Vakıflar Yasası, Yeni İhanet.!

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Azınlıklar... Kutsal yerler... Ve..?

MHP Kurmayları Mehmet Ekici ve Süleyman Turan çirkin’le konuştuk...
Yeni Vakıflar Kanunu’nun yeterince gündeme gelmemesinden şikâyetçi oluyorlar... Doğru...
Memlekette bir “tek parti zihniyeti” var ki...
“Ayının dokuz şarkısı var, sekizi armut üstüne” misali...
“Laiklik de laiklik!..”
Ve tabii...
“Sadece Müslümanların” haklarını kısıtlamanın aracı olarak... Laiklik!..
CHP ve uzantısı olan medya grupları, “Yeni Vakıflar Kanunu”na “türban” mevzuundaki alâkasının trilyonda birini tahsis etmiyor!..
Böyle olunca da bu çok önemli ve tehlikeli adım gündemde pek yer bulamıyor...
Varsın olsun... Bari biz ilgisiz kalmayalım...
Gündemi kaplayan “laiklik” tartışmasından geri kalmak pahasına...
Görevimizi yerine getirelim...
öncelikle şunu ifade etmeli ki...
Batı’nın bu “azınlık” vakıfları konusunda bu denli bastırması ve hükümeti son derece “sıkıntılı” bir adım atmaya zorlaması ziyadesiyle dikkat çekici...
Meclis’in dünkü oturumunda, Osmanlı’nın nasıl yıkıldığına dair bir “zincir”e işaret edildi...
Şöyle ki;
Batı önce, “Azınlıklar” meselesini gündeme getirmişti...
Hemen ardından “Kutsal yerler”
Ve...
Son olarak da “Boğazlar” meselesi!..
Acaba şimdi de o mu oluyor?..
Batı’ya giden devlet adamlarımızın karşısına niçin sürekli olarak “azınlıklar” ve “kutsal yerler” meselesi çıkartılmaktadır?..
Ne gibi bir “acil” ihtiyaçtan kaynaklanıyor bu ısrar?..
“Azınlıklar” ve “Kutsal yerler” meselelerini peş peşe gündeme getiren Batı’nın hedefinde, “Boğazlar” da var mıdır?..
Tüm dostlarımızı bu meseleler üzerinde biraz daha fazla düşünmeye davet ettikten sonra...
Gelelim...
“Vakıflar Kanunu’nun ne gibi sakıncaları var?”ın cevabına...
İsterseniz; bilhassa MHP ve BBP’nin dile getirdiği “itirazların” bizce “ciddiye alınmaya değer olanlarını” şöyle bir sıralayarak cevap vermiş olalım.

İTİRAZ 1-
Kanun'un 25. maddesiyle yabancı vakıflar sınırsız gayrimenkul satın alabilme imkânına sahip oluyorlar. Bu Kanun'la özellikle yabancı kuruluşlardan yardım alıp verme imkânının tanınması, yabancılara toprak satışında getirildiği iddia edilen kısıtlamaları fiilen anlamsız hâle getiriyor. Kanunun sağladığı imkânla kurulacak ve çalışacak vakıflar Türk kuruluşu sayılacaklarından, hiçbir sınırlama olmaksızın mülk de edinebileceklerdir. Bugün bile, Rum Patrikhanesinin bulunduğu Balat'ta birçok ev gayrikanunî bir şekilde el değiştirerek İtalyanların kontrolüne geçmişken, bu Yasa'nın kabulüyle, İstanbul'da küçük bir Vatikan oluşması da işten bile değildir.

İTİRAZ 2-
Bu düzenlemeyle, vakıf kurmada sermaye sınırlaması, malları edinme amaçlarının belirtilmesi şartı kaldırılıp, bunların başka amaçlarla kullanılabilmesi ve vakıflar arasında mal değişimine imkân veriliyor. Amaç denetimine ilişkin bir hüküm yer almadığına göre, amacın denetimini nasıl yapacaksınız?.. Yasa’nın 25. maddesinde denilmektedir ki, "Vakıflar, vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç ve faaliyetleri doğrultusunda uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler." Yabancı vakıfların Türkiye'de ne tür faaliyette bulunacağının, hangi amaca hizmet edeceğinin, denetimi nasıl yapılacaktır?

İTİRAZ 3-
Bu Kanun'la, vakıfların uluslararası ilişkilerinde her türlü sınırlandırma kaldırılmaktadır, çünkü yeni Yasa, vakıfların yurt dışı ilişkilerini devlet kurumlarının takip etme yetkisini de içermemektedir. Vakıflar, yurt içi ve yurt dışından ayni ve nakdi bağış, yardım alıp yardımda bulunabilecekler, şirket kurabileceklerdir. Bu vakıfların fiilen yapa geldikleri ancak illegal olan faaliyetleri şimdi legalleştirilmiş olmaktadır!..

İTİRAZ 4-
Bu da çok önemli; yabancılar da bu vakıflarda görev yapabilecek, uluslararası kuruluş ve vakıflardan yardım alıp verebilecek, şirket kurabilecekler. Dahası bu vakıfların malları haczedilemeyecek ve kamulaştırılamayacak, yöneticileri ise artık sadece mahkemelerce görevden alınabilecek.

İTİRAZ 5-
Yunanistan’daki Müslüman Türk azınlığı ile karşılıklılık-mütekabiliyet esası başta olmak üzere Lozan’ın bu konudaki tüm hükümleri çiğnenmekte, azınlıklara sınırsız hak ve serbestliğe varan yeni imtiyazlar tanınmaktadır. Lozan’da “hayri, sosyal ve dini” amaçlı vakıflar kurulabilmesi öngörülüyor. Başka bir amaçla vakıf kurulamıyor. Ayrıca, Lozan’a göre vakıfların mal edinme ve satın alma hakları yok. Bu yasayla Lozan delinmiş oluyor.

İTİRAZ 6-
Ayrıca “kültür eserlerinin ihyası” adı altında, artık kilise, sinagog vs. kültür varlığı addediliyor. üstelik tasarı ile bunların bakım ve onarımını ihale kanunu şartlarına uymaksızın Vakıflar Genel Müdürlüğü üstleniyor.

İTİRAZ 7-
AB güya bunları, “Türkiye’nin AB hukukuna uyum sağlaması” için istiyor, biz de güya “AB’ye uyum” gerekçesiyle yapıyoruz. Peki, doğru mu? Değil, zira AB ülkelerinde değil bu gibi hak ve düzenlemeler, ortak bir "vakıf" tarifi bile yok. Her AB ülkesi, "gelenek ve kültürüne göre" farklı düzenlemeler yapmış. Ama hepsinde de, özel vakıflar dâhil amaçları, mal-mülk edinme, bunları kullanmada tümüyle devlet denetimine tabi.

İTİRAZ 8-
Ermeni cemaati vakıfları uzun zamandır Anadolu'da araştırmalar yaparken, Ermeni Patriği Mutafyan, "Anadolu'da binden fazla kilise, dört yüzden fazla manastır vardı, kırk bir tane kalmış, bir kültür yok oluyor." deyip dururken neyin amacından bahsediyorsunuz? Zeugma, Ani Harabeleri, Akdamar, Hasankeyf neden uzun zamandır AB’den gelen heyetlerin özel ilgi alanının içinde yer alıyor?

İTİRAZ 9-
Vakıfların yurt dışından sınırsız bağış alabilmesi sonucunda -civar ülkelerde yaptığı bilinen- Soros tipi fonların rahatça ve sınırsızca hareket edebileceği yasal bir zemin oluşmaktadır.

Serdar Arseven
Vakit
 
Azgınlık Vakıfları

Tarhan Taykut




Bir gün babanızdan kalan evinizin güzel bahçesinde şöyle güzel ve demli bir çay içmekteyken kapınızdan içeriye turist kılıklı keçi sakallı bir adamla beraber birer avukat ve polis içeri dalsalar ve sizin güzelim evinizin aslında iki yüz sene önce kurulan Papaz Dimitrius vakfına ait olduğunu bu sebeple Avrupa Birliği yasalarına göre malınızı onlara vermeniz gerektiğini söyleseler ve siz daha ne olduğunu anlamadan don gömlek ailenizle birlikte
kapınızın önüne koysalar ne yaparsınız

HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?


"Olur mu hiç öyle şey kardeşim"

dediğinizi duyar gibiyim ama sevgili dostlar AKP hükümeti Avrupa'dan aldığı emirler dahilinde azınlık vakıflarına mallarını geri isteme hakkı tanıdığı gün başınıza gelecek aynen bunlar olacaktır.

Bu hükümet Avrupa Haçlı Birliğinden müzakere tarihi alıp seçimlere gidebilmek ve koltuklarını koruyabilmek için Avrupa'ya öyle tavizler vermeye hazırlanıyor ki yakında bileğimizin gücüyle aldığımız topraklarımızdan bir kaç imzalı kağıt parçasıyla kovulursak hiç şaşırmayın.

Bu hükümetin Avrupa'dan hiç bir zaman bitmeyecek sahte bir müzakere tarihi alabilmek için gözü öylesine dönmüştür ki Yunan çapulcu ordusunu İzmir'den denize döktükten sonra imzaladığımız Lozan antlaşmasını ortadan kaldıracak yeni antlaşmalara bile gözleri kapalı her tür imzayı basacak hale gelmişlerdir.

Sesinizi çıkarmaz ve tepkinizi göstermezseniz altınızdaki evi bile çekip alabilecek türden anlaşmalardır bunlar.


Azınlık vakıfları dediğimiz şey nedir derseniz biraz açıklamaya çalışayım. Biliyorsunuz

Osmanlıdaki sisteme göre Hıristiyan vatandaşlar ödedikleri küçük bir vergi karşılığında hayatlarını rahat içinde sürdürürler ve kimse ne inançlarına ne de ticaretlerine karışırdı.

Üstüne üstlük İmparatorluğun sahibi olan Türk milleti sınır boylarında yüzlerce çeşit düşmana karşı kılıç sallar can alıp can verirken bu azınlıklar rahat içinde keyiflerine bakarlardı.

Bu sebeple Türk milleti bitip tükenmez savaşlarda günden güne kan kaybederken
bu azınlıklar semirip, güçlendiler ve bizim dedelerimiz cephede kan dökerken onlar
edindikleri paralarla ülkenin en güzel topraklarını satın aldılar.

Satın aldıkları bu toprakları da vakıflaştırıp ellerinde kalmasını garantilediler.


İmparatorluk güçlüyken sorun çıkaramayan bu azınlıklar güçten düştüğümüz gün kendilerine
yapılan onca iyiliği unutup ekmeğini yedikleri Osmanlıya ihanet etmekte hiç gecikmedi.


Bu azınlıklardan Rum ve Ermeniler Kurtuluş savaşı sırasında biri doğudan öteki batıdan
saldırıp Türkün kanına ekmek doğramaya kalkmışlardı hatırlarsanız.

Savaş sonrası hakkettikleri cevabı alan bu hainlerin yüzyıllardır yağmaladıkları ve vakıf adı altında sakladıkları vatan toprakları da Atatürk tarafından ellerinden çekilip alınarak
esas sahipleri olan Türklere verildi.

Çünkü hainlerin bu topraklar üzerinde hiç bir hakkı olamazdı artık.

Bu sebeple Türkiye'deki toprak ve taşınmaz mülklerin büyük çoğunluğu bir zamanlar işte
bu azınlık vakıfları denen oluşumların mülkündeydi.

Kısacası size dedenizden kalan toprak parçası veya taşınmaz mal aslında bir Rum veya Ermeni vakfının mülkü olabilir.

İşte Avrupa Haçlı Birliğinin planı da burada başlıyor.

Silah gücüyle Türkün elinden alamadıkları toprakları bu sefer işbirlikçileri Ampulcülerin yardımıyla imzalı kağıt parçaları ile alacaklar.

Avrupa Birliği Türkiye'ye azınlık vakıflarının haklarını iadeyi bir kere kabul ettirirse
artık yapacak hiç bir şey kalmayacaktır.

Çünkü hakkınızı Türk mahkemelerinde koruma hakkınız bile olmayacak ve gidebileceğiniz
tek mahkemede Avrupa Haçlı Birliğinin kurduğu Hıristiyan Mahkemeleri olacaktır.

DURUMUN VAHAMETİNİ KAVRAYABİLDİNİZ Mİ ACABA?


Bu tip bir geri alım sürecinin başlamasını takiben en çok vakıf arazisine sahip olan Rum Patrikhanesi ve Ermeni kilisesi Türkiye'nin en değerli yerlerindeki trilyonluk
arazilere el koymakta gecikmeyecek.

Özellikle Rum Patrikhanesi İstanbul içinde alacağı arazileri birleştirip kendine ait Vatikan benzeri bir şehir devlet kurma girişiminde bile bulunabilir.

Türk milleti başındaki işbirlikçiler ve vurdumduymazlar sayesinde tarihinde ilk defa tek bir silah atmadan elindeki toprakları imzalı kağıtlar karşılığında kaybetme tehlikesi altındadır.

Burada söz ettiğimiz topraklar ve mülkler sizin şu an yazımı okuduğunuz eviniz veya
işyeriniz bile olabilir. Kardeşler durum ciddidir ve çizmeleri giyme vaktidir.


PEKİ NE YAPILABİLİR?

İlk olarak tüm çevrenizdekilere bu gelişmeleri açıkça anlatın ve alın teriyle kazandıkları
mülklerinin tehlike altında olduğunu iyice belirtin. Bunun arkasından ülke çapında yapılacak
toplantı ve mitinglerle bu konuya yönelik tepkinizi belirtebilirsiniz.

Tabii bütün bu tepkiler dile getirilse bile koltuk hırsından gözü dönmüşleri
caydırmak mümkün olmayabilir.

Böyle bir durumda ise geriye kalan tek çare Milliyetçi ve korkusuz kadroları ilk seçimde
iktidara getirmek ve AKP hükümetini elbirliği ile sandığa gömmek olacaktır.

Merak etmeyin Milliyetçi iktidarın yapacağı ilk iş Avrupa Haçlı Birliği ile yapılmış
tüm işbirlikçi anlaşmaları çöp kutusuna fırlatıp atmak ve açıkgöz azınlık vakıflarına
avuçlarını yalatmak olacaktır.
 
bu vakıflar yasasını zamanında gecıremedıler sımdı de gerılen ortamdan faydalanıp oldu bittiye getırmek istiyorlar.........RESMEN LOZAN NI DELMEKTİR BU........adı ihanetten baska bırsey degıldır...
 
Oktay EKŞİ
[email protected]

Tutarsızlık

ADALET ve Kalkınma Partisi iktidarının birbiri ardından yaptığı reformların (!) sonuncusu da yaşamımıza girdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün imzalayarak -teknik deyimle söyleyelim- "yayımlamak" amacıyla Resmi Gazeteye göndermesi sonucu "Vakıflar" yasamız baştan sona değişti.

Konu hayli teknik ve inanılmaz derecede kuru olduğu için yasa metnine ilişkin laf etmeyeceğiz.

Zaten ona gerek de yok. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu konuyla ilgili konuşmalarını başa tarihlerini koyup özetle size sunarsak, bugün bulunduğumuz noktaya nereden geldiğimizi ve yasanın ne getirip ne götürdüğünü kendiniz de değerlendirebilirsiniz.

Başbakan Erdoğan’ın TBMM AKP Grubu’nda 12 Şubat 2008 günü yaptığı konuşmadan:

"Vakıf olayı (...) devletten devlete bir mahsuplaşma olayı değildir. (...) Eğer devletten devlete bir mahsuplaşma olayı olmuş olsa, karşımdaki ne yaptı, ben de ona göre ne yapayım diyebiliriz. Ama insana ait veya herhangi bir vakfa ait bir olay nedeniyle bizim bir mahsuplaşma veya bir mütekabiliyet arama anlayışımızı ben doğru bulmuyorum. Ve bunun istismarını da doğru bulmuyorum. Bunun üzerinden siyaset yapmayı da doğru bulmuyorum. Biz bu noktada tarihte nasıl örnek olmuşsak, aynen ecdadımızın torunları olarak yine biz örnek olmaya devam etmeliyiz diyorum."

Demek ki neymiş? "Biz bu konuda ne mahsuplaşma ne de mütekabiliyet arar"mışız!

Bu görüşü Başbakan Erdoğan 17 Şubat 2008 günü de şöyle özetliyordu:

"Bu devletten devlete bir vakıf hukuku değildir, olaya böyle bakmayacağız. Çünkü siz orada kalkıp bir mütekabiliyet arayabilirsiniz, bir mahsuplaşma düşünebilirsiniz. Ama burada kişilerin, kurumların hukuku var. Siz kalkıp da mütekabiliyet arayamazsınız..."

Gördüğünüz gibi burada "kişilerin, kurumların hukuku" varmış. Onu dikkate almalıymışız. Nitekim aynı konuşmada vurguladığına göre öteki (galiba) ülkelere:

"Bak, biz nasıl sizin hukukunuzu, hakkınızı koruyorsak, lütfen siz de bizim buradaki vatandaşlarımızın hakkını hukukunu koruyun" diyebilmeliymişiz.

Başbakan devam ediyor:

"Korumadı, korumazsa korumasın kardeşim. Biz pisliği pislikle temizlemeyiz, pislik temiz suyla temizlenir. Onlar böyle yapıyorsa yapsın."

Peki ama aynı Tayyip Erdoğan 26 Eylül 2006’da (bir buçuk yıl önce) bu konuda ne demiş? Okuyun:

"Bizler Vakıf Kanunu’yla alakalı olarak, Lozan’a dayalı olarak, biz mütekabiliyet esasına dayanarak adım atarız. Ve burada da Yunanistan’da Müslüman Türklerin vakıflar noktasındaki hakları neyse, burada aynı hakları biz de bu çıkaracağımız kanunda onlara veririz."

Tatmin olmadınız mı? Sayın Başbakan’ın şu sözlerini de okuyun öyleyse:

"Bu yasal düzenleme ile yapılan spekülasyonların aksine Lozan Anlaşması’ndan kaynaklanan haklarımız da korunmaktadır. Zira mütekabiliyet esası getirilmektedir. Yani Türkiye’de azınlık vakıflarına tanıdığımız hakların yurtdışında yaşayan Müslüman Türk azınlığına da tanınması şart koşulmaktadır."

Hálá mı tatmin olmadınız? O zaman tutarsızlık sizde olmalı.
 
Geri
Üst