Vahşi ve Türk düşmanı Suudi Arabistan

l3adl3oy

New member
Katılım
15 Eki 2007
Mesajlar
1,797
Reaction score
0
Puanları
0
Vahşi ve Türk düşmanı Suudi Arabistan

Bir süre önce Suudi Arabistan, Türkiye’nin gündemine geldi. Konu, Kâbe’nin etrafındaki Osmanlı-Türk mimarisinin eseri olan revakların yıkılmasıydı. Ne yapalım, bu ülkenin Türkiye’nin gündemine hayırlı bir şekilde gelmesine pek rastlanmaz. Aslında Suudi Arabistan gibi tarihin gerisinde kalmış bir ülkenin hâlâ böyle bir asalak rejim ile yaşaması bile insanlık adına bir utançtır. Birkaç gün önce bir gazetede bu ülkede demokrasi mücadelesi olarak kadınların araba sürme hakkı ile yurt dışına eşleri olmadan seyahat etme haklarından bahsediliyordu. Otoriter Suriye, Suudi Arabistan yanında gelişmiş demokrasi sayılır.
Bir avuç kendilerine prens ünvanı takmış 5500 kişiden oluşan Suudi ailesi mensubu, Arap yarımadasının zengin petrol kaynaklarının rantını Amerikan Ordusu’nun koruması altında sömürmektedirler. Suudi ailesinin sömürüsünden geriye kalanlar ise Arabistan halkının önüne isyan etmesinler diye atılmaktadır. Petrolden gelen gelir milyarlarca dolar gelir ile tarihin gördüğü en şatafatlı hayatlardan birisi sürdürülürken, bu hayatın devam edebilmesi için başta ABD olmak üzere batı dünyasına milyarlarca dolar değişik vesileler kullanılarak transfer edilmektedir. Dökülen bunca paraya rağmen Suudi ordusunun ciddi bir ordu olduğunu söylemek mümkün değildir. 20 Kasım 1979’da gerçekleşen Kâbe baskını sonrasında isyancıları ele geçirmek için Fransa’dan yardım istenmiş, Fransız özel timi isyanı bastırmıştır.

Bu hanedanın İslam dünyasına da bazı gösteriş eylemleri dışında ciddi hiçbir hayrı olmaz. Hac görevini yerine getirirken kesilen kurbanlar bile nedense Müslüman ülkelerden satın alınmaz. Hacda Müslümanların milyonlarca dolar ödedikleri hediyelik eşyaların yapıldığı ülkeler de Müslüman ülkeler değildir. S. Arabistan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan’ın tasarladığı 1590’da Mimar Mehmed Ağa tarafından Türk üslubunda Tavaf alanı çevresine inşa edilen 500 küçük kubbeden oluşan ve ’Osmanlı revakları’ diye anılan eserin yıkılması girişimi vesilesi ile gündeme geldi.

Mekke’de bulunan Umm al-Qura Üniversitesi’nin geliştirdiği iddia edilen Kâbe’yi genişletme projesi Kral Abdullah tarafından kabul edilmiş ve 5 Aralık 2011’de Osmanlı mimarisinin son örneği olan revakların yıkımının Türk inşaat firmaları tarafından yapılacağı duyurulmuştur. 2002’de, Türk garnizonunun kullandığı Ecyad Kalesi’ni yıkan Suudlar kutsal topraklardaki son Osmanlı-Türk eserleri olan revakları yıkarak kutsal topraklarda Türk eseri bırakmamış olacaktır. Kendisi de ilahiyatçı olan Başbakan yardımcısı Bekir Bozdağ, “nedir bu iş diye?” bağıracağına, “ihtiyaçtanmış” açıklamasını yaptı.
Neresinden bakılır ise bakılsın aşağılık bir girişimdir bu. Aşağılık bir girişimdir bu, çünkü insanlık mirası olan 420 senelik bir eser yıkılmaktadır. Aşağılık bir girişimdir, çünkü sadece Suudilerin değil bütün İslam dünyasının ortak olduğu Kâbe’nin bir parçası haline gelmiş, bir sanat eseri yıkılmaktadır. Aşağılık bir girişimdir, çünkü Suudi yönetimi yıkım işini Türk taşeron firmaları kullanması kaydı ile bin Ladin firmasına vermiştir. Yani Türklerin yaptığını Türklere yıktıracaktır. Osmanlı-Türklerinin yaptığı eseri para karşılığı yine Türklere yıktırmayı deneyerek, Türk milleti karşısında aşamadığı aşağılık kompleksini bir kere daha ortaya koymaktadırlar.

Bu noktada AKP Hükümetine büyük bir görev düşmektedir. Orta Doğu’da bölgesel lider rolüne soyunan AKP Hükümetinin liderlik iddiasının ne kadar geçerli olduğunun ortaya çıkması için bu girişimin durdurulması çok önemli bir deney olacaktır. AKP Hükümetinin işinin zor olduğu da söylenemez. Çünkü AKP Hükümetinin savunacağı tez insani, dini, milli ve hukuki anlamda çok çok haklı bir tezdir. Afganistan’da Taliban’ın Buda heykelini yıkması karşısında ayağa kalkan Batı kamuoyunda herhalde Suudilerin Talibanlaşan tavrı onaylanmayacaktır.

Özetle, AKP Hükümeti bu vahşi eylemi durdurabilmek için dünyayı ayağa kaldırmalı, Suudi Arabistan’ı yalnızlaştırmalıdır. Eğer “Suudi sıcak parası ile ayakta kalıyoruz, yapacak çok şey yok” deyip seslerini çıkarmazlar ise o zaman bizim de bir diyeceğimiz yok. Üstelik şaşırmayız. Ecyad Kalesi’nin yıkılmasını protesto etmek amacı ile hac sırasında S. Arabistan’da bulunan bir grup Türk gazeteci Ecyad kalesinin kapısında Türk bayrakları ile protesto gösterisi ve basın toplantısı yapalım dediklerinde AKP’li ve SP’li milletvekilleri bunu reddetmişlerdi. Ancak daha sonra Türkiye’de 57. Hükümeti eleştiren açıklamalar yapmışlardı. Şimdi iktidardalar. Bakalım ne olacak. Gerçi son günlerde gündemden kalktı, yıkılmayacak deniliyor ancak Suudilere güvenilmez. Rahmetli Dündar Taşer’in rahmetli annesi hacdan döndüğü zaman kendisine “nasıldı oraları” diye sorulduğunda şöyle cevap vermiş: “Çok güzeldi, bir de Müslümanların elinde olsaydı.” Allah rahmet eylesin ne güzel söylemiş.


ÜMİT ÖZDAĞ

YENİÇAĞ
 
Bir filim senaryosu yazılmalı filmin adı "araplar kudurmuş olmalı'' .

Filimde araplar kudurup kabeyi de yıkma çabası içine giriyor devreye kahraman amerikan conileri giriyor kabeyi yıktırmıyorlar ancak kabenin kullanımı biraz değişiyor...

Kabeyi araplardan koruyan amerikan askerlerine ne kadar dua etsek azdır.
 
Suudi arabistan şeriat görünümlü bir amerikan devletidir (İsrail Devletidir). İslam devleti demek sadece kuranda sünnette geçen kanunların uygulanması demek değildir. Ümmetin kurtuluşu ve bir araya gelmesi için fırsatlar yaratan ve çabalayan (cihad eden, cihad sadece savaş demek değildir, çabalamak demektir. Savaşın arapçası Kitaldir. Cihad çaba veya mücadeledir) devlet demektir. Bu Suudilerin de zaten tarihine bakarsak o zaman ingilizlerle olan işbirlikçilikleri ve osmanlıya yaptıkları hainlikler (abdulaziz el suud) ortadadır. O zamanın en güçlü devleti olan ingiliz işbirlikçisi bu devlet günümüzde de amerikan desteğiyle devam edegelmektedir. Bir diğer husus ise devlet petrol nimeti sayesinde vatandaşlarına çok iyi bakıyor orada. Hemen hemen fakir suudi arap yokmuş. Ülkede hemşirelik, kasiyerlik, temizlikçilik tarzı işleri filipinden ve buna benzer asyadan getirilen insanlar yapmaktadırlar. Petrol geliri çok olduğu için ülke halkının yarısı ağadır. Bu petrolden dolayı da bu insanları tek yaptıkları altın klozetler üzerinde oturmak kalan para ile de büyük şirketlerin hisselerini satın almaktır.. Halk arasında islam birliğini konuşmak şöyle dursun, arap birliğini bile istemeyen tiplemeler mevcuttur. (Destekleyenler de vardır.) Suudi arabistan, aslında yahudilerin ortadoğu planının bir parçasıdır. Bunlar vakt-i zamanında popülasyon olarak 4'te biri oldukları mısıra bakmayarak, kendilerini islam dünyasının lideri olarak görmüşlerdir. Biraz değil baya problemli bir yönetime sahiptirler.

"Otoriter Suriye, Suudi Arabistan yanında gelişmiş demokrasi sayılır."

Bu cümleye değinirsek, Suriye demokratik bir ülke değildir, demokrasi de en iyi yönetim biçimi değildir. Suudi arabistan da tam bir şeriat devleti değildir. Gerçek bir Şeriat ile diktatörlük arasında ise dağlar kadar fark vardır. Demokrasi kadar kötü bir yönetim bile diktatörlükten daha iyidir. Demoktasi eski Yunandan çıkmış bir akımdır. Bir akımı bir dönemde dünya devletlerinin çoğunun benimsemiş olması o akımın süper veya mutlak doğru olduğu anlamına gelmez. Tıpkı ortaçağda krallıkların her yerde benimsenmiş olmasının krallığı en iyi yönetim biçimi yapmayacağı gibi. Dünyanın en güçlü devleti konumuna Çin gelmektedir ve Çin tam olmasa bile komunist bir ülkedir. (Demokrasi ile yönetilmiyor.) Yine ortadoğunun başına bela olan ve tüm dünyayı gizliden gizliye yöneten israilin yönetim şekli parlamenter demokrasi olarak görünse bile ülke tevratta geçen şeriat kanunlarına göre yönetilir, başa gelen kişi bu kanunlara muhalif kanunlar çıkaramaz. Yine Demokrasi ile yönetilen İran ile bugünün İran'ının teknoloji seviyesi arasında dağlar kadar fark vardır. Yani güç, kuvvet demokrasi ile olur mantığının yanlış olduğu bu örneklerle anlaşılabilir. Demokrasinin kalesi Amerika çökmektedir. Ayrıca suriye ile Çinin yönetim olarak bir farkı yoktur. İkiside diktatörlük üzerine kuruludur. Çinin güçlenmesinin sebebi de yönetim şekli değil, nüfus ve düşük işçi maliyetlerinin getirdiği avantajdır. Yine israilin güçlü olmasının sebebi ise uyuşturulmuş müslüman halkların zevkü sefa içinde, haram helal dinlemeden, nefsinin istediği gibi dünya işinden başka birşeyi düşünmeden yaşama istekleridir. Haşa Allah'ı günlük yaşamlarından çıkarma istekleridir. Kur'andan bihaber olmalarıdır. Ömürlerinde bir defa bile okumamış olmaları veya defalarca okumuş olsa bile, anlayarak okumamış olmalarıdır. Ona muhalif de olsa her sözü söyleyip sonra biz müslümanız diyebilmeleridir. Allah'da madem hakkımı savunmadınız, kendi nefsinizin isteklerini ilahlar edindiniz, alın size dünya demiştir. (Furkan Suresi 43 ve Rad suresi 11 sentezi).
 
Önce cümleyi doğru anlasaydın da sonra değinseydin be muhterem, cümleyi anlamadıktan sonra değinmek şöyle bir yana cümleyi yalayıp yutsanda nafile fayda etmez, böyle boş beleş hezeyanlarda bulunursun sonrada hezeyanlarını hakikat sanır kendini kandırırsın.

Anlayamadığın cümlede bir kıyas var, kıyasta bir ülkenin diğerine göre daha demokratik sayılabileceğinden bahsediliyor. Otoriter bir rejime sahip olan suriyenin bile diğerine göre demokratik sayılabileceğinden bahsedilen bir kıyas var sende bu cümleden sanki suriyenin demokratik bir rejime sahip olduğundan bahsediliyormuş gibi suriyenin demokratik olmadığından bahsediyorsun ...

Üç beş kelimeden oluşan bir cümleyi bile idrak etmekten biçare olupta sonrada çıkıp millete dinden kitaptan cihattan allahtan bahsetmek hiç doğru değildir öyle değilmi? Altı üstü bir kaç kelimeden oluşan bir cümleyi bile anlayamazken biraz ağır ol, unutmaki en büyük ilim kendini bilmektir önce kendini bil kendini yetiştir bol bol okuuuu anlayarraak oku, TÜRKÇE oku bol bol okuuuuuuuuukiiiiii bir cümlede çuvallayıp kalmayasın.

Demokrasi kelimesinin başka dilden olması anlamını yitirmez eğer sende benim gibi yabancı kelimelere soğukluk duyuyorsan demokrasi yerine "çoğulculuk" kelimesini kullanmanı öneririm.

Demokrasi genel manada insanı temel alan bir yönetim biçimidir ve insanların çoğunluğunun kabulü esası üzerinden muhalefetin eleştirilerinin de dikkate alınmasıyla sistemdeki(yönetimdeki, hizmetteki, vs..) kusurların aksayan yönlerin düzeltilmesi demokrasinin gereklerinden olan bir idaredir. Gerçi ülkemizdeki bağnaz zihniyetin teröristler için "- dağdan insinler mecliste siyaset yapsınlar" diyerek meclisin kapılarını açıp muhalefeti ayağa düşürmüş sonrada bu vesile ile muhalefeti düşman ilan etmiş bindiği dalı kesip yediği tası pislemiştir ayrıca gelişmekte olan demokrasimize büyük zarar vermiştir. Bu durum vatan hayinliği ile eş değer bir durumdur .
_____________________________________________________________________


Demokrasinin sağlamış olduğu haklardan yararlanıpta demokrasiyi pisleyen nankör köpeklerin hesap verecekleri günleri sabırla bekliyorum, hayinlerin nankörlerin yaptıkları yanlarına kalmaz elbet hesap sorulur.
 
Cümlenin ne demek istediğini anladım da, cümlenin mantığı yanlış. Böyle birşeyde kıyas yapılamaz. Suriye demokratik bir ülke değildir. Demokrasinin bir tanımı vardır. Yani bu durumda, tanıma göre %1 bile demokratik olmayan bir ülkeye, demokrasi ile yönetilmeyen başka bir devlete göre bakılarak bu böyleyse diğeri buna göre demokratiktir denilemez. Göstermelik olan bir partinin tek başına ülkeyi yönetmesi o ülkeyi %1 bile demokratik yapmaz. En az iki parti özgür rekabet gerekir ki %1 demokratiktir diyebilelim. Bu bile demokrasi değil temsili demokrasidir ki gerçek demokrasi (%100 olanı) günümüz şartlarında (nüfusun çokluğundan) hiçbir yerde tam uygulanamaz. Durum böyle olsa, yani %1 demokrasi olsa suriyede, o zaman yukarıda kurulan cümle mantıken doğru olurdu. Siz beni okumaya davet ederken siz de okuyup bir de üstüne düşündükten sonra mesaj atarsanız ne demek istediğimi anlarsınız. Demokrasi tanımına uymayan hiçbir devlet demokratik değildir ve yukarıdaki cümleden daha despot olduğu iddia edilmeye çalışılan bir yönetime göre de demokratik kabul edilemez. Demokrasinin hiç olmadığı iki devletten birisi göreceli demokratiktir denilemez. Olay şuna benzer. İçerisinde kırmızının tonları bulunan iki kıyafeti hangisi daha kırmızıdır diye birbiriyle karşılaştırabilirsiniz. Çünkü ikisinde de kırmızı tonları vardır. Gel gör ki birisi mavi birisi sarı olan iki rengi birbiri ile karşılaştırarak bu diğerinden daha kırmızıdır denemez ;).

Demokrasi diye bir kavram türkiyeye adnan menderesten sonra girmeye başlamıştır ki, hala da tam bir demokrasi söz konusu değildir. Tam bir demokrasi (farzı misal %90=temsili demokrasi zorunluluğundan dolayı bugünkü tam demokrasi için en yüksek değer bile tam olamaz) için zaten o ülkenin, başka hiçbir devletten etkilenmeyen bir devlet (dünyanın en güçlü devleti) olması gerekir ki bu Türkiye açısından şuan için mümkün değildir. Dünyanın geri devletlerinden olan bir devletin demokrasiyle yönetilmesi demek, o ülkede hakimiyetin halktan önce, para babalarına, dünyanın en güçlü ülkesine, israile ve en son halka ait olması demektir. Demokrasi bu ülkeye ilk diktatörlerin kazandırdığı bir olgu değil, zaman ve şartların ülkeyi zorladığı ve bu şekilde kazanılan bir olgudur. Bu diktatörlüğe göre her zaman bir avatajdır ama halkın çoğunluğunun müslüman olan devletler için ise, şimdilik ne kadar uyutulmaya çalışılsalar da, sadece bir araçtan ibarettir. Dolayısıyla hesap verecek olanlar, eskisine göre fazlasıyla gerçeğine yakın bir demokrasinin seçtiği kişiler değil, ülkeyi zevkü sefa içerisinde, kendi nefsine göre donatan diktatatörlerin, halkı asimile eden zalimlerin günü geldiğinde tarih karşısında ne olduklarının ortaya serilmesi ve öbür dünyada bu yaptıklarından dolayı bu ilahlık taslama işlerinin hesaplarının kendilerinden sorulacağı kişilerdir. Dünya tersinmez bir değişime girmişken, inek direnmesi olarak da nitelenebilecek bağnazlık (ülkeyi onlarca yıl önceki diktatöryaya tekrar döndürme) dedikleri şey bu olsa gerek. Adam değil mübarek ilah.. Her dediği mutlak doğrudur bu kimsenin.
 
Mantıkta hiç bir yanlışlık yok, terazinin bir kefesine armut öbür kefesine yoğurt koyup hangisinin daha ağır olduğunu kıyaslayabilirsin. Yazar demokrasiyi ölçü almış , demokrasiyi bir terazi gibi kullanmış.

Renk konusundada renkli gözlükle bakarsan her şey kırmızı görülebilir her şey kırmızının tonlarında görünebilir, bu seferde demokrasiyi terazi olarak değilde renkli gözlük olarak kıyas aracı yaparsın.
 
Renkli gözlük tozpembe hayat yaşayanların tercihidir ;). İyi uykular. Ayrıca kırmızı gözlük takarsan herşeyi kırmızı görmezsin ;) (bkz. ilköğretim fenbilgisi dersi). Olay burada armut yoğurt meselesi değil, vicdan ve ruh gibi ağırlığı olmayan iki şeyi terazinin kefelerine koymaya çalışmaktan ibarettir.
 
Dediklerime kısmende olsa geliyor olman düşünme kabiliyetinin azda olsa var olduğuna işaret ediyor, senin adına sevindim doğrusu. Pembe gözlük at gözlüğüne göre daha iyidir, arada sırada penpe gözlük kullan, dünyaya bempenin tonlarında bakıp dünyayı toz pempe gör, iyi gelir tavsiye ederim...
 
Ben her zaman gözlüksüz olmayı tercih ederken, at gözlüğü takan birisinin (bkz. diktatörya bağnazlığı) bana pembe gözlük takmayı önermesi kendisi için güzel bir gelişim. Dediğim gibi pembe gözlük takan da her rengi pembe görmez. Saçma polemiklere girerek ve bunları akla ve mantığa uygun sanarak işi uzatmak yerine ilköğretimden fen bilgilerini tazeledikten ve sonra matematiğini geliştirdikten sonra (terazi mevzusu) mesajlar atman hepimiz için hayırlı olacaktır.

Terazi mevzusu: Olay burada armut yoğurt meselesi değil, vicdan ve ruh gibi ağırlığı olmayan iki şeyi terazinin kefelerine koymaya çalışmaktan ibarettir.
 
Gözlerin bozuk ama .........genede gözlük kullanmayacakmısın ? Hem gözlerin bozuk hem şaşı, taş devrinde yaşamıyoruz, beni bir doktor olarak kabul et sana 9 dereceli renkli bir gözlük reçete ediyorum ayrıca şaşılığın için cerrahi müdahale şart.

Her şeye mana aleminden bakan sen değilmisin, şimdi çok metaryalist konuşuyorsun, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? Bu kadar metaryalist olma demokrasi tartısı ruhlarıda tartar armutlarıda tartar.

Hayata toz pembe bakan her şeyi toz penbe görür, fen bilgilik fiziklik bir durum yok metaryalist olma, mana yönünden bak ...

(Sanki bir koministle tartışıyormuşum gibi bir hisse kapıldım, bu ne maddecilik bu ne metaryalistlik bu ne mantıkçılık?)
 
Geri
Üst