Vakıflar çarşafı,Türkiye' nin kefeni olabilir!

gzkcy

New member
arkadaşlar bu konuda siyasi görüşün bir önemi yok. buna benzer bir yasa dünyanın hiçbiryerinde yok. Daha yeni yunanistan vakıflar yasası çıkardı ama kimse memnun değil bizdeki gibi bir serbesti tanınmıyor çünkü.

Vakıflar çarşafı,Türkiye' nin kefeni olabilir!

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “Yeni Anayasa yapmak için idam sehpasını göze almak lazım” sözlerine BaŞBakan Tayyip Erdoġn, “İdam sephasının yolunu gösteriyor. Sen nasıl bir demokratsın ya? Biz bu yola çıkarken daha önce bazı siyasetçilerinde söylediği gibi beyaz çarşaflarla çıktık. Bedelini ödemeye hazırız” diye cevap verdi.
Baykal da bunun üzerine şu sözleri söyledi:
“Bu iktidarın arkasında fikri bir plan vardır. Ne yapmak istediklerine daha önceden karar vermiŞLerdir. BaŞBakan’ın bilinenleri vardır, bilinmeyenleri vardır. Aynı şekilde BaŞBakan’ın yanında ideolog konumunda olanların ortaya attıĞI düŞÜnceler vardır. BaŞBakan’ın 11 şubat 1994’te ’çarşaf moda olacak’ dediğini biliyoruz. BaŞÜrtüsü Anadolu’nundur. Yüzyıllardır vardır. Ama türban başka bir şey. 1400 yıllık İslam tarihinin hangi noktasında var? Peygamberimizin zamanında türban kullanan var mı? 1000 yıldır türban var mı? Türban ne? Türban yabancı bir kavramdır. Türban sanki İslamiyetin şartı. Kelime-i şahadet yerine koydular. İnsanlara türban giydirebilirsiniz ama devlete türban giydiremezsiniz. .
BaŞBakan’ın psikolojisi bozuldu. ’Beyaz çarşafları giydik’ diyor. Biz sizi çarşaf içinde değil. Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışır bir baŞBakan olarak görmek istiyoruz.”

* * *

Erdoğan, çarşaf kelimesini kefen yerine kullanıyor. Herhalde aklı fikri çarşafa dolandı! Osmanlı akıncıları, kefenlerini “sarık” yaparak baŞLarında taşırdı ama sayın BaŞBakan Osmanlı akıncısı gibi davranmıyor; Rockefeller Vakfı’nın veya Soros’un Açık Toplum Enstitüsü’nün istediği Vakıflar Yasası’nı çıkarmaya çabalıyor! Dolayısıyla onun başında manevi bir sarık değil, yabancılara verdiği sözlerden meydana gelen bir atkı var!

Erdoğan, AKP’nin basına kapalı bir önceki grup toplantısında milletvekillerine bu yasanın çıkarılması için talimat verdi! Son konuşmasında da Türkiye’nin bu yasa ile önemli kazançlar elde edeceğini ileri sürdü!
Peki eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tasarıyı hangi gerekçeyle reddetmiŞti?
Mesela, “Yasa ile Osmanlı zamanında kurulmuŞ Cemaat Vakıflarına, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmıŞtır. Bu durum, Lozan Antlaşması’na, Anayasamıza, Medeni Kanunumuza ve ulusal çıkarlarımıza aykırıdır” gerekçesiyle!
Peki bu yasayı kim istiyor?
Vakıflar Yasası’nı, Türkiye’de Tarih Vakfı’na para vererek Osmanlı dönemi azınlık tapuları araŞtırması yaptıran Rockefeller Vakfı, üçüncü bin yılda Asya’yı HıristiyanlaŞtırmak için önce Türkiye’yi kazanmak gerektiğini gören Dünya Kiliseler Birliği ve Euro üzerinde bile Türkiye’yi bölünmüŞ gösteren Avrupa Birliği istiyor.
Yasayı hazırlayan da zaten Türkiye’deki azınlık kiliseleridir.

* * *


Vakıflar Yasası ile Türkiye, baŞta CIA olmak üzere bütün istihbarat servislerinin kurduğu her türlü vakfın serbestçe cirit atabileceği bir savaŞ Aalanı olacak ve buna karşı çıkanlar suçlu kabul edilecektir!
Erdoğan, çarşafı Türkiye’nin üstüne atıyor.
Dikkat çekmek istediğim son nokta da Sayın Baykal’ın bu konunun üzerinde durmamasıdır! Gerçi bazı CHP milletvekilleri hassasiyet belirtiyor ama yetersiz kalıyor!
Vakıflar Yasası çarşafı, bırakın Erdoğan’ı, Baykal’ı; Türkiye’nin kefeni olabilir!
 

USLanmAZ™

FORMUN USLANMAZI
Arkadasım bizde bundan yakınıyoruz millet türbanla yatıp türbanla kalkıyor bu yasa oldu bittiye getirilmesin diyoruz.ama sen bile burda yazarken Basbakanın carsafından bahsedıyorsun sımdı bu yazıyı okuyan gene baslıyacak türbanla ılgılı yorum yapmaya bence sadece vakıflar yasası hakkında bı calısma yapsaydın daha ıyı bır calısma olabılırdı..
 

gzkcy

New member
VAKIFLAR YASASIYLA İLGİLİ TÜRKİYE KAMUSEN GENEL BAşkANI BİRCAN AKYILDIZ’IN
BASIN AÇIKLAMASI METNİDİR

Bilindiği üzere; Vakıflar Yasası mevcut hükümetçe 22. Dönemde yasa haline
getirilmiŞ ancak 10. Cumhurbaşkanınca veto edilerek tekrar görüŞÜlmek
üzere TBMM iade edilmiŞTi. Veto edildiği dönemden bu yana kamuoyunu meşgul eden Vakıflar Yasası mevcut hükümetçe tekrar TBMM gündemine getirilerek görüŞÜlmeye baŞlanmıŞTır. Hükümetin bu konudaki ısrarcılığını ve yasanın çıkması konusundaki azami gayretinin arkasındaki nedenlerin AB ve ABD’nin ısrarlı talepleri olduğunu çok iyi bilmekteyiz.

Ülkemizin geleceğini ipotek altına alan ve hükümranlık haklarını
tartışmalı hale getirebilecek böylesi bir düzenlemenin hiçbir tarihsel
gerekçesi bulunmamaktadır.
Toplumumuzun ihtiyaçlarından dolayı ortaya çıkmayan böylesi bir yasal
düzenlemeye karşı çıkmak her Türk Vatandaşının hakkı ve ödevidir.

Tasarı ile; Gayrimüslimlerin kendi din mensuplarını desteklemek amacıyla
Cumhuriyetin ilanından önce kurmuş oldukları vakıflar, Türkiye Cumhuriyeti
kanunlarına göre, yeni kurulmuş gibi iŞletilmek istenmektedir.
TBMM gündemindeki tasarı ile;Lozan Anlaşması ve Atatürk Döneminde
çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu değiŞTirilmeye çalışılmaktadır.
1935 yılında çıkarılan Vakıflar Kanununun 44. maddesine göre; cemaat
vakıflarından en az 15 yıldan beri tasarruflarında olduğu belgeleriyle
ispat edilmek kaydıyla mallarının listesi istenmiŞ beyanname vermek için
3 aylık kesin süre tanınmıŞTır. Bu kanuna göre Cemaat Vakıfları ancak 1936 yılında verdikleri beyannamelerinde belirtilen mülklerin tasarruf
yetkisine haizdirler. Kısaca Cemaat Vakıflarının mal edinebilecekleri tarih
1920 olarak belirlenmiŞTir.
Yine, 1974 yılında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı ile Cemaat
Vakıflarının 1936 yılında verdikleri mal bildirimlerini gösteren
beyannameler” vakıfname” olarak kabul edilmiŞTir.

Olayın gözden kaçırılmaması gereken diğer bir yönü de Azınlık vakıflarının
meşruiyetinin Lozan Anlaşmasının temeli Mütekabiliyet esasına
dayandırılmak istenmesidir. şimdi ülkeyi yöneten, bu kanunun çıkması için
oy verenlere sormak istiyoruz; Batı Trakya da yaşayan Türkler, Lozan
Anlaşmasının kendilerine tanıdığı haklar gereği, kendi kimlikleri ile
yaşama, mal mülk edinme ve bunları istedikleri gibi yönetme, yönlendirme,
yurt dışında ( yani Türkiye’de) benzeri vakıflar veya şube kurabilme
hakkına sahipler mi?
Türkiye’yi vakıf yasası çıkarmaya zorlayan AB ve ABD neden madalyonun bu yüzünü görmezlikten geliyor? Onların görmediği veya görmek istemediğini siz Türk Milleti tarafından seçilen Milletvekilleri olarak neden
görmüyorsunuz?


Tasarı metnine baktığımızda ibretle şu gerçeklerle karşılaşmaktayız;

Vakıf yöneticilerinin yaptıkları bilinçli yanlıŞların cezası,
yöneticilerinin görevden alınması olması gerekirken, şimdi iŞlem ve fiiller
para cezasına çevrilmektedir.

Hiçbir makam ve mevkiden izin almadan; mal edinmeleri, Uluslar arası
işbirliği yapabilmelerinin, üst kuruluş kurabildikleri gibi istedikleri üst
kuruluşa üye olmaları sağlanmıŞTır.
Buda yetmemiş ve gelir sağlamak amacıyla istedikleri gibi iŞletmeler
kurmalarına imkan verilmektedir.

Bu vakıflara idari kararlarla verilen mal-mülk yetmemiş gibi, yapılacak bu
değişiklikle, dünyanın dört bir tarafından elde edecekleri sınırsız
yardımlarla, sınırlar çizebilme gücüne kavuşabilme imkanı sunulmaktadır.


En önemli konulardan biri ise vakıflar arasında mal değişiminin önünün
açılmasıdır. Azınlık vakfı olarak tanımlanmış olan 161 vakfın bu anlamda
neler yapabileceğini nedenli güçlü hale gelebileceğini izaha bile gerek
yoktur.

Akıl almaz bir diğer husus ise yabancıların vakıflarda görev
alabilmelerinin önünün açılmasıdır. Acaba bu Rum Ortodoks kilisesinde
Bartholomeos' un ekümenik hayallerini gerçekleŞTirmek için dünyanın çeşitli yerlerinden papazları yönetime katma projesine destek olmak için mi
yapılmaktadır.

çıkarılmak istenen 5555 sayılı vakıflar kanunu, Anayasamızın
değiŞTirilemez değiŞTirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri kadar,
devletimiz bekası için önemlidir.
Toplumsal ihtiyaçlarımız dışında kalan bu yasa tasarısı ile; ülkemizin
üniter yapısı tehlikeye düŞÜrüleceği gibi, Türk Milletinin tarih sayfasına
gömdüğü oluşumlar tekrar gündeme getirilecek ve bu taleplerin ardı arkası
kesilmeyecektir. Yabancıların misyonerlik faaliyetlerine kurumsal bir
kimlik kazandırılması kesinlik kazanacaktır.

Son olarak şunu ifade etmek istiyorum

Türk Milleti tarihte bu oluşumların acılarını görmüş ve çözüm yollarını
bulmakta güçlük çekmemiŞTir.
Bundan sonra da çekmeyecektir.
 

Vtnsvr

New member


Başpapaz Hilesi (İşte vakıflar yasasıyla Vatana ihanetin belgesi olacak tapulardan birinin resmi)

Cihan Örnek - Tepkimiz






Yandaki tapu, T.C. Devleti tarafından 1992 yılında Fener Rum Kilisesine verilmiştir. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 49. Hükümetin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı ise Erdal İnönü'dür.

Tapuyu veren makam, tapu üzerine "birinci defa olarak zayinden verilmiştir" ibaresini yazmıştır ama öncesi yoktur.

Tapuya "Rum Patrikhanesi" yazdıran ise o tapuyu veren kadar suçludur.

Fakat yıl 2008 olurken, TBMM'de Türk milletini temsil etmek üzere görev yapan vekiller, Fener Rum Kilisesi'nin ekümenikliğine kök saldırmak üzere vakıf yasa tasarısı hazırlar.

Nasıl 1992 yılında tapu verilirken "birinci" yazıldıysa, bu sefer de 2008 yılında "ikinci defa" yazılarak binlerce tapu verilecektir.

Üzerine ise "Yeni Roma Ekümenik Patriği" yazılacaktır.

Vakit çok daralırken, ülke satılmıyor peşkeş çekiliyor. Eğer, Erdoğan'ın "virgülüne dahi dokunmayın" dediği vakıf yasa tasarısı TBMM'den geçerse, TBMM'nin meşruluğu kalmayacaktır!!!

Tabii ki o tapuda, T.C. Devleti'ni, T.C. Anayasasını ve egemenlik haklarını görüyorsanız...

Ayrıca bilinmesi gereken diğer bir husus ise Fener Rum Kilisesi Vatikan gibi bir devlet yapılanması içinde olmayacak.

Zaten tarihte de böyle bir isteği ve politikası hiç olmadı. Türkiye'de akademisyenler ile siyasetçiler bu konuda Türk milletini doğru bilgilendirmediler, tarifi doğru yapmadılar. Yaptıkları tanım ise karşımızda duran "Fil için Fare olmak istiyor" demekle aynıydı.

Fener Rum Kilisesi Hristiyan karşıtlığına dönüşünce, Hristiyanlık ile özdeşleşmiş Vatikan örnek verilerek patrikhane anlatılmak istendi. Türkiye'de yapılan bu tespit ile söylemin yanlışlığı, Fener Rum Kilisesi'nin ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gizlemeye yetti.

Bilinmesi gereken doğru ve hedeflenen, T.C. Devleti yerine inşa edilen yeni devlete Fener Rum Kilisesi'ni ortak yapmaktır!!!

Tapunun ayrıntısı ile ilgili gelişmeleri Cihan Örnek'in yazısından takip edelim.

BAŞPAPAZ HİLESİ, TAPU SENEDİ İLE ORTAYA ÇIKTI!!!

Fener Rum Kilisesi Başpapazı Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı'na ait Adalar İlçesi Maden Mahallesinde 199 Ada 2 Parsel de bulunan 23255 m2'lik ve zemini Şehzade Sultan Mehmet'in Sahih (gerçek) Vakfına ait Mukataalı (zemini mevcut vakfına ait olan üzerine inşa edilen veya yapılmış herhangi bir yapının da tasarruf eden kişinin kullanımında bulunan ve kiralama usulü ile tahsis edilen Vakıf türü) gayrimenkuldan dolayı Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı AİHM' de dava açmış bulunmaktadır.

Osmanlı hukuk düzeninde henüz tüzel kişilik kavramının mevcut olmadığı 1902 yılında Rum Patrikhanesi, Yedikule dışında Rum cemaatine ait yetimhanenin depremden dolayı yıkılmış ve bir tutanakla tespit edilmiştir.

Bunun üzerine, Rum yetimlerine barınak ve okul yapılması amacıyla dönemin padişahına müracaat etmek üzere yazışmalarda bulunmuş, dönemin padişahı tarafından, 13 Safer 1318 (1902) yılında Küçük balıklı arsası üzerine yetimhane inşa edilmesine izin verilmiştir.

Rum patrikhanesi bazı nedenlerle bu defa da Yetimhane için daha uygun ve elverişli başka bir yer bulduklarını, bu yerin Büyükada Hristos Manastırı civarındaki Prinkipo Palas otel binası olduğunu ve bu otel binasını satın almak amacıyla dönemin padişahından izin isteyerek alırlar.

Ancak patrikhane'nin satın almak istediği Büyükada'da mevcut gayrimenkulu İtalyan Kont Yani'nin tasarrufundadır.

Nitekim burada sadece otel binası Rum kökenli bir kişi adına satın alınıyor. Bu nedenle;

1- Osmanlı İmparatorluğu döneminde ilk defa Müstağn-ı Anha (harabe) haline gelen Cami ve Mescitler hariç, Vakıf taşınmazlarının Nakd (Para) ile satılması 19 Mayıs 1327 (1911) yılındaki kanunla yürürlüğe girmiştir.

2- Dolayısıyla 1902 tarihte bu gayrimenkulun zemini ŞEHZADE SULTAN MEHMET' in Sahih (gerçek) Vakfına ait Mukataalı Vakıf malı olması itibarı ile Rum Patrikhanesinin buranın zeminini satın almış olması tamamıyla büyük bir aldatmaca ve yalandır.

3- Fener Rum Kilisesi başpapazı, kamuoyunun bu konuları bilmemesini de fırsat bilerek bu türden faaliyetlerini sürdürmektedir.

4- Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı 1936 yılında çıkarılan 2762 sayılı Vakıflar Yasası ile Tüzel kişilik hakkı elde ederek Mülhak Vakıflar statüsüne alınmıştır.

5- Mahkeme kararı ile kurulmuş değildir.

6- Büyükada Rum Yetimhanesi Vakfı 1936 yılında verdikleri beyannamede Vakıf olmadıkları gibi Vakfiyelerinin de olmadığını beyan etmişlerdir.

7- Lozan antlaşmasına göre Fener Rum Kilisesi Başpapazlığı(Kesinlikle Tüzelkişiliğe sahip değildir)Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfının 1936 yılındaki bu fiili durumuna hiçbir tarihte itiraz dahi etmemiştir. Burada Baş Papazlığın itiraz etmemesinin temel sebebi ise Büyükada Rum Yetimhanesini kendi bünyesinde gördüğü içindir.

Tüm bu bilgiler ışığında, Fener Rum Kilisesi adına 1992 yılında AKIL SAĞLIKLARINDAN KESİNLİKLE KUŞKU DUYDUĞUM KİŞİ YADA KİŞİLER tarafından tapu düzenlenirken, LOZAN ANLAŞMASINA muhalefet T.C. Devleti yasalarına da ihanet edilmiştir.

Acaba bu kişi yada kişiler bu yetkiyi kimden aldılar?

Hangi gerekçelere dayanarak, bu TAPUYU düzenledikleri açığa çıkartılmalıdır. T.C. Devletini temsil eden avukatlar, 1992 yılında sorumsuzların verdikleri tapuyu AİHM' de ortadan kaldırmaya çalışıyor.

Bunların oluşturdukları bu SKANDAL dan dolayı AİHM' sinin Türkiye Cumhuriyeti aleyhine karar vermesi durumunda bu olumsuzlukların bedeli kim yada kimler tarafından ödenecektir?

Burada bu SKANDALIN alt yapısının oluşumunda sadece bu SKANDAL tapu senedini düzenleyenler değil, en az onun kadar Fener Kilisesi Başpapazı, hatta onlardan daha fazla sorumludur.

Cumhuriyet Savcılarına ihbar olunur.

Başpapaz bu gayrimenkulun tapu kaydında, taşınmazın zemininin Şehzade Mehmet Vakfı tarafından kiralandığı (‘'zemini Şehzade Mehmet Vakfına Mukataalı")şerhinin yer aldığını ve hem bu şerhten, hem eski kaydın muhafaza edildiğinden, hem de taşınmazın zemininin tahsis amacı dışında kullanılması halinde, Şehzade Mehmet Vakfına geri döneceğini bildiği için ve Büyükada Erkek Yetimhanesi Vakfının Mülhak Vakıf statüsünden işlevlerini yitirmiş olmakla birlikte 22 Ocak 1997 tarihinde Mazbut Vakıf statüsü ile Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesine alınacağını gördüğü için mevcut Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfını ve bünyesindeki gayrimenkulu Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne kaptırmamak amacı ile 1999 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne dava açmış ve davası VGM' nin açtığı tapu iptal davası ile birleştirilmiş, ancak REDDEDİLMİŞTİR.

Daha sonra Fener Rum Kilisesinin başpapazı vakfın mazbut olmadığını, bina mülkiyetinin padişah tezkeresi ile kendilerinde bulunduğunu belirterek, temyiz için bir üst mahkemeye başvurmuştur.

Danıştay, temel amacı Yetimhane işletmek olan vakfın kapalı olduğu için mazbut vakıf olduğuna karar vererek temyiz istemini doğal olarak RET etmiştir.

Bunun üzerine başpapaz iç hukuk yollarının tüketilmiş olması itibar ile konuyu 2005 yılında AİHM' ne taşımıştır.

AİHM' deki davada başpapaz şu ifadeleri kullanmıştır;


"Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş bulunan hayır kurumlarının, Cumhuriyet döneminin hukuk düzeni içinde haklarını kolaylıkla kullanabilmelerini sağlamak için onlara tüzelkişilik kazandıran, bu nedenle vakıf senedi sayılan 1936 beyannamelerinin mülkiyet hakkının belirlenmesi açısından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.''

- Burada başpapazın ifadesine istinaden, mademki durum bundan ibaret, o zaman Azınlık Cemaat Vakıfları yüzlerce gayrimenkulları hangi gerekçe ve kanunlara dayanarak edinmişlerdir?

Bu durumda Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfının bünyesindeki bu gayrimenkul 1974 yılındaki Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararına göre;

1- 1902 yılında mutassarruf sıfatı ile Rum kökenli vatandaş adına alınmış olan bu gayrimenkul yasa gereği mirasçısı varsa mirasçısına yoksa şayet asıl vakfı olan Şehzade Mehmet Vakfına mı?

2-1936 yılındaki 2762 sayılı Vakıflar Yasası gereği Beyannamesinde belirtilmiş olan Büyükada Rum Erkek Vakfı adına mı?

Yoksa, Lozan antlaşması gereği kesinlikle ve hiçbir şekilde tüzel kişiliği bulunmadığı halde Lozan antlaşmasındaki konumunu bilmesine rağmen, mülk edinme konusunda hiçbir hakkı ve hukuku olmayan ve hile yaparak AİHM' deki davayı kullanarak tüzelkişilik kazanmaya çalışan Fener Rum Kilisesi Başpapazlığı'na mı verilmesi gerekiyor?

Başpapaz bu şekilde daha önceleri Azınlık Cemaat Vakıflarına ait 59 adet Mazbutaya alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesine dahil edilen Vakıfların Azınlık Cemaat Vakıflarına iadesi için birkaç ay önce Ankara'da devletin zirvesini ziyaret etti.

Başpapaz'ın buradaki amacı ise; 22 Kasım 2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 101.maddesinin son fıkrasında

''Cumhuriyetin Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasanın temel ilkelerine,hukuka,ahlaka,milli birliğe ve milli menfaatlere aykırı veya bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz''

hükmünün yer alması karşısında; azınlıkların tarihte olduğu gibi eski amaçlarla ülkemizde yeni vakıflar kurmalarının yasaklanması ile yeni CEMAAT vakfı kuramamakla birlikte bu mazbutaya alınmış vakıfları geri alarak,bunlar üzerinden yeni gayrimenkullar edinerek sınırlarını genişletmektir...

Mevcut olaylar ile anlaşılacağa üzere başpapaz, işine geldiği zaman Lozan antlaşmasına sarılıyor, işine gelmediği zaman Lozan antlaşmasını tanımıyor.

Aynı işine gelmişlik, işlerine geldiği zamanda Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki AİHM' de Türkiye Cumhuriyeti aleyhine verilen kararda 1936 Beyannamesine sarıldıkları gibidir.

Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfındaki davasında ise 1936 Beyannamesini tanımıyorlar!

Bu durumda karşısında, AKP'nin Bakan ve Milletvekilleri vicdanlarının sesine kulak vererek tüm bu olumsuzlukları göz önünde bulundurmalıdır.

Çünkü, ilerleyen yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yeni yasal düzenlemelerle dahi çözümü mümkün olamayacak olumsuzluk yaşayacaktır. Tek yol TBMM' de bulunan mevcut vakıf yasasını geri çekmektir.

Nasıl ki AKP Hükümeti, 1992 yılında 49. Hükümet döneminde Fener Rum Kilisesine adına tapu senedi düzenlenip vermiş ve şuan devletin avukatları bu SKANDALIN ortadan kaldırılmak için uğraşıyorsa, gelecekte de aynı davaların binlercesi ile uğraşılacaktır.

Hiç değilse 1992 yılında tapu senedine Fener Rum Patrikhanesi yazılması, 2008 yılında sizleri durdurmak için ibret olsun.

Anlayın ki, Fener Rum Kilisesi ve onun başpapazı her fırsatta hain davranış sergilemek için sinsice bekliyor. Nifak tohumlarının ekildiği yerde, "din özgürlüğü" olur mu?
 

HTML

Üst