Vakıflar Yasası Meclisten Geçti

fatihsan

New member
ANKARA - Kabul edilen yasaya göre, cemaat vakfı tanımına, “Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıfların yöneticilerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olacağı” şartı eklenirken, esnaf vakfı ise “Vakıflar Kanununun yürürlük tarihinden önce esnaf tarafından kurulmuş vakıflar” olarak tanımlandı.


Yeni vakıflar, vakıf senetlerinde yazılı amaçlarını gerçekleştirmek üzere, Vakıflar Genel Müdürlüğüne beyanda bulunmak şartıyla şube ve temsilcilik açabilecek. Yabancılar, aynı zamanda Türkiye’de kurulan vakıfların yönetim organlarında da görev alabilecek.

Mülhak vakıflar, Anayasaya aykırılık teşkil etmeyen vakfiye şartlarına göre Vakıflar Meclisi tarafından atanacak yöneticiler eliyle yönetilecek ve temsil edilecek.

Yasayla yabancıların Türkiye’de hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilmelerine olanak sağlanıyor. Cemaat vakıflarının yöneticileri, mensuplarınca kendi aralarından seçilecek.

Yeni vakıfların kuruluşunda, gayesini gerçekleştirecek asgari mal varlığı miktarı, mahkemece belirlenecek. Yeni vakıfların yönetim organı, vakıf senedine göre oluşturulacak ve bu vakıfların yönetim organlarında görev alanların çoğunluğunun, Türkiye’de yerleşik bulunması gerekecek.

Kurucularının çoğunluğu yabancı olan vakıfların mal edinmesi, Tapu Kanunundaki sınırlamalara göre yapılacak.

10 yıl süreyle yöneticisi atanmayan veya yönetim organı oluşturulamayan mülhak vakıflar, mahkeme kararıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yönetilip temsil edilecek.

Mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara, bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamayacak.

Yasaya göre, yabancılar Türkiye’de vakıf kurabilecek. Vakıflar mal edinebilecek, malları üzerinde tasarrufta bulunabilecek.


:vur:vur:vur


Lutfen kaynak ekleyiniz
 

Vtnsvr

New member
KİLİSELER İHYA OLACAK!..
Bir anda trilyonlarca liralık servete kavuşan Rum Papaz Bartholomeos Anadolu"yu yeniden fethe çıkacak
21 Şubat 2008 Perşembe 09:39
10. Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer"in “Lozan"ı deliyor” diyerek veto ettiği Vakıflar Yasası, AKP"nin oylarıyla Meclis"te yeniden kabul edildi. Anayasa Mahkemesi"ne yapılacak itirazda, hükümetin lehine karar çıkması halinde Bartholomeos"a gün doğacak. Fener Papazı, trilyonlarca liralık mülklerin kontrolünü ele geçirecek.



AB"ye uyum adı altında çıkarılan yasalarla misyonerliğin önünün açılmasını da yararlanacak olan Papaz"ın hedefinde önce İstanbul Suriçi"ni Vatikan"laştırmak var. Bartho, ardından Anadolu seferine çıkacak. Devletin kesesinden onarılan kiliseleri faaliyete geçirip, cemaat toplama organizasyonlarına hız verecek.




Sezer tarafından "Lozon deliniyor" denilerek iade edilmişti
Vakıflar Yasası geçti
Yasayla yabancıların Türkiye"de yeni vakıf kurabilmelerine olanak sağlanıyor. Yabancılar, aynı zamanda Türkiye"de kurulan vakıfların yönetim organlarında da görev alabilecek

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer"in, “Lozan"ı deldiği” gerekçesiyle yeniden görüşülmek üzere Meclis"e iade ettiği tartışmalı Vakıflar Yasa Tasarısı TBMM Genel Kurulu"nda kabul edildi. Kanunun tümünün yapılan açık oylamasına 314 milletvekili katıldı. Oylamada, 242 milletvekili kabul, 72 milletvekili ise ret oyu kullandı. Anayasa Mahkemesi"ne yapılacak itirazda, hükümetin lehine karar çıkması halinde Bartholomeos"a gün doğacak. Fener Papazı, trilyonlarca liralık mülklerin kontrolünü ele geçirecek. AB"ye uyum adı altında çıkarılan yasalarla misyonerliğin önünün açılmasını da yararlanacak olan Papaz"ın hedefinde önce İstanbul Suriçi"ni Vatikan"laştırmak var. Bartho, ardından Anadolu seferine çıkacak. Devletin kesesinden onarılan kiliseleri faaliyete geçirip, cemaat toplama organizasyonlarına hız verecek.

Yasa ne getiriyor
Bazı değişikliklerle kabul edilen Kanuna göre, yabancılar, Türkiye"de hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilecek. Vakıflar, izin almadan mal edinebilecek, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilecek. Kurucularının çoğunluğu yabancı olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri hakkında, Tapu Kanunu hükümleri uygulanacak.

Uluslararası faaliyet
Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi durumunda Meclis kararıyla aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilecek veya vakıf akarına dönüştürülebilecek. Vakıflar, vakıf senedinde yer almak kaydıyla, amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilecek, yurtdışında şube ve temsilcilik açabilecek, üst kuruluş kurabilecek ve yurtdışında kurulan kuruluşlara üye olabilecek. Vakıflar, yurtiçi ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan, ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilecek, yurtiçi veya yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilecek.

Şirket kurma
Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğüne bilgi vermek şartıyla iktisadi işletme ve şirket kurabilecek, kurulmuş şirkete ortak olabilecek. Kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların kurduğu yahut paylarının yarıdan fazlasının bu nevi vakıfların sahip olduğu şirketlerin mal edinmeleri hakkında, aynı vakıfların mal edilmelerini düzenleyen hükümler uygulanacak. Vakıflar Meclisi, Vakıflar Genel Müdürlüğünün en üst seviyedeki karar organı olarak görev yapacak.



Neden veto edilmişti?
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Vakıflar Yasası"nı tekrar görüşülmesi için 22. dönem de TBMM"ye geri gönderirken gerekçesinde, “Yasa Koyucunun, kabul ettiği yasalarda Lozan Antlaşması kurallarını göz önünde bulundurması hukuksal gerekliliktir” ifadesini kullanmıştı. Sezer yasayla; cemaat vakıfları mülhak vakıf statüsünden uzaklaştırılarak yeni vakıf statüsüne yakınlaştırıldığından, bunların yönetim organının oluşturulamaması durumunda mazbut vakıflar arasına alınmasına olanak bulunmadığı gibi, cemaat vakıflarının tüzel kişiliklerinin sona ermesine ilişkin herhangi bir düzenlemenin de bulunmadığı, başka bir anlatımla, bu konunun boşlukta bırakıldığını gerekçe olarak göstermişti.



Anayasa Mahkemesi"ne gidecekler
CHP, Vakıflar yasası"nın onaylanmasının hemen ardından iptali için Anayasa Mahkemesi"ne gidecek .Konuya ilişkin açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, yasanın Anayasa Mahkemesi"nden döneceğini söyledi.





internet haber
 

a_sametkan

New member
Demokratik Türkiye Yolunda Bir Adım Daha

Vakıflar Kanunu mecliste kabul edildi. Her ne kadar katılımın bu derece düşük olması düşündürücüyse de gündemin başörtüsü olduğu bir durumda parlamenterlerin ilgisizliği normal karşılanabilir.

Vakıflar Kanunu AB 9. Uyum Paketinin bir parçasını oluşturuyor. Aslında hükümetin 2 yılda 8 paketi geçirip yıllardır sadece 1 paketi geçirememesi hükümetin bu konuda ipe un serdiğinin göstergesidir. Lakin bugün itibariyle kanunun geçmiş olması sevindirici bir durum.

Yasaya muhalif konumda olanların en çok dile getirdiği Lozan’ın delinmesi. Lozan Cumhuriyet tarihimiz boyunca birçok kez delindi. Lakin delinme bizim tarafımızdan ve azınlıkların aleyhine şekilde.

1971 muhtırası sonrasında Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapatılması Lozan’a aykırıydı. Türkiye Lozan’ı bu yolla çiğnedi. Çünkü azınlık okulları Lozan’ın bir parçasıdır. Fakat Türkiye bu okulunun kapatılmasıyla kendi rahibini yetiştiremiyor. Türkiye kültürüne uzak din adamı ithal ediyor.

Ayrıca yeni yasayla Vakıf enflasyonu yaşanacağı iddiası yersizdir. Açıkça ifade edildiği gibi yeni bir vakfın açılması söz konusu değildir. Aslında vakıflar Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde mülk sahibi olabiliyordu. Bu daha sonra konulan bir yasaktır.

Azınlıklar da bu ülkenin vatandaşlarıdır. Onlar da askere gitmekte, vergi vermekte ve bu ülkenin kimliğini, pasaportunu taşımaktadır. Bugün muhalefetin takındığı tavır dışlayıcı, düşmanlaştırıcıdır. Bu insanları öcü gibi görerek zaten yok olan çok kültürlülüğü tamamen sona ermesi söz konusudur.

Bu kanun AB uyum yasalarınca gündeme alınması onu zararlı yapmaz. Unutmayalım ki bu reformların amacı bu ülkenin vatandaşlarının sorunlarını çözmektir. Demokrasilerde parlamento sadece çoğunluğun problemlerinin çözüldüğü yer değildir. Sayıca az olanların sorunlarını da çözmek meclisin görevidir.

Türban takanları öcü gören zihniyet ile azınlıkları öcü ve bölücü gören zihniyetin ortak noktaları olduğunu düşünüyorum. Her ikisi de kendi gibi olmayanı öteki görüyor. Ve kendi yaşam şeklini korumak adına başkalarının yaşam şekline, özgürlüklerine saldırıyor. Bu da onları benzer kılıyor.

Korkularla, vehimlerle, zihnimizdeki öcülerle demokrasi ve özgürlük bir arada yürümez. Önce bu ülkenin insanlarına güvenmeliyiz. Unutmayalım ki, Türkiye Cumhuriyet laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir.

htpp://abdussametkandemir.blogcu.com
 

digiklan

New member
Kardeşim ne kadar idealistsin sen öyle. Konunun işine gelen yerlerini alıp süsle bir fikir gibi ortaya koy. Bir Avrupa Birliği ülkesi olan Yunanistan'ın Batı Trakya'daki Türk vakıflarına yaptığı uygulamaları biliyor musun? Batı Trakya Türkleri'nin her konuda yaşadığı bürokratik engelleri niye söylemiyorsun? Lozan'ı bir çok kez delen tarafın Yunanistan olduğunu, bir çok yerde bizim reaksiyon gösterdiğimizi neden açıklamıyorsun? Bu ülkenin en zengini hep azınlıklar olmuştur. Osmanlıdan beri ticaretle uğraşan yahudi, rum ve ermeni kökenliler hep Türk halkının çok çok üzerinde bir refah seviyesine sahip olmuştur. Bunların bir çoğu da hala gayri menkul zenginidir.

Ayrıca bölünme ve dış provakasyon gibi dertleri olmayan avrupalı devletlerin kendi özgürlük tanımlarını bize dikte ettirmelerine ne kadar da sıcak bakıyorsun. Bu yasa ile var olan vakıflar şirket kurup ticaret yapabilecek ve mülk edinebiliecek. Sonuç ne olacak sanıyorsun yurt dışından bu kilise vakıflarına para akışı yapılacak. Bugün bir kaç yüz mülyon dolara Türkiye'den toprak satın alıp onun üzerine fabrika kurup senin sanayicine rakip olacak bu vakıflar. Bu vakıfların kurduğu şirketler senin devletinin ihalelerine katılacak. Ticari faaliyetlerde söz sahibi olacak, spekülatif hareketlerde baş aktör olacak.

Bu vakıflar parasal güç ile desteklenip ülkede bir baskı unsuru olacak. Bı vakıflar ev satın alacak sen okendi ülkende hıristiyan bir vakfın satın aldığı gayrimenkullerde kiracı olacaksın.

BU CEMAAT VAKIFLARININ BÜYÜK ERMENİSTAN VE BÜYÜK RUM İMPARATORLUĞU GİBİ HEDEFLERİNİN OLDUĞUNU GÖRMEZDEN GELEREK SENİN GİBİ HOŞGÖRÜLÜ YAKLAŞMAK SİYASİ SAFLIKTIR YA DA VATANA İHANET.

Sen sanki bir iskandinav ülkesinde yaşıyormuşcasına soğuk kanlı tavırlarla devam et. Vatanının bir ateş çemberi içinde inşa edildiğini görmezden gel arkadaşım. Bu yasa anayasa mahkemesinden döner. Dönmezse de bu yasayı döndürecek toplumsal bilinç için sonuna kadar savaşırız.

saygılar
 

Vtnsvr

New member
digiklan'dan alıntı;

"BU CEMAAT VAKIFLARININ BÜYÜK ERMENİSTAN VE BÜYÜK RUM İMPARATORLUĞU GİBİ HEDEFLERİNİN OLDUĞUNU GÖRMEZDEN GELEREK SENİN GİBİ HOŞGÖRÜLÜ YAKLAŞMAK SİYASİ SAFLIKTIR YA DA VATANA İHANET."

tamamıyla katılıyorum düşüncene ve yukarıdaki yazıyı okuduktan sonra dedigin tarz bir neslin artık var olduguna kesinlikle inanıyorum.
 

araghorn-g

Pentaxian
böyle bir yasayı yapanları, ön ayak olanları kınıyorum...
benim gözümde bu olay kendi vatandaşına ihanetttir. umarım tasarı yasalaşmaz..
 

fatihsan

New member
AKP hükümeti AB’ye (Avrupa Birliğine) girebilmek için birlik üyesi olma şartlarında bulunmayan ve hiçbir üye devletin de üye olurken yerine getirmediği konularda, AB’ye ve Dünyanın jandarmalığına soyunan ABD’ye taviz üzerine taviz vermektedir.

Henüz üye olmadan “Gümrük Birliği protokolünü” imzalayan Tansu Çiller hükümeti, bizim ekonomide ve ticarette elimizi kolumuzu bağlamış, mallarımız AB ülkelerine gümrüklü olarak girerken onların mallarından gümrükleri düşürmemiz sebebiyle Türk sanayicileri ve üreticileri imalat ve üretim yapamaz hale gelmişlerdir. Hele Çin’in ucuz ve harcıâlem mallarının AB ile yaptığı ticari anlaşmasıyla, AB ülkelerine ve Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamış Türkiye’ye de girmesi, ticari hayatımızı felç etmeye yetmiştir.

AKP’li Erdoğan hükümeti de daha üyelik durumumuz gerçekleşmeden “AB Anayasasını” Türk düşmanı bir papazın heykeli altında imzalayarak, bizi henüz kabul etmemiş olan AB’ye kendilerini bağlı hissetmeye başlamıştır. Hatta bunun için aynı günün gecesi (Başbakanın Brüksel’den dönmesi) Ankara’nın Kızılay meydanında havai fişek atarak, şarkıcı ve türkücülere şarkı söyleterek bayram olarak kutlamışlardı.

Aradan geçen zamanda “AB uyum yasaları” adıyla kendi yasalarımızı onların yasalarına uydurma çalışmaları yapılmış bunu için “Kanunlarımızda zina suçunun suç olmaktan çıkartılması, domuz eti kasaplık et statüsüne alınması” gibi birçok yasa değişikliğine gidilmişti.

Bu çalışmalar bir taraftan devam ederken “Tapu ve kadastro kanununda” yapılan değişikliklerle, “yabancılara gayrimenkul (taşınmaz mal edinme) alma hakları verilmiş, o günden bu yana milyonlarca metre kare arsa başta Yunanlılar olmak üzere İsraillilere, Almanlara vb. yabancı ülke uyruklularına satılmıştır.


İş bununla da bitmiş değildir. Şimdi çok daha tehlikeli oyunun başımıza patlamasına ramak kalmıştır. O oyun, Vatikan gibi bir devletin Türkiye’de de kurulması çalışmasıdır.

Lozan antlaşmasında Türkiye’de bırakılan Fener Rum Patrikhanesi, Fatih Kaymakamlığına bağlı ve sadece Rum uyruklu vatandaşlarımızın ibadet ve ayin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmalar yapabiliyordu.

Ancak bizim “hangi şart ve şekilde olursa olsun AB’ye gireceğiz” isterisiyle hareket eden idarecilerimiz, AB’li ve ABD’li yöneticilerin karşımızda her an gündeme getirdikleri bazı tavizler vermemizi isterlerken bunun karşılığında AB’den bir takım maddi ve manevi kazançlar elde etmemize ait elimizdeki bütün kozlarımızı kaybetmişizdir.

Kıbrıs’a ait elimizde bulunan yasal hakların verilmesi bunlardandır. Durduk yerde Başbakanın “Kıbrıs’ta çözümsüzlük çözüm değildir” söylemiyle altın tepsi içerisinde Yunanlılara sunulmuştur. Ve işte Fener Rum Patrikhanesi aldığı idari ve kanuni tavizlerin yanı sıra “Vakıflar Kanunu değişikliği” ile artık bir daha güçlü konuma gelmek üzeredir.

DEVLET İÇİN DEVLET Mİ?

Yunanlıların, ülkemizdeki Rum uyruklu vatandaşlarımıza ilgileri çok açıktır. Daha geçenlerde ülkemizi ziyaret eden Yunan Başbakanının hükümetimizden istediği taleplerine bir bakar mısınız? Ruhban okulu açılsın, Patriğe Ekümeniklik tanınsın, Fener Patrikhanesinin yeni gayrimenkul alımına izin verilsin, yurtdışında gönderilen yardımlara müdahale edilmesin, Rumların eğitim ve öğretimlerine Milli Eğitim karışmasın (Tevhid-i Tedrisat kanunu delinsin) gibi birçok istekler.

1974 de bizi Kıbrıs Barış harekâtını yapmaya zorlayan olay Kıbrıs Rumlarının EOKA adıyla kurdukları katliam çetelerinin Kıbrıslı Türkleri katletmeleri değil midir? O zaman da Yunanlıların bu katil çetelerine nasıl destek verdikleri unutulmuş mudur?

Şimdi de “kuzu postuna bürünmüş kurt” Rumlar, MEGALO İDEA’larını gerçekleştirmek (Büyük Helen Devletini kurulması ve İstanbul’un Kostantinopolis olması) için çalışmıyorlar mı? Hala okul kitaplarında Yunan çocuklarına bunlar öğretilmiyor mu? Bizim, Sultan Fatih’in fethinin bir sembolü olan ve cami iken kapatıp müze yaptığımız Ayasofya’yı tekrar kilise haline getirmeyecekler mi?

Fener Rum Patriği daha şimdiden kendini Ekümenik ilan etmemiş midir? Koç gurubunda Mustafa Koç kendi yatıyla Patriği bir Karadeniz seyahatine çıkartarak Rus şehirlerindeki Ortodoks Papazlarına empoze etmemiş midir?

Patrikhanede uzun yıllardır kapalı tutulan “KİN KAPISI” niçin kapatılmıştır ve hala niçin açılmamaktadır?

Batı Trakya’daki Müslüman Türklerin perişan hallerini ayrıca açmaya lüzum görmüyorum. Bunlar bırakın Türkiye Diyanet işleri Başkanlığıyla temas kurmalarını, kendi müftülerini bile seçememekte, camilerini onaramamakta, çocuklarına Türkçe eğitim ve öğretim verememekte, dini ihtiyaçlarını yeterince karşılayamamaktadırlar.


Alpercan arkadaşıma katılıyorum.Bu gidişle daha kötüleri olacak...............
 

bosver

New member
Bu yasayı savunan AKPli de göremiyorum. Hiçbir AKPli milletvekili dahi bu yasayı savunacak yüze sahip değil....Yaptıklarının hata olduğunu bildikleri için pek ortalarda yoklar.... Geleceğimiz ipotek altına alındı....Vatan satılıyor.....Yalan değil daha bugün tekeli amerikalılara sattılar.... vatan bir bütündür bölünemez ama parça parça satılıyor....
 

Vtnsvr

New member
Azınlık Vakıflarına Verilmesi Planlanan Haklar.

Azınlık Vakıflarına Verilmesi Planlanan Haklar...


Yazan: Çiğdem ERMAN on 25 Şubat, 2008 15:13:43






Lozan hiçe sayılıyor

Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine kalan azınlık sorunları yeniden gündeme gelmiş durumda. Azınlık vakıflarına AB dayatmasıyla verilmesi istenen haklar, ülkenin kuruluş anlaşması olan Lozan'ı dahi hiçe sayıyor.

Çiğdem ERMAN


TUSAM Çalışma Hayatı ve Türkiye Araştırmaları Masası

Son günlerde Meclis'in görünür gündeminde türban, perde arkasında ise Vakıflar Yasa Tasarısı görüşülüyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk vatandaşları tarafından kurulan vakıflar dışında Osmanlı döneminde azınlıklar tarafından kurulan vakıflar da mevcuttur. Lozan Antlaşması ile Türk Devleti bu vakıfları koruma altına almayı yükümlenmiştir. Azınlık vakıfları diye adlandırılan bu vakıflar, gayrimüslim azınlıklar tarafından kurulmuş olan vakıflardır.

YİNELENEN TARİH

Osmanlı Devleti, çöküş döneminde yabancılara ve azınlıklara pek çok ayrıcalık tanımak zorunda kalmıştır. Önceleri Osmanlı uyruğunda olmayan yabancıların gayrimenkul edinmeleri yasaktı. Yabancılar edindikleri malları Osmanlı vatandaşları üzerine geçiriyorlar ve kendi aralarında senet imzalıyorlardı. Zamanla bu hususta muvazaalı işlemler çoğaldı. Yabancı devletlerin baskısıyla 1867 tarihinde 'Yabancı Tebaanın Emlak Sahibi Olmaları Hakkında Kanun' çıkarılarak yabancıların satın alıp başkalarının üzerine geçirdikleri taşınmazların kendi üzerlerine intikali için 1 yıllık süre verildi. Azınlık tüzel kişilerinin ise hâlâ gayrimenkul edinmeleri yasaktı. Bu yasak Osmanlı Hükümeti tarafından yumuşatıldı. Beyoğlu'nda Türk vakıf arazileri üzerine bir Fransız tarafından yaptırılan Fransız Hastanesi, Fransa'nın isteği ile Fransa Sefareti'ne; Tarabya'daki Sultan Beyazıd Vakfı arazisi de üzerine misafirhane yapılması için Rus Sefareti'ne verilmiştir. Robert Koleji de yine bir Türk vakıf arazisi üzerine kurulmuştur.(1) Görüldüğü gibi Osmanlı, çöküş döneminde yabancı devletlere, vatan topraklarını bağışlayarak pek çok imtiyaz tanımıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu yaşananları ve kaybedilen değerleri görmezden gelmesi ulusal doğrultusunu yitirmesi anlamına gelir.

Lozan'da ise (Md.42/III) Türk Devleti, Müslüman olmayan Türk vatandaşı azınlıklara ait kilise, havra, mezarlık ve diğer dinsel kuruluşları ve bunların kurduğu vakıfları korumayı, dinsel ve hayırsal her türlü kolaylığı sağlamayı kabul etmiştir. Ancak tasarı, cemaat vakıflarının, yeni vakıflar denilen Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre Türk vatandaşları tarafından kurulan vakıfların sahip olduğu tüm haklara sahip olmalarını öngörüyor. Lozan Antlaşması, azınlık vakıflarına Türk Devleti tarafından korunma hakkı tanımış, fakat Türk Medeni Kanunu'na göre kurulan vakıflar ile eşit statü tanımamıştır. Yapılan, Lozan Antlaşmasını tanımayarak, onun vermediği hakların yasa ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından yabancılara verilmesidir.

1935 tarihinde çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu, Lozan Antlaşması'nda üstlenilen yükümlülükler dışına çıkılmadan hazırlanmıştır. Nitekim, yasa ilk haliyle azınlık vakıflarının taşınmaz mal edinmelerine imkân tanımıyordu. Ancak 2003 değişikliği ile cemaat vakıflarının vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün izniyle dini, hayrî, sosyal, eğitsel, alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla taşınmaz mal edinebilecekleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri hükme bağlandı. Bu değişiklik, dini azınlıklara ilişkin baskıların devam ettiği belirtilerek, mülkiyet hakları konusunda geniş hak taleplerinde bulunan 2002 ve 2003 yılları 'Vakıflar, Din Özgürlüğü, Azınlıkların korunması' başlıklı AB İlerleme Raporları'na cevaben yapılmıştır, tıpkı Osmanlı Devleti'nin çöküş döneminde verdiği imtiyazlar gibi.

TASARININ GÖTÜRDÜKLERİ

Bugünlerde mecliste görüşülen Vakıflar Yasa Tasarısı'nda daha da ileri gidilerek cemaat vakıflarının izin almaksızın taşınmaz mal edinebilecekleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri düzenlemesi mevcuttur. Ayrıca 2003 yılındaki değişiklikle getirilen dini, hayri, sosyal, eğitsel, alanlardaki ihtiyaçlarını karşılama amacı yönündeki sınırlama da kaldırılmaktadır. Bu durumda maddi yönden güçlü vakıflar Türkiye Cumhuriyeti, özellikle de İstanbul'daki pek çok değerli ve tarihi alanlar üzerinde hak iddia edecek ve buraları satın alarak Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan, jeopolitik açıdan oldukça önemli olan bu topraklar üzerindeki genişleme politikasını adım adım gerçekleştirmiş olacaklardır. Bunu yaparken yabancı devletlerden bağış adı altında alacakları maddi desteği önemsemek gerekir. Zira yukarıda bahsedilen ilerleme raporlarının yayınlandığı dönemlerde Türk vatandaşı olan bir Rum'un Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun açılması amacıyla Patrikhaneye 2.500.000 dolar bağışta bulunduğu, ancak bu amacın gerçekleşmemesi üzerine parasının teslim edilmesini istediği haber bültenlerine konu olmuştu. Sadece İlerleme Raporu ile dahi harekete geçilerek yüksek meblağlar bağışlanması, bu tasarının geçmesi halinde yurt dışından gelecek inanılmaz miktarlardaki bağışlarla, Türkiye Cumhuriyeti'nin nasıl bir tehlike ve sömürü ile karşı karşıya kalacağını açık bir şekilde göstermektedir.

Tasarı ile yabancılar yani vatandaş olmayanlar da Türkiye'de vakıf kurabileceklerdir. Vakıflar, bir mal topluluğu olma özelliğinin yanı sıra eğitsel, kültürel pek çok alanda toplumun gelişme ve kalkınmasına katkı sağlayan kuruluşlardır. Yabancıların Türkiye'de vakıf kurmaları halinde bu kurdukları vakıflara ülkelerinden her türlü maddi destek gelecektir. Bu sayede enflasyonun düşmediği, açlık sınırının asgari ücretin üzerinde olduğu ülkemizde, ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza maddi destek sağlayarak misyonerlik faaliyetleri çerçevesinde Hıristiyanlaştırma ve ulusal kimliğinden uzaklaştırma faaliyeti büyük ölçüde yayılacaktır. Bugün bile bu faaliyetler ciddi anlamda yürütülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti ulus devlettir. Lozan Antlaşması ile azınlıklara tanınan haklara halel gelmeyecek şekilde, önceden kurulmuş olan cemaat vakıflarının korunmasına ilişkin düzenlemeler haricinde düzenleme yaparak toplumda gelişme ve kalkınmayı toplumsal yardımlaşma ile sağlamayı amaç edinen vakıflar aracılığıyla yabancıların bu faaliyetlerini yasallaştırmak, toplumdaki milli ve dini değerleri temelinden sarsacak,

zamanla yok edecektir.

Söz konusu tasarı kamuoyunda tarikat vakıfları diye adlandırılan vakıfları da kapsayacaktır. Bu da tasarının Türkiye Cumhuriyeti'ne getireceği bir diğer ciddi tehlikedir. Gerek halkın yoksulluğundan yararlanarak eğitim kisvesiyle kurdukları vakıf yurtlarında, üniversitelileri laik Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk ilkeleri aleyhinde yetiştiren; gerekse dini duyguların sömürülmesiyle halkı ulusal devlet düzenine karşı kışkırtan bu tarz vakıflar, tasarı ile hem maddi açıdan güçlenme, hem de denetim mekanizması büyük ölçüde vakıflara bırakıldığından faaliyetlerini rahatça sürdürme imkânı bulacaklardır. Tasarı ile vakıflara uluslararası faaliyette ve işbirliğinde bulunma, yurt dışında şube ve temsilcilikler açabilme, yurt içi kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilme imkânı da getirilmekte. Yurt dışı bağlantıları güçlü olan bu tarz tarikat vakıfları, hiçbir engelle karşılaşmadan Türkiye'de kurdukları vakıfların ekonomik gücüne güç katacaklardır. Böylece rejim aleyhine yaptıkları ve ilerde yapmayı planladıkları faaliyetlerinde ekonomik açıdan rahat olmanın avantajını kullanacaklardır. Şu anda bile pek çok özel lise ve dershane sahibi olan bu vakıfların önüne geçmek için artık çok geç olacaktır.

Mecliste görüşülen Vakıflar Yasa Tasarısı, bu haliyle azınlıkların ve yabancıların vakıflar aracılığıyla ekonomik güçlerini de kullanarak Türkiye Cumhuriyeti üzerinde hem maddi hem manevi açıdan yüksek değerli alanları satın alarak Türkiye topraklarında yayılarak güçlenmelerini, siyasi, tarihi ve kültürel yapılarımız üzerinde de hak iddia etmelerini sağlayacaktır. Lozan Antlaşması Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş belgesidir. Buna aykırılık devleti geri dönüşü imkansız bir yıkıma doğru sürükler. Zaten Avrupa'nın da istediği budur: Lozan'ı tersine çevirmek, ya da eş anlamıyla Sevr'i canlandırmak.

Dipnot:

1-Nazif Öztürk, Azınlık Vakıfları, Altınküre Yayınları, s. 100.
 

HTML

Üst