Yaşanmış KOrkunç Hikayeler Etkileneceksiniz...(tırsaklar okumasın)

SpYCeZa

O Bir İdeoloji
Katılım
12 Şub 2006
Mesajlar
3,137
Reaction score
0
Puanları
36
Yaş
30
Konum
<kisisel bir ileti giriniz>
Mezarliktaki Yangin
Su an 17 yasindayim ve olay bundan 3-4 sene evvel YASANMISTIR. O yaz en büyük zevkimiz arkadaslarla gece asagi inmek idi ve hemen hemen indigimiz her gece birbirimize korku hikayeleri anlatirdik. Anlattigimiz hikayeler genelde kendi hayal ürünümüz olurdu fakat anlatirken sanki yasamis gibi anlatirdik ve kendi uydurdugumuz hikayeye o ortamin verdigi gerilimle kendimiz de inanir ve korkardik. Içimizde en çok hikaye anlatan Nedim diye bir arkadasimiz idi. Nedim yasça bizden büyüktü ve bizi korkutmayi iyi basariyordu açikçasi. Yine böyle bir gecede Nedim bize çok ilginç bir hikaye anlatti. Hikayeye göre bazi insanlar sebepsiz yere içlerinden gelen bir atesle küle dönüsecek kadar yaniyorlarmis. Bu yanma o kadar çabuk gerçeklesiyomuski, kendisini kurtarmaya zamani olmuyormus kurbanin. Ayrica bu olay kurban yalnizken gerçeklesiyormus, yani görgü tanigi olmuyormus hiçbir zaman. Bu anlattigi hikaye ilginç oldugu kadar inandirici gelmemisti çogumuza. Fakat Nedim evinden getirdigi ansiklopedi de yazilanlari bize gösterince tüylerimiz diken diken olmustu hepimizin. Bu olaylar gerçek yasanmis olaylar olarak anlatiliyordu ansiklopedide kanitlari ile. O gece eve kosar adimlarla çiktim ve bütün gece gözlerime uyku girmedi. Ertesi gün ise belki hepimiz için hayatimizin en korkunç günü olmustu. Gelen habere göre Nedim bir sokak arasinda ölü bulunmustu ve isin ilginç yani Nedim'in gömüldügü mezarlikta 1 hafta sonra yangin çikmisti ve bütün mezarlar yok olmustur.Inanmayan arkadaslar eski gazeteleri karistirabilirler. Tarih: 3 Eylül 1997, Mersin mezarligi orman tarafinda onlarca mezar yanmistir.


Tepedeki Ev
Yillardan 1994'dü.Ben annem ve abim Tunceli'deki köyümüze gitmistik.O zamanlar 12 yasinda falandim.Oraya gittik ve amcamlarin evine yerlestik.Benim orada tanidigim hiç kimse olmadigi için ben amcaogluyla(Yusuf)la oynuyordum.O bana biraz macera yasamak istediginden falan bahsederdi hep ve bir gece onla uyumadik ve biraz macera yasabilmek için neler yapabilecegimizi düsündük ve en sonunda köyü çevreleyen daglardan birindeki bir eve gitmeyi önerdi Yusuf fakat bunun çok tehlikeli olabilecegini köyün ileri gelenlerinin sik sik onlari oraya çikmamalari konusunda uyardigini söyledi.Bizde bunu büyük bir gizlilikle yapacaktik.Yusuf'un en yakin arkadasi Ismete anlattik düsündügümüzü ilk basta biraz tirsti fakat daha sonra oda bunu kabul etti.Ertesi gün çantalarimizi,yiyeceklerimizi hazirladik ve erkenden yola çiktik.O gün hava biraz pusluydu ve içimden bir ses bunun tehlikeli olabilecegini söylüyordu.Fakat bunu onlara söylemedim ve yolumuza devam ettik ve yolda giderken etrafta bol bol koyu,inek,keçi,tavuk gibi hayvanlarin kemikleriyle karsilasiyorduk ben biraz daha korkmustum ve nerdeyse aglamak üzereydim.en sonunda oradaki eve vardik ve içeri girdik içerde anlamadigimiz diller yazilar falan vardi ve penceresi oldugu halde içerisi karanlikti içeride anlayamadigimiz çok degisik cisimler vardi etrafta taslarin içerisinde sular falan vardi.Ve döner biçagi gibi kocaman ama paslanacak kadar eski birkaç biçak vardi birden Ismet degisiverdi sanki biz kormaya baslamisken o gülüyordu.Kendi kendine oynasirken taslardaki suyu üstüne döktü ve bir biçagi eline alip oynamaya basladi bir anda biçakla oynarken biçakla parmagini kesti ben çok korkmustum aglamaya basladim çünkü bir anda Yusuf da degismis sanki çildirmis gibi oldu bu arada Ismetin parmagi çok feçi bir sekilde kaniyordu.Daha sonra kostum kostum sanki bir sey beni kovaliyor gibiydi ve annemin dürtmesiyle uyandim bana gece boyunca döndügümü,agladigimi tepindigimi söyledi.Kahvaltida Yusufla konusmaya basladim rüya mi anlattim ve belki inanmayacaksiniz ama bana tepedeki evi nerden bildigimi sordu.Daha sonra disari çiktik ve Ismeti gördük parmagi sariliydi...


Yalniz Degiliz
Öncelikle 34 yasinda ve çok iyi bir sirkette, iyi bir görevde oldugumu belirtmek isterim. Hayatimi, yasayabildigim derecede modern sartlarda yasayip, gece kluplerinden, partilerden çok zevk alan, sosyal yasantisi çok renkli bir hanim oldugumu da. , Sizlere sadece 1 olay degil, birbirini takip eden bir kaç olayi anlatmaya çalisacagim. Aslinda yillardir bunlari unutmaya çalismis ve en yakinlarimla bile paylasmaya cesaret edememistim. Ama sizlerin hikayelerini okuduktan sonra, benim, yasadiklarimin ne kadar gerçek ve de aslinda ne kadar ürkütücü olduklarini bir kez daha kavradim.
Bizler, asla...Yalniz degiliz...

5 yaslarindayken geceleri korkuyla uyanir hale geldim. Sebebi belirsizdi..Hatirladigim tek sey gece yataga yatip, gözlerimi kapatmaya korktugum.. Bir an da kapinin arasindan yattigim odayi kara kara agir, bulutumsu seyler kapliyordu ve ben nefes alamiyordum. Bu olaylar her gece olmaya basladi. Kimseyi bunlara inandiramadim. Çocukça kapris sandilar. Ve her ne sandilar ise..Bilemiyorum. En sonunda odama gitmeye korkar hale geldim. Çünkü beni oarada, bekleyen, görünmeyen, agir bir sey vardi... Gecelerim aglamakla ve korkuyla geçmeye baslamisti ki...Ailem..(Annem Yugoslav Arnavut, babam Yunan asillidir ) batil inançlara sahip degildir..Öyle olduklari halde , eve yasli birini getirip, kursun döktürdüler, okuttular, bir süre boynumda küçük bir kuran tasidim. Sonra yavas yavas bitti bu olay.. Bu bir karabasan miydi? Bilmiyorum. Halen bilemiyorum


Ruh
Öncelikle merhaba demem gerekiyor sanirim. Size yazacagim olay teyzamin basindan geçmistir. Benim bütün teyzelerimin basindan böyle seyler geçmistir hepsini yazmak isterdim ama sadece bir kaç tanesini yazacagim. Bir gün Ankara'ya gittigimde teyzemlerde kalmistim ben teyzem ve 2 kuzenim. Teyzem böyle seyleri konusmamizi istemiyordu ama biz yinede konusuyorduk. Kuzenim teyzemin (onun annesi oluyor) basindan geçen bir olayi anlatiyordu. Vede sunu belirtmem gerek bu teyzem böyle seylerden hiç korkmaz yine sorarsin hiç ürkmedin mi diye hayir der. Yani gecenin 3 ünde yatirlariyla ünlü bi köyde disari çikma cesareti bile gösteriyor. Açikca söylemek gerekirse ben asla çikamazdim. Herneyse benim ölen bi kuzenim daha vardi. Ben hiç görmedim onu çünkü ya dogmamistim yada 1 yasinda bile degildim. Bir gün teyzem onun ölümünden sonra gece yataginda onu düsünmeye baslamis öbür tarafta nasil acaba? Diye kendi kendine soruyor ve agliyrmus her gece oluyormus bu her gece istemeden agliyormus. Bir gece yine onu düsünürken (normal olarak gözleri kapali) bir kararti fark etmis ve gözlerini açmis karsisinda ölen kuzenim duruyormus. Bir süre teyzeme gülerek bakmis ve el sallayip gitmis. Sonra teyzem anlamiski öbür tarafta mutlu. O günden sonra hiç düsünmemis onu. Vede sadece kuzenim annesine yani benim diger teyzeme anlatmis bunu vede o 2 kuzenimde gizli gizli dinlemisler. Vede bana anlattilar. Haa aklima gelmisken bu teyzemin basindan bir olay daha geçmis. Yine gece tuvalete gitmis sonra odasina geldiginde bi dedenin teyzemin sandiktaki geceligini giydigini görmüs sonra teyzem 'kisa gelmis dur çikarda uzatayim'demis ve egilmis geceligin ucuna sonra dede kaybolmus elbisede yere düsmüs. Aslinda bu anlatiklari bana biraz saçma geldi ama teyzem dogru oldugunu söylüyor (bizim israrimiz üzerine anlatmisti bunu). Zaten teyzemin yalan söyleyecegini sanmam. O gece 2 kuzenimle beraber hiç uyuyamadik çünkü hepside dogruydu bu anlatilanlarindan sonra uyurken hep tikirtilar duyduk vede sesler. Ama sabah kalktigimizda komik geldi çünkü hepimiz korktugmuzda psikolojik olarak böyle seyler uydurabiliriz yada bazi esyalari ruha cine cadiya falan benzetebiliriz. Yazacagim o kadar çok sey varki artik onlari da baska yazilarimda sizlere aktaririm.


Seytan
Yil 1994 temmuz ayi cumartesi aksami.. Ben ve kardesim o aksam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldi, kapiyi annem açti.Kapida olan kisiler arkadaslarimdi ve bizi asagiya çagiriyorlardi saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz asagiya indik arkadaslarimizla her gece korkunç hikayeler anlatirdik, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatir oyun oynardik) her kafadan bir hikaye çikardi ortaya ama birbirimizi korkutmak için yaris yapardik.O aksam herkez hikayesini anlattiktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yasindaydim ve saklanbaç oynamayi çok seviyordum. Ebe saymaya basladiginda herkes yerini almisti ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar degildim, kim bilirdiki seytani karsimda görecegimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayi bitirmesini bekliyordum ebenin saydigi binanin yan tarafindaydim ebebin saymasi bitmedigi için sikintiya girmistim o, an arkami dönmemle dona kalmam bir olmustu simdi seytanla karsikarsiyaydim o herkesin bildigi gördügü bir tipten degildi (tabiki görenler için..) 2 metre boyu,yumrugum kadar iri ve kipkirmizi gözleri çatal biçiminde uzun asasi 2 adet iri buynuzlari ve üstünde siyah birseyi vardi ama ayaklari yoktu evet yanlis okumadiniz ayaklari yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermisti hemen bahçenin ortasindaki kuyunun arkasina saklanmistim ebe agladigimi duyunca hemen arkadaslara haber verdi bu seytani yakin arkadasimda görmüs ve oda çok korkmustu. (ismini vermeyecegim.) Ve bu olaylardan sonra her pisligin yaninda cinlerin olduguna saitlik ettim. Ertesi sabah seytani gördügüm yere geldik orada bulunan ev bombostu evin içinde bir el vardi ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadik sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydi banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attik ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçeklesti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kizini yerde baygin buluyorduk ve bu olaydan sonra bisey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü seyler oluyordu ama anlatmayida seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakin korkunç seylerden bahsetmeyin eger cinlerden bahsedecekseniz kötü varliklar diye konusun, bunu sakin unutmayin...


Karabasan
Ramazan ayinin ortalarindaydik. Ertesi gün oruç tutmak için sahura kalktim ve uykulu bir halde yemek yedikten sonra, henüz daha sogumayan sicak yatagima uzandim. Uykuya dalar gibi olmamla birlikte üzerimde bir agirlik hissettim. Gözümü açtim ve hareket etme çabalarim sonuçsuz kaldigini gördüm. Yatagimin bulundugu yerden yemek masasinda yemek yiyen annemi görmeme ragmen bir türlü hareket edememem, beni çok sasirtmisti. Vücudumun hiç bir noktasini hareket ettiremememin yani sira parmagimi bile kipirdatamamam beni iyice telaslandirdi. Çünkü daha önceden böyle bir olayla hayatim boyunca karsilasmamistim. Müthis bir güç harcamama ragmen hareket edemiyordum ve avazim çiktigi kadar bagirmaya basladim. Aman Allah'im sesim de çikmiyordu. Yaklasik 3-4 metre uzakta olan anneme lütfen beni kurtar dercesine çirpinmalarima karsi bir türlü kendimi farkettiremiyordum. Artik dayanamayarak gözlerimi kapadim ve "Yeter artik ne zaman bitecek bu iskence? Yoksa ölecek miyim?" gibi düsüncelere dalarken, birden birinin elini omzumda hisettigim anda üzerimdeki agirlik bir anda yok oldu. Bagirarak gözlerimi korkuyla açtigimda omuzundaki elin anneme ait oldugunu görmenin rahatligiyla, yataktan siçrayisimin sesi tüm ev halkini ayaga kaldirmisti. Peki neydi o üstümdeki cisim? Bir insan uykuda olabilir ama gözleri açik asla...


Rüya
Alti yasimda sokaga çikmaya baslamistim (abim yanimda olmadan annem disari çikmama izin vermiyordu). Yine böyle birgünde abim beni yalniz birakmis, arkadaslariyla konusmaya dalmisti. Bende topumla bir saga sola kosuyordum. Zevkten dört köseydim, özgürdüm kocaman sokakta, topu istedigim kadar havaya atabiliyordum, evimizin dar koridorundaki kisa ve yorucu kovalamalar artik, uçsuz sokakta terden sirilsiklam olmaya birakmisti yerini... Sonra yine topun pesinden kosuyordum, kosarken arkamda birseyin nefes alip verdigini hissettim. Bu sefer beni kovalayan birsey vardi, o kocaman sokakta. Arkama bakmaya kalmadan kulagimin dibinde havlama sesleri yankilanmaya basladi. Hiç tereddüt etmeden aglamaya ve kosmaya basladim. Dün gibi hatirlarim agzimdan "anne geliyor, tut annecim, anne geliyor....." sözcükleri dökülüyordu. Sonra abim farketti ve kurtardi ama olan olmustu birkere...Olayin konusuda burda basliyor. Köpeklerin kovalamacasiyla baslayan korku, yerini geceleri gödügüm rüyalara birakti. Artik rüyalarimda sürekli kovalaniyordum, bazen seklini hiçbirseye benzetemedigim konusan insani varliklar, bazen yalvartan köpekler ve en garibi de üzerime örttügüm yorgandi. Bazi geceler rüyalarimda, uyumak üzereyken bogulmaya baslardim, beni bogan sey ise yorganimdi. Aniden heryanimi sararak üstüme bastirmaya baslardi. O an " nefesim kesilirdi, sanki bir caninin kucagina düsmüs gibi olurdum. Uyandigimda kendi sürekli kucaklarda bulurdum. Annem, abim ve babam bu üçlünün arasinda nöbetlese dolanirdim. Uykudan uyanirken kendini birinin kucaginda bulmak korkunun baska bir yüzü olsa gerek. Nedeni, sabaha kadar neler oldugunu hatirlmaya çalisip aklina geldikçe ayni korkulari tekrar tekrar yasamak. Hayatimdaki garipliklerden biride, annem beni yikarken banyoda benimle beraber yikanan çocuklar görürdüm, bazen sessizce aglamaya baslardim bazende bitene kadar sabirla izlerdim. Bunun yüzünden bir keresinde evin ortasinda legenin içinde bile yikandigimi hatirlarim. Korkular bizleri yipratir, sizlere tavsiyem yokmus gibi davranmayin, çünkü heran bir sürprizle karsilasip kötü sonuçlar dogurabilir. Halen rüyalarimla beraber yasiyorum, korkuyorum ve apansizca uyaniyorum ve düsünüyorum ki bende birilerinin korkulu rüyalari oluyorum. Bazen gözümü açtigimda evimden uzaklasmis ve sevmedigim insanlarin çok yakininda buluyorum. Size yazmaya devam edecegim. Eger benimle korkularini paylasmak paylasmak isteyen arkadaslar olursa mail adresimi verebilirim...


Musalla Tasi
Köyümüz, Tipi Köy Iç Anadolunun en eski köylerindendir.Köyümüzün mezarligi evimizin tam karsisindaydi.Komsumuzun bize orada garip seyler gördüm, demesi bizi ne kadar ürkütsede inandirmiyordu.Ta ki Burak arkadasimin sünnet gecesine kadar.Birden arkadasimin hediyesini evde unuttugumu farkettim.Gece garip olaylarin oldugunu bildigim için eve gitmeye korkuyordum.Eve yaklastigimda bazi çigliklar duymaya basladim.Musalla tasinin üzerinde garip isik büzmelerinin daire biçiminde döndügünü gördüm ve birden at sesleri gelmeye basladi.Ileriye dogru baktigimda atin üzerine binmis bir gelinin hizla musalla tasina dogru geldigini gördüm.Gelin bir süre musalla tasinin etrafinda dolastiktan sonra mezarliga girerek agit yakmaya basladi.Ben bu arada korkudan ne yapacagimi sasirdim.Daha sonra bir dügün alayinin gelip gelini alarak oradan hizla uzaklastigini gördüm.Bende dügün yerine kosup olanlari dedeme anlatmaya basladim.Dedem bana inanmadi.Ertesi sabah mezarliga bakmaya gittigimde bir gelin duvaginin bir mezara bagli olarak buldum.Bu duvagi dedeme gösterdigimde dedemin agladigini ve bu duvagin savasta gelinken sehit olan ablasina ait oldugunu ve mezarinsa sevdigine ait oldugunu söyledi.Bir kaç yil sonra Aksehir gölünün tasmasiyla köyümüz sel altinda kaldi, bir daha böyle bir olay görülmedi.


Kan Kokusu
Uzun süre oldu kuruyali, bayat kokusu ortaya çikali. Çok sicak bir yaz günü veya berbat bir kis günüydü belki. Sabah kalktigimda ellerimin oldugundan daha çok titremesinden anlamistim bugün kan kokusu alacagimi. Sigarama uzandim her zamanki gibi. Bir nefes, bir nefes daha. Sigara bile sakinlestirememisti titreyen, intikam isteyen ellerimi. Daha günes dogmamisti, belki o gün hiç dogmayacakti... Dogsa bile bakmayacakti sadece kurbanlarini gören uykulu gözlerim. Aynaya baktigimda soguk bir ten, kipkirmizi gözler ve titreyen eller görmek hiç sasirtmamisti bu sefer. Sanki uzun zamandir bekledigim gün buydu, evet evet o gün bugündü. Ne giydigimi hatirlamiyorum o gün. Muhtemelen soguktan koruyan bir bere veya günes gözlügü. Renklerin önemi yoktu.. kirmizinin, kanin rengi disinda. Herzaman yaptigim gibi ayni otobüse binecektim. Fakat bu sefer onlar beni degil, ben onlari öldürecektim. Hayatimda hiç olmadigim kadar sogukkanli. Her sabah gördügüm o soluk, nefret dolu, igrenç yüzler. Hepsi oradaydi yine. Farkina bile varamayacaklardi otobüsün camlarina fiskiracak kanlarin rengini, tadini. Ansizin çekiliverecekti o igrenç, ise yaramaz ruhlari bedenlerinden. Bir süre en nefret ettigimi seçmek için düsündüm. Sanirim bulmustum. Su hergün, maasini son kurusuna kadar yatirdigi o igrenç, muhtemelen "mezbaha" markali parfümünü sikan, igrenç bacaklarini otobüsteki her gözün içine sokan kaltakti galiba. Önce kurbani tanimak gerekiyordu. onu can çekisirken mi izlemeliydim, yoksa tek bir çiglik ve kan mi olmaliydi. Bir durak, bir durak daha. Inmesine 2 durak kala, artik zamanin geldigine inanmistim. Hala kararsizdim neyle öldürecegime ama ellerim o kadar siddetli titriyordu ki bu karari çabuk vermem gerekiyordu. Bu biçagi alirken ne için kullanacagimi bilmiyordum bile.. Fakat sonunda bir ise yarayacakti. Artik emin adimlar atma vaktiydi. Her zaman nasil oluyorsa oturdugu ayni koltuga dogru ilerlemeye basladim. Etrafimdakiler gözümdeki nefreti ve kararliligi görmüs olmalilar ki onlara çarpmama hiçbirsey söyleyemediler. Nabzim daha da hizlanmis, elimin titremesi çok daha normal gelmeye baslamisti. Bir metre daha ve ordaydim.. 2 veya 3 saniye sürmedi, büyüklügünü ancak o zaman anladigim biçagimi çikarip kaltagin gögsüne saplamam. Ummamistim bu kadar kan fiskiracagini, ummamistim parfümünün o an bu kadar güzel kokacagini. Bir daha ve bir daha sapladim.. Agzindan kan gelmesi daha da alevlendirmisti içimdeki vahseti. Suratimdaki sicaklik, hep bekledigim huzurdu sanki. Yorulmustum. Bir an olsun etrafa baktim.. Donup kalmislardi. Herzaman o gür sesiyle yüksek sesle konusan o.... çocugu. O da susuyordu. Bu korku ona yeterdi belki, belki yarinki otobüste anlatacagi birçok sey görmüstü. Peki ya ertesi gün? acaba onun kani da kirmizimiydi, en az bunun kadar igrenç miydi kokusu. Çok geçti artik ögrenmek için. Kapiya yaklastigimda, soförün ben söylemeden açtigi kapidan o otobüsün en sessiz yolcusu olarak indim herzamanki gibi. Son kalan sigarami içmek için en iyi zamandi


Kara Büyü
Bir gün ev arkadasimla can sikintisindan
kendimize bir büyü bulmayi ve bunu insanlar üzerinde denemeyi düsündük öyle saçmasapan bazi kelimeleri bir araya getirdik ve bunlari ezberledik. Bu sadece ikimizin bilcegi bir büyü olmaliydi. Ama ne için yapilmasi gerektigine karar veremedik ve yattik.

Ertesi gece yilbasi partisi için aldigim cadi sapkasini basima taktim ve üzerime siyah biseyler giydim bir mum yakip isiklari söndürdük. Bu büyüyü diger ev arkadaslarimdan birine yapacaktim. Olayi önemsemesi için onu inandirdik ve konsantre olmasini sagladiktan sonra büyüye basladim ve bir gece önce uydurdugumuz sözcükleri söylemeye basladim. Büyü bittikten sonra isiklari yakip gülmeye basladik. Büyüyü uydurdugum arkadasimla Sule'ye (büyüyü yaptigim arkadasim) gülüyorduk o ise hiç tepkisiz oturuyordu. Iste tam o sirada birden gök gürlemeye ve simsk çakmaya basladi. Elektrikler kesildi. Yazin ortasinda havanin böyle birden patlamasi bizi hem sasitmis hem de korkutmustu. Bi müddet öylece jeneratörün devreye girmesini bekledik .On saniyede devreye girmesi gerekirken girmedi Biz de mum yaktik ve bütün gece korkudan uyuyamadik.Yagmur sabaha kadar yagdi. Sule ise ateslendi ve ailesini çagirmamizi istedi. O gün ögrendik ki jeneratör bozulmus. Aksama dogru Sulenin ailesi geldi ve onu kayseri deki evlerine götürdüler.Bir ay sonra da gelip esyalarini aldilar ve Sule bir daha ne geldi ne aradi.

Aradan 4 sene geçmesine ragmen bu büyü sözcüklerini ne kadar unutmaya çalissam da bi türlü unutamadim. Bazen aklima gelince bisey olcak diye korkarim.


Cin ile Dalga Geçme
17 yasindaydim ve annemin memleketi olan Giresun'daydik. Döndü abla o siralarda 22 yasinda falandi (annemin amcasinin kizi). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde tasidigi kuran'i çikartmasi için baski yaparlardi. Birlikte yatiyorduk onlarda kaldigim zamanlarda ama sabahlari vücudunun her yerinde morluklar oluyordu bende ise hicbirsey olmuyordu ve hicbirsey hissetmiyordum... Bir gece Döndü, ablasi, ablasinin akrabasi Emine ve onun nisanlisi epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yatti uyudu baska odada. Biz hala sohbet ediyorduk. Saat gece 02.00 olmustu.. Ben cin cagirmayi önerdim. Bu onlarada cazip gelmis olacak ki kabul ettiler. KIKI adinda kibrit cinini hepiniz duymussunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldik ve cin cagirdik dualarla. Bu islerden çok iyi anliyordu Döndü. Sorular soruyorduk kibritlerde saga sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben yasiminda küçük olmasindan dolayi bayagi zirvalamaya baslamistim. Cin ile dalga geçiyordum. Yanimdakiler ise iyice korkmuslardi benim cine ileri geri konusmamdan! Beni sürekli sus diye uyariyorlardi. Neyse bir müddet sonra isik kendiliginden kapandi kalktim dügmesine bastim actim, arkami döndüm ki tekrar çat!! diye dügmeden kapandi isik.. Bulundugumuz oda köy evi oldugundan mutfak ve oturma odasi bir kullanilan bir oda.. Mutfak dolabi zangir zangir titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye basladi.. Hepimiz korkudan sapsari olmustuk TV açik degildi birden TV acildi. O zamanlar sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmedigimiz yabanci kanallar fisek gibi acilip kapaniyordu.. Biz binbir dua okuyarak cini göndermeye calisiyorduk. Artik yorulduk ve kibrit çöplerini masanin üzerine biraktik. Aman Allah'im cin gitmemisti, ve masanin üzerindeki kibrit çöpleri kendiliginden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabasi olan kadin bayildi bayilacak. Saat 04.00 olmustu artik ve Döndü'nün akrabasi olan Eminenin nisanlisi eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gidecegi yol da ormanin içinden gecen ve derenin oldugu bir yer. Neyse bu çikti gitti ve biz cini göndermek icin ugrasmaya devam ettik.. Tabi ki basaramadik öyle kizdirmisim ki onu her yeri darmadagin etti diyebilirim... Ve isin ilginç yani yan odada yatan yengemin çit bile duymamis olmasiydi.. Sabah ezani okunurken hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmisiz.. Yengemin sesiyle uyandik, ORTALIGIN HALI NE BÖYLE diye soruyordu. Ona anlattik o da ürperdi ve kizdi bize.. Emine'nin nisanlisi da ertesi günü geldi ve gece eve gittigi yolda onu taslamisti cinler, bu taslar pek bir yerine isabet etmemissede omuzuna ve alnina carpmis ve oldukca morarmisti.. Ayni gece ben ananemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü ablami da çok sikistirmislar ve acaip dövmüs cinler. Kiz günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldi... Komsumuz olan bir hocaya olanlari anlattik! Hoca bile dehsete kapildi ve cinin beni yasim küçük oldugu için affettigini yoksa yetiskin bir insanin cinle o sekilde dalga geçse çarpilacagini, agzinin burnunun ters dönecegini söyledi...


Ermis
Daha henüz 9 yasimdaydim fal, ruh, cin, seytan vb. gibi seylere inanmazdim yeni insaa edilmis bir eve tasinmistik ama nedense bir türlü gece banyodan ve sokak kapisindan garip sesler geliyordu. Tasindiktan bir hafta sonra seslerin nereden kaynaklandigini anlamak için ben banyo, abim ise sokak kapisinin önünde bekliyordu. Fakat hiç bir sey gözükmüyordu ama ses vardi. Evimize hoca çagirdik dua okudu ve bize banyoya 1 kova su takunya ve havlu birakmamizi söyledi,neden diye sordugumuzda ise hiç bir sey söylemedi. Hocanin dediklerini aynen uyguladik o gece rüyama garip seyler girmisti beyazlar içinde elinde bir asa yasli biri el hareketiyle kizginligini anlatiyordu. Sabah kalktigimizda su bitmis takunyalar ve havlu islakti en ilginç olani ise kapinin kilidi açikti. Hocayi tekrar çagirdigimizda bize evin yapildigi konumda çok ama çok eskiden bir mezar oldugunu söyledi ve rüyama giren kisinin bir ermis oldugunu söyledi banyoda ise abdest almisertesi hafta evden tasindik ve su an orada hiçkimse oturmuyor. Ve tam 17 yasindayim.

güzel hikayelermiş bnde devam ediyim o zaman biraz....

Ahtapot
14-15 yaşlarındaki bir kızda durup dururken hamilelik belirtileri başlamış: Karnı hafiften şişkinleşmiş, kusma nöbetleri geliyormuş, sabahları yataktan hasta gibi kalkıyormuş... Fakat kız annesine ısrarla böyle bi şeyin mümkün olamayacağını, çünkü hiç bir erkekle bu sonucu doğuracak kadar yakın temasta bulunmadığını iddia ediyormuş.
Fakat zaman geçtikçe hem karnı büyümeye devam etmiş, hem de diğer belirtilerde değişiklik olmamış. Annesi, “Bu yaşta... Allahım Allahım, kepazelik bu” dese de kız hala hamile olmadığını söylüyormuş. Sonunda anne küçük bi kasabada yaşıyor olmalarına rağmen çıkacak söylentileri göze alarak kızını hastaneye götürmüş. Ancak çekilen ultrasondan sonra kızın inkarlarında samimi olduğu anlaşılmış. Çünkü karnında son derece büyük boyutlara ulaşmış bir tümör tesbit edilince şişkinliğin ve diğer belirtilerin asıl sebebi ortaya çıkmış.

Vakit kaybetmeden, apar topar ameliyata alınmış tabii. Doktorlar rutin kabul edilen bu operasyon sırasında karnı açmışlar ve işte o an gördükleri manzara karşısında şok olmuşlar. Meğerse tümör sandıkları şey kocaman bir ahtapotmuş. Üstelik kıpır kıpırmış da hayvan, yani canlıymış.

Olayın aslı sonradan anlaşılmış. Kız üç-dört ay önce ailesiyle birlikte okyanus kenarındaki bir kasabada tatil yapmış. Ahtapot yumurtaları da mikroskobik boyutlarda olurmuş ve bunlardan doğal olarak okyanus sularında milyarlarca varmış. Kız muhtemelen yüzerken yuttuğu sularla beraber bu yumurtalardan da indirmiş mideye. İşte bunlardan biri de, milyonda bir görülecek biçimde de olsa, kızın vücudunun içinde yaşamayı, hatta büyüyüp gelişmeyi başarmış.

Ben öldüm galiba!
Mezbahadan et taşıyan bir tırın sabahın erken saatlerinde yüklenip bir an önce yola çıkması gerekiyormuş. Işe sabahın kör vakti gelen işçiler, tırı yüklemeye başlamışlar. Alelacele işi bitirmişler. Tırın şoförü arkadaki soğuk hava deposunun kapısı kapatılır kapatılmaz yola çıkmış. Ancak son eti çengele takmaya uğraşan işçinin içeride kaldığını kimse farketmemiş. Uyku sersemi olan işçi de başına gelen korkunç şeyi, ancak tır hareket edince farkedebilmiş. Tır hiç durmadan 8 saat yol alacağindan, arkadaşları kaybolduğunu farketmezlerse donarak öleceği kesinmis.

Bir süre duvarları yumruklamış ama sesini duyuramayacağını biliyormuş. Bir süre sonra üşümeye başladığından hareketleri yavaşlamış ve bir kenara çöküp ölümü beklemeye başlamış. Oturup kaçınılmaz sonunu beklemeye başlamış ve cebinden çıkardığı kağıt kaleme yazmaya başlamış. 1. saat: çok üşüyorum; 2. saat: her yerim uyuşuyor; 3. saat: ayaklarımı hissetmiyorum; 4. saat: donarak ölmek istemiyorum, kalemi tutucak gücüm kalmadı, ellerim dondu...

Tır etleri teslim edeceği yere geldiğinde şöförü dondurucunun kapısını açınca içerisinin soğuk olmadığını farketmiş. Sabah yola çıkarken aceleden dondurucuyu çalıştırmadığını hatırlayan şoför, lanetler okurken köşede büzülmüş yatan işçiyi görmüş. Adamın uyuyakaldığını sanan şoför, işçiyi sarstığı halde uyandıramamış.

Polis olaya el koymuş, şoför tutuklanmış. Bir müddet sonra adli tabip raporunda işçinin ölüm nedeni vücut ısısının hızla düşüşü olduğu açıklanınca temize çıkmış. Meğerse talihsiz işçi psikolojikman ölmüş

Cin'le dalga geçince
17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü abla o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı kuran'ı çıkartması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu bende ise hiçbirsey olmuyordu ve hiçbirsey hissetmiyordum... Bir gece Döndü, ablası, ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı uyudu başka odada. Biz hala sohbet ediyorduk. Saat gece 02.00 olmustu.. Ben cin çağırmayı önerdim. Bu onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KİKİ adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin çağırdık dualarla. Bu işlerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk kibritlerde sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben yaşımında küçük olmasından dolayı bayağı zırvalamaya başlamıştım. Cin ile dalga geçiyordum. Yanımdakiler ise iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli sus diye uyarıyorlardi. Neyse bir müddet sonra ışık kendiliğinden kapandı kalktım düğmesine bastım açtım, arkamı döndüm ki tekrar çat!! diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi olduğundan mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabi zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye başladı.. Hepimiz korkudan sapsarı olmuştuk TV açık değildi birden TV açıldı. O zamanlar sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz binbir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım cin gitmemişti, ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın bayıldı bayılacak. Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Eminenin nişnlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gideceği yol da ormanın içinden geçen ve derenin olduğu bir yer. Neyse bu çıktı gitti ve biz cini göndermek için uğrasmaya devam ettik.. Tabi ki başaramadik öyle kızdırmışım ki onu her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yanı yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız.. Yengemin sesiyle uyandık, ORTALIĞIN HALİ NE BÖYLE diye soruyordu. Ona anlattık o da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda onu taşlamıştı cinler, bu taşlar pek bir yerine isabet etmemişsse de omuzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece ben ananemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü ablamı da çok sıkıştırmışlar ve acaip dövmüş cinler. Kız günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin beni yaşım küçük olduğu için affettiğini yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını, ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...

Depremin Habercisi
17 Ağustos gecesi Adapazarı'nda yaşlı bi teyze, gece saat 2 buçukta ana caddedeki apartmanlardan birinin zillerini çalmaya başlamış. Kimse kadına kapıyı açmamış, hatta uyandırdıkları için, camı açan bağırıp çağırmış. Üst katlardan bi adam, "Gecenin bu saatinde ne istiyosun teyze?" diye sormuş. Kadın, "Karnım aç oğlum. Bi parça ekmek var mı?" deyince adam, "Yok, yok. Allah Allah, gecenin bu saatinde ne bu yahu?" demiş. Yatağa döndüğünde karısı, yaşlı kadının aç olduğunu öğrenince, "Keşke verseydik" demiş.

Teyze zillere basmaya devam etmiş. En üst katta yeni evli bi çift oturuyomuş. Kadının ne istediğini öğrenince kapıyı açıp yukarı çağırmışlar. Evin hanımı, hemen yiyecek bi'şeyler hazırlamış. Kadına eşlik edip beraberce yemişler. Yemek bitince kadıncağız, "İçimde bi huzursuzluk var. Bi an evvel dışarı çıkalım" diye yalvarmaya başlamış. Genç çift, sırf kadını kırmamak için sokağa inmiş. Daha dışarı adım atar atmaz da her yan sallanmaya başlamış. Depremde o kocca apartman yerle bir olmuş.

O binada oturanlardan sadece yeni evliler ve kocasına, "Keşke yemek verseydik" diyen kadın ölümden kurtulmuş. Onu da 3 gün sonra enkazın altından çıkarmışlar.

Falcı
Olay 1999 yazında gerçekleşmişti. Ben bu tarihte Erdek'te bir otelin barında çalışıyordum. Bu nedenle geceleri geç yattığım için öğlen kalkıyordum. Yine böyle gece geç saatlere kadar çalıştığım bir günün ertesi;öğlen saat 4 gibi kalktım ve her zaman yemek yediğim yer olan otelin karşısındaki büfeye gittim. Orada otelin güvenliklerinden biriyle karşılaştım ve beraberce bir masaya oturduk. Yemeğimizi yerken yanımıza benim arkamdan biri yanaştı ve aynen şu cümleyi söyledi:
-"falına bakmamı ister misin?"
Ben bu lafın bana söylenmediğini düşünerek tostumu yemeğe devam ederken.Sesinden kadın olduğunu anladığım o şahıs aynı soruyu tekrarladı:
-"falına bakmamı ister misin?"
Bunun üzerine dayanamayıp arkamı döndüm. Ben de herkes gibi, döndüğümde o tipik falcı kılığındaki birini göreceğimi sandığımdan hızlı ve sinirli bir dönüş yaptım ki bunun bir diğer nedeni o güne kadar fala inanmıyor olmamdı. Kadınla göz göze geldik ve kadın az önce sorduğu soruyu benim ona herhangi bir şey söylememe fırsat vermeden yineledi:
-"falına bakmamı ister misin?"
Ben de üzerimde neden olduğunu bilmediğim o bir anlık şaşkınlığı atarak hızlı bir şekilde �hayır� diyerek arkamı döndüm .Bunun üzerine yanımdaki güvenlik arkadaşımın kadına "benim falıma bak" dediğini duydum. �Duydum� diyorum çünkü o 3-5 saniye arası sanki yaşanmamış gibi geliyordu. Arkadaşım kolumu tutarak benim de baktırmamı parasını kendisinin vereceğini söyledi. Ben de gayri ihtiyari sanki bunu yapınca rahatlayacakmışım gibi kafamı olur anlamında salladım. İşte tam bu sırada falcı kadın arkadaşıma onun falına bakmayacağını söyledi ve benim yanıma gelerek sanki bir �Rıdvan�(cennetin bekçisi) gibi tepemde dikildi. Bunun üzerine ben de ne istediğini istediğinin para mı olduğunu sordum. Falcı kadın aynen şunları söyledi:
-falına bakıcam!
Ben de sanki bu bir oyunmuşçasına;
"-niye"dedim.
Kadın buz gibi donuk sesiyle
�-çünkü az önce istediğini söyledin� dedi.
Az önce kaynağını bilmediğim o -irkilme sebebim- gibi görünen kadın bana bir anda çekici gelmeye başladı. Ve aklımdan ��neden olmasın ki ne kaybedersin ki zaten�� denen o en tehlikeli düşünce geçti ve falcı kadına �TAMAM� dedim.
Kadın hiç duraksamadan yanıma oturdu ve kafasını yere doğru eğerek bana sağ elimi uzatmamı söyledi. Ben de biraz yaramazlık olsun diye aklımdan sol elimi uzatmak geliyordu ki falcı kadının ağzından beynimdeki tüm kanı donduran şu sözler döküldü.
�Sakın ha yanlış elini uzatmak gibi haylazca bir şey yapma.�
İşte o an kendimi felç olmuş gibi hissettim. Oradan gitmek istiyordum ama mümkün değildi. Ayaklarım sanki yere mıhlanmış gibiydi. Ben bu korkuyla karışık durumda sağ elimi kadına uzattım. Kadın parmaklarımın arasına bir bezden sıktığı sıvıyı sürdü ve sağ elimi sol elimle kapattı. Ve sonra sanki bana acırmışçasına baktı. Ardından elimi açtı ve bir şeyler mırıldanmaya başladı. Bi an sustu ve bana kelimelerine hiç aralık vermeden şunları söyledi:
�Bir kağıt alacaksın ve bu seni büyük bir topluluğun içine sokak, 3 gün içerisinde çok sevdiğin iki insanı kaybedeceksin. Şu an sıkıntıların var ama yarın bunların hepsi sona erecek. Annen çok uzaklardan bir haber alacak. Ve en son söylediği söz ise şuydu 2 abinden büyük olanı küçük olanından daha uzak bir yere gidip sizden ayrılacak.
Olayın hikaye kısmını geçerek size o hafta olan olaylardan bahsedeyim.2 gün sonra üniversite sınav sonuç kağıdım geldi ve ben artık bir kalabalığın içinde olmaya hak kazanmıştım. Bundan bir gün sonra kuzenim intahar ettiği haberini aldık ve aynı gün dayım kalp krizinden öldü. Ortanca abim aniden askere gitmeye karar verdi ve diğer abim de üniversite için Avusturalya�ya gitti. Ben bu olayın üzerinden yaklaşık 3 yada 4 ay sonra tesadüfen tekrar Erdek'e gittim. Aklıma bu kadın geldi ve aramaya karar verdim. ancak tüm aramalarım boşa çıkmıştı ki. Son bir kez uğradığım benzin istasyonundakilere sorarken birisi bana o kadını tanıdığını ancak o kadının yaklaşık 3 sene önce öldüğünü söyledi. Benim o anki halini tarif edemiyeceğim için bu tarifi size bırakıyorum. Daha sonra adama olayı anlattım .Adamın bana inanmamış olduğunu anlasam da kadının yaşadığı yeri bilip bilmediğini sordum. Bana kadının evini tarif edebileceğini söyledi. Ben tarif doğrultusunda eve gittim. Ancak gittim yer bir ev değil harabeydi. Yanmış yıkık dökük içinde şarap içenlerin olduğu yıkıntı bir yerdi. Ben evin içine girdim biraz dolaştım içerde şarap içen insanlara böyle birini görüp görmediklerini sordum. Kimse görmediğini söyledi ben de ümidimi kesmiş evden tam ayrılacağım sırada az önce çıktığım merdivenlerin üstünde kadının benim elimin üstüne sıktığı bezi gördüm. Diyeceksiniz ki aynı bez olduğunu nerden biliyorsun.

ÇÜNKÜ O GÜNDEN SONRA SAĞ ELİMDEKİ KOKU HİÇ ÇIKMADI...

Hayal(mi)?
Akşamları çok yemek yediğimde zor uyur ve genelde kabus görürüm. Yemeği yine fazla kaçırmıştım. Hiç karabasan görmedim. Ama bu yemeğe görürüm artık diye düşünüp uyumaya koyuldum. Sadece terliyor, bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordum. Tam daldığım sırada, birinin bana baktığını hissettim -Biraz korkağımdır. - hemen irkildim. Odamın yarısı kadar bir gölge hafif hareketlerle bana dogru bakıyordu. En kötü yanı ise bunun rüya olmadığını biliyordum. Elim lambanın düğmesini arıyordu ama bulamıyordum. Nefes alamadım ve bağıramadım. Elektrik düğmesini buldum ama açmaya çok korkuyordum. Gözlerim bana anlamsızca baktığına inandığım gölgeye dönüktü... Işığı açtığımda sandalyemin üzerine yığılı elbiselerin, onlarında üzerinde kedimin bana baktığını gördüm. Nede olsa hepsi birden kocaman bir soru işaretiydi benim için. İçim rahatlamıştı. Kedimi sevmek istedim. Hırlayıp yok olup gitti. Asabi bir kedi değildir. Bende tekrar yattım. Aniden tekrar birinin bana baktığını hissederek irkilip ışığı açtım. Aynı manzaranın tekrarı olması benim sinirimi bozmuştu. Gülmeye başladım. Daha sonra sinirlerim yatışsın diye kalkıp bir kahve yapmaya karar verdim. 20 dakika sonra odama döndüm. Tüylerim diken diken olmuştu. Kedim aynı pozisyonda hiç oynamadan duruyordu. Pencerem açık olmasına rağmen odamda ağır bir koku vardı. O tatlı kedimin hareketsizce gözlerimin içine bakması beni oldukça etkilemiş olacak ki birden ağlamaya başladım. Sinirlerim bozulmuştu. Arkadaşımı aradım. Hemen buraya gelmesi gerektiğini ve sinirlerimin bozulduğunu söyledim. Döndüğümde kedim yerinde yoktu. Koku arttıkca artıyordu. Ama nereden geldiğini anlayamamıştım. Odayı aramaya başladım. Heryeri kokluyordum. Balkon tarafındaki camdan aşağıya doğru bakarken hızla kapım çarptı. Hemen kapıya koştum fakat açmaya korkuyordum. Kapının öteki tarafindan kedimin çıkaramayacagi sesler duyuyordum. Kalbimin nasil attığını hala hatırlarım. Bağırmaya başladım. Koku, sinirbozukluğu o garip seslere bir de telefonun o yüksek sesi katılmıştı. Derin bir nefes aldım, kapıyı açtım ve doğru tuvalete gittim. Yansımam beni ürkütmüştü. Sinirbozukluğunun verdiği yorgunluktan olsa gerek kendi yansımamın bana oyun oynadığını düşündüm.Tam bayılıp kalacağımı sandığım sırada telefon tekrar çaldı. Açmaya cesaret edemedim önce. Sonra içeri gidip ahizeyi kaldırdım, kulağıma dayadım... Telefonda arkadaşımın sesini duydum. Gelemiyeceğini söylerken, birden sesi değişmeye başladı. Sanki sesi apartmandan aynı anda gelir gibi yakından duyuyordum. Tüylerim ürpermisti. Ben hiç konuşmadığım halde bana açıklamalar yapıyordu. Açıkcası saçmalıyordu. Bana ikide bir "gelmeyeyim ben, ama sana bişey olmayacak. O sadece alacağını alıp gidecek." diyordu. Kedim etrafta gezerken normal sesler çıkarıp geziyordu. Eski tedirginliğim kalmamıştı. Neydi? Kedime ruh mu girmişti? Hayır. Ya kapı? Hava akımından çarpmıştı. Arkadaşımın ise içmiş olacağını düşündüm. Ama koku gerçekti..

Işıkları açmadığın için memnun musun?
İngiltere'de okuyan iki Türk kızı yurttta aynı odada kalıyorlarmış. Bir gece kizlardan biri arkadaşının evine ders çalışmak için gidecekmiş.

Diğer kızla vedalaşıp çıkmış ama daha yurttan 100 metre falan uzaklaşmış ki ders kitaplarından birini unuttuğunu farketmiş. Odaya geri dönmüş tabiyatıyla. Kapıyı açtığında ışıkların kapalı olduğunu görmüş. "Banu yattı heralde" diye düşünüp ayaklarının ucuna basa basa karanlıkta kitabını aramış. Bulamayınca da, "Şimdi kızcağızı rahatsız etmeyim, nasılsa arkadaşımda aynı kitaptan var. İdare ederiz artık" deyip çıkıp gitmiş. Ertesi sabah sınavdan sonra odasına döndüğünde bir de ne görsün! Oda baştan aşağı kan içinde! Arkadaşının vücudu da parçalar halinde oraya buraya dağıtılmış.

Duvarda da (muhtemelen kızın kanıyla yazılmış) bir yazı varmış:
"Aren't you glad, you didn't turn on the lights?"

(Işıkları açmadığın için memnun musun?)

Kafaları kopmuş
İngiltere aniden bastıran sisiyle ünlüdür. Yine sisin yoğun olduğu bir gün kadının biri şehirlerarası bir yolda arabasıyla seyahat ediyormuş. Sabahın erken saatleriymiş. Sis yüzünden pür dikkat ve olabildiğince yavaş gidiyormuş. Derken yolun iki tarafında oldukça garip açıyla park etmiş iki araba görmüş. Önce korkmuş. Ama merakına yenik düşmüş ve arabasını biraz ileride güvenli bir yere çekmiş.

İhtiyatla ilk arabaya yaklaşmış. Her halinde savrularak durduğu belli olan otomobilin görünen bir hasarı yokmuş. Otomobilin etrafında dolaşan kadın şoför mahalinde yan koltuğa doğru yatmış bir adam olduğunu görmüş. Açık pencereden içeri uzanarak, adama seslenmiş. Yanıt alamamış. Bu arada farkında olmadan kapıyı tutunca eline yapışkan bir şey bulaşmış. Alacakaranlıkta eline bulaşan şeyin önce ne olduğunu anlayamamış, ama birden bire jeton düşmüş. Elindeki kanmış.

Panik içinde arabasına koşmuş. Son sürat en yakın yerleşim yerine gidip, polise durumu anlatmış. İngiliz polisi hemen harekete geçmiş. İki arabanın bulunduğu yere vardıklarında, olağanüstü tedbirler alarak arabalara aynı anda iki ekip halinde yaklaşmışlar. Biraz sonra her iki ekip lideri, polis müdürüne arabalarda kafası kopuk birer ceset olduğunu rapor etmişler.

Bir süre sonra cesetlere ait iki kafa bulunmuş. Kafaların her ikisi de darmadağan olmuş vaziyetteymiş. Otomobillerde ise hiç bir hasar yokmuş, cesetlerde başka bir darbe de. Kafalar ise kesici bir aletle kesilmemiş, güçlü biri ya da bir şey tarafından sanki bir serçe kafasıymış gibi çekip kopartılmışa benziyormuş. Polisler bu işin içinden bir türlü çıkamamış. Olaya İngiliz gizli polisi MI5 el koymuş.

MI5'da yeni kurulan seri katil araştırma birimi, olay mahalini didik didik incelemiş. İki gün sonra MI5 karargahına bu esrarengiz olay hakkında bir rapor ulaşmış. Dehşet verici bu olay, aslına basit bir trafik kazasıymış. Raporda olay şöyle anlatılıyormuş. Yoğun sise rağmen hız yapan iki sürücü de bellerine kadar sarkarak yolu daha iyi görmeye çalışıyorlarmış. Karşı yönlerden gelen bu iki otomobildeki sürücüler hızla gelen diğer otomobili çok geç farketmişler. Kafaları birbirine hızla çarpınca, ikisinin de kafası kopmuş.

Mezardan gelen sesler
Bir aile anne,baba, bir kız ve erkek bunlar evlerinin yanması sonucu ölmüşler ve hepsini aile olarak yanyana gömmüşler fakat her gece yarısı mezarlıktan ilginç sesler geliyormuş bu orada yaşayan birçok kişi tarafından duyulmuş, sonra içlerinden bir tanesi o seslerin nerden geldiğini anlamak için gece yarısı mezarlığa gitmiş yine başlamış sesler sanki kavga sesleri gibiymiş adam seslerin geldiği yöne gitmiş ve sesler o ailenin mezarından geliyormuş.Sonra mezarı kazıp bakmaya karar vermiş halk mezarı açtıklarında çok ilginç bir manzarayla karşılaşmışlar annenin olması gereken yerde kız,erkek çocuğun olması gereken yerde de baba yatıyormuş herkes şaşırmış bunları yine eski yerlerinde koymuşlar ve mezarı kapatmışlar fakat kavga sesleri bitmek bilmiyormuş tekrar açıp bakmışlar yine aynıymış manzara bu kez düzeltmemeye karar vermişler sadece mezar taşlarının yerlerini değiştirmişler o günden sonra bir daha hiç ses gelmemiş.Oradaki halka göre o sesler o ailenin yaptığı yer kavgasının sesleriymiş.
 
Dewam

Omega Saat Efsanesi
Bi otomobil tamircisi ılık ilkbahar gecelerinden birinde evine giderken yolun kenarında bi araba ve arabanın başında da patlayan lastiği değiştirmeye çalışan iki güzel kız görmüş. Yardım amacıyla kenara yanaşmış. Ama istepne de patlakmış maalesef. Adam, "Bu saatte bunu tamir etmek imkansız. İyisi mi ben sizi evinize bırakayım, yarın bir çaresine bakarız" demiş. Evin önüne geldiklerinde kızlar adamı bi fincan kahve içmek için evlerine davet etmiş. Ev, bi apartmanın 7. katında, hoş bi daireymiş. İstepneyle uğraşırken elleri kirlendiğinden eve girer girmez adam banyoya gidip ellerini yıkamış. Bu arada OMEGA marka saatini de kolundan çıkarıp, aynanın önüne koymuş. Kızlardan birinin, "Kahve hazır" diye seslendiğini duyunca hemen ellerini kurulayıp banyodan çıkmış. O aceleyle de OMEGA marka saatini çıkardığı yerde unutmuş. Kızların sohbeti çok keyifliymiş. Grup vaktin nasıl geçtiğini anlamamış. Sonunda adam geceyi kızların evinde geçirmiş. Sabah da 7�de kalkıp işe gitmiş. Tamirhanesine vardığında saatini kızlarda bıraktığını farketmiş, "İyi bari, kızları tekrar görmek için bahane olur" diye düşünmüş. Akşam iş bitimi saatini almak için kızların evine gelmiş ama kapıcı bahsettiği kızların artık o dairede yaşamadıklarını söylemiş. Bu iki talihsiz kız 3 hafta önce trafik kazası geçirip ölmüşlermiş meğer. Şu an da, adamın onları ilk gördüğü yere çok yakın olan bi mezarlıkta yatıyolarmış. Tamirci duyduklarına inanamamış, "Nasıl olur? Ben dün akşam evlerinde onlarla beraberdim" demiş. Kapıcı bunun imkansız olduğunu söyleyerek adamı, kapısı avukat tarafından mühürlenmiş dairenin önüne götürmüş. Adam çok meraklanmış tabii. Ertesi gün avukata gidip durumu anlatmış ve beraberce kızların dairesine gelmişler. Mühürü açıp içeri girmişler. Adam doğruca banyoya gitmiş. OMEGA marka saat aynanın önünde bıraktığı gibi duruyormuş..

Otostopçu Hayalet
Adamın biri, bi cumartesi gecesi evine dönüyomuş. Birden 15-16 yaşlarında sevimli bi kızın yolun kenarında otostop yaptığını görmüş. Adamın da aynı yaşlarda iki kızı varmış. Hemen arabayı kızın yanına yanaştırmış, "Gece yarısı böyle ıssız bir yerde n�apıyosunuz Allah aşkına? Bu saatte otostop mu yapılır?" demiş. Kız, "Uzun hikaye. Rica etsem beni evime götürür müsünüz? Buraya çok yakın. Bu iyiliğinizi ömür boyu unutmam" diyerek arka koltuğa oturmuş. Kızın üzerinde cicili bicili, hoş bi elbise varmış. Evinin adresini vermiş. Gerçekten de yakınmış ev. Adam eve vardığında önünde durmuş, "İşte geldik küçük hanım" diyerek arka koltuğa dönmüş ama arkada hiç kimse yokmuş. Gözlerine inanamamış tabii. Hemen arabasından inip evin kapısını çalmış. Beyaz saçlı, çok yorgun görünen yaşlı bi kadın açmış kapıyı. Adam heyecanla, "Bana inanmayacaksınız ama yoldan küçük bi kız aldım. Bana buranın adresini verdi ama tam geldiğimizde..." Yaşlı kadın adamı susturmuş, "Biliyorum, biliyorum" demiş, "Sonra da ortadan kayboldu di�mi? Bu başımıza ilk defa gelmiyor. Her cumartesi akşamı aynı şey olur..." Meğer kız bir cumartesi gecesi diskodan dönerken trafik kazası geçirmiş ve oracıkta ölmüş. Şimdi her cumartesi gecesi kazada öldüğü yerden otostop yapıp evine gelmek istiyomuş ama bunu bugüne kadar başaramamış. Kadın bunları anlatırken adamın gözü piyanonun üzerindeki kızın fotoğrafına ilişmiş. Evet, kız aynı kızmış ve üzerinde de aynı elbise varmış..

Şehitler Ölmez
Olay 1974 yılında yapılan Kıbrıs Harekatı'nda yaşanmış. Savaş sırasında bir gün, bizim askerlerden birinin yanına bir başka Mehmetçik gelmiş. Biraz hoşbeşten sonra, ailesine ulaştırması için ona bir mektup vermiş. Bizimki, "Kardeşim savaştayız. Kimin ne olacağı belli değil ki. Belki sen gidersin de, ben kalırım" dese de diğer asker, sürekli, "Hayır sen gideceksin, ben kalacağım," diyormuş. Sonunda başa çıkamayınca razı olmuş. Mektubu götüreceğine söz vermiş. Bir daha o askeri görmemiş. Bi süre sonra da olayı unutmuş.

Savaştan yıllar sonra, askerlikle ilgili eşyalarını karıştırırken bir anda eline o mektup geçmiş. Verdiği sözü tutmamış olmanın rahatsızlığıyla hemen mektubun üzerindeki adrese doğru yola çıkmış. Giderken de, "Döndüyse kendisini görürüm, şehit olduysa ailesine başsağlığı dileyip mektubu veririm" diye aklından geçiriyormuş.

Sonunda evi bulup kapıyı çalmış. Kapıyı açan yaşlı teyzeye, Kıbrıs'ta birlikte savaştıkları oğullarından bir mektup getirdiğini, kendisiyle görüşmek istediğini söylemiş. Kadın şaşkınlık içinde adamı içeri buyur edip kocasının yanına götürmüş. Yaşlı adam olayı dinledikten sonra, "İyi de evladım, bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yok ki" demiş. Ardından da diğer odaya gitmiş ve elinde bi fotoğrafla geri dönmüş. Resmi bizimkine göstererek, "Sana mektubu veren bu muydu?" diye sormuş. Bizim Kıbrıs gazisinin gözleri parlamış: "Evet, işte bu askerdi. Ama Kıbrıs'ta savaşan oğlunuz yok demiştiniz." Anne çoktan gözyaşlarına boğulmuşmuş bile. Baba ise başını sallayıp üzüntülü bi sesle, "Evet bu bizim oğlumuz. Ancak Kıbrıs'ta değil, yıllar önce Kore'de şehit oldu" demiş..

Şeytan
Yıl 1994 temmuz ayı cumartesi akşamı.. Ben ve kardeşim o akşam yemek yiyorduk ve aniden zil çaldı, kapıyı annem açtı.Kapıda olan kişiler arkadaşlarımdı ve bizi aşağıya çağırıyorlardı saat 10.00'na geliyordu sofradan kalkar kalkmaz aşağıya indik arkadaşlarımızla her gece korkunç hikayeler anlatırdık, (Gece dedim çünkü sabahlara kadar oturur hikayeler anlatır oyun oynardık) her kafadan bir hikaye çıkardı ortaya ama birbirimizi korkutmak için yarış yapardık.O akşam herkez hikayesini anlattıktan sonra oyun oynamaya karar verdik, o zamanlar 11 yaşındaydım ve saklanbaç oynamayı çok seviyordum. Ebe saymaya başladığında herkes yerini almıştı ve bende, tabiki ben o anki olacak olaylardan haberdar değildim, kim bilirdiki şeytanı karşımda göreceğimi neyse konuya geçelim ben yerimde ebenin saymayı bitirmesini bekliyordum ebenin saydığı binanın yan tarafındaydım ebebin sayması bitmediği için sıkıntıya girmiştim o, an arkamı dönmemle dona kalmam bir olmuştu şimdi şeytanla karşıkarşıyaydım o herkesin bildiği gördüğü bir tipten değildi (tabii ki görenler için..) 2 metre boyu,yumruğum kadar iri ve kıpkırmızı gözleri çatal biçiminde uzun asası 2 adet iri buynuzları ve üstünde siyah birşeyi vardı ama ayakları yoktu evet yanlış okumadınız ayakları yoktu adeta uçuyordu o, anda vücudum çözülü vermişti hemen bahçenin ortasındaki kuyunun arkasına saklanmıştım ebe ağladığımı duyunca hemen arkadaşlara haber verdi bu şeytanı yakın arkadaşımda görmüş ve oda çok korkmuştu. (ismini vermeyeceğim.) Ve bu olaylardan sonra her pisliğin yanında cinlerin olduğuna şaitlik ettim. Ertesi sabah şeytanı gördüğüm yere geldik orada bulunan ev bomboştu evin içinde bir el vardı ve sanki el bizi seyrdiyordu önce inanmadık sonrada banyoda gördük ev zemin kattaydı banyonun penceresinden içeri yumurta kartonu attık ve karton geri geldi ve bu olay bi kaç defa gerçekleşti ne zaman oraya gitsek üst kattakilerin kızını yerde baygın buluyorduk ve bu olaydan sonra bişey farkettimki ne zaman korkunç hikayeler anlatsak ozaman kötü şeyler oluyordu ama anlatmayıda seviyorduk. Bu yüzden siz siz olun sakın korkunç şeylerden bahsetmeyin eğer cinlerden bahsedecekseniz kötü varlıklar diye konuşun, bunu sakın unutmayın..

Tavla
Genç bi kız ailesinin evde olmadığı bi akşam arkadaşlarını davet etmiş. Kız kıza yemişler, içmişler, derken içlerinden biri "Hadi cin çağıralım" demiş. Ev sahibi kız da hiç inanmazmış böyle şeylere ama arkadaşlarına ayıp olmasın diye kabul etmiş. Harfler kesilmiş, fincan ortaya konmuş ve elele bir masanın etrafında daire olunup cin çağırma olayına girilmiş. Cin gelmiş gelmesine ama bizim kız hala fincanı arkadaşlarının ittiğini düşünüyomuş. Bi ara fincan hızlı hızlı harflere giderek şöyle demiş: "İçinizde bana inanmayan biri var. Yarın saat 4’te o kişiyle tavla oynamaya geleceğim!" Kızlar feci tırsmışlar ama ev sahibi kız hala dalgasındaymış işin. Saat çok geç olmadığı halde seans hemen bitirilmiş ve kızlar evlerine dağılmış.

Bizimki zaten o tür şeylere hiç inanmadığından cin olayını ertesi sabah unutmuşmuş bile. Öğlene doğru telefon çalmış. Arayan, kızın çok sevdiği, çok iyi anlaştığı teyzesiymiş, "Bugün içimde bi sıkıntı var, evdeysen bi ara sana uğruycam. Dertleşelim biraz" demiş. Kız da sevinmiş teyzesini görecek diye, "Hemen gel, ben de seni çok özledim" demiş.

Kız, teyzesini hakikaten dertli ve solgun görmüş. Hoşbeş etmişler ama teyze hala dalgınmış. Kız, "Teyzeciğim sen konuştukça daha kötü oldun, istersen başka bişey yapalım" demiş. Teyzesi de "O zaman tavla oynayalım. Ne zamandır seninle oynamadık. Kafam dağılır biraz" demiş. Kız tavlayı almaya giderken bi gece önceki olay aklına gelmiş, "Meğer benim teyzem cinmiş" deyip gülümsemiş.

Kızla teyzesi güle oynaya tavla oynarken bi ara teyze tuvalete gitmek için kalkmış. O içerdeyken telefon çalmış. Arayan kızın babasıymış. Adamcağız çok üzgün bi sesle konuşuyomuş: "Kızım teyzen öğlen bi trafik kazası geçirdi. Durumu çok iyi değildi ama Allahtan ümit kesilmez deyip sana haber vermedik ama az önce teyzeni kaybettik, başımız sağolsun.."

uçan tabut
beyazıttaki bir camide eskiden olmuş bi olayı paylaşıyorum sizinle
o zamanlar kendi halinde dinine bağlı katip sinan adında bi imam avrmış bu imam kendi çabalrıyla ve sağdan soldan aldığı yardımlarla bi cami yaptırır ve uzun zamanda bu camide imamlık yapar günler su gibi akmış katip sinan denilen adam yaşlanmış ve görevi başka bir imama bırakmış ve daha sonra hastalanmış cemaat neredeyse hergün yanına gidermiş ve her defasında katip sinan onlara ben ölünce beni caminin bahçesine gömün dermiş cemaatta tabiki tamam hocam dermiş zaman geçtikten sonra adam canını azraile teslim etmiş cemaat adamı caminin bahçesine gömmüş ertesi sabah namaza geldiklerinde gördüklerine inanamamışlar dün gömdükleri tabut uçarak camin kubbesinin yanında cemaat büyük şaşkınlık yaşamış indirmişler ordan tekrar yerine koymuşlar ve ertesi sabah tabut tekrar kubbenin yanında cemaat bu sefer şühelenmiş bunu birileri bilerekmi yapıyor diye adamlar gece nçbet tutmaya karar vermişler ve gece olmuş nöbete başlamışlar aradan bir saat geçmiş ve bakmışlar ki tabut kendiliğinde uçuyor ve sonra kubbenin yanına konuyor sonra cemaat tabuta orda yer yapmış...

MUMYA
İsa'dan 1500 yıl önce yaşayan mısırlı prenses amen-ra öldükten sonra dönemin geleneklerine uygun mumyalanmış ve tahat bi tabuta konmuş 1890 yılında 4 zengin ingiliz genci,prensesin mumyasını bi tarihi eser kaçakçısından (böle sölediğimi prenses duymaz inşallah) satın almış.Ve felaketler zinciri de böle başlamış mumyayı alan gençlerden birini en son allışverişten bi kaç saat sonra çöle yürürken görmüşler.Bi daha da ingilizi görmemişler.Dörtlü grubun bi başka üyesi ertesi gün mısırlı hizmetkarlarından biri tarafından kazayla vurulmuş.Hizmetkar,elini o an kontrol edemediğini ve hiç istemediği halde silahı alıp sahibi vurduğunu iddea etmiş.Kalan iki genç mumyayı alıp memleketlerine dönmüş.Üçüncü adam İngiltere ye döndükten sonra bütün parasını yatırdığı bankanın battığını öğrenmiş.Son adam da iflaf olmaz bi hastalığa yakalanmış,bütün servetini hastanelerde harcayıp sokaklarda kibrit satmaya başlamış.Bu arada mumya bi işadamının eline geçmiş bu felaketler sırasında.O da British Museum a hediye etmiş lanet(li) prensesi.Müze mumyayı mısır bölümüne koymuş.Ama prenses boş durmamış tabii.Gece bekçileri tabuttan hıçkırığa benzer sesler duyduklarını iddea ediyorlarmış.Bekçilerden biri sabah ölü bulunmuş.Temizlikçiler mumyann etrafını temizlemeyi reddediyorlarmış.Bi gazeteci tabutun dıştan fotosunu çekmiş.Fotoyu tab ettiğinde kartta sadece korkunç bi suratın olduğunu görmüş.Gazeteci koşa koşa evine gitmiş,yatak odasına girip kapıyı kilitlemiş ve kendini vurmuş.Falaaaaaaan,filaaaaan...(prensesin daha sonra da o kadar çok vukuatı war ki,falan filan demek yetmio.)Müze sonunda mumyayı özel bi koleksiyoncuya satmış.Ondan sonra da bi sürü felaket olmuş.Vakit kaybetmeyelim.En son Amerikalı bi arkeolog satın almış prensesi.1912 Nisan'ında da mumya Amerika'ya götürülmek üzere TİTANİK gemisine yüklenmiş ve asıl olan da böylelikle olmuş zaten.Aman-ra son volesinde 1500 yolcunun kendi yanına gelmelerini sağlamış...

Ölümcül Saç Modası
1970'lerde, saçları dimdik, yukarıya doğru kalıp gibi yaptırmak moda olmuş. Buna uymak için insanlar saçlarını yaptırıyo, haftalarca da yıkamıyolarmış. Bir liseli kız, okulundaki en yüksek saç yarışmasını kazanmak için saçlarını bu şekilde yaptırmış. Eve dönerken saçları örümcek ağına takılmış ama farketmemiş. Okuldaki yarışmayı kazandıktan sonra saçlarını birkaç hafta yıkamamış. E havasını atacak ya, banyoya kafasına bi torba geçirip giriyomuş.

Bi gün okulda sınav olurken kız aniden, şak diye bayılmış. Hastaneye kaldırmışlar, fakat maalesef kurtaramamışlar. Doktorlar ölüm nedenini anlamak için otopsi yaparken, kızın saçlarını aralayınca morgu binlerce örümcek basmış. Meğerse kızın takıldığı ağdaki örümcek, kafasının içine yumurtlamış ve o örümcekler sonraki birkaç hafta da kızın kafa derisini kemirip beynine girmişler. Bu olaydan sonra Amerika'da, saçlarını öyle havaya doğru yapmak yasaklanmış..

Cinler
Büyükbabam köyde oturduğu için köyde her zaman olan şey ahır veya ağıldır. Bunları da otlatmak için bir çobana ihtiyaç vardır.

Bir gün büyükbabam bir çoban almış yanına çobanda kamburmuş sen bu işi yapamazsın yaparım der demez büyükbabam bunu yanına almış.

Büyükbabam bunu işe aldığının 7.gününde bu çoban rüyasında aynen şimdi anlatacaklarını görmüş..

7 tane CİN bizim evin tam ortasında "ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA" diye kendi kendilerine oynuyorlarmış.Bizim çobanda onlarla beraber oyuna katılıp çarşambadır çarşamba diye oynamış cinlerin arasından birisi demişki "Bu bizim sözümüzü dinliyor buna bir iyilik yapalım" demiş.Diğer cinlerde tamam der demez cinlerden biri bu çobanın kamburunu düzeltmiş.Düzeltir düzeltmez Çoban uykudan kan ter içerinde kalkıyor ve birde bakıyor ki kamburu yok çok seviniyor tabi garibanım... kamburu yok oldu ya bunu anlatıyo işte büyükbabama ertesi gece bu çoban tekrar yatağına yatıyor aynı rüyayı tekrar görüyor fakat bu sefer CİNLER o günün perşembe olmasına rağmen yine "ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA DİYE oynuyorlarmış çoban yine girmiş aralarına ve aynen şöyle demiş "TAMAM DÜN ÇARŞAMBAYDI AMA BUGÜN PERŞEMBE HADİ PERŞEMBE DİYE OYNAYALIM DEMİŞ" CİNLER HİÇ ORALI BİLE OLMADAN YİNE "ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA ÇARŞAMBADIR ÇARŞAMBA" diye oynamaya devam etmişler çoban iyice ısrar edince böyle yapalım diye cinlerden biri aniden "ADAMIN YANINA GELMİŞ VE DEMİŞKİ DEMEK SEN BİZİM DEDİĞİMİZİ DEMEZSİN HA AL SANA BİR MAHLUK DEYİP TEKRAR ESKİ HALİNE YANİ KAMBUR HALİNE GETİRMİŞ" tabii sabah kalktığında da aynı eski haline dönmüş bu gerçek bir olay yani arkadaşlar ne bir rivayet ne de bir efsane..

Cin Fikirli Mahkum
Amerika'da, müebbet hapis cezasına çarptırılan bi adam, sabah akşam hapishaneden kaçmanın yollarını düşünüyomuş. Bi gün bahçede volta atarken gardiyanların bi tabutu cenaze arabasına yüklediğini görünce nihayet aylardır aradığı fikri oracıkta bulmuş. Burası büyük bi cezaevi olduğu için her hafta mutlaka 2-3 kişi Tanrı'nın rahmetine kavuşuyomuş. Mahkum, gardiyanlardan birine, cenaze olduğu bi gün tabuta konularak kaçırılması karşılığında epey yüklüce para teklif etmiş. Gardiyan korktuğundan başta biraz mızırdanmış ama sonra paranın cazibesine kapılıp kabul etmiş. Gardiyan adama, gece cenazelerin bekletildiği yerin anahtarından yaptırıp vermiş. İlk cenazede adam tabutun içine girecekmiş. Cenaze defnedildikten sonra da, gece gardiyan gelip adamı mezardan çıkaracakmış.

Plan aynen uygulamaya konmuş. Kaçma ateşiyle yanıp kavrulan mahkum ölüye aldırmadan sıkış tepiş tabutun içine girmiş. Sabah da gardiyanlar tabutu cenaze arabasına yüklemişler ve mezarlığa götürüp laf olsun diye yapılan bir dini törenle gömmüşler.

Mahkum tabutun içinde sabırsızlanarak gardiyanın gelip onu çıkarmasını bekliyomuş. Epey vakit geçtiği halde gelen giden olmayınca biraz biraz endişelenmeye başlamış. Bayağı bi zaman geçip de hala gelen olmayınca bizimki hafiften tırsmaya başlamış. "Acaba kendim çıkabilir miyim?" diyerek etrafı araştırmak istemiş. Cebinden zar zor çakmağını çıkarıp yakmış. Tabutun üstünü incelerken gözü bi an yanındaki ölüye takılmış. Ve o an donup kalmış! Yanındaki ceset anlaşmayı yaptığı gardiyanmış!

Gerçekmiş..
Kurt adam ve vampir hikayesinin aslında İngiltere’ den çıktığını biliyor muydunuz. Evet 1970 li yıllarda adamın biri ismi bilinmeyen bir hastalığa kapılmış ve yaşaması için devamlı kan alması lazımmış bunun için de ömrü boyunca hastanede kalmak zorundaymış. Bu olay başına gelen kişi de doktor kendisi üstelik.Neyse adamda yüzünde ve suratında tüylenmeler başlamış ve yukarıdan yan dişlerinin ikisi hastalıktan dolayı kurt köpeklerindeki gibi uzamış artık doktorlar öleceğni söylemişler ve sonunda geceleri dışarıya çıkıp insanların evlerine girip ısırıyor ve kanlarını emiyormuş ve bu olay gerçekmiş ve bir çok hikaye buradan yola koyularak uydurulmuş.

Kara Büyü
Bir gün ev arkadaşımla can sıkıntısından kendimize bir büyü bulmayı ve bunu insanlar üzerinde denemeyi düşündük öyle saçmasapan bazı kelimeleri bir araya getirdik ve bunları ezberledik. Bu sadece ikimizin bilceği bir büyü olmalıydı. Ama ne için yapılması gerektiğine karar veremedik ve yattık.

Ertesi gece yılbaşı partisi için aldığım cadı şapkasını başıma taktım ve üzerime siyah bişeyler giydim bir mum yakıp ışıkları söndürdük. Bu büyüyü diğer ev arkadaşlarımdan birine yapacaktım. Olayı önemsemesi için onu inandırdık ve konsantre olmasını sağladıktan sonra büyüye başladım ve bir gece önce uydurduğumuz sözcükleri söylemeye başladım. Büyü bittikten sonra ışıkları yakıp gülmeye başladık. Büyüyü uydurduğum arkadaşımla Şule'ye (büyüyü yaptığım arkadaşım) gülüyorduk o ise hiç tepkisiz oturuyordu. İşte tam o sırada birden gök gürlemeye ve şimşek çakmaya başladı. Elektrikler kesildi. Yazın ortasında havanın böyle birden patlaması bizi hem şaşıtmış hem de korkutmuştu. Bi müddet öylece jeneratörün devreye girmesini bekledik . On saniyede devreye girmesi gerekirken girmedi Biz de mum yaktık ve bütün gece korkudan uyuyamadık.Yağmur sabaha kadar yağdı. Şule ise ateşlendi ve ailesini çağırmamızı istedi. O gün öğrendik ki jeneratör bozulmuş. Akşama doğru Şulenin ailesi geldi ve onu kayseri deki evlerine götürdüler.Bir ay sonra da gelip eşyalarını aldılar ve Şule bir daha ne geldi ne aradı.

Aradan 4 sene geçmesine rağmen bu büyü sözcüklerini ne kadar unutmaya çalışsam da bi türlü unutamadım. Bazen aklıma gelince bişey olcak diye korkarım.

Üst Kattaki Katil
Büyük bahçeli bir villada yaşayan genç bir çift, çocuklarını bakıcıya bırakıp dostlarının verdiği bir partiye gitmiş. Bakıcı kız çocukları yatırdıktan sonra televizyon seyretmeye başlamış. Bir ara telefon çalmış. Kızcağız telefonu açtığında karşısında hırıltılı bir sesle konuşan biri varmış: Şu an üst katta çocukların başucundayım. Sen de gelsene buraya. Huhahuha! Kız feci korkmuş haliyle. Ama kendini Kesin salak bi telefon şakası bu diye düşünüp sakinleştirmeye çalışmış ve televizyonun sesini sonuna kadar açmış. Telefon tekrar çalmış. Aynı hırıltılı ses yine o histerik kahkahasını attıktan sonra, Çocukların yanındayım. Hadi sen de gel yukarı demiş. Kız daha da korkmuş ve santrali arayarak durumu anlatmış. Santralde iyi bi kadın varmış, Adam sizi aradığında bir’kaç dakika konuşturun. Numarayı tespit eder, sonra da polise bildiririz diyerek kıza yardımcı olmuş. Bakıcı kız telefonu kapatır kapatmaz hemen çalmış telefon. Aynı ses yine aynı sözleri tekrar etmiş. Kız konuşmayı uzatmaya çalışmış ama sapık anlamış bunu ve hemen telefonu kapatmış. Bir’kaç dakika sonra tekrar çalmış telefon, arayan santral memuresiymiş ve panik durumdaymış: Hemmen kaç oradan! Arayan numaranın da adresi aynı. Yukarıda bir telefon hattı daha var demek ki! Kız koşşa koşşa kaçmış evden. Bu arada santraldeki kadın, polisi olaydan haberdar etmiş bile. Polisler birkaç dak’kada adrese gelip eve girmiş. Gerçekten de üst katta elinde kocaman bi kasap satırı olan bir katil yakalamışlar. Üst kat pencerelerinin birinden eve giren sapık katil iki çocuğu öldürdükten sonra o telefonları etmeye başlamışmış.

Musalla Taşı
Köyümüz, Tipi Köy İç Anadolunun en eski köylerindendir.Köyümüzün mezarlığı evimizin tam karşısındaydı.Komşumuzun bize orada garip şeyler gördüm, demesi bizi ne kadar ürkütsede inandırmıyordu.Ta ki Burak arkadaşımın sünnet gecesine kadar.Birden arkadaşımın hediyesini evde unuttuğumu farkettim.Gece garip olayların olduğunu bildiğim için eve gitmeye korkuyordum.Eve yaklaştığımda bazı çığlıklar duymaya başladım.Musalla taşının üzerinde garip ışık büzmelerinin daire biçiminde döndüğünü gördüm ve birden at sesleri gelmeye başladı.İleriye doğru baktığımda atın üzerıne binmiş bir gelinin hızla musalla taşına doğru geldiğini gördüm.Gelin bir süre musalla taşının etrafında dolaştıktan sonra mezarlığa girerek ağıt yakmaya başladı. Ben bu arada korkudan ne yapacağımı şaşırdım.Daha sonra bir düğün alayının gelip gelini alarak oradan hızla uzaklaştığını gördüm.Bende düğün yerine koşup olanları dedeme anlatmaya başladım.Dedem bana inanmadı.Ertesi sabah mezarlığa bakmaya gittiğimde bir gelin duvağının bir mezara bağlı olarak buldum.Bu duvağı dedeme gösterdiğimde dedemin ağladığını ve bu duvağın savaşta gelinken şehit olan ablasına ait olduğunu ve mezarınsa sevdiğine ait olduğunu söyledi.Bir kaç yıl sonra Akşehir gölünün taşmasıyla köyümüz sel altında kaldı, bir daha böyle bir olay görülmedi.

Marmara Canavarı
Lonch Ness Canavarı dünyanın en popüler canavarlarından biri. Türkiye'nin en popüleri ise Van Gölü Canavarı. Hakkında yüzyıllardan beri yüzlerce hikaye anlatılan ve birçok görgü tanığının olmasına karşın Marmara Canavarı, bu iki rakisinin gölgesinde kalmış. Marmara Canavarı hakkında özellikle Tuzla'da bir çok efsane anlatılır.

En çok bilinen efsane ise 1970 yıllarında yaşanmış olanıdır. Gecenin bir yarısı teknelerini limana bağlayaniki balıkçı, Anadol pikaplarına atlayıp evlerinin yolunu tutmuşlar. Yol mezarlık yanından geçiyormuş. Arabayı süren bu mezarlıktan korktuğu için dualar ediyormuş. Diğeri batıl korkuları olmadığından arkadaşıyla dalga geçiyormuş.

Bu sırada şoför aniden firene asılmış. Çünkü ince bir ağaç enlemesine yola devriliymiş. Şoför "Ben hayatta inmem" demiş. Diğeri babayiğit bir adammış, "Ben tek başıma hallederim" diyip çıkmış arabadan. Gece karanlığında ince uzun ağaca bakıp: "Kavak ağacı galiba" demiş. Yaklaşıp ağacın gövdesine sarılıp da ağacın kabuğunun yumuşak olduğunu ve kımıl kımıl hareket ettiğini hissedince babayiğitlik filan kalmamış taabii; aynen tabanları yağlamış.

Arkadaşını dikkatle izleyen şoför ağacın hareketlendiğini ve yukarı doğru kalktığını görünce, karşısındakinin ağaç değil de ben diyim on, sen de yirmi metre boyunda dev bir yılan olduğunu farketmiş. Yılan başını kazdığı mezardan çıkarınca dehşete düşen şoförün saçları o anda bembeyaz kesilmiş. Allahtan karnını mezarda doyurduğu için canavar ne şoföre ne de arkaşına saldırmamış. Denize doğru akıp gitmiş. İki arkadaş perişan halde köylerine dönmüşler.

Sonradan köyün yaşlılarından yılanın Marmara denizinde yaşayan ve denize yakın mezarlardaki, yeni gömülen ölüleri yiyerek yaşayan bir canavar olduğunu öğrenmişler. Anlattıklarına göre; daha önceleri yılanın çok aç kaldığında balıkçı teknelerine dahi saldırdığı olurmuş. O zamanlarda Yalova ve Kumla'da da ortaya çıkarmış. Marmara Canavarı'yla karşılaşan herkes söz birliği etmişcesine yılanın bir kavak ağacı boyu ve eninde olduğunu söylermiş. Ama yıllardır Marmara Canavarı'nı gören olmamış.

Sahil Macerası
Saat sanırım 12 ydi. Sahildeki dalgaların sesi çok etkileyiciydi. Çok güzel bir yer buldum burada biraz yüzmek dalgaların sesini dinlemk istiyordum. Usulca patikadan aşağıya indim. 5 dk olmuştuki bir sesle irkildim. Beraber sahile inmiş bir çift olduklarını gördüğümde bir an için rahatlamışlardı. Farklı düşüncelere dalmıştım hemen oradan uzaklaştım. Onları rahatsız etmek istemiyordum. Ama sesleri bana yaklaştıkça kızın sesi tanıdık geliyordu. Olamaz dı bu imkansız dı bu benim sevgilim di. Ne yapacağı şaşırdım elim ayaklarıma dolanıyordu. Sinirlenmiştim sanki 5 dk önceki insan değildim zaten olamazdım. Bir hamle yapıp onlara saldırmak istedim.. Sonra bir el silah sesi duydum. Evet ayağından vurulan erkek acı içinde kıvranıyordu. Kim vurduğunu göremiyordum. Sevgilim koşmaya başladı. Kaçıyordu. Bir silah sesi daha duyuldu. Sevgilim yere yığılmıştı hareketsiz oluşundan ne olduğu anlaşılıyordu. Erkekten yapma yalnış anladın sesleri yakarışları çıkıyordu. O an yerimden fırladım onu ben öldürmek istiyordum. Nasıl yaptım bilmiyorum ama koşarak çıktım bulunduğum kuytu köşeden. Onu ben öldüreceğim diye haykırdım. Karşımda duran 20 yaşlarında çok güzel bir kızdı. Yemşeşil gözleri sarı saçlarıyla önümde duruyordu. Öylece bakakaldı. Ve tek silah
sesi daha duydum. Ağlamaya başladı. Bunu yapmamalıydı. Diyordu. Anlatmaya başladı onu çok sevmiştim diye.. İnanamadım aynı kaderi paylaştığım kız benden daha cesur çıkmıştı. Ona olanları
anlattığımda bana çok ilginç olarak baktı inanmıyordu. Sanki erkeklerden artık nefret ediyordu. Masum gözlerinde sevgiden eser yoktu. Silah elindeydi. Ve ayağıma bir el ateş etti. Kurşun
dayanılmaz acı veriyordu. Az önce olanlar benim başıma gelmek üzereydi. Nasıl kurtulabilirdim diye düşünüyordum. Dengesini kaybettiği belliydi. Hiç bir şey onu engelleyemezdi. Tam ona doğru hamle yapmak üzereyken başka bir silah sesiyle irkildim diğer ayağımdan vurulmuştum. Öyle kalakaldım
Gelen kasaba polisiydi. Yaklaştığında az önceki masum kız tam bir tiyatro oyuncusuydu. Olanları öyle farklı anlattı öyle şekilde anlattıki ben bile inandım. Şu anda hapisteyim ve sanırım çok uzun süre
daha burada kalacağım. Oysa kimbilir hangi erkekten intikam alıyor...

Kahverengi pijamalı adam
Dedem öldükten (daha doğrusu gömüldükten) sonra teyzemler komşularıyla ona kuran okuyorlarmış... Bunu bana teyzem kendi anlattı bu arada, neyse bir komşusu dua okurken karşı koltuğa bakıyormuş, teyzem de bir yandan dua okuyup, bir yandan etrafına bakınıyormuş, ezberindeymiş dualar herkesin neyse, bu komşu dua okurken birden donakalmış... Dudakları kıpırdamıyormuş, kadın koltukta geri geri gidiyormuş ve bembeyaz olmuş... Tabi teyzem duayı bitirip amin dedikten sonra kadının yanına gitmiş ne oldu falan diye sormuş kadında tık yok...
Teyzem kadını dürttüğü anda kadın tekrar eski haline dönüp duayı bitirmiş, amin deyip yüzünü sıvazlamış ve direkman ağlamaya başlamış... Teyzem yine sormuş kadına nooldu diye, kadın yanıtlamış:
"Ben dua okurken birden karşı koltukta kahverengi pijamalı bir adam belirdi, dua okuyordu aynı benim gibi... Sonra sen dokununca kendime geldim ve duayı bitirdim, adam kafasını kaldırdı, baban olduğunu anladım" demiş. Ve devam etmiş:
"Ben yüzümü sıvazladıktan sonra adam kafasını kaldırdı, eminim babandı", demiş. "Gülümsedi, el salladı ve kayboldu, bende kendimi tutamadım demiş"

Neyse ben detayları anlatım, dedem sigara yüzünden damarları tıkandığı için öldü ve diyaliz makinasına bağlı yaşıyordu, son sözleri de "Diyaliz" olmuş zaten... Dedem hastanedeyken bir kahverengi pijama giyiyordu hep ve dua okuyan kadın dedemin hiç ziyaretine gitmedi hastanede, yani bilinçaltı olamaz...

Bismirrahirahmanirahim
Size birşey öneriyorum.Eğer içinizde bir endişe varsa Bismirrahirahmanirahim deyin.Çünkü bir
Bismirrahirahmanirahim demek sizi binlerce şeyden korur.Örneğin:
O gün hava bulutluydu.Elektrikler kesilmişti oulda.Öğretmenimiz sevk almıştı.Dersimiz boştu.
Bahçeye çıktık.Şimşekler çaktı.Yağmur yağdı.Bahçe su doldu.Hatta bazıları yüzdü bile.
Öğleci idik.Saat 4.Şimdinin 5'i oluyor.Dolunay gözüküyordu.Şimşekler ardarda çaktı.En yakın arkadaşım beni burada yalnız bırakmıştı.Şimşekler çok uzundu.Tanrım diğer sınıflar geziye gitmişti.Bi tek bizim sınıf vardı.
Korkuyordum.Üşüyordum.Açtım.İçeri girilmiyordu soğuktan.Toz toprak vardı her yanda.
yere uzandım.
Aniden belimin yanından bi şey geçti.önce anlamadım sonra anladım ki şimşek.Okulun kapısına doğru gelmeye çalıştım.Merdivendeyken Bismirrahirahmanirahim dedim.kapıyı kapıya ayak atar atmaz bir patlama oldu.kulağımı kapattım.bu ses korkunçtu.zıplayıp.hatta uçup kapıdan sınıfın birine girdim.Sınıfın penceresinden kaçtım.koştum.tamda otobüs gelmişti. otobüse binmiştim.üstüm sırılsıklam.kalbim patlayacak gibi çarpıyordu.Az kalsın otobüs devrilecekti Bismirrahirahmanirahim dedim.bariyerlerden geri döndü.Tanrım eve varmıştım.Yemeği bitirdim.hemde ir koca kazan dolusu dolmayı.
annem yanına turşu biber filan koymuştu.yanındada kola vardı.kazanı bitirdim.
Gidip uyudum.canım yatağım seni ne kadar özlemişim.
Ertesi gün kahvaltı yaparken haberlerde birinin ölü 2 kişinin yaralı olduğunu izledim.
Ölen kişi ise arkadaşımmış.beni terkedip okulun nöbetçiler için yaptırdığı klübedeymiş.klübe statik elektrik çektiği için şimşek çarpmış.
diğer 2 arkadaşım ise komada.öğretmenimize dava filan açacaklarmış diyorlar.
her zaman Bismirrahirahmanirahim deyin.
Sizi binlerce şeyden korur!

Cadı
Kasabanın doğusunda, karanlık, sisli ormanın içinde tiz bir çığlık yankılandı. Bardaki erkekler dışarı çıkıp ormana doğru baktılar. İçlerinden bazıları çığlığın geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Gençlikleri ve içtikleri bira bunu yapacak cesareti onlara vermişti. Koyu karanlık, rutubetli, tekin olmayan gecede ıssız ormana daldılar. Bir kadın yerde baygın yatıyordu. Kadının niçin bayıldığı bir bakışta anlaşılıyordu. Ormanda bir şey bulmuştu. Kanlı bir ağaç gövdesinin önünde, yerde kımıltısız yatan bir şey. Bu şeyi gördüklerinde, ormana koşarak gelen cesur erkeklerden biri kendinden geçip yere yığıldı. İçlerinden bir tanesi elleriyle yüzünü örttü. Bir diğeri bir ağaç gövdesine tutunup yere doğru eğildi ve zemini kaplayan ölü sonbahar yapraklarının üzerine kustu. Hepsi dehşete düşmüştü. Ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. Gecenin içinde bir puhu kuşu birdenbire öttü ve hepsi korkuyla irkildi.
Buldukları şey bir bebek cesediydi. Vahşice öldürülmüştü. Katil, yavrunun ölü bedenine hiç saygı göstermemişti. Berbat etmişti ölüyü. Sivri ağaç dalları ve diğer şeyler.. Ağacın gövdesinde bazı deri parçaları vardı.
Kasaba halkı ertesi gün kasaba meydanında büyük bir toplantı düzenledi. Bebeği öldüren bu zalim, bu gaddar, bu barbar katil derhal yakalanmalı ve işkenceler yapılarak, yakılarak öldürülmeliydi. Fakat suçluyu nasıl bulacaklardı? Kimsenin bir fikri yoktu. Şimdilik, her gece kasabanın çevresinde nöbet tutulması, araştırmayı yürütmek için başkanlığını hakimle rahibin birlikte yürüteceği bir komite kurulması ve kadınlarla çocukların belli bir saatten sonra tek başlarına sokağa çıkmalarının yasaklanmasında karar kılındı. Belediye başkanı ateşli bir konuşma yaptı. Kurbanın ailesi intikam istiyordu. Bebeğin annesi üzüntüsünden hasta olmuş, yataklara düşmüştü. Bebeğin babasının saçları bir gecede ağarmıştı. Küçük oğlunun ölü, parçalanmış bedenini ayık kafayla görmüştü adam. İntikam istiyordu. Kan istiyordu.
İkinci bebek ilkinin bulunduğu günden bir hafta sonra kayboldu. Kaybolan, nalbantın iki aylık torunuydu. Biri öğle vakti adamın evine girip çocuğu kaçırmıştı. Küçük kızın annesi o sırada su almak için kuyunun başına gitmişti. Döndüğünde beşik boştu.
Çocuğun cesedini sekiz ayrı yerde buldular: Kilise, bir ahır, meyhanenin kapısının önü, belediye binasının önü ve orman. Parçalar farklı günlerde bulundu. Katil hergün bir parçayı kasabadaki belirli bir noktaya bırakıyordu. İnsanlar korku ve paranoya içinde yaşamaya başlamışlardı. Her an her yerde karşılarına zavallı bir küçüğün bedeninden arta kalan kanlı bir et parçası çıkabilirdi. Çoğu bu yüzden korkunç kabuslar gördü.
Artık bu gidişe bir son verilmesi gerekiyordu. Anneler çocukları için korkmaya başlamışlardı. İnsanlar diken üzerindeydi. Geceleri sokaklar bomboş kalıyordu. Meyhaneye bile yalnızca bir iki eski müdavim, bir iki ayyaş ve bir de ‘hiçbir şeyden korkmayan’ ‘cesur’ gençler geliyordu. Fakat kasaba halkı korku ve tedirginlikten çok öfke ve nefret duyuyordu. Katil ne yapıp edip bulunmalıydı.
Bir cadı avı başladı.
Katilin bir cadı olabileceği ihtimali zaten daha en başından beri gözönünde tutuluyordu. Bunun resmiyet kazanması ve adının konmasıysa nöbetçilerin bazı ipuçları, şehrin dört bir yanına dağılmış bazı gizemli işaretler bulmasından sonra oldu.
Önce bir ahırda esrarengiz bir çömlek bulundu. Bu çömlek, içinde bazı bitkilerin dövülerek ezilmesinde kullanılmıştı. Çömleği bulan nöbetçi onu kokladıktan sonra derin bir uykuya dalmıştı. Doktorun ve rahibin adamı uyandırmak için harcadığı tüm çabalar boşa gitti. Genç adam komadaydı.
Ağaç dallarında esrarengiz ipler bulunmaya başlandı. Hiç kimse bu ipleri çözmeye cesaret edemedi. Kasabanın çevresinde, dört bir yanda ağaçlara bu ipler düğümlenmişti.
Kasabadaki fare ve sıçan nüfusunda gözle görülür bir artış olmuştu. Sıçanlar ürünü talan ediyor, eşyaları kemiriyor, hatta küçük hayvanları öldürüyorlardı. Küçük hayvan ölülerine kasabanın her yerinde rastlanıyordu. Bunların tümünün sıçanlar tarafından öldürülmediği de belliydi.
Bir sabah bir belediye görevlisi işe gitmek için kasaba meydanından geçerken meydanın tam ortasındaki bir şey dikkatini çekti. Yanına yaklaştığında bunun, birbiri ardına konulan taşlarla yere çizilmiş tuhaf bir şekil olduğunu gördü.
En sonunda, ilk cesedin bulunuşundan tam iki hafta sonra küçük bir kız çocuğunun daha kaybolması bardağı taşıran son damla oldu. Bu küçük kız hiçbir zaman bulunamayacaktı.
Kasaba halkı o gece yine meydanda toplandı. Çok sıkı önlemler alınması karara bağlandı. İnsanlar çocuklarını asla yalnız bırakmayacaklardı. Tüm evlerde arama yapılacaktı. Şüphelenilen herkes gözaltına alınıp sorgulanacaktı. Komiteye bu konuda geniş yetkiler tanındı. Komitenin emrindeki askerlere karşı koyan herhangi biri zor kullanılarak yakalanacak, kaçmaya çalışan olursa emir beklemeden vurulacaktı.
Bir gün sonra araştırmalar başladı. Bütün evler didik didik aranıyor, genç erkekler ve kızlar sorguya çekiliyordu. Şehrin saygın ailelerinden ve asillerden pek fazla gözaltına alınan olmadı. Yalnızca genç olanları mahkeme salonunda sorguya götürüp, zararsız bir iki soru sorduktan sonra serbest bırakıyorlardı. Hakimin, rahibin ve belediye başkanının evleri aranmadı bile. Öte yandan, yoksul halkın arasından oldukça yaşlı olmalarına rağmen gözaltına alınanlar olmuştu. Bunların başında da yabancılar geliyordu. Kasaba halkından olmayanlar. Yaşlı bir dilenci kadın.. Gece gündüz içen bir ayyaş.. İşsiz güçsüz bir adam.. Kasabanın delileri.. Kör bir çalgıcı..
Sorguların başlamasından sekiz, ilk cesedin bulunmasından tam yirmi üç gün sonra katil bulundu. Katil, bir avukatın evinde çalışan genç, sarışın bir hizmetçi kızdı. Her şeyi itiraf etti. Zaten uzunca bir süredir bu kızla ilgili pek çok söylenti dolaşıyordu. Arkadaşları hizmetçi kızı uçarken gördüklerine yemin ediyorlardı. Odasında esrarengiz kitaplar bulundu. Bunların çoğu din dışı, müstehcen şeylerdi. Bazı kitapların içinde büyü tarifi olduğunu sandıkları bazı tarifler de vardı.
Genç cadı çocukları nasıl öldürdüğünü anlattı. Kasabada görülen tüm tuhaf işaretlerden de o sorumluydu. Ağaçlardaki düğümler, kasaba meydanındaki lanetli taşlar, küçük hayvan ölüleri, hepsi onun eseriydi.
Neden böyle bir şey yaptığını sorduklarında yüzünde esrarlı bir gülümseme belirdi. Cevap vermedi. O an hakim kendini tutmasa bu genç kızı boğazlayıp öldürebilirdi.
En şüpheci olanların bile bu kızı tanıyan diğer hizmetçi kızlardan herhangi biriyle konuştuktan sonra katilin o olduğuna dair en ufak bir şüphesi dahi kalmıyordu. Bu yoksul ve dürüst kızlar onun bir cadı olduğuna ve onu uçarken, geceyi renklere bürüyüp havada yüzerken gördüklerine İncil’e ellerini basıp yemin ediyorlardı. Gözlerinde korku dolu bir bakış vardı. Doğruyu söyledikleri her hallerinden belliydi.
Cadının odasında tuhaf bitkiler bulundu. Bunlardan birini koklayan genç bir asker bayıldı. Arkadaşlarının onu uyandırma girişimleri sonuçsuz kaldı. Ahırda çömleği bulan genç nöbetçinin daldığı uykunun aynıydı bu! Bu kanıt, geride kalan son şüpheleri de sildi.
Datura stramonium.. Cadının bahçesinde buldukları çiçeğin adı işte buydu. Kızın kendi gibi güzel.. Zehirli, lanetli, gaddar!
Bu lanetli çiçeği bir meşaleyle tutuşturup yaktılar.
Onu yetiştiren cadıyı da aynı son beklemekteydi!
O gün kasaba meydanı bir bayram yeri gibiydi. Sonunda adalet yerini buluyordu. Zavallı bebeklerin hain katili, bu zalim, bu adi şıllık, cehenneme gidecekti! İntikam günüydü bugün! Kardeşlerim.. Hallelujah!
Tek bir endişeleri vardı.. Tek bir korkuları. Bu cadının bir büyü yapıp ellerinden kurtulması.. İplerini çözüverip, uçup gitmesi.. Hakkın yerini bulmaması.. Ve bu lanetin sürmesi.. Rahip cellatlara şöyle tembih etmişti: “Cadının gözlerine bakmayın. Sizi büyüler ve siz de ona acımaya başlarsınız.” “Sakın gözlerine bakmayın!”
Korktukları tek şey buydu..
Olan da bu oldu!
Cadı, o gün onun idam edilişini seyretmek için toplanmış bulunan kalabalığın gözleri önünde uçup gitti ve gözden kayboldu:
Hizmetçi kızı….
Yaktılar!
Küle döndü kız. Bedeninden arta kalan kül, rüzgarla havaya savruldu. Ve uçup gitti.
Saatlerce süren işkencenin ardından, cellat meşaleyi yakmış ve saman yığınını ateşe vermişti. Hizmetçi kız oracıkta çığlık çığlığa can verdi. Halkın zafer nidaları ve haykırışlar alacakaranlığı doldurdu. Sonunda bitmişti! Kurtulmuşlardı! O musibet, o illet şey, o cehennem kaçkını yaratık artık bir daha asla onları rahatsız edemeyecekti. Masum bebeklerin kanına giremeyecekti.. Gitmişti.
Hakimin ve askerlerin çevresini saran halk, delice onların lehine tezahüratlar yapıyor, onları alkışlıyor ve kutluyordu. Fakat hakim ve mahkeme aslına bakılırsa öyle çok da büyük bir başarı göstermiş sayılmazdı. Sonuçta üç küçük çocuk öldürülmüş ve iki genç asker de lanetli bir uykuya dalmıştı.
Ayrıca hizmetçi kız da aslında masumdu!
Sorgulama sırasında her şeyi, işkenceye bir son versinler diye itiraf etmişti.
O gün şehir meydanında genç ve masum bir kızı yaktılar!
Sonra da onun küllerinin doldurduğu havayı içlerine çekip “Adalet!” diye haykırdılar.
Dünya’nın her yerinde..
Yaptıkları hala budur.

Not: Katil rahipti.
 
Dahada Dewam

Korku Tüneli
Korkmaya ihtiyacı vardı. Yemeğini yemiş,
suyunu içmiş ve uyumuştu.
Artık filmler yetmiyor, insan yiyen böcekler,
dinozorlar, vampirler, uzay yaratıkları
ve zombiler heyecanlandırmıyordu onu.
Mısırını yerken perdeden pençeler fırlıyor,
gazozunu içerken kan fışkırıyordu.
Zarar vermeyen korku, ne gÜzel korkuydu.
İşte emniyet içinde koltuğunda oturuyordu.
Birazdan film bitecek, sinema,
kalabalığı damperli bir kamyon gibi
caddeye boşaltacaktı. Korkmak
için para ödüyordu sinemalara.
Korkmaya ihtiyacı vardı.


Yeni açılan bir lunaparktan sözetmişlerdi.
Korku tüneli müthişmiş.
Bayılanlar oluyormuş heyecandan.
Abartıyorlardır, dedi kendi kendine.
Seyrettiği filmlerdeki en korkunç
sahneler bile kılını kıpırdatmıyordu.
Alışkanlığın elleri boğuyordu heyecanını.
Yine de denemeye değerdi.
Yemeğini yemiş, suyunu içmiş ve uyumuştu.
Korkmaya ihtiyacı vardı.


Lunapark rengarenk ışıklarıyla şehrin
ortasında devasa bir gecelambası
gibi yanıyordu. Bir balerin kulak
zarlarını titreten müziğin eşliğinde
dansediyor, uçuşan eteklerinden
çığlıklar yükseliyordu. Donuk gözleri
döndükçe kah bir palyaçoya,
kah çocuğunun elinden tutmuş bir
babaya, kah bir baloncuya değiyordu.


Aynı müziği dinlemekten, aynı şekilde
dansetmekten bıkmış gibiydi.
Yüzünde korkunç bir ifade vardı.
Eteğindeki insanları silkelemek
havalara fırlatmak geçiyordu içinden.
Ama kumanda odasındaki adam
izin vermiyordu ona. Bir düğmeye
basınca hızlanıyor, bir düğmeye
basınca yavaşlıyordu. Durması
için bir düğme yetiyordu.


‘Bu kez dinlemeyeceğim,’ dedi balerin.
‘Yavaşla’ düğmesine rağmen
dönüşünü hızlandırdı. Kumanda
odasındaki adam şaşırmıştı.
Balerin gittikçe hızlanıyordu.
‚çığlıklar birbirine karıştı. ‘Yavaşla’
düğmesi çalışmıyordu. Operatör
bütün gücüyle basıyordu düğmeye.
Balerin deli gibi eteklerini savuruyor,
imdat sesleri yükseliyordu.


Korkmaya ihtiyacı olan adam,
bu işte bir tuhaflık olduğunu düşündü.
Balerinin asit dolu gözleri üzerine
değince yandığını farketti. Kendi
etrafında bir tur daha atar atmaz
gözünün içine bakmalı ve
‘Hadi ama yeter!’ diye azarlamalıydı onu.


Birden kumanda odasındaki
‘yavaşla’ düğmesi Çalıştı.
Balerin yavaşladı ve durdu.
İnsanlar korku ve isyan içinde kumanda
odasına doğru yürürken, balerinin
dudaklarında hınzır bir gülümseme belirdi.


Korkmaya ihtiyacı olan adam,
‘Bu lunaparkta bir gariplik var,’ dedi.
Balerin ‘Hadi ama yeter!’ sözüyle
yavaşlamIş olabilir miydi? Tesadüftü elbette.
Ya gülümseme... ‘Bu kadar
Çok korku filmi izlersen böyle olur,’
dedi kendi kendine.


Korku tüneline doğru giderken
atlıkarınca çıktı karşısına. ‚çocuklar
atlara binebilmek için sıra bekliyordu.
Siyah, beyaz, kırmızı, mavi,
yeşil, mor, rengarenk atlar yükselip
alçalarak dönüyorlardı. Kalabalığın
arasına karışıp çocukları seyretmeye başladı.


Neşeyle atların kafalarını sallıyorlar,
Çayırlarda dağlarda koşturuyorlardı.
İnsanı yere atmayan at, ne güzel attı.


‚çocuklardan sadece biri gülmüyordu.
Neredeyse ağlamak üzereydi.
Dikkatle baktığında bir tek onun
atının başını sallamadığını gördü. ‚çocuk
başın iki yanındaki kulpları itmeye
Çalışıyor, ama at inatla kafasını sallamıyordu.


Başını sallamayan atı incelemeliydi.
Döndüğü için sadece önünden geçtiği
anlarda bunu yapabilirdi. Anneler,
kendi Çocukları önlerinden geçtikçe
el sallıyorlardı. işte onun atı da geliyordu.
‚çocuk hala başını sallamaya uğraşıyordu.
Tam önünden geçerken atın başına
eliyle hafifçe vurup ‘Aptal şey’ dedi.


At aniden başını çevirdi. Garip bir ses
Çıkartarak elini ısırmaya çalıştı.
Sonra dişlerini göstererek uzaklaştı.
Adam ‘Abarttın’ dedi kendi kendine ‘Abarttın’.


O sırada bir palyaço yaklaştı yanına.
Kocaman kırmızı burnu ‘Gondolu gördün
mü, gel!’ derken bir aşağı bir yukarı oynuyordu.


Gondol şeklindeki bir salıncaktı bu.
Kayığın uçları sırayla gökyüzünü yokluyordu.
Her inişte yere bir parça karanlık indiriyor,
her yükselişte göğe bir parça çığlık taşıyordu.
Palyaço ‘Sen de bin!’ dedi. O, lunaparka
sadece korku tüneline girmek için gelmişti.
Hesapta ‘gondol’ yoktu. Palyaço
‘Hadi!’ diye ısrar etti.
Kıramadı. Gondol boşaldıktan sonra
ucunda kaptan heykeli bulunan tarafa yerleşti.
Bakalım yanına kimler oturacaktı.
Hayret! Hiç kimse gondola binmek
istemiyordu. Aşağıda biriken
meraklı kalabalık, gondolun hareket
etmesini bekliyordu. Tedirginlik
içinde ‘Başka yolcu yok mu?’
diye sordu. Palyaço ‘Hayır!’ dedi.


Gondol hareket etmeye başladı
. …önce ağır ağır, sonra hızlı hızlı sallandı.
Daha sonra uçarcasına gidip gelmeye başladı.
Bir önceki seferde yolcular beraber çığlık
atarak heyecanlarını bölşüyorlardı.
Korkuyu bile paylaşmak güzeldi.
Oysa şimdi... Palyaço aklından
geçenleri anlamış gibi elini havaya kaldırdı.
Bunun Üzerine aşağıda biriken kalabalık
‘Heey!’ diye bağrıştılar.
Artık kayığın her düşüşünde el kalkıyor,
aşağıdakiler hep birlikte çığlık atıyordu.


O kadar hızlanmıştı ki bir an yerinden
fırlayacağını zannetti. Elleriyle yapışmıştı
önündeki demire. Başı dönüyor,
midesi bulanıyordu. Palyaço elini
artık kaldırmıyor, kalabalıktan çıt çıkmıyordu.
Ay ışığı gondolu ve yüzünü yalıyordu.
Sarı bir yüzdü bu. aniden sırtında bir
şey hissetti. Sırtına dokunuluyordu.
‘Yok canım!’ dedi. ‘Gondolda benden başka
kimse yok’. Ancak arkadaki hareket Israrlıydı.
Dürtükleme, neredeyse tekmeye dönüşecekti.
Arkasına dönmeye cesaret edemiyordu.


‘Hey baksana buraya!’ diye bir fısıltıyla ürperdi
kulağı ve vücudu birden buz kesti.
Arkaya hala bakamıyordu. ‘Kimsin sen!’
dedi kendi kendine ‘Kaptan!’ dedi arkadaki
ses. ‘Gemimde ne işin var?’
Bütün cesaretini toplayarak arkaya döndü.
Tahtadan bir kaptan heykeli...
Hiçbir hareket yoktu. ‘İnmeliyim!’
diye bağırdı palyaçoya ‘İndir beni!’.
Palyaço elini kaldırdı. Seyirciler son
kez ‘Heey!’ diye bağrdılar. Gondol durdu.
Fena halde dönüyordu başı.
Hemen eve gitmeliydi. Vakit geç olmuştu.


Palyaço: ‘Ya korku tüneli,’ dedi.
‘Oraya girmeyecek misin?’
‘Nereden biliyorsun?’ diye sordu
Ürpererek. ‘Korku tüneli için geldiğimi
nereden biliyorsun!’ Palyaço bu soruyu;
‘Bildiğim bir şey yok. Lunaparka gelen
herkes korku tünelini görmek
ister.’ diye cevapladI.


***


RaylarIn Üzerinde yürüyen arabalar,
yolcusunu alır almaz hareket ediyor,
korku tünelinin kapısına Çarpıp içeri dalıyordu.


Sonunda sırası gelmiş, arabası hızla
karanlığa karışmıştı. Hiçbir şey görünmüyordu.
YağlanmamIş tekerleklerin raylar
Üzerinde çIkardığı metalik ses sinir bozucuydu.
‚çok geçmeden sirenler çalmaya, çığlıklar
yankılanmaya başladı.Kendisinden
öncekilerin çığlıkları olmalıydı.
Demek sürprizler yaklaşıyordu.


Arabası tam bir virajı alıyordu ki
aniden yavaşladı. Karşısına, ağzını açıp
kapayan ve pençesini sallayan bir ayı Çıktı.
Kırmızı ışıkla yüzü aydınlatılmıştı ve garip
sesler çıkarıyordu. Klasik korku tüneli numaraları,
diye düşündü. çok geçmeden kervana
başka vahşi hayvanlar da katıldı. Peşi
sıra mumyalar, başına balta, göğsüne
bıçak saplanmış adamlar, cadılar,
hortlaklar, cüzzamlılar sökün etti. İskeletler
ona el sallarken, gülüyordu. Aman ne korkunç!
Niye girmişti ki tünele? aniden boynuna sarkan
yılan dışında, hiçbir şeyden ürpermemişti.


Araba hızlanmaya başladı. Artık garip yaratıklar
çıkmıyordu karşısına. Demek tünel yolculuğu bitiyordu.
İşte kendinden önceki araba da tünelden Çıkıyordu.
İçeriye sızan ışık çıkış kapısını aydınlatıyordu.


Tam kapının önüne gelmişti ki araba aniden durdu.
Elektrikler mi kesilmişti acaba? Hayır!
Araba geri geri gitmeye başladı. Ne oluyordu?
Sistemde bir arıza mı vardı? Ya kendisinden
sonra tünele giren arabalarla Çarpışırsa! Belki onlar
da geri geri gidiyordur, diye düşünürken, araba daha
önce yanından geçtiği bir mağaranın içine dalıverdi.
Korkunç bir hızla yokuş aşağI gidiyordu.
Siren sesi kesilmişti. Sadece tekerleklerin
gıcırtısı duyuluyordu. Zifiri karanlıkta hiçbir
şey görünmüyordu.


Gözlerini yumup tünelden Çıkıncaya kadar
açmamaya karar verdi. Ancak şiddetli bir
gökgürültüsü, bu kararını bozmakta gecikmedi.
Şimşekler Çakıyor, mağaranın duvarını yer
yer aydınlatıyordu. Aydınlanan yerlere
fotoğraflar yapışıyor ve düşüyordu...


Caddenin ortasında kan kaybediyordu adam.
Görünürde ambülans yoktu. Bir başka
adam tezgahta böbreğini satıyordu.
Vitrin camlarIna gözler yapışmıştı. Adama bak!
Evini yıkmasınlar diye elini doğruyordu.
Ya mavi elbiseli kız, neden okula alınmıyordu?
Bir dede torunlarını boğuyor, bir Çocuk babasını
tokatlıyordu. Beyaz, kanı ne çabuk sarıyordu!
İlanlar yapıştırılıyordu duvarlara. Kasap Çengelleri
için kuzu aranıyordu. Kapsama alanı
dışındaydı herkes. Bütün tuşlardan aynı ses geliyordu.


Sonunda fotoğraflar düştü, gökgürültüsü kesildi,
şimşekler söndü Karanlık hakim oldu mağaraya.
Yine hiçbir şey görünmüyordu. Araba hızla devam
ediyordu yoluna. Ya bu ıslaklık?
Yağmur mu yağıyordu? Ellerine, başına,
yüzüne damlalar düşmeye başladI.
Sık sık eliyle yüzünü siliyordu. Araba uçuyor, rüzgarı
yüzündeki ıslaklığı soğutuyordu.


VE DURDU...


EVET ARABA DURDU!


Karşısındaki duvarda cılız bir ışık yandı.
Aman Allah’Im! Bu nasıl bir adamdı?
Elleri, yüzü, her tarafı kan içindeydi.
Kolunun biri kopmuş, gözleri oyulmuş,
kalbi sökülmüştü. Hayır, bu bir oyun olamazdı.
Kan kokusu duyuyordu. Bu kadar doğal
bir maket olamazdı! Olabilir miydi yoksa?
Ona dokunmalıydI. Korkudan kalbi yerinden fırlayacaktı.
Dokunmalıydı ona. Elini yaklaştırdı.
Titriyordu. Loş ışıkta duran adama dokundu.
Kanın sıcaklığını neden duymuyordu?
Etin yumuşaklığını neden hissetmiyordu?
Soğuk, parlak bir yüzeydi dokunduğu.
Biraz daha dikkatli baktı: AYNA!


AYNAYA DOKUNUYORDU

Yılan
1998 yılının Temmuz ayında saat 12 veya 1 tam emin değildim kapı çaldı.Evde herkes uyuyordu.Ben o zamanlar 13 yaşındaydım.Korka korka kapıyı açtım ve bir de ne göreyim kapıda upuzun bir yılan!Yılanı görür görmez çığlık attım ve bayılmışım.Uyandığımda sabah olmuştu.Annem o saat kapının önünde ne aradığımı sordu.Bende yılan gördüğümü anlattım.Benim rüya gördüğümü söylediler.Geldiklerinde yılan falan olmadığını söylediler.Neyse ertesi günün gecesi uyuyamıyordum.Her an kapı çalacak diye korkuyordum.Maalesef korktuğum başıma geldi.Kapı çaldı.Hemen annemin yanına gidip onu uyandırdım.Kapı o zaman hala çalıyordu.Anneme söylediğimde bana inanmayıp,kapı zilinide duymadığını söylüyordu.Aklımı oynatacak gibi oldum.Sonra beni yatağıma götürdü.O gidince kapıyı korkarak açtım.Bu sefer karanlıktı ve hiçbirşey yoktu.Kapıyı kapatacakken bir ses duydum ama hemen kapıyı kapattım.Delikten baktığımda ise temiz yüzlü güzel bir kız gördüm.Hemen kapıyı açtım.Keşke açmaz olaydım.Kocaman gözlü ayakları olmayan elimde asası olan bir şey gördüm ve bağırdım.O hemen yok oldu.Sabah uyandığımda elime bir not sıkıştırılmıştı.İçinde belki bir gün başarırım yazısı vardı.Şuan 34 yaşındayım fakat zannediyorum hala başaramamış

Bir genç çocuğun başına gelen olay
Bir üniversiteli çocuk sabah hamama gitmeyi düşünüyormuş.
Genç yarın erkenden hamama gidimde hiç kimse gelmeden yıkanayım, demiş.Hamama gitmiş birde bakmış ki hamam boş,
Bizimki ohh,çekerek göbeğe uzanmış bir 15 dakika kadar gözlerini yummuş gözlerini açtığında ne görsün bacakları kıllı ve ayakları ters yaratıklar,yavaş yavaş göbekten aşağı süzülerek inmiş ve koşa koşa dışarı çıkıp hamamın sahibini bulmuş;
-amca içeride bacakları kıllı ayakları ters yaratıklar var demiş.
amca ayaklarını kaldırarak
-aynen bunun gibi miydi evlat demiş...

Yardımsever Zenci
Olayın geçtiği yer Beyoğlu, Asmalımescit Sokak 50 numaralı evdir, olayın geçtiği tarih ise 1912-1914 yılları arası, olayın kahramanı ise bu yazarın (Giovanni Scognamilla) büyükannesi, adı ile Mariana Filipucci. Ailenin oldukça dar bir gelirle yaşamakta olduğu o yıllarda (Birinci Dünya Savaşı öncesi ya da başlangıcı) bir kış sabahı evin geniş avlusunu süpürmekte olan, kara kara düşüncelere dalmış büyükanne Mariana üst kat merdivenlerinden birinin inmekte olduğunu, yaklaştığını görmüş, dönmüş bakmış ve hayretler içinde kalmıştı. Merdivenlerden inen ve yaklaşan, evde hiç görmediği bir zenciydi, alımlı, kır saçlı ve fesli. "Bir paşa gibi giyinmiş, sırmalarla süslenmişti" diye anlatırdı büyükanne. Zenci önünde durmuş, eğilip selam vermiş sonra da redingotunun cebinden bir kese çıkatıp Mariana’nın eline bırakmış ve kapıdan çıkıp gitmişti. Büyükanne hayretten dona kalmış, bir süre sonra kendine gelmiş, keseyi açtığında ise içinin altınlarla dolu olduğunu görmüştü. Tam o sırada sokaktan kızı (annemiz) Elisabetta gelmiş büyükanne de sormuş ona sokakta böyle bir zenciyi görüp görmediğini. Hayır, kızı böyle bir kimseyi görmemişti, ne o ne de başka birileri. Sanki birden cisimlenmiş, büyükannenin parasal sorunlarını bir çırpıda halletmiş ve de kayıplara karışmıştı. Kesin olan bir şey varsa o da o gün, o evde herhangi bir zencinin kalmadığı, daha önce ve daha sonra hiç gelmediği görünmediğidir. Ancak o evde, dört-beş yıl sonra, bir ruh çağırma seansı esnasında üç bacaklı yuvarlak bir masanın dört kat merdiven boyunca indiği seansa katılanlar tarafından görüldü!

Biricik Babamı Katledenler
her yıl gittiğimiz gibi gene memleketimize Kayseriye gidiyorduk.babam arabayı dikkatli kullanan iyi bir şoför idi.Ankaradan çıkmıştık yola ve seyahatimiz yaklaşık 5 saat sürüyordu.Biz nevşehirde iken arabada acayip sesler duymaya başladık zaten saat 2.00 sularıydı.Gecenin bi vakti bu sesler bizi ürkütmüştü.Ardından araba c****** bayağı bi acayip goruntuler gelmeye başladı.ve bu görüntüler ardından acayip sesler homurtular yükseldi.Babam arabayı bi yere durdurdu.Ve bunların yatsı namazını kılmadığımızdan olduğunu söyledi.Ahiren bir çeşmeden abdest alıp kenarda namazımızı eda attik.Yola devam ettik.Kayseriye gelmiştik.evimize girdiğimiz gibi uyuduk.Sabah babam işe gitti ben ise evde kalmış idim.Televizyonu açmıştım gene kaza haberleri vardı.Aman Allah ım ne göreyim o namaz kıldığımız yeri gösterdi.Orada saat sabah 7 de de kaza olduğunu ve 22 ölü olduğunu söylüyordu.Ve yakınlardaki çeşmeninde tahribata uğrayıp parçalandığını söylüyordu.Ben aşırı korkmuştum.Hemen abdest alıp vaktin namazını kıldım ve ölenlere de bir dua okudum.Gece olmuş babam eve gelip direk yatmıştı.Ben de mukaddes bi hüzün ile uykuya dalmıştım.Rüyamda Sarıklı bi adam gördüm bana dikkatli olmam gerektiğini babamla 2 kişi ezdiğimizi söylüyordu.Ama nasıl olurdu.biz kimseyi ezmemiştik.Kaza da yapmamıştık sadece yatsı namazını kılmıştık o kaza olduğu yerde.Ve uyandım saat gece 2 idi.Bi daha uyudum ve gene bir rüya gördüm.Gene sarıklı bir adam bana babamın cezasını çekeceğini söyledi.Ve davul sesleri geliyor bir kafatası ahenk ile davul eşliğinde dans ediyordu.Ardından uyandım gene korkarak.Çok terlemiştim ve ürkmüştüm nasıl olabilirdi.Televizyonda 22 insanın öldüğünü kazada öldüklerini söylüyordu zaten bu da bana korkutucu ve tuhaf geliyordu.Gece acayip sesler geliyordu saat 4 tü.Babamın yattığı odadan geliyordu.(Hala gözyaşlarım durmak bilmiyor)Babamın odasına ışığı açarak girmiştim.Babamın kafasından kanlar boşalıyordu.o gördüğüm an bana kıyamet olmuştu.Babamın nabzını yokladım kalbi de atmıyorduu.Hemen yakın komşumuza dedim.Hastaneye kaldırdık orada da aynı tanıda bulundular ölmüştü.Bana hayatın anlamını öğreten,yüzünü günde bir defa gördüğüm babam evet babam artık yaşamıyordu.Dünya başıma yıkıldı.NAsıl ölebilirdi.Kim yapmış olabilirdi.Ayrıca annem de 7 yıl evvel ölmüştü.Tek çocuk bendim.Yaşım 17 idi.Napacaktım şimdi.Otopsi yapıldı babama ve sonuçları elime geçti.Babam kafasını duvara vura vura vefat etmiş.Ama nasıl olurdu babamın akli bi sorunu yoktu ve de intihar asla etmezdi.bana intihar etmenin en günah şey olduğunu söylerdi.Ardından cenaze namazını kıldık.Kayseride toprağa verdik.Camimizin hocasına başımdan geçenleri ve babamın o gördüğüm rüya ile bir ilgisi olup olmadığını sordum.Bunu duyan o hocanın birden gözleri doldu.Bizim o meçhul (3 HArfli) lerden yolda ezmiş olduğumuzu ve o iki ölen varlığın insan değil 3 harfflilerden olduğunu söyledi.Babam bu yüzden ölmüştü.Bilmeden görmediği varlıkları ezmişti.Ve bu yüzden gece adeta delirmiş ruhunu 3 harfliler ele geçirip onu öldürmüşler kafasını vurdurtarak.Hoca bunları söylerken benim gözlerimden yaşlar boşalmaya devam ediyordu.Nasıl olabilirdi garip biricik babam belirli belirsiz bi olaya kurban gitmişti.evet hayatta tek tutanağım böyle silindi bu dünyadan.Kimsem kalmamış bana artık Zülküf amcamlar bana sahip çıkmıştı.Babama her gün mezarına gidip ruhuna Fatiha okuyordum.Garip babam da böyle silindi.Şimdi o olayın üzerinden 5 yıl geçti.Hala amcalarımın evinde ikamet ediyorum.Sizi ne kadar ilgilendirir bu olay ama benim hayatımı alt üst eden bu olayı sizinle paylaşmak istedim.İnanmayan kardeşlerimiz 12 Temmuz 2000 in gazetelerini inceleyebilir.Yüce ALLAH kimsenin başına böyle bi bela vermesin inşallah.Hala bunları yazarken de ağlamaktayım.Alllah kimseyi genç yaşta anasız babasız bırakmasın İnşallah.

O her ne ise
96 yılının sonbaharıydı sanırım, o sabah her sabah kalktığımdan niyese daha erken uyanmıştım sabah 04:30 Am. civarıydı yanılmıyorsam... Benim oda şehrin en büyük caddesine bakar,o saatlerde de kimse olmaz sokaklarda derken bi dışarı bakim dedim pencereden ve caddenin tam ortasında arkası bana dönük namaz kılan siyah cüppeli bi hoca!! şimdi ben bunu görünce nedendir bilinmez bi tepki gösteremedim ama korkmadığımı hatırlıyorumm...bi süre izledim ne olduğunu çözmeye çalışıyorum kendimce, ne iş yanii mantığı nedir başka namaz kılacak yer mi yok dyee ? Yaklaşık 3 yada 4 dakika izledim ben bu olayıı, adamın namazının bittiğini anladım ayağa kalktı (sıkı durun ) ve bizim ev 3. kat da. Bu şey, bu şey diyorum çünkü ne olduğunu hala bilmiyorum, orda birçok apartman olmasına rağmen, bu şey sanki ben buna seslenmişim gbii hani biri seslendiğinde direk o yöne bakarsınız yaa, bu da gözlerini direk bana çevirerek döndü benm orda olduğumu biliyordu kesinlikle ve biz bu şeyle direk göz göze geldik ve kanımın donduğunu hissettim, bu bakışma süresi de şmdi ne desem yalan gbi sanki çk uzun sürdü gbi geldi bna ama 5 yada 6 saniye diyebilim... Ne hareket ne ses çıkarabiliyorum, babamı çağıracam hemen yan odamda ses çıkmıyoo... sonra güçlükle bunu kesinlikle babama göstermeliyim diyerek kendimi topladım, kapıyı açıp hızla babamın odasına girerek uyandırdım, bnm suratı görünce bi o kadar da o telaşlandıı, hemen bnm odaya gttk, pencereden baktık kimse yok.. o her ne ise yoktu artık.......

kazası bol yollar
İzmir'in oldukça işlek olan İnönü Caddesi'nde kaza eksik olmaz. Fakat bu kazaların nedeni sürücülerin ve yayaların dikkatsizliği değilmiş. 1960'larda yapılan bu cadde, bazı yerlerde mezarlığın üzerinden geçirilmiş.
-----------------------------------------------------------
Çanakkale'de Jandarma Kampı'nın önünden İzmir'e giden yol, civardeki en çok trafik kazası olan yolmuş. Bu yolda haftada en az bir kere kaza oluyormuş. Kazalar genelde kampın önünde olurmuş. Çünkü geceleri savaşta ölen askerlerin ruhları askeriyeyi ziyaret edermiş. Bu görüntüden tırsan sürücüler direksiyon hakimiyetini kaybedermiş

pencerdeki
o gece çok yorgundum. ama sadece yorgunluk... güç bela odama gidip yataga yattım. yatagım anormal derecede soguktu. sanki buz kütleleri vardı yatagımda. oysa aylardan nisandı ve annem romatizmaları oldugu icin kaloriferleri yakmaya devam ediyordu.

o soguk yatakta uyumaya çalışırken pencereden bir ses geldi. sanki biri pencereye vuruyordu. o an tüm tüylerim diken diken oldu. şu anda bu satırları yazarken bile ürperiyorum ama neden bilmem o anlık bir cesaretle yatagımdan dogruldum ve pencereye gittim. güneslik çekiliydi ve actıgımda karşıma ne çıkacagını bilmiyordum. buna rağmen hic düsünmeden, sanki aklımı kaybetmiş gibi güneşligi açtım. tam karşımda bir adam duruyordu. oysa evimiz ücüncü kattaydı. bana bakıyor, gülümsüyor ve camı acmamı söylüyordu. taş kesilmiştim. camı açmadan yatagıma dogru döndüm. orada, yatagımda oturuyordu... gözlerimi kapattım ve bildigim tüm duaları okudum. yanımdan geçtigini, süzüldügünü duyuyor ama hic hareket etmeden sadece dua ediyordum. gözlerimi yeniden açtıgımda gün ışıyordu...

d-e-f
Bundan 3 sene önceydi. 3 arkadaş cin çağırmaya karar verdik Aramızdaki arkadaşlardan biri bu duayı çok iyi biliyordu ve yazlığımızda denemeye karar verdik. Devamlı aksilikler çıktı. Anlayacağınız kâğıtlar uçtu ve tam çağıracağız biri geldi.

Başkişi ben oldum ve soruları ben sordum. Harfleri dizemediğimiz için sadece evet, hayır diyebildi. Ben Kemal Sunal’ı davet ettik sanıyordum ama belli ki bizimle dalga geçiyordu. Ne yapağımızı bilemedik ve sonra arkadaş fincanı kaldırdı. Arkadaş fincanı kaldırdığında iş işten geçmişti ve serbest kalmıştı. Altını çizerim 6 kere geri gönderme duasını okumasına rağmen gitmedi.

Sonra akşam oldu, korkuyordum tabi ki. Uyurken karın ustu yatıyordum ve birden bacağımda diz altı kısmıma dokundu ve beni kalk diye dürttü. Bende anladım ama korkumdan hiçbir şey yapamadım.

Ertesi gün korkuyordum ama tam banyoya girdim yüzümü yıkıyordum. Bir baktım yerde kiremit rengiyle yazılmış bir işaret. İşarete bir anlam veremedim ama üçgen çizmişti.d-e-f harfleri vardı.

Neyse o günden sonra hep geldiğini sanıyorduk ama çok rahatsız edildik. Başta ben hala rahatsız ediliyorum. Yorumlarınızı bekliyorum

Cinlerin Laneti
Dayım bu olayı bana anlattığı zaman inanın tüylerim diken diken oldu.Ve o kızcagıza gerçekten de çok acıdım.Annem 20 li yaşlardayken sevdiği bir arkadaşı varmış; Vildan.Ama Vildan diğer arkadaşları gibi gezmekten, eğlenmekten hoşlanmazmış.Çok içine kapanık biriymiş.O daha çok cinler, periler ve doğa üstü olaylara meraklıymış.Arkadaşları tarafından ne kadar uyarıldıysa da bu merakından vazgeçememiş.Ve her şey o yaz gecesi başına gelmiş Vildan'ın.Arkadaşlarının anlattığına göre o gün her zamankinden fazla meşgul olmuş cinlerle.Sık sık o"üç harflilerin" adını söylemiş.Gece olunca her zamanki gibi yatağına yatmış, uyumayı beklerken aniden çığlık atmaya başlamış.Annesi ve babası odasının kapısını açmaya ne kadar uğraştılarsa da yapamıyorlarmış.Babası koşup alt kattaki yangın söndürme aletini almış, kapının c****** geçirmiş ama o ve yangın söndürme aleti lastik top gibi geri fırlamış ve duvara çarpmışlar.Bir türlü içeri giremiyorlarmış.Vildan ise içeriden "Rahat bırakın beni.Sizinle hiçbir yere gelmeyeceğim" diye bağırıyormuş.İçeride neler olduğunu merak eden anne-babası "Kızım neyin var?Kim sana kötülük yapıyor?Kiminle konuşuyorsun?" diye sormuşlar.Vildan da; "Yardım edin, kapımın altından küçük küçük adamlar giriyorlar.Benden onlarla birlikte gitmemi istiyorlar.Gitmek istemiyorum.Kurtarın beni." diye çığlık atmış ve bunlar onun son sözleri olmuş.Kızın cesedi arka bahçede bulunmuş.Gece kendini yazlığın en üst katında bulunan odasının penceresinden atmış...

hala bilmiyorum
bundan 5 sene evvel ıncırlıdekı evımızde ıdık cok uykum geldı esıme yatıcagımı soylıyerek odamıza gıttım ve derın uykuya dalmıstım bırden uyandım uzerımde ınanılmaz bır agırlık vardı yatagımdan dogruldum bırazda mıdem bulanıyordu odamızın kapısı acıktı salondakı ısıgı gorebılıyordum esıme seslendım ben o geldıgınde yatagımın ayakucunda yerde ıdım esım elımı tuttu kormamam gerektıgını soyledı su getırdı ıctım uyumam gerektıgını soyledı bırazdan bende yatıcam dedı ve tekrar salona gıttı.

sabah oldugunda esıme aksam nekadar komıktım degılmı dıye sordugumda yuzume cok anlamsız baktı nedemek ıstedıgımı anlamamıstı.gece yanıma hıc gememıs sabaha kadar calısmıs.bana ruya gordugumu soyledı ama o ruya degıldı cunkı yatarken yanıma su almamıstım oysa uyandıgım zaman bas ucumda su vardı urkmustum pekı aksam yanıma kım gelmıstı bana su kım getırmıstı ınanın bunun cevabını bılemıyorum

Ölen Kardeş
Benim ailem ben doğmadan önce bir erkek çocuk doğurmuşlar.Erken doğumdan ölmüş.
Adı Ali'yimiş.Benden bir iki yaş büyük.
Ben okuldayken onu çağırdım.Bir de okulumuzun bodrum katı var.Karanlık.Simsiyah.Kimse oraya inmez.Girilmesi yasak.Bazen hizmetli ve kantinci orada dolaşır.
Bodrum katına inmek için 3 tane giriş var.Okulumuzda çok büyük.Biri kantininin arkasında.Diğeri merdivenin altında.Bu bahsettiklerim kilitli.Ama 3.cü kapı açık.
Bu kapı Okulun giriş kapısının yanında.
Ben ölen kardeşimin ruhunu çağırdım.Bodrum katına.Bir iki kez çağırdım geldi.Onunla konuştum.Ailemin durumundan bahsettim.Babam şöyle yapıyor.Ablam ÖSS'ye hazırlanıyo filan.Sonra elini bileğime getirdi.Elimi sıktı acıyodu.Benimle geleceksin dedi.Gelmeyeceğim dedim.Yaşayacak çok şeyim var dedim.Bileğimi daha beter sıktı.benimle geleceksin.Hayır bırak beni dedim.Elimi bırakıp pencereden uçup gitti.birkaç saat sonra kantinciler beni orada baygın bulmuşlar.annem babam geldi ve beni hastaneye yetiştirdiler.İşte iyileştim eve geldim.gece oldu.Ben bir ürterti hissediyorum.ensemde sıcak bir nefes hissediyorum.gerisini ne ben söylimnede siz sorun

ölü tamirci
Bir Ölüden Yardım: 17 Ağustos depreminde ve sonrasında meydana gelen bir çok olayı televizyon ve gazetelerden tanık olmuşsunuzdur. Ben de televizyonda seyrettiğim bir olayı size anlatmak istiyorum. Depremden sonra bir çok insan evsiz kalmış ,ailesini yitirmiş ve yardıma muhtaç hale gelmişti işte böyle bir durumda hayır severler hemen bölgelerdekilerin yardımına koşmuştu. İstanbul'da oturan orta halli bir ailenin çocuğu olan Mustafa babasının arkadaşının yardım göndermek istediğini bölgedeki insanların her türlü yardıma muhtaç olduğunu duyunca ve de babasının yoğun ısrarlarına dayanamayınca arabasının bakıma vermekten vazgeçip hemen yola koyulmak üzere hazırlıklara başladı fakat bilmediği bir şey vardı arabasının çok önemli bir kusuru vardı ve bu kusur onu ölüme bile ???ürebilirdi. İnsanlara yardım etmek için arabayı bakıma sokmadan gittiği için bu arızayı öğrenememişti. Ve yola çıktı hiç durmadan gidiyor ve içinde insanlara yardım etme hazzını hissediyordu. Yolda arıza gittikçe arttı fakat arıza arabanın tekerlerinde olduğu ve çok hissedilir olmadığı için farkına varamadı. Hava karamak üzereydi lastiğinin kabaklaştığının farkına vardı hemen indi arabasının arkasına gitti ve yedek lastiği aradı daha fazla yük alabilmek için çıkardığını hatırladı ve kahroldu kim bilir kaç insan bu yardımı dört gözle bekliyordu. Birden yolda tamirci elbisesi giymiş bir adamın geldiğini gördü ve de elinde bir lastiğin olduğunu adam az ileride lastiği patlamış birine ???ürdüğünü söyledi. Mustafa ona derdini anlattı adam istersen bu lastiğini sana verebilirim ben daha sonra yine getiririm dedi . Ve tamirci arabaya lastiği taktı arabanın tekerlerindeki hayati derecede önemli arızayı da görüp onardı. Mustafa isterse onu gideceği yere kadar bırakabileceğini söyleyecekti ki arkasını döndüğünde adamın olmadığını gördü hayretler için yola devam etti yaklaşık 5 dakika gitti veya gitmedi bir kazanın olduğunu ve içinden çıkarılan cesedin kendisine yardım eden kişi olduğunu gördü çevredeki adamlara sordu ve kazanın yaklaşık 1saat kadar önce gerçekleştiğini öğrendi adeta nutku tutulmuş kul sıkışmış ve Hızır yetişmişti

karabasan görenlere
Sleep Paralaysis: Uyku uyusuklugu (veya felci); Derin uyku ve uyku uyusuklugunun anormal bir seklidir.Hasta birkac dakika hareket edemez. Umumiyetle uykuya dalarken veya uykudan kalkarken bu uykulu hali ile birtakim sesler duydugunu veya sekiller gordugunu sanir kestirme yaparken veya uykuya baslarken .Bu durum baska sebeplerle de ortaya cikabilir.Ses duyma ve sekil gormeler ayni anda olabilir.

Karabasan olayini uyku felci olarak niteleyen yorumlardan bazilari.

Bu anlattiginiz olayin bilimsel adi Rapid Eye Movement dir.(REM) Insanin uykusu birkac evreden olusur .REM doneminde hizli goz hareketleri vardir ve beyin aktivasyonu durur. Ama bazi insanlarda beyin a ktivasyonu zaman zaman ya da surekli durmaz . Vucudu kontrol edemezsiniz ama bilincli ya da bilincsiz cevreyi gorebilirsiniz. Bu korkutucu bir durum cocukluktan beri karabasan karabasan diye anlatilan hikayeler bilincaltinda daha da buyuk korkular yaratiyor.Bir daha yasarsaniz bilinciniz yerinizde ise bu bir saglik problemi ve uyanmaliyim diye dusunun ve odaklanin.Uyanacaksiniz.Umarim bir daha karabasmaz.

Buna benzer bir durum yasayan bir yakinim olmustu. Kendisi inler cinler oldugu icin kimselere soyleyememis.Aslinda bu cok ciddi norolojik bir durummus.Ozellikle uykudan uyanma asamasinda beynin uyanmamasi ya da kismi acilmasi gibi bir durum.

Yasadiklarinin bir aciklamasi var .Karabasanin iki temel nedeni var.1-Kan dolasimindaki duzensizsizlikler 2-Psikolojik gerginlikler. Sanirim seninki 2 nolu maddi....psikolojik olarak huzursuz oldugun donemlerde uyku evresinde sinirlerindeki elektriklenme nedeni ile beyin sinirlere hukmedemez hale geliyor. Yani bir araba dusun ama direksiyonu calismiyor.Bunun nedeni dedigim gibi psikolojik.

Uyku ile gelen ve halk arasinda karabasasan diye tabir edilen olay aslinda hic te sanildigi gibi uhrevi bir olay degil.Tamamen psikolojik olarak yasanan bu olaya bilim ,Uyku Felci seklinde bir aciklama getiriyor.Ben de sizin kadar olmasa da bu olayi yasadim ve inanin hic korkmadan gecmesini bekledim.Arada bir bana da gelirler ancak bilincli oldugum icin en ufak bir korkum olmaz.

Yasadigin olayi uzun sure ben de yasamistim . Hic uyumuyordum neredeyse butun gece oturuyordum olayi yasamamak icin. Neyseki ailem durumu farketti ve beni bir psikiyatriste goturdu. Bunun bilimsel olarak cok basit bir aciklamasi varmis cok basit aciklamak gerekirse 'uykudan uyandigin anda beyin uyaniyor ama vucut uyanmiyor' Ikisi arasinda bir baglanti var vucut bu sinyali alip gerceklestiremiyor hemen . Bu genellden stresten yorgunluktan vs.olarak aciklaniyor . Herseyin bilimsel bir aciklamasi oldugunu unutmamak, gerekirse bir uzmana danismak lazim yoksa paranormal olaylara takili kalmak insani akil hastahanesine goturur sadece

Benzer olaylari 4-5 yil boyunca yasadim.O zamanlar cinlere ve perilere fazla ilgi gostermistik. Hala da nadiren de olsa yoklama oluyor.Eski bir Avrupa sampiyonu guresci bu durumun sebebini acikladi .(Adamin sporcu gecmisi bu tur fiziksel durumlar hakkinda fazla bilgisi olamasina sebep ) Dedi ki o bilge sporcu ; insanin gece yatis pozisyonu onemli sirt ustu yatarsan vucuttaki kan dolasimi cok kisa suren bir an ayni seviyede kalir veya durur , bu anda vucut bahsedilen sikintilari yasar. Ama sen bu durumdayken bi ufak hareket yapsan-bir parmak oynatsan mesela-kan yeniden vucutta dolasmaya baslar ve sikinti dagilir.Kendim icin bu durum dedigim gibi cikti, ben ne zaman sirt ustu duz yatsam karabasan olayi oluyor.(Bugun bile) ama yan yatinca vucudun sekli ayni kalmadigi icin olmuyor.

Korkma o senin yastiga basini koyma seklinden kaynaklaniyor.Eger basini duzgun bir sekilde koyarsan kan basinci normal olur .Yani beynine gereginden fazla kan gitmez boylece karabasan gormezsin.

........ben bir eczacilik ogrencisi olarak bunun beyin cortexine gerekli uyarilarin gitmemesinden ileri gelebilecegini dusunuyorum. Yani extremite dedigimiz kol, bacak vb organlarin harekinten sorumlu kaslara yeterli uyarilma gitmiyor uyanma emri tam verilemiyor olabilir.Bu da beyin bolumleri arasinda uyumsuzluga neden oluyor ama boyle dusunecek olursak , goz kapaklarim nasil kipirdiyor, nasil goruyorum, isigi ya da odanin kapisini. Sonucta goz kapaklari da hukumle calisan kaslar en sonunda aileme anlattim en kisa zamanda norologa gidecegimizi sölediler.

çok kötü gün
karneleri aldıktan sonraki gün sitede arkadaşlarla buluşup internet kafeye gittik,o gün çok ters şeyler oldu oturduğum bilgisayar birden kapandı ve açılmamıştı internet kafeci bilgisayarcı çağırıcakyı numaramı aldı bozulmuşsa parasını alcaktı sonra akşam sitede arkadaşlarla gece oturuyorduk babam bi arkadaşıyla buluşmuştu ve geri geldiği vakit ben aşağıdaydım ve bisikletimde aşağıdaydı babam arabayla bisikletimi hurdaya çevirdi (bisiklet yolun ortasındaydı) araba mahvoldu ve babam bana çok kızdı sonra gece arkadaşlarla sitedin köşesindeydik tek işık kaynağı da bozulmuştu bütün gün yaşadıklarımdan dolatı ağlıyordum.Arkadaşlar teselli etmeye çalışıyorlardı ertesi gün sabahı evde kimse yoktu cepten aradığımda kimsenin telefonu açık değildi ve kahvaltı yapmamaıştım ve çok açtım internet kafeye gittim sahibi çekap sonucu verem olduğunu ve bilgisayarın bozulduğunu söyledi.parasını istedi babam eve geldi ve abimin öldüğünü söyleyerek ağlıyordu o günlerden beri hiç sevinemedim hala öyleyim yardım edin bunu babamla yazdık durumumuz çok kötü borçlar falan babam çok içiyordu halada öyle arkadaşlarım siteden taşındı ve 1 kişi kaldı ben hergün camdan düşüyorum gibi hissederek yatakta çok ani hareketler yapıyorum size hayatta iyi şanslar ben bittim bunlar gerçek 2003 yılı teketekte çıkmıştım

Ses
Bir akşam saat 9-10 civarlarında arkadaşlarımla korkunç hikayeleri birbirimize anlattıktan sonra bi arkadaşımın babası köye eşyalarını taşıyolardı az sonra bahsedeceğim bi arkadaşla adamlara yardım ettik.Onlar gittikten sonra biz dinlendik ama susamıştık.Su içmeye gidiyoduk etrafta sadece sokak lambasının ışığı vardı su içmeye gittiğimiz yer bir inşaatın zemin katıydı.Su içmeye başladık ilk arkadaşım içti sonra ben.Arkadaşım ÜÇ HARFLİLERE çok inanırdı onun aklına hemen şu geldi :"geceleyin yere su dökmek ÜÇ HARFLİLERİN (CİN) sofrasına su dökmekti ve Üç.Harf.. bu olaya çok sinirlenir su döken kişiyi çarpardı bunu bana arkadaşım anlattı bende ona "off sende bunlara çok kafayı taktın ondan mı korkuyon" dediğim sırada inşaatın arkasında garip kulak yırtıcı bir ses geldi arkadaşım ordan korkuyla uzaklaşırken ben arkama baka baka ordan uzaklaştım.
NOT:Ben bir delil veremiyecem ama bu olay
GERÇEK

Öleceksin...
Bu olay 1 sene önce lgs sınavına hazırlanırken başımıza geldi.Bir gün dershane çıkışı deneme sınavı çözmek için en yakın arkadaşımla bize gelmiştik.Ben içecek birşeyler hazırlamaya mutfağa gittim.Arkadaşım da içerde çalışacağımız kitapları hazırlıyordu.Telefon çaldı we ben salona gittim telefonu açtım biri öleceksin diyordu, ama ses tanıdık gelmişti ve aldırmadım tekrar mutfağa döndüm.Ardından tekrar telefon çaldı artık sinirlenmeye başlamıştım söylenerek salona girdim, bu arada arkadaşım da telefonun susmamasına sinirlenmeye başlamıştı konsantre olamadığını söylüyorduki sesinde bi değişme oldu ve kesildi ben şaka yaptığını düşündüm ve telefonu açmaya gittim. Açtığımda yine aynı ses ölüceksin diyordu ve bende gülerek telefonu kapatım ve arkadaşımı azarlamak için odama doğru yöneldim.İçeri girdiğimde arkadaşımın kafası çalışma masasına düşmüştü bende bunu da şakanın bir parçası sanarak yanına gittim ve kafasını kaldırdım o an gördüklerim dün gibi aklımda değişik bir yüz ifadesi vardı çok korkmuşa benziyordu ve nefes almıyordu.Çok korktum ne yapmam gerektiğini bilmiyordum annemi aramak için telefona koştum ama telefon meşgul sesi veriyordu giderek telaşlanmaya başlamıştım tekrar odama arkadaşımın yanına döndüm ama odada yoktu.Defterler ve kitaplar darmadağın olmuştu korkmaya başlamıştım çığlık attım ama sesim çıkmıyordu çıldırmak üzereydim ve ter içinde yataktan kalktım ışığı yaktım ve odama bir göz gezdirdim herşey yerli yerindeydi saat 3 tü korkunç bir kabus görmüştüm ve telefon çaldı sıçradım ama sonuçta herşey bir rüyaydı diyerek telefona gittim arayan arkadaşımdı çok berbat bir rüya gördüğünü ve hala etkisinde olduğunu söyledi.Anlattığı rüya tıpkı benim gördüğüm gibiydi o anda tüylerim diken diken oldu.Bu ne anlama geliyordu?....

yaşlı kadın
Ben Mersin'de yaşıyorum ve bu olay birlikte kaldığım arkadaşımla benim başımdan geçti. Birgün ikimizde okuldan döndük evdeyiz. Arkadaşıma telefon geldi ve odadaki arkadaşım baktı. Oldukça yorgun ve yaşlı bir kadın sesi varmış telefonda. Ama bana ne olduğunu anlatmadı. Sadece bunu telefonu yaşlı bi kadının ettiğini söyledi. Dalga geçeceğimi zannetti. Çünkü daha önceden de başından böyle olaylar geçti bana her söylediğinde dalga geçtim.

Gece tekrar telefon çaldı biz film izlerken. Arkadaşım korktuğu için telefona ben baktım ama benimde içimde biraz korku vardı. Aynı konuşma banada geldi. Kadın şöyle söylüyordu:

"12 de dışarı çıkın yoksa ..."

Ben içeri yüzüm sararmış halde geldim. Saat 23.30'du. Yarım saat sonra üstümüzü değiştirip aşağı indik. Dışarı çıkmamızla arkadaşımın bayılması bir oldu. Sonra bi gölge gördüm. Daha sonra ölen ve benim nefret ettiğim matematik hocamın siluetini gördüm (matematik hocam 59 yaşında saçlarına yeni yeni aklar düşmüş bir kadındı). Benimle hiç konuşmadı. Sadece yukarıyı işaret etti. Yukarı çıktığımda arkadaşımın yerde yatan cesedini gördüm. Sonra bayılmışım. Sabah kalktığımda yanımda annemi ve babamı gördüm ve hemen o evden taşındım. Ve o evin arkasındada matematik hocamın yerde yatan cansız cesedini gördüm.

Benim dedemin dedesi ermiş bi adammış ve kendisinin şu an Kastamonu Daday'da türbesi var.Türbe'nin karşısında bir ev var o evde şu an dedemin kardeşi yaşamakta.O evde bir oda var.Niyeyse o o odada kimse yatamıyormuş(o odayı bende gördüm) Zaten evi bir görseniz köy'deki diğer evler burdan uzak bi yerde,evin zaten bir kasveti ve ürkütücülüğü var.Neyse bundan yıllarca önce bir abi gelmiş bizim akrabalarımızdan ve dedemin kardeşine demişki ,bırakın bu hikayeleri,ben o odadada yatarım hiçbişeyde olamaz demiş.Anlatılanlara göre o odada yatan sabaha boğuluyomuş.Neyse bu abimiz o odada yatmaya karar vermiş.O gece ilk bi iki saat herşey normalmiş ama sonra odadan gelen seslerle ev halkı uyanmış,kapıyı kimse zorlamaya cesaret edememiş,Sabah olduğunda kapı açılmış karşılarında o abimiz hiç bişey olmamışcasına duruyormuş ama boyunu kıpkırmızı olmuş ve el izleri belli oluyormuş.Kendisi gece ne olduğunu hatırlamıyormuş ama o da izleri gördükten sonra bu odada yatmamaya karar vermiş.O oda ile türbe arasında bir bağlantı olduğunu seziyorum ama kimse bunu konuşmuyor ,yakında yine oraya gitmeyi istiyorum

Dikkat !!!
Arkadaslarla bir kac kez seytan cagirdik, ama korkutmuyordu bizi cünkü gelmemisti... ama ... sonra...
Bir gün yine cagirdik, ama bu sefer ikimiz arkadasimla ve sonra geldi ...
Bizle ilk oynadi ve bizde onla ..
ama sonra...
is cittiye döndü, arkadasim (s) dediki bize kendini göster ilk basta hayir yazi geldi ve sonra evet ve birden...
Cok kötü ses duyuldu korktuk aynaya dogru bakin diye yazi geldi ve bizde baktik.. sonra olacaklari sizde düsüne biliyorsunuzdur ...... ONU GÖRDÜK !!!
ama birden yok oldu!!!!
sonra yine yazi geldi gidiyorum diye, ama yine gelicem.
Bütün gün uyuyamadim arkadasimla!!!
gelmedi, ama sabah kalktigimizda ikimizde farkina varmadik ikimizinde elinde cizikler vardi buna inanin cünkü bu herkezin basina gelir ve sakin onun ismini almayin..
YOKSA SIZE DOGRU GELIR!!!!!
 
Bu Zor Biter :ppPpP

her yer siyah
bir gün bir kız ve erkek internette tanışmışlar ve sözleşip buluşmuşlar. iki gençde birbirlerinden çok hoşlanmışlar ve çıkmaya başlamışlar. belli bir süre sonrada evlenmeye karar vermişler. çocuk gelmiş kızı istemiş. aileside vermiş. kız için herşey çok güzelmiş şimdilik. e şimdi evlencekler dolayısıyla evde lazım. gidip ev bakmışlar ve güzel bitane bulmuşlar. sıra evin döşenmesine gelmiş çocuk kıza
-sevgilim bütün evi sen döşe evi zevkine göre yap ama yatak odasını bana bırak tamammı??
kızda bunun üzerine tamam demiş. artık bekarlıklarının son gününde kız gelinlik provası yapıomuş ancak ona uygun sütyeni evden alması gerekmiş ve arkadaşıyla birlikte eve gitmişler kız arkadaşına "sen kapıda dur eğer kocam gelirse haber ver hemen çıkalım" arkadaşıda tamam demiş kız gitmiş yatak odasına girmişki birde ne görsün yer,tavan duvarlar heryer simsiyah ortada bir tabut tabutun üstüde kırmızı bir örtüyle örtülmüş meğersem çocuk satanistmiş ve grubuyla birlikte böyle biçok kız öldürmüşler amaçları onların en güzel günlerini kabusa çavirmekmiş bütün genç kızların böle akıllarını çalıp evlendikten sonra gerdek gecesine girmek üzere yatak odasına geldiklerindede kızı bıçaklıyarak öldürüyorlarmış!!!!

Benimle yaşayan biri
Size anlatacağım bu olay, üniversiteye hazırlandığım yıllarda başımdan geçen maceralardan sadece bir tanesi.

Geceleri çalışmak bana daha cazip gelirdi hep. Bu yüzden en erken saat 04:00' te yatardım. Bir gece ablamla aynı odayı paylaşmak zorunda kalmıştım (ablamın odasına kartonpiyer yapılıyordu). Ablam her zamanki gibi erkenden uyudu. O gece tarih çalışıyordum ve öyle bir kaptırmışım ki yaklaşık 4 konu birden bitirmiştim.

Test kitabı almak için yandaki kitaplarımın olduğu kütüphaneye gittim ve birkaç test aldıktan sonra odaya döndüm. Geldiğimde kitapların sayfaları karışmış, kalemler yere düşmüş ve en korkutucu olanı ise test cevaplarını yazdığım kağıta neredeyse okunmayacak kadar silik bir yazıyla "Beni hatırladın mı?" yazılmıştı. Bir an kalakaldım, ablama baktım mışıl mışıl uyuyordu. Ablamın yanına yaklaştım hafifçe sirkeledim ve olanları anlattım. Uykuya düşkün biri olduğu için gözlerini bile açmadan dinledi ve "Saçmalama yat artık, uykun gelmiş senin" dedi ve yattı. Biran hak verdim, dişlerimi fırçalamak için tuvalete gittim.

İiçime bir korku düşmüştü birkere aceleyle dişlerimi fırçaladım odaya geri döndüm. Aman Allah'ım ağlamaklı oldum bilgisayarım açıktı, daha doğrusu açılmıştı ve o yazının yazıldığı kağıtın üstünde tatil resimlerimden biri duruyordu. Altında ise "Şimdi bir daha düşün beni hatırladın mı?" yazıyordu. Erkeklik yoktu artık ağlamaya başladım ablamı kuvvetlice sallayarak uyandırdım ama biryandan da ağlıyordum. Çünkü o resmin çekildiği yaz, fazla samimi olmadığım ama çok iyi tanıdığım bir arkadaşım trafik kazasında ölmüştü. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum sınava bağlı olarak içimdeki stressde patlak vermeye başladı ve koptum.

Aradan 30-35 dk. falan geçmişti annem ve babam gelmiş başucumda duruyorlardı. Gözlerime baktılar birer öpücük attıktan sonra ışıkları kapatıp gittiler. Ablam seslendi "İyi misin?", evet dedim ve oda yattı ama ne mümkün ki ben uyuyayım. Sabaha kadar asker gibi uyanık olacaktım. Saatler geçti sabah ezanını duyuyordum. En büyük korkudur aslında benim için sabah ezanı. O muhteşem sessizlikte Müezzinden çıkan ilk ses yüreğimi hoplatır hep. Uyuya kalmışım sonra, o gün ders çalışmadım ki bunun yanında dershaneyede gitmedim zaten.

Gece olmuştu yine ders çalışmıyordum, sadece oturuyordum ve tv seyrediyordum. Uyuya kalmışım, rüyamda Cem'i (ölen arkadaşım) görüyordum, bana sitem ediyordu ve neden mektup yazmıyorsun, bana tatil resimlerinden yolla gibi şeyler fısıldıyordu. Kan ter içinde uyandım. Birşeyleri anlamak isitiyordum ama kafayı yemek üzereydim. Sonra bitti, kesildi ama geçici bir süreymiş. Şu an 27 yaşındayım

Duygunun laneti
Herşey Duygunun 1. sınıfta okula başlamasıyla olmuştu.Duygu okula ilk geldiğinde arkadaşları onun farklı olduğunu sezmiş ve bunu ancak 8. sınıfta yaptıkları şu olayla kanıtlamış oldular.Bir gün her zamanki gibi duygu okula gelmişti.Okuldan bunalmış ve yapıcak bi şeyleri kalmamış 8-a ilk hatayı ogün yaptı ve Duyguyla dalga geçerek eğlenmeyi tercih etti.Duygu ilk seferde sadece yapmayın demekle yetindi.Fakat 8-a sınıfı buna aldırmayarak dalga geçmeye devam etti.Duygu bu seferde sadece ağlamakla yetindi.Ama 8-a sınıfı bu duygusal gibi görünen kızın aslında bir yaratık olduğunu nerden bilebilirdiki?Bu nedenle dalga geçmeye devam ettiler.Fakat o saatten sora herşey kontrolden çıkmış Duygunun laneti bütün sınıfı etkisi altına almıştı.O andan sora saatler durmuş adeta farklı bi dünyada yaşıyor olmuştu 8-a ve bu dünyada da duygunun o yaratık yüzüyle karşılaşmışlardı.Onu ilk gören Berk gördüklerinin şöle anlatıyordu."Kıpkırmızı bir yüz kısa denilebilecek bir boyu vardı".Sanki bizim ona yaptıklarımızın nefretini kusan ağlamaklı suratı gözümün önünden gitmiyor bir daha kimseyle dalga geçmiyeceğim.İnanın ki bu olayı bizzat yaşadık daha fazlası olduğundan da hiç şüpheniz olmasın!!!

davul sesi ve o
Bundan tam 9 sene önceydi. Yaz tatiline türkiyeye gelmistik. O zamanlar ip atlamaktan saklambaç oynamaktan baska birşey yoktu aklımda. Birgün arkadaslarimla oynarken cin diye birsey oldugunu duydum. Yurtdisinda yasadigim icin böyle bir varligin oldugunu hic duymamistim. Birkac hikayede anlattilar cinler üzerine. Bende iyice merak etmeye basladim cinleri. Sabah aksam sürekli aklimdaydilar. Nasil görünüyorlardi? Ne giyerlerdi? Ne yer ne icerlerdi? Cocuk akli iste.

Yaklasik 2-3 gün gecti aradan. Kardesimle birlikte odamizda yatiyorduk saat gece 2-3 sulariydi. Benim gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Herkes uyumustu fakat ben hala yatagimda bir o yana bir bu yana dönüyordum. Birden bir davul sesi yükselmeye basladi. Gittikce yaklasan bir davul sesi vardi. Cok sasirdim herimden kipirdayamadim. Birden o karanligin icinde beyaz bir isik belirdi. Tam karsimda. Birkac saniye icindede uzun boylu iri yapili beyaz sakalli buzmavisi gözlü yasli bir adam cikti o isigin icênden. Bana bakarak pis pis gülüyordu. Elinde bir davul bir yandanda onu caliyordu. Orada donup kaldim. Kimildiyamiyordum bagiramiyordum düsünemiyordum. Beynim durmustu korkudan. Sonra birden kayboldu ve davul seside kesildi.

Kendime geldikten sonra kardesimide kucagima alarak hizli adêmlarla annemin yanida gittim ve uyandirip herseyi anlattim. Rüya gördügümü söyledi beni sakinlestirmek icin fakat oda korkmustu. Sabaha kadar uyumadik. Bütün tatil boyunca uyumaktan kortum ve tekrar döndügümüzde cok sevinmistim...

mavi boncuk
birgün bayramda dedem lerin mezarına gitiğimizde birmezer gördük onun etrafı çelik tellerle örtül müştü neyse dedemin mezarının yanına gitik başladık dua okumaya dahasonra benim gözüm etrafı çelik teli olan mezara sürtü oradaki mezar taşının üstünde mavi bir boncuk vardı biraz onu izledim ve daha sonra boncuğun ışığının artığını gördüm ama gözüm kamaşmıştır diye tepkivermedim ve o boncuk olduğu yerden yukarıya doğru çıkıyordu ve bendekorkup ara banın yanına gitim bi baktım arabanın tekeri inik sonra babamlar geldi arabanın halini görünce şaşırdısonra karşıdan gelen bir siyaharabadan yardım istedik ama sonradan arabanın benzinide bitik olduğunu anladık hepsi yere dökülmüş siyah araba'dan inenler biz herseyi yaparız dediler bide ne olsun ara banın benzini doldutekerler şişti benzin deposundaki delik yok oldu bizde şaşkınlıkla eve dönük yer/aydın/kusadsı---zaman 22.09.2004 iyi eylenceler

kadin
birgün ben is cikisinda 11 numarali otobuse binecem ve baktimki otobusun gelmesine cok var bari dedim surdan 56ya biniyimde daha cabuk variyim eve dedim ve bindim. bizim evin oralarda inecektim ama bir baktimki otobus baska yerlere gidiyor ve korkmaya basladim, kalkip yerimden soforun yanina gittim ve bir sordum (inecegim yerlerin yakininda bir yer warda) orayi gectimi diye oda iki durak once gectim dedi:-( neyse ben indim ordan, birde baktimki ortalikta asiri issiz, kimsecikler yok. orda sedece 4 oglan var, ama ben neredeyse bitmis durumdayim, yine 12 numarali otobus duragina yurudum, oda bizim eve gidiyor, ama maalesef 6 dan sonra yokmus... neyse kosarak bir duraga kostum ve ordan 9`a bindim. bir durak gittikten sonra indim ve 7ye bindim. bir kadin geldi yanima `stop`a coktu inmek icin. (bilmiyorum gunah olurmu bunlari yazmam) kadinin ustu okadar perisandiki yani asiri eski birseyler giymis ustune acik eflatun bir genis yipranmis buluz altinada grilesmis bir gemacher giymis , bende bøle seylere dayanamam hemen aglarim, belki yoktur ustu felan diye ama goz yaslarimi tuttum...siz gorseydiniz kadini sizde bir acaip olurdunuz:`-( kadini iki saat süzdüm araliksiz, birde kadinin yuzu asiri soluktu, kasi yoktu hasta gibiydi, icimden yardim etmek istedi ama nasil? neyse kadin indi ve tam indiginde arkasina dondu ve bana mánáli manali bakti, sanki anlamis gibi dusunduklerimi, bende utanarak ( sanki anlamis gibi) kafami yere egdim, kadin geri dondugunde geri baktim arkasina........................ o bakislari hala unutamiyorum. gozlerinin rengide bir acaipti, lutfen yardim edin, bu ne olabilir, gercekten kadin anlamismidir dusunduklerimi?????? anlamissa nasil??????

GELİN...




Ben Minibüsü ile köyden köye dolaşarak kap-kacak satan bir seyyar satıcıyım.1973 yılında Güney doğudaki illerimizden birinin merkeze uzak olan köylerini dolaşıyorduk. Her zamanki gibi akşam üzeri satışı bitirip yemeğimizi yedik. Karşıdaki kahveye geçip çayımızı içerek yorgunluk attık. Kahveden ayrılırken yanımıza gelen kahveci,Gençler karanlık bastı gece burada kalın biz gece Şehire inmeyiz sabahı bekleriz dedi.Ben gülerek .Amca sen ne diyorsun.Ben her gittiğim köyde bir gece geçirsem aç kalırım derken bir yandanda yolumu kesebilecek eşkiyaya karşı arabada taşıdığım silahın varlığı bana güven veriyordu. Kahveci, Peki o'zaman yolunuz açık olsun.Yalnız yolda mola vermeyin dedi. dağların arasından bir yılan gibi kıvrılarak giden toprak yol gecenin rutubeti ile iyice yumuşamıştı. minibüsün tekerleklerinin çıkarttığı ses duyulmuyordu. Köyden ayrılalı 20 km olmamıştıki gözüm gösterge tablosundaki hararet ibresine takıldı.ibre neredeyse sona dayanmıştı.Lanet olsun bu eski arabaya diye düşünerek önümdeki son rampayı çıktım.Aynı anda Tam tepede yolun sağında Ağaçlar arasında önünde yalak olan eski bir çeşme gördüm. Oğlum ben hakikaten de ballıymışım dedim arkadaşıma. Minibüsü çeşmeye iyice yanaştırıp,koltuğun altından bidonu alırken arkadaşımın uyuyor olduğunu fark ettim. Minibüsten inip çeşmeye doğru giderken ağaçların garip bir rüzgarla sallandığını Hissettim.İster istemez içim ürperdi ve kahvecinin sözlerini hatırladım. Aceleyle bidonu doldurdum arabaya giderek motor kapağını açıp suyu koymaya başladım.Aynı anda arkamda birisinin varlığını hissettim.Ve omuzumda bir elin. O'an gayri ihtiyari ön camdan içeriye baktım. Arkadaşım uyuyordu.Bir anda sırtımdan soğuk Bir ter boşandı. Arkama döndüm.Gördüğüm şey karşısında neredeyse küçük dilimi yutacaktım. Karşımda telli duvaklı ve çok güzel bir GELİN duruyordu. tatlı bir ses tonuyla merhaba Benide gittiğiniz yere götürürmüsünüz dedi.Ben gecenin 12sinde onun böyle ıssız bir yerde tek başına ne aradığını düşünerek Arabaya binebileceğini söyledim.Ben şöför kapısına yönelirken oda aracın sağdaki kapısına yöneldi.Ben koltuğuma henüz oturmuştum ki sağ kapının Arkadaşım tarafından kilitlenmiş olduğunu fark ettim.Uzanıp kapıyı açacagım sırada Gelin ile Gözgöze geldik.Gözleri kıpkırmızıydı öfke ile kapıyı sarsmaya başladı.Ben hemen kendi kapımı kapatıp kilitledim, o'esnada uykusundan uyanmış olan arkadaşımın uyarısı ile açık unuttuğum Camımı kapatmak istedim. Fakat çok geç kalmıştım.Benim olduğum tarafa gelen gelin yarı açık olan camı elleriyle tutarak kapatmamı engelledi.Yüzünü cama yapıştırmıştı.Dişleri simsiyahtı. camı tutan ellerine baktım. Tırnakları çok uzundu,uçları sivri ve aşağı doğru kıvrılmıştı. Ben can havliyle arabayı çalıştırdım.Vitese takmaya çalışırken,sol omzumda keskin bir acı hissettim.Dönüp baktığımda sol omuzuma saplanan tırnakların,etime gömüldüğünü gördüm. Yaratık Acaip homurtular çıkartıyorve minibüsü durdurmaya çalışıyordu.Gaza yüklendim ama haraket edemedik tekerlekler olduğu yerde boşa dönüyordu.İkimiz birden yüksek sesle dua okuyorduk. Birden minibüs ileriye doğru fırladı.Yaratığın tırnaklarının kaportaya sürterken çıkarttığı sesi duyduk.Aynadan baktığımda onun ayaklarını açmış , kollarını ileriye uzatmış bir halde durduğunu gördüm. Sanki onuda almamız için bize yalvarıyormuş gibi bir hali vardı. Sabah köye kalkan minibüslerin kahyasını bulup ona olayı anlattık. Sizin yaşıyor olmanız Büyük mucize, çünki gelini gören ve hayatta kalan kişi sayısı çok azmış.Bu gelini yıllar önce bizim gittiğimiz köyde evlendiği gece kaçırıp tecavüz edip işkence ile öldürmüşler. Cesedini 3 gün sonra bizim durduğumuz yere yakın bir yerlerde yol kenarında bulmuşlar. üzerinde yırtılmış ve kanlı gelinliği ile.Bu olaydan sonra yolculuklarımı hep gündüz yapıyorum. GÜNDÜZÜN ŞERRİ GECENİN HAYRINDAN İYİDİR DERLER.

Bir arkadaşım anlatmıştı.Onların akrabalarının başından geçmiş bu olay.Burhan diye bi çocuğun başından geçmiş bu olay.Burhan'ın anne ve babası memleketlerine gitmişler.Burhan da evde yalnız kalmış.Aradan 10 15 gün geçmiş.Kapı çalınmış Burhan kapıyı bi açmış karşısında anne ve babası ,habersizce gelmişler,ama oldukça yorgun ve bitkin görünüyorlarmış.Gözlerinde tarif edilemeyen boş bir bakış varmış ,oğullarına nasılsın bile dememişler ve hemen yatağa girmişler ve uyumaya başlamışlar.Neyse burhan yorgunlar diye bişey dememiş ,o da televizyon izlemeye başlamış.Tam o sırada telefon çalmış arayan teyzesiymiş ve ağlıyormuş Burhan'ın anne ve babası trafik kazası sonucunda ölmüşler,bunu duyan Burhan nasıl öyle olur bu imkansız diyormuş, teyzesi şu an hastande morgtalar diyormuş ,Burhan'da burdalar ,yeni geldiler asla böyle bişey olamaz diyormuş.Telefonu bırakan Burhan hemen yatak odasına koşuyo ve gördüklerine inanamıyor.Bomboş bir oda,orada çocuk çığlıklarla kendisini dışarı atmış.Bu olay da onun hayatında büyük bir yara açmış....

İnanmiyolar
Yil 1999 Çok Yakin ArkadaŞimla Firin Da ÇaliŞiyoduk Evİmİz Ayni Yerde İdİ Evİmİzİn Yolu Çok Karanlikti Firinda ÇaliŞtiĞimiz İÇİn İŞten Gece 03.00 Da Çikardik Ve Pazar GÜnÜ MaaŞ Aldik Ve Gezmeye Gİttİk Parkta Otururken Yanimiza YaŞli Bİr Dede Geldİ AÇ OlduĞunu SÖyledİ Bİzde O Amcayi Lokantaya Getİrdİk Karnini Doyurduk Ve 10 Mİlyon Para Verdİk Ve Bİrden Yanimiz Dan Gİttİ Nasil Gİttİ ŞaŞirdik Ve Pazartesİ GÜnÜ AkŞam 17.00 Da İŞe Gİtmek Üzere Avden Çiktik AkŞam Eve DÖnÜŞte Evİmİze Karanlik Yerden Ve Patİka Yoldan Gİderdİk O GÜn Sokak Lambalari Yanmiyordu Ve Çikmaya Korktuk Besmele Çekerek İlerledİk 5 Metre Gİttİk KarŞimiza O Dede Çikti Bİze Korkmayin Çocuklar Sİze Bİr Şey Olmayacak Dedİ Ve Yİne Bİrden Kayboldu O GÜn BÜgÜn O Olayi Unutamiyoruz 2003 Yilindan Bu Yana Kİmseye SÖylemedİk Ama Şİmdİkİme SÖylesekte İnanmiyor Ama Tamamen GerÇek

tren kazası ve eller
Bir arkadasim küçük bir kasabada ögretmen olan kuzenini ziyarete gitmis. Bir ara arabayla dolasmaya çikmislar. Tren yolundan geçerken arkadasim yolun kenarinda devrilmis vagonlar oldugunu görünce niye orada durduklarini sormus. Kuzeni, "Bu çok trajik bir hikaye. Bunlaraslinda katil vagonlar. Gel yakindan bak istersen" demis. Tren saati olmadigi için arabayi raylarin üzerinde birakip vagonlarin yanina gitmisler. Arkadasin kuzeninin anlattigina göre, geçen yil tam orada bir okul otobüsü ariza yapmis ve raylarin üzerinde kalakalmis. Bu sirada büyük bir hizla gelen tren okul otobüsüne çarpmis.Talihsiz kazada bütün çocuklar hayatini kaybetmis. Arkadasimla kuzeni vagonlari incelerlerken bir tedirginlik hissedip hafiften korkar gibi olmus.Bir an evvel oradan uzaklasmak için arabalarina bindiklerinde ise daha motoru çalistirmadiklari halde araba kendiliginden ilerlemeye baslamis. Bizimkiler acayip korkmuslar tabi. Araba tren raylarinin üzerinden 100 metre kadar ileriye, kendi kendine gitmis ve durmus. Arkadasim hemen arabayi çalistirmis. Son sürat ayrilmislar oradan. Kasabaya gelene kadar toz duman içinde 1 saatlik yolu yarim saatte almislar. Eve ulastiklarinda bet-beniz bembeyaz durumdalarmis. Ama asil korkuyu arabadan indiklerinde yasamislar. Arabanin arkasindaki toz kütlesinin üzeri onlarca el iziyle doluymus. Bunlarin büyüklügü de çocuk eli kadarmis

GELDİ O
BEN ve kuzenim annanemlerdeydik.Mersinde olay geçiyor.Mersinde evler genellikle damlı.Biz damdaydık ne akla hizmetse cin çağıralım dedik.Oan fincanları topladık mum falan işte sureleri okuduk ve geldi.inanamadık.ilk önce geldiysen bir sesle belirt dedik.damın üstüne sanki biri düştü yükses bir ses geldi daha sonra biz bu tesadüf dedik ve camları sars dedik.cam o an dediğimiz gibi oldu.ister inan ister inanma ama anlattıklarımın hepsi gerçek.ve şunu da söyliyim .sakın böyle olaylar hakkında yalan söylemeyin çünkü o söylediğiniz yalan sizde GERÇEKLEŞİR

davul sesi ve o
Bundan tam 9 sene önceydi. Yaz tatiline türkiyeye gelmistik. O zamanlar ip atlamaktan saklambaç oynamaktan baska birşey yoktu aklımda. Birgün arkadaslarimla oynarken cin diye birsey oldugunu duydum. Yurtdisinda yasadigim icin böyle bir varligin oldugunu hic duymamistim. Birkac hikayede anlattilar cinler üzerine. Bende iyice merak etmeye basladim cinleri. Sabah aksam sürekli aklimdaydilar. Nasil görünüyorlardi? Ne giyerlerdi? Ne yer ne icerlerdi? Cocuk akli iste.

Yaklasik 2-3 gün gecti aradan. Kardesimle birlikte odamizda yatiyorduk saat gece 2-3 sulariydi. Benim gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Herkes uyumustu fakat ben hala yatagimda bir o yana bir bu yana dönüyordum. Birden bir davul sesi yükselmeye basladi. Gittikce yaklasan bir davul sesi vardi. Cok sasirdim herimden kipirdayamadim. Birden o karanligin icinde beyaz bir isik belirdi. Tam karsimda. Birkac saniye icindede uzun boylu iri yapili beyaz sakalli buzmavisi gözlü yasli bir adam cikti o isigin icênden. Bana bakarak pis pis gülüyordu. Elinde bir davul bir yandanda onu caliyordu. Orada donup kaldim. Kimildiyamiyordum bagiramiyordum düsünemiyordum. Beynim durmustu korkudan. Sonra birden kayboldu ve davul seside kesildi.

Kendime geldikten sonra kardesimide kucagima alarak hizli adêmlarla annemin yanida gittim ve uyandirip herseyi anlattim. Rüya gördügümü söyledi beni sakinlestirmek icin fakat oda korkmustu. Sabaha kadar uyumadik. Bütün tatil boyunca uyumaktan kortum ve tekrar döndügümüzde cok sevinmistim...

Ya Allah
Birgün, Amerikalı yetkililer süper özelliklere sahip bir uçak yapıp, Irak devletine hediye etmişler. Uçağı denemek için hemen birkaç yetkili ile birlikte yolculuk başlamış, herşey iyi giderken birden bir sorun çıkmış ve uçak DANGER! Sinyali vererek düşmüş. Daha sonra aynı şekilde bir uçak yapan Iraklılar bunu Amerikalılara hediye etmişler. Hemen tura başlamışlar. Bir anda uçakta bir sorun çıkmış ve uçaktan şu ses geliyormuş
- "EŞHEDÜENLAİLAHE.......!"

Minareyi Görmeseydin Aklın Başına Gelmezdi
Kayseri’nin gönül insanı Cemil Baba merhum, sabahları çarşıyı boydan boya gezermiş. Esnaflar ona saygı ve sevgi gösterirler, izzet ikramda bulunurlar, bu konuda da birbirleriyle yarışırlarmış. O sırada çarşıya yeni bir esnaf gelmiş. Cemil Babaya esnafın bu ilgisini yadırgamış. Cemil Babanın kılık kıyafetine bakmış, beğenmemiş. Kirlide keramet mi olur demiş. Yüzünü başka tarafa çevirip Cemil Babayı görmezlikten gelmiş.:
-Şu kirliye herkes Cemil Baba deyip ayağa kalkıyor,diye de esnafı ayıplamış. O gece adam rüya görmüş. Rüyada dört kişi adamı tuttukları gibi, bir Camiikebir’in minaresine, bir Kurşunlu’nun minaresine, bir Bürüngüz Camiinin minaresine çıkarmışlar ve “atalım mı aşağı” diye de adamı minareden sallandırıyorlarmış. Adam sabaha kadar ölüm kalım mücadelesi vermiş. Korkudan ölecekmiş neredeyse. Sabahleyin kan ter içinde uyanmış, güç bela dükkanını açmış. Bakmış, karşıdan Cemil Baba geliyor. Hemen koşup sarılmış::
-Buyur baba bir çay, bir soğukluk ikram edeyim. Cemil Baba, adamın yüzüne bakmadan::
-Minareyi görmeseydin, aklın başına gelmezdi len.. demiş

mavi boncuk
birgün bayramda dedem lerin mezarına gitiğimizde birmezer gördük onun etrafı çelik tellerle örtül müştü neyse dedemin mezarının yanına gitik başladık dua okumaya dahasonra benim gözüm etrafı çelik teli olan mezara sürtü oradaki mezar taşının üstünde mavi bir boncuk vardı biraz onu izledim ve daha sonra boncuğun ışığının artığını gördüm ama gözüm kamaşmıştır diye tepkivermedim ve o boncuk olduğu yerden yukarıya doğru çıkıyordu ve bendekorkup ara banın yanına gitim bi baktım arabanın tekeri inik sonra babamlar geldi arabanın halini görünce şaşırdısonra karşıdan gelen bir siyaharabadan yardım istedik ama sonradan arabanın benzinide bitik olduğunu anladık hepsi yere dökülmüş siyah araba'dan inenler biz herseyi yaparız dediler bide ne olsun ara banın benzini doldutekerler şişti benzin deposundaki delik yok oldu bizde şaşkınlıkla eve dönük yer/aydın/kusadsı---zaman 22.09.2004 iyi eylenceler

Dön Bakalım
Bir lunaparkın gece bekçisi olarak işe başlayan bir vatandaşımız, bir gece çok sıkılmış ve "Bari oyuncaklara binip eğleneyim diye" düşünmüş. Hep binmek istediği ama bir türlü fırsat bulup da binemediği zincirli sandalyeleri gözüne kestirmiş. Hani şu sekolin denilen zincirle yukarıdan bağlı olup dönmeye başlayınca merkez-kaç kuvvetiyle dışarı doğru açılan bi oyuncak vardır ya; işte ona.

Vatandaş sandalyeye oturmuş, eline aldığı uzun bir çubukla aletin şalterini açmış. Şalter iner inmez zincir dönmeye başlamış. İçini çocuk gibi bi sevinç kaplamış. Çığlıklar atıp, klasik zincir ayılıkları yapmaya başlamış. Dönmüş, dönmüş, dönmüş...

Otomatik olarak duracağını sandığı zincir, bir türlü durmuyormuş. Doğal olarak bir süre sonra vücudu isyan etmeye başlamış; başı dönüyor, midesi bulanıyormuş. Sonuçta sabaha kadar dönmüş durmuş. Sabah mesaiye gelen lunapark çalışanları cesedini hala dönmekte olan zincirde bulmuşlar. Yapılan otopside, bekçinin beynindeki denge merkezi damarlarının patlaması sonucu beyin kanamasından öldüğü ortaya çıkmış.

Babam
Bir gece babam evi aradı ve bu gece gelemeyeceğini işinin cıktıgını ve bızım yatmamızı soyledı.Annem ve bende babamı beklemeden yatmaya karar verdık.Biz evin 2. katında yatarken asagıdan mutfaktan ılgınc sesler gelıyodu.Ben korktum ve hemen annemın yanına gıttım ve onu uyandırdım.Annem de sesleri duyunca hemen asagı ındı.Sesler kesılmıstı.Seslerın kesıldıgını duyunca bende annemin yanına asagı ındım.2 mizde koltukta uzanırken bırden sokak kapısı acıldı.Gelen babamdı.Fakat davranısları bır garıptı.Hicbir ifadesı yoktu yuzunun.Annem hosgeldın dedi.Sonrada hanı bu gece gelemeyecegını solemıstın dedı.Babamdan cok yorgun oldugunu yatmak ıstedıgını bızımde yukarıya cıkıp yatmamızı soledı.Fakat bız annemle tv ızledıgımızden dolayı yukarı henuz cıkmamıstık.Nedendır bılmıyorum ama 2mizde uyuya kalmısız.Sabah oldugunda yukarda kımse yoktu.Ne babamın esyaları ne de bır ız.Bır anda kapı acıldı ve babamı gorduk.Annem ona nereye gıttın dıye sordugun da ıse cevap olarak ben daha ısten gelıyorum dun gece noldu dıye sordu.Annemle 2miz cok korktuk ve tuylerımız dıken dıken olmustu.Ve o an anladık kı dun gece gelen babam değıldı

İnsanlık Adına Bir İbret Tablosu

Newyork'ta okuyan yakınım, gördüğü acıklı ve bir o kadar da ibret verici hâdiseyi şöyle anlattı:
Yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı bir kış günüydü. Yağmur ve soğuk, sokaklarda yürürken âdeta bizi sarıp sarmalıyor. Ben de alelacele evime dönmeye çalışıyordum.
Tam o sırada karşıma, elinden tuttuğu çocuğuyla yürümeye çalışan orta yaşlı bir kadın çıkıverdi. Yürümeyi yeni öğrendiği her hâlinden belli olan çocuğun, böyle bir havada yağmurdan ıslanma pahasına neden annesinin kucağında olmadığı ve onun yanında yürüdüğü çok dikkatimi çekti. Yavaş yavaş bana doğru yaklaşan bu anne ve çocuğun durumunu merakla takip etmeye başladım.
Anne ve çocuk bana doğru iyice yaklaştılar. Gördüğüm manzara beni şaşkına çevirdi. Hayretler içinde kalmıştım. Annesinin, çocuğun bulunması gerektiğini düşündüğüm kucağında, hiç yer yoktu. Çünkü anne, mantosunun altına koyduğu ve etrafı seyreden küçük bir köpek taşıyordu kucağında!..
Beni derinden etkileyen ve batılı annelerin bu hazin ve içler acısı hâlini yansıtan bu hâdise; Allâh Teâlâ'nın biz insanlara gönderdiği en son din İslâm'ın ortaya koyduğu, dolayısıyla şefkat ve merhamet Peygamberi Hazret-i Muhammed -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in çocuklara karşı davranışları ve tavsiyelerini düşündüğümüzde ne kadar da ibret vericidir.
Bugün batılı anne; Allâh'ın yarattığı selîm fıtratından gün geçtikçe uzaklaşmakta ve hakîkî sevgi ve muhabbetler, yerini sahtelerine bırakmaktadır. Çocuklara göstermeleri gereken ilgi ve alâkayı başka taraflara sarf etmektedirler. Bu hâdise, hayvanları seven ve koruyan batının, insan sevgisine dair sergilediği ne kadar güzel bir misâl!..

Genç Kadın, bebeğin, güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en cana yakın kız çocuğuydu. Onun ipek yanaklarını doya doya öpmek ve Cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde:

- Dokunma bana!. diye bir ses duydu. Beni okşamaya hakkın yok senin!...

Kadın, korkuyla irkilip etrafa baktı. Bebekle kendisinden başka kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü. Aman Allah'ım!.. Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu.

Bebek:

- Bana yaklaşmanı istemiyorum!. diye devam etti. Hemen uzaklaş benden!.

Kadın, biraz olsun kendini toparlayıp:

- Çocuklarımız hep erkek oluyor, dedi. Onlar da güzel ama, kız çocukları başka. Bu yüzden seni öpmek istemiştim.

- Beni öpemezsin!. diye ağlamaya başladı bebek. Benim de seni öpmem mümkün değil.

- Neden? diye sordu kadın. Neden öpemezsin ki?

Bebek, hıçkırıklara boğulurken:

- Bunun sebebini bilmen gerekir!. dedi. Düşünürsen mutlaka bulacaksın.

Kadın, neler olup bittiğini hatırlamak üzereyken kendine geldi. Özel bir hastanenin en lüks odasında yatıyor ve narkozun tesirinden midesi bulanıyordu. Aile dostları olan genç doktor, kadına bir demet çiçek uzatıp:

- Geçmiş olsun hanımefendi, dedi. Başarılı bir kürtajdı doğrusu. Ha..! Sahi, "kız" mış aldırdığınız ....

Çok zengin bir işadamı çoktandır hayır yapmak istiomus bir fırsatını bulmus ve doğudaki bir köy okuluna kırtasiye yardımı yapcakmış bir adamını görevlendirmiş İstanbuldan yola çıkmışlar tam köye giderken 50 km kala arabanın lastiği patlamış öyle bir yerde patlamışkı ıssız bir yer adam beklemiş bir arabanın geçmesini ama nafile tam umutsuzluğa düşerken bir adam elinde araba lastiği gelmiş ;
-ihtiyacınız var galiba demiş.
-adam biraz şaşkın evet demiş.
neyse takmış köye vardıklarında yan yatmış bir kamyon görmüş etrafında köylüler nooldu falan demiş.1 saat önce kaza yaptı demişler adam biraz dikkatlice bakınca şöförün az önce ona lastik getiren adam olduğunu görmüş ve şok...

korkunç yüz
bu olay 2004 yılında gerçekleşti.2 erkek 2 kız arkadaşımla eve oturmaya gidiyorduk.eve yaklaştığımızda 2. katın camında korkunç bir yüz gördük.bu yüzün gözleri ve ağzı yoktu.yüz parlıyordu.bunu herkes görmüştü ama göz yanılması deyip geçtik.eve girdiğimizde her şey yerli yerindeydi.oturup sohpet ettik.ve bir arkadaşımız ruh çağırmayı teklif etti.ve herkes kabul etti.ışıkları kapatıp başladık.bir anda mumlar söndü ve o yüz göründü.herkes çok korkmuştu.mumu çakmakla yakmaya kalktık ama ışık söndü.ve dolaplar zangırdamaya başladı.evden çıkmaya çalıştığımızda kapılar kilitlendi.ve herkes gözlerini kapatıp dua etti.gözlerimizi açtığımızda herşey normaldi.ve bu yüz arada görünmeye devam etti.bu hikaye tamamiyle gerçek.

Dügün
bu olay 1999 da ankara da olmustur.size yemin ederim ki gercek olmustur. bunu tanidigimiz adam anlatiyor.kizinin basina gelmistir. bunlar ailece köye gidiyorlar kizi evde yanliz kaliyor.bir gün kiz evde televizion bakarken,davul surna sesleri duyuyor.birden kapi caliyor.kiz kapiyi acarken kiz sok oluyor.karsisinda davul zurna gelin damat ve ayrica insanlar duruyor.kiz bunlarin ayaklarina bakiyor ters.bunlar:kizim korkma biz buraya tek eylenmeye geldik.ve kizin evine giriyorlar.kiz evde ne yapacagini bilmiyor.bunlar tesekkür edip gidiyorlar.ertesi gün bunlar birdaha geliyorlar.yineIZIM korkma sen rahatina bak.kiz dünkü gibi korkmadi.kizin evinde eyleniyorlar.ertesi gün yine geliorlar.kiz kapiyi aciyor.hosgeldiniz buyurun diyor.kiz hic korkmuyor ayrica kiz da eylenior.o gün yine gittiler bi kac saat sonra da kizin ailesi evine döndü.babasi kizina birini bulmus,ve bunlari evlendirmis.kiz evlendikten sonra davul zurna gelin damat insanlar hic birdaha gelmemisler.

KORKU FİLMİNDEKİ KADIN
bir ağustos gecesiydi
kuzenim bize gelmişti gece 4 e kadar internete takılmıştık izternette korkutucu resimlere bakmıştık sonra ölülerin şafağı filmini izledik o filmi bilirsiniz ben bilmeyenler için anlatıyım filmin konusu kısaca şu cehennemde yer kalmadığından dolayı ölüler dünyaya iniyor filmin konusunu okuduğumuzda bile heyecanlanmış ve korkmuştuk zaten film deki karakterlerin nasıl olduğu hakkındaki fikride filmin cd sinin üstündeki resim vermişti bize...neyse saat 1.30 gibiydi annem ve babam yattı bizde sabırsızlıkla filmi izlemeye koyulduk filmi korkarak izlledik ama bir birimizle bütünleşmiştik adeta birbirimize sarılmaktan ...
bizi o filmde en çok korkutan şey şişman bi kadının ölüp tekrar dünyaya dönmesi olmuştu önce kadının heryeri morardı sonra kadın öldü e tabi cehennemde de yer olmadığından tekrar dünyaya dönmesi gerekiyordu döndüde...kadın birden ayağa kalktı ve diğer insanların peşinden koşmaya başladı... o kadından okadar korkmuştum ki şu anda yazarken bile ürküyorum...!!!!!!sonra yattık benim çocukluktan beri çok sewdiğm bi bebeğim var yaşım 16 olmasına rağmen o bebeğim hala odamın baş köşesinde durur uyurken birden bi sesle uyandım bebeğim yere düşmüştü birden kalktı yerden yüzüne baktım filmdekikadının yüzüyle aynıydı bana doğru yürümeye başladı tam beni elliceğinde uyandım ve yataktan fırladım allahtan rüyaymış çok korkmuştum
hemen kuzenimi uyandırdım ve bir daha o bebeği görmedim bile siz siz olun korkucağınızı bile bile korku filmi seyretmeyiz
..................

Mısır tarlasında
Köyün birinde genç bir kadın yalnız başına mısır tarlasında çalışırken, kolunu bir mısır kabuğu kesmiş. Kesik bayağı derinmiş. Kolunda şiddetli bir kanama başlamış. Kadıncağız da kan görmeye dayanamazmış. Hemen oracıkta, olduğu yere bayılıvermiş. Bir süre sonra ayılmış ve evine dönmüş.

Aradan epey bir zaman geçmiş. Kadının yarası kapanmış ama kolu şişmeye başlamış. Sürekli bir karıncalanma hissi varmış kesiğin olduğu yerde. Durum böyle olunca, kadını doktora götürmüşler. Doktor muayene etmiş ama bir şey bulamamış. Kesiğin mikrop kaptığını, bunun sonucunda da deri altında iltihap oluştuğunu düşünerek, şiş bölgeyi kesip içindeki iltihabı akıtmaya karar vermiş. Şişkin yere neşteri vurmasıyla kadının kolundan binlerce minik akrep dışarı fırlamış. Tabii kadın oracıkta kafayı yemiş.
Meselenin aslı sonradan anlaşılmış. Meğer mısır tarlasında kadın baygınken bir akrep kadınının kesik koluna yumurtalarını bırakmış. Minik akrep yavruları da yumurtalarından çıkmış ve kadının kolunda gelişmeye başlamış. Gerisi de malum işte. Kadıncağız hala akıl hastanesinde, "Kolum şişti, kolum şişti" diye dolaşıyormuş

Tepedeki Ev
Yillardan 1994'dü.Ben annem ve abim Tunceli'deki köyümüze gitmistik.O zamanlar 12 yasinda falandim.Oraya gittik ve amcamlarin evine yerlestik.Benim orada tanidigim hiç kimse olmadigi için ben amcaogluyla(Yusuf)la oynuyordum.O bana biraz macera yasamak istediginden falan bahsederdi hep ve bir gece onla uyumadik ve biraz macera yasabilmek için neler yapabilecegimizi düsündük ve en sonunda köyü çevreleyen daglardan birindeki bir eve gitmeyi önerdi Yusuf fakat bunun çok tehlikeli olabilecegini köyün ileri gelenlerinin sik sik onlari oraya çikmamalari konusunda uyardigini söyledi.Bizde bunu büyük bir gizlilikle yapacaktik.Yusuf'un en yakin arkadasi Ismete anlattik düsündügümüzü ilk basta biraz tirsti fakat daha sonra oda bunu kabul etti.Ertesi gün çantalarimizi,yiyeceklerimizi hazirladik ve erkenden yola çiktik.O gün hava biraz pusluydu ve içimden bir ses bunun tehlikeli olabilecegini söylüyordu.Fakat bunu onlara söylemedim ve yolumuza devam ettik ve yolda giderken etrafta bol bol koyu,inek,keçi,tavuk gibi hayvanlarin kemikleriyle karsilasiyorduk ben biraz daha korkmustum ve nerdeyse aglamak üzereydim.en sonunda oradaki eve vardik ve içeri girdik içerde anlamadigimiz diller yazilar falan vardi ve penceresi oldugu halde içerisi karanlikti içeride anlayamadigimiz çok degisik cisimler vardi etrafta taslarin içerisinde sular falan vardi.Ve döner biçagi gibi kocaman ama paslanacak kadar eski birkaç biçak vardi birden Ismet degisiverdi sanki biz kormaya baslamisken o gülüyordu.Kendi kendine oynasirken taslardaki suyu üstüne döktü ve bir biçagi eline alip oynamaya basladi bir anda biçakla oynarken biçakla parmagini kesti ben çok korkmustum aglamaya basladim çünkü bir anda Yusuf da degismis sanki çildirmis gibi oldu bu arada Ismetin parmagi çok feçi bir sekilde kaniyordu.Daha sonra kostum kostum sanki bir sey beni kovaliyor gibiydi ve annemin dürtmesiyle uyandim bana gece boyunca döndügümü,agladigimi tepindigimi söyledi.Kahvaltida Yusufla konusmaya basladim rüya mi anlattim ve belki inanmayacaksiniz ama bana tepedeki evi nerden bildigimi sordu.Daha sonra disari çiktik ve Ismeti gördük parmagi sariliydi...

Ruh
Öncelikle merhaba demem gerekiyor sanirim. Size yazacagim olay teyzamin basindan geçmistir. Benim bütün teyzelerimin basindan böyle seyler geçmistir hepsini yazmak isterdim ama sadece bir kaç tanesini yazacagim. Bir gün Ankara'ya gittigimde teyzemlerde kalmistim ben teyzem ve 2 kuzenim. Teyzem böyle seyleri konusmamizi istemiyordu ama biz yinede konusuyorduk. Kuzenim teyzemin (onun annesi oluyor) basindan geçen bir olayi anlatiyordu. Vede sunu belirtmem gerek bu teyzem böyle seylerden hiç korkmaz yine sorarsin hiç ürkmedin mi diye hayir der. Yani gecenin 3 ünde yatirlariyla ünlü bi köyde disari çikma cesareti bile gösteriyor. Açikca söylemek gerekirse ben asla çikamazdim. Herneyse benim ölen bi kuzenim daha vardi. Ben hiç görmedim onu çünkü ya dogmamistim yada 1 yasinda bile degildim. Bir gün teyzem onun ölümünden sonra gece yataginda onu düsünmeye baslamis öbür tarafta nasil acaba? Diye kendi kendine soruyor ve agliyrmus her gece oluyormus bu her gece istemeden agliyormus. Bir gece yine onu düsünürken (normal olarak gözleri kapali) bir kararti fark etmis ve gözlerini açmis karsisinda ölen kuzenim duruyormus. Bir süre teyzeme gülerek bakmis ve el sallayip gitmis. Sonra teyzem anlamiski öbür tarafta mutlu. O günden sonra hiç düsünmemis onu. Vede sadece kuzenim annesine yani benim diger teyzeme anlatmis bunu vede o 2 kuzenimde gizli gizli dinlemisler. Vede bana anlattilar. Haa aklima gelmisken bu teyzemin basindan bir olay daha geçmis. Yine gece tuvalete gitmis sonra odasina geldiginde bi dedenin teyzemin sandiktaki geceligini giydigini görmüs sonra teyzem 'kisa gelmis dur çikarda uzatayim'demis ve egilmis geceligin ucuna sonra dede kaybolmus elbisede yere düsmüs. Aslinda bu anlatiklari bana biraz saçma geldi ama teyzem dogru oldugunu söylüyor (bizim israrimiz üzerine anlatmisti bunu). Zaten teyzemin yalan söyleyecegini sanmam. O gece 2 kuzenimle beraber hiç uyuyamadik çünkü hepside dogruydu bu anlatilanlarindan sonra uyurken hep tikirtilar duyduk vede sesler. Ama sabah kalktigimizda komik geldi çünkü hepimiz korktugmuzda psikolojik olarak böyle seyler uydurabiliriz yada bazi esyalari ruha cine cadiya falan benzetebiliriz. .

bunu bir sitede okudum...baya gerilim dolu
1975 haziran ayinin basinda bir olay yasadim. Tam olarak ne oldugunun yorumunu hala yapmadim ama benzer olay yasayan biriyle karsilasmak isterdim. Ogün her zamanki gibi büyükannem ve dedeme gitmistim.
Aksam üstü eve gitmek için kalktim dedem eski tip asansörün kapisini açmak için anahtar aramaya koyuldu sabredemedim, en üst kattan merdivenlerden indim. Birinci kat merdivenlerine geldigimde inerken apartmanin tamamen cam kapisinda distan içeri dogru bakan bir fötr sapkali adamin durdugunu gördüm.Olagan bir sekilde ilerleyip kapiyi açip çikacaktim ama adam yerinden kimildamiyordu.Çekilip bir türlü yol vermedi. Döndüm baktim adamin arkasindan batan günesin kuvvetli isiginda yüzünü göremedim sadece sülieti gözüküyordu ve oldukça iri yapiliydi. Kenara çekilip bekledim girsinde ben çikayim diye gene çekilmedi. Kötü niyetli veya bana saka yapan birimi olduguna karar veremedim. Adini koyamadigim bir sekide sanki içim üsüyor ve ürperiyordum.Geri dönüyormus gibi yaparak bir üst katta beklemeye basladim. Eve çikip dedemi de üzmek istemiyordum. adam en az on dakika ayni noktada kimildamadan durdu. Sonra kapiyi açti içeri girdi bende durdugum yerden egilirsem yukardan görebiliyordum. En sonunda gidiyor diye sevindim. Bir baktim ki adam robot gibi yürüyor.Asansörün önüne geldi ayni sekilde hiç kipirdamadan on dakikada orada durdu. Ne oldugunu anlayamiyordum . Yukardan egilerek kaçamak bakislarla inceliyordum. Yaz olmasina ragmen kislik elbise ve sapka vardi, ayakkabilari bagcikli subay ayakkabisi seklindeydi. Sapkadan yüzünü göremiyordum. iki basamak inip iyice egilip yüzünü görmeye çalistim ve sok oldum. Gözlerini göremedim ama yüzü porselen tabak gibi beyaz ve parlakti. Artik panik oldum. Adam o anda elini robot gibi yavasça kaldirdi asansörün dügmesine basti. Oh! gidiyor derken elektrikler kesildi.
Adam birden merdivenlere yöneldi, bende yukari dogru firladim .heyecandan hizli çikamiyordum kesildim , bana yetistigini görünce telaslandim ve merdivenden yuvarlandim.Hiç gözümü açmadan bir süre oturdum. Yanima geldigini hissettim aglamak istiyordum. Birden elektrik geldi, gözümü açtim kimse yok. Önünde oturdugum kapinin ardinda bi köpek havliyor, karsi kapidan anne çocuk sesleri geliyor. Daha önce hiç ses olmadigni farkettim.Ertesi günü tekrar geldim. Dedem balkonda yarim saatten fazla bekledigini ama benim çiktigimi görmedigini merdivenlerden seselendigini cevap alamadigini söyledi.Ona dis kapida duran sapkali biri olup olmadigini sordum. Bulundugu noktadan tüm kapi görünür ama hiç kimseyi görmedigini söyledi.Bende normal bir olayi kendim degisik yasadim diyerek yillarca kimseye anlatmadim. Yillar sonra bir kitapta ayni bu sekilde giyinmis beyaz yüzlü, robot gibi yürüyen , gelince elektrik kesintisi olan varliklarin insanlari ziyaret ettiklerini okudum. Bunun öyle bir olay oldugunu zannediyorum .Bir daha olmadi.

Valla benimde başıma çok enteresan bi olay geldi. Arkadaşlarla i arkadaşın evine gittik aiilesi yoktu evde neyse yemek yedik falan gece saat 1.30 a doru Korku filmi izlemeye başladık bizimde bi arkadaşımız var içime cin
giriyor diyodu ve arada sırada baılıyodu gerçekten .Neyse daha sonra film saat 3 fibi falan bitmişti.Çay içmeye başladık o sırada muhabbet falan derken bizim cinli arkadaş ayağa kalktı ve herfi resmen surat üstü düzlerini bükmeden Ağaç kütüğü gibi yere yapıştı. Benim arkiler anladı bu olayı galiba toplam 6 kişiydik .1 i bayıldı 5 kişi kaldık bizim arkiler dede beyler ayvayı yedik adamın içine cin girdi bende hiç takmadım ama baktım Çocuk dbelenmeye başladı sanki biriyle kavga ediyomuş gibi bizim elemanlar üstüne atladı nası bi kuvvetse savurdu herkesi ben bi ara Camdan atlamayı falan düşündüm adam Zebekllah gibi kuvvetlendi valla daha sonra dedik böyle olmayacak bizde atladık tekrar üzerine zar zor sakinleşti falan Bu arada Tv açık .. Biz aramızda konuşurken Susun lan dedi..hepimiz şaşkın şaşkın bizim bi arki korkudan - Tamam abi yeterki sen iste susarım falan dedi. Diğerlerinide susturun dedi (tv den bahsediyofu)Tv yide kapadık falan Bu arada Dualar okuyoruz falan böle herkes tırsmış vaziyette ARadan saatler geçmiş SABAH EZANI OKUNDA bizim arkadaş kendisine geldi Çok enteresandı acaip bi geceydi..

Bir siteden okumustum;
Bu efsane, 80'li yıllarda dilden dile dolaşıyordu. Gazi Kız Öğrenci Yurdu'nda bir grup kız, eğlence olsun diye cin çağırmaya karar vermiş. Bi odaya toplanıp başlamışlar seansa. Cin çağırmadaki en önemli husus da, cini geri göndermekmiş. Kızlarımız cini çağırıp bi güzel eğlenmişler. Hatta dalga falan bile geçmişler, gülmekten yerlere yuvarlananlar olmuş.

İşleri bitince cini göndermek istemişler ama cin gitmiyomuş. Saatlerce uğraşmışlar. Sonunda cin gitmiş. En azından öyle sanmışlar. Gece yarısından sonra ise katlardan tuhaf tuhaf gürültüler gelmeye başlamış. O aralarda da bi sapık hadisesi yaşanmışmış yurtta. Cin olayını bilmeyen diğer kızlar korku içinde gürültüleri yurt idaresine haber vermiş. Gene sapık geldi sanılmış ve yurt didik didik aranmış ama bi'şey bulunamamış. Herkes tekrar odasına çekilmiş. Ancak o tuhaf gürültüler hala devam ediyomuş. Bu kez polis çağırılmış. Bütün kızlar dışarı çıkarılıp bi de polis didik didik etmiş yurdu. Ama yine nafile. Hiiiç bi'şey bulunamamış.

Bu esrarengiz gürültüler durmuyomuş. Cin çağıran kızlar, olayı kendi aralarında konuşurlarken birisi, "Yaa yoksa bizim cin mi gitmedi mi, o çıkarıyo olmasın bu gürültüleri?" demiş. Aynı cini tekrar çağırmaya karar vermişler. Evet, gerçekten de önceki cin kendisiyle alay edildiği için gitmemiş ve cini kim çağırdıysa ancak o ikna edip gönderebilirmiş. Cini çağıran grubun başındaki kız panik olmuş. Çok da iyi bilmezmiş bu işleri. Ertesi gün bilenlerden cinlerle ilgili bi'şeyler öğrenerek cini göndermeye çalışmış. Ama o gürültüler durmamış. Cinin gidip gitmediği tam anlaşılamamış. Ancak o günlerde Gazi Yurdu'nun üst katlarından atlayarak intihar eden kızın, işte bu kız olduğu söyleniyormuş.

böcek
Sicak bir temmuz aksami saat1:23 siralarinda kanallardan izledigim bir film reklama girdi.evdeki isiklarin tümü kapaliydi.Sadece tvnin isigiyla biraz önümü görebiliyordum.Ve çok uykuluydum.Filimin bitisine az bir süre kalmisti.Ondan dolayi uyumuyordum.Buzdolabina dogru yürümüstüm.Buzdolabinin kapagini açtigimda suya uzandim ve bacaginda bas parmagim kadar bir böcegin yürüdügünü fark ettim.Çok korkmustum ve birden panikle böcegi elime geçen ilk sey olan terlikle öldürdüm.Bir su içtim.Ve tekrar tvnin karsisina geçtim.Film basladi.Aksyon filmiydi.Kumandayi elime aldim.Ve sesini sadece 1 volume açacaktim.Kumandadan gelen ayni büyüklükte bir böcek daha parmagimdan bilegime dogru yürüyorduki elimi sallayip onu yere attim.Onu öldürmek için yere egildigimde koltugun altina girmisti.Kalkip isigi açtim.Koltugu kaldirdim.Ve çiglik attim.Çünkü koltugun altinda yüzler
 
Ölüler

Bu hikaye bir kadin ve 2 çocugunu anlatityor.Ikinci dünya savasi sirasinda yasanan bu olayöyle
Ogün kadin ve 2 çocugunun yasadigi büyük malikanenin üstü yine sis bulutu seklindeymis.Kadin malikaneye yardim ci almak için posta kutusuna gazetede ilan verilmek için bir zarf birakiyor.Bir gün sonra 2 si kadin 1 erkek olmak üzere 3 kisi geliyor kadin onlara bu evde perdelerin açilmayacagini çocuklarinin isikla ilgili hastaliklarinin bulundugunu eger isik'ta kalirlarsa öleceklerini söylüyo.Herkezin evde gezerken bir kapiyi açtiginda geride kalan kapiyi kapamasini istiyor.Yardimciar eskiden de bu evde çalistiklarini söylüylar derken kadin posta kutusundaki mektubun orada durdugunu gitmedigini fark ediyor.Gelen insanlara soruyor insanlar sadece sansimizi denedik sizde bizi ise aldiniz deyince kadin inaniyo derken kadinin kiz çocugu evde bir hayalet oldugunu adinin victor oldugunu söylüyor.Ama annesi inanmayip onu cezalandiriyor.Taki üst katta ölen insanlari ölü halleri ile çekilmis resimlerini buluyo(Bir inanisa göre ölen insanlarin öldükten sonra resimleri çekildigi taktirde resimleri nerdey se ruhlarida orda oluyo)Evde gariplikler basliyo perdeler kendi kendine açilip kapaniyo kadin çocuklarina bisey olacak diye korkuyo evdeki bütün ölü resimlerini yakiyor.Ama seslerin bir bölümü devam ediyor.Sonra kadin ise aldigi kisilerinde 1779 yilinda verem salginin dan öldügünü ve resimlerinin çekildigini görüyor.Sonra kizinin victor la konusmasini istiyor derken victor ve ailesini görmeye basliyor.Kadin daraliyo disari çikiyo korku içinde bahçede gezerken (bahçe çok büyük sisli ve karanlik)ayagi bir tasa takiliyo ve tasin mezartasi oldugunu ve otlarla üzerinin kapatildigini fark ediyor.Tasa bakiyor bunun kendi mezartasi ve yanindakilerin de çocuklarin mezar taslari oldugunu görüyor.Çok korkuyo ama gerçekte kendilerinin ölü ölü sandiklarinin ise canli oldugunu anliyor.

Amityville Dehseti
Ronald Defeo Junior,Amityville Long Islanddaki evlerinden gelen sesler duyar."Yakala onlari,öldür onlari".Evde ona ailesini iblisolarak gösteren biseyler vardir.Sonra eline tüfegi alarak 4 kardesini ve anne babasini öldürür.Bu olaydan bir yil sonra George ve Kathy Lutz ailesi eve tasinirlar.Çok geçmeden evin reisi George Lutzda bu sesleri duymaya baslar.Tek gariplik bu degildir.Küçük kizlari,dolapta öldürülmüs küçük kiz Jodie Defeo'yu görmektedir ve ailesinden sogutmaktadir.Artik isler iyice kontrölden çikmistir.Küçük kiz Jodie kendisini annesinede gösterir.Kafasindan vurulmus küçük kiz jodie,babasinin gördügü iblisler,duvardan akan kanlar.Amityville Dehseti;bir film serisi çekilmis,onun adina bir kitap yazilmis ve polis kayitlarina tek olaganüstü olay olarak geçmistir.

kurtlar ve ben

1993YILINDA SÖFÖR CALIŞTIGIM MAZOT TANKERİYLE YİNE UZUN BİR YOLA CIKMIŞTIM KARSA GİDİYORDUM VE DÖNÜŞÜM BU KADAR ACIMASIZDI ERZİNCANIN SAKALTUTAN DAGINDA KAR VE YOLUN BUZ OLMASINDAN DOLAYI YOLDA KALMIŞTIM GECE SAAT 3 CİVARIYDI BENDEN BAŞKA BİR ALLAHIN KULU YOKTU KAR ŞİDDETİNİ ARTIRMIŞTI DOLABIMDAN ZİNCİRLERİMİ CIKARDIM VE TAKMAYA BAŞLADIM SOL TARAFIN ZİNCİRİNİ TAKTIKTAN SONRA SAG TARAFI TAKARKEN SAYISINI HATIRLAMIYORUM TAMİNEN 7/8/KADAR KURTLARIN SALDIRISINA UGRADIM BEN O KORKUYLA DEFRASİYELİN ÜZERİNE SIKIŞTIM VE ARABANIN ETRAFINDA TUR ATIYORLARDI SİZE NASIL İFADE EDEYİM ANLAYIN 2.5 SAAT MAHSUR KALDIM DONMAK ÜZEREYDİM TAM O ESNADA KAMYONUN BİRİ GECTİ BU ESNADA KURTLAR DAGILDI İNANIRMISINI BİLMEM ARABANIN ALTINDAN CIKTIM VE ARACIN KAPISINA KADAR AYAKLARIM YERE NASIL BASTIGINI HATIRLAMIYORUM HAYATIMIN EN ZOR SECENEGİYDİ BU YA KURTLARA YEM OLACAKTIM YADA DONACAKTIM KENDİMİ EN YAKIN DİNNENME TESSİSİNE ATTIM ORADA BU OLAYI ANLADIGIMDA BANA ŞUNU SÖLEDİLER ARACIN CALISIRKEN STOP ETSEYDİ YILANIN DELİGİNEDE GİRSEN SENİ YERLERDİ BU YASADIGIM OLAYDAN SİZE TAVSİYEM ISSIZ BİR YERDE KALIRSANINIZ LÜTFEN DİKKATLİ OLUNUZ SAYGILARIMLA TEŞEKKÜR EDERİM NİZAM

Bahçedeki adam
Ben 16 yasindaydim o gün.Bizim özel gün dedigimiz günler vardi.Anlatacagim günde bir özel gün oluyor.Özel günler söle olur;02.02.02 gibi....
Bu sefer tarih 05.05.05ti.Arkadaslarla gece 4te iner 05:05'e kdar eglenirdik.Sonra 05:30a kadar korku hikyesi anlatirdik.Siranin bana gelmesine az vardi.Daha iki kisi anlatacak sonrada ben anlatacaktim.Evet sira bana geldiginde çadirimizin önünden bir gölge geçti.Birazda uykulu oldugumuzdan hayal sandik.Annemler yatiyordu.Saat 6 olunca eve çikacaktik.Benim saatim saat 05:05:05te durdu.Arakadasimin telefonunun sarjida saat 05:05te bitti.Biz iyice bir korkuya kapildik.Ama biz halen egleniyorduk.Korkmak bize çok zevkli geliyordu.Ayrica fenerin pilide saat 05:05te bitti.Karanlikti.Circir böcekleri ötüyordu sadece ama onlarin sesini arkamdan geçen bir gölge ve yaprak hisirtisi bozdu.Bu sefer durumun acil oldugunu anladik.Hemen çadirdan çiktik.Yani ben ve bir arkadasim çikamadi.Çadirin fermuari açikti.Birden saatim ötmeye basladi ve arkadasimin kendi telefonuna yükledigi korkunç melodi çalmaya basladi.Biri ariyordu.Açtigimda
"HEMEN ÇADIRIN FERMUARINI ÖRT"dedi.Hemen örttük.Sonra adamin çadirin önüne geldigini gördük.Kim di bu arayan diye düsünürken.Adam kosarak gitti.Ben etrafa bakiyordum.Arkami döndüm ve adamin bizim çadira biçakla keserek girmeye calistigini gördüm.Çadirin fermuarini açtim ve kosmaya basladim.Adamin arkamdan geldigini görebiliyordum.Arakadasimla beraber kosarken eivn apartmanina girdik.Ben kenara atilmis bir masanin altina saklandim.Adamin ayaklarini görebiliyordum.
Birden örtüyü kaldirdi.Bana bakti.Gülümsedi.Sonra önümden yokoldu gitti.Babama anlattiginda Dedende bana ayni seyi yapmisti.Ama onun deden oldugunu anlamistim.Sanirim simdi bitirmek için geri döndü"dedi.Sabah gidip çadira baktigimizda sapasaglamdi.Hiçbir yirtilma izi yoktu ama tek kanitin hala öten saatim ve arkadasimin telefonuydu...

Bahçedeki adam
Ben 16 yasindaydim o gün.Bizim özel gün dedigimiz günler vardi.Anlatacagim günde bir özel gün oluyor.Özel günler söle olur;02.02.02 gibi....
Bu sefer tarih 05.05.05ti.Arkadaslarla gece 4te iner 05:05'e kdar eglenirdik.Sonra 05:30a kadar korku hikyesi anlatirdik.Siranin bana gelmesine az vardi.Daha iki kisi anlatacak sonrada ben anlatacaktim.Evet sira bana geldiginde çadirimizin önünden bir gölge geçti.Birazda uykulu oldugumuzdan hayal sandik.Annemler yatiyordu.Saat 6 olunca eve çikacaktik.Benim saatim saat 05:05:05te durdu.Arakadasimin telefonunun sarjida saat 05:05te bitti.Biz iyice bir korkuya kapildik.Ama biz halen egleniyorduk.Korkmak bize çok zevkli geliyordu.Ayrica fenerin pilide saat 05:05te bitti.Karanlikti.Circir böcekleri ötüyordu sadece ama onlarin sesini arkamdan geçen bir gölge ve yaprak hisirtisi bozdu.Bu sefer durumun acil oldugunu anladik.Hemen çadirdan çiktik.Yani ben ve bir arkadasim çikamadi.Çadirin fermuari açikti.Birden saatim ötmeye basladi ve arkadasimin kendi telefonuna yükledigi korkunç melodi çalmaya basladi.Biri ariyordu.Açtigimda
"HEMEN ÇADIRIN FERMUARINI ÖRT"dedi.Hemen örttük.Sonra adamin çadirin önüne geldigini gördük.Kim di bu arayan diye düsünürken.Adam kosarak gitti.Ben etrafa bakiyordum.Arkami döndüm ve adamin bizim çadira biçakla keserek girmeye calistigini gördüm.Çadirin fermuarini açtim ve kosmaya basladim.Adamin arkamdan geldigini görebiliyordum.Arakadasimla beraber kosarken eivn apartmanina girdik.Ben kenara atilmis bir masanin altina saklandim.Adamin ayaklarini görebiliyordum.
Birden örtüyü kaldirdi.Bana bakti.Gülümsedi.Sonra önümden yokoldu gitti.Babama anlattiginda Dedende bana ayni seyi yapmisti.Ama onun deden oldugunu anlamistim.Sanirim simdi bitirmek için geri döndü"dedi.Sabah gidip çadira baktigimizda sapasaglamdi.Hiçbir yirtilma izi yoktu ama tek kanitin hala öten saatim ve arkadasimin telefonuydu...


şimdilik bu kadar yakında devamı gelcek...

TIKANDI BABA (Eski hakiayeler Serisi 2)



Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor. Tıkandı baba, çay getir, Tıkandı baba, oralet getir, vs.

Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş; "Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?", "Uzun mesele evlat" demiş Tıkandı baba. "Anlat baba anlat merak ettim" deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı baba da peki deyip başlamış anlatmaya;

Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden "Onlarınki kadar akmasada olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve "Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık" dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı baba"ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.

Tıkandı baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına; "Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz" demiş. Sultan Mahmut'un adamları "peki" demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba'ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış , bakmış baklava nefis. "Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya; "Taze baklava, güzel baklava!" Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim, diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın.

Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelirmi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi "Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım" demiş, Tıkandı baba da "Peki" demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı baba'dan baklavaları satın almış.

Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut; "Bizim Tıkandı baba'ya bir bakalım", deyip Tıkandı baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan; "Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi mi?" demiş, "Geldi sultanım", "Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?", "Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağolasınız, duacınızım..."

Sultan şöyle bir tebessüm etmiş. "Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel" deyip almış ve Devletin hazine odasına götürmüş. "Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir" demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek. Sultan demiş; "Baba senin buradan da nasibin yok". Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış "Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin" demiş.

Padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler. "Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım" demişler. Baba, "Niçin ?" demiş. Askerler "Hele sen bir beğen bakalım" demişler.

Baba, şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline "Ne olacak şimdi?" demiş, "Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı" demişler. Adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş:

"VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"

Işıkları açmadığın için memnun musun?
İngiltere'de okuyan iki Türk kızı yurttta aynı odada kalıyorlarmış. Bir gece kizlardan biri arkadaşının evine ders çalışmak için gidecekmiş.

Diğer kızla vedalaşıp çıkmış ama daha yurttan 100 metre falan uzaklaşmış ki ders kitaplarından birini unuttuğunu farketmiş. Odaya geri dönmüş tabiyatıyla. Kapıyı açtığında ışıkların kapalı olduğunu görmüş. "Banu yattı heralde" diye düşünüp ayaklarının ucuna basa basa karanlıkta kitabını aramış. Bulamayınca da, "Şimdi kızcağızı rahatsız etmeyim, nasılsa arkadaşımda aynı kitaptan var. İdare ederiz artık" deyip çıkıp gitmiş. Ertesi sabah sınavdan sonra odasına döndüğünde bir de ne görsün! Oda baştan aşağı kan içinde! Arkadaşının vücudu da parçalar halinde oraya buraya dağıtılmış.

Duvarda da (muhtemelen kızın kanıyla yazılmış) bir yazı varmış:
"Aren't you glad, you didn't turn on the lights?"

(Işıkları açmadığın için memnun musun?)
 
hocam maşşallah korkunun kitabını yazmıssın he .. gece 4 de kalkıp okuycam bunlar işallah tırsarım :)
 
ooooooooooooo süper bi döküman dostum + teşekkür :D
 
şu LunaPark Olayı Stephen King'in Hangi Romanından Alıntı Acaba Onu Soracaktım...?
 
Güzel Bir Filim Konusu Olur Bunlardan
 
hocam manyak bişi bunlar herkese nie olmuyo bu tırsmak istioz ama acık
 
arkadaşlar yada bunu okuyan her kimse inanmasın çünkü islam dininde kesinlikle böyle bir şey yoktur.eğer bunlara inandıysanız yeteri kadar dinsel bilgi almamışsınız demektir.cinlerin kötü olanıda vardır iyi olanıda iyi olanları insanlar gibi ibadet eder kçtüleri ise ibadet etmez yüce Allah'a inanmazlar.cinler insanlar gibidirler yer içerler karabasan diye bir şey yoktur beyinden kaynaklanan bir olaydır ölü bir kişinin ruhu insanlarla temasa geçemez bu Kuran-ı Kerim'dede açıkça ayetlerle belirtilmiştir.rüyada gelecek görmek batıl inançtır ki bu büyük günahtır gelşeceği yalnız Allah bilir.Allah 'tan başka ilah yoktur ve size birşeyler yapmanızı emretmez emredemez,emrederse bu şeytandır euzü besmele ile geçer ben böyle şey ne gördüm ne duydum böyle saçma sapan şeylerede inanmayın artık lütfen bu konuda bilgim var ama din meshebi okumuş fala biride deilim Allah'a inanırım ama abartmam.böyle bir konuya yorum yazdığım için bile utanıyorum birde 34 yaşına gelmişsin...
 
hepsını okuyamadım ama okucam guzel arsıve benzıyor
 
Geri
Üst