- Katılım
- 25 Haz 2005
- Mesajlar
- 9,652
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
Hocasının şahsında asıl kendisini affetti!
Cumhurbaşkanı, ceza çekme gücü tükenmiş yaşlı bir adamı cezaevinden kurtarabilir.
Anayasa ona bu yetkiyi veriyor.
Ama Abdullah Gül, Necmettin Erbakan’ı affederek yalnız infazı durdurmadı, daha fazla bir şey yaptı.
Kendisi Erbakan’ın iki anlamda dava arkadaşıdır.
1. Milli Görüş için yıllarca beraber mücadele vermişlerdir.
2. Kapatılan Refah Partisi’nin Hazine’den aldığı 1 trilyon 236 milyar lira yardımı, sahte belgelerle sarf edilmiş göstererek devlete
iade etmekten sakındıkları için aynı davanın sanıkları olmuşlardır.
Abdullah Gül bu suçun işlendiği dönemde Refah Partisi’nin MYK üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı idi.
Yargılama sürecinde AKP’den milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına girmeseydi acaba ne olacaktı?
Mahkeme 139 sahte belge ile devletin parasını iç etmekten suçlu ve sorumlu bulduğu Erbakan’ın yanında muhtemelen yardımcısı olan Abdullah Gül’ü de mahkûm edecekti.
Glu glu sağlık raporları
Öyle bir durumda Gül cezasını Erbakan gibi evinde mi çekecekti? Hayır hem genç, hem sağlığı yerindedir, büyük ihtimalle hapse girecekti.
İşte o nedenle Cumhurbaşkanı Gül’ün af yetkisini asıl kendi vicdanında yara olarak duran o suçu silip yok etmek için kullandığını düşünenler çok da haksız değillerdir!
Evet, aslında Gül, hocası Erbakan’ı değil kendisini affetmiştir.
Çünkü Erbakan Hoca hapishane cezası çekiyor değildi.
Hakkındaki hüküm kesinleştikten sonra infazı dört kez ertelenmiş, bu arada sırf onu korumak için cezasını evinde çekmesini sağlayan özel yasa çıkarılmıştır.
Hoca zaten Altınoluk’taki yazlığında oturuyordu, sağlık hizmetlerini düzenli alıyordu. Bu af onun hayatında hiçbir değişiklik yapmayacaktır.
O nedenle “sağlık durumunun mahkûmiyetinin devam etmesine izin vermediği” yolunda düzenlenen raporlar, Hoca’nın pek sevdiği deyimle “glu glu raporları”dır.
Kamu vicdanı ne der?
Kimse başbakanlık yapmış 82 yaşında bir siyasetçinin cezaevine kapatılmasını istiyor değildir. Nitekim ev hapsine dikkate değer bir eleştiri ve itiraz gelmemiştir.
Ama buna gelecektir.
Çünkü Cumhurbaşkanı özel af yetkisini suç ortağı için kullanmıştır. Bu yolla, daha doğrusu bu fırsatı kullanarak asıl kendisine af çıkarmıştır.
Fakat niyet geri tepecektir. Çünkü kamu vicdanı adaleti saptıran müdahalelere karşı hassastır.
Millet, dokunulmazlık sayesinde mahkemenin elinden kurtulan Abdullah Gül’ün, güç eline geçince mahkemenin verdiği cezayı ortadan kaldırdığını unutmayacaktır.
Cumhurbaşkanı’nın kullandığı af yetkisinin adaletle filan ilgisi yoktur. Bu, nalıncı keseri gibi kaba bir sapmadır.
Gül bu yetkiyi manevi olarak kendine yontmuştur.
Devletin zirvesinde güven vermeyen bir hukuk ve adalet anlayışı ile yaşamak, başımıza gelen sorunların dileriz sonuncusu olur!
( Güngör Mengi - 20.08.2008 )
İmtiyazlı suçlu
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, "Hazine yardımını sahte belgeyle, partiye harcanmış gibi göstermek" suçundan 2 sene 4 aya mahkûm olan eski lideri Necmettin Erbakan’ın hapis cezasını, "sürekli hasta" olduğu gerekçesiyle affetti.
Kaderin azizliğine bakar mısınız?
Eğer Köşk’te Gül değil de Erbakan oturuyor olsaydı dün affedilenin ismi Abdullah Gül diye açıklanabilirdi. Çünkü bilindiği gibi, Erbakan’ın yargılandığı davanın sanıklarından biri de Abdullah Gül idi.
Ancak Gül hakkındaki soruşturma "Milletvekili Dokunulmazlığı" nedeniyle sonuçlanmadı. Daha doğrusu hakkında dava açılamadı. Açılsa belki de aklanırdı ama elde bir mahkeme kararı olmadığına göre aksi de söz konusu olabilirdi.
Biz konunun "şöyle olsaydı böyle olurdu" tarafını bir kenara bırakalım.
Gerçek şu ki Necmettin Erbakan bizim siyaset hayatımızın en şanslı kişilerinden biridir.
İsterseniz sayalım:
Milli Nizam Partisi’nin başkanı iken 12 Mart 1971 askeri müdahalesi üzerine pılıyı pırtıyı toplayıp kaçtığı İsviçre’den, sırf Süleyman Demirel’in oylarını bölsün diye asker tarafından çağrıldı ve bırakıp gittiği siyasete döndü.
Milli Nizam Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı ama ona dokunan olmadı.
Ardından Milli Selamet Partisi’ni kurdu. O sırada Siyasi Partiler Yasası’na aykırı eylemler yüzünden partisinin kapatılması söz konusu olunca Başbakan Bülent Ecevit’ten "bir çözüm bulmasını" istedi. O da Siyasi Partiler Yasası’nın ilgili hükmünü değiştirerek Erbakan’ı ve partisini kurtardı.
O parti 12 Eylül yönetimi tarafından kapatıldıktan sonra kurduğu Refah Partisi’ne Hazine tarafından yapılan yardımın 2 trilyon lirasını gerçeğe aykırı olarak parti için harcanmış gibi gösterince, 6 Mart 2002 tarihinde 2 yıl 4 ay ağır hapse mahkûm oldu. Ama tam 6 yıl o hüküm infaz edilmedi. Hatta hükmün 2 Aralık 2003 tarihinde kesinleşmesinden sonra da "Erbakan’ın sağlığı" bahane edilerek alınan raporlarla infaz ertelendi.
Derken yeni Ceza Yasası çıkınca "eski yasaya göre verilmiş hükmün gözden geçirilmesi gerektiği" gerekçesiyle infaza yine başlanamadı.
O arada kayıp 2 trilyon liranın faiziyle birlikte Hazine’ye iadesi konusu da bekledi. Ödenmesi gereken para -gazetelere göre- 11 trilyon lirayı buldu ama dosya bir oraya bir buraya gönderilerek karar yine uygulanmadı.
Tam "deniz bitti" dendiği sırada imdadına o sıradaki TBMM Başkanı Bülent Arınç yetişti. "75 yaşını aşmış ama 3 yıldan az hapis cezası almış" mahkûmların hapis cezasını evde çekmelerine imkán veren -yine Erbakan’a özgü- bir yasa kabul edilince "hapis cezası" yine uygulanmaz oldu.
"Evde hapis" de birilerine rahatsızlık veriyor olmalıydı ki, bir süredir birileri, "bir kulpunu bulup Erbakan hocayı affettirme" kulisi yapmaktaydılar.
Cumhurbaşkanı Gül’ün kararından kulisçilerin amaçlarına ulaştıkları anlaşılıyor.
Yaşı 83’ü bulmuş bir insanın "hapsi" ister evde, ister cezaevinde infaz edilsin, elbet hoş değil. Ama bu cezayı aldığı zaman Erbakan’ın yaşı herhalde 83 değildi, onu da unutmayalım.
( Oktay Ekşi - 20.08.2008 )
Bu da oldu: Sanık, hükümlüyü affetti!
Türkiye’de akıl olmaz şeyler oluyor... “Bu kadarı da olmaz” dediğimiz her şey, tek tek başımıza geliyor.
“Kayıp trilyon” davasında suçlu bulunan ve 11 ay ev hapsi cezasına çarptırılan eski Başbakan Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından dün affedildi!
Anayasa’nın 104. maddesine göre, ortada bir tuhaflık yok... Çünkü bu madde, Cumhurbaşkanı’na, sürekli hastalık, sakatlık ve “kocama” hallerinde hapis cezalarını tamamen ya da kısmen affetme yetkisi veriyor.
Tuhaflık affedilende değil, affedende!
Eğer Erbakan, 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedilseydi kimsenin diyecek bir sözü olmazdı!
Ama affeden, Erbakan’ın hüküm giydiği o davadaki diğer “sanık”lardan biri olan Abdullah Gül!
Böylece bugünkü Cumhurbaşkanı, daha 7 yıl öncesine kadar yanından ayrılmadığı, sağ kolu olduğu eski genel başkanını affetmiş oldu!
Kendisinin de “2 No’lu sanık” olduğu davada hüküm giyen “1 No’lu sanığı” afetti!
***
Devlet, Erbakan’a zaten hiçbir suçluya göstermediği kadar anlayış göstermiş...
Cezasını, kendisiyle neredeyse aynı yaşlarda olan ve en az onun kadar sağlık sorunları bulunan eski kuvvet komutanları gibi F Tipi Cezaevi’nde değil, evinde çekmesine göz yummuş...
Misafir ağırlamasına, evinin bahçesinde özgürce dolaşmasına, istediği zaman hastaneye, doktora gitmesine, bütün ihtiyaçlarının özel görevliler tarafından görülmesine izin vermiş...
Ama tüm bunlar yetmiyor Sayın Gül’e...
“Vefa” borcunu ödemek istiyor ya, zaten cezaevinde olmayan eski genel başkanının kalan cezasını siliveriyor...
***
Eğer Cumhurbaşkanı, eski liderine olan vefa borcunu gerçekten ödemek istiyorsa, bu kadarla kalmamalı!
Görevinden istifa etmeli ve bugün oturduğu koltuğa, dün affettiği “1 numara”nın oturmasını sağlamalı...
“Sen de amma abartıyorsun” mu diyorsunuz?
Unutmayın, bu ülkede “olmaz, olmaz!”
Aklınızın almadığı her şey bir bir gerçekleşir!
Sanık, hükümlüyü affeder...
Aynı partiden bir başka dava arkadaşı olan Maliye Bakanı da devletin Cumhurbaşkanı’ndan olan alacak takibinden vazgeçebilir...
***
Erbakan, 1970’li yıllarda gevrek gevrek gülerek, “Kadayıfın altı kızarmaya başladı” derdi...
Aradan geçen 30 yılda kadayıfın altı çoktan kızardı ama, bazılarının yüzü bir türlü kızarmadı!
*****
GÜNÜN SORUSU
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir hafta içinde önce Atatürk düşmanı İran Cumhurbaşkanı’yla, sonra da soykırım sanığı Sudan Cumhurbaşkanı’yla görüştü...
Acaba bir gün, dünyanın nefret etmediği devlet başkanlarıyla da görüşecek mi?
( Mustafa Mutlu - 20.08.2008 )
İyi oldu iyi , Bence bu Karar Hayırlara vesile olacak .
:hhmanD
Cumhurbaşkanı, ceza çekme gücü tükenmiş yaşlı bir adamı cezaevinden kurtarabilir.
Anayasa ona bu yetkiyi veriyor.
Ama Abdullah Gül, Necmettin Erbakan’ı affederek yalnız infazı durdurmadı, daha fazla bir şey yaptı.
Kendisi Erbakan’ın iki anlamda dava arkadaşıdır.
1. Milli Görüş için yıllarca beraber mücadele vermişlerdir.
2. Kapatılan Refah Partisi’nin Hazine’den aldığı 1 trilyon 236 milyar lira yardımı, sahte belgelerle sarf edilmiş göstererek devlete
iade etmekten sakındıkları için aynı davanın sanıkları olmuşlardır.
Abdullah Gül bu suçun işlendiği dönemde Refah Partisi’nin MYK üyesi ve Genel Başkan Yardımcısı idi.
Yargılama sürecinde AKP’den milletvekili seçilerek dokunulmazlık zırhına girmeseydi acaba ne olacaktı?
Mahkeme 139 sahte belge ile devletin parasını iç etmekten suçlu ve sorumlu bulduğu Erbakan’ın yanında muhtemelen yardımcısı olan Abdullah Gül’ü de mahkûm edecekti.
Glu glu sağlık raporları
Öyle bir durumda Gül cezasını Erbakan gibi evinde mi çekecekti? Hayır hem genç, hem sağlığı yerindedir, büyük ihtimalle hapse girecekti.
İşte o nedenle Cumhurbaşkanı Gül’ün af yetkisini asıl kendi vicdanında yara olarak duran o suçu silip yok etmek için kullandığını düşünenler çok da haksız değillerdir!
Evet, aslında Gül, hocası Erbakan’ı değil kendisini affetmiştir.
Çünkü Erbakan Hoca hapishane cezası çekiyor değildi.
Hakkındaki hüküm kesinleştikten sonra infazı dört kez ertelenmiş, bu arada sırf onu korumak için cezasını evinde çekmesini sağlayan özel yasa çıkarılmıştır.
Hoca zaten Altınoluk’taki yazlığında oturuyordu, sağlık hizmetlerini düzenli alıyordu. Bu af onun hayatında hiçbir değişiklik yapmayacaktır.
O nedenle “sağlık durumunun mahkûmiyetinin devam etmesine izin vermediği” yolunda düzenlenen raporlar, Hoca’nın pek sevdiği deyimle “glu glu raporları”dır.
Kamu vicdanı ne der?
Kimse başbakanlık yapmış 82 yaşında bir siyasetçinin cezaevine kapatılmasını istiyor değildir. Nitekim ev hapsine dikkate değer bir eleştiri ve itiraz gelmemiştir.
Ama buna gelecektir.
Çünkü Cumhurbaşkanı özel af yetkisini suç ortağı için kullanmıştır. Bu yolla, daha doğrusu bu fırsatı kullanarak asıl kendisine af çıkarmıştır.
Fakat niyet geri tepecektir. Çünkü kamu vicdanı adaleti saptıran müdahalelere karşı hassastır.
Millet, dokunulmazlık sayesinde mahkemenin elinden kurtulan Abdullah Gül’ün, güç eline geçince mahkemenin verdiği cezayı ortadan kaldırdığını unutmayacaktır.
Cumhurbaşkanı’nın kullandığı af yetkisinin adaletle filan ilgisi yoktur. Bu, nalıncı keseri gibi kaba bir sapmadır.
Gül bu yetkiyi manevi olarak kendine yontmuştur.
Devletin zirvesinde güven vermeyen bir hukuk ve adalet anlayışı ile yaşamak, başımıza gelen sorunların dileriz sonuncusu olur!
( Güngör Mengi - 20.08.2008 )
İmtiyazlı suçlu
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, "Hazine yardımını sahte belgeyle, partiye harcanmış gibi göstermek" suçundan 2 sene 4 aya mahkûm olan eski lideri Necmettin Erbakan’ın hapis cezasını, "sürekli hasta" olduğu gerekçesiyle affetti.
Kaderin azizliğine bakar mısınız?
Eğer Köşk’te Gül değil de Erbakan oturuyor olsaydı dün affedilenin ismi Abdullah Gül diye açıklanabilirdi. Çünkü bilindiği gibi, Erbakan’ın yargılandığı davanın sanıklarından biri de Abdullah Gül idi.
Ancak Gül hakkındaki soruşturma "Milletvekili Dokunulmazlığı" nedeniyle sonuçlanmadı. Daha doğrusu hakkında dava açılamadı. Açılsa belki de aklanırdı ama elde bir mahkeme kararı olmadığına göre aksi de söz konusu olabilirdi.
Biz konunun "şöyle olsaydı böyle olurdu" tarafını bir kenara bırakalım.
Gerçek şu ki Necmettin Erbakan bizim siyaset hayatımızın en şanslı kişilerinden biridir.
İsterseniz sayalım:
Milli Nizam Partisi’nin başkanı iken 12 Mart 1971 askeri müdahalesi üzerine pılıyı pırtıyı toplayıp kaçtığı İsviçre’den, sırf Süleyman Demirel’in oylarını bölsün diye asker tarafından çağrıldı ve bırakıp gittiği siyasete döndü.
Milli Nizam Partisi, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı ama ona dokunan olmadı.
Ardından Milli Selamet Partisi’ni kurdu. O sırada Siyasi Partiler Yasası’na aykırı eylemler yüzünden partisinin kapatılması söz konusu olunca Başbakan Bülent Ecevit’ten "bir çözüm bulmasını" istedi. O da Siyasi Partiler Yasası’nın ilgili hükmünü değiştirerek Erbakan’ı ve partisini kurtardı.
O parti 12 Eylül yönetimi tarafından kapatıldıktan sonra kurduğu Refah Partisi’ne Hazine tarafından yapılan yardımın 2 trilyon lirasını gerçeğe aykırı olarak parti için harcanmış gibi gösterince, 6 Mart 2002 tarihinde 2 yıl 4 ay ağır hapse mahkûm oldu. Ama tam 6 yıl o hüküm infaz edilmedi. Hatta hükmün 2 Aralık 2003 tarihinde kesinleşmesinden sonra da "Erbakan’ın sağlığı" bahane edilerek alınan raporlarla infaz ertelendi.
Derken yeni Ceza Yasası çıkınca "eski yasaya göre verilmiş hükmün gözden geçirilmesi gerektiği" gerekçesiyle infaza yine başlanamadı.
O arada kayıp 2 trilyon liranın faiziyle birlikte Hazine’ye iadesi konusu da bekledi. Ödenmesi gereken para -gazetelere göre- 11 trilyon lirayı buldu ama dosya bir oraya bir buraya gönderilerek karar yine uygulanmadı.
Tam "deniz bitti" dendiği sırada imdadına o sıradaki TBMM Başkanı Bülent Arınç yetişti. "75 yaşını aşmış ama 3 yıldan az hapis cezası almış" mahkûmların hapis cezasını evde çekmelerine imkán veren -yine Erbakan’a özgü- bir yasa kabul edilince "hapis cezası" yine uygulanmaz oldu.
"Evde hapis" de birilerine rahatsızlık veriyor olmalıydı ki, bir süredir birileri, "bir kulpunu bulup Erbakan hocayı affettirme" kulisi yapmaktaydılar.
Cumhurbaşkanı Gül’ün kararından kulisçilerin amaçlarına ulaştıkları anlaşılıyor.
Yaşı 83’ü bulmuş bir insanın "hapsi" ister evde, ister cezaevinde infaz edilsin, elbet hoş değil. Ama bu cezayı aldığı zaman Erbakan’ın yaşı herhalde 83 değildi, onu da unutmayalım.
( Oktay Ekşi - 20.08.2008 )
Bu da oldu: Sanık, hükümlüyü affetti!
Türkiye’de akıl olmaz şeyler oluyor... “Bu kadarı da olmaz” dediğimiz her şey, tek tek başımıza geliyor.
“Kayıp trilyon” davasında suçlu bulunan ve 11 ay ev hapsi cezasına çarptırılan eski Başbakan Necmettin Erbakan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından dün affedildi!
Anayasa’nın 104. maddesine göre, ortada bir tuhaflık yok... Çünkü bu madde, Cumhurbaşkanı’na, sürekli hastalık, sakatlık ve “kocama” hallerinde hapis cezalarını tamamen ya da kısmen affetme yetkisi veriyor.
Tuhaflık affedilende değil, affedende!
Eğer Erbakan, 10’uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından affedilseydi kimsenin diyecek bir sözü olmazdı!
Ama affeden, Erbakan’ın hüküm giydiği o davadaki diğer “sanık”lardan biri olan Abdullah Gül!
Böylece bugünkü Cumhurbaşkanı, daha 7 yıl öncesine kadar yanından ayrılmadığı, sağ kolu olduğu eski genel başkanını affetmiş oldu!
Kendisinin de “2 No’lu sanık” olduğu davada hüküm giyen “1 No’lu sanığı” afetti!
***
Devlet, Erbakan’a zaten hiçbir suçluya göstermediği kadar anlayış göstermiş...
Cezasını, kendisiyle neredeyse aynı yaşlarda olan ve en az onun kadar sağlık sorunları bulunan eski kuvvet komutanları gibi F Tipi Cezaevi’nde değil, evinde çekmesine göz yummuş...
Misafir ağırlamasına, evinin bahçesinde özgürce dolaşmasına, istediği zaman hastaneye, doktora gitmesine, bütün ihtiyaçlarının özel görevliler tarafından görülmesine izin vermiş...
Ama tüm bunlar yetmiyor Sayın Gül’e...
“Vefa” borcunu ödemek istiyor ya, zaten cezaevinde olmayan eski genel başkanının kalan cezasını siliveriyor...
***
Eğer Cumhurbaşkanı, eski liderine olan vefa borcunu gerçekten ödemek istiyorsa, bu kadarla kalmamalı!
Görevinden istifa etmeli ve bugün oturduğu koltuğa, dün affettiği “1 numara”nın oturmasını sağlamalı...
“Sen de amma abartıyorsun” mu diyorsunuz?
Unutmayın, bu ülkede “olmaz, olmaz!”
Aklınızın almadığı her şey bir bir gerçekleşir!
Sanık, hükümlüyü affeder...
Aynı partiden bir başka dava arkadaşı olan Maliye Bakanı da devletin Cumhurbaşkanı’ndan olan alacak takibinden vazgeçebilir...
***
Erbakan, 1970’li yıllarda gevrek gevrek gülerek, “Kadayıfın altı kızarmaya başladı” derdi...
Aradan geçen 30 yılda kadayıfın altı çoktan kızardı ama, bazılarının yüzü bir türlü kızarmadı!
*****
GÜNÜN SORUSU
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir hafta içinde önce Atatürk düşmanı İran Cumhurbaşkanı’yla, sonra da soykırım sanığı Sudan Cumhurbaşkanı’yla görüştü...
Acaba bir gün, dünyanın nefret etmediği devlet başkanlarıyla da görüşecek mi?
( Mustafa Mutlu - 20.08.2008 )
İyi oldu iyi , Bence bu Karar Hayırlara vesile olacak .
:hhmanD