-HaKiKaT-
Altın Üye
- Katılım
- 22 Haz 2007
- Mesajlar
- 10,386
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Geçtiğimiz haftaya, Maliye Bakanlığının Doğan YayınHolding'e kestiği 826 milyon liralık ceza ve yıl dönümü olması hasebiyle 28 Şubat damgasını vurdu.
Bir taraftan o dönemle ilgili utandıran, yüz kızartan ifşaatlar, ses kayıtları ortaya dökülürken diğer taraftan da rant için, menfaat için olmadık yöntemlere başvuran grubun usulsüzlükleri belgeleriyle bir bir gün yüzüne çıkıyor.
Usulsüzlük tartışmalarının, grubun desteklediği malum sürecin yıldönümüne denk gelmesi son derece manidar değil mi?
Hafta boyu gündemi birilerinin demokrasiye müdahale biçimleri ve usulsüzlükleri meşgul etti.
Normal şartlarda vergi hesaplarında usulsüzlük yapanların ve millet iradesine müdahale edenlerin başlarını eğip yüzlerinin kızarması gerekmez mi?
Her türlü usulsüzlüğe, gayri meşru icraatlara imza atanlar her şey normalmiş gibi toplum önünde kendilerini savunmaya kalkmaları esefle karşılanacak gelişmelerdir.
Utanması gerekenlerin bu denli pişkin tutum sergilemeleri ülke itibarına ve tarihî onurumuza zarar verecek niteliktedir.
Ülkenin onurunu ve itibarını çok da umursamayanlara ait tüm gazeteler, kesilen cezanın tebligatının gruba ulaşmasının hemen ardından, manşetten sert ifadelerde eleştirerek, cezanın medyaya sansür olduğunu iddia etmişlerdi.
Vakit gazetesinin ortaya koyduğu belgeler grubun suçluluğunu tescil etmesi bakımından hem manidar hem de önemli bir gazetecilik başarısıydı.
Şimdi Aydın Doğan’ın linç etmek için kendilerine usulsüzlükten dolayı kesilen cezanın neredeyse iki misli tazminat davaları açtığı gazete, Doğan Holding’in usulsüzlüklerini belgeleriyle ifşa ediyor.
Burada dikkatlerden kaçmayan iki tip gazetecilik var.
Doğan usulü gazetecilik,
Vakit usulü gazetecilik…
Bir tarafta sürekli gayri meşru icraatlarıyla gündeme gelip millet iradesine müdahale edenlere kol kanat geren, andıçlara imza atan, gazeteciliği sadece kendi ikbal ve menfaatleri için bir araç olarak gören zihniyet, diğer tarafta gazeteciliği vatan ve millet menfaati, toplumun aydınlanması için yapan gazeteciler… Böyle olduğu da bugün daha netlik kazanmıştır.
Tüm bu gelişmeler, malum grubun yayınlarıyla vicdanlarını kanattığı bu millet, kararını daha net verebilmesi açısından çok önemli bir fırsattır.
Öyle ki son dönemlerde güvenirliklerini hızlı bir şekilde kaybeden grup, marjinalliğe mahkûm olma yolundadır.
Doğrusu da bu değil mi?
Geçtiğimiz hafta yaşanan bir diğer olay ise işi sadece gazetecilik yapmak olan Vakit gazetesi muhabiri Hüseyin Kulaoğlu’na CHP’lilerin saldırısıydı. Hakkındaki yolsuzluk iddialarına cevap vermekten kaçınan CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, seçmenliği sahte çıkınca, maskesi de ortaya çıktı.
Vakit gazetesi muhabiri Hüseyin Kulaoğlu’nun örnek bir gazetecilik başarısı gerçekleştirerek ortaya çıkardığı bu olayı Kılıçdaroğlu’na sorması, CHP’lileri adeta çıldırttı.
CHP’liler tarafından neredeyse linç edilmek istenen Kulaoğlu, yaka paça Bahçeşehir Üniversitesi’nin salonundan çıkartıldı. Kulaoğlu’na yapılan bu saldırı hala tek parti döneminin diktatoryal kırıntılarını taşıyan bu zihniyetin özgürlüklere bakışını da ortaya koymuş oldu.
En ilgisiz konulara burnunu sokan illegal Basın Konseyi'nin bu konuda bir açıklama yapmaması ise çok manidar.
Biz yine de şunu tekrarlayalım:
Hak gelecek, batıl zail olacak!
Bir taraftan o dönemle ilgili utandıran, yüz kızartan ifşaatlar, ses kayıtları ortaya dökülürken diğer taraftan da rant için, menfaat için olmadık yöntemlere başvuran grubun usulsüzlükleri belgeleriyle bir bir gün yüzüne çıkıyor.
Usulsüzlük tartışmalarının, grubun desteklediği malum sürecin yıldönümüne denk gelmesi son derece manidar değil mi?
Hafta boyu gündemi birilerinin demokrasiye müdahale biçimleri ve usulsüzlükleri meşgul etti.
Normal şartlarda vergi hesaplarında usulsüzlük yapanların ve millet iradesine müdahale edenlerin başlarını eğip yüzlerinin kızarması gerekmez mi?
Her türlü usulsüzlüğe, gayri meşru icraatlara imza atanlar her şey normalmiş gibi toplum önünde kendilerini savunmaya kalkmaları esefle karşılanacak gelişmelerdir.
Utanması gerekenlerin bu denli pişkin tutum sergilemeleri ülke itibarına ve tarihî onurumuza zarar verecek niteliktedir.
Ülkenin onurunu ve itibarını çok da umursamayanlara ait tüm gazeteler, kesilen cezanın tebligatının gruba ulaşmasının hemen ardından, manşetten sert ifadelerde eleştirerek, cezanın medyaya sansür olduğunu iddia etmişlerdi.
Vakit gazetesinin ortaya koyduğu belgeler grubun suçluluğunu tescil etmesi bakımından hem manidar hem de önemli bir gazetecilik başarısıydı.
Şimdi Aydın Doğan’ın linç etmek için kendilerine usulsüzlükten dolayı kesilen cezanın neredeyse iki misli tazminat davaları açtığı gazete, Doğan Holding’in usulsüzlüklerini belgeleriyle ifşa ediyor.
Burada dikkatlerden kaçmayan iki tip gazetecilik var.
Doğan usulü gazetecilik,
Vakit usulü gazetecilik…
Bir tarafta sürekli gayri meşru icraatlarıyla gündeme gelip millet iradesine müdahale edenlere kol kanat geren, andıçlara imza atan, gazeteciliği sadece kendi ikbal ve menfaatleri için bir araç olarak gören zihniyet, diğer tarafta gazeteciliği vatan ve millet menfaati, toplumun aydınlanması için yapan gazeteciler… Böyle olduğu da bugün daha netlik kazanmıştır.
Tüm bu gelişmeler, malum grubun yayınlarıyla vicdanlarını kanattığı bu millet, kararını daha net verebilmesi açısından çok önemli bir fırsattır.
Öyle ki son dönemlerde güvenirliklerini hızlı bir şekilde kaybeden grup, marjinalliğe mahkûm olma yolundadır.
Doğrusu da bu değil mi?
Geçtiğimiz hafta yaşanan bir diğer olay ise işi sadece gazetecilik yapmak olan Vakit gazetesi muhabiri Hüseyin Kulaoğlu’na CHP’lilerin saldırısıydı. Hakkındaki yolsuzluk iddialarına cevap vermekten kaçınan CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, seçmenliği sahte çıkınca, maskesi de ortaya çıktı.
Vakit gazetesi muhabiri Hüseyin Kulaoğlu’nun örnek bir gazetecilik başarısı gerçekleştirerek ortaya çıkardığı bu olayı Kılıçdaroğlu’na sorması, CHP’lileri adeta çıldırttı.
CHP’liler tarafından neredeyse linç edilmek istenen Kulaoğlu, yaka paça Bahçeşehir Üniversitesi’nin salonundan çıkartıldı. Kulaoğlu’na yapılan bu saldırı hala tek parti döneminin diktatoryal kırıntılarını taşıyan bu zihniyetin özgürlüklere bakışını da ortaya koymuş oldu.
En ilgisiz konulara burnunu sokan illegal Basın Konseyi'nin bu konuda bir açıklama yapmaması ise çok manidar.
Biz yine de şunu tekrarlayalım:
Hak gelecek, batıl zail olacak!