Vampirler ve Türkiye'deki Vampir İnanışları!!

sebebsizce

Aviator Junior Officer
VAMPİRLİK TARİHİ
Tarihin ilk zamanlarında, Adem ve Havva evlendi, 3 oğulları oldu. Caine, Abel ve Seth. İlk doğan Caine, bitkileri yetiştirdi. Onları suladı, büyüttü, hayat verdi. İkinci doğan Abel hayvanlara baktı. Onları besledi, büyüttü.
Bir gün Adem iki oğluna şöyle dedi:
"Caine, Abel; Yukardaki için birer kurban gerekli..."
Caine, Yukardaki için en tatlı meyvalarını, en olgun bitkilerini getirdi. Abel, Yukardaki için en genç, en güçlü hayvanını getirdi. İki kardeş de kurbanlarını Adem'in altar'ına koydular ve ateşe verdiler. Duman onları yavaşça yukarı doğru götürdü. Abel'in kurbanı tatlı bir koku yaydı, kabul edildi. Caine'inki ise kabul edilmedi ve Caine sert bir şekilde azarlandı. İlk doğan ağlamaya başladı, gece gündüz Yukarıdaki'ne dua etti.
Adem kurban vaktinin yeniden geldiğini söyledi. Abel yine en güçlü ve genç hayvanlarından birini öldürdü. Caine ise eli boş geldi, çünkü kurbanının istenmeyeceğini biliyordu. Abel şöyle dedi:
"Caine, neden bir kurban getirmedin?"
İlk doğan gözleri yaşlı bir şekilde kardeşinin kalbine mızrak saplayarak onu kurban etti, hayatta en çok sevdiği şeyi..
Yukardaki onu cennetten attı, Nod denilen bir yere sürgün etti. Caine karanlıkta yanlız kalmıştı. Açtı, üşüyordu ve ağlıyordu.. Karanlığın içinden tatlı bir ses geldi. Siyahlar içinde bir kadın Caine'e doğru yaklaştı:
"Hikaye'ni biliyorum, Nod'lu Caine. Açsın, bende yemek var. Üşüyorsun, bende kıyafetler var. Üzgünsün, bende rahatlık var."
"Benim gibi lanetli birini niye rahatlatasın? Neden giydiresin? Neden besleyesin?"
"Ben senin babanın ilk karısıyım. Yukardakine karşı geldim ve özgürlüğü karanlıklarda buldum. Ben Lilith'im.





Bir zamanlar ben de üşüyordum; benim için sıcaklık yoktu. Bir zamanlar ben de açtım; benim için yemek yoktu. Bir zamanlar ben de üzgündüm; benim için rahatlık yoktu.."
Lilith Caine'i ağırladı, onu besledi, rahatlattı. Caine onun evinde bir süre kaldı. Bir gün ona sordu:
"Sadece karanlıktan, bu evi nasıl yaptın? Nasıl kıyafetler yarattın? Nasıl yiyeceklerini yetiştirdin?"
Lilith gülümsedi ve cevap verdi:
"Ben uyandım. Bu sayede istediğim gücü yaratıyorum."
"Beni de uyandır Lilith, benim de güce ihtiyacım var. Ben de kendi evimi, giysilerimi, yiyeceklerimi yaratmalıyım."
"Uyanmanın sana ne yapacağını bilmiyorum. Sen baban tarafından lanetlendin. Ölebilirsin, sonsuza kadar değişebilirsin."
"Güç olmayan bir yaşamın ne önemi var? Sen olmadan ben ölürüm, ama senin kölen olarak yaşayamam."
Lilith Caine'i seviyordu. Bunun olmasını istemese de Caine'in istediğini yaptı ve Caine'i uyandırdı. Bileğinden gelen kanı bir kaba koydu ve Caine'e içirdi. Caine Abyss'e düştü, o kadar uzun süre düştü ki bu ona sonsuzluk gibi geldi. Gözlerini açtığında karanlık bir yerdeydi.
Karanlığın içinde Caine parlak bir ışık gördü. Gecede parlayan ateş, Michael, Kutsal Ateşin koruyucusu ona gelmişti, ve şöyle dedi:
"Adem ve Havvanın oğlu, suçun büyük ama babamın bağışlıyıcılığı da çok büyük. O seni affetti."
Caine cevap verdi:
"Yukardaki'nin acımasıyla değil, ancak kendi vicdanımla gurur içinde yaşayabilirim!" ve reddetti.
Michael ona ilk lanetini verdi:
"Bu diyarlarda gezdiğin sürece, sen ve senin çocukların ateşten korkacak. Ateşim sizin derinizi yakacak ve sizi mahvedecek."
O gecenin sabahında, ufuktan Raphael göründü, güneşin koruyucusu. Caine'e şöyle dedi :
"Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, kardeşin Abel cennetten senin günahlarını affetti. Tanrının bağışlamasını kabul etmeyecek misin?"
Caine cevap verdi:
"Abel'ın bağışlaması bir şey ifade etmez. Ancak ben kendimi affedebilirsem gerçekten affolmuş sayılırım!." Reddetti.
Raphael ona ikinci lanetini verdi:
"Bu diyarda gezdiğin sürece sen ve senin çocukların gün doğuşundan korkacak. Güneşin ışınları sizi ateş gibi yakacak. Şimdi git ve karanlık bir yere saklan, güneşin gazabını hissetmemek için."
Caine kaçtı ve karanlık bir mağraya saklandı ve orda uyudu. Uyandığında ölüm meleği Uriel onu kanatlarının arasında tutuyordu. Caine'e şöyle dedi:
"Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu, Tanrı senin bütün günahlarını bağışladı, kabul et ve bütün lanetlerinden kurtul."
Caine cevap verdi :
"Tanrının bağışlamasıyla değil, kendi bağışlamamla yaşayacağım. Ben benim. Yaptıklarımı yaptım. Bu asla değişmeyecek!"
Ve Tanrının kendisi, Uriel'ın ağzından Caine'a son lanetini verdi:
"Sen ve senin çocukların, bu diyarda gezdiği sürece karanlığa tutunacaklar. Sadece kan içecekler. Sadece kül yiyecekler. Ölümde olacakları gibi olacaklar, ama ölmeyecekler ve hep yaşayacaklar. Son günlere kadar dokunduğunuz her şey yok olacak."
Bu lanetle Caine acı bir çığlık attı. Gözlerinden kan geldi. Bu gelen kanı bir kabın içine doldurdu ve içti.
Kafasını kaldırdığında Gabriel karşısında duruyordu, ona şöyle dedi:
"Adem'in oğlu, Havva'nın oğlu. Babamın bağışlayıcılığı bildiğinden çok daha büyük. Şimdi bile affedilmeye bir yol açıldı Bu yola "Golconda" diyeceksin. Çocuklarına ondan bahset, çünkü sadece bu yolla yeniden ışıkta yürüyebileceksiniz."
Vampirler asırlar boyu karanlıkların efendileri olarak yaşadılar. Bir kısmı etkisinde oldukları lanetleri güce çevirmeyi başardı, bir kısmı ise bunu başaramayarak yok oldu. Asırlar sonra vampir Antediluvianları bir araya geldiler ve Yüce Yaratıcıyı uyandırmak için gereken beş seçilmiş kişinin kanını bir Altar'ın ortasında birleştirdiler.
O'nun uyanmasıyla birlikte tüm topraklar yavaş yavaş karanlığa gömülmeye başladı. Antediluvianları yanına alan Yüce Yaratıcı ilk olarak "Rahn" Topraklarına yerleşti ve oraya görkemli bir şato inşa etti.. Burada kısa bir süre içinde gücünü topladı ve Karanlığın Efendileri'ni biraraya getirmek için Antediluvianlara emir verdi. Yaklaşık bir asır süren çalışmalar sonucunda tüm Vampirler inşa edilen görkemli şatoda bir araya geldiler. Güçlerini tamamen birleştirmek için bekledikleri bu süre içerisinde de kana susuyorlardı ve beslenmek için karanlığı bekliyorlardı. İnsanların içine karıştıklarında bir "vampir" olduklarını hissettirmemek için onların kılığına büründüler. Rahn'da kurulan şato güçlerini tamamen birleştirene kadar kalacakları geçici bir yerdi sadece. Tek bir amaçları vardı. Tüm Sosaria'yı karanlığa gömebilmek. Bunun için de güçlerini birleştirmeleriydi gerekli olan..
Bir asır..
Bir vampir için pek birşey ifade etmese de bir çok insan doğdu ve öldü bu hazırlıklar esnasında.Bir çok ırk için uzun bir süre idi.
Herşey hazırdı artık. "Rahn" Topraklarından ayrılacaklar ve ilk büyük şehirlerini kuracaklardı. Bu şehir gizli kalmalıydı kimse bilmemeliydi. Bu yüzden Yüce Yaratıcı sadece kendisini uyandıran Antediluvianlar ile yola çıktı ve ilk büyük Vampir şehrini kurmak için Sosaria'nın en becerikli marangozlarını bir araya toplattı. Onlara sadece yemek ve su verdi. Durmaksızın çalışmalarını emretti. Korkudan ne yapacaklarını bile bilemeyen insanlar kısa bir süre içinde şehri inşa ettiler (First City).
Onları serbest bırakabilirdi. Onlara güvenebilirdi. Fakat bunu yapmamalıydı, sonuçta onlar birer insandı ve yaşadıkları eziyet kine dönüşebilir, inşa ettikleri şehri tüm dünyaya duyurabilirdi. Bu sebeple şehrin inşa edilmesinden sonra hepsi katledildi.
First City'nin kurulması Vampirlerin daha rahat avlanabilmelerini, ihtiyaçlarını daha rahat karşılayabilmelerini sağladı. Artık onları görenler büyük bir korkuya kapılıyor, bazen korkudan hareket dahi edemiyorlardı. Kana her zamankinden fazla susamaya başladı vampirler,ayrım yapmaksızın herkesi katlediyorlardı.
Karanlığın Efendileri avlarına devam ediyorlar. Amaçları "Golconda" ya ulaşabilmek. Bunu başaracaklarına inanarak savaşıyor hepsi ve savaşmaya devam edecek..





Bilim Açısından Vampirlik

California Devlet Üniversitesi araştırmacılarından kimya profesörü Wayne Tikkanen’in yaptığı araştırmaya göre vampirliğin asıl sebebinin Porfiria hastalığı olduğu tespit edilmiştir. 1700’lü yıllarda hastalık hakkında bilgisi olmayan Avrupa'nın bu hastalığa yakalanları vampir olarak niteleyerek lanetlemekteydiler. Bir çeşit kan zehirlenmesi olan Porfirya hastalığının ilerlemesiyle derinin kızılötesi ışınlara karşı zayıfladığı ve bu nedenle karadığını açıklayan Tikkanen “Hastada anormal kıllanma görülür. Dudaklar kuruyup çekildiği için dişler ortaya çıkar. Hasta çok acı çeker. Sonunda çıldırır” diyerek hastalığı açıklamıştır. Bu hastaların derilerinin hassaslığı nedeniyle sadece geceleri çıkabildikleri tedavi amacıylada hayvan kanı içtiklerini belirten Tikkanen “Hikayelerde vampirlerin neden gece dışarı çıkıp kan içtiklerinin yanıtı işte bu” diye konuya açıklık getirmiştir.
Vampirler, Porfiria ve Çarpıtmaktan Kendimizi Alamadığımız Bilimsel Bilgiler
Bu yazıya “Vampir inanışının ortaya çıkış sebebi, aslında porfiria ismi verilen ender bir hastalıktı.” diye başlansa oldukça ilgi çekerdi sanırım. Üstelik bu cümleyi destekleyecek, pek çok veri de mevcutsa.. Hatta bir önceki gün koskoca bir Amerikalı profesör tam da şu cümleleri kullanmışsa:
“Porfiria hastalarında görülen hemoglobin eksikliğine bağlı kansızlık, eski çağlarda bazı hastaların kan içmelerine sebep oluyordu. Porfiria aynı zamanda hastaların dış görünüşlerine de etki ediyordu: derinin çok soluk renkli görünmesi, ışığa duyarlılık, hastalık sebebiyle floresan özellikte bazı maddelerin dişlerde birikmesi ve diş etlerinde aşırı çekilmeler... Sanırım vampirlerin nereden geldiğini çözdünüz bile.”
Evet harika bir konu bu. Efsanelerin ardında yatan bilimsel gerçekler.. Bununla birlikte biraz araştırınca çok ilginç bir tabloyla karşılaştım.
Vampir mitine sebep olan şeyin aslında bir hastalık olması pek çok yerde ilgi çekici bilimsel bir gerçek olarak insanlara sunulmuş (bizzat biyokimya profesörü bile yaptı bunu). Hem de kan içmelere, soluk benizlere, sivri dişlere bir bir açıklama getirilerek. Fakat biyolojiden biraz anlayan bir insan olarak okuduklarımda tutarsızlıklar olduğunu farkettim.
Vampirlerle porfiria hastalığı arasındaki bağı ortaya ilk olarak 1985 yılında biyokimyacı David Dolphin atmış. Bakalım Dolphin'in çarpıtmaktan kendisini alamadığı bilimsel bilgiler ile gerçekler arasında nasıl bir fark var?
Dolphin'in ortaya attıkları şöyle:
1) Porfiria hastaları gün ışığına aşırı duyarlı oldukları için, güneş ışığına en küçük bir maruz kalma bile vücutlarında ciddi şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bu bozukluklar arasında yüz derisinde çatlamalar, burnun ya da parmakların düşmesi, dudakların aşırı gerginleşmesi ve diş etlerinin çekilmesi sonucu dişlerin aşırı sivri görünmesi gibi durumlar var.
2) Ağır porfiria hastaları güneş ışığından korunmak için, aynı Dracula gibi, sadece geceleri dışarı çıkıyorlardı.
3) Günümüzde porfiria, kanda eksik olan maddelerin hastalara enjekte edilmesiyle tedavi edilebiliyor. Fakat yüzyıllar önce insanlar kendilerini tedavi etmek için kan içiyorlardı.
4) Sarımsak, porfiria semptomlarının ağırlaşmasına sebep olan kimyasal maddeler içeriyor. Bu yüzden porfiria hastaları -aynı vampirler gibi- sarımsaktan sakınıyorlar.
İlginç değil mi?
Fakat ne yazık ki gerçekler başka:
1) Öncelikle porfirianın pek çok farklı çeşidi var. Bunlardan sadece, en ender rastlanılan konjenital eritropoietik porfiria ciddi vücut bozukluklarına sebep oluyor. Bir kaynakta, şimdiye kadar rapor edilmiş böyle 200 vaka olduğu belirtilmiş. Bu sayının vampir mitlerine yol açmaktan çok uzak olduğu aşikar. Durum ne olursa olsun, 18. yüzyılda vampir olduğu iddiasıyla cesedi mezarından çıkarılan kişilerin hiç biri, tabi ki ölü olmaları dışında, tipik olarak bir görüntü bozukluğuna sahip değildiler.
2) Vampirlerin güneş ışığını sevmedikleri fikrini ilk ortaya atanların roman yazarları olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 18 ve 19. yüzyıllar sırasında Avrupa'da vampirlere gündüzleri rastlandığına ilişkin söylentiler var. Ayrıca her ne kadar Bram Stoker'in Dracula'sı ölü gibi(!) bembeyaz bir deriye sahip olsa da, Balkanlar'da al yanaklı tasvir edilen vampirlere rastlıyoruz.
3) Yukarıdaki iki şık belki tartışmaya ve yoruma açık olabilir ama Dolphin'in en çok açık verdiği nokta işte burası. Vücudumuz, sindirim sistemimize giren her türlü besini genellikle en küçük yapı taşına parçayıp daha sonra bu yapı taşlarından kendi karmaşık moleküllerini yapar. Porfiria hastalarının kanında eksik olan karmaşık molekülün, kan içerek vücuda kazandırılmasına imkan yok çünkü kanda bulunan her molekül midede ve bağırsaklarda sindiriliyor. Zaten dikkat edilirse ortaya atılan iddia, günümüzde porfirianın, hastalara kanda eksik olan maddenin doğrudan "enjekte edilmesiyle" tedavi edildiği bilgisini içerdiği için bir bakıma kendi kendini çürütüyor.
4) Son olarak sarımsakta porfiriaya kötü gelen bir maddenin varlığı şimdiye kadar ispatlanmış değil.
Dr. Dolphin, öykünün çekiciliğinden ya da böyle bir açıklamayı ortaya atmanın ona sağlayacağı popülarite düşüncesinden kendisini almamış olacak ki, göz göre göre yalan söylemiş.
Daha kötüsü özellikle üçüncü iddiayı çürütmek için gerekenlerin lise biyolojisi kitaplarında yazıyor olması. Bununla birlikte vampir mitine porfiria hastalarının sebep olduğu öyküsüne en güvenilir web siteleri bile, iddiaları yeterince sorgulamadan yer vermişler. Gerçi biyokimya profesörlerinin bile kendilerine bu konuda hakim olamadığını düşünürsek, ortada suçlayacak pek kimse kalmıyor gibi.

Sonuç olarak vampirlere gönül rahatlığıyla inanmaya -en azından şimdilik- devam edebiliriz.
Role-Play Cümleleri


Zafer bizim olucakdir, yaratıcının gücü sizinle olsun
Victoria du belum nostrum, potestas creare avec tu


Ölümü benim elimdendir, kanı da çok lezzetli
Mori du mon manus, sangius dulcis


Kont için savaşır, kont için kazanırız
Belum nam duco, nam duco victoria


Istirate çekiliceğim ben arkadaşım
Comitis moi vado torpor


Güç için savaşırız, güç kanda yatar, kan için savaşırız
Belum nam potestas, potestas incendo sangius, belum nam sangius


Kardeşimin düşmanı benim düşmanımdır
Atrox du frater, atrox du moi


Karanlığın gücü yanında olsun kardeş
Potestas calligiato vado aveca tu


Ocllo karanlık efendilerin diyarıdır
Ocllo est domus du dominus calligiato


Büyülerini vampirler icin kulan, o karanlık büyüleri
Supernuspotestas nam kindred, nam kindred supernuspotestas calligiato



Tören Sözleri
Vampir yapılırken:


Senin bedeninde artık ölümlü kanı yokdur, artık vampir kanındansın. Yaratıcının gücü hep yanında olsun, vampirin gücü yanında olsun. Bir süre güçsüz olucaksın, ancak karşılığında çok büyük güçler ediniceksin, ölümsüzlüğün gücü, vampir gücü


Lord yapılırken:


Yaratıcıya çok hizmet verdin karanlığın efendisi. Yaratıcının kanı, kanımdan, sana veriyorum. Tekrar iç onu, tekrar. Karanlığın lord'u. Yaratıcının gücü, vampirin gücü büyülerinden eksik olmasın.


Servus creare, calligiato dominus. Sangius du creare, nam tu, boire tut. Dominus du calligiato, creare potestas nam tu, kindred potestas nam tu


Yaradılış Destanı


Tibi aetre aeger,modere cervix sangius.Ablocare Caine's potentas posse.Tibi aetra Lamia.


Perque Remembera Caine(Yaradılış):
In Nomeni Caine diye başlar...


Caine Rursusque perperit fratrem euius Abel fuit autem Abel pastor ovium et Caine Agricola.


Caine Doğar:


Factum est autem post multos dies ut offeret Caine de fructibus terrae munera Dominus.


İlk kan dökülür ve Tanrı reddedilir.Sonunda Caine dünyaya hükmetmeye başlar:
Ad Caine vero et ad munera illuis non respexit irastus Que est Caine.


Ve bundan böyle Caine ve oğulları Kanla kurulan kardeşliği yaşatırlar.Kanla hükmederler dünyaya ve ölümlülere.O kan ki savaştır,o savaş ki yaşamdır...

Türklerdeki vampir inanışları



Türk folklorunda sık karşılaşılmasada Batı’nın literatürlerine girmiş kayıtlar mevcuttur. (Vampir-cadı bağlantısı ve kriminoloji kayıtlarına girmiş olan 1970’li yıllarda Cihangir vampiri gibi olaylarda yaşanmıştır.)
1884’te Budapeşte Üniversitesi öğretim üyelerinden ve şarkiyat akademisinin kurucusu Profesör Arminius Vambery’nin yayınladığı özyaşamsal kitabı “Arminius Vambery : Yaşamı ve maceraları” ‘nda Türklerdeki bazı vampir inanışlarınada değinmektedir. Macar dilinin köklerini araştırmak amacı ile Orta Asya’ya kadar derviş kılığında yolculuk eden Vambery’e göre :
“ Osmanlılar’da yaygın bir inanışa göre vampirler ağaç kovuklarında gizlenirler ve oralarda avlanırlarmış. Ele geçirilen vampirler kelleleri kesildikten sonra bir çuvala konup denize atılırmış”
Cadılar hortlayan ölülerdir” diye açıklar Prof. Pertev Naili Boratav ve ekler “Çokluk kadınların cadı olduğuna inanılır , ama erkeklerden de cadılaşanların bulunduğuna tanıt belgeler vardır. Türk geleneğindeki cadı aşağı yukarı Batı inanışlarındaki vampiri karşılar . Cadılar mezardaki taze ölüleri çıkartıp ciğerlerini yerlermiş. Bir Rumeli anlatmasından öğrendiğimize göre eskiden cadıları zararsız hale sokan uzman cadıcılar olurmuş.”
Borotav’ın vurguladığı cadı vampir ilişkisini ve cadıcıları kanıtlayan ilginç bir belgeyi Mehmet Seyda sunmaktadır: Aşağıdaki yazı 1833 yılında Tırnava kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmıştır:
“Tırnavada cadılar türedi . Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı.Zaire’ye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık , yorgan , şilte ve bohçaları didikler , açar , dağıtır insanların üzerine taş , toprak , çanak ve çömlek atar hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı , soruldu : “ üzerimize sanki manda çökmüş sandık “ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nicola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider , tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş , kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş , gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış , ırza , namusa , mala saldırmış , adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nicola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamızda cadı şerrinden kurtuldu”
Tırnava valisinin naklettiği olay türün literatürüne uygun bir vampir olayıdır. Arada nüans farkları olsada klasik cadıcılık yöntemlerini izlemektedir.Örneğin kazık göbeğe değilde kalbin hizasına çakılır yürekleri kaynatmak kadar cesetlerin kellelerini uçurmak da geleneğe göre etkin bir çaredir.
Daha yakın bir kaynak ise istanbulda yaşayan özel bir kan bankasını işleten gerçek kont Drakula’yı ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Kaynak 1965 tarihli Fate (yazgı) adlı Amerikan dergisidir.Olayı kaleme alan ve Drakula’yı İstanbul’da ziyaret eden Leo Heiman adlı bir yazardır. Yıllar yılı konusunu araştıranlar tarafından güvenilir bir kaynak olarak bakılan ve Kazıklı Voyvoda ’nın soyundan olan Kont Alexander cepesi Romanyalı olup 1947 yılında eşi Olga ile birlikte İstanbul’a yerleşiyor. Bir özel kan bankası kuruyor. Kişilerden kan ve plazma satın alıyor ve Türk hastaneleri ile Kızılay’a pazarlıyor. Yazar Heiman Kont Cepesi ile İstanbul Hilton’un barında buluşuyor ve söyleyişiyi kont’a ait bir yelkenlinin de barındığı İstanbul Yat KulübüBoğaziçi’ne bakan beş odalı bir daire’de eşi , iki kızı , iki kedisi ve bir papağanı ile birlikte yaşıyor. Kızlarından biri Fransız bir cerrahla diğeri Türk bir bankacıyla evli. Sohbet boyunca Yassıada şarabını yudumlayan kont Kazıklı Voyvodanın hikayesini uzun uzun anlatıyor ve Vlad Dracul’un soyunun tek vampiri olduğunu söylüyor. Leo Heiman’ın yazısı 1980 yılında tekrar gündeme geldiğinde Amerikalı araştırmacı Fern S. Miller yazarın kimliğini çözmeye çalışsada onunla ilgili bir iz bulamaz. Yazıyı yayınlamış olan Fate dergisi Heiman’ın adresine sahip olmadığını söylüyor. İsrail Hayfa’da bir Leo Heiman adresi bulunuyor ama adrese gönderilen mektup cevapsız kalıyor.Sonuçta 1980’den bu yana ne yazar Heiman ne de ropörtaj yaptığı kişi hakkında bilgi alınamadığından kaynak düzmece olarak raflara kaldırılıyor. ’nde sürdürüyor. Kont doğal olarak bir vampir uzmanı
1960’lı yıllarda İstanbul basınını meşgul eden Yeni Akşam gazetesinde manşet konusu olan vampirler vardır. Ancak bu haber tümden uydurma ve Edouvard Roditi’nin kara mizah türündeki “ İstanbul vampirleri : Çağdaş iletişim yöntemleri konusunda inceleme” ( The vampires of İstanbul: a study in modern communication met hods) adlı öykünün kahramanlarıdır.
 

µ.CastieL

New member
eline sağlık hikaye hoş... : ) konu ile ilgili bilimsel gerceklerde çok ilginç...

acaba kurt adam olayınında bilimsel bir durumu yada hikayesı warmı yoksa o tamamen sanat dunyasının vampırlere karsı bı ırk olusması acısından kendı hayal urunlerımı...
 

HTML

Üst