossoments néolitique de Kumtepe. Belleten, 2. 1937. Ankara.
Ar'ın prehistorik kaynakları hakkında, Ülkü, 1938.
Bilgi ve kafa, Ülkü 1938.
Antropoloji dersleri, I. cilt 1938.
Atatürk, Ülkü, 1938.
Türk vatanı ve dinamik ilim. Ülkü, 1938.
Doktor Alexis Carrel ve Lindberg, Ülkü, 1938.
Prehistorya araştırmalarında metodlar 1938.
Beşer ırklarının etnoloji bakımından tarihi metodla tasnifi üzerine bazı görüşler. Ülkü, 1938.
Sur les nouvelles découvertes paleolitiques faites en Anatolie sous I'auspice de la Société Turque d'Histoire. Deuxième congrès International des Sciences Antropologique et ethnologique. Copenhag, 1938.
Recherches Anthropologiques sur les enfants Turcs des deux sexes. Congrès International des Sciences Anthropologiques et Ethnologiues. Copenhague 1938.
Recherches sur les angles de la base du crane chezles Turcs. Congrès International des Sciences Anthropologiques et Ethnologiques. 1938.
Contribution à l'êtude sur l'histoire racial de l'Anatolie. Congres International des Sciences Anthropologies et Ethnologiques. Copenhague 1938.
Kız ve erkek çocukları üzerinde antropolojik araştırmalar. Recherches antropometriques sur des enfants des deux sexes. Belleten 9, 1938.
Türk Tarih Kurumu prehistorya araştırmaları, Belleten, 9, 1939.
Atatürk Belleten 1938.
Kız ve erkek Türk çocukları üzerinde antropometrik araştırmalar. Ülkü, 1939.
Kültür teorileri hakkında, Ülkü, 1939 (çeviri).
Anadolu paleolitiğine dair bir not. Ülkü, 1939.
Halkevleri için. Ülkü 1939.
Öjenik problemler. Ülkü XII, 72, 37, 1939.
Anadolu'nun ırk tarihi üzerine antropolojik yeni bir tetkik. Nouvelle Contribution à l'Etude sur l'Histoire Raciale de l'Anatolie. Türk Antropoloji Mecmuası, No: 19-22, s. 1-8, İstanbul, 1939. (M. Atasayanla birlikte).
Afyonkarahisar civarında Kusura hafriyatında meydana çıkarılan bakır çağı ve Eti devirlerine ait iskeletler üzerinde tetkikler. Recherche sur les squlettes de I'âge du cuivre et de l'epoque Hititte découverte dans les fouilles de Kusura aux environs d'Afyonkarahisar. Türk Antropoloji M., 19-22, 1939. (M. Atasayanla birlikte).
Ankara civarında bulunan prehistorik bir vazo (gagalı küçük testi) hakkında. Sur un petit Vasei a Schnabelkanne trouve aux Environs d'Ankara. Türk Antropoloji Mecmuası, No: 19-22, s. 328-329, İstanbul, 1939.
Anadolu paleolitiğine dair bir not. Note Relative à l'Age Palèolithique en Anatolie. Türk Antropoloji Mecmuası, No: 19-22, s. 330-335, İstanbul, 1939.
Etude anthropologique d'Arslantepe (Malatya) Revue Hititte et Asianique. Paris. 1939.
Les ossements d'Ahlatlıbel (âge de cuivre). Türk Antropoloji M. 19-22, 1939.
Anadolunun ırk tarihi üzerine antropolojik bir tetkik. Contribution a l'étude sur l'histoire raciale de l'Anatolie. Belleten 9, 1939, Ankara.
Türk askeri, Ülkü, 1940. Millet ve edebiyat, Ülkü, 1940.
Doğu Anadolu'da, Ülkü, 1940.
Irk ve millet. Ülkü, 1940.
Ankara Hayvanat bahçesi, Ülkü, 1940.
Anadolu ve Türk gençleri. Ülkü, 1940.
Anadolu Üniversitesi ve Türkiye'de ilimlerin ilerlemesine çalışacak müessese hakkında. Ülkü, 1940.
Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan Eti yokuşu hafriyatı raporu. Les fouilles d'Eti Yokuşu enterprises par la société d'Histoire Turque, Ankara, 1940.
Türk Antropoloji Enstitüsü tarihçesi (historique de l'institut Turcs d'Anthropologie), 1940.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Antropoloji Enstitüsünde muhafaza edilmekte bulunan bazı prehistorik arkeoloji eşyası. Belleten V, 19, 1941, s. 255-260.
Oluşum. Ülkü 1941 (Tahsin Özgüç'le birlikte).
Tilkitepe (Şamramaltı-Van) kazısında bulunan kemik ve taş aletler münasebetiyle şarkî ve cenubi şarkî Anadolu'ya bir bakış. Belleten 1941.
Zile ve civarının ön ve eski tarihine ait yeni buluntular. Ülkü, XVII, 99, 1941. s. 213-218 (T. Özgüçle birlikle).
Etiyokuşu kazısında bulunan mühür ve ağırşak, Ülkü, XVII. 100, 1941, s. 291-293 (Tahsin Özgüçle birlikte).
Anadolu'da Türk mütefekkirlerinin coğrafi yayılışı üzerinde bir araştırma. "A research on the geographical distribution of Turkish intellectuals in Anatolia," Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi I, 1942. 21-34.
Kars Üniversite Haftası: Türk vatanı ve cehit felsefesi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi yayını, Ankara, 1942.
Anadolunun ilk iptidai beşeriyetine ait olarak meydana çıkardığım vesikalar ve neticeler. CHP Konferansları serisi 14, Ankara, 1942.
Etnoloji ve memleketimiz. Ülkü, 1942.
Yeni yıl açış dersi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1943.
Türkiye Yüksek Etüdler Enstitüsü hakkında. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, sayı 4, 1943.
Cumhuriyetin 20. yılı ve Türk ilminin hizmetinde gençlerimiz. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, cilt. II. 1943.
İnsan ve medeniyet evrimi (tekâmül) tarihinde Anadolunun yeri. III. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1943.
Anadoluda yeni paleolitik buluntular. Neue Paleolitische funde in Anatolien. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi II, 5, 1943, Ankara.
Hatay, Üniversite Haftası: Milliyetçiliğimiz ve Türk gençliği. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1943.
Fakülte 1943-1944 öğretim yılının açış söylevi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 1944.
Anadoluda mezolitik kültür buluntular. Finds of mesolithic industry in Anatolia. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, II, 1944. Ankara.
Hatay (Antakya) da bulunan üst aşölleen (Micoque) ve Niğde-Nevşehir çevrelerinde toplanan alteler hakkında bir not, Belleten, 1945.
Isparta-Burdur illeri çevresinde Türk Tarih Kurumu adına 1944 Haziranında yapılan prehistorya araştırmalarına dair ilk rapor, (Türkçe-İngilizce). Belleten IX. 34. 1945.
Türk Tarih Kurumunun Alacahöyük kazılarında (1936-1944.) bakır çağı yerleşme katlarından çıkarılan iskeletlerin antropolojik incelenmesi. Belleten, 36, 1945. (S. Tunakan'la birlikte).
Dağ yolcuları ve dağların hayatı. Ülkü, 1945.
Roosevelt ve insanlık şuuru. Ülkü, 1945.
Toprak ve medeniyet. Ulus, 1945.
Hülya ve hayat, Ulus, 1945.
Beynimiz ve medeniyet. Ulus, 1945.
Mânevî şahsiyetimiz ve eğitim. Ulus, 1945.
Medeniyetimiz. Ulus, 1945.
Atom devri ve insanlığın alın yazası, Ulus, 1945.
Medeniyet ve üniversiteler. Ulus, 1945.
İnsanlığın manevî iklimleri, Ulus, 1945.
İçtimaileşen ve ehlileşen dünya. Ulus, 1945.
Biometri ve sosyal problemler. Ulus, 1946.
Anadolu Üniversitesi gencine birinci mektup, Ulus, 1946.
Anadolu Üniversitesi gencine ikinci mektup, Ulus, 1946.
Ankara Üniversitesinin ilk öğrenim yılını açış nutku, 1946.
İnsanlığın kaynakları ve ilk medeniyetler. T.T.Kurumu yayını. Dünya Tarihi serisi N. I. 1946.
Doğunun prehistoryası (çeviri), T.T.K. yayını 1946.
The place of anthropology and ethnology in Turkish universities and works and studies carried on in that field. Man, London, 1946.
Alacahöyük 1943-1945 kazılarından çıkarılan kalkolitik, bakır ve tunç çağlarına ait halkın antropolojisi. Sur l'anthropologie de la populations des âges Chalcolithique, du Cuivre et du Bronze mis jour lors des fouilles d'Alacahöyük. Belleten X, 40, 1946. (S. Tunakan ile birlikte).
Ankara Üniversitesinin ikinci öğrenim yılı açış nutku, 1947.
Üniversiteler Kanununun yürürlüğe girişinin ve Ankara Üniversitesinin kuruluşunun ilk yıldönümü töreni konuşması. Ankara 1947.
Gençlikte irade eğitimi ve büyük adamlar. Ankara Üniversitesi yayını 1947.
Stone age cultures in Turkey. American Journal of Archaelogy, Vol, LI, No. 3 1947.
1937-1939 yıllarında Eskişehir'de Yazılıkaya'da yapılan kazıda çıkarılmış olan Frik çağına ait kafanın antropolojik incelenmesi. (Belleten), 1947. (Türkçe-Fransızca). (S. Tunakan ile birlikte)
Ölümü dolayısıyle hocam Ord. Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp. Ulus, 5. VI. 1948. Ankara.
Tilki Tepe (Van) kazısında çıkarılan iskeletlerin antropolojisi. 1948. (M. Ünsal'la birlikte).
Ankara civarında paleolitik yeni buluşlar, 1948 (Fikret Ozansoy'la birlikte).
Karaoğlan Höyüğünden çıkarılan Eti, Frik ve Klasik devir iskeletlerinin antropolojik incelenmesi (Türkçe-Fransızca). Belleten, Cilt XII. Sayı 48, Ankara. 1948. (S. Tunakan'la birlikte).
Atomic age and the future of mankind. Ankara Üniversite Yıllığı. Cilt III, s. 303-305, 1949.
Avrupa'nın iskân tarihi (çeviri), T.T.K. yayını 1950.
Halkçı Nafi Atuf Kansu, Ülkü Seri III, N. 38, Ankara 1950.
Nafi Atuf Kansu'nun terbiyeci şahsiyeti. Ülkü Seri III, N, 38 , Ankara, 1950.
Anıt-Kabir: Türk Dili, Sayı 12, 1952. Ankara.
Bir antropolojist gözü ile kâinat, hayat ve insan tarihinin mânası hakkında, IV. Türk Tarih Kongresi. (1948). S. 465-474. 1952. Ankara.
Saim Ali Dilemre için. Türk Dili, Sayı 31, 1954, Ankara.
Gilgameş, D.T.D. sayı 20, 1955, Ankara.
Sur les civilisations prehistorigue de la Turquie, 10. Congr. İnter. Science Storiche, Roma ve Belleten vol. XIX. No. 76 Ankara. 1955.
"Southwest Asia" An Anthopological review for 1952-1954 Yearbook of Anhropology, New York, pp. 445-470, 1955.
Albert Einstein, Unesco Kültür Dünyası. Sayı 17-18, 1956.
Introduction à l'Anthropologie de la Période Byzantine. Berichte über die 5. Tagung der Deutshen Gesellschaft für Anthropologie. Freiburg i, Br. Homo 1956, pp. 61-67.
1955 Mart ayında Ankara'da kurulan "Türkiye Tabiatını Koruma Cemiyeti"ni ve "Türkiye topraklarının Muhafazası" 4. Rapor, Ankara. 1956.
Türkiye tabiatını korumak için, Unesco Kültür Dünyası, sayı 22-23, 1956, Ankara.
Büyük öğretmen Dr. René Leriche, Unesco Kültür dünyası, sayı 24-25, 1956. Ankara.
Trente-deux ans d'Anthropogie et de Prehistoire en Turquie (Mélanges Pittard). 1957.
İnsan ve Musiki, Ocak 1958, (Üniversite konserleri için) Ankara.
Atatürk'ten bir hâtıra, Ulus, 13. VIII. 1960, Ankara.
Üniversitelerin ışıması, Ulus, 15. VIII, 1960, Ankara.
Kucaklanan Anadolu, Ulus, 25. VIII. 1960, Ankara.
Toprak ve İnsan, Ulus, 28.IX.1960, Ankara.
Henri Breuil (1877-1961). Belleten, Cilt XXV. Sayı 100, Ankara, 1961.
Ahmet Hamdi Tanpınar için, Ulus, 28. 1962, Ankara.
Atatürk ve hürriyet. Cumhuriyet, İstanbul, 1963.
Atatürk'e dair. Sümerbank Atatürk Özel Sayısı. Ankara. 1963.
İnsan gücünün tayininde antropolojinin önemi. Arge, 1963. Ankara.
Sanat ve Musikî üzerine, Dernek, sayı 4, 1962, Ankara.
Dünyayı ses ile değiştiren insan. Dernek. Sayı 5, 1962, Ankara.
Eugène Pittard. Belleten XXVII, N. 105, 1963.
Kanallı köprü (Silivri) kalkolitiğine ait yeni keramik belgeler ve "Heraeum"un yeri. Belleten, Cilt XXVII, Sayı 106, Ankara, 1963.
Marmara bölgesi ve Trakyada prehistorik iskân tarihi bakımından araştırmalar. (Recherches sur le peuplemet Préhistorique dens la région de Marmara et en Thrace Turque. (1950-1962). Belleten, Cilt, XXVII, sayı 108, Ankara 1963.
Edirne'nin Lalapaşa - Büyünlü dolmenleri hakkında ilk not, Belleten, cilt XXVII, sayı 107. 1963. Ankara.
Ege (İzmir) alt poleolitiğine ait ilk not-note préliminaire sur le Paléolitique de la région Egéenne (İzmir). Belleten. Cilt XXVII sayı 107.1963 Ankara.
Türk Tarih Kurumu Atatürk yıllık konferansları açış konuşması ve "Tarih faktörü olarak Kemal Atatürk". Belleten, Cilt XXVII, N. 105, Ankara, 1964.
Güney-Doğu Anadolu ve "Chopper". "Chopping-Tools" endüstrisi hakkında. Belleten, Cilt XXVIII, sayı 109, Ankara, 1964.
Kuzeydoğu Anadolu'da Arpaçay (Çayır Köyü) dolmenlerinden galerili bir dolmen hakkında. Sur un Dolmen à Galerie Trouvé Prés Arpaçay au nord-Est de l'Anatolie. Belleten, Cilt XXVIII, Sayı 110, Ankara 1964.
Atatürk kuşaklarının çabası. Sümerbank Atatürk Özel Sayısı, Ankara 1964.
Edirne'nin tarih öncesine ait araştırmalar. ("Edirne" Armağan Kitabı) Ankara 1964. (s.13-19).
Büyük eğitimci Tonguç. Birlik, Sayı: 74-76, 1965, Ankara.
Gilgameş destanı. D.T.D. sayı 12, 1965, Ankara.
Afrodisias'da bir konuşma. Cumhuriyet (13.VIII.1965) İstanbul, 1965.
In Memoriam Atatürk, Sümerbank Atatürk Özel Sayısı. Ankara, 1965.
Bir tahtacı mezarlığı. (Observations sur un Cimetière des "Tahtacis". Belleten, Cilt XXIX, Sayı 115, Ankara, 1965. (s.485-490)
Bir eser münasebetiyle, Belleten, Cilt XXIX, Sayı 116, Ankara 1965. (661-662), 1965.
Sur mes recents Trouvailles Préhistoriques aux alentours d'İstanbul et en Thrace Turque. VI. Congresso Internazionale della Scienze Preistoriche et Protoistoriche. Vol II, Roma. 1965.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Kuruluşunun 30. yıldönümünde bir anı. Ulus, 11.Ocak.1966, Ankara.
Überblick über die Fortschritte der anthrophologischen forschungen in der Türkei in den letzten jahren, Homo, g. Tagung d. Dtsch. Gesellschaft f. Anthropologie 1967.
Korkuteli Tefenni iskeletine ait kalıntıların tetkiki, Belleten, Cilt XXXII, No. I27, 1968. (Refaket Çiner ile birlikte).
Rassengeschichte der Türkei: Belleten sayı 159. Cilt Pl. 1976 Sayfa 353-402 + 12 Levha. (Türkçe özeti ile).
İzmir dolaylarında bulunan ikinci bir alt paleolitik alete ait not. Belleten sayı 129, 1969.
Edirne'de bulunan dolmenler ve dikili Taşlar hakkında yeni gözlemler. Belleten sayı 132. 1969.
Tevfik Bıyıklıoğlu (Nekroloji). Belleten 133. 1970.
Bitinya'da Prehistorya araştırmalar. Atatürk Konferansları. Cilt 2. 1970.
Kars ilinin Zührap köyünde "Malakanlar" Belleten sayı 136. 1970.
Türk Tarih Kurumunun kuruluşunun 40. yıldönümü, Belleten sayı 137. 1971.
Yarım Burgaz mağarası. 7. Türk Tarih Kongresi 1970 (1972). S.22-30 ve Tuzla Kalkolitiği üzerine gözlemler. 31-32 L. 1-54 52-56.
Kula'da bulunan Çifte Balta. Mansel Armağanı cilt I.1974
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin Kuruluşu ile ilgili anı. (Anma Kitabı) 1974.
İbni Sinanın başının morfolojisi üzerine gözlem. VIII Türk Tarih Kongresi basım. Levha 3-4 ss. 25-32. Ankara 1979.
Türk Tarih Kurumunun binası temel kazısında çıkan Seramikler hakkında. VIII. T.T.K. Kongresi Levha 1-2 as: 19-23 Ankara 1979.
Karal (E.Z.) için Belleten, C. XLVI. N. 182, Ankara, 1982.
 

64general1

New member
ASİL_1' Alıntı:
Adam orada Fikret Başkayayı yeriyor Türk Tarih Kurumunu kolluyor kurulma gerekçelerini izah ediyor.Okuduğunu bile anlamaktan acizsin saldırgan çocuk bu son mesajım cevap yazarsan özelden gerekeni iletirim...
Yaşını bilmediğim zavallı,sen asıl yazılanı anlamayan birisin.Ben eleştirdigim kısmıda yazmışım.Atatürk'ün övüldügünüde belirtmişim.Ben zırva yazarın zırvaladıgı kısmın örnegini de vermişim.Terbiyesizlik yapma.45 yaşındaki insana çocuk diye hitap etmeye utanmıyormusun?Özelden ne göndereceksen, gönderde seviyeni iyice görelim.Sen güzel dersin ben zırva,senin görüşünü oldugu gibi, kabul etmek zorumlulugum mu var yoksa?
 

ASİL_1

New member
Ben de 42 yaşındayım yazdıkların hiç de 45 gibi durmuyor ben 17 filan zannettiydim kusura kalma zavallı...Ve istersen fazla uzatma forumu kirletip durma.
 

Vtnsvr

New member
Ismail Kizir
Türk Ordusu Silah kullandığı için özür dilemeli ve kendini lağvetmelidir!
Bu mudur istenilen? 301. Madde söz konusu olduğunda demokrat kesilip, değerli bir bilimadamı bir görüş açıkladı diye yargılanırken O`nu ve Türk Ordusu`nu ırkçı ilan edip oh çekmekle ne demokrat olunur, ne bir çözüme ulaşılır.

Türk Tarih Kurumu Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu `nun, bir konferans sırasında yaptığı konuşma üzerine, bir süredir bu konu üzerinde düşünüyoruz ve elbette basını yakından takip ediyoruz, kanaat önderlerinin, basının ve sivil toplum kuruluşlarının açıklamalarını soğukkanlı bir şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz.


Örneğin, Hürriyet Gazetesi nin konu hakkındaki bir haberinin girişi şu şekilde:


Türk Tarih Kurumu (TTK ) Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu `nun Kürtlerin Türkmen , Kürt Alevilerin ise Ermeni kökenli olduğu yönündeki tezleri dış basında da yankı uyandırdı


Habere göre, Sayın Halaçoğlu "Kürtler Türkmendir. Kürt aleviler ise Ermenidir " demiş.


Televizyonlardan defalarca seyrettik, Sayın Halaçoğlu `nun böyle bir açıklaması olmadı. "Bir kısım" lafı atlanınca, anlam çok ama çok fazla değişiyor. Neden bu kötü niyet? Neden bunca insanın gözünün içine baka baka çarpıtma?


Yine dün akşam, bir televizyon kanalında, Ali Bayramoğlu ve Etyen Mahçupyan `ın katıldığı toplantıda, bu açıklamalar yüzünden, Halaçoğlu "ırkçı", Türkiye ise, "Cumhuriyet olmayı beceremeyen bir ülke" olarak nitelendiriliyordu.


Etyen Bey `i az da olsa, Sivil Anayasa Topluluğu üzerinden şahsen tanırız.


Çoğu konuda da kendisi ile hemfikirizdir, iyi niyetine de inanırız. Ali Bayramoğlu `na da saygı duyarız.


Lakin, bu konudaki çıkışları, bize Osmanlı İmparatorluğu `nun son dönemlerinde yaşanmış bir anekdotu anımsattı.


Sarayın Bahçesinde, küçük bir şehzade , çiçeklerden birini kırınca, Arnavut bahçıvan sinirlenerek "Etrak -i bi idrak" (Anlayışsız Türkler ) deyiverir. Söylenenlere bulunduğu yerden kulak misafiri olan Sultan Abdülhamit `in ise, yumuşak bir ses tonu ile "Unutmayınız, ben de Türk`üm " dediği ve bunu duyan bahçıvanın korkudan ve utançtan bayıldığı rivayet edilir.


Orduyu da lağvedelim mi?


Sayın Mahçupyan ve Sayın Bayramoğlu , bu konuları araştırmanın "ırkçılık" ve "Cumhuriyet olmayı becerememek" demek olacağını buyurdular.


Bayramoğlu , başka bir örnek vererek, Türk Ordusu `nun, en ufak yerleşim birimlerine kadar halkın etnik köken haritasını çıkardığını bildirerek : "Bunları ne yapacaklarsa artık, ne işe yarayacaksa, bilemiyorum" dedi.


Ne işe yarayacağını kendilerine biz söyleyelim: Oyun planı yapmaya yarayacak.


Sayın Bayramoğlu da, Sayın Mahçupyan da çok iyi biliyor ki, aynı demografik haritaların çok daha gelişmişleri yüzyıllardır Avrupa Devletleri , Amerika , İsrail ve daha pek çok ülke tarafından tutuluyor ve güncelleniyor.


Tüm Cumhuriyet Tarihi boyunca ve hatta Cumhuriyet kurulmasından çok evvelinden beri, bu demografik yapıların kaşındığı, provokasyonlara alet edildiği, ayaklanmalara vesile edildiği biliniyor.


Dahası, devlet içindeki hassas bazı kurumlardaki dostlarımız bize, son zamanlarda bir büyük devletin benzer çalışmaları başta Trabzon olmak üzre Karadeniz civarında yoğunlaştırdığını da aktardı.


Bayramoğlu , konuşmasında, söz konusu belgeleri, gizli kaynaklarından, gizli yollardan elde ettiğini de belirtti. Türk Ordusu `nun, Türk Kamuoyu önünde açıklamadığı, iç kamuoyu manipülasyonu için kullanmadığı istihbari çalışmalarını hangi mantıkla "ırkçılık" olarak nitelendirebiliyorlar? Silah kötüye kullanılabilir diye ordumuzu da lağvedelim mi?


"Ulus " bir projeden ibaret kalmıştır


Bilgi iyiye de kullanılabilir, kötüye de. Bu ayrı bir sorun.

Eğer söylemek istedikleri, "Bu bilgi kötüye kullanılabilir" demekse, kendileri ile birlikteyiz . Var gücümüzle bağıralım : "Bu bilgileri iç siyaset ve manipülasyon malzemesi yapmayın!". Ama, devletin bir sürü farklı istihbarat biriminden "PKK `da çok fazla ermeni olduğu" bilgisi geliyorsa, devlet gibi devletin, konunun tüm ayrıntılarına vakıf olması elzemdir. İstihbarat birimleri bunun için vardır. Ordunun savunma yapabilmesi için planlamaya, planlama yapabilmesi için istihbarata ihtiyacı vardır.


Günümüzde artık klasik savaşların yerini etnik karmaşalar almıştır. Amerika "gettolar" üzerinden Fransa `yı vururken, Fransa , Kanada `da frankofonları kaşıyarak, İspanya ve Latin Dünyası ise, Amerika içindeki hispaniklerle iş tutarak rakibini zayıflatmaktadır. Amerika topladı istihbaratını, oyun planını kurdu, "İngilizce resmi dil olsun" diyenlere karşı, ispanyolcayı ikinci gayriresmi dil ilan etti, kongrede çoğunluk senatörler ispanyolca öğrendi. Amerika bu araştırmaları yaptı ırkçı mı oldu?


Keza, Fransa gettolarında sosyo-politik bilmemkaç tane araştırma yaptığında "Sosyal devlet olmanın gereğini" yerine getiriyor, Türk Ordusu ırkçı mı oluyor?


Diğer yandan, Amerika `da genel hava ırkçılığa kayabilirdi de... Huntington `ın "Who we are ?"(Biz kimiz?) isimli eseri ile ilk defa, Arjantin `e giderken yanyana oturduğumuz, -muhtemelen Alman gizli servisine yakın- STK `lardan birinin orta düzey yöneticisi sayesinde karşılaşmıştık. O eser, Amerika içindeki hispanik tehdide dikkat çekiyordu. "11 Eylül " ortamında yazılmıştı. Ama sonuçta, kongre farklı bir yöne gitti, "İngilizceyi resmi dil ilan edelim" diyenlere karşı, "bu ırkçılıktır" diye karşı çıktılar. Bu konuyu çok uzun ele almak gerek aslında, Dünyada iki farklı ulus projesi çatışıyor(sıcak çatışma hem de). Biri Amerikan çok kültürlü, diğeri asimilasyonist üniter Fransız modeli. "Proje" dememize de dikkat buyurunuz. Zira, bizce, iki model de çökmüştür, "ulus " proje olmaktan öteye gidebilmiş bir kavram değildir, hiçbir zaman var olamamıştır. Tek "proje modeli" olarak kalabilmek için, yukarda bahsettiğimiz şekilde birbiri ile çatışıyorlar. Ve çok muhtemelen, Türkiye `de bu aralar gündeme getirilen de, Türkiye içinde, bu iki farklı modeli savunanların uzantılarının çatışmalarının sonucudur. Bu, bir köşe yazısında değil, en azından doktora tezinde ele alınacak konudur.


Ama nasıl "ulus var olmadı diyebilirsin?" diyeceklere, iki örneği verelim:

Amerikan Ulus Projesi çökmüştür, örneğini bizzat Huntington mezkur eserinde veriyor : Bir futbol maçı. Maç Amerika `da. Takımlar, Meksika ve Amerikan Milli Takımları. Gol oluyor, bütün stad kalkıyor ve delicesine alkışlıyor. Ama bir problem var, stadda alkışlayanlar Amerikan vatandaşları, golü atan Meksika Milli Takımı . "Amerikan Ulusu " diye isimlendirilen topluluğun daha 1957`de Arkansas `a karşı, ırkçılık yüzünden neredeyse Federal Ordu `yu hareket geçireceğini ne çabuk unuttuk? Beyazlar ve siyahlar için "eşit fakat ayrı" yerler! Kızılderililer bahsine ise hiç girmeyelim!


İkinci projeye iki örnek de bizden: Fransız ulus projesi çökmüştür, Getto olaylarında bu açıkca belli olmuştur. Çok uluslu bir imparatorluk sevdası hiç bitmemiş olan Fransızlar , hiçbir zaman imparatorluk olamamanın verdiği eziklik ile kolonicilik aşağılık eylemlerine bulduğu "biz medenileştiriyoruz" bahanesini hala okullarında ders diye okutur. Kolonilerinden gelen zavallı insanları da ne adam gibi massedebilmiş, ne Alzas `lılara yaptığı gibi asimile edebilmiş, ne kültürel anlamda entegre edebilmiştir. Bilmemkaçtane siyahi insandan oluşmuş milli takım ile dünya kupası almak zevahiri kurtarmaya yetmiyor! İnanmayan, gidip Fransız Havaalanları`na bir göz atsın. Temizlikçilerin büyük çoğunluğu siyahidir!


Arjantin `de, soyları kırılmış, geri kalanı da asimile edilip en alt tabakayı oluşturmaya zorlanmış Amerikan yerlileri dışında nerdeyse herkes çift pasaport taşıyor! Zira bunların çoğunluğu Avrupa göçmenidir. Kimi Portekiz , kimi İtalyan , kimi İspanyol pasaportu taşır. Nerede "Arjantin ulusu"? (Detaylar için bkz: Arjantn aynasında Türkiye başlıklı yazımız.)


Aslında üçüncü bir "şey" daha var: Nazi Almanyası ve İsrail tipi, kan ve ırk modeli. Biz, lanetlediğimiz ırkçılığı bir "model" olarak bile anmaktan imtina ederiz. Ve Almanya , onayladığı son göçmen yasası ile, Fransız asimilasyonist modeline göz kırparken, aslında ikisi de Nazi Almanyası `na öykündüklerini apaçık belli ediyorlar farkında olmadan.


Ve en önemlisi, bu üçüncü "şey" dışındaki iki modelin, 250 yıldır, başarılı imiş "gibi yapmasıdır". Ders kitaplarında "var" demekle bir "ulus " var olmuyor. Çok kısaca özetlemek gerekirse, Fransız ihtilalinin getirdiği iki farklı ulus modeli de çökmüştür. Ülkemizdekiler de dahil, tüm bu olanlar, aslında bu gerçeği artık "görmek gerektiğinin" ve dünya çapında "yeniden tanımlanılmaya çalışıldığının" teyitinden başka birşey değildir. Herkesin merak ettiği, Anti Defamation League `in zamansız açıklamasının asıl sebebi de, bu operasyon üzerinden kurulacak bir tezgaha yöneliktir. Nasıl olsa, "ırk ve kan" birliği üzerine kurduğu, adi ve sarsılmaz bir bütünlüğe sahip "vadedilmiş toprakları". İstedikleri gibi kaşıyabilirler başkalarının yaralarını.


Kavramsal olarak ortaya atılmasından üzerinden 250 yıl geçmesine, bir sürü farklı devlette "var olduğu iddia edilmesine" rağmen, ulus dediğiniz şey, halen, ilgili kavramın bayraktar iki model ülkesindeki vatandaşların tümünün "aidiyetini" sağlayamamışsa, kimse kusura bakmasın, kimse böyle birşeyin var olduğundan bahsedemez. Bilimsel olarak, istenilen başarıyı yakalayamamış ve apaçık görüldüğü gibi halen "inşa halinde olan" bir projedir.


Sonuçta, iki grup da bizi bağlamaz . İkisi de "proje"den ibarettir. Uzun konudur, bu millet tarafından gündeme getirilmemiştir, ama dünyanın yeni düzenini şekillendirmeye uğraşıyorlar.


Biz kendi doğrularımızı savunur, "soyut projeler" üzerinde tartışırken, somut gerçekleri gözden kaçırmayız: O etnik dağılım bilgileri kesinlikle edinilmesi gereken bilgilerdir. Halaçoğlu `nun açıklamaları da çok isabetlidir. Zamanlama da uygundur . Ne olursa olsun, Türk Ordusu ve Devleti güçlü olmalı, savunmasız bırakılmamalıdır. Somut gerçek budur!


Ve ayrıca, Mahçupyan `ın mezkur programdaki "Halaçoğlu `nun açıklamaları malumun ilamıdır" demesi de dikkat çekici.

Bir siyaset bilimci olarak bu satırların yazarı, bahsedilen açıklamaları ilk defa duymaktadır. Daha önce duydu ise de, ülkede var olan dezenformasyon fırtınasından dolayı kulak ardı etmiştir. Böylesine ciddi bir kurumun başındaki insanın, belgeleri ile konuya ışık tutması son derece önemli bir hizmettir. Görevidir. Suç falan da değildir. Ayrıca, kültürkırım ve soykırım konularında bu kadar hassas olan yazarlarımız nasıl oluyor da, temelinde İslam `ın en güzel renklerinden birini oluşturan koskoca "Alevi "liğin, içine sızan, az buz değil, yüzbin kişi ile "Ali "sizleştirilmesine sessiz kalabiliyor?


Kimsenin bir topluluğun acıları ile oynamaya niyeti yok. Ama bu ülkede, bir dinin mensubu imiş gibi görünerek inançların soysuzlaştırılması ciddi bir vakıadır. Bir ülkenin Tarih Kurumu Başkanı görevini yaparak halkı bilgilendirdi diye neden kazığa oturtuluyor? Kürt kardeşimiz adına hareket ettiğini iddia ederken, "kürt ırkçılığı" yapanların aslında kürt olmadığını neden bilmesin insanımız? Zararı nedir?


Irkçılığı her zaman lanetledik.


Kendimizi her zaman "demokrat " olarak konumlandırdık. "Demokratlık" konusunda kendimizden şüphemiz yok.


Sayın Mahçupyan `ın "Sivil Anayasa " hareketine de bundan destek vermiştik kendimizce.


Çeteler ... 301. madde... AB yolunda atılan demokratikleşme adımları... Bütün bu tartışmalarda demokrasiden yana tavır koyduk.


Dink meselesinde, katledilen insan bu vatana hizmet ediyordu, vuran da, vurduran da haindir diyebildik.


Hele çeteler konusunda, "tumgazeteler.com"un tavrı ortadadır. Çeteler kaç kere sitemize manşet olmuştur?


Türk internet medyasında bu konunun üzerine bizden fazla giden olduğunu düşünmüyoruz.


Demokrasi adına Orduyu eleştirmekse ... Köşe yazılarımız ortadadır. Kimseden korkmadık. Bakın arşivlerimize!


Ama iş, haydi biz en hafifinden romantizm diyelim, romantizm adına devletimizi ve ordumuzu savunmasız ve istihbaratsız bırakmaya, hiç haketmediği halde "ırkçılıkla" suçlamaya gelince ... Orada biz yokuz .


Ali Bayramoğlu , Etyen Mahçupyan ve herkesin bildiği alışılageldik yarenlerinden oluşan bir troyka bizleri "Eğitilerek demokratlaştırılacak sürü", kendilerini de "demokrasinin mihenk taşı " addetmeye başladı.


Bugüne kadar, demokrasi adına verdikleri mücadeleyi hep takdir ettik.


Ama egolarının ve romantizmlerinin bir sınırının olduğunu ümit ediyoruz.


Ne yapsak yaranacağız kendilerine?


Türk olduğumuz için özür mü dilemeliyiz?


Devletimizi de Ordumuzu da en ağır şekilde eleştiririz. Bizim bunu yapmaktaki kastımız, onları daha güçlü kılmaktır, çırılçıplak savunmasız bırakmak değil!


Biz, "Ne mutlu Türküm diyene" demeyen bizim düşmanımızdır diyen zihniyeti de ...


"Şeker sugar, azucar, sucre: Ne kadar benziyor, görüyorsunuz tüm dünya dilleri Türkçe `den türüyor" diyenleri de ...


"Irkçılıktır" tehditleri ve yaftaları ile bu devleti ve ordusunu kendi ego ve romantizmleri adına çırılçıplak, istihbaratsız ve savunmasız bırakıp, ülkemizi edilgen hale getirenlere hizmet edenleri de aynı kefeye koyuyoruz.


250 yıldır milyonlarca hayata mal olmuş, yüzlerce ülkede milyarca insanın hayatını belirleyen bir "projenin" içini doldurmak, bir kişinin basit bir makalede yapabileceği iş elbette değildir ve böyle bir niyetimiz kesinlikle yok. Amacımız, açmaza ilişkin mesleki tespitlerimizi sıralamak, hem Türkiye `de, hem dünyanın başka ülkelerinde toplumların "ulusal birlikteliğin" içini gerektiği gibi dolduracak, o coğrafyada yaşayan "hiçbir yurttaşın" kendini dışlanmış hissetmesine mahal vermeyecek açılımlara ihtiyacı vardır.


Biz Türkiye `de bu olgunun başlangıcının, öncelikle herkesin, kimliğini saklamadan, "kendisi" olarak bu zemine katkıda bulunmalarıyla gerçekleşebileceğine inanıyoruz, başka kimliklerin ardına gizlenerek içine girdikleri kimlikleri ifsat etmeleri, bir başka deyişle "karınlarından konuşmaları" ile değil. Kimsenin kimseyi "Sen ermenisin, sen yahudisin, sen alevisin" diye dışlaması düşünülemez.


Kimseden korkumuz, kimseye karşı bir göbek bağımız da yok.

Yukardaki satırların yazılmasından bir gün sonra, Birgün Gazetesi yazarlarından Sayın Tayfun Atay `ın, hem içerde toplumsal barışı sağlayabilecek, hem dışarda proaktif politika uygulayabilmemizi sağlayabilecek iyi niyetli olarak kaleme alındığına inandığımız, 24 Nisan `ı Türkiye `de, Türk Milleti olarak bir trajedi günü ilan etmemizi ve millet olarak anmamızı öneren makalesini gördük. Buraya tıklayarak okumanızı tavsiye ederiz. Bunun doğru bir öneri olduğunu savunmuyoruz. Meselemiz, daha iki yıl önce Buenos Aires `in tüm billboardlarında "1,5 milyon ermeniyi şöyle katleden böyle barbar türkler" neviinden propagandaların hemen ardından, Arjantin `in yaklaşık 30 ülkeden sonra soykırımı tanıma sürecini birebir yaşamış olmamızdır. Kafayı kuma gömmekle sorun çözülmüyor. Türkiye `de toplumsal barış adına her türlü iyi niyetli görüş sahibi dinlenmeli, çözüm üretilmelidir. 301. Madde söz konusu olduğunda demokrat kesilip, değerli bir bilimadamı bir görüş açıkladı diye yargılanırken O`nu ve Türk Ordusu `nu ırkçı ilan edip oh çekmekle ne demokrat olunur, ne bir çözüme ulaşılır.


2007-08-25 06:30:48 Tümgazeteler.com
 

HTML

Üst