MONTANO
New member
- Katılım
- 17 Ara 2007
- Mesajlar
- 2,084
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
''Acemiler mangası"
Ay yıldızlıların Portekiz karşısındaki futboluna en sert tepki Ahmet Çakar'dan geldi...
Portekiz karşısında beklemedik şekilde kötü oynayan ve sahadan 2-0 mağlup olan Ay yıldızlılar turnuvaya kötü başladı. Bu yenilgi spor yazarları tarafından şöyle yorumlandı;
RIDVAN DİLMEN (MİLLİYET): ÇOK ŞAŞIRDIM
Karşılaşma öncesi Fatih Terim’e oyun başlamadan beraberliği verseler hemen kabul edecekmiş. Çünkü sahada kazanmak için oynayan bir takım değil, sadece Portekiz’i durdurmaya çalışan bir ekip vardı.
İlk yarı boyunca hiçbir şey yapmadık rakibi sahamızda beklemekten başka. Sahamızdan çıkamadık. Mevlüt kenarda fazla kalınca Nihat ileride tek başına kaldı. Hamit de savunmada kendini gösteremedi. Bunun dışında kendi kapasitesi kadar bile oynayan oyuncumuz da yoktu. İkinci yarı Mevlüt çıkıp, Sabri girince tipik 4-5-1 sistemine döndük. Ancak ilk beş dakika hariç rakip sahada yine yeterince çoğalamadık. Nihat’ın kendisine tutan Peppe’ye yaptığı asist kalemizde golle sonuçlandı.
Oyunun başında sağ kanatta fazla etkili olamayan Ronaldo, kendini hemen sol tarafa attı ve bütün tehlikeler buradan geldi. Portekiz tabii ki iyi bir takım ama dün sahada ciddi bir sıklet farkı göründü. Maçın antrenman maçı gibi geçmesindeki en önemli etken bizim çok kötü olmamızdı. Biz daha iyi oynayan kapasiteli bir ekibiz. Ama bunu sahaya yansıtamadık. Bu oyuna göre de sonuç normaldi. Portekiz kendini hiç sıkmadan rahat bir galibiyet aldı. Yenildiğimize üzülmüyorum, bu kadar kötü olmamıza üzülüyorum. Açıkcası bu duruma çok şaşırdım. Son dönemlerde bu kadar ezildiğimizi hiç görmemiştim. Bir tek şeyi iyi yaptık diyemiyoruz. Kafa topuna çıkamıyorsunuz, hücum yapamıyorsunuz, kanatları kullanamıyorsunuz, pres yapamıyorsunuz. O zaman yenilgi de kaçınılmaz oluyor.
Üstüne basa basa söylüyorum biz bu değiliz. Umarım İsviçre maçında düzeliriz. Ancak Terim’in orta sahadaki Emre, Hamit ve Aurelio üçlüsünü bozmaması gerek. Dün gece Terim’in en büyük hatası buydu. Takımın en iyisi direklerdi. Üç top direkten döndü.
UĞUR MELEKE (MİLLİYET): ÜMIT ÖZAT'IMSI FERREIRA
Şampiyonlar Ligi’ndeki 8 çeyrek finalistin 7’sinin 4-3-3 oynaması, Euro 2008’in baskın dizilişinin bu olacağının sinyalini vermişti, nitekim ilk gün sahaya çıkan 4 takımın üçü bu modaya uydu. Bu düzende belki sahayı daha demokratik paylaşıyorsunuz, ama bir handikap da ortaya çıkıyor: 11’inize asgari 2, ideali 3 solak gerek, ama dünyada her 18 kişiden yalnızca biri solak...
Portekiz kusursuza yakın bir takım, son iki büyük turnuvada birden yarı final görmüş tek ülke, ama onlar da yıllardır sol bek bulamayanlardan... Dün de bu mevkiiyi Ümit Özat’ımsı devşirme Paulo Ferreira’ya emanet etmişler. Önündeki Simao/Ronaldo ve Deco’nun da Ferreira’ya yardımı kısıtlı.
Bizim de maç boyunca bulabildiğimiz az sayıda fırsat o çizgiden geldi, belki daha fazlası da olabilirdi, ama orta sahanın sağından hücum etmeyi Bayern Münih’te melekeleştirmiş Hamit’i 70 dakika bekte, 20 dakika da kulübede tuttuğumuz için kısıtlandı oyunumuz...
Üstüne, yeni Europass topunun havada yön değiştiren ve kalecilerin işini daha da zorlaştıran yapısının kalesine daha çok top gelen Volkan’a çıkarttığı problemleri ekleyin... Bir de kulübede Quim olduğu için huzursuz olan ve yerel basın tarafından birinci kaleciliği sorgulanan Ricardo’nun sahaya kayıtsız şartsız bir numaralı forma sahibi moraliyle çıkmasını... Rüzgâr pek bizim arkamızda değildi dün gece...
Bu maçı kaybettik, ama skordan ötesini de sorgulamamız gerek: 2003 kışında Volkan-Servet-Tuncay-Sabri-Hamit’li Ümit Milli Takımımız, C.Ronaldo-Bosingwa-Quaresma-Postiga’lı Portekiz’i içeride dışarıda yenerken, 5 sene sonra bugün aynı oyuncu listelerinin kat ettikleri ve kat edemedikleri mesafe dikkate değer...
ERMAN TOROĞLU (HÜRRİYET): HAVAMIZ YOK
Uzun yıllardır A Milli Takımı bu kadar aciz görmedim. Yenilebiliriz fark etmez, ama insan biraz top oynar mücadele eder. Takımda 5 tane oyuncu var, veresiye oynadılar. Marco, Kazım, Servet biraz da kalede Volkan, işte o kadar. Mesela bir Tuncay var, Fatih Terim nasıl sabretti ona... Servet’in sakatlığı yüzünden ona dokunamadı. Birkaç tane hücum ettik, rakip ceza alanına girdik. 3’ünde Tuncay, 2’sinde Nihat hücum faul yaptı. Bir de acizliğimizi hesap edin.
Emre’den beyin olursa...
Kimse skora aldanmasın. Allah’ın yardımıyla 5-0 bitecek maç 2-0 bitti. Eğer bir gol atsaydık berabere kalsaydık, futbol adına yazık olurdu. Peki, bütün bunlarda Fatih Hoca’nın günahı yok mu? Kesinlikle var. Çünkü bazılarına esas evlat, bazılarına üvey evlat muamelesi yaptı.
Bizim takımın beyni Emre Belözoğlu. Eğer Emre Belözoğlu’ndan beyin olursa, siz gerisini düşünün karaciğer, dalak, safra kesesi nasıl olur... Hamit, kendi takımında oynadığı yerde ’oynatın’ diyor. Nihat kendi takımında oynadığı yerde ’oynat’ diyor. Ama bir sezon top oynamayan Emre Belözoğlu 90 dakika sahada kalıyor. İnanın teknik-taktikten bahsedeceğimiz en ufak bir şeyimiz yok. Allah’tan Marco vardı, bir de sakat sakat ona yardım eden Servet. Biz bu takımla gruptan çıkarsak futbol adına ayıp olur. Diyeceksiniz ki, bu mağlubiyetten sonra alacağımız iki galibiyetle çıkarız. Evet çıkarız ama takımda o hava yok.
AHMET ÇAKAR (SABAH): ACEMİLER MANGASI
Avrupa Futbol Şampiyonası'nda en iyi 16 takım arasındayız ama çok tuhaf futbol oynuyoruz. Daha doğrusu oynayamıyoruz. Birkaç futbolcu dışında hiçbir oyuncunun futbolcu mu yoksa futbolcuya mı benzediğini anlayamadık.
Hani sistem takımıydık? Neredeyse tek gol pozisyonu bulamadık. Hani futbol felsefemiz vardı? Herhalde bu felsefede ileride topu tutamama, yerleşememe, göbekten yarılma gibi basit şeyler atlanmış. Hani futbol felsefemiz vardı? Demek bu felsefede yan toplardan da hiç bahsedilmemiş. Eğer bir ülkenin milli takımının santrforu, İstanbul sokaklarına çıktığında halkın yüzde 99.9'u tarafından tanınmıyorsa o milli takım 'çakma' milli takımdır.
Futbolu bilmesek, günlerdir efsane olmuş Mevlüt'ü mesih sanacağız. Futbolu bilmesek Avrupa'daki en başarılı temsilcimiz Nihat'ı tabii ki "Bizi kurtaracak" diye bileceğiz. Bırakın pozisyon bulmayı, ileride iki top yapamadık. Gelelim İngiltere'deki yıldızlarımıza... Ne Tuncay ne de Emre... İkisi de hayal kırıklığı yarattı. Yediğimiz ilk gole bakın, sonra da felsefemize bakın. Karnıyarık gibi kaldık. Pepe aldı, verdi, ilerledi, göbekten deldi, tekrar verdi, tekrar aldı, golü attı. Ne güzel felsefe değil mi!
KAZIM KANAT (SABAH): FUTBOLUN ADI TERİMİZM!
Kadro seçimi ve taktik düşünce, 'Terimizm' futbol felsefesinin eseri. Fatih Terim iki şeyin altını çizdi; A- Öyle bir 11 çıkardı ki, "Portekiz bizden korksun" dedi. Bu 11'in adı, 'çılgınca' hücum futboluydu. Çünkü; takımın 10 futbolcusunun 10'u da ligde gol atmıştı.
B- Tek ön libero (Aurelio), bir oyun kurucu (Belözoğlu) ve dört forvetle (Kahveci, Şanlı, Kazım, Erdinç) oynamakla Portekiz'den hiç korkmadığımızı kanıtlamak istedik.
Terim'in çözmesi gereken çok ciddi üç sorun şuydu:
1- Savunmamızda yan ve yüksek topların hepsi başımızı ağrıttı. Kaleci Demirel hiçbir topa çıkmadı. İki stoperimiz (Zan ve Çetin) yan ve özellikle yüksek topları ıskaladı. Bir başka sorun da şuydu: Hücumda topu yere indirerek oynadık ama ön ve arka direğe hep yüksek orta yaptık. Bu topların bir tanesine bile vuramadık. Oyunun patronu Belözoğlu ise saklanarak oynadı. Sorumluluk almadı. (Portekiz de kısa boyluydu ama onlar her yüksek topu olumlu kullandılar)
TERİM'İN DUYGUSAL YANLIŞI
2- Hücumda organizasyon değil, bireysel yetenekler ön plana çıktı. Kazım beklenilenin üstünde performans sergilerken, Şanlı çizgiden içeri girdiği her topu kaybetti. Erdinç, ilk kez yan yana oynadığı Kahveci'ye eşlik edemedi.
3- Ayağında top tutan santrforumuz yoktu. Presle kazanıp ileri çıkarken, hücumda kazandığımız topu kaybettiğimiz zaman o topların hepsi kalemize tehlike oldu. Bu topları Ronaldo iyi kullanmadı. Ayrıca şans da bizden yanaydı.
İkinci 45'te Terim, Mevlüt Erdinç-Sabri Sarıoğlu değişimi ile futbol felsefemizi değiştirdi. Altıntop'u orta sahadan hücuma çıkardı. Hücumu düşünürken savunmamız dağıldı. Pepe ve Meireles'in attığı gollerde çizgi savunmanın oyundan düşmesinin adı skandal!
MESAJ: Terim'in sakat Zan ve Çetin'deki ısrarı duygusaldı. Dahası; maçı çevirmek için Şentürk'ü oyuna aldı. Terim'in Şanlı'da ısrarı ve Arda Turan'ı oyuna almaması duygusal ve yanlış tercihlerdi.
MEHMET DEMİRKOL (MİLLİYET): NİHAT-PEPE
Portekiz’in savunma kanatlarını da dahil edebileceğimiz hücum gücüne karşı yaptığımız en iyi iş her daim en az ikili kademe yapabilmek oldu. Bu başarının en iyi örneği Marco’nun özellikle Ronaldo’nun çalım girişimlerinde, karşılayıcı oyuncunun arkasına aniden sarkarak onun tüm çabalarını boşa çıkarmasıydı. Bunun dışında tempoyu istediğimiz gibi düşük tutmak da önemli bir başarı oldu. Buraya kadar her şey güzel. Ancak iki başka örnek de tüm iyi niyetimize rağmen ne kadar kırılgan olduğumuzu gösteriyor.
Gole gelmeden, en çok çalıştığımız ve en önemsediğimiz silahlarımızdan biri olan duran kornerlere bakalım. Her kornere gidişimizde Portekiz üç hızlı oyuncuyu orta çizgiye dizdi. Biz herhalde 2 kişinin ileride beklemesini planlıyorduk ki, Kazım’ın ceza sahası içinde hücuma dönük mü yoksa savunmanın bir parçası olarak mı kalacağına karar veremeden oyunun sonunu getirdik. Scolari sadece 3 oyuncuyu bizim kornerlerde kontr silahı olarak kullanacağını göstererek önemli silahımızı bertaraf etti.
Ve gelelim şu kademe işine. Başarıyla yaptığımız doğru. Ancak savunmadan çıkan ilk oyuncuyu karşılayacak kimse bulamayışımız da enteresan. Pepe’nin (sahanın en iyilerindendi) organize oyunda ilk ileri çıkışında bu kadar boş bir verkaça girişinden bahsim. Nihat’a göz açtırmamanın yanı sıra, skora etki edişi insanı kıskandırıyor. Biz yılın Avrupa’da en formda forvetlerinden Nihat’ı onun çabasının da etkisiyle kullanamaz, pozisyona sokamazken, markajcısının golüyle yenilmemiz üzücü olan.
Genç, ama çok tecrübeli rakiple oynadık. Ve 2 maç daha var. Buradan çıkacak 4 puanın yetebileceğini unutmayalım. Yeter ki, Kazım (disiplin davranışları dışında) ve Servet’in seviyesine biraz daha yakın duralım.
MUSTAFA DENİZLİ (MİLLİYET): BU FUTBOL YETMİYOR
Oyunu lehimize çevirecek işleri çok zor yapabiliyoruz. Böylesine bir maçta kaliteli futbol oynamak için gerçekten topu etkili ve iyi kullanan ayaklar lazım. Bir takım, bir kişinin üzerine kazanmak için bu kadar yüklenirse başarılı olmak çok zordur. Koşmuyor muyuz, koşuyoruz. Fakat top rakipteyken koşuyoruz. Yani oynamak için, hücum etmek için değil, rakibi oynatmamak için daha çok koşuyoruz. Biz oynamak için daha çok koşarsak iş yapabiliriz.
Emre, Kazım, Servet
Hiçbir etkin atağımız, şutumuz, etkin asistimiz yok. Portekiz mi çok iyi? Biz böyle olunca rakip gayet tabii iyi gözüküyor, bu da normaldir. İlk yarı Hamit Altıntop’un savunduğu bölge resmen koridor gibi, her an tehlike yaşıyor. Allah’tan Portekiz bu bölgede iyi top oynayamadı. Portekiz birey olarak bu kadar çok yıldızı bir araya getirmesine rağmen, onlardan bireysel özellikleri kadar takım olarak istifade edemiyor. Bütün bunların yanında üç topları direkten döndü. Oyunun aşağı yukarı tamamen hakimi onlardı. Daha farklı da kaybedebilirdik. Burada Portekiz’in yıldızlarının şahsi oyunu tercih etmeleri bizim için avantaj oluşturdu, fakat bunu da iyi kullanamadık.
İkisini de yenebiliriz
Bu tabloyu değiştirebilecek takıma gerçekten sahibiz. Bu nedenle bu maçı en kısa sürede geride bırakalım. Portekiz’e kaybetmemiz doğaldır, ancak oynadığımız futbol doğal değildi. Hiç kimse buna doğal diyemez. Bu maçı unutup, kazanabileceğimiz iki karşılaşmayı da kazanarak yolumuza devam etmeliyiz. Kısacası orta sahadan vurabileceğimiz bir Portekiz vardı karşımızda, ama bu alanı hiç kullanamadık. Özetle iyi günümüzde değildik. Bu gruba mağlubiyetle başlamak kesinlikle bizi yıkmamalı.
ALTAN TANRIKULU (HÜRRİYET): GEREĞİNDEN FAZLAYDI HOCAM
Bırakın spor yazarlarını, eski teknik adamları, futbolu yeni bırakmış futbolcuları sokaktaki adam bile aynı şeyi söylüyor ve düşünüyordu.. Nasıl olur da Servet - Gökhan ikilisi yan yana oynardı? Ve nasıl olur da uluslararası bir turnuvaya katılacak takımımızın ilk onbirinde "hedef santrfor" bulunmazdı?
Bu iki kritik sorunun eşliğinde başlayan maç Portekiz’in etkili atakları, bizim ise "olursa" niteliğindeki hücumlarımızla geçti. Topu bu kadar iyi saklayan, kanatlara yayan, iyi paslaşan bir oyuncu topluluğu "bitirici" sıkıntısı çekince Portekiz fazla da yorulmadan kalemize gelmeye başladı..
Portekiz’in hakkıydı
Pepe’nin ofsayta takılan golü, Nuno Gomez ve Ronaldo’nun direkten dönen şutları derken, "bu şansla puanı kapacağız" havası esmeye başlamıştı bizim tribünlerde.. Biraz Kazım çırpınıyordu gol için.. Diğer umutlarımız; başta Tuncay ve Nihat olmak üzere "kötü günümüzdeyiz" diye bağırıyorlardı..
Kaleyi bulan "ilk" şutumuzu ilk yarının son saniyesinde çeken Mevlüt yoktu sahada.. Onun yerine Semih olması gerekirken Sabri vardı.. Gereğinden fazla "kontrollü" oynuyorduk artık..
Ve gereğinden fazla gol kaçıran Portekiz mükemmel bir paslaşma zinciri sonrası golünü buldu.. Ama topu içeri bırakan oyuncunun bir stoper oluşu işin en acı yanıydı.. Semih’in girişinden sonra topu daha fazla kanatlara yaymaya çalıştık.. Sabri ve Kazım’ın ortalarından "umut" aradık.. Ama maçın hakkı Portekiz’indi zaten, oynayan onlardı, ikinci golü atan da, kazanan da onlar oldu.. Önceki gün Scolari ve Terim’in basın toplantıları vardı.. Terim kendi normalinin ve doğasının ötesinde neşeli, esprili bir görüntü çizdi.. Gereğinden fazlaydı hocam! Tıpkı dünkü maçta oyunun kontrolünü gereğinden fazla rakibe bıraktığımız gibi..
Tıpkı Hakan’sızlık kararını alırken, Yıldıray’ı ilk onbir deneyip evine yollarken yaptığınız gibi.. Gereğinden fazlaydı!
AHMET ÇAKIR (ZAMAN): BÜYÜK HAYALLER, BASİT GERÇEKLER
Bırakın böyle büyük yarışmaları tek maçlara bile bir türlü hazır olamayan Milli Takım'ımızın ilk 45 dakikayı gol yemeden kapatabilmiş olması önemliydi. Portekiz gibi zorlu bir rakip karşısında neredeyse sahaya bir-iki oyuncu fazla çıkmanın bir yolunu bulmak gerekirken çok eksik kaldık. Örneğin, Tuncay hiç yoktu; Colin Kazım ve Mevlüt de pek oyuna giremedi. Yani oynamayı düşündüğümüz 4-3-3'ün bir hattı hiç yok gibiydi... Cenevre'de 40 bin Portekizli yaşıyor olsa da tribün üstünlüğünü rakibe bırakmamıştık. Sahada da öyle yapmak istiyorduk. Ancak rakibin hücum zenginliğinin yanında Hamit'in erken kart görmesi, Servet'in sakatlanması işimizi büsbütün zorlaştırıyordu. Hele Tuncay'ın kötü oyunu iki yönlü sorun çıkardı; hem Ronaldo'nun önü açıldı hem hücumda etkisiz kaldık. Bize de bundan sonrası için inşallah ve maşallahlı söylemlere devam etmek kaldı...Daha ilk maçların ardından grubun şekillenmiş gibi görünmesi de açılış akşamının bir başka ilginç yönüydü. İlginç de değil, beklenen durumdu.
HALİL ÖZER (MİLLİYET): PORTEKİZ GERÇEĞİ
Yüzebilirim sanırsın, suya girersin, ama sonra yüzgeçlerim nerede diye çırpınırsın. Dün milli takımın hali aynen böyleydi. Eli ayağı tutuk ve organize olmaktan uzaktı. Portekiz’in usta ayakları Ronaldo, Deco, Simao ve Moutinho’nun önderliğinde Portekiz futbolu yüzümüze bir şamar gibi vurdu ve kendimize getirdi. Bizden dört gömlek üstün takımla oynadık, yenildik. Puan alsaydık, ayıp olurdu.
Kazım’ın ara sıra zorlaması ile rakip kalede etkili olmamız mümkün değildi. Mevlüt’ün ilk yarıdaki yetersizliği ve Tuncay’ın olağanüstü kötü oyunu ile Nihat’ın hiç ortaya çıkamaması takımımızın gücünü yarıya indirdi. Sadece Aurelio, Emre, Servet, Kazım ve biraz da Volkan ile Portekiz gibi bir takıma kafa tutmak olağan dışıydı. Bu maçta geleneksel, daha doğrusu artık DNA’mıza yerleşen kişisel futbol hataları yüzünden yine net pozisyonlar kalemizde gördük. Ve hatta iki golü de öyle yedik. Önce Gökhan kaptırdı. Nuno’nun topu direkten döndü. Ardından Nihat kaptırdı, ama Pepe affetmedi. Sonra Sabri ile ikinciyi yedik. Eğer karşında Portekiz gibi bir takım varsa, ikinci hatada yani üç olmadan faturayı kesiverir.
Ortada kesin olan bir gerçek var. Bizden daha iyi bir takımla oynadık ve kaybettik. Biz sadece bir Emre’ye bağlıyız. Onlarda ise 6 tane Emre var. O yüzden kahretmenin anlamı yok. Portekiz’in bizi şoka sokan üstünlüğüne rağmen Fandel denilen hakeme de sinir olduğumu inkar etmeyeceğim.
ATİLLA GÖKÇE (MİLLİYET): TEK ADRES RİCARDO
Anlaşılan o ki, Euro 2008’e o ünlü “Türk’ün Türk’e propagandası” ezberleriyle girmişiz. Hem bireysel olarak, hem de toplam takım kalitesinde gerçekleri değil, gönlümüzdekileri paketleyip birbirimize sunmuşuz. Grubun ilk maçında aynı paketi Portekiz’e ikram ettik, yemediler! Günlerden (hatta aylardan) beri ezberlediğimiz savunma zaaflarına sıra gelmeden, aklımızda (ya da hayalimizde) kurguladığımız oyunu bir türlü kuramadık, oynayamadık.
Laf aramızda Portekiz de Ronaldo’su dahil, abarttığımız kadar büyük bir takım değildi dün... Kaybettiğimiz toplarla buluşup çabucak pozisyonlara girdiler. Bedavadan iki golle keyiflendiler.
Türkiye’nin temel sorunu top kaybı... Ayağında top tutacak adamlar var bu kadroda... Gökdeniz ve Arda mesela... Ama onları da kulübede tuttu Fatih Hoca... Elbet bir bildiği vardır. Bizim de gördüğümüz var, anlaşamıyoruz! Kullandığımız beş korner ve öteki duran topların çoğunu tek adrese gönderdik: Portekiz kalecisi Ricardo’ya! O da armut gibi topladı.
Yola çıkarken Türkiye’de bırakılanlar, sonra kamptan gönderilenler gelmiyor mu aklınıza ? Benim aklıma geliyor.
Ay yıldızlıların Portekiz karşısındaki futboluna en sert tepki Ahmet Çakar'dan geldi...
Portekiz karşısında beklemedik şekilde kötü oynayan ve sahadan 2-0 mağlup olan Ay yıldızlılar turnuvaya kötü başladı. Bu yenilgi spor yazarları tarafından şöyle yorumlandı;
RIDVAN DİLMEN (MİLLİYET): ÇOK ŞAŞIRDIM
Karşılaşma öncesi Fatih Terim’e oyun başlamadan beraberliği verseler hemen kabul edecekmiş. Çünkü sahada kazanmak için oynayan bir takım değil, sadece Portekiz’i durdurmaya çalışan bir ekip vardı.
İlk yarı boyunca hiçbir şey yapmadık rakibi sahamızda beklemekten başka. Sahamızdan çıkamadık. Mevlüt kenarda fazla kalınca Nihat ileride tek başına kaldı. Hamit de savunmada kendini gösteremedi. Bunun dışında kendi kapasitesi kadar bile oynayan oyuncumuz da yoktu. İkinci yarı Mevlüt çıkıp, Sabri girince tipik 4-5-1 sistemine döndük. Ancak ilk beş dakika hariç rakip sahada yine yeterince çoğalamadık. Nihat’ın kendisine tutan Peppe’ye yaptığı asist kalemizde golle sonuçlandı.
Oyunun başında sağ kanatta fazla etkili olamayan Ronaldo, kendini hemen sol tarafa attı ve bütün tehlikeler buradan geldi. Portekiz tabii ki iyi bir takım ama dün sahada ciddi bir sıklet farkı göründü. Maçın antrenman maçı gibi geçmesindeki en önemli etken bizim çok kötü olmamızdı. Biz daha iyi oynayan kapasiteli bir ekibiz. Ama bunu sahaya yansıtamadık. Bu oyuna göre de sonuç normaldi. Portekiz kendini hiç sıkmadan rahat bir galibiyet aldı. Yenildiğimize üzülmüyorum, bu kadar kötü olmamıza üzülüyorum. Açıkcası bu duruma çok şaşırdım. Son dönemlerde bu kadar ezildiğimizi hiç görmemiştim. Bir tek şeyi iyi yaptık diyemiyoruz. Kafa topuna çıkamıyorsunuz, hücum yapamıyorsunuz, kanatları kullanamıyorsunuz, pres yapamıyorsunuz. O zaman yenilgi de kaçınılmaz oluyor.
Üstüne basa basa söylüyorum biz bu değiliz. Umarım İsviçre maçında düzeliriz. Ancak Terim’in orta sahadaki Emre, Hamit ve Aurelio üçlüsünü bozmaması gerek. Dün gece Terim’in en büyük hatası buydu. Takımın en iyisi direklerdi. Üç top direkten döndü.
UĞUR MELEKE (MİLLİYET): ÜMIT ÖZAT'IMSI FERREIRA
Şampiyonlar Ligi’ndeki 8 çeyrek finalistin 7’sinin 4-3-3 oynaması, Euro 2008’in baskın dizilişinin bu olacağının sinyalini vermişti, nitekim ilk gün sahaya çıkan 4 takımın üçü bu modaya uydu. Bu düzende belki sahayı daha demokratik paylaşıyorsunuz, ama bir handikap da ortaya çıkıyor: 11’inize asgari 2, ideali 3 solak gerek, ama dünyada her 18 kişiden yalnızca biri solak...
Portekiz kusursuza yakın bir takım, son iki büyük turnuvada birden yarı final görmüş tek ülke, ama onlar da yıllardır sol bek bulamayanlardan... Dün de bu mevkiiyi Ümit Özat’ımsı devşirme Paulo Ferreira’ya emanet etmişler. Önündeki Simao/Ronaldo ve Deco’nun da Ferreira’ya yardımı kısıtlı.
Bizim de maç boyunca bulabildiğimiz az sayıda fırsat o çizgiden geldi, belki daha fazlası da olabilirdi, ama orta sahanın sağından hücum etmeyi Bayern Münih’te melekeleştirmiş Hamit’i 70 dakika bekte, 20 dakika da kulübede tuttuğumuz için kısıtlandı oyunumuz...
Üstüne, yeni Europass topunun havada yön değiştiren ve kalecilerin işini daha da zorlaştıran yapısının kalesine daha çok top gelen Volkan’a çıkarttığı problemleri ekleyin... Bir de kulübede Quim olduğu için huzursuz olan ve yerel basın tarafından birinci kaleciliği sorgulanan Ricardo’nun sahaya kayıtsız şartsız bir numaralı forma sahibi moraliyle çıkmasını... Rüzgâr pek bizim arkamızda değildi dün gece...
Bu maçı kaybettik, ama skordan ötesini de sorgulamamız gerek: 2003 kışında Volkan-Servet-Tuncay-Sabri-Hamit’li Ümit Milli Takımımız, C.Ronaldo-Bosingwa-Quaresma-Postiga’lı Portekiz’i içeride dışarıda yenerken, 5 sene sonra bugün aynı oyuncu listelerinin kat ettikleri ve kat edemedikleri mesafe dikkate değer...
ERMAN TOROĞLU (HÜRRİYET): HAVAMIZ YOK
Uzun yıllardır A Milli Takımı bu kadar aciz görmedim. Yenilebiliriz fark etmez, ama insan biraz top oynar mücadele eder. Takımda 5 tane oyuncu var, veresiye oynadılar. Marco, Kazım, Servet biraz da kalede Volkan, işte o kadar. Mesela bir Tuncay var, Fatih Terim nasıl sabretti ona... Servet’in sakatlığı yüzünden ona dokunamadı. Birkaç tane hücum ettik, rakip ceza alanına girdik. 3’ünde Tuncay, 2’sinde Nihat hücum faul yaptı. Bir de acizliğimizi hesap edin.
Emre’den beyin olursa...
Kimse skora aldanmasın. Allah’ın yardımıyla 5-0 bitecek maç 2-0 bitti. Eğer bir gol atsaydık berabere kalsaydık, futbol adına yazık olurdu. Peki, bütün bunlarda Fatih Hoca’nın günahı yok mu? Kesinlikle var. Çünkü bazılarına esas evlat, bazılarına üvey evlat muamelesi yaptı.
Bizim takımın beyni Emre Belözoğlu. Eğer Emre Belözoğlu’ndan beyin olursa, siz gerisini düşünün karaciğer, dalak, safra kesesi nasıl olur... Hamit, kendi takımında oynadığı yerde ’oynatın’ diyor. Nihat kendi takımında oynadığı yerde ’oynat’ diyor. Ama bir sezon top oynamayan Emre Belözoğlu 90 dakika sahada kalıyor. İnanın teknik-taktikten bahsedeceğimiz en ufak bir şeyimiz yok. Allah’tan Marco vardı, bir de sakat sakat ona yardım eden Servet. Biz bu takımla gruptan çıkarsak futbol adına ayıp olur. Diyeceksiniz ki, bu mağlubiyetten sonra alacağımız iki galibiyetle çıkarız. Evet çıkarız ama takımda o hava yok.
AHMET ÇAKAR (SABAH): ACEMİLER MANGASI
Avrupa Futbol Şampiyonası'nda en iyi 16 takım arasındayız ama çok tuhaf futbol oynuyoruz. Daha doğrusu oynayamıyoruz. Birkaç futbolcu dışında hiçbir oyuncunun futbolcu mu yoksa futbolcuya mı benzediğini anlayamadık.
Hani sistem takımıydık? Neredeyse tek gol pozisyonu bulamadık. Hani futbol felsefemiz vardı? Herhalde bu felsefede ileride topu tutamama, yerleşememe, göbekten yarılma gibi basit şeyler atlanmış. Hani futbol felsefemiz vardı? Demek bu felsefede yan toplardan da hiç bahsedilmemiş. Eğer bir ülkenin milli takımının santrforu, İstanbul sokaklarına çıktığında halkın yüzde 99.9'u tarafından tanınmıyorsa o milli takım 'çakma' milli takımdır.
Futbolu bilmesek, günlerdir efsane olmuş Mevlüt'ü mesih sanacağız. Futbolu bilmesek Avrupa'daki en başarılı temsilcimiz Nihat'ı tabii ki "Bizi kurtaracak" diye bileceğiz. Bırakın pozisyon bulmayı, ileride iki top yapamadık. Gelelim İngiltere'deki yıldızlarımıza... Ne Tuncay ne de Emre... İkisi de hayal kırıklığı yarattı. Yediğimiz ilk gole bakın, sonra da felsefemize bakın. Karnıyarık gibi kaldık. Pepe aldı, verdi, ilerledi, göbekten deldi, tekrar verdi, tekrar aldı, golü attı. Ne güzel felsefe değil mi!
KAZIM KANAT (SABAH): FUTBOLUN ADI TERİMİZM!
Kadro seçimi ve taktik düşünce, 'Terimizm' futbol felsefesinin eseri. Fatih Terim iki şeyin altını çizdi; A- Öyle bir 11 çıkardı ki, "Portekiz bizden korksun" dedi. Bu 11'in adı, 'çılgınca' hücum futboluydu. Çünkü; takımın 10 futbolcusunun 10'u da ligde gol atmıştı.
B- Tek ön libero (Aurelio), bir oyun kurucu (Belözoğlu) ve dört forvetle (Kahveci, Şanlı, Kazım, Erdinç) oynamakla Portekiz'den hiç korkmadığımızı kanıtlamak istedik.
Terim'in çözmesi gereken çok ciddi üç sorun şuydu:
1- Savunmamızda yan ve yüksek topların hepsi başımızı ağrıttı. Kaleci Demirel hiçbir topa çıkmadı. İki stoperimiz (Zan ve Çetin) yan ve özellikle yüksek topları ıskaladı. Bir başka sorun da şuydu: Hücumda topu yere indirerek oynadık ama ön ve arka direğe hep yüksek orta yaptık. Bu topların bir tanesine bile vuramadık. Oyunun patronu Belözoğlu ise saklanarak oynadı. Sorumluluk almadı. (Portekiz de kısa boyluydu ama onlar her yüksek topu olumlu kullandılar)
TERİM'İN DUYGUSAL YANLIŞI
2- Hücumda organizasyon değil, bireysel yetenekler ön plana çıktı. Kazım beklenilenin üstünde performans sergilerken, Şanlı çizgiden içeri girdiği her topu kaybetti. Erdinç, ilk kez yan yana oynadığı Kahveci'ye eşlik edemedi.
3- Ayağında top tutan santrforumuz yoktu. Presle kazanıp ileri çıkarken, hücumda kazandığımız topu kaybettiğimiz zaman o topların hepsi kalemize tehlike oldu. Bu topları Ronaldo iyi kullanmadı. Ayrıca şans da bizden yanaydı.
İkinci 45'te Terim, Mevlüt Erdinç-Sabri Sarıoğlu değişimi ile futbol felsefemizi değiştirdi. Altıntop'u orta sahadan hücuma çıkardı. Hücumu düşünürken savunmamız dağıldı. Pepe ve Meireles'in attığı gollerde çizgi savunmanın oyundan düşmesinin adı skandal!
MESAJ: Terim'in sakat Zan ve Çetin'deki ısrarı duygusaldı. Dahası; maçı çevirmek için Şentürk'ü oyuna aldı. Terim'in Şanlı'da ısrarı ve Arda Turan'ı oyuna almaması duygusal ve yanlış tercihlerdi.
MEHMET DEMİRKOL (MİLLİYET): NİHAT-PEPE
Portekiz’in savunma kanatlarını da dahil edebileceğimiz hücum gücüne karşı yaptığımız en iyi iş her daim en az ikili kademe yapabilmek oldu. Bu başarının en iyi örneği Marco’nun özellikle Ronaldo’nun çalım girişimlerinde, karşılayıcı oyuncunun arkasına aniden sarkarak onun tüm çabalarını boşa çıkarmasıydı. Bunun dışında tempoyu istediğimiz gibi düşük tutmak da önemli bir başarı oldu. Buraya kadar her şey güzel. Ancak iki başka örnek de tüm iyi niyetimize rağmen ne kadar kırılgan olduğumuzu gösteriyor.
Gole gelmeden, en çok çalıştığımız ve en önemsediğimiz silahlarımızdan biri olan duran kornerlere bakalım. Her kornere gidişimizde Portekiz üç hızlı oyuncuyu orta çizgiye dizdi. Biz herhalde 2 kişinin ileride beklemesini planlıyorduk ki, Kazım’ın ceza sahası içinde hücuma dönük mü yoksa savunmanın bir parçası olarak mı kalacağına karar veremeden oyunun sonunu getirdik. Scolari sadece 3 oyuncuyu bizim kornerlerde kontr silahı olarak kullanacağını göstererek önemli silahımızı bertaraf etti.
Ve gelelim şu kademe işine. Başarıyla yaptığımız doğru. Ancak savunmadan çıkan ilk oyuncuyu karşılayacak kimse bulamayışımız da enteresan. Pepe’nin (sahanın en iyilerindendi) organize oyunda ilk ileri çıkışında bu kadar boş bir verkaça girişinden bahsim. Nihat’a göz açtırmamanın yanı sıra, skora etki edişi insanı kıskandırıyor. Biz yılın Avrupa’da en formda forvetlerinden Nihat’ı onun çabasının da etkisiyle kullanamaz, pozisyona sokamazken, markajcısının golüyle yenilmemiz üzücü olan.
Genç, ama çok tecrübeli rakiple oynadık. Ve 2 maç daha var. Buradan çıkacak 4 puanın yetebileceğini unutmayalım. Yeter ki, Kazım (disiplin davranışları dışında) ve Servet’in seviyesine biraz daha yakın duralım.
MUSTAFA DENİZLİ (MİLLİYET): BU FUTBOL YETMİYOR
Oyunu lehimize çevirecek işleri çok zor yapabiliyoruz. Böylesine bir maçta kaliteli futbol oynamak için gerçekten topu etkili ve iyi kullanan ayaklar lazım. Bir takım, bir kişinin üzerine kazanmak için bu kadar yüklenirse başarılı olmak çok zordur. Koşmuyor muyuz, koşuyoruz. Fakat top rakipteyken koşuyoruz. Yani oynamak için, hücum etmek için değil, rakibi oynatmamak için daha çok koşuyoruz. Biz oynamak için daha çok koşarsak iş yapabiliriz.
Emre, Kazım, Servet
Hiçbir etkin atağımız, şutumuz, etkin asistimiz yok. Portekiz mi çok iyi? Biz böyle olunca rakip gayet tabii iyi gözüküyor, bu da normaldir. İlk yarı Hamit Altıntop’un savunduğu bölge resmen koridor gibi, her an tehlike yaşıyor. Allah’tan Portekiz bu bölgede iyi top oynayamadı. Portekiz birey olarak bu kadar çok yıldızı bir araya getirmesine rağmen, onlardan bireysel özellikleri kadar takım olarak istifade edemiyor. Bütün bunların yanında üç topları direkten döndü. Oyunun aşağı yukarı tamamen hakimi onlardı. Daha farklı da kaybedebilirdik. Burada Portekiz’in yıldızlarının şahsi oyunu tercih etmeleri bizim için avantaj oluşturdu, fakat bunu da iyi kullanamadık.
İkisini de yenebiliriz
Bu tabloyu değiştirebilecek takıma gerçekten sahibiz. Bu nedenle bu maçı en kısa sürede geride bırakalım. Portekiz’e kaybetmemiz doğaldır, ancak oynadığımız futbol doğal değildi. Hiç kimse buna doğal diyemez. Bu maçı unutup, kazanabileceğimiz iki karşılaşmayı da kazanarak yolumuza devam etmeliyiz. Kısacası orta sahadan vurabileceğimiz bir Portekiz vardı karşımızda, ama bu alanı hiç kullanamadık. Özetle iyi günümüzde değildik. Bu gruba mağlubiyetle başlamak kesinlikle bizi yıkmamalı.
ALTAN TANRIKULU (HÜRRİYET): GEREĞİNDEN FAZLAYDI HOCAM
Bırakın spor yazarlarını, eski teknik adamları, futbolu yeni bırakmış futbolcuları sokaktaki adam bile aynı şeyi söylüyor ve düşünüyordu.. Nasıl olur da Servet - Gökhan ikilisi yan yana oynardı? Ve nasıl olur da uluslararası bir turnuvaya katılacak takımımızın ilk onbirinde "hedef santrfor" bulunmazdı?
Bu iki kritik sorunun eşliğinde başlayan maç Portekiz’in etkili atakları, bizim ise "olursa" niteliğindeki hücumlarımızla geçti. Topu bu kadar iyi saklayan, kanatlara yayan, iyi paslaşan bir oyuncu topluluğu "bitirici" sıkıntısı çekince Portekiz fazla da yorulmadan kalemize gelmeye başladı..
Portekiz’in hakkıydı
Pepe’nin ofsayta takılan golü, Nuno Gomez ve Ronaldo’nun direkten dönen şutları derken, "bu şansla puanı kapacağız" havası esmeye başlamıştı bizim tribünlerde.. Biraz Kazım çırpınıyordu gol için.. Diğer umutlarımız; başta Tuncay ve Nihat olmak üzere "kötü günümüzdeyiz" diye bağırıyorlardı..
Kaleyi bulan "ilk" şutumuzu ilk yarının son saniyesinde çeken Mevlüt yoktu sahada.. Onun yerine Semih olması gerekirken Sabri vardı.. Gereğinden fazla "kontrollü" oynuyorduk artık..
Ve gereğinden fazla gol kaçıran Portekiz mükemmel bir paslaşma zinciri sonrası golünü buldu.. Ama topu içeri bırakan oyuncunun bir stoper oluşu işin en acı yanıydı.. Semih’in girişinden sonra topu daha fazla kanatlara yaymaya çalıştık.. Sabri ve Kazım’ın ortalarından "umut" aradık.. Ama maçın hakkı Portekiz’indi zaten, oynayan onlardı, ikinci golü atan da, kazanan da onlar oldu.. Önceki gün Scolari ve Terim’in basın toplantıları vardı.. Terim kendi normalinin ve doğasının ötesinde neşeli, esprili bir görüntü çizdi.. Gereğinden fazlaydı hocam! Tıpkı dünkü maçta oyunun kontrolünü gereğinden fazla rakibe bıraktığımız gibi..
Tıpkı Hakan’sızlık kararını alırken, Yıldıray’ı ilk onbir deneyip evine yollarken yaptığınız gibi.. Gereğinden fazlaydı!
AHMET ÇAKIR (ZAMAN): BÜYÜK HAYALLER, BASİT GERÇEKLER
Bırakın böyle büyük yarışmaları tek maçlara bile bir türlü hazır olamayan Milli Takım'ımızın ilk 45 dakikayı gol yemeden kapatabilmiş olması önemliydi. Portekiz gibi zorlu bir rakip karşısında neredeyse sahaya bir-iki oyuncu fazla çıkmanın bir yolunu bulmak gerekirken çok eksik kaldık. Örneğin, Tuncay hiç yoktu; Colin Kazım ve Mevlüt de pek oyuna giremedi. Yani oynamayı düşündüğümüz 4-3-3'ün bir hattı hiç yok gibiydi... Cenevre'de 40 bin Portekizli yaşıyor olsa da tribün üstünlüğünü rakibe bırakmamıştık. Sahada da öyle yapmak istiyorduk. Ancak rakibin hücum zenginliğinin yanında Hamit'in erken kart görmesi, Servet'in sakatlanması işimizi büsbütün zorlaştırıyordu. Hele Tuncay'ın kötü oyunu iki yönlü sorun çıkardı; hem Ronaldo'nun önü açıldı hem hücumda etkisiz kaldık. Bize de bundan sonrası için inşallah ve maşallahlı söylemlere devam etmek kaldı...Daha ilk maçların ardından grubun şekillenmiş gibi görünmesi de açılış akşamının bir başka ilginç yönüydü. İlginç de değil, beklenen durumdu.
HALİL ÖZER (MİLLİYET): PORTEKİZ GERÇEĞİ
Yüzebilirim sanırsın, suya girersin, ama sonra yüzgeçlerim nerede diye çırpınırsın. Dün milli takımın hali aynen böyleydi. Eli ayağı tutuk ve organize olmaktan uzaktı. Portekiz’in usta ayakları Ronaldo, Deco, Simao ve Moutinho’nun önderliğinde Portekiz futbolu yüzümüze bir şamar gibi vurdu ve kendimize getirdi. Bizden dört gömlek üstün takımla oynadık, yenildik. Puan alsaydık, ayıp olurdu.
Kazım’ın ara sıra zorlaması ile rakip kalede etkili olmamız mümkün değildi. Mevlüt’ün ilk yarıdaki yetersizliği ve Tuncay’ın olağanüstü kötü oyunu ile Nihat’ın hiç ortaya çıkamaması takımımızın gücünü yarıya indirdi. Sadece Aurelio, Emre, Servet, Kazım ve biraz da Volkan ile Portekiz gibi bir takıma kafa tutmak olağan dışıydı. Bu maçta geleneksel, daha doğrusu artık DNA’mıza yerleşen kişisel futbol hataları yüzünden yine net pozisyonlar kalemizde gördük. Ve hatta iki golü de öyle yedik. Önce Gökhan kaptırdı. Nuno’nun topu direkten döndü. Ardından Nihat kaptırdı, ama Pepe affetmedi. Sonra Sabri ile ikinciyi yedik. Eğer karşında Portekiz gibi bir takım varsa, ikinci hatada yani üç olmadan faturayı kesiverir.
Ortada kesin olan bir gerçek var. Bizden daha iyi bir takımla oynadık ve kaybettik. Biz sadece bir Emre’ye bağlıyız. Onlarda ise 6 tane Emre var. O yüzden kahretmenin anlamı yok. Portekiz’in bizi şoka sokan üstünlüğüne rağmen Fandel denilen hakeme de sinir olduğumu inkar etmeyeceğim.
ATİLLA GÖKÇE (MİLLİYET): TEK ADRES RİCARDO
Anlaşılan o ki, Euro 2008’e o ünlü “Türk’ün Türk’e propagandası” ezberleriyle girmişiz. Hem bireysel olarak, hem de toplam takım kalitesinde gerçekleri değil, gönlümüzdekileri paketleyip birbirimize sunmuşuz. Grubun ilk maçında aynı paketi Portekiz’e ikram ettik, yemediler! Günlerden (hatta aylardan) beri ezberlediğimiz savunma zaaflarına sıra gelmeden, aklımızda (ya da hayalimizde) kurguladığımız oyunu bir türlü kuramadık, oynayamadık.
Laf aramızda Portekiz de Ronaldo’su dahil, abarttığımız kadar büyük bir takım değildi dün... Kaybettiğimiz toplarla buluşup çabucak pozisyonlara girdiler. Bedavadan iki golle keyiflendiler.
Türkiye’nin temel sorunu top kaybı... Ayağında top tutacak adamlar var bu kadroda... Gökdeniz ve Arda mesela... Ama onları da kulübede tuttu Fatih Hoca... Elbet bir bildiği vardır. Bizim de gördüğümüz var, anlaşamıyoruz! Kullandığımız beş korner ve öteki duran topların çoğunu tek adrese gönderdik: Portekiz kalecisi Ricardo’ya! O da armut gibi topladı.
Yola çıkarken Türkiye’de bırakılanlar, sonra kamptan gönderilenler gelmiyor mu aklınıza ? Benim aklıma geliyor.