Kimi dimdik ayakta kimi yarı belinden kırık kimi tümden yıkık mezar taşları, üzerindeki fesler, kalemler, kılıçlar, gemiler, yeniçeri başlıkları ile ölünün, sağlığındaki mesleğine, eğilimine, sosyal konumuna göndermede bulunur.
Orada yatan ya gemicidir ya askerdir ya şairdir ya ilmiye mesleğindendir vesaire. Dantelli, güllü, çiçekli, yemenili zarif taşlar ise orada "sadece" bir kadının yattığını söyler. Sosyal tarihi fevkalâde zenginleştiren onca taş hattatın, nakkaşın, taş ustasının elinden çıkarken üzerindeki yazılar da edebiyata dokunur. Bunlar eğer taşçının insafına bırakılmamışsa ya geride kalanların duygularına tercüman birer mektup ya da bizzat giden tarafından onun henüz sağlığında kaleme alınmış bir veda cümlesidir. Şairin sağlığında söylediği mısra şimdi mezar taşındadır:
Bir taş kalpli uğrunda ölen Necati hiç olmazsa ölümünden sonra onun kalbinin içinde uyumak istemektedir. Öyleyse mezarının mermerden yapılmasını vasiyet eder:
Bir seng-dil firâkına ölen Necâtînin
Billâhi mermer ile yapasız mezârını
Şiiri Lâle devrinden bir şenlik yerine benzeyen Nedimin taşında tecahül-i arifane ile sorulmuş bir soru vardır.
Evvel o kadar güzel söz söyleyen Nedim şimdi neden suskundur?
Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun Sende evvel çok nevâlar güf ü gûlar var idi
Zincirlikuyu mezarlığının ilk "sakini", tezatların şairi Hâmidin başına onun "Ölü"sünden alınan beyit kazınmıştır. Mezar taşını işaret eden şair onu alnına, alın yazısına benzetmektedir. Her ikisi de tıpkı mezar gibi, ilk bakışta sükût içinde görünse de derinlerinde mahşer kaynamaktadır.
Bu taş cebînime benzer ki ayn-ı makberdir
Dışı sükût ile zâhir derûnu mahşerdir
Cahit Sıtkının mezar taşında "Sanatkârın Ölümü" isimli şiirinin ikinci kıtası, sade mi sadedir:
Gitti gelmez bahar yeli/Şarkılar yarıda kaldı/Bütün bahçeler kilitli/Anahtar Tanrıda kaldı
Şimdi artık dünya zamanının dışındaki Tanpınarın mezar taşında ise meşhur o iki mısra, tam da yerine ve zamanına muvafıktır:
Ne içindeyim zamanın/Ne de büsbütün dışında
Bazen sağ salimken o kadar dikkat edilen isimden bir "T" düşer bir "L" eklenir: "Atilla" İlhan. Bazen fazla söze hacet yoktur sadece bir imza yeter: "Necip Fazıl". Bazen bir dörtlük, Tahirül Mevlevinin kitabesindeki gibi, kinayeli bir dertleşmenin hikmetine yaslanır:
Eli boş gidilmez gidilen yere/Boş gelmedim yâ Rab ben suç getirdim/Dağlar çekemezken bu ağır yükü/İki kat sırtımla pek güç getirdim
Bazen de hikmet, "harabat ehlini hor gören zâhid"den kinaye, keskin ironik sembollerin ve batıni tezatların arkasına saklanır. Neyzen Tevfikin mezar taşındaki gibi:
Sen sûrete bakmakla hüküm verme sakın
Gel sîreti gör Hakkı temâşa ediyor
Hep Neyzeni sarhoş görüyorsan ne çıkar
Meyhânede bak Kâbeyi inşâ ediyor
Neyzenin kendisine üstad saydığı Eşref ise meşhur "taş"ın sahibidir.
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki İstemem ben Fatiha tek çalmasınlar taşımı. Eşrefin mezar taşının mukallitler tarafından çalındığını söylemeye gerek yok tabii.
Dünya kelâmıyla yazılmış dizelerin üzerinde muhakkak bir "Hüvelbaki" taşıyan bütün mezar taşı yazılarının özeti ise bana öyle gelir ki Abdülbaki Gölpınarlının taşında çıkarılmıştır:
Bezmimizde ecel sâkî
Oluruz Hakka mülâkî
Değil baki Abdülbaki
Hüvel-baki Hüvel-baki
N. Bekiroğlu
Orada yatan ya gemicidir ya askerdir ya şairdir ya ilmiye mesleğindendir vesaire. Dantelli, güllü, çiçekli, yemenili zarif taşlar ise orada "sadece" bir kadının yattığını söyler. Sosyal tarihi fevkalâde zenginleştiren onca taş hattatın, nakkaşın, taş ustasının elinden çıkarken üzerindeki yazılar da edebiyata dokunur. Bunlar eğer taşçının insafına bırakılmamışsa ya geride kalanların duygularına tercüman birer mektup ya da bizzat giden tarafından onun henüz sağlığında kaleme alınmış bir veda cümlesidir. Şairin sağlığında söylediği mısra şimdi mezar taşındadır:
Bir taş kalpli uğrunda ölen Necati hiç olmazsa ölümünden sonra onun kalbinin içinde uyumak istemektedir. Öyleyse mezarının mermerden yapılmasını vasiyet eder:
Bir seng-dil firâkına ölen Necâtînin
Billâhi mermer ile yapasız mezârını
Şiiri Lâle devrinden bir şenlik yerine benzeyen Nedimin taşında tecahül-i arifane ile sorulmuş bir soru vardır.
Evvel o kadar güzel söz söyleyen Nedim şimdi neden suskundur?
Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun Sende evvel çok nevâlar güf ü gûlar var idi
Zincirlikuyu mezarlığının ilk "sakini", tezatların şairi Hâmidin başına onun "Ölü"sünden alınan beyit kazınmıştır. Mezar taşını işaret eden şair onu alnına, alın yazısına benzetmektedir. Her ikisi de tıpkı mezar gibi, ilk bakışta sükût içinde görünse de derinlerinde mahşer kaynamaktadır.
Bu taş cebînime benzer ki ayn-ı makberdir
Dışı sükût ile zâhir derûnu mahşerdir
Cahit Sıtkının mezar taşında "Sanatkârın Ölümü" isimli şiirinin ikinci kıtası, sade mi sadedir:
Gitti gelmez bahar yeli/Şarkılar yarıda kaldı/Bütün bahçeler kilitli/Anahtar Tanrıda kaldı
Şimdi artık dünya zamanının dışındaki Tanpınarın mezar taşında ise meşhur o iki mısra, tam da yerine ve zamanına muvafıktır:
Ne içindeyim zamanın/Ne de büsbütün dışında
Bazen sağ salimken o kadar dikkat edilen isimden bir "T" düşer bir "L" eklenir: "Atilla" İlhan. Bazen fazla söze hacet yoktur sadece bir imza yeter: "Necip Fazıl". Bazen bir dörtlük, Tahirül Mevlevinin kitabesindeki gibi, kinayeli bir dertleşmenin hikmetine yaslanır:
Eli boş gidilmez gidilen yere/Boş gelmedim yâ Rab ben suç getirdim/Dağlar çekemezken bu ağır yükü/İki kat sırtımla pek güç getirdim
Bazen de hikmet, "harabat ehlini hor gören zâhid"den kinaye, keskin ironik sembollerin ve batıni tezatların arkasına saklanır. Neyzen Tevfikin mezar taşındaki gibi:
Sen sûrete bakmakla hüküm verme sakın
Gel sîreti gör Hakkı temâşa ediyor
Hep Neyzeni sarhoş görüyorsan ne çıkar
Meyhânede bak Kâbeyi inşâ ediyor
Neyzenin kendisine üstad saydığı Eşref ise meşhur "taş"ın sahibidir.
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için Gelmesin reddeylerim billâhi öz kardaşımı Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki İstemem ben Fatiha tek çalmasınlar taşımı. Eşrefin mezar taşının mukallitler tarafından çalındığını söylemeye gerek yok tabii.
Dünya kelâmıyla yazılmış dizelerin üzerinde muhakkak bir "Hüvelbaki" taşıyan bütün mezar taşı yazılarının özeti ise bana öyle gelir ki Abdülbaki Gölpınarlının taşında çıkarılmıştır:
Bezmimizde ecel sâkî
Oluruz Hakka mülâkî
Değil baki Abdülbaki
Hüvel-baki Hüvel-baki
N. Bekiroğlu