Yıllardır beklediğim oldu; ama yanlış bir konuda oldu!

MG_eVİL

New member
Katılım
20 May 2008
Mesajlar
3,623
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Sevsenizde sevmesenizde sonuna kadar Atatürk ve fi
Avrupa Birliği’nin “müfettişleri” yıllardır her işimize burunlarını sokarken, ne çok istemiştim bir devlet büyüğünün çıkıp da “Bu konu Avrupa Birliği’ni ilgilendirmez. Onlara ne oluyor” demesini...

Ama demediler...

Tam tersine; Avrupa Birliği’nin o çok bilmiş bürokratlarının Türk yargısının saygınlığını azaltacak yorumlarına sığındılar...

“Madem tam üye olacağız, o zaman onların dediğini yapmamız lazım” dediler...

***


İktidar partisinin kapatılmasıyla ilgili dava sürecinde, iki günde bir AB’nin adamlarını getirtip, ahkâm kestirttiler...

Anayasamızı yerden yere vurdurttular...

Anayasa Mahkemesi’ne olmayacak hakaretler yağdırttılar...

Hatta, “Eğer bu partiyi kapatırsanız, biz de sizi üyeliğe almayız” diye tehdit bile ettirdiler...

***


Kendi gizli gündemlerindeki her adımı, AB mazeretine dayandırdılar...

Kimsenin aklında bile yokken, bu ülkede “etnik köken ayırımı”nı bile AB marifetiyle gündemimize soktular...

AB komiserleri, “Sınıflardaki Atatürk fotoğrafları AB standartlarına aykırı” diye saçmaladıklarında bile, hiçbir devlet büyüğümüz, “Onlara ne oluyor, işimize karışmasınlar” demedi...

Oysa... Ne büyük bir umutla beklemiştim, böyle “cesur” bir çıkışı...

***


Ulusal egemenliğimiz ve değerlerimiz söz konusu olduğunda, “AB ne söylüyorsa doğru söylüyordur” diyenler, dün kişisel ve kurumsal tarihlerinde ilk kez, “AB bu işe karışmasın, bu konu AB’yi ilgilendirmez” diye rest çektiler...

Peki; konu neydi?

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı Darfur Kasabı Ömer El Beşir’in Ankara ziyareti...

AB, bu soykırım sanığının Türkiye’ye gelmesine “nota” vererek karşı çıktı...

Bizimkiler de ilk kez, “AB’ye ne” diyerek efelendiler...

***


Yıllarca beklemiştim devlet büyüklerinin AB müfettişlerine ağızlarının payını vermesini...

Ama ne yalan söyleyeyim; Darfur Kasabı için değil...

Ulusal onurumuz için!

*****


GÜNÜN SORUSU

Yıllardır askerin her açıklamasını “Türkiye’de darbe girişimi” başlığıyla okurlarına duyuran ABD basınında dün, “Türk askerleri; laik, demokratik ve Batı yanlısı cumhuriyetin baltalanmasını seyretmekten başka pek bir şey yapamıyor” yorumu yayınlandı...

Bakalım bizim yandaş medyadaki arkadaşlar şimdi ABD basınını da darbecilikle suçlayacak mı...

*****


Üniversitelerdeki ‘dönüşüm’ adım adım ilerliyor!

Dün Yüksek Öğretim Kurulu’nun kuruluş yıl dönümüydü.

Birkaç yıl öncesine kadar YÖK ve üniversiteler, iktidarın bir numaralı kâbusuydu.

Çünkü iktidar, tüm çabalarına karşın üniversitelere kendi yandaşlarını yerleştiremiyordu.

YÖK’teki “büyük operasyon” üç yıl önce tamamlanınca, bunu iktidara yakınlığıyla bilinen rektörlerin iş başına gelmesi izledi.

İşte; bu aşamadan sonra “üniversitelerdeki ıslah operasyonu” için düğmeye basıldı!

İlk hedef, “baş belası” asistanlardı!

***


Cumhuriyetin çağdaş değerlerine bağlı, adlarını dünyaya ezberletmiş önemli profesörlerin yanında yıllarca çalışan bu “gençler”den ne yapıp edip kurtulmak gerekiyordu.

Bunun için yönetmelik çıkararak, doktora tezlerini verdikleri anda doğrudan asistan kadrosuna atanan öğretim elemanlarının, bu haklarını ellerinden almayı denediler.

Amaçları, iktidara yakın öğretim üyesi adaylarına, üniversite kadrolarını açmaktı.

Asistanlar bu girişime büyük tepki gösterdi; hatta 5 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’nde, “Biz kalıyoruz, YÖK gitsin” diyerek üniversiteyi terk etmeme eylemi yaptılar.

Danıştay 8’inci Dairesi de YÖK’ün söz konusu genelgesiyle ilgili olarak, yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Ama bugün birçok üniversitenin rektörü, Danıştay’ın bu kararını yok sayarak, burslu doktora öğrencilerinin, asistan kadrosuna geçmelerini engellemeyi sürdürüyor.

Kadroları, iktidar yandaşlarıyla ve tarikat üyeleriyle dolduruyor.

***


Neden mi sadece 7 bin genci ilgilendiren bir konuyu sizinle paylaşma ihtiyacı duydum?

Çünkü sorun, o 7 bin gencin sorunu değil...

Üniversitelerin dönüştürülmesi sorunu...

Yok edilmek istenen; yıllarca dirsek çürütmüş, önemli hocalardan ders almış bu gençler değil...

Bir “ekol...”

Bu “sessiz işgal”i izlemeyi sürdüreceğim.

..:::MUSTAFA MUTLU::..
 
Geri
Üst