Yaşlanma Neden Doğmadan Başlatılır?

Yaşlanma Neden Doğmadan Başlatılır?
Ölümün habercisi olan, yaşlanma; hücrelerden, doku, organ ve sistemlere kadar bütün hiyararşik doku ve fonksiyonlarda kademeli yıpranma ve yavaşlanmanın gözlendiği çok boyutlu ve girift bir hâdisedir. Kendi içinde biyolojik, psikolojik ve mânevî olmak üzere çeşitlenen yaşlanma hâdisesinin biyolojik boyutu, son yıllarda yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Araştırmacılar, herkesin az çok tedirgin olduğu ölümün bir önceki basamağı olan yaşlanmayı geciktirmek için, hem onun ortaya çıkış basamaklarını anlamaya çalışıyor, hem de yaşlanmayı geciktirici (anti-ageing), beslenme ve hayat tarzlarını araştırıyor. Yaşlanmanın görünen ve ölçülebilen belirtileri ‘biyolojik yaşlanma’ kavramı altında incelenmektedir. Önüne geçilemeyen ama yavaşlatılabilen fizyolojik bir hâdise olan yaşlanma, organizmanın büyüme ve gelişmesinde zamanla meydana gelen canlılığı azaltıcı gerilemelerin toplamı olarak da tarif edilmektedir. Güç ve fonksiyonlarda belirgin bir azalmanın görüldüğü ihtiyarlık dönemini hazırlayan biyolojik yaşlanma hâdisesi, modern tıp açısından kronolojik ve biyolojik olmak üzere iki grupta incelenir: Kronolojik yaşlanma; insanın doğumundan itibaren içinde bulunduğu zamana kadar geçen, yıllara bağlı değişmeleri anlatır. Biyolojik yaşlanma ise; hücre, doku ve organ seviyelerinde, beslenme ve çalışma şartlarıyla tetiklenen genetik, fizyolojik faktörlere bağlı olarak bedende meydana gelen fizikî değişikliklerdir. Bu yaşlanmada irsî faktörlerin yanında, kimyevî, psikolojik, ekolojik faktörler ve hayat tarzı da rol oynar.
İnsan organizması sistematik ve kademeli bir şekilde inşa edildiğinden, yaşlanma önce hücre içindeki moleküllerde başlar; sonra hücre, doku, organ ve sistem yıpranması şeklinde devam eder. Neticede sistemlerin parçaları arasında karşılıklı birbirini tetikleyen girift münasebetlerin bir neticesi olarak organizmanın yıpranması ve ölümü gerçekleşir. Kademeli bir organizasyona göre yaratılmış olan insan bedeninde yaşlanma ve ölüm üç farklı kategoride incelenir. Bunlar, biyomoleküllerin ve buna bağlı hücrenin yaşlanması ve ölümü; doku ve organların yaşlanması ve ölümü; organizmanın veya sistemlerin yaşlanması ve ölümüdür. Bu sebeple, günümüzde dokunun, organın (beyin gibi) ölümü, biyolojik ölüm; dolaşım, solunum, boşaltım, sindirim gibi sistemlerin kendi içindeki ve aralarındaki etkileşimin durması ve harabiyeti de klinik ölüm olarak tarif edilir. Ruhun bedenden ayrılmasına, biyolojik ölüm değil, klinik ölüm eşlik eder.
Yaşlanmaya yol açan unsurlar organizmaya ait iç faktörler ve çevre kaynaklı dış faktörler şeklinde gruplanmaktadır. Canlının genetik bilgi sistemine yerleştirilen programlı hücre ölümünü tetikleyen hücre metabolizmasındaki fizyolojik ve biyokimyevî değişiklik ve farklılaşmalar, yaşlanmaya sebep olan iç faktörlerdendir. Yaşlanmaya sebep olan bu değişiklik ve farklılaşmalardan bir tanesi, hücrenin çoğalmasına paralel olarak gerçekleşen kromozomların uç kısımlarındaki tekrarlayan DNA dizilerinin (telomer) sayı veya miktarında gözlenen geri dönüşümsüz azalmalardır.
Gözle görülür sistem seviyesindeki yaşlanma ihtiyarlık döneminde ortaya çıktığından, pek çok kimse, yaşlanmanın sadece ilerleyen yaşlarda olduğunu zanneder. Hakikatte yaşlanmayla ilgili hücre seviyesindeki metabolik değişimler, insan daha anne karnındayken başlamaktadır. Son araştırmalar, anne rahmindeki embriyonik hayatın belli bir döneminden itibaren hücrelerdeki kromozomların yavaş yavaş yaşlanmaya başladığını göstermektedir. Genetik bilgi seviyesinde yaşlanma ile ilgili değişikliklerin önemli bir kısmı, telomerik DNA’da gerçekleştirilir. Dolayısıyla moleküllerin yaşlanması, ileride gerçekleşecek olan sistem seviyesindeki yaşlanmanın ve ihtiyarlık döneminin habercileridir.
Canlının sahip olduğu genetik bilginin birer veya ikişer kopyası her hücrede saklanır. Bir zarla sitoplazmadan ayrılmış çekirdekli hücrelerde (ökaryotik), genetik bilginin paketlenmiş hâli olan kromozomların uç kısımlarına, stabilizasyonu sağlamada vazifeli olduğu düşünülen, tekrarlayan nükleotid dizi motifleri (telomer) yerleştirilmiştir. Telomer uzunluğundaki kısalmalar, çeşitli hücre bozukluklarına ve hücre bölünmesinin durmasına sebep olabilmektedir. Hücrelerde bulunan telomerlerdeki kısalma, fetal (embriyon) dönemin dördüncü ve yedinci aylarında başlayarak, ömür boyu tedrici olarak devam eder. İhtiyarlık dönemine gelindiğinde belirgin derecede hızlanır. Telomer uzunluğu ölçümünde, kilobaz (kb) kullanılır. 1.000 nükleotid polimeri, bir kilobaza karşılık gelir. Telomerlerin uzunluğu, sperm ve yumurta hücrelerinde 20 kb, fetal ve neonatal hücrelerde ~15 kb, yetişkin hücrelerinde ~10 kb ve yaşlı hücrelerde ~5 kb’dır. Telomerler, yaklaşık 60-80 hücre bölünmesi sonunda 5 kb’ye kadar kısalır ve hücrelerde yaşlanmanın biyokimyevî ve fizyolojik belirtileri görülmeye başlar. Bu oldukça kısa telomerler, DNA hasarına benzer bir sinyal üreterek, hem yaşlanmayı hem de programlı hücre ölümünü tetikler.
Bu tekrarlayan nükleotid dizilerinin sentezinde vazifeli telomeraz enzimi, canlının embriyonik dönemlerinde ve tümörlü hücrelerde aktif olacak, normal yetişkin döneminde ve sağlıklı somatik hücrelerde aktif olmayacak şekilde programlanmıştır. Telomeraz, aynı zamanda kromozamlardaki bilginin moleküler yaşlanmasında rol alan enzimdir. Yüce Yaratıcı, farklılaşma için en önemli dönem olan embriyonik safhada telomeraz enzimini aktif olacak şekilde programlamıştır. Bu dönemde çok sayıda hücre bölünmesi olmasına rağmen, telomeraz enziminin istihdamı vesile kılınarak hücrelerde yaşlanma olmamaktadır. Bebeğin anne karnındaki sekizinci haftasına kadar olan pre-embriyonik ve embriyonik safhalarda, çoğalan hücre tabakalarından bedenin temel organ ve sistemleri inşa edilir. Doku ve organların inşasında hızlı hücre çoğalması gerekli olduğundan ve organlar bir ömür boyu kullanılacağından, embriyonik hücrelerde telomerazlar aktif hâlde tutularak moleküler yaşlanmanın önüne geçilmektedir. Ancak, embriyonik dönemin bu safhalarından sonra telomerazlara, telomerlerin sentezinde rol verilmez.
Burada şu sorular akla gelebilir: Telomeraz enziminin çalışmaması durumunda, canlı hücrede ne gibi değişiklikler meydana gelir? Acaba meydana gelen bu değişiklikler canlının hayatî faaliyetlerine tesir eder mi? Telomeraz enziminin aktif olmadığı dönemlerde, telomerlerin sentezini gerçekleştirmede kullanılabilecek olan bir başka alternatif enzim, DNA polimerazlardır. Ancak, DNA polimerazlar, telomerlerin 50-200 nükleotidlik tekrarlayan birimlerin çoğaltılmasında iş görecek vasıfta yaratılmamıştır. Hem telomeraz, hem de DNA polimeraz, nükleotid polimerlerini sentezlemeye uygun enzimler olmasına rağmen, yaratılıştan gelen iş bölümü onların her türlü nükleotid sentezinde kullanılmasına mânî olmaktadır. DNA polimeraz, kalıp ipliğin karşısına yeni DNA ipliği sentezlemede son derece başarılı bir performans gösterirken, kromozomların uç kısımlarındaki tekrarlayan DNA dizilerini yapmada son derece başarısız kılınmıştır. Çünkü bu iş için hususî olarak telomerazlar görevlendirilmiştir. Bundan dolayı, somatik hücrelerin her bölünmesinde telomeraz inaktif kılındığından, kromozomların uç kısımlarında bulunan telomerler bir miktar kısalır. Hücre kültüründe çok sayıda hücre bölünmesi geçirmiş normal insan fibroblastlarında (bağdokusu hücresi), telomerlerdeki kısalmanın dikkate değer bir nispette olduğu görülmüştür. Bir hücrede telomer uzunluğundaki kısalmalara bağlı olarak yaşlanmanın olabilmesi için, telomerdeki kısalmanın belli bir noktaya kadar ilerlemiş olması gerekir. Eğer uzunluk kaybı kritik bir değere ulaşmamışsa, hücre içinde yaşlanmayı tetikleyici sinyaller üretilmemektedir. Bir başka ifadeyle, telomerlerinin uzunluğu belli bir ölçünün üzerinde kısalmayan bir hücrede, yaşlanma meydana getirilmemektedir.
Embriyonik dönemde bebeğin DNA’sında meydana gelebilecek herhangi bir genetik hasarın, o hücreden oluşacak olan diğer bütün hücrelerin ve bunlardan meydana getirilecek olan doku ve organların işleyişine tesir edeceği âşikârdır. Aynı şekilde, sürekli bölünmeye ihtiyaç duyan (deri ve karaciğer gibi) doku ve organların inşasına karşılık gelen embriyonik safhalarda, sürekli bölünebilme kapasitesi, telomeraz enziminin istihdam edilmesiyle korunmaktadır. Meydana gelen bu sürekli bölünmelerde kromozomların uçlarındaki telomerler, telomeraz vasıtasıyla sentez edilmekte, böylelikle de yaşlanmayı tetikleyici telomer kısalmasına mânî olunmaktadır. Embriyonik dönemde insanın inşasında âdeta tuğla görevi üstlenen hücrelerin hem hızlı çoğalmasına, hem de kromozomların bütünlüğünün korunmasına da vesile olunmaktadır. Embriyonik safhada telomeraz enziminin aktif hâlde tutulması ve müteakip gelişme dönemlerinde, bu enzimin aktivitesinin ortadan kaldırılması hâdisesine bu açıdan bakıldığında büyük bir hikmet ve rahmetin tecelli ettiği görülür. Eğer telomer uzunluklarını devam ettiren böyle bir mekânizma hücrelerimize yerleştirilmeseydi, hücrelerin çok hızlı bölündüğü bu safhada DNA’da hızlı kısalmalar olacak, farklılaşıp doku ve organları oluşturacak olan hücrelerin kontrolü mümkün olmayacaktı. Telomerlerin yaşlanmada ne kadar önemli olduğunu gösteren misâllerden biri, ilk klonlanan koyun olan Doly’dir. Bir koyunun ortalama hayat süresi 12 yıl civarındadır. Somatik hücrelerden (bedene ait) alınan çekirdek ile klonlanan Doly, yaklaşık 6 yaşına geldiğinde, 12 yaşındaki bir koyun gibi yaşlanmış ve 12 yaşındaki bir koyunda görülmesi beklenen hastalıklara yakalanmıştır. Klonlanan bu hayvanın neden erken yaşlandığı araştırıldığında, bilim adamlarının aklına, telomer uçlarındaki kısalmalar gelmiştir. Çünkü klonlanacak genetik materyalin alındığı ana koyun 6 yaşındaydı ve telomerlerinde önemli seviyede kısalma gerçekleşmişti. Genetik açıdan bakıldığında, Doly daha doğduğunda bile 6 yaşındaydı. 6 sene daha yaşadığında normal bir koyunun yaşayacağı ömür süresini tamamlamıştı.
Embriyonik dönemde hücrelerde telomerlerin kısalması gerçekleşseydi, doku ve organlar inşa edilirken hücre bölünmesinin durdurulmasına ait sinyal tetiklenecek ve bölünemeyen ve yaşlanan hücreler adım adım ölüme yaklaşacaktı. Bu da çocukların daha dünyaya gelmeden hızlı bir yaşlanma sürecine girmesi demektir. Bu enzimi yaratan ve onun aktif olma zamanlarını programlayan mutlak kudret ve hikmet sahibi Zât, yaşlanmanın bir ömür boyunca yavaş yavaş ve kontrollü bir şekilde olmasını murâd buyurmuş ve bizlerin belli bir dönem sağlıklı, güçlü ve enerjik bir hayat sürmemizin yolunu açmıştır.
Kadın ve erkeklerde ileride yumurta ve spermlerini meydana getirecek ana hücreler, canlının fetal döneminde üretilir. Dolayısıyla doğurganlığın süresi ve kalitesinin ana temelleri, henüz cenin dönemde atılmış olur. Ergenlik dönemine giren kadın ve erkeklerde, embriyonik üreme hücreleri, ergenlik döneminde işletilmeye başlanan cinsiyet hormonlarının faaliyetleriyle, ilgili organlarda olgunlaştırılır. İnsanın üreme sistemlerinin işleyiş programında da Cenâb-ı Hakk’ın insan yaratılışına koyduğu mükemmellik, bir kere daha karşımıza çıkmaktadır. Cinsiyet hücrelerinin temellerinin atıldığı embriyonik dönem, anne karnındaki bebeğin hücrelerindeki telomer kaybının en az olduğu, diğer bir ifadeyle kromozomların olabildiğince sağlam ve uzun olduğu döneme karşılık gelir. Bu safhalarda yaratılan sperm ve yumurta meydana getirecek ana hücreler de, üretildikleri ana kök hücrelerine bağlı olarak oldukça uzun telomerlere sahiptir. Bu, üreme hücrelerindeki kromozomların çok genç olduğu mânâsına gelir. Bunun tersi bir durum olsaydı, yani sperm ve yumurta normal vücut hücreleri gibi zamanı geldiğinde diğer vücut hücrelerinden üretilseydi, bu durumda yaşlanan hücrelerden meydana getirilen sperm ve yumurta da onlar gibi uçlarındaki telomerleri belli seviyede kaybetmiş durumda olacaklardır. Bu durumdaki yumurta ve spermin birleşmesinden oluşan zigot ve dolayısıyla da bebek, kromozomal olarak çok daha yaşlı olacaktı.
“Daha doğmadan yaşlanmaya mı başlıyoruz?” sorusunun cevabı, hücrede iş gördürülen moleküller açısından bakıldığında, ‘evet’tir. Zîrâ telomerlerin kısalmaya başlamasıyla birlikte, ileride doku, organ, sistem ve organizmanın yaşlanmasına kadar gelişebilecek olan moleküler yaşlanma tetiklenmektedir. Çok hücreli organizmalarda, embriyonik dönemin belli bir safhasından sonra gerçekleştirilen her hücre bölünmesinde programları gereği, telomerler belirli nispetlerde kısalmakta ve yerine yenisi ilâve edilememektedir. Yaşlanmanın ölümün keşif kolları olduğunu düşünürsek, “Ölüm doğumla başlar, ölmemek için doğmamak gerekirdi.” gibi vecizeler, bu bilgiler ışığında daha iyi anlaşılmaktadır.
 

ofoking

New member
cok uzun en iyisi kopyalayım sonra okurum ilginç bir konu ama thx
 
arkadaşlar böyle konularda eringeç olmayalım plz...
 

HTML

Üst