Yaşar Kemal'e Saygıyla

Yaşar Kemal'e Saygılya





Biyografi

Asıl adı Kemal Sadık GÖKÇELİ. Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi’nin oğlu. Aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü’ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Günseli) köyünden olan ailesi Birinci Dünya Savaşı’ndaki işgal yüzünden uzun bir göç süreci sonunda Adana’nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşmişti. Küçük yaşta bir kaza nedeniyle bir gözünü kaybeden Yaşar Kemal 5 yaşındayken babasının Hemite Camiinde namaz kılarken öldürülmesine tanık oldu. Burhanlı köyü ilkokulunda başladığı ilköğrenimini Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Adana’da ortaokula devam ederken bir yandan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ortaokulu son sınıfta terk ettikten sonra çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği’nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele’de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli’nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. Yirmiye yakın işte çalıştığı bu yıllarda en uzun işi beş yıl üst üste yaptığı çeltik tarlalarında kontrolörlük oldu. Bu arada 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. Askerlikten sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. hayatı hep zorluklarla geçmiştir. istanbul'a geldiğinde üç ay gülhane parkı'nda yatıp kalkmıştır. cezaevlerinde sürünmüşlüğü de vardır. yetmişli yıllarda ülkenin içinde bulunduğu siyasi durumdan dolayı isveç'e kaçmak zorunda kalmıştır. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptıktan sonra arzuhalcilik yapmaya başladı, çeşitli güçlüklerle karşılaştığı için bu işi de sürdüremedi. 1950’de Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı eylemde bulunmak savıyla tutuklandı ve bir süre Kozan Cezaevi’nde yattı. 1951’de salıverilince İstanbul’a gitti.

Kısa bir işsizlik döneminin ardından Cumhuriyet gazetesinde röportaj yazarlığı ile başladığı gazeteciliği fıkra yazarlığı ve kurduğu yurt haberleri serisinin yönetimi ile sürdürdü (1951-63). 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Propaganda Komitesi başkanlığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yaptı. 1963’te ayrıldığı gazetecilikten sonra kendini bütünüyle roman yazma uğraşına verdi. 1967’de haftalık dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. Sorumlusu olduğu bu derginin yayınları arasında çıkan Marksizmin Temel Kitabı adlı yapıttan dolayı 18 ay hüküm giydi. Bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Ant dergisindeki yazılarından dolayı çeşitli kovuşturmalara uğradı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 yıllarında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1995’te Der Spiegel’de çıkan bir yazısı dolayısıyla İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, 20 ay hapis cezasına çarptırıldı ve cezası ertelendi. PEN Yazarlar Derneği üyesi. Halen İstanbul’da yaşamakta ve yazarlık ile yaşamını sürdürmekte olan Yaşar Kemal bir çocuk babasıdır.

Yazar küçük yaşlarda halk edebiyatına ilgi duydu; saz çalmaya, türkü söylemeye ve destanlar anlatmaya başladı. Yöredeki halk ozanlarıyla karşılıklı atışmalar yaptı. İlkokulda okurken şiir yazmaya başladı. Köy köy dolaşarak folklor ürünleri derledi. Bu yıllarda şiirlerini Kemal Sadık Göğceli adı ile Türksözü (1939), Yeni Adana (1939) ve Vakit (1940) gazetelerinde ve Varlık, Kovan, Ülkü, Millet, Beşpınar dergilerinde yayımladı. 1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi. Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde eski Yunan klasiklerinden Çukurova tarihine kadar pek çok kitapla tanışma olanağı buldu. Bu sıralarda Orhan Kemal’le de tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet” 1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de askerliğini yaparken yazdı. Gözleme dayanan bu ilk öykülerinde konularını Çukurova ve Çukurova insanından aldı; bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç doğa koşullarındaki savaşımını insan-doğa-çevre ilişkisi içerisinde ele aldı; giderek uzun öykülere yöneldi.

Bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar (1943), o güne değin hiç derlenmemiş ya da çok az ilgi gösterilmiş tekerlemeleri ve ağıtları gün ışığına çıkardı. Bu ağıtları 16 yaşından itibaren derlemeye başlayan yazar, daha sonra Karacaoğlan’ın yayımlanmamış şiirleri üzerine çalıştı. Söz konusu derleme ve çalışmalar, yazarın ileride yazacağı romanlara önemli ölçüde malzeme sağladı.

Cumhuriyet gazetesine girdikten sonra Yaşar Kemal imzası ile yazmaya başladı. Bu dönemde Anadolu insanının iktisadi ve toplumsal sorunlarını dile getirdiği dizi röportajları ile tanınmaya başladı: “Yanan Ormanlarda Elli Gün” (1955), “Çukurova Yana Yana” (1955). “Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” (1955), “Peri Bacaları” (1957). 1952’de yayımlanan ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ta da yer alan “Bebek” öyküsünün Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye başlandığı dönemde yazarın imzasına olan merak giderek artmaya başladı. 1953-54’te Cumhuriyet’te tefrika edilen ilk romanı İnce Memed ise büyük ilgi uyandırdı.

Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek 1950’li yıllarda, Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant savaşımının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları Yaşar Kemal’in romanlarının ilk evresinin ana temasını oluşturmuştur denilebilir. Ağa baskısı karşısında dağa çıkan eşkıya İnce Memed’le yazar, bir destan kahramanını anlatırken aynı zamanda toplumsal yapıdaki aksaklıkların da eleştirisini yapar. Roman, ağalara karşı Çukurova’nın yoksul halkına arka çıkan İnce Memed’in halkı için savaşımını konu alır. Roman kahramanının Toroslar’da beş köyün bütün topraklarına sahip bir ağaya karşı direnişi ve çekişmeleri uzun bir serüveni kapsar. Sonunda İnce Memed toprakları gerçek sahipleri olan köylülere dağıtır, ağayı öldürür, dağa çekilip kayıplara karışır ve bir efsane kişisi haline gelir. Yazarın kendi deyimiyle “mecbur adamın” öyküsüdür İnce Memed. Yayımlandığı dönemde büyük yankı yaratmış olan İnce Memed’de yazarın geleneksel masal, efsane tema ve motiflerinden yararlanarak çağdaş düzeyde romantik bir öykü kurduğu gözlenir. Teneke (1967), Çukurova yöresindeki çeltik ağalarına karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan genç ve idealist bir kaymakamın trajik öyküsünü işler, “aydının mücadele gücü”nü dile getirir. Daha sonra bu romanı iki perdelik oyun biçiminde sahneye uyarlamıştır.

Psikoloji ve simgesel öğelerin yer yer ağır bastığı “Dağın Öteki Yüzü” üçlemesinin ilk kitabı olan Orta Direk’te (1960) yazar, “Torosların arka yanındaki” bir köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukurova’ya doğru yola koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe Çukurova’ya varışlarını anlatır. Roman destansı bir hava içinde ve bu havaya uygun bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Bu “üçleme” yazarın, Orta Direk’in önsözünde de belirttiği gibi, kendi yaşantısı ve tanıklığıdır. Dizinin ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır (1963) bir köy topluluğunun mit yaratması öyküsüdür. Yer Demir Gök Bakır’da, güçlükler içinde bunalan, yaşama şartlarını değiştirmek için bir umutları, bir düşünceleri olmayan köylülerin, insanoğlunun çaresiz kaldıkça başvurduğu çözüme başvurarak, bir mit yaratmalarını ve bu mite sığınışlarını anlatır. Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu’nda ise bir yandan değişen koşullar içinde bu mitin yıkılışı anlatılırken, diğer yandan da bir kişinin bir cinayet mitini yaratışı anlatılır. Üçlemenin ilk iki kitabında korkunç sefalet koşullarında duygulanımlara kapılmadan, büyük bir serinkanlılıkla ve bir romancı gözü ile köyün ekonomik ve toplumsal gerçekliği, köylülerin yaşama ve çalışma koşullarını veren Yaşar Kemal Ölmez Otu’nda nesnel koşulları geri plana alarak doğrudan doğruya insana eğilir.

“Irmak Roman” niteliğindeki “Akçasazın Ağaları” adlı dizinin ilk iki kitabı Demirciler Çarşısı Cinayeti (1973) ve Yusufcuk Yusuf’ta (1975) ülkenin tarihsel gelişimi sürecinde Çukurova’daki toplumsal yapının değişimi anlatılır: Derebeyi artığı ağa tipinin çöküşünü, yok oluşunu ve bu yok oluşa koşut giden gelişmeyi; bir başka yönüyle Demokrat Parti’nin kredi yardımları ile tarımdan para kazanan ağaların sanayiye yatırım yapmalarını anlatarak eski toprak ağalarının yavaş yavaş sanayici olmaları sürecini betimler. Ne var ki Yaşar Kemal bu toplumsal değişme sürecinin üzerinde fazla durmaz; asıl göstermek istediği, bir düzenin çöküşü ve yozlaşmasıdır. Bu romanlarında Çukurova’da kapitalizmin gelişmesiyle yok olmaya yüz tutan bir yapının son çırpınışlarını, toprak ağası iki ailenin gerçeğinde verir.

Hüyükteki Nar Ağacı’nda, Çukurova’da tarımdaki makineleşme sonucunda ortaya çıkan işsizlik sorunu ele alınır. Çukurova’ya çalışmaya inen kırsal kesim insanının bu yeni gelişme karşısındaki dramını ve çaresizliğini işler. “Kimsecik” üçlemesinin ilk kitabı Yağmurcuk Kuşu yarı özyaşam öyküsü niteliği taşımaktadır. Van Gölü kıyısındaki bir köyden yine Çukurova’ya göçen bir ailenin karşılaştıkları sorunlar çevresinde göç serüveni yansıtılır. Bu üçlemenin ortak noktasını köy insanlarının, özellikle de bir köy çocuğunun duyguları, düşünceleri, özleyişleri oluşturmaktadır. “Korku” teması bu “üçleme”nin odağında yer almaktadır. Özellikle “üçleme”nin ikinci kitabı Kale Kapısı “korkunun romanı” olarak nitelenebilir. “Üçleme”nin son kitabı Kanın Sesi bir evdeki kişilerin, daha çok da bir çocuğun, Salman’ın öyküsüdür aynı zamanda, Salman’la birlikte bütün çocukların öyküsüdür. Kanın Sesi “korkunun sesi”, “cinayetin sesi” olduğu kadar “sevginin sesi”dir de.

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu’nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. Halk öykücülüğünden yola çıkarak, sözlü gelenekte yaşayan Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik öykülerini Üç Anadolu Efsanesi (1967) adıyla yeniden kaleme almıştır. Ağrıdağı Efsanesi’nde (1970) bir aşk olayından yola çıkarak ve bu simgesel tema içerisinde baskı karşısında halkın dayanışma gücünü; Binboğalar Efsanesi’nde (1971) ise Toros eteklerindeki Türkmen göçebelerin yerleşik düzene geçmeleriyle ortaya çıkan güçlükleri, düş kırıklıklarını ve geçmiş yaşamlarına duydukları özlemi anlatır. Osmanlının son dönemlerinde haksızlıklara karşı dağa çıkmış bir eşkıyanın yaşamını Çakırcalı Efe’de (1972) ele alır. Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca’da ise yine bir halk öyküsünden yola çıkar; alegorik bir üslupla sömürenlerle sömürülenler arasındaki ilişkiler anlatılır.

Yaşar Kemal 70’li yılların ortalarından itibaren yazarlığında yeni bir yönelimin ürünleri olarak nitelenebilecek ürünler vermeye başlar. Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), Kuşlar da Gitti (1978) ve Deniz Küstü (1978) romanlarında yazar ilk kez Çukurova dışına çıkarak kenti ve deniz insanını konu edinir. Deniz Küstü’de büyük kentin karmaşasını, yozluğunu işler. Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden yola çıkarak kente yabancılaşmasını, deniz doğasının yok oluşunu yansıtır. Aynı olguyu Kuşlar da Gitti’de çocukların dünyasından ele alır. Bir deniz kasabasındaki insanların sorunlarını, uğraşılarını, birbirleriyle ilişkilerini Al Gözüm Seyreyle Salih’te dile getirir.

“Bir Ada Hikâyesi” üçlemesinin ilk kitabı olarak kaleme aldığı Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da Ege’de mübadele hükümleri gereğince Yunanistan’a göç ettirilen Rumların boşalttığı bir ada ekseninde Balkan Savaşı’ndan Sarıkamış’a, değin yakın tarihte yaşanan acıları dile getirir. K. Şahin, romanı değerlendirirken “Romanın asıl amacı, mübadele sonrasının kıpırtısızlığında bu topraklarda yaşanan savaşlara, çoktan unutulmuş olan, kimsenin sözünü bile etmediği, etmek istemediği savaşlara dair bir şeyler anlatmak sanki” der.

Yazarın Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı bireşim ve üslup onu her bakımdan özgün bir çağdaş sanatçı kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit dünyası, benzetmeler, betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel sözcükler ve deyimler, atasözleri, yakarışlar, sövgüler onun anlatımını canlı ve etkileyici kılan özellikler olarak görünmektedir. Anlatımındaki özgünlük “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklanmaktadır. Yarattığı dünyanın dış görünümünü etkileyici bir biçimde çizer. Şiirsel üslubu, olağanüstü düş gücü, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onu özgün kıldığı kadar güçlü de kılan özellikleridir.

Yazarın İnce Memed adlı romanı yaklaşık 40 dile çevrilerek yayımlandı. Diğer romanları da çok sayıda yabancı dile çevrildi; kitaplarının yurtdışındaki baskısı 140’tan fazladır. Bu bağlamda uluslararası bir üne sahip olan Yaşar Kemal ilgili kurum ve kişilerce Nobel Edebiyat Ödülü’ne de aday gösterilmiştir.

Roman ve öykülerinden yapılan uyarlamalarla çağdaş Türk tiyatrosuna da katkıları oldu; Yer Demir Gök Bakır, “Uzundere” adıyla 1965’te, Teneke yazarın oyunlaştırması ile Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından 1965’te ve Ağrı Dağı Efsanesi 1974’te çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. Birçok yapıtı da sinemaya uyarlandı. Bunlardan “Beyaz Mendil”i 1955’te Lütfü Akad; “Namus Düşmanı”nı 1957’de Ziya Metin; “Alageyik”i 1959’da, “Karacaoğlan’ın Sevdası”nı 1959’da ve “Ölüm Tarlası”nı 1966’da Atıf Yılmaz; “Ağrı Dağı Efsanesi”ni 1974’te Memduh Ün; “Yılanı Öldürseler”i 1981’de Türkân Şoray, “İnce Memed”i 1984’te Peter Ustinov ve “Yer Demir Gök Bakır”ı 1987’de Zülfü Livaneli yönetti
.




Bibliyografya

Öykü


Sarı Sıcak, İst.: Varlık, 1952
Bütün Hikâyeler, İst.: Cem, 1975.


Roman

İnce Memed, 1. c., İst., 1955; 2. c., İst., 1969; 3. c., İst., 1984; 4. c., 1987
Teneke, İst.: Varlık, 1955
Orta Direk, İst.: Remzi, 1960
Yer Demir Gök Bakır, İst.: Güven, 1963
Ölmez Otu, İst.: Ant, 1968
Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı Cinayeti, İst.: Cem, 1974
Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, İst.: Cem, 1975
Yılanı Öldürseler, İst.: Cem, 1976
Al Gözüm Seyreyle Salih, İst.: Cem, 1976
Allahın Askerleri, İst.: Milliyet, 1978
Kuşlar da Gitti, (uzun öykü) İst.: Milliyet, 1978
Deniz Küstü, İst.: Milliyet, 1978
Hüyükteki Nar Ağacı, İst.: Toros, 1982
Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik I, İst.: Toros, 1980
Kale Kapısı / Kimsecik II, İst.: Toros, 1985
Kanın Sesi / Kimsecik III, İst.: Toros, 1991
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, İst.: Adam, 1997
Karıncanın Su İçtiği, İst.: Adam, 2002
Tanyeri Horozları, İst.: Adam, 2002
.

Destansı Roman

Üç Anadolu Efsanesi, İst.: Ararat, 1967
Ağrıdağı Efsanesi, İst.: Cem, 1970
Binboğalar Efsanesi, İst.: Cem, 1971
Çakırcalı Efe, İst.: Ararat, 1972.


Röportaj

Yanan Ormanlarda 50 Gün, İst.: Türkiye Ormancılar Cemiyeti, 1955
Çukurova Yana Yana, İst.: Yeditepe, 1955
Peribacaları, İst.: Varlık, 1957
Bu Diyar Baştan Başa, İst.: Cem, 1971
Bir Bulut Kaynıyor, İst.: Cem, 1974.


Deneme-Derleme

Ağıtlar, Adana: Halkevi, 1943
Taş Çatlasa, İst.: Ataç, 1961
Baldaki Tuz, (1959-74 gazete yazıları) İst.: Cem, 1974
Gökyüzü Mavi Kaldı, (halk edebiyatından seçmeler, S. Eyüboğlu ile)
Ağacın Çürüğü: Yazılar-Konuşmalar, (der. Alpay Kabacalı) İst.: Milliyet, 1980
Yayımlanmamış 10 Ağıt, İst.: Anadolu Sanat, 1985
Sarı Defterdekiler: Folklor Derlemeleri, (haz. Alpay Kabacalı) İst.: Yapı Kredi, 1997
Ustadır Arı, İst.: Can, 1995
Zulmün Artsın, İst.: Can, 1995.


Çocuk Romanı

Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca, İst.: Cem, 1977

Çeviri

Ayışığı Kuyumcuları (A. Vidalie; Thilda Kemal ile), İst.: Adam, 1977

Söyleşiler

Edebiyat ve Politika [Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Sayın Abdi İpekçi’nin “Her Hafta Bir Sohbet” köşesinde yer alan konuşma] - 19.04.1971

Yaşar Kemalle Edebiyat ve Politika, Fethi Naci, Aydınlık, 1-2 Mayıs 1993

Tekin Sönmez’in Yaşar Kemal’le Uzun Bir Söyleşisi, 29.5.1978

Demokrasi, Roman, Dil, Eğitim, Sanat, Politika Üzerine, Ahmet Taner Kışlalı, Haftaya Bakış, 22-28 Mart 1987


Ödüller

“Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile 1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı

İnce Memed ile 1956 Varlık Roman Armağanı

Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile 1966 İlhan İskender Armağanı

“Teneke” oyunu ile 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü

Demirciler Çarşısı Cinayeti ile 1974 Madaralı Roman Armağanı

Yer Demir Gök Bakır ile 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü

Ölmez Otu ile 1978’de Fransa’da En İyi Yabancı Kitap Ödülü

Binboğalar Efsanesi ile 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü

1982 Uluslararası Cino Del Duca Ödülü

1984 Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi

1984 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü

Kale Kapısı ile 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü

1988 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü

1988 Fransa Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı

1991 Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası

1992 11. TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı

1992 Antalya Akdeniz Üniversitesi Onur Doktorası

1993 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü

1994 Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Armağanı

1996 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce Özgürlüğü Ödülü

Kanun Sesi ile 1996 Akdeniz Yabancı Kitap ödülü (Perpignan, Fransa)

1996 VIII Katalunya Uluslar arası Ödülü (Barcelona, İspanya)

1996 Hellman/Hammet Baskı ?????????? Cesaret Ödülü, New York

1997, Nonino Ödülü (?????????, İtalya)

1997, Kenne Vakfı Düşünce ve Söz Özgürlüğü Ödülü (Uppsda, İsveç)

1995 Morgenavissen Jylaand-Pösten Ödülü (Danimarka)

1997 Norveç Yazarlar Birliği ödülü, Wole Soyinka ile ortak

1997 Frankfurt Kitap Fuarı Alman Yayıncalar Birliği ödülü

1998 Frei Üniversitesi Berlin fahri doktora

1998 Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat ödülü

2002 Bilken Üniversitesi fahri doktora

2003 Z. Homerus Şiir ödülü

2003 Savanos ödülü (Selanik)

2003 Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek ödülü.



Yaşar Kemal'e Dair


Doğan Hızlan: Goethe, Hemingway veya Yaşar Kemal


ALMANYA Başbakanı Gerhard Schröder'in Berlin'de Dünya Yayıncılar Birliği Yönetim Kurulu üyeleri ile sohbetinde söyledikleri, bir ülkede yaşayan yabancıların o toplumdaki kültürel konumları üzerine düşünmeye çağırıyor.


Uzun bir inceleme konusu. Dünyanın ortak kültürü ve kesişme noktaları.


Yabancı ülkede yaşayanları derinden ilgilendiriyor.


Kültür, özellikle edebiyat üzerine söylediklerinin uygulanma, benimsenme oranı ne kadar?


Bakın ne diyor:


'Yabancı, Goethe veya Schiller yerine Hemingway veya Dostoyevski'yi benimseyebilir. Bizim de artık Alman tutuculuğunu terketmemiz lázım. Öncü Kültür muhalefet tarafından ortaya atıldı. Bu içi boş bir kavramdır. İsteyen istediği anlamı veriyor. Alman kültürünün büyük bölümü Yahudi kökenlidir. Bu bakımdan Alman öncü kültürü diye bir şey söz konusu değildir.'


Genel anlamda doğru; yabancı toplumda ulusal kültüre adım attığınızda eklemeler ve düzeltmelere, genişletmelere muhtaç.


Kültüre, edebiyata küresel bir yaklaşım diye tanımlayabilir miyiz bu konuşmayı?


Başbakan, demek istiyor ki, ille de belli bir ulusun, bizim ulusun, edebiyatımızın yazarlarını okumasını şart koşmuyoruz ama eşdeğer kalitede dünya yazarlarını bilmesini istiyoruz.


Yoksa Avrupa toplumuyla uyum sağlayamayız.


Gerçekten de ortak ölçütlerin sentezi olan Avrupa kültürü, uygarlığı için doğru bir gerekçe.


Almanya'da yaşayan yabancıların belli bir kültüre sahip olması kasdediliyor. Evet, ille de Alman dilinin ve edebiyatının ustaları söz konusu değil.


Adını verdiği dört yazar da, edebi kalitesini edebiyat tarihi içinde kanıtlamış yazarlar. Hem kendi hem dünya edebiyat tarihinin sayfalarında.


Ünlü yazarların evrensel özellikleri, ulusal nitelikleri bir arada varolur.


Bir ulusun insanlarını, onların yazarlarından tanımıyor muyuz?


* * *


EDEBİYAT, kültürün bir parçasıdır.


Kültür yaşama biçimini de içerir. Alman yazarını okumadan, edebiyatını bilmeden, o ülkenin yaşama biçimini sadece dış görünüşünden mi anlacaksınız?


Schröder, edebiyatı, hayatın içinden soyutlayarak tanımlamış.


Yabancılar, kendi yazarlarını da okumalılar. Yaşar Kemal'den Adalet Ağaoğlu'ya nerede yaşarlarsa yaşasınlar okumalılar.


Önce kendilerini, sonra başkalarını tanıyacaklar böylece.


Almanya'daki yurttaşlarımız, Almanya'yı eserlerinde çeşitli yönleriyle, Türklerin ve Almanların açısından başarıyla, gözlem ve saptama ustalığıyla anlatan Türk yazarlarını okumadan kendilerinin bulunduğu konumu nasıl tayin edecekler?


Bekir Yıldız'ı, Adalet Ağaoğlu'yu, Füruzan'ı, Yüksel Pazarkaya'yı, Aras Ören'i, Güney Dal'ı, Zafer Şenocak'ı, Feridun Zaimoğlu'nu es geçerlerse o toplumda tutunamayabilirler.


Bizim yurttaşlarımız kadar Almanların da Türk yazarlarını okumasını isterim. Onların da bizi tanıması için.


* * *


BİR ülkede yaşayan, o toplumun düzenine, yaşama biçimine elbette saygılı olmalıdır.


Ancak yabancıların da kendi özel, yerel, ulusal kültürlerini var edebilme özgürlüğüne hoşgörüyle bakılmalıdır


Doğan Hızlan
Hürriyet



İnce Memed, bir deha ürünüdür


Yaşar Kemal, romanlarında, Türkçemizi doruğa çıkarmış, düzeyi yüksek bir roman dili yaratmasını bilen yazarlarımızın başında gelir. Alvin Bosguet'in: "Yaşar Kemal, dünya edebiyatının devidir" diye yazması boşuna değildir. Kendini bildi bileli halkının elini hiç bırakmamış büyük bir aydındır Yaşar Kemal. Yapıtlarında sonsuz bir yaratma gücü, sınırsız bir doğa sevgisi ve bir halk inancı vardır. Yıllardır içinde bocaladığımız düzeysiz ortamlarda, Yaşar Kemal'in sanatı, halkımızın alnında gece gündüz yanan bir ışıktan farksızdır.
Araştırmacı yazar Cezmi Yurtsever, Aktüel dergisinde, "Yaşar Kemal eşkiyaları destekleyen Kuvay-ı Milliye'ci Remzi Bey'le tanışarak, anılarını dinledi. Bir kış mevsimi Kızılay çadırında hayatta kalan eşkiyalarla görüşerek olayları İnce Memed romanında kurguladı" diye yazıyor. Yani Yaşar Kemal, Kuvay-ı Milliye'ci Remzi Bey'in anılarını dinlememiş olsaydı, İnce Memed romanlarını yazamazdı gibi bir soru çıkıyor karşımıza. O zaman Cezmi Yurtsever'e sormamız gerek, Yaşar Kemal, İnce Memed romanlarından daha üstün olan öbür romanlarını nasıl yazdı? Bu romanlarının konularını kimlerden duydu, kurguladı diye?
Cezmi Yurtsever, araştırmacı yazarla, sanatçı yazarı birbirine karıştırıyor. Araştırmacı belge arar, belge peşinde koşar. Sanatçı ise arıya benzer, bal yapmak için binlerce çiçeğe konar kalkar.

Herkes İnce Memedci kesildi
Kıbrıs'ın Magosa kentinde Othello Kalesi vardır. William Shakespeare'in ünlü Othello yapıtında anlatılanlar, zenci general Othello ile kont kızı Desdomana'ın talihsiz aşkları, Osmanlı-Venedik savaşı vs. Savaştan sonra Venedikli bir amatör yazar, olan bitenleri kaleme alır yayımlar ama
fazla ilgi görmez. Aynı konu, Shakespeare'in kalemiyle bir başyapıta dönüşür. Ama yıllardır, kimse çıkıp da bu olayın aslı-kökü neydi diyerek Shakespeare'i suçlamamıştır. Othello gerçeğin yerini almıştır.
İnce Memed adlı bir eşkiya yaşamış olabilir. Yaşar Kemal, bu küçücük öyküden dünya çapında bir başyapıt çıkarmamış olsaydı, kim İnce Memed'i bilecekti? Cezmi Yurtsever bile, bu araştırmasını, Yaşar Kemal'in 'İnce Memed' romanının ününe borçludur. Yurtsever'in yaptığı iş, 45-50 yıldan beri büyümüş, dalları göğü tutmuş ulu bir ceviz ağacının ilk çıktığı kabukları aramaya benziyor.
Bir başka örnek verelim:
Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerimizde, binlerce yıldan beri anlatılan bir Şahmeran öyküsü vardır. Anonim bir öyküdür bu. Şahmeran'ı, Tomris Uyar ile Murathan Mungan yazdılar. Sanırım gelecekte daha da yazılacaktır. Ama kimsenin aklına Şahmeran'ın aslı neydi gibi sorularla yazarını yormayacaktır. O öyküden yaratılan öyküye ve romana bakacaktır.
1975, 1978, 1992 ve 1993 yıllarında Anavarza yöresi köylerinde röportajlar, araştırmalar yaptım. Yaşar Kemal'in köyü Memite'ye, Tozlu'ya, Abilisli'ye, Keçen'e, Kürt Mahmutlu'ya, Akdam'a, (günümüzdeki adı Yeşildam) İnceyir ve Sarıbahçe köylülerine, Yaşar Kemal'le, 'İnce Memed'i sordum. Bu röportajların bir bölümü, 'Yaşar Kemal Bir Çukurova'dır' başlığıyla, ABD'de, Princeton ve Pennsylvania Üniversitesi'nde, Yaşar Kemal özel sayısında yayımlandı.
Bu röportajları sırasında, köylülerin, İnce Memed'le, Yaşar Kemal adını, bir paranın iki yüzü gibi birbirinden ayırmadıklarını anladım. İnce Memed'in macerasını, Yaşar Kemal'in romanlarından okuyup öğrendiklerini, okuma yazma bilmeyenlere köy odalarında anlattıklarını öğrendim.


İnce Memed'i örnek almışlar
1975 yılında Andırın ağalarının topraklarını işgal eden Sarıbahçe köylüleri, "Biz bu işgali İnce Memed'i örnek alarak yaptık. O da vaktiyle bizler gibi toprak mağduruymuş. Ağalar toprağın çıbanlarıdır. Onlara karşı İnce Memed adıyla öyle haşır neşir olmuşlardı ki, ak sakallı, avurtları çökmüş, titrek sesli bir ihtiyar, koluma girerek: "O 'Kör'ü yakından tanıyın bilin mi?" diye sordu. 'Kör' dediği Yaşar Kemal'di. Tanıdığımı söyleyince, "O zaman o 'Kör'e söyle, İnce Memed, Anavarza'da candarmanın elinden sevgilisini kaçırırken, ben de vardım yanında. Kitabına niye adımı yazmamış? İnce Memed, Aktozlu'da Abdi Ağa'nın evini ateşe verip yakarken, Recep Çavuş'un yanındaki adam bendim. Söyle o 'Kör'e, nankörlük etmesin, bundan sonra beni de yazsın kitabına?" dedi.
Bir başka gün, İbilisli Köyü'nde, 10-12 yaşlarında, çıplak kafalı, şalvarlı bir oğlan çocuğu çıkardılar önüme:
"İnce Memed'in torunu bu" diye.
Sarıbahçelilerin önderlerinden İsmail Kasapoğlu, bana: "Yaşar Kemal, İnce Memed romanını yazmadan önce bizim buralarda kimse İnce Memed'i bilmezdi. İnce Memed romanını okuyan herkes, İnce Memedci kesildi" dedi.
İsmail Kasapoğlu sağdır ve halen Uşak'ta yaşamaktadır.
Bütün bunları, sonradan Yaşar Kemal'e anlatınca, çok güldü. "İnce Memed adında bir insan yeryüzüne hiç gelmedi ki, eşkiyalık yapsın, Anavarza'ya insin. İnce Memed benim yarattığım roman kahramanından başka bir şey değildir" dedi.
Bana göre gerçek, Yaşar Kemal'in söylediği gibidir. Ünlü yazar, bu romanı yazarak, Anavarza yöresi insanlarının kafalarındaki eşkiyalık kültünü ateşlemiş, ne kadar eşkiya öyküsü varsa, gelmiş, İnce Memed adında birleşmiştir. Yaşar Kemal'in yarattığı İnce Memed karakteri yerine, Anavarza yöresinde en az on ayrı İnce Memed karakteri dinleyebilirsiniz. Halk, Yaşar Kemal'in yazdıklarına gerçeğinden fazla sahip çıkmışa benzer. Bir yazar için bundan büyük başarı olamaz.
1994 yılında Isparta, Eğirdir, Kovado Gölü çevresindeki gezilerim sırasında, herkesin İnce Memed adını bildiğine tanık oldum. Uzun uzun İnce Memed türküleri söylediler bana. İnce Memed, Isparta, Burdur ve Afyon yörelerinde yaşamış bir eşkiyaydı onlara göre. Aynı yıl, TRT Antalya Radyosu'nun değerli yapımcısı, araştırmacı Saffet Uysal, (halen bu görevdedir) İnce Memed'in asıl vatanının Isparta, Burdur ve Afyon yöresi olduğunu, hapis yattığını, Mersin'in merkez köylerinin birinde yaşadığını, sonra Konya Ereğlisi'ne bağlı bir köyde eceliyle öldüğünü söyledi.
Araştırmacı Cezmi Yurtsever ise: "Türk Edebiyatı'nın 'çınar'ı 'Kemal' romanına ilham veren karaktere, yani İnce Memed'e gerçek hayatta sahip çıkmadığını, İnce Memed'in mezarının bulunduğunu, bunu 1999 yılında Yaşar Kemal'e söylediği halde, yazarın bu konuyla hiç ilgilenmediğini yazarak, vefasızlıkla suçluyor Yaşar Kemal'i. Küçücük bir eşkiya öyküsünden dünya çapında bir başyapıt çıkaran, 30'dan fazla dile çevrilerek, milyonlarca okura İnce Memed adını nakşeden yazarı suçluyor.
1992 güz aylarında, aralarında benim de bulunduğum, 15'e yakın değerli yazar ve sanatçı, Hemite Köyü'ne gittik ve İnce Memed anıtının yerini tespit ettik. Bir yıl sonra, 9-10 Mayıs 1993 tarihleri arasında Oktay Akbal, Mücap Ofluoğlu, Recep Bilginer, Onat Kutlar, Prof. Cahit Tanyol, Demirtaş Ceyhun, Arif Keskiner, Şener Şen, Işıl Özgentürk, Ali Özgentürk, Nur Sürer, Osman Şahin ve 200'e yakın sanatçı, yazar, araştırmacı, Dünya Kültür Müdiresi, ondan fazla yabancı gazeteci, yayıncı ve çevre illerin kültür müdürlerinin katılımlarıyla çok görkemli bir tören yapıldı. Hemite Köyü'nde İnce Memed anıtı açıldı. Yüzlerce köylü kadını, sıcacık dürümler, börekler ve soğuk ayranlarla konukları ağırladılar. Yaşar Kemal'in, dünya yapıtlarıyla tanıttığı yüzlerce kadının Yaşar Kemal'i bağırlarına basışları, dakikalarca kucaklamaları görülmeye değerdi. O sahneyi
ömrümce unutmayacağım. Bir yazar için bundan büyük ödül olamaz.
Aynı gün, Çukurova Üniversitesi'nde, 11 değerli araştırmacı, yazar ve sanatçının katılımlarıyla 'Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu' düzenlendi. 'Yaşar Kemal ve Folklor' konulu bildiriyi ben sundum.


Cezmi Yurtsever de biliyor
Bütün bunları Cezmi Yurtsever nasıl bilmez? Bu görkemli törenler, Yaşar Kemal'in sanatının getirdiği sonuçlardır.
Yurtsever, yine yazısının bir yerinde, Yaşar Kemal romanlarında bazı isimleri gerçek adlarıyla kullandığı halde, diğerlerini neden kullanmadığını soruyor. Bir sanatçı istediği isimleri kullanır, istemediğini kullanmaz yapıtında. Sanatçı, özgürdür.
Cezmi Yurtsever, bunlarla da kalmıyor, Yaşar Kemal'i: "Bir tarih depreminden korktuğu için gerçeklerden kaçmakla suçluyor?" Hangi gerçekler kardeşim? Madem öyle gerçekler var, o zaman açıkla da, şu tarih depreminin nasıl koptuğunu bir görelim.
Yurtsever, elindeki bazı belgelere dayanarak, büyük bir yazarı açıklamaya zorluyor ve böylece yarattığı polemikle 'Çukurovalı' kitabının satışının artacağını sanıyor. Gerçek araştırmacılar bu tür 'çerçi' ahlakından kaçınmalıdırlar.
Yaşar Kemal, İnce Memed gibi küçükten beri acılar çekmiş bir insandır. Ağaların kiralık adamlarınca haşlanmış, linç edilmek istenmiş, hapislerde yatmıştır. Bu sert ve acımasız yaşam tarzı, İnce Memed'lerle, Yaşar Kemal'lerle başlamadı. Dünya yaratılalı beri vardır bu. Haksızlıklar oldukça, İnce Memed'lerin yazılması da sürecek ve hiç bitmeyecektir.
Dünün Abdi Ağaları, don değiştirdi, ruhları günümüzün 'hortumcu'larına dönüştü. Bu böyle sürdüğü sürece 'İnce Memed ruhu' da olacaktır


Osman ŞAHİN
Radikal
 

HTML

Üst