irachann
HH gєвzєтiм
- Katılım
- 7 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,210
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 35
Büyük kütleli yıldızların yaşamları, Büyük Patlama'dan bu yana yaşanan en büyük patlamalarla son buluyor. Ve araştırmacılar artık, ölen güneşlerin şifresini çözüyor.
Stan Woosley, ilk gençlik yıllarından beri kimyasal elementleri seviyor ve bir şeyleri havaya uçurmaya bayılıyor. Çocukluk yıllarını, 1950'lerin sonlarında Teksas'ta (ABD) geçiren Woosley, “Potasyum nitrat, potasyum perklorat ve potasyum permanganatla birçok farklı şeyi karıştırarak elde edilebilecek herşeyi yaptım,” diyor. Woosley, patlayıcı karışımlarını Fort Worth'taki (Teksas, ABD) bir golf sahasında test ediyordu. Denemelerini, “Kavanozun kapağını sıkıca kapatıp olabildiğince hızla uzaklaşırdım” diye özetliyor.
Günümüzde California Üniversitesi'nde (Santa Cruz, ABD) gökbilimci olarak görev yapan Woosley artık daha büyük -çok daha büyük- patlamalarla uğraşıyor. Evrenin oluştuğu dönemden beri meydana gelen en güçlü patlamaların bazılarını, süpernovaları -yıldızların ölümünü- inceliyor.
Bu patlamalar, hemen her saniye, genellikle insanın hayal dahi edemeyeceği kadar uzak galaksilerde, yüz milyarlarca yıldız parlaklığında ve genişleyip soğuması aylarca süren ateş topları olarak meydana geliyor. Gezegenimize yakın bölgelerde çok sık oluşmadıkları için şanslıyız. İçinde bulunduğumuz galaksideki son süpernova 1604'te patladı. Gece gökyüzünde Jüpiter'in parlaklığına rakip olan bu patlama, gökbiliminin öncülerinden Johannes Kepler tarafından büyük bir dikkatle izlenmişti.
Böylesine uzakta meydana gelmelerine rağmen süpernovalar insan bedenini doğrudan etkiliyor. Hücrelerimizdeki karbon, havadaki oksijen, bilgisayar çipleri ve kayalardaki silisyum, kanımızdaki ve makinelerdeki demir, yani hidrojen ve helyumdan ağır olan atomların hemen hepsi, evrenin ilk dönemlerinde meydana gelen yıldızların içinde oluştu ve milyarlarca yıl önce patladıklarında tüm evrene saçıldılar.
Gökbilimciler, onlarca yıldır, insanoğlunun kökenlerini anlamak amacıyla -ve bazı durumlarda da sadece patlamalara karşı duyulan meraktan hareketle- milyonlarca yıl boyunca huzurla parıldayan yıldızların nasıl olup da aniden patladıklarını anlamaya çalışıyor.
Son dönemlerde iki önemli keşif yapıldı. Biri, uzayın derinliklerinden gelen ve Dünya'ya ulaşan yüksek enerjili gama ışını patlamalarına ilişkin bir bilgi. Gökbilimciler, onlarca yıldır, bu patlamaların kökeninin ne olabileceği üzerinde düşünüyordu ve uzay araçları yakın dönemlerde yanıtın ortaya çıkması yönünde ikna edici kanıtlar sunarak tartışmaya son noktayı koydu. Bu yanıt, Woosley tarafından on yılı aşkın bir süre önce ortaya atılan görüşle örtüşüyordu: Birçok gama ışını patlaması, asıl patlamadan dakikalar önce süpernovalardan yayılan erken uyarı sinyalleridir.
Bu bağlantı bir diğer gizeme, asıl patlamaya doğru ilerleyen olaylara bir bakış sunuyor. Araştırmacılar bu konuda da ilerleme kaydetti. Yanıt için gökyüzü yerine süpernovaların bilgisayarda üretilen modellemelerini izleyen bazı araştırmacılar son felaketi tetikleyenin ne olduğunu bulmuş olabileceklerini düşünüyor. Yap bozun eksik kalan parçası, hayal edilemeyecek kadar güçlü yankılar -yıldızların son gösterileri- olabilir.
Gökbilimcilerin, genellikle gökcisimlerini onlar yok olmadan incelemek gibi bir aceleleri yoktur. Ama bugünlerde yüzlerce gökbilimci acil bir durum olduğunda göreve çağrılan doktorlar gibi zamanında işlerinin başında olabilmek için, cep telefonları ve çağrı cihazlarını yanlarından ayırmıyor. Tümü, Swift adlı uzay aracından gelecek bir sinyali bekliyor.
2004'te fırlatılan Swift, gama ışınları için gökyüzünü tarıyor. Bir patlama saptadığında, merkeze odaklanmak ve geriye kalan ışığı tam olarak belirlemek için teleskoplarını gama ışınlarının kaynağına doğru çeviriyor.
Ayrıca yeryüzünde bekleyen ve daha büyük teleskoplarla daha yakından gözlem yapabilen gökbilimcilere de çağrı gönderiyor.
Swift, 18 Şubat 2006'da, Koç takımyıldızı doğrultusunda bir yerlerden gama ışını geldiğini saptadı. Uydu, üç dakika içinde patlamanın yerini belirlemiş ve dünyaya uyarı sinyali göndermişti. İki gün sonra Arizona'da (ABD) bir telekoskobun başındaki gökbilimciler patlamanın genelde olduğundan çok daha yakın bir yerde, yakındaki, küçük bir galakside olduğunu saptadılar.
Gökbilimciler daha önce patlamalar ve süpernovalar arasındaki bağlantının izini sürmüşlerdi. Ama bu patlama çok yakındaydı ve Swift tarafından çok hızlı bir biçimde saptanmıştı. Araştırmacılar bunun, gama ışını patlamalarının, patlayan bir yıldızın sahneye koyduğu gösterinin ilk sahnesi olduğu konusundaki kuşkularını doğrulayacağını umuyordu.
18 Şubat'taki bu patlama, genelde olduğundan çok daha uzun, her zamanki birkaç saniyenin aksine yarım saatten fazla süren bir gama ve x-ışını selinin ardından görünür ve kızılötesi bölgelerde ışınımda bulundu. Patlamadan geriye kalan bu ışık izleyen üç gün içinde sönmeye başladı ve ardından sahneye süpernova çıktı.
Şili'nin kuzeyindeki Çok Büyük Teleskop'la gözlem yapan gökbilimciler patlamadan geriye kalan ışığı izlerken bir parlama olduğunu fark ettiler. Yıldız, gama ışını patlamasından bir iki dakika sonra patlamıştı ama enerjisinin çoğu görünmeyen, morötesi ışınlar ve x-ışınları biçimindeydi. Görünür ışık daha yavaş parlamıştı ve şimdi, sonunda, patlamadan geriye kalan ışığı bastırıyordu. Gökbilimciler bir gama ışını patlamasının süpernovaya dönüşmesini baştan sona ilk kez izliyorlardı.
Plazma Püskürtüsü
Bilgisayarda üretilen bu görüntüde, aşırı derecede ısınmış plazmadan meydana gelen bir püskürme -ölmekte olan bir yıldızın son çırpınışları- uzayın derinliklerine doğru neredeyse ışık hızında ilerliyor. Bilim artık, yıldızların nasıl öldüğü konusunda pek çok soruyu yanıtlıyor.
Süpernovalar
Kamp ateşlerini andıran tip 1a süpernovalar, evrende kilometre taşları görevi üstlenir. Uzak galaksilerin görüldüğü her bir görüntünün merkezine yakın bir yerde mavimsi bir nokta olarak görülüyorlar.
Sırasını Bekleyen Süpernova
Bu kompozit görüntüde, Güneş'ten yüzlerce kat büyük kütleli bir yıldız olan Eta Carinae, gaz ve toz bulutu arasında fokurduyor. Yaklaşık 8000 ışık yılı uzaklıktaki bu yıldız, süpernova olmak üzere; ama patlamanın zamanı konusunda tahmin yürütülemiyor.
Ölüm Çiçeği
Bazı süpernovalar kütleli bir yıldız çöktüğünde ve şu ya da bu yoldan bir patlamanın tetiklendiğinde oluşur. Bu, uzmanların anlamakta uzun süre güçlük çektiği bir süreçtir. Son zamanlarda güçlü bilgisayarların yardımıyla araştırmacılar, bir yıldızı patlamasının erken aşamasında gösteren bu görüntüye benzer simülasyonlar yaratıyor artık. Burada, ortada yer alan sarı nokta yıldızın çökerek bir nötron yıldızına dönüşmekte olan çekirdeğidir; kırmızı ve mavi şeritler ise ölmekte olan yıldızdan savrulan daha soğuk ve daha düşük yoğunluklu maddeleri temsil ediyo
Kozmik Kalıntı
Yengeç Bulutsusu'nun karanlık uzay dokusu boyunca yayılan ipliğimsi gaz yapıları.. Bu bulutsu 6500 ışık yılı uzaklıkta patlayan bir yıldızdan, bildiğimiz en yakın süpernovaların birinden geriye kalan tek şey. Gökbilimciler ilk kez 1054'te, birkaç hafta boyunca gündüzleri görülecek kadar parlak bir ışıltı saçtığı sırada bu süpernovanın farkına varmışlardı. Bu görüntüdeki gazın büyük bir bölümü bazen saatte beş milyon kilometreye varan bir hızla patlama merkezinden dışarıya doğru atıyor.
Bir Cüce Yıldızın Son Anları
Evrendeki en büyük patlamalardan biri, yakınındaki bir diğer yıldızdan madde emen bir beyaz cüce yıldızda başladı. Bilgisayarda üretilen bu modelleme, merkeze yakın bölgede meydana gelen basınç ve ısının bir nükleer patlamayı (A) nasıl ateşlediğini gösteriyor. Yanan karbon ve oksijen, -alev (mavi, B)- dışarı doğru dalgalanıyor (C ve D).
Patlamalı Son
Cüce yıldız patlıyor ve geride, nikel ve diğer elementlerden meydana gelen haftalarca bir galaksi parlaklığında parıldayan radyoaktif bir bulut bırakıyor.
Yıldız Fidanlığı
Yıldızlar burada Hubble Uzay Teleskopu'ndan çekilmiş görüntülerin bir mozaiği şeklinde görülen Orion Bulutsusu'na benzer çok büyük gaz ve toz bulutlarında doğar. Böyle bulutsularda soğuk gaz milyonlarca yıl içinde çökerek daha yoğun öbeklere dönüşür. Zamanla öbekler içindeki sıcaklık ve basınç yeterli düzeye çıkarak nükleer kaynaşmayı başlatır ve böylece bir yıldız doğar. Uzmanlar süpernovalardan çıkan şok dalgalarının gaz bulutlarını itip kakarak ve çökmelerine yol açarak yıldız oluşumunda tetikleyici bir işlev görebileceği kanısını taşıyor.
Kütleli Bir Yıldızın Göçüşü
Sanatçının hayalgücü, yaşananları yakıtı tükenen ve çöken, çok büyük kütleli bir yıldızdan (A) başlayarak betimliyor. Patlama (B) yıldızı dış katmanlarından sıyırıyor (C) ve geriye teleskopla elde edilen görüntüdeki bulut (D) kalıyor
Gaz Halesi
Cassiopeia A adlı gaz halesi, 325 yıl önce patlayan bir yıldızın kalıntıları. Renklendirilmiş bu kompozit görüntünün ortaları yakınlarındaki mavi nokta, çekirdeğin kalıntıları -çok küçük bir parçası dahi Mısır piramidi kadar ağır olacak kadar yoğun bir nötron yıldızı.
Geçmiş Patlamalar
Samanyolu'ndaki yıldızların yüz binlerce yıl önce patladıkları bölgeleri gösteren bu haritanın ortasında, kürenin içinde yer alan Dünya'yı vahşet dolu bir tarih sarmalıyor. Güneş, en yakındaki dahi yüzlerce ışık yılı uzakta patlayan yıldızlardan biri olmayacak; milyarlarca yıl sonra sadece sönecek.
Bir Gama Işını Patlamasının Doğuşu
Çok büyük, hızla dönen bir yıldızın ölümünü betimleyen bir simülasyonu yaratmak için yüzlerce bilgisayarın birlikte çalışması gerekiyor. Çekirdeğin çökmesinin (üstte) ardından daha yavaş gazlardan oluşan dört püskürmenin (turuncu) çevrelediği plazma püskürmeleri meydana geliyor (mavi). Birkaç saniye sonra (karşı sayfada), püskürmeler uzaya ulaşıyor ve burada parlak gama ışınları yayıyorlar. Bu sırada püskürmeler çiçek şeklini alarak süpernovayı tetikliyor. Böylesine büyük patlamalar demir, karbon ve oksijen gibi elementlerin evrene saçılmasına neden oluyor. Gökbilimci Andrew MacFadyen, "Kanımızdaki demir, süpernovalardan geliyor," diyor. "Yıldızlarla aramızda doğrudan bağlantı var."
Kaçış Yok
Çok büyük kütleli bir yıldız, ölümün ardından çökerek bir karadelik oluşturuyor. Bilgisayarda üretilen bu görüntü, karadeliğin devasa kütleçekiminin lens görevi görerek arka plandaki yıldızların ışığını nasıl büktüğünü gösteriyor. Karadelikler görünmez olsalar da gökbilimciler çevrelerindeki radyasyonu -bazı yıldızları bekleyen bu kara kaderin bir kanıtını- saptıyor.
Gizli Karadelikler
Avrupa'nın INTEGRAL uydusunca x-ışını dalga boylarında oluşturulan bu gökyüzü panoramasında, elmas biçimli işaretler karadeliklerin yerini gösteriyor. En kütleli yıldızlar patladığında ortaya çıkan karadelikler görünmezdir; ama güçlü kütleçekimleriyle emilen gaz ısınarak milyonlarca dereceye ulaşır ve x-ışınlarında parlak bir ışıltı saçar. "Bir karadeliği gözde canlandırmanın en iyi yolu bir uçurumdan aşağıya inen bir şelale olarak düşünmektir" diyor astrofizikçi Andrew Hamilton. "Aradaki tek fark uzaya boşalmasıdır."
--------------------
Bunları Biliyor muydunuz?
"Gama ışını patlamaları keşfedilmelerinden yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra astrofizikçileri şaşırtmaya devam ediyor. Gözlemcilerin ve kuramcıların yoğun incelemelerine karşın, bu patlamaların ne olduğunu, nereden geldiğini ve hatta tek başına bir fenomen olup olmadığını hiç kimse kesin olarak bilmiyor."
Chicago Üniversitesi astrofizikçilerinden Donald Q. Lamb, Aralık 1995'teki bir bildiride böyle yazmıştı. Bu sözler ilk kez 1960'ların sonlarında nükleer patlamalar izlenirken farkına varılan yüksek enerjili radyasyona özgü gizemli patlamalar hakkında o sırada bilinen şeyleri özetliyor. Lamb bu bildirisinde gama ışını patlamalarının yakınlarda, yani kozmik dille belirtmek gerekirse, Samanyolu galaksimizi çevreleyen dağınık madde halesinde ortaya çıktığını savunuyordu. Diğer araştırmacılar ise galaksimizin çok ötesinde, evrenin uzak erimlerinde bulunan bir "kozmolojik" kaynağın varlığını ileri sürüyordu. Ancak soruya cevap bulmayı sağlayacak veriler kıttı. Hangi uç koşulların patlamalara yol açıyor olabileceğini de kimse bilmiyordu. Bir kuram bolluğu vardı: Ortalıkta 140 kadar fikir dolaşıyordu ve bir cevap bulmaya dönük ilgi sürekli artıyordu.
Gizemin içyüzüne inmek amacıyla Nisan 1995'te Washington, D.C.'de bir Büyük Tartışma başlatıldı. Seçilen tarih ve yer –Smithsonian Kurumu'na bağlı Doğa Tarihi Müzesi'ndeki Oditoryum– anlamlıydı. Aynı oditoryumda 75 yıl önce seçkin gökbilimciler Harlow Shapley ve Heber Curtis dönemin yakıcı meselesini tartışmışlardı: Evrenin büyüklüğü ve insanlığın evrendeki yeri. 1920'de birçok kimse güneş sistemimizin Samanyolu galaksisinin merkezinde yer aldığı ve evrenin sayılı bir yıldız topluluğuyla sınırlı olduğu görüşündeydi. Edwin Hubble galaksimizin dışında geniş bir evrenin varolduğunu ancak yıllar sonra kanıtladı. Tartışma konusu, gama ışını patlamalarının sonsuz gibi görünen bu alanın neresinde ortaya çıktığıyla ilgiliydi artık.
İşte o cumartesi öğleden sonrasında 350 kadar gökbilimci, öğrenci, muhabir ve izleyici oditoryumu doldurduğunda şenlikli ve beklenti dolu bir hava vardı. Patlamaların kaynağıyla ilgili varsayımları gösteren parlak rozetler dağıtıldı ve bir kanaat sahibi olanlar galaksi esaslı, kozmolojik ya da kaçamaklı bir "diğer" olmak üzere kendi cevaplarına uyanı taktılar. Princeton Üniversitesi'nde astrofizik bilimleri profesörü olan Bohdan Paczy ń ski'nin kozmolojik görüşünü sunması üzerine, Lamb ve Paczy ń ski kapıştılar. 1920'deki ilk tartışma gibi, ikinci Büyük Tartışma da karşıt görüşlerin sunulması, değerlendirilmesi ve – bilimsel sürecin dürüstlüğü adına – şu ya da bu yönde bir oylamaya gidilmeksizin bir toparlama yapılması şeklinde geçti. Bir cevaba ancak daha fazla veriyle ulaşılacaktı.
Şu an itibariyle bilimsel araştırmalar bazı cevaplar sağlamış bulunuyor. Paczy ń ski haklıydı: Gama ışını patlamaları evrenin uzak erimlerinde, yıldız patlamaları ya da çarpışmaları sırasında akla hayale sığmayacak enerji salımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ama birçok soru hâlâ cevapsız duruyor. Belki de soruların bazıları üçüncü bir Büyük Tartışma'yı körükleyecek ve insanlar bir başka kozmolojik açmazın üstesinden gelmek üzere 2070'te Smithsonian'da bir araya gelecek.
-Barbara L. Wyckoff
Stan Woosley, ilk gençlik yıllarından beri kimyasal elementleri seviyor ve bir şeyleri havaya uçurmaya bayılıyor. Çocukluk yıllarını, 1950'lerin sonlarında Teksas'ta (ABD) geçiren Woosley, “Potasyum nitrat, potasyum perklorat ve potasyum permanganatla birçok farklı şeyi karıştırarak elde edilebilecek herşeyi yaptım,” diyor. Woosley, patlayıcı karışımlarını Fort Worth'taki (Teksas, ABD) bir golf sahasında test ediyordu. Denemelerini, “Kavanozun kapağını sıkıca kapatıp olabildiğince hızla uzaklaşırdım” diye özetliyor.
Günümüzde California Üniversitesi'nde (Santa Cruz, ABD) gökbilimci olarak görev yapan Woosley artık daha büyük -çok daha büyük- patlamalarla uğraşıyor. Evrenin oluştuğu dönemden beri meydana gelen en güçlü patlamaların bazılarını, süpernovaları -yıldızların ölümünü- inceliyor.
Bu patlamalar, hemen her saniye, genellikle insanın hayal dahi edemeyeceği kadar uzak galaksilerde, yüz milyarlarca yıldız parlaklığında ve genişleyip soğuması aylarca süren ateş topları olarak meydana geliyor. Gezegenimize yakın bölgelerde çok sık oluşmadıkları için şanslıyız. İçinde bulunduğumuz galaksideki son süpernova 1604'te patladı. Gece gökyüzünde Jüpiter'in parlaklığına rakip olan bu patlama, gökbiliminin öncülerinden Johannes Kepler tarafından büyük bir dikkatle izlenmişti.
Böylesine uzakta meydana gelmelerine rağmen süpernovalar insan bedenini doğrudan etkiliyor. Hücrelerimizdeki karbon, havadaki oksijen, bilgisayar çipleri ve kayalardaki silisyum, kanımızdaki ve makinelerdeki demir, yani hidrojen ve helyumdan ağır olan atomların hemen hepsi, evrenin ilk dönemlerinde meydana gelen yıldızların içinde oluştu ve milyarlarca yıl önce patladıklarında tüm evrene saçıldılar.
Gökbilimciler, onlarca yıldır, insanoğlunun kökenlerini anlamak amacıyla -ve bazı durumlarda da sadece patlamalara karşı duyulan meraktan hareketle- milyonlarca yıl boyunca huzurla parıldayan yıldızların nasıl olup da aniden patladıklarını anlamaya çalışıyor.
Son dönemlerde iki önemli keşif yapıldı. Biri, uzayın derinliklerinden gelen ve Dünya'ya ulaşan yüksek enerjili gama ışını patlamalarına ilişkin bir bilgi. Gökbilimciler, onlarca yıldır, bu patlamaların kökeninin ne olabileceği üzerinde düşünüyordu ve uzay araçları yakın dönemlerde yanıtın ortaya çıkması yönünde ikna edici kanıtlar sunarak tartışmaya son noktayı koydu. Bu yanıt, Woosley tarafından on yılı aşkın bir süre önce ortaya atılan görüşle örtüşüyordu: Birçok gama ışını patlaması, asıl patlamadan dakikalar önce süpernovalardan yayılan erken uyarı sinyalleridir.
Bu bağlantı bir diğer gizeme, asıl patlamaya doğru ilerleyen olaylara bir bakış sunuyor. Araştırmacılar bu konuda da ilerleme kaydetti. Yanıt için gökyüzü yerine süpernovaların bilgisayarda üretilen modellemelerini izleyen bazı araştırmacılar son felaketi tetikleyenin ne olduğunu bulmuş olabileceklerini düşünüyor. Yap bozun eksik kalan parçası, hayal edilemeyecek kadar güçlü yankılar -yıldızların son gösterileri- olabilir.
Gökbilimcilerin, genellikle gökcisimlerini onlar yok olmadan incelemek gibi bir aceleleri yoktur. Ama bugünlerde yüzlerce gökbilimci acil bir durum olduğunda göreve çağrılan doktorlar gibi zamanında işlerinin başında olabilmek için, cep telefonları ve çağrı cihazlarını yanlarından ayırmıyor. Tümü, Swift adlı uzay aracından gelecek bir sinyali bekliyor.
2004'te fırlatılan Swift, gama ışınları için gökyüzünü tarıyor. Bir patlama saptadığında, merkeze odaklanmak ve geriye kalan ışığı tam olarak belirlemek için teleskoplarını gama ışınlarının kaynağına doğru çeviriyor.
Ayrıca yeryüzünde bekleyen ve daha büyük teleskoplarla daha yakından gözlem yapabilen gökbilimcilere de çağrı gönderiyor.
Swift, 18 Şubat 2006'da, Koç takımyıldızı doğrultusunda bir yerlerden gama ışını geldiğini saptadı. Uydu, üç dakika içinde patlamanın yerini belirlemiş ve dünyaya uyarı sinyali göndermişti. İki gün sonra Arizona'da (ABD) bir telekoskobun başındaki gökbilimciler patlamanın genelde olduğundan çok daha yakın bir yerde, yakındaki, küçük bir galakside olduğunu saptadılar.
Gökbilimciler daha önce patlamalar ve süpernovalar arasındaki bağlantının izini sürmüşlerdi. Ama bu patlama çok yakındaydı ve Swift tarafından çok hızlı bir biçimde saptanmıştı. Araştırmacılar bunun, gama ışını patlamalarının, patlayan bir yıldızın sahneye koyduğu gösterinin ilk sahnesi olduğu konusundaki kuşkularını doğrulayacağını umuyordu.
18 Şubat'taki bu patlama, genelde olduğundan çok daha uzun, her zamanki birkaç saniyenin aksine yarım saatten fazla süren bir gama ve x-ışını selinin ardından görünür ve kızılötesi bölgelerde ışınımda bulundu. Patlamadan geriye kalan bu ışık izleyen üç gün içinde sönmeye başladı ve ardından sahneye süpernova çıktı.
Şili'nin kuzeyindeki Çok Büyük Teleskop'la gözlem yapan gökbilimciler patlamadan geriye kalan ışığı izlerken bir parlama olduğunu fark ettiler. Yıldız, gama ışını patlamasından bir iki dakika sonra patlamıştı ama enerjisinin çoğu görünmeyen, morötesi ışınlar ve x-ışınları biçimindeydi. Görünür ışık daha yavaş parlamıştı ve şimdi, sonunda, patlamadan geriye kalan ışığı bastırıyordu. Gökbilimciler bir gama ışını patlamasının süpernovaya dönüşmesini baştan sona ilk kez izliyorlardı.
Plazma Püskürtüsü

Bilgisayarda üretilen bu görüntüde, aşırı derecede ısınmış plazmadan meydana gelen bir püskürme -ölmekte olan bir yıldızın son çırpınışları- uzayın derinliklerine doğru neredeyse ışık hızında ilerliyor. Bilim artık, yıldızların nasıl öldüğü konusunda pek çok soruyu yanıtlıyor.
Süpernovalar

Kamp ateşlerini andıran tip 1a süpernovalar, evrende kilometre taşları görevi üstlenir. Uzak galaksilerin görüldüğü her bir görüntünün merkezine yakın bir yerde mavimsi bir nokta olarak görülüyorlar.
Sırasını Bekleyen Süpernova

Bu kompozit görüntüde, Güneş'ten yüzlerce kat büyük kütleli bir yıldız olan Eta Carinae, gaz ve toz bulutu arasında fokurduyor. Yaklaşık 8000 ışık yılı uzaklıktaki bu yıldız, süpernova olmak üzere; ama patlamanın zamanı konusunda tahmin yürütülemiyor.
Ölüm Çiçeği

Bazı süpernovalar kütleli bir yıldız çöktüğünde ve şu ya da bu yoldan bir patlamanın tetiklendiğinde oluşur. Bu, uzmanların anlamakta uzun süre güçlük çektiği bir süreçtir. Son zamanlarda güçlü bilgisayarların yardımıyla araştırmacılar, bir yıldızı patlamasının erken aşamasında gösteren bu görüntüye benzer simülasyonlar yaratıyor artık. Burada, ortada yer alan sarı nokta yıldızın çökerek bir nötron yıldızına dönüşmekte olan çekirdeğidir; kırmızı ve mavi şeritler ise ölmekte olan yıldızdan savrulan daha soğuk ve daha düşük yoğunluklu maddeleri temsil ediyo
Kozmik Kalıntı

Yengeç Bulutsusu'nun karanlık uzay dokusu boyunca yayılan ipliğimsi gaz yapıları.. Bu bulutsu 6500 ışık yılı uzaklıkta patlayan bir yıldızdan, bildiğimiz en yakın süpernovaların birinden geriye kalan tek şey. Gökbilimciler ilk kez 1054'te, birkaç hafta boyunca gündüzleri görülecek kadar parlak bir ışıltı saçtığı sırada bu süpernovanın farkına varmışlardı. Bu görüntüdeki gazın büyük bir bölümü bazen saatte beş milyon kilometreye varan bir hızla patlama merkezinden dışarıya doğru atıyor.
Bir Cüce Yıldızın Son Anları

Evrendeki en büyük patlamalardan biri, yakınındaki bir diğer yıldızdan madde emen bir beyaz cüce yıldızda başladı. Bilgisayarda üretilen bu modelleme, merkeze yakın bölgede meydana gelen basınç ve ısının bir nükleer patlamayı (A) nasıl ateşlediğini gösteriyor. Yanan karbon ve oksijen, -alev (mavi, B)- dışarı doğru dalgalanıyor (C ve D).
Patlamalı Son

Cüce yıldız patlıyor ve geride, nikel ve diğer elementlerden meydana gelen haftalarca bir galaksi parlaklığında parıldayan radyoaktif bir bulut bırakıyor.
Yıldız Fidanlığı

Yıldızlar burada Hubble Uzay Teleskopu'ndan çekilmiş görüntülerin bir mozaiği şeklinde görülen Orion Bulutsusu'na benzer çok büyük gaz ve toz bulutlarında doğar. Böyle bulutsularda soğuk gaz milyonlarca yıl içinde çökerek daha yoğun öbeklere dönüşür. Zamanla öbekler içindeki sıcaklık ve basınç yeterli düzeye çıkarak nükleer kaynaşmayı başlatır ve böylece bir yıldız doğar. Uzmanlar süpernovalardan çıkan şok dalgalarının gaz bulutlarını itip kakarak ve çökmelerine yol açarak yıldız oluşumunda tetikleyici bir işlev görebileceği kanısını taşıyor.
Kütleli Bir Yıldızın Göçüşü

Sanatçının hayalgücü, yaşananları yakıtı tükenen ve çöken, çok büyük kütleli bir yıldızdan (A) başlayarak betimliyor. Patlama (B) yıldızı dış katmanlarından sıyırıyor (C) ve geriye teleskopla elde edilen görüntüdeki bulut (D) kalıyor
Gaz Halesi

Cassiopeia A adlı gaz halesi, 325 yıl önce patlayan bir yıldızın kalıntıları. Renklendirilmiş bu kompozit görüntünün ortaları yakınlarındaki mavi nokta, çekirdeğin kalıntıları -çok küçük bir parçası dahi Mısır piramidi kadar ağır olacak kadar yoğun bir nötron yıldızı.
Geçmiş Patlamalar

Samanyolu'ndaki yıldızların yüz binlerce yıl önce patladıkları bölgeleri gösteren bu haritanın ortasında, kürenin içinde yer alan Dünya'yı vahşet dolu bir tarih sarmalıyor. Güneş, en yakındaki dahi yüzlerce ışık yılı uzakta patlayan yıldızlardan biri olmayacak; milyarlarca yıl sonra sadece sönecek.
Bir Gama Işını Patlamasının Doğuşu

Çok büyük, hızla dönen bir yıldızın ölümünü betimleyen bir simülasyonu yaratmak için yüzlerce bilgisayarın birlikte çalışması gerekiyor. Çekirdeğin çökmesinin (üstte) ardından daha yavaş gazlardan oluşan dört püskürmenin (turuncu) çevrelediği plazma püskürmeleri meydana geliyor (mavi). Birkaç saniye sonra (karşı sayfada), püskürmeler uzaya ulaşıyor ve burada parlak gama ışınları yayıyorlar. Bu sırada püskürmeler çiçek şeklini alarak süpernovayı tetikliyor. Böylesine büyük patlamalar demir, karbon ve oksijen gibi elementlerin evrene saçılmasına neden oluyor. Gökbilimci Andrew MacFadyen, "Kanımızdaki demir, süpernovalardan geliyor," diyor. "Yıldızlarla aramızda doğrudan bağlantı var."
Kaçış Yok

Çok büyük kütleli bir yıldız, ölümün ardından çökerek bir karadelik oluşturuyor. Bilgisayarda üretilen bu görüntü, karadeliğin devasa kütleçekiminin lens görevi görerek arka plandaki yıldızların ışığını nasıl büktüğünü gösteriyor. Karadelikler görünmez olsalar da gökbilimciler çevrelerindeki radyasyonu -bazı yıldızları bekleyen bu kara kaderin bir kanıtını- saptıyor.
Gizli Karadelikler

Avrupa'nın INTEGRAL uydusunca x-ışını dalga boylarında oluşturulan bu gökyüzü panoramasında, elmas biçimli işaretler karadeliklerin yerini gösteriyor. En kütleli yıldızlar patladığında ortaya çıkan karadelikler görünmezdir; ama güçlü kütleçekimleriyle emilen gaz ısınarak milyonlarca dereceye ulaşır ve x-ışınlarında parlak bir ışıltı saçar. "Bir karadeliği gözde canlandırmanın en iyi yolu bir uçurumdan aşağıya inen bir şelale olarak düşünmektir" diyor astrofizikçi Andrew Hamilton. "Aradaki tek fark uzaya boşalmasıdır."
--------------------
Bunları Biliyor muydunuz?
"Gama ışını patlamaları keşfedilmelerinden yaklaşık çeyrek yüzyıl sonra astrofizikçileri şaşırtmaya devam ediyor. Gözlemcilerin ve kuramcıların yoğun incelemelerine karşın, bu patlamaların ne olduğunu, nereden geldiğini ve hatta tek başına bir fenomen olup olmadığını hiç kimse kesin olarak bilmiyor."
Chicago Üniversitesi astrofizikçilerinden Donald Q. Lamb, Aralık 1995'teki bir bildiride böyle yazmıştı. Bu sözler ilk kez 1960'ların sonlarında nükleer patlamalar izlenirken farkına varılan yüksek enerjili radyasyona özgü gizemli patlamalar hakkında o sırada bilinen şeyleri özetliyor. Lamb bu bildirisinde gama ışını patlamalarının yakınlarda, yani kozmik dille belirtmek gerekirse, Samanyolu galaksimizi çevreleyen dağınık madde halesinde ortaya çıktığını savunuyordu. Diğer araştırmacılar ise galaksimizin çok ötesinde, evrenin uzak erimlerinde bulunan bir "kozmolojik" kaynağın varlığını ileri sürüyordu. Ancak soruya cevap bulmayı sağlayacak veriler kıttı. Hangi uç koşulların patlamalara yol açıyor olabileceğini de kimse bilmiyordu. Bir kuram bolluğu vardı: Ortalıkta 140 kadar fikir dolaşıyordu ve bir cevap bulmaya dönük ilgi sürekli artıyordu.
Gizemin içyüzüne inmek amacıyla Nisan 1995'te Washington, D.C.'de bir Büyük Tartışma başlatıldı. Seçilen tarih ve yer –Smithsonian Kurumu'na bağlı Doğa Tarihi Müzesi'ndeki Oditoryum– anlamlıydı. Aynı oditoryumda 75 yıl önce seçkin gökbilimciler Harlow Shapley ve Heber Curtis dönemin yakıcı meselesini tartışmışlardı: Evrenin büyüklüğü ve insanlığın evrendeki yeri. 1920'de birçok kimse güneş sistemimizin Samanyolu galaksisinin merkezinde yer aldığı ve evrenin sayılı bir yıldız topluluğuyla sınırlı olduğu görüşündeydi. Edwin Hubble galaksimizin dışında geniş bir evrenin varolduğunu ancak yıllar sonra kanıtladı. Tartışma konusu, gama ışını patlamalarının sonsuz gibi görünen bu alanın neresinde ortaya çıktığıyla ilgiliydi artık.
İşte o cumartesi öğleden sonrasında 350 kadar gökbilimci, öğrenci, muhabir ve izleyici oditoryumu doldurduğunda şenlikli ve beklenti dolu bir hava vardı. Patlamaların kaynağıyla ilgili varsayımları gösteren parlak rozetler dağıtıldı ve bir kanaat sahibi olanlar galaksi esaslı, kozmolojik ya da kaçamaklı bir "diğer" olmak üzere kendi cevaplarına uyanı taktılar. Princeton Üniversitesi'nde astrofizik bilimleri profesörü olan Bohdan Paczy ń ski'nin kozmolojik görüşünü sunması üzerine, Lamb ve Paczy ń ski kapıştılar. 1920'deki ilk tartışma gibi, ikinci Büyük Tartışma da karşıt görüşlerin sunulması, değerlendirilmesi ve – bilimsel sürecin dürüstlüğü adına – şu ya da bu yönde bir oylamaya gidilmeksizin bir toparlama yapılması şeklinde geçti. Bir cevaba ancak daha fazla veriyle ulaşılacaktı.
Şu an itibariyle bilimsel araştırmalar bazı cevaplar sağlamış bulunuyor. Paczy ń ski haklıydı: Gama ışını patlamaları evrenin uzak erimlerinde, yıldız patlamaları ya da çarpışmaları sırasında akla hayale sığmayacak enerji salımlarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ama birçok soru hâlâ cevapsız duruyor. Belki de soruların bazıları üçüncü bir Büyük Tartışma'yı körükleyecek ve insanlar bir başka kozmolojik açmazın üstesinden gelmek üzere 2070'te Smithsonian'da bir araya gelecek.
-Barbara L. Wyckoff